Babam uzun bir süredir uyuyor ve gözlerini kısa süreliğine açıyor.
Bunun nedeni yaralarının çok ağır olması ve hepsinin enfeksiyon kapmış olması.
Bir zindandayken bunun olması şaşırtıcı değil. Ama ne kadar acı çektiğini ancak tahmin edebilirim.
Diğer ikisi lanetlendiği için artık onlara su ve yiyecek verilmeyecek. Ölselerde yeniden ve yeniden uyanacaklar.
Zihinleri de bedenleri gibi kırılacak ve acı döngü haline geldiğinde her şey vazgeçmek isteyecekler. Ama yaşadığım sürece vazgeçmelerine izin vermeyeceğim.
Kaçmaları için olanak sağlayıp onları tekrar yakalayacağım.
Zihinleri bedenleri gibi sıfırlabamaz ve fiziksel acı ancak bir yere kadar sürer ama ben onlara kendileri gibi sonsuz bir yara vereceğim.
Ancak ben öldüğüm zaman acı onlar için normal olabilir. Ancak ben öldüğüm zaman kendilerini bırakabilirler.
Ama ben ölsem bile beni unutamayacaklar.
Yaptığım lanet aslında çok fazla güç ister. Kötü şans ve sonsuz hayat laneti.
Başka bir kara büyücü bunu yaptığında çoktan ölmüş olurdu ama heh, sanırım biraz şanslıyım.
Odamda dururken bir hizmetçinin bağırdığını duydum.
-Dük! Babanız... babanız uyandı!
Hemen koşarak odaya gittim. Kapıyı hızla açtığımda yataktaki adamla göz göze geldik.
Koşarak yanına gittim.
-Bana sen...
Sersem görünüyordu. Yeni uyandı çok normal.
-Acıyan bir yerin...
İyi olup olmadığını sorcam ama olmadığı belli.
-Nasıl hissediyorsun?
Bu halime babam güldü.
-Haha. Çok daha iyiyim. Ama beni nasıl kurtardınız?
-Ah...o konuda...
İçeri bir kişi hızla girdi.
-Babaa.
Ahh bu hayırsız evlat.
Yanıma gelip çöktü.
-İyisin değil mi? Öyle görünüyorsun. Ne olduğuna inanamayacaksın. Estelle tüm sarayı patlattı ve herkes öl...
Ağzını tuttum.
Bu çocuk hiç değişmedi hala boş boğaz.
-Sarayı mı patlattın?
-Yani...biraz sinirliydim ve yanlışlıkla...
Bahaneye bak yanlışlıkla bir sarayı yerle bir ettim...
Babam elini omzuma koydu.
-Sen...
-...
-Senin bir dahi olduğunu biliyordum.
Sarayı patlatmak he? Bunu neden daha önce akıl edemedim?
...
-İmparatorluk ailesine ne oldu?
-Veliaht kurtuldu ama gerisini maalesef kaybettik.
-Tsk biri kurtuldu demek.
-Efendim?
-Hiç bir şey. Uhh...
-Neren acıyor? Bir şey mi oldu?
-Sadece biraz sızlıyor pek bir şey yok.
-Öyle olmaz.
Doktoru çağırdım. O tedavi edilirken aşağı indim.
Yapmam gereken çok iş var. Gerçi geçen gün sayesinde veliahtı çalıştırıyorum.
Beş gün. İyi anlaşma.
O günden beri Caein biraz garip davranıyor. Sanırım Evangeline'le yüzleşmek ona ağır geldi.
Veliahtın çalışma odasına girdim.
-Hehe belgelerle aran nasıl. Benim kısmımı bitirebildin mi?
-Bu yaptığın düpedüz dolandırıcılık. Beş gün mü?
-Ama sen kabul ettin.
-Ana kapıldım ve...
-Bu kısım beni hiç alâkadar etmez. Mızıkçılık yapmayı bırak ve çalış yoksa akşama kadar bitiremeyeceksin.
-Azıcık yardım etsen.
-Ben kendi yarımı yapacağım.
-Ama bende hem senin yarımın hem de benim kısmım var.
-hmph. Sadece ağlıyorsun diye yardım etcem ama bunun karşılığında bir isteğimi yerine getireceksin.
-Anlaşma.
-Anlaşma.
Kendimi dolandırılmış gibi hissediyorum.
Bilirsiniz benim gibi zengin ve yüksek statülü olmak zor.
Akşama doğru biz otomatik olarak belge damgalamaya başlayınca içeri abim girdi.
-Yemek zamanı haber...vereyim... demiştim.
İki cesede baktı ve kaçmaya hazırlandı. Ama izin vermeyiz avımız bir kere görüş açımıza girdi.
Onu tuttuğum gibi masaya oturttum.
-Buradan başla. Ne yapacağını biliyorsun değil mi?
-Aslında benim...
-Ölmek mi istiyorsun?
-Haha...ben en iyisi bunu okuyayım.
-Bence de.
Sonunda içeridekilerin zoruyla yemek masasına doğru sürüklendik. Bu gece yarısına kadar çalışacağız demek...
Yemek tatsız gelmişti. Bu aralar özellikle çok yoğunuz. Yapılacak bir sürü tören ve normal işler var.
Hepsi birleşince böyle sıkışıyorum.
