Son Öpücük

By janekkum

10.8K 563 149

"Filmlerde böyle bir sahne olduğunda, genelde erkek kızı öper," dedim yanaklarım kıpkırmızı. "Öpmeli mi... More

GİRİŞ
1. Bölüm | Felek Sana Limon Uzattıysa, Sen Üstüne Tekila ve Tuz İste
2. Bölüm | G Şahsını Pişman Etme Davası
3. Bölüm | Gülüşün diyorum, içmeden nasıl sarhoş edebiliyor insanı?
4. Bölüm | Beş Günde Devr-i Antalya
5. Bölüm | Ona Karşı Koyabileceğini Mi Sanıyorsun?
6. Bölüm | Günün En Güzel Saatleri Bunlar Yanımda Kal
7. Bölüm | Var Olmayan Bir Kadının Hayaliyle Savaşmaya Gücün Var Mı?
8. Bölüm | Ellerime En Çok Senin Ellerin Yakışıyor
9. Bölüm | Ben Bu Şehirde Sadece Seni Sevdim
10. Bölüm | Özledim Dedi Adam Hemde Delicesine
11. Bölüm | Hiç Gitme Desem Hep Benimle Kalır Mısın?
12. Bölüm | Seni Kıskandırıyorum Beni Affet
13. Bölüm | Ayrılığın Ön Gösterimi
14. Bölüm | Anneyle Tanışmak Mı Giyotin Mi Deseler Zerre Değeri Olmaz Hayatımın
15. Bölüm | Yazar Öyle Savsaklamış Ki Ruhum Yara Aldı Resmen
16. Bölüm | Gökten Murat Dalkılıç Yağsa Bana Cemil İpekçi Düşer
18. Bölüm | Aşk, Geçmiş ve Gerçek Kavga Edince Taş Üstünde Taş Mı Kalır?
19. Bölüm | Bir Baba Kızıyla Sevgilisini Yakalayınca Kan Çıkar Mı?
DUYURU
20. Bölüm | Benimsen Benimsindir, Kusura Bakma Kimseyle Paylaşamam!
Gecikme Özrü ve Final Duyurusu
FİNAL: Bende Sana Aşığım...

17. Bölüm | Daha Ne Kadar Beklemek Zorundayım Seni?

287 21 2
By janekkum

Bu gece Deniz'in Burcu'dan nefret edeceği geceydi. Tarihe bir savaş daha yazılması gerekiyordu: "Kinder Sürpriz Tekila Muharebesi!"

Burcu hain hain sırıttıktan sonra gözlerini Deniz'in gözlerine dikti.

"Deniz Abi, ablamı arzuluyor musun?"

Burcu sorusunu sorduğu anda Deniz'in suratı kırmızının en sevimli tonuna büründü ve arka arkaya gelen birkaç öksürükle Ayşegül ve Yekta'yı kahkaha krizine boğdu. Deniz, Hande Yener'in kırmızı klibinde oynayabilecek en iyi aktör, Burcu kendini beğenmiş, bende baruttum şu sıralar ve utanmadan bizim halimize kahkaha atıyordu bazıları.

"Burcu o ne biçim bir soru!" diye tısladım olduğum yerde.

"Ne var işte bildiğin soru! Merak ediyor olamaz mıyım?" dedi çenesini havaya kaldırıp.

"Ben bile merak etmiyorum! Yaşın başın kaç senin de biliyorsun bunları!"

"Abla yeni nesil denilen bir şey var, fena geliyoruz haberin olsun. Hem ben ergenim merak ediyorum böyle şeyleri sen ne kadar etmesen de!"

Tam Burcu'ya iyice sesimi yükselteceğim sırada Deniz'in mavi renkli tekilayı içtiğini gördüm. Hepimiz şaşkın gözlerle bakakaldık, Burcu hariç! Pis cazgır bana dil çıkarmakla meşguldü o sıralar.

"Abicim içmeseydin de evet ya da hayır deseydin ya!" dedi Yekta gülerek Deniz'e.

"Hayır desem ben çekici değil miyim denilecekti, evet desem aklın başka yerlerde denilecekti. En iyisi içmekti dostum, bu beşinciydi, beş tekilada sarhoş falan olmam ben!" dedi Deniz kolunu omzuma atıp.

