Kuzgun

By eflalhatun

73.3K 6.2K 1.6K

Yıllar önce yapılmış bir hata, kaç hayatın kararmasına sebep olabilirdi ki? Kaç gözyaşı dökülebilirdi bir ba... More

❝KUZGUN❞
0.1
0.2
0.4
0.5
0.6

0.3

10.2K 978 235
By eflalhatun

Medya: Altemur Tuna

Geçen bölüm herkes yenge olmasın diye tag açmış hdkzhdkehf yok arkadaşlar yok :)

Serkay Kuzgun

Hayatım boyunca, babam gibi bir insana dönüşmemek için çırpınıp durmuşum her seferinde. İlk başta onun gibi olayım diye beni zorlamıştı ama daha sonra gerçekten istemediğimi görünce bir daha konusu bile açılmamıştı o işlerin.

Fakat bugün... Bende onun gibi bir insan yüzünden çıldırmış, elimin tersiyle cehenneme yollamıştım. Üstelik bu insan babam annesiydi. Üzülmüyordum aslında, vicdanım da sızlamıyordu. Sadece... Babama benzemekten korktuğum için bu haldeydim. Çünkü babamda sevmiyordu o kadını, dedemin hatırı olmasa benden önce davranıp yaka paça atardı sokağa.

“Serkay? Ne yapıyorsun tek başına burada?” içeriye giren babam ve oğulları, salonda beni görünce duraksadılar. “İzel nerede hem?” burun deliklerim genişledi, içime derin bir nefes çekerek ayağa kalktım. Gözlerim direkt olarak babamın yüzünü görünce, yüzündeki kanlar midemi bulandırdı fakat yüzümü buruşmaktan son anda toparladım.

“Ben...” dedim yorgunca. Sesim, yıllarca çalışmış fakat asla istediği gibi biri olamamış bir adamın yorgunluğu gibi çıkmıştı. Güçlü duruşumun altında, sarsılmış o adama şahitlik etmeleri çok üzücüydü. “Yukarıda İzel, Barının yanında.” Ateş başını sallayıp, babamdan izin isteyerek yukarıya çıktı. Tıpkı babam gibi ikisininde üstünde, başkalarının kanı vardı.

“Serkay, ne oldu? Hiç iyi görünmüyorsun abim.” Mazhar abim, yanıma yaklaştı hızla. Elini bana değdirmeden gözlerimin içine içine baktı. Sanki ruhumu okuyordu bakışları. Duraksadı bir an, kafasını dikleştirdi. “Yapmadım de...” Dedi sessizce. Kafamı sağa sola sallayarak reddettim. Anlamıştı işte. O hep anlardı bizi, hep anlamıştı.

“Yaptım abi, burama kadar geldi.” elimi alnımdan biraz daha yukarıya kaldırarak hırçınca konuştum. En az benim kadar bıkmışlardı ama hâlâ o kadını düşünüyorlardı. Kanların kurumuş olduğu elini yüzüne götürüp sıvazlayarak bize sessiz ve anlamsız bakan babama döndü. “Götürmüş onu, başından beri yapmak istediğimizi yapmış.” dedi babama doğru.

Babamın gözleri hızla sıkı sıkı kapanırken, ona doğru daha fazla bakamadım. Bana o kadın için kızmazdı değil mi? Eğer öyle bir şey olursa yüzümü bile göremezdi çünkü.

“Gülsümü nereye yolladın? Dedenin hatırı olmasa tutmayız burada oğlum. Yerini söyle!” dedi babam sakin tutmaya çalıştığı sesiyle. Cümleleri dudaklarından zorla çıkıyordu. Zorlanıyordu ama hâlâ kadını getirmek için geri adım atmıyordu.

“Ne demek dedenin hatırı var!? Dedem bilmiyor muydu aldatıldığını ha! Yareni başına o sarmadı mı baba! Yarenin aklını o çelmedi mi!? Bizi uçuruma o sürüklemedi mi?” Sinirlerimi git gide bozuluyordu işte şimdi. Sesim titrerken, evin en duygusal insanı olduğum için lanet ettim kendime. Sinirlenince ağlayasım gelirdi.

