Balın

By eflalhatun

1.2M 73.1K 14.4K

●abi kurgusudur● Dimòniu ismi ilk olarak bu kitapta kullanılmıştır! İblis anlamına gelir. Senelerce kız çocu... More

⋆tanıtım⋆
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
ÖZEL BÖLÜM - 1
ÖZEL BÖLÜM - 2
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
100K !!
2.0
2.1
2.2
2.3
2.5
ÖZEL BÖLÜM - 3
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1

2.4

32.5K 2.6K 1K
By eflalhatun

Medya: Deli Polat :)

Gençler, bu bölümde kalbinize hakim olun <3

Yazar

Balın koşmaktan ağrıyan küçük bacaklarını dinlendirmek için, kocaman gövdesi olan çınar ağacının altına oturdu. Koşarken arasından geçtiği çalılardan dolayı bacaklarına bir sürü diken batıp çizmişti. Bacaklarında çizgiler helinde oluşmuş kanlar, beyaz elbisesine bulaşmıştı hep.

Sinirle küçük kaşlarını çatarak, keşanının altından fırlayan bir kaç tutam kıvır kıvır saçlarını eliyle geriye attı. Gözleri birden bire dolmuştu şimdi. Dizleri bahanesiyle hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Abilerini gördüğü zaman kalbi çok kırılmıştı, henüz çok küçüktü fakat annesinden başka birileri kendisine değer verince çok çabuk bağlanmıştı. Haliyle kıskanıyor, başka kızlarla ilgilenmesinler istiyordu. Burnunu çekerek dizlerine üfledi. “Saten men çok iyiyim ki! Men daha güzelim ki!” ağlaması dinmezken, ayağına giydiği küçük sandeletleri çıkarmaya çalıştı.

Çıkaramayınca daha çok ağlamaya başladı bu kez. Annesinden ayrılmanın verdiği sinir bozukluğuyla duygu boşalması yaşıyordu. Annesi yanında olaydı onun koynuna sokulurdu. Sonrada saatlerce uyurdu orada.

“eey! iyi misin da?” dedi bir ses. Korkuyla yerinden hoplarken, hızla ayağa kalmaya çalıştı. Hala ağlıyordu fakat korktuğu için arada bir nefesleniyorduda. Kafasını sağa çevirdi, sola çevirdi fakat kimseyi göremedi. “Yukarıdayım sarışın! Bak hele bana!” Balın kızarmış gözlerini havaya dikti. Hemen oturduğu çınar ağacının yanında, başka bir ağaca çıkmış erik yiyen çocuğu gördü. Yarısına kadar yediği erikleri fırlatıp duruyordu yere. Abileri kadar yakışıklı bir çocuktu ama yaptığı hareket sinirlerini bozmuştu.

“Iyy iğlenç! Tafama atma piş çocuk!” dedi sinirle. Çocuk, Balını güldürmek için bir kaç ısırılmamış eriği ona fırlattı. “Ne kadarda nazlısın, erik attım taş değil! Sanki kafan yarıldı.” oturduğu yerde gülerek kucağına doldurduğu eriklerden birini daha fırlattı.

Balından hemen hemen üç dört yaş büyüktü. Yaşına görede iri yarıydı. Kara kaşlı, kara gözlü esmer tenliydi. “Oyaya yasıl çıktın? Düşelsin, canın acıl!” dedi Balın hıçkırarak. Yere ayakları üstünde otururak kafasını dizlerine yasladı. Ellerini de dizlerine sararak daha çok ağlamaya başladı. Çocuğa seninle evleneceğim diyemeyecek kadar kötü hissediyordu.

“Uyy, kız nazlı ne diye ağlarsın ikide bir!? Biri sana bir şey mi etti?” çocuk koruma içgüdüsüyle, kucağındaki erikleri umursamadan ağaçtan inmeye çalıştı. Kolları bir kaç kere sürtünsede, hiç aldırış etmeden bir kaç santim kala bıraktı kendini aşağıya.

Ayağa kalkıp ellerini silkeledi. Daha sonra dizlerinide silkeleyerek doğruldu. Minik kız hala ağlıyordu deli gibi. Yavaşça yanına yaklaşıp eğildi, elleriyle tutup kaldırmak istedi kızı ama avuçları ve kıyafetleri kirli olduğu için dokunmaya kıyamadı.