"Merak etme enişte! Daha ne beşler içireceğim ben sana!" dedi Burcu yüzüne üç numaralı çizmeli kedi bakışını yerleştirip.

Derin bir iç çekişle Deniz'in şişeyi çevirmesini izledim ve dua ettim aramızdaki casusa asla soru sorulmaması için ama duam sadece üç çevirmelik sürdü. Burcu yine şişeyi çevirdi ve yine Deniz'de durdu soru kısmı. Burcu'ya öldürücü bakışlarımdan ne kadar fırlatsam da oralı bile olmadı. Muayyen zamanında falan olsa da ne diye bulaşıyordu ki bize bu cadaloz!

"Deniz Abi, ablamı hiç baştan çıkarmayı düşündün mü?" sorusuyla benim çenem bir kez daha halıyla bütünleşti. Hayır, bu gidişle yalama olacaktı ve hiç kaldıramayacaktım yerden yine olan bana olacaktı ama ne kadar sinir olsam da bir yandan da merak etmiştim cevabı, düşünmüş müydü acaba?

"Hayır, benim ablana sözüm var, evlenene kadar ona elimi sürmeyeceğim," cevabıyla yüzümde menekşe bahçeleri açmadıysa Elif değilim! İşte benim sevdiğim adam buydu! İşte bu! Burcu içki içirememenin yenilgisiyle dudak büzdü ve Deniz yine şişeyi çevirdi. Burcu'ya rastgele bir soru sorduktan sonra yeniden soru kısmı kendisine gelince taze anne-babamız gibi o da bir 'yok artık' çekti. Şimdi ben desem şişenin matematiğini yaptı Burcu diye kim inanırdı bana ha kim inanırdı? Üç tekilayla buldu kafayı derlerdi.

"Peki enişte, ablama hiç delicesine elini sürmek istediğin zamanlar oldu mu?"

"Burcu sen nereden öğreniyorsun bunları?" dedi Deniz tek kaşını kaldırıp.

"Sınıfımızda herkes bunları konuşuyor Deniz Abi, sen beş kuşak geriden geliyorsun! Hadi sen cevapla şu soruyu!"

"Bence senin böyle sorular sormanı yasaklayacak bir kural koymalıyız bu oyuna, kimler bana katılıyor?" dedi Deniz bize bakıp.

"Ben!" dedim elimi kaldırıp.

"Valla biz katılmıyoruz, sizin kıvranmanızı izlemek aşırı eğlenceli geldi bize!" dedi Ayşegül.

"İkiye iki o zaman ne yapacağız bu kuralı?" dedim. Nolur kabul edilsin Allah'ım, vallahi sokaktaki çocuklara pasta yapacağım nolur!

"Öneriyi sen sundun Deniz, üç kişi oyladı yani ya cevapla ya iç!" dedi Yekta.

Deniz kötü kötü Yekta'ya bakıp, bakışlarını ondan çekmeden sarı tekilayı da içti. Beş soru geride kalmıştı ve Burcu'ya şişeyi çevirmek nasip olmamıştı henüz. Deniz hafiften keyfin çakırlıklarına ilerlemişti bile bundan sonraki amaç Burcu'ya şişe denk getirmemekti. Çaktırmadan sehpayı kaydırmayı denedim ama nasıl yüklendilerse kollarıyla milim kıpırdamadı yerinden mübarek! Ve Burcu yine şişeyi çevirdi ve yine Deniz'de durdu. Burcu'nun sorularıyla birlikte Deniz toplam on bardak içmişti ve önünü görebildiğine şükrediyordum. Bu adam benim yanımda iki kokteyl dört tekilayla sarhoş olmuştu sonuçta! Şişe bir kez daha Burcu'da durdu ve ben artık nasıl beni yerin dibine sokacağını merak dahi etmiyordum. Daha fazlasını yapamazdı sonuçta.

"Deniz Abi, Grinin Elli Tonu'nu bilirsin, hiç ablamla öyle şeyler yapmak aklından geçti mi?"