“Söyle bana baba! Bu evin sessizliğinin sebebi o kadın değil mi!? Yıllardır seninle doğru düzgün tek kelime konuşamıyoruz. Biz senin çocuğunuz çocuğun!? Sırf o kadın yüzünden değil mi!?” aklımı kaybedecek gibiydim. Etrafta ne var ne yoksa kaldırıp kırmak paramparça etmek istedim. İlk defa gözüm bu kadar dönmüştü bu akşam.

“Abim tamam. Sakin ol, serkay!” bakışlarım hızla Mazhar abime dönünce geriye çekildim. “Sende ona benzedin de ne bok oldu!?” sol elim ayakta bana öylece bakan babamı işaret ediyordu. Dağıldığının farkındaydım ama bu konuşmayı şimdi yapmasam, bir daha hiç yapamazdım. Ona bu şeklide hitapta etmek istemezdim, ne olursa olsun o benim babamdı ama artık boğuluyordum bu yükle. “Bize babalık yapan abimde de öz babamız gibi bir katil oldu!? Neden, o kadın yüzünden. O kadın, o kadın hep o kadın. Bizi bu şekilde dağıtan o kadın!”

Avazım çıktığı kadar bağırıyordum, kimse umurumda değildi. İzelin bile beni bu şekilde görecek olması umurumda bile olmazdı. Kalbim kasılırken, yukarıdan gelen ayak seslerine döndü bakışım. Ateş üstüne aldığı siyah tişörtü giyerek iniyordu. “Neden bağırıyorsun akşam akşam? Ne dönüyor burada?” babamın yanına geçerek durdu. Bakışları bir bende bir Mazhar abimdeydi. “Ne olduğunu söyleyeyim sana Ateşcim, babaanneni gönderdim bu evden. Bir daha gelmemek üzere. Eğer bir daha o kadını bu evde görürsem, size yemin ederim Dağhan Kuzgun, bir daha beni göremezsiniz!”

Tehdidim içi boş değildi. Biliyorlardı, yapardım. Yeri gelince acımasız bir adam da olurdum, hepsini biliyorlardı. “O ne demek o? Hayırdır kardeşim, nereye gidiyorsun? Bu evden çıkabilmen için cesedimizi çiğnemen gerek.” dedi Ateş eğlenen sesiyle. Hâlâ ne halde olduğumuzu farkında değildi, hâlâ nasıl dağıldığımızı görmüyordu.

Yavaşça ona doğru yaklaştım, boyu benden bir kaç santim uzundu sadece. Tam karşısında durarak, nefret kusan gözlerimi mavi gözlerine sabitledim. “O halde, bende cesedinizi çiğnerim!” kaşları çatıldı, onunla ilk defa bu kadar saygı çerçevesi dışında konuşuyordum. Abi demezdim, böyle problemleri hiç olmamıştı. Sadece saygılı olmamız yeterliydi onun için.

“Ve eğer beni durdurmaya kalkan olursa, yemin ederim acımam!” restim hepsini sarstı. Ateşin gözlerindeki depreme şahitlik etmek boğazımı düğüm düğüm yaptı bir anda. Fakat geri adım atmadım, paramparça benliğimle, biraz önce Ateşin indiği merdivenlerden yukarıya çıktım. Ben ilerledikçe yanan lambalar, Ekinin odasının önünde durdu. Adımlarım oraya ilerlerken yavaşça kapısını açıp içeriye girdim. Ekimle, İzel birbirine sarılmıştı uyurken. Başlarında da başından beri tüm konuşmayı duyan Barın vardı.

Kapı açılır açılmaz gözleri beni bulunca hızla ayağa kalktı. Yaşı kaç olursa olsun, hâlâ savunmasız bir çocuktu benim için. Kolları kaldırarak bana sarınca aynı şekilde benden karşılık aldı. “Abi, ne olursa olsun hep yanında olacağım biliyorsun değil mi?” dedi masum sesiyle. Hâlâ ona sarılırken kafamı aşağı yukarı sallayıp onayladım. “Biliyorum abim, biliyorum...” benden iki yaş küçüktü Barın ama sanki ondan yaşlarca büyükmüşüm gibi sever sayardı beni. Sadece o değil, Ekinde öyle. Belli etmeselerde evde en çokta beni severlerdi. Hissederdim hep.