“Bak bakayım bana, hadi da! Aç yüzünü de görelim gül cemalini!” Rizenin delisi, büyüyünce kabadayı olmak isteyen psikopat Polat, nereden öğrendiği meçhul olan sözleri minik kızın üstünde deniyordu. Yeni gördüğü kızın buralı olmadığını çok net anlamıştı. O; buradaki herkesi tanırdı.

Balın yavaşça kaldırdı kafasını, masmavi gözleri kıpkırmızı olmasına rağmen hala ışıl ışıl bakıyordu. O an, küçük çocuk için milat oldu. Minik kızın Karadenizin hırçın dalgalarını içinde saklayan gözleri koyu bir maviye boyanmıştı. “Anam doğru demiş, melekler varmış sahiden.” dedi büyülenmiş sesiyle. Sahiden büyülenmişti. Hiç kimseye gülmeyen çocuk, minik kızın mavi gözlerini gördüğü anda yüzünde kocaman bir tebessüm büyüttü.

“Kız seni gelinim yapayım mı!? Evlensene benlen.” aniden ağzından çıkan kelimeler umurunda bile değildi. Gözlerini alamıyordu kızdan, fakat Balın duyduklarıyla kıpkırmızı kesildi birden. Burnunu bilmeden çekerken hala gözleri çocuktaydı. İlk kez o değil, biri ona evlenelim mi demişti.

“Allahım! Anamı dinleyeceğim yemin ederim, şu kızı alırsam bir daha kimseye vurmayacağım yemin olsun!” ellerini gökyüzüne kaldırıp, daha sonra yüzüne sürdü. Elini hızlı hızlı atan kalbine koydu ve gülümseyerek kıza döndü. Hala şaşkın şaşkın bakan Balın, yavaşça ayağa kalktı. Tepeden hülyalı hülyalı bakan çocuğa tekme atası gelmişti ama durdurdu kendini.

“Maynak! Men... Men evyenmem senlen!” dedi sinirle. Çocukta kalktı oturduğu yerden. Giydiği bembeyaz elbisenin içinde, adeta peri gibi duran kızı alıp kaçırmak istedi. “Uy seni verene kurban! Allahım yemin ederim kuran kursuna gideceğim, vallahi kaçmayacağım! Yeminlen camidekilerlen boks yapmayacağım. Söz olsun imamın cübbesini giyip çocukları korkutmayacağım.” mırıl mırıl çıkan sesini duymadı Balın. O hala sayıklarken bayılacak gibiydi.

Kendini dizginleyip derin bir soluk aldı. Çay toplamaktan kaçtığı için hiç de pişman değildi. Sırıtarak kızı baştan sonra incelerken kalbi küt küt atıyordu hala. Ardından gözleri bacaklarına takılınca, içi acıdı. Hızla atan kalbi yavaş yavaş nabzını düşürüyordu. “Kız! Ne oldu bacaklarına!? Kim ne etti sana şöyle döveyim yumruklarımla!” Sinirle bağırınca minik kaslarını kızın gözlerinin önüne kadar soktu. “Bak ne kadar da kaslıyım, korkma kimseden ben hepsini döverim.”

Balın, çocuğun hareketlerine kendini tutmasada güldü. Minik burnunun ucu kıpkırmızı olmuştu, yanaklarına al al kırmızı bir elma kadar parlaktı. “Kimse meni dövemez! Sacede oydaki tikene takıydım.” dedi üzgünce. Ufak parmağıyla, bir kaç çalıyı işaret edince, çocuk koşa koşa dikenli çalıların içine zıpladı. Sinirle ayaklarıyla ezip durdu bir süre çalıları.

Minik kızın bağırışını duyamayacak kadar çok sinirlenmişti. “Nasıl kıydınız ona, ayıp değil midir?” bir çalıyla dövüşüp konuştuğunu bilemeden zıplamaya devam etti. Sonunda tamamen ezilip büzülen çalı, küçük çocuğunu ayakları altında can vermişti.