Burcu! Ah Burcu! Sen Gri'yi nereden biliyorsun Burcu!

"Burcu dur artık!" dedim yalvarırcasına bir sesle.

"Durmak benim sözlüğümde yazmıyor abla!" diye kıkırdadı olduğu yerde kıpırdanıp.

"Ben sana yeni sözlük alırım ablacım, hadi miniğim, hadi bir tanem dur artık!"

"Kinder Sürpriz dediğin böyle olur ablacım! Neyse saat de geç olmuş! Kinder Sürpriz'in sana hediyesi sarhoş bir adet sevgili! Hadi yine iyisin acıyorum ve duruyorum!" dedi ve yerinden kalkıp Victoria'nın meleklerini ben çıkardım cebimden havasında ona ayırdığımız kullanılmayan odaya doğru yol aldı.

"Bunun sabahı var pis miskin! Sabah herkes gidince sen ve ben kalacağız o zaman kimin kime acıdığını göstereceğim ben sana!" diye bağırdım arkasından.

"Elif, fenalara getirdi kız sizi yalnız!" diye kıkırdadı Ayşegül.

"Ayşe kocanı al ve odana götür, yoksa iki canlı dinlemem vallahi dalarım sana şu boş şişeyle!" diye tısladım.

"Susuyorum!" diye yeniden kıkırdadı Ayşegül ve Yekta'nın elinden tutup kaldırıp terk-i diyar eyledi. Derin bir iç çektim. İşkence bitmişti nihayet! Sabahı beş yüz gözle bekliyordum ki o sırada Deniz'in başı omzuma düştü. Ay sanki filmlerden bir sahnede gibiydik yeniden! Esas kız ve oğlan yan yanadır. Ya çok uykusu vardır birinin ya sarhoştur ve hop diye diğerinin omzuna düşer birinin başı. Her zaman merak etmişimdir onu. Acaba o kafa doğru yönü nasıl buluyordu? Benim başım uyukladığımda asla kimsenin omzuna düşmemişti bugüne kadar. Ne bileyim normal bir insanın başı ileri geri sallanmaz mıydı? Hadi yana sallanmasını da anlardım da o omzu nasıl bulduğunu asla anlamazdım ama şu an bulmuştu nasıl bulduysa, sevdiceğim omzumda uyuyordu. Ay hayatım film olmuştu! Ya da en romantik komedisinden bir dizi! İnşallah Türk dizisi olmamıştır diye geçirdim içimden. Eğer bizim milletten çıkma bir diziydiyse bu Deniz'in beyninde tümör olurdu ve benim omzumun tarafına ağırlık yapardı, ondan düşerdi başı. Sonra Deniz defalarca bayılması üzerine doktora giderdi ve doktor üç aylık ömrü kaldığını öğrenirdi. Tabi sevdiceğim de beni acıların kadını Bergen yapmak istemediğinden en az onun kadar acımasızca terk ederdi beni ve mucizevi bir şekilde kurtulurdu. O zamana kadar ben Deniz'in olmayan abisiyle yasak bir ilişki yaşayıp hamile kalırdım ve evlenirdim. Deniz geldiğinde ölmediği için bin pişman olurdu ve seçmece çiftmişizcesine tüm kötü olaylar gelir bizi bulurdu. Kulağımı çekip masaya vurdum üç kez. Benim de kafam hafiften gitmişti. Gidip çocuğu hasta etmiştim ve olmayan abisiyle fırında mercimek yapıp dibinin yanığını afiyetle yemiştim. En iyisi Kore dizisi olmamızdı, en azından mutlu sonumuz olurdu. Aklımdaki saçma düşüncelere gülüp Deniz'e baktım. Yarı kapalı gözlerle bana bakıyordu.

"Uyumadın mı sen?" diye sordum.

"Ellinci rüyamdan sana bağlanıyorum sevdam!" diye mırıldandı.

Bir teori daha yalanlanmıştı. Kimse beni inandıramazdı bu saatten sonra o kafanın omza düştüğüne! Adam uyumamış, bildiğin başını dinlendiriyordu işte! Pis senaristler!