Mazhar ve Ateş, babamın izinden yürüdüklerinden beri acımasız, sevgilerini saklayan, yüzlerini doğru düzgün göremediğimiz adamlar olup çıkmışlardı. Eve bir tek ben vaktinde gelir, bir tek ben doğru düzgün işime gelir giderdim. Duygusal bir adam olmanın yanı sıra sevgimi de hiç eksik etmezdim onlardan. Bir şey yaptıklarında hiç kızmazdım küçüklüklerinden beri. Hele Ekin, o benim ellerimde büyümüştü.

Yavaşça ayrıldım Barından, köşeye çekilip bana yol açtı. Ekinin yatağına ilerleyip, boşluk bir yere oturdum. Benim oturduğum tarafta Ekin yatıyordu. Kollarının arasındada küçük kız kardeşimiz...

Sağ elim yavaşça Ekinin saçlarını buldu. Hafif uzamış saçları gözünün üstüne düşmüştü. Yavaşça severek, gözlerimi İzele değdirdim. Bu kez titreyen elim, onun altın sarısı saçlarını bulunca nefesimi tuttum. O kadar yumuşaktıki, sevdikçe sevesim geliyordu.

İpek gibiydi, hele yüzü o kadar güzeldi ki, büyüyünce başına çok iş alacağı belliydi. Bu güzelliğe kimse kayıtsız kalamazdı. İçim gitti, keşke daha önce bulsaydık diye kendimi yemekten deli olacaktım. Henüz o kadar küçüktü ki, tek başına koca bir malikanede kalmıştı günlerce. Tek başına savaşmıştı. “Bilseydim, seni o kadına bırakır mıydım? Bilseydim canının yanmasına izin verir miydim?” yanan gözlerime sol elimin parmaklarını bastırdım.

Hangi acılara göğüs germişti, ne denmişti ona? Nasıl büyümüştü, nasıl bir bebeklik geçirmişti? Bu bilinmezlikler canımı daha da çok yakıyordu. “Gerekirse canımı hiçe sayarım, size asla zarar gelmesine izin vermem. Belki bu zamana kadar başaramadım ama bundan sonra yemin ederim dimdik duracağım. Siz arkama saklanın diye, göğsüm hep siper olacak.”

🛐

Yazar

Yukarıya çıkan oğlunun ardından omuzları çöktü Dağhan Kuzgun'un. Katil demişti oğlu ona, haklıydı ki o da biliyordu ama bu zamana kadar kendi ailesinden katil kelimesini duymak nefesini kesmişti.

Oğlu... Gerçekten böyle mi hissediyordu. Böyle mi düşünüyordu onlar hakkında? O çocukları için çırpınırken, çocukları böyle mi düşünüyordu.

“Baba, ne dediğini bilmiyor Serkay. Çok gergindi, biliyorsun gerginken saçma-” elini kaldırarak susturdu Ateşi. Her zaman en büyük destekçisi Ateşti. Ne yapsa yanlış bu demezdi. “Saçmalamadı. Haklıydı... Bu zamana kadar size o kadın yüzünden sevgi veremedim doğru düzgün. Sırf babam istiyor diye evde tuttum, merak etmeyin. Ne o gelecek bu eve ne de Serkay gidecek.” olduğu yerde hareketlenerek, aşağı katta bulunan odasına ilerledi. Koridora girerken, aklının içinde bin bir anı yüreğine hücum etti.

Nasılda sevgisiz bırakmıştı onları. Yarene benzememek için çırpınan tarafı yıkılmıştı resmen, bu kadar gözünün karardığını fark etmemişti bile. Çocuklarını kaybetmeyi göze alamazdı, o acımasız bir adam olabilirdi ama çocukları onun canıydı.

Cebinden telefonunu çıkarıp, en yakın korumalarından Ceyhunu arada. Bir dakika geçmeden açılan telefondan “Buyur patron!” sesi yankılanırken, başına saplanan ağrıyı görmezden gelmeye çalıştı.