Geri çalıların arasından çıkıp, kıza doğru yürürken, bedenine batan dikenleri hissetmiyordu bile. Dikenlerin çizdiği kesiklerin üstü hafif sızlasada, minik kız için değer olduğunu söyledi içinden.

“Sen... Deyi mişin!” dedi Balın şaşkınca. Zaten söyleyemediği kelimeler, ağlamanın ve şaşkınlığın verdiği halle daha da karışmıştı birbirine. Kızın tatlı konuşmasına gülüp kafasıyla onayladı. “He deliyim, deli Polat derler bana. Ya sen kimsin sarışın?”

Balın utançla gözlerini kaçırıp şaşkınlığından sıyrılarak gülümsedi. “Menim işmim bayın. Bes yaşındayım.” Polat, duyduğu isimle daha da çok güldü. Dudakları neredeyse kulaklarına varacaktı. “Bende sekiz.”

Balın utançla biraz daha gülümsedi. Abileri kadar büyük değildi, şimdi arkadaşı mı olmuştu? “Hadi gel benimlen, yaralarını temizleyelim.” kızın elini avuçlarının arasına almak istedi fakat elleri hala kirliydi. Bu yüzden kıza işaret vererek yürümeye başladı. Arada bir kız ardından geliyor mu diye kontrolde ediyordu.

“Seni hiç görmedim, buraya yeni mi geldiniz?” Balın kafasını sallayarak önden koca koca adımlarıyla gide gele çocuğa yetişmeye çalıştı. “Ebet, Çekçek dedemin yanına deydik.” Behçet beyin bunu duyarsa kalp krizi geçireceğini bilmiyordu Balın. “Çekçek dede mi? O kimdir?” dedi çocuk merakla. Hafızasını yokladı ama ilk kez Çekçek ismini duyuyordu. “Biymem.” dedi Balın dudaklarını büzerek. “Kimki?”

O bile tanımıyordu Behçet beyi. Sabah onu yürüyüşe götüreceğini söylemişti ama o hazırlanıp gelene kadar çıkıp gitmişti adam. Bade hanım işi çıktığını söylesede büyük tripliydi adama. Yüz üstü bırakıldığı için burnundan getirecekti adamın.

“Gel, şuraya otur.” dedi duraksayarak. Konuşa konuşa büyükçe bir çeşmenin önüne gelmişlerdi. Önünde kocaman “Salim Kocabaşın hayratına” yazıyordu. Tabi Balın yazıyı okuyamamıştı. Hiç umursamadan çeşmenin taşına gidip oturdu, yan dönerek bacaklarını içine soktu. Hiç durmadan akıp giden suyun altına soktu bacaklarını. Minik minik çizikler halindeki yaralarına değen soğuk su ilk başta canını yaksada bir süre sonra uyuşturmuştu.

Aynı şekilde Polatta geçip oturdu yanına. Önce ellerini, sonra yüzünü tertemiz yıkadı. Ellerine bolca aldığı suyu saçlarına sürüp havaya kaldırdı. İlk kez bir kızın yanında temiz görünmek için çaba sarf ediyordu. Tek derdi çocukları köşeye sıkıştırıp haraç kesmek olan çocuk, Balının yanında kaymakamın oğluna dönmüştü.

“Ee de bakalım bana, canın acır mı? Anama götüreyim seni yarana merhem sürsün. İster misin sarışın?” Balın yavaş yavaş alıştığı çocuğa baktı dalgınca. Bade annesi gitti diye kızardı o yüzden kararsızdı. “Annem kızal ama...” dedi üzgünce. Suyun içinde çırptığı ayaklarını çıkarttı. Mermerin üstüne yerleştirerek kafasını kaldırdı. Güneş tam tepelerinde, kızın sarı saçlarını daha da parlatmıştı. “Bir şeycik olmaz. Canından önemli mi? Gidip hemen geliriz.” dedi ikna etmek için.

Yavaşça ayağa kalktı. Bu kez hiç çekinmeden ıslak ellerini kızın bembeyaz suratına götürdü. Narince incitmeden yüzündeki kurumuş yaşları sildi güzel güzel. Yaptığı hareketten dolayı, Balının ışıldayan gözlerini görmedi. O kadar çok odaklanmıştı ki, dünyadan soyutlanmış gibiydi. “Poyat?” dedi Balın kıkırdayarak. “Menimlen evyenil misin?”