Veliaht bana zaten yardım ediyordu. Birlikte ancak zar zor üstesinden gelebiliyoruz.
Üçüncü bir taraf almak söz konusu değil. Abime veya diğerlerine ancak önemsiz şeyleri yaptırabilirim.
Geceye doğru hala bir şeyleri imzalarken gözlerimin kapandığını hissettim.
Zili çaldım ve içeri giren hizmetçiye mektubu verdim.
-Bunu...haah... bunu önceden mektup gönderdiğin pastacıya gönder.
Kutlamaya az kaldı. Böyle yüklü bir siparişi umarım yetiştirebilirler.
Birazdan hizmetçi elinde iki bardakla içeri girdi.
Biraz alkol ve uykumuz açılacak.
-Sen artık yatabilirsin. İşimiz bitmek üzere.
-İyi geceler majestleri.
Bardakları alıp balkona hava almak için çıktık.
-Ne kadar kaldı senin?
-Bitti sayılır.
-Ben de son bir mektup yazmalıyım.
-Markinin mektubunu okudun mu?
-Hayır unuttum. Ne diyordu biliyor musun?
-Sadece aynı şeyler. Yeni elçiler yola çıkmış ve bir iki ülke benim tahta çıkmamı istiyor.
-Hangileri olduğunu tahmin edebiliyorum.
-Haha. Ama bir sorun çıkartmazlar. Daha çok yapamazlar.
-Evet. Gerçi daha o savaşı bile kutlayamadık.
-Bir törene daha ne dersin?
-Daha çok belgemi? Hayır ben almayayım.
-Elçileri nasıl halledeceksin?
-Muhtemelen prenslerini reddettiğim ülkeler savaş falan açacak. Peki sen olsan ne yapardın?
Bardağından bir yudum aldı ve bana bakarak konuştu.
-Ben de reddederdim.
Neden bilmesem de kalbim daha hızlı atmaya başladı. Önüme döndüm ve bardağımdan içtim.
Alkolden olamlı.
Şaka yaparak ona döndüm.
-Bir ikisini kabul etmek sorun olmaz. Ne dersin?
Ona döndüğümde anlık olarak donduğunu gördüm. Ama sonra hemen gülümsemeye devam etti.
-Onların yeterince iyi olduğunu düşünmüyorum.
-Yine de onlardan bazılarını kabul etmeliyim.
-... İmparatorluk için.
-Evet.
Bu gelenekten hoşlanmıyorum. Bu yeni imparatora bir hediye olarak gelir.
Değerli mücevher ve eşyaların yanında insanlar...
Bu şekilde dostluklar güçlenir ve içeride olan adamla birlikte diğer imparatorluk hakkında bilgi edinirsiniz.
Ama bu şunu değiştirmiyor. İnsanlar bir eşya olarak alınıp satılıyor.
Başka bir ülkeye giden cariyenin bir değeri yoktur. Diğer ülkeye esir olarak verilir ve çok azı kendi ülkelerinden sonrasında destek alabilir.
Onlardan bana da gönderilecek. Böyle konuşsak bile kabul etmek zorunda olduğum bir kaçı var.
Bunun veliaht da farkında.
Onlarla ilişkiye girmek zorunda değilim. Sadece sarayın uzak bir köşesinde yaşamalarına izin vereceğim.
Kötü bir hayat yaşamamaları için dikkatli olacağım. Onların buraya gelmeden önce beni hayatlarında bir kez bile görmediklerini biliyorum.
Kendilerine, topluma sızdırmadıkları sürece bir metres bile alabilirler.
Bunlar politik şeyler sonuçta.
Ordum kendini toparlayana kadar biraz sakin kalmalıyız. Sonrasın da biraz güçlendiğimiz zaman kimse bizi tutamaz.
Artık yeterince güçlüyüm. Bir çok tarih kitabında Tiran olarak geçeceğim belki ama karar verdim.
Getirdiğimiz düşman büyücülerine kara büyü yapıp emrim altına alacağım.
Normalde onları öldürmek veya sonsuza dek zindanda tumam gerekirdi ama onları salacağım.
Emrim altındayken bana hiç bir şekilde zarar veremeyecekler ve gerekli durumlarda yardım edecekler.
Onun dışında istediklerini yapabilirler.
Grandükün ordusundan neredeyse kimse kalmadı. Onların ailelerine de grandükalığın parasıyla yardımda bulunuyoruz.
Aileleri masum. Onların kötü bir hayat yaşamasına neden olamam.
Onlar kötünün emrindeki askerlerdi belki, ama çoğu bunu seçmezdi bile.
Emir kulu dedikleri şey bu. Onları öldürmek zorundaydım. Ama en azından ailelerine yardım edebilirim.
Bardaklar bitince odaya geri döndük.
Bir süre sonra gözlerim kapandı. Alkol hiç bir işe yaramadı gibi.
Sabah uyandığımda çalışma odasındaki kanepe de yatıyordum. Üzerimde onun giydiği ceket vardı.
Onun masada uyuyakaldığını gördüm.
Dün benim yazamadan uyuduğum mektup yazılmıştı.
Benim işimi de yapmış...
Burada uyumasına izin veremem.
Onu kucağıma aldım ve tam kanepeye götürürken gözlerini açtı.
-Ne... oluyor?
-Ehe
Böyle olacağını tahmin etmemiştim...
__________
Yazar:Villainesssss