“Gülsüm hanım artık bir Kuzgun değil. Soyadını değiştir ve kocasının evinin önüne bırak. Daha fazla beslemem onu bu evde!”

🛐

Sabahın ilk ışıklarında, Dalya hariç tüm Kuzgun fertleri toplanmıştı. Dağhan bey yorgun olabileceğini düşünerek uyandırılmasını istememişti. Hepsi bir bir yemek masasına otururken, oluşan gergin havanın sebebini bir türlü çözemiyordu Ekin. Ağzını açmaya çekindiği için susmayı tercih etti hepsi gibi. Hepsi sofranın hâlâ neden hazır olmadığını sorgularken, merdivenlerden gelen tak tak ayak sesleri hepsinin bakışını o yöne çevirdi.

Dalya merdivenlerin ortasında bir eli gözünde esneyerek inmeye çalışıyordu. Sapsarı saçları karman çorman olmuş, buraya getirildiğinde hizmetliler tarafından üstüne giydirilen mavi eşofmananla çok tatlı duruyordu.

Dağhan beyin dudağında minik bir tebessüm peyda olurken, Dalya tek tek indi tüm merdivenleri. Gözü etrafı fıldır fıldır tarıyordu. Nerede olduğunu anlamaya çalışınca, karşısında, yemek masasında oturan dünkü adamı gördü. Sarının koyu tonu kaşları itinayla çatılırken, daha hızlı inmeye başladı merdivenlerden.

Son basamağıda tamamlayınca, sinirle yanlarına yaklaştı. Dün zorla bu eve getirilmişti, ülkesinden ayrıldığını öğrense kafayı yiyebilirdi. “Otvezi menya domoy seychas zhe!” (beni hemen evime götür!) dedi bağırarak. Fazla bile tahammül etmişti bu adama.

Kızın sinirli haline bu kez gülümseme gönderen Mazhar oldu. Hemen yanında babasına bağırıyordu. Babasının eli kanlı bir katil olduğunu bilse böyle bağırabilir miydi acaba? Gerçi dün elinde bıçakla kapının önünde dehşet saçarken bulmuşlardı onu. Babasından bile daha deli olabilirdi.

Aklına gelenler gülüşünü büyüttü. Kesinlikle fazla hırçındı, canlarını okuyacak gibiydi. Ateşte aynı şeyi hatırlamış olacak ki, o da kocaman gülüyordu Dalyaya bakıp. “Senin evin burası küçük cadı, hiçbir yere gitmiyorsun. Şimdi geç yerine otur.” Dalya daha fazla dayanamayıp adamın bacağına en okkalısında bir tekme savurup baldırına vurdu. “Sen kalk, beni hemen götür!” yarım yamalak Türkçesi derdine derman olamıyordu.

Dağhan bey kendisine saldıran küçük kızını koltuk altlarınadan tuttuğu gibi kucağına aldı. “Yemeğini yersen düşünebilirim.” kızıyla anlaşmaya çalışırken, Dalya hızla kafasının sağa sola salladı. Daha düne kadar kasvetli konak şimdi parıl parıl parlıyordu. “Olmaz! Ev! Çabuk!” kelimeleri tane tane ama büyük bir sinirle söylüyordu. Adamın kucağından inmeye çalıştıkça adam daha da sarıyordu minik kızı. Sanki bırakırsa kız kaçıp gidecekti. “Sen bilirsin seni bırakırım ama evine gidemezsin.”

Tabii ki de göndermeyecekti kızını. Sadece yemek yemesi için yalan söylüyordu. O kızını asla bırakmazdı bundan sonra. Daha yeni kavuşmuştu mesleğine. Dalya nefretle omuzların düşürdü. “Tamam, zagruzi menya!” (beni indir)

Yenilmişlik ve nefret içinde iyice büyürken, kendisini salan adamın kucağından hızla inip boş bir sandalye aradı. Dağhan bey işi gereği İngilizce ve Rusça biliyordu. Bu yüzden kızını anlamakta hiç güçlük çekmiyordu. Mazhar ve Ateş bile isteye ortalarını açarak boş bir sandalye yerleştirmişti.