"Kalkabilecek misin, gel hadi bir tanem, seni biraz oturtalım bende yatağını yapayım," dedim yerimden kalkmaya çalışıp ama Deniz kollarını omzuma sarıp engelledi beni.

"Sana ne kadar aşığım ben haberin var mı?"

"Ne kadar aşıksınız Deniz Bey bana?"

"Şairin dediği gibi, tavanı sokağın, dibi cehennemin!"

"Peki benim sana ne kadar aşık olduğumu biliyor musun?"

"Biliyorum tabi! Benimkinin biraz daha azı..."

"Neden azmış benim aşkım?"

"Çünkü ben seni sadece kendi kalbimle sevmiyorum ki! Benim kalbimin yanına ölmüş tüm aşıkların kalbini de kattım. Onların aşkını da yaşatıyorum. Ben seni bir insan gibi değil milyonlarca insan gibi seviyorum!"

"Sen böyle konuşunca ben diyecek söz bulamıyorum."

"Bir şey deme, sadece sarıl bana, sev beni. Yeter bu bana..."

"Tamam sevdam, hadi kalk yatağını yapalım uyutalım seni."

"Tamam ama Burcu'ya çok kızma olur mu sabah. Çocuk o daha, aklınca sinir etmek istedi bizi."

Kızmayacaktım elbette! Sadece birkaç ölüm seçeneği sunup en fiyakalısını beğendirecektim ona ve son teknoloji, aynı günde teslim olayını uygulayacaktım.

"Peki sen niye cevaplamadın sorularını?"

"Çünkü özel şeyler onlar, uluorta söylenmez. Yanımızdakiler her ne kadar en yakınlarımız olsa bile söylemezdim birde utandım ben."

Geri çekilip burnuna bir öpücük kondurdum Deniz'in ve zorla da olsa yerinden kaldırıp odama götürdüm. Oturduğu yere sızıp bir yerlerinin tutulmasına gönlüm el vermedi.

Yastığa başını yaslar yaslamaz uykuya daldı Deniz ve bende yine yanına oturup onu izledim. Yanımda ikinci kendinden geçişiydi ve çok tanıdıktı şimdiki manzara. Yine elimi saçlarına götürdüm, ardından yanağına ve yavaşça okşadım kirpiklerini. Gerçekten en çok kirpiklerini seviyordum Deniz'in. Güzelliklerinden dolayı mı yoksa ona aşık olduğumu kirpiklerine dokunup anladığımdan mı bilmiyorum, farklı bir yeri vardı bende o minik şeylerin. Deniz temasımdan huylanmış olmalıydı ki sağına dönüp boştaki yastığı kollarının arasına aldı ve bacaklarını da üzerine atıp top haline geldi. Ahiret günü gerçekten sormak istiyordum Allah'a, Deniz'i ne kadar sürede yarattığını. Acaba su, toprak, ateş dışında bir şeyler mi vardı bu adamın yaradılışında? Belki biraz şeker? Karizma? Çekicilik? İyi olan her şey? Ve karşınızda Powerpuff Deniz! Başımı her zamanki gibi hızlıca iki yana salladım ve Deniz'in şakağına bir öpücük kondurduktan sonra yüklükten bir çarşaf, yastık ve yorgan alıp salona geçtim. Gelişi güzel yatağım iki dakika içinde hazırdı. Sabah erkenden uyanıp Deniz'e güzel bir kahvaltı hazırlayacaktım. Sonra Burcu'ya gerekirse terlik sallayıp özür diletecektim. Sonra hep birlikte midye yemeye giderdik belki ya da Burcu'nun istediği bir yemeği yapardık. Ayşegül ve Yekta küspe yesin! Burcu'yu durdurmaya yeltenmeyip tüm gece kıkırdamışlardı. Onlara da soracaktım bunun hesabını! Bebeğe zarar vermeden türlü işkenceler edecektim o Ayşe'ye! Tabi işkencelerimi düşünemeden uyuyakalmasam daha iyi olacaktı...