🛐

“Polat! Neredesin deli oğlan! Sabahtan beri arıyorum seni hangi deliğe kaçın yine!?” Çelikten, boyaları hafiften sökülmüş mavi kapının önünde, birazcık yüksekte olan kadın elindeki sarı hamam terliğini ayağından çıkardığı gibi fırlattı oğluna. Polat gülerek kızın elinden çekiştirip koşmaya başladı. “Ana durasın! Bak sana kimi getirdim.” dedi bağırarak. Kadın yerden aldığı ufak taşı tam fırlatacaktı ki, oğlunun arkasında duran minik kızı fark etti.

“La sen el kadar boyunla kız mı kaçırdın Polat!?” abisi kapının yanında duran pencereden kardeşine gülerek bağırınca, Balın daha da kızardı. “Hee sen eşek kadar oldun hala sevdalının kapısında yatarsın babası versin diye. Bak bana, tuttum getirdim!” dedi kahkaha atarak. Anneside dayanamamış, gülmüştü oğluna. Fakat arkasından getirdiği kızı da merak ettiği için gülümsemesi yarıda kesildi.

“Ana vur şuna bir tane, söz babama demem!” abisi bağırınca Polatın kahkahası yeniden can buldu. Yavaş yavaş annesine yaklaştı Balınla beraber. Bu kez abisi de annesi de susmuş, eli yüzü temiz gelen çocuğun ne yapacağını merakla bekliyorlardı.

“Ana bak bu Balın, senin gelinin.” dedi sonlara doğru kısılan sesiyle. Kadın gülümseyerek küçük kıza doğru eğildi. Herkes gibi o da küçük kızın güzelliğine şaşmış kalmıştı. “Oy ne de güzelsin sen. Bula bula bu tarzanı mı buldun yavrum?” dedi sahte bir hüzünle. Balın denilenleri asla anlamıyor, anladığı zamanda kızarıyordu.

“Meyaba” dedi heyecanla. Hala eli Polatın elinde, öylece dikiliyordu ayakta. Etrafındaki evlere bakınıyor, ilk kez görmüş gibi etrafı inceliyordu. “Merhaba yavrum.” dedi kadın ne diyeceğini bilemeyerek. Daha sonra Polata döndü. “Ana sarışınımın dizleri yaralıdır. Sarasın diye getirdim. Malum çok sardın benimkini, şimdi sıra gelininde.” kadın yine ve yine oğluna gülerek ayağa kalktı. Gözleri kızın dizine kayınca, çizikler içinde olduğunu gördü. “Ne oldu yavrum ayaklarına? Geçin çabuk içeriye de bakayım.” Polat heyecanla kızı çekiştirip eve soktu. Hep kendi kendine bu eve ilk sevdiği kadını sokacağım diye yemin ederdi.

“Balın, iyi bak sarışın buraya. Büyüyünce alacağım seni. Burada yaşarız belki.” dedi bilmiş bilmiş. İlk defa kendi istediğiyle eve gelmişti. İlk defa annesinden terlik yememişti. İlk defa karşı cinse bu kadar yakındı ve yine ilk defa, annesi ve abisi dışında birine kalbini acımıştı.

“Beraber çayda toplarız.” dedi gülümseyerek. Fakat uzun sürmedi gülümsemesi. Abisi eliyle ensesine bir tane patlatarak, geçip yere koydukları minderlerden birine yayıldı. “Bu kadar romantik olma abim, senin doğana aykırı.” dedi sırıtarak. Polat alttan alttan küçük kızın kendisine baktığını bildiği için, dilinin ucuna sıralanan lafları ve küfürleri geri yutup sahtesinden bir gülümseme bahşetti.