Dalya yüzlerine hiç bakmadan, sandalyeyi kısacık boyuyla geriye çekip Ekin ve Barının ortasına doğru çekmeye başladı. “YA khochu sidetʹ poseredine!” (ortaya geçmek istiyorum) dedi ikilinin yüzüne bakarken. Ekin ve Barın anlamsızca diğerlerine bakarken, Dağhan bey genzinden gülüp elini sağa sola salladı. “Ortanızı açın, kardeşiniz aranıza oturmak istiyor.”

Küçük kızın kaşları git gide çatılıken Ekin derin bir nefes alıp yana kaydı. “Küfür etti diye çok korktum.” sessizce mırıldanarak gülümsedi. “Gel abim, otur.” sandalyeyi çekmesine yardım etti. Barın küçük kızı kollarından kaldırıp sandalyeye oturtarak geriye yaslandı. “Spasibo” (teşekkürler) dedi çocuğun yüzüne bakmadan. Önüne düşmüş saçlarını elleriyle geriye fırlatıp etrafına baktı. Dağhan bey dahil hepsinin gözü üstündeydi.

“Nerede yemek? Ev gitmek istiyor!” kaşları her zamanki gibi çatık çatıktı. Yarene hiç benzemiyordu, mavi gözleri hariç her şeyini Dağhandan almıştı. Karakteristik özellikleri bile benziyordu ona. “Biraz beklemelisin, birazdan getirecekler. Acelemiz yok güzelim” İki parmağını çenesine koyarak ovaladı. “Ne yemek istediğini sormadım sana, bir dahakine görevlilere söylersin. Yanımda da gelebilirsin istersen tabii.”

Dalyada tıpkı onun gibi geriye yaslanarak kafasını kaldırdı. “Gerek yok. Gidiyor ben!” evet, kesinlikle Dağhan beyin kızıydı Dalya. Bu dik başlılık, sinir, çatılan kaşlarıyla tamamen Dağhan beyin kız haliydi. “Göreceğiz...” kafasını sağa, en büyük oğluna çevirip gülümsemesini sildi. “İşler nasıl? Uzun zamandır gelemiyorum şirkete. Bir sorun var mı?”

Mazharda tıpkı onun gibi sildi yüzündeki gülümsemeyi. Sıkıntılı hali Ateşinde canını sıkmıştı. “Altemur sıkıntı çıkarıyor baba. Çocuk gibi resmen, geçen İzmitteki depoyu patlatmış. Onunla uğraştım baya ama hâlâ durmuyor. Bir o var, onun dışında her şey yolunda.” Dağhan bey, dişlerini sıkıp gözlerini yumdu. Altemur üvey oğluydu Dağhan beyin. Yaren henüz ilk çocuklarına hamileyken, ondan önce kendisini aldattığı pislikten çocuğu vardı.

O gece evden kaçtığında, Altemur evlerini basmış annemi siz gönderdiniz diye olay çıkarmıştı. Dağhan bey çocuğun varlığından yeni haberdar oluyordu. Her şeyi, annesinin yaptığı tüm rezillikleri anlatmaya çalışsa bile dinlememişti.

31 yaşında gencecik adamdı. Bilgisayar mühendisiydi, Dağhan beyin sayesinde ayakta durmuştu hatta oğlu yerine koymuştu onu ama Altemur gözünü kör etmişti annesi için. Dağhan beyin gönderdiği parayla yer altına bulaşmış, Kuzgun ailesini yok etmeyi kafasına koymuştu.

“Ben ilgileneceğim onunla. Kız kardeşinizden haberi olursa eline büyük bir koz geçer. İzele zarar vermeye kalkarsa önce sizi, sonra onu yakarım duydun mu Mazhar? Kardeşiniz benden sonra size emanet.”

🛐

▪️Üvey abi krizi olmazsa olmazdı :) Altemur ile ilgili aklımda çok hoşunuza gidecek planlar var. O zaman bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Tahminlerinizi yazabilirsiniz 🤎

▪️Oy vermeyi unutmayalım.

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 56.8K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
879K 61.1K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
25.5M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
111K 7K 22
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...