Sabah saat dokuzda gözlerimi açtım. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra diş fırçama biraz macun sıktım ve dişlerimi fırçalaya fırçalaya mutfağa gidip ısıtıcıya su koyup çay demledim. Fırçalama işlemim bittikten sonra yüzüme en sevimlisinden bir gülümseme yerleştirip odamın kapısını çaldım. Ses gelmemişti, sanırım Deniz hala uyuyordu. Uyanır uyanmaz gördüğü ilk yüz benimki olacaktı, ay ne şekerdik biz öyle! Tadımızdan yenmiyorduk! Yavaşça kapıyı açıp içeri girdim fakat gözlerim şaşkınlıktan Jüpiter kadar olmuşlardı! Deniz'in yerinde yel bile esmiyordu! Sabah uyanıp beni uyandırmadan gitmiş miydi? Yok ya gitmezdi Deniz! Yoktu ama işte! Dolaba saklanacak hali yoktu ya koca adamın! Hemen salondan telefonumu aldım Deniz'i aramak için ve bir mesajla karşılaştım. Sabahın altısında atılmıştı ve Deniz'dendi.

Umay acil bir işim çıktı. Okula gittiğin zaman direkt sınıfa gir bekleme beni, ne zaman döneceğim belli olmaz.

Bu kadar! Ne bir açıklama, ne bir sevgi sözcüğü, ne bir özür! Yedim seni Burcu! Hem de çiğ çiğ!

Bir hafta boyunca Deniz'in telefonu kapalıydı, hiçbir şekilde ona ulaşamadım. Evlerinde kimse yoktu, arabası boynu bükük, küçük Emrah gibi bekliyordu park edildiği yerde. Her saat başı, bazen daha sık Burcu'nun burnundan getiriyordum doğruluk mu içki mi oyunu zamanında yaptıklarını. Adam kızıp gitmişti işte yoksa asla böyle bir şey yapmazdı Deniz. Bildiğin kardeşim yüzünden terk edilmek üzereydim! O da zaten yaptığı harekete pişman olmuş, sürekli benden özür diliyordu ve Deniz'e mesaj atıyordu. Ama hiçbir mesajın iletim raporu gelmiyordu. Bir haftanın sonunda Burcu'yu uçağa bindirdiğim gibi eve postaladım. İçimden ağlamak geliyordu ama yapamıyordum. Bu adam niye bana mesaj atmıyordu! Üstelik sınavlara da sadece bir hafta kalmıştı. Ne yapacaktım hiç bilmiyordum.

Ertesi sabah erkenden uyanıp okula gittim. Okula gelebilirdi bugün, gelecekti, hissediyordum. Her zamanki durakta ders saatine kadar bekledim ama Deniz'in geldiği yoktu. Üzerimde ölü toprağıyla sınıfa gittim ve her zamanki yerimize oturdum. Hoca gelene kadar içimde bir umut vardı ama gelmedi... Omzuma dokunan bir parmakla ben kendime geldim onun yerine. Başımı çevirdiğimde adının Melih olduğunu hatırladığım adam yanımda oturuyordu.

"Günaydın Elif!" dedi sırıtıp. İpana reklamından fırlamış olma ihtimali: %80.

"Günaydın," dedim gülümsemeye çalışıp.

"Bir haftadır gözükmüyordun," dedi aynı enerjiyle.

"Misafirim vardı," diye yanıtladım.

"Sevgilin nerede?"

"Bugün hasta, gelemeyecek," dedim ve konuşmayı kısa kesip önüme döndüm.

Tahminlerim yine doğru tutmamıştı. Deniz bu hafta da okula gelmemişti. Melih'le az buçuk arkadaş olmuş gibiydim bu sürede, çok konuşkan bir adamdı ve derdim olduğunu anlayıp sürekli güldürmeye çalışmıştı beni. Ayşegül kendi derdiyle uğraşıyordu ama beni de ihmal etmiyordu. Bense her gün Deniz'e mesaj atmaya devam ediyordum.

Neredesin Allah'ın cezası!

Terk mi edildim yoksa ölüp gittin mi inan bilmiyorum! Ulaş bana!

Deniz fazla oldun ama!

Hiç mi özlemedin beni!

İki hafta geçti be adam iki hafta! El insaf! İnsan bir der Elif merak eder diye ama insan yerine konulmuyorum sanırım!