“Gece görüşeceğiz Çakır!” dedi abisinin yarısı kadar olan boyuyla. Evi altına üstüne getireceklerdi boks yapıp. Bu yüzden anneleri sabır çekerek kapının önünde dikilmeyi bırakarak tamamen içeriye girdi elindekilerle. “Görüşelim Polat” dedi kısık gözleriyle abisi. İkisi birbirinden beter olduğu için anneleri durumlarına alışmıştı fakat Balın bir türlü ne olduğunun anlayamıyordu. “Kesin ikinizde, Balın gel yavrum. Saralım bacaklarını.” sedire oturup kızı yanına çağırdı. Balın çekingence Polatın elini bırakıp yavaşça kadına ilerledi. Polatta hemen ardından kızın süzülerek ilerlemesine hülyalı hülyalı bakıp yürüyordu.

“Sekiz yaşında mı otuz yaşındamı belli değil.” dedi serzenişini dile getirerek. Kardeşi gibi gece karası gözleri alayla bakıyordu. “Çok konuşma safinaz, sen yirmisinde ne oldu, hani nerde kız? Iki güne kalmaz alırlarda görürüm seni.” yaşına göre olgun dili, yılan gibi abisinin boynuna sarılarak saniyeler içinde nakavt etti.

“Ulan!” dedi ayağa kalkarken, fakat küçük kızın ayağını saran annesinin bakışlarını görünce yerine sinmek zorunda kaldı. “Sen göreceksin gece! Yer cücesi!” Polat onu takmadan annesinin dizinin dibine çöküp, minik kızın bacaklarına üfledi. “Çok acıyor mu canın?” Balın saniyeler sonra çocuğa gülümseyerek başını sağa sola salladı. “Hayıl, acımıyol” kadın oğlunu şaşkınca izlerken, yüzüne hayret gülümsemesi vardı.

“Anan baban kimdir senin kızım? Nerededirler?” Balın bu kez kadına döndü merakla. Düşünürken, aklına gelenle gülümsedi. Heyecanı artarken elini beyaz elbisesinin cebine soktu. “Eyal babam ve bayde annem, bundan topyuyo.” dedi cebine sıkıştırdığı çay yaprağıyla. Kadın yaprağı görünce, kafasını sallayıp onayladı onu. “İyi iyi, en azından abinin bulduğu kızdan daha zeki birini bulmuşsun tarzanım. Aferin anasının kuzusu!” merhemli ellerini umursamadan oğlunun yanaklarını tutup sıktı.

Polat annesinin dediği şeye gülerken, ellerini çekemeye çalıştı. “Ana karizmamı bozarsın bırak!” Çakır homurdanarak ayağa kalkıp eliyle bir kez daha kardeşini kafasına vurdu. Balın hallerine kahkaha atarak bakıyordu. “Çakır! Bir daha kardeşin kafasına vurursan terlik yersin gotune! Duydun mu kara oğlan!” içeriye kaçan oğlunun ardıdan bağırıp tekrar ikiliye döndü. “Aç mısınız? Hemen getireyim çocuklarıma yemek?”

Balını hemen benimseyen kadın, çakmak çakmak bakan gözlere dayanamayıp kafalarından tuttuğu gibi göğsüne sardı. “Oy kurban olurum size, yemek getireyim aç açına oturmayın. Sonra da anana gidelim tamam mı kızım?” Balın gamzelerini göstererek gülümsemesini büyüttü. “Oluy.”

🛐

“Ana çay yok mu çay!?” Polat oturduğu yer sofrasında annesine bağırarak elindeki ekmeği ağzına tıkadı. Evin kapısından içeriye vuran temiz rüzgar ikisinin de yüzlerini yalayıp geçiyordu. Her zaman giriş kapıları açık olurdu. Tek katlı tatlı bir evde oturuyorlardı. Büyük bir köy olsada herkes herkesi neredeyse tanır ve hiç hırsızlık olayı olmazdı.

(Rizeye fırlatılma duası...)

“Az ye de uşak tut!” dedi kadın mutfaktan. Elindeki bir çay birde meyve suyuyla içeriye girip ikilinin önüne bıraktı. “Eşek sıpası, kız getirdin ananı unuttun. Hani benim anasına yardım edip evi süpüren oğlum?” Polat hızla gözlerini büyütüp anasına baktı yalvarır gibi. Balın kıkırdayarak, yere konulan meyve suyunu iki eliyle kaldırıp içti.