Aç şu telefonu yoksa polise kayıp ihbarı yapacağım.

Bitti Deniz! Beni bu kadar merakta bırakırken aklından her ne geçiyorduysa selamımı ilet onlara!

Vazgeçtim...

Bitmedi, bitmesin...

En azından iyi olduğunu bileyim Deniz. Çok korkuyorum...

Karşıma çıktığın anda seni parça pinçik edeceğim!

Yalvarırım bir haber ver Deniz. Yemin ederim aklıma türlü türlü şeyler geliyor...

Bunlar gibi en az bin mesaj attım Deniz'e iki hafta boyunca. Artık ümidi kesmiştim. Deniz cehennemin dibini boylamıştı, emindim. Kafamı dağıtmak için kendimi derslere vurdum bende düşünmek yerine. Melih'in de içinde bulunduğu dört kişilik bir grupla bir kafede oturup her gün gece on ikiye kadar ders çalışıyorduk ve harçlıklarımızı otobüsler bittiğinden taksiye yatırıyorduk. Yine ders çalıştıktan sonra taksiye bindim ve eve giderken taksici daha kestirme olsun diye Denizlerin evinin civarından sürdü arabayı. Bir anda gözüme apartmanın beşinci katındaki EVLİYAOĞLU dairesinden bir ışık çarptı. Yanılsama mıydı yoksa gerçek miydi emin değildim ama neredeyse yirmi gündür gördüğüm ilk işaretti bu.

"Durdurun lütfen arabayı!" diye taksiciye carladıktan sonra parayı verip, üstünü dahi beklemeden eve koştum. Uzun uzun zile bastıktan sonra kapı açıldı. Evdelerdi! Deniz evdeydi! Değilse bile en azından Süheyla Hanım bana ne olduğunu anlatabilirdi... Hemen asansöre yöneldim ve beşinci kata çıktım. Birkaç saniye bana birkaç ömür gibi gelmişti. İndiğimde kapı kapalıydı. Tekrar zile bastım. İçimde büyük bir heyecan vardı. Az sonra Deniz kapıyı açacaktı ve kollarına atlayacaktım ama birkaç saniye sonra geri çekilip onu asansöre sürükleyecektim ve bahsettiğim papatya falını sonuna kadar uygulayacaktım. İnsan insana yapmazdı bunu! Fakat kapı açıldığında gülümsemem yerini şaşkınlığa bıraktı. Ne genç, ne orta yaşlıydı kapıyı açan adam ve anlamsız gözlerle bana bakıyordu.

"Si-siz kimsiniz?" diye kekeledim bir adım geri çekilip.

"Sen şu meşhur gelin Umay olmalısın, ben Sedat EVLİYAOĞLU, Kamer'in abisiyim," diye gülümsedi adam ve benim çenem yine yeri boyladı. Deniz'in abisi mi vardı? Ben bunu neden bilmiyordum! Birden aklıma oyun oynadığımız günkü düşüncelerim geldi. Yok artık! Hayatım Ankara dizisi olmazdı değil mi? Yok canım olmazdı! Fakat bu adamın bana olan tuhaf bakışları tam olmasa da o iğrenç dizileri andıracağımızın garantisini veriyordu...

Continue Reading

You'll Also Like

12.2K 1.1K 41
Gözlerini ilk açtığında nasıl hissettiğini asla hatırlayamazsın. Gözlerini sonsuzluğa kapattığında da bu duygu hissedilmez gelir sana. Fakat şimdi, ...
20.4K 1.2K 20
Bir araba kazası her şeyi değiştirir. Tıpkı Bulut Akın'ın hayatını değiştirebileceği gibi. Araba kazasından sonra Bulut hastaneden kaçma girişimind...
3.2K 130 26
"Oradaydı,yanında arkadaşları ve biricik sevgilisi ile orada oturuyorlardı." Bir kerecik olsun bana gülümsemediği dudakları, ona öyle kocaman gül...
17.8K 1.9K 5
Sadece dokunarak insanları okuyan bir medyum . Medyumlara inanmayan bir adam . İkisinin ortak bir noktada buluşması . Hadi okuyun bakalım . ( Medyum...