Kadın hiç oğlunu takmadan konuşmaya devam ediyordu. “Hani benim, ana sen dur ben halıyı silkelerim diyen oğlum? Hani benim yemek yapmaya çalışan oğlum? Ne oldu ona?” dedi oğluna takılarak. Polat her zaman evden kaçan tarzan gibi takılan bir çocuktu ama bilinmeyen bir tarafı daha vardı. Annesine her zaman yardım eder, elini soğuk sudan sıcak suya sokturmamaya çalışırdı.

Küçük yaşında annesi yorulmasın diye çoğunlukla çay toplamaya o giderdi. Bazen odun kırmaya çalışırdı. Yaptığı tüm işlerden dolayı güçlü bir çocuktu. Bu yüzden yaşıtları ondan çekinirdi.

“Karına da yardım mı edeceksin böyle? Ha benim deli oğlum?” Polat pes ederek omuzlarını düşürdü. Önündeki çayı yıkılmışlıkla içip göz ucuyla kendisine tatlı tatlı gülümseyen kıza baktı. “Ederim tabi, erkek adam dediğin kadını baş tacı yapar. Tacım düşmesin diye her işi ben ederim ana.”

Annesi takdir eden bir mırıldanmayla oğlunun saçını sevip kalktı ayağa. “İyi o halde, kızı anasına götürelim evvelce. Ne meraklanmışlardır şimdi.” Polat hüzünle onaylayıp sofra bezini bacaklarının üstünden kaldırıp Balını da kaldırdı. “Yeleye didiyoluz?” dedi Balın merakla.

“Kaynatama bırakacağız, belki o ara isteriz seni.” kızı utandırmıştı ama hevesli bakışları annesine dönünce Balın kızaran yüzünü yere indirdi. “Kafayı yedin sen iyice, adam vursun mu seni!?” sofrayı yerde bırakarak beraber kapıdan geçerek dışarıya çıktılar el ele. “He delirdim, alacağız yoksa kaçırırım!”

Dedi kararlı sesiyle. “Polaat!” dedi annesi uyarır tonda. O sırada onlara koşarak gelen ordu gibi adamların görünce Polat küçük kızı hızla arkasına sakladı. “Balın? Abim nerelerdesin sen! Kalbim ağzımda atıyor öldük öldük dirildik!” Atakan küçük kızı Polatın arkasından çekerek sarıldı sıkı sıkı. “Heyy! Bırak sarışını” dedi Polat sinirle. Küçük kıza sarılması sinirlerini bozmuştu.

“Bak sen zibidiye! Kardeşimi sen mi kaçırdın lan deli manyak?” kaşlarını çatarak kafasını kaldırdı. “Belli belli, bu kaçırmış!” dedi Yiğit sinirle. Ardından Polatın annesine dönerek elini öptü. “Esma teyzem çok şükür bizim kız sendeymiş.” Aratın nefes nefese kalmış sesi herkese çok şükür çektirirken bu kez Şahin eğilip sarıldı kıza. “Uy Balın sizin kardeşiniz mi? Bilmiyordum vallahi. Anana getirecektik bizde şimdi. Bacaklarını çizmiş hep Polat getirdide sardık.”

“Balın!” Göktuğ koşamdığı için biraz geride kalsada uzaktan bağırmıştı. Sesini duyan kız Şahinden hızla ayrılıp koşmaya başladı. “Abii!” şokla olduğu yere çakılan adama yaklaşıp bacaklarına sarıldı. Adam şoktan çıkmadan kızı kaldırıp sarıldı. “Ne kadar korktuğumdan haberin var mı!? Öldürdün beni.” dedi duygu karmaşasıyla. Gülse mi ağlasa mı bilmiyordu. “Özüy dileyim.” dedi Balında suçlulukla. “Abi biyiyo muşun, ben poyatlan evyenicem.” bir kez daha şok geçiren adam seğiren gözlerine engel olamadı. “Kimlen Kimlen?”

“Poyatlan.”

🛐

▪️Küçük enişte geldi hadi herkes horona hxkwhdhdo size bir sürprizim var! Balın tarzında bir taslağım daha var salayım mı onu da?

▪️Oy vermeyi unutmayın lütfen!

Continue Reading