Balın

By eflalhatun

1.2M 73K 14.3K

●abi kurgusudur● Dimòniu ismi ilk olarak bu kitapta kullanılmıştır! İblis anlamına gelir. Senelerce kız çocu... More

⋆tanıtım⋆
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
ÖZEL BÖLÜM - 1
ÖZEL BÖLÜM - 2
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
100K !!
2.0
2.1
2.2
2.4
2.5
ÖZEL BÖLÜM - 3
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1

2.3

35.3K 2.3K 540
By eflalhatun

Medya: Balın
Günlük şeker dozunu fazla kaçırmayalım!

Ufak bir not - Fark ettim ki Karadeniz ağzı yapamıyorum varmış gibi davranın uşağım.



Yazar

Karşı köyden Tahir dedikleri, Behçet beyin çok sevdiği, oğullarından ayırmadığı adam bir anda eve dalınca hepsinin yüreği ağzına geldi. Biraz deli, biraz fevri uçuk kaçık bir adamdı. Kafasındaki çay yapraklarını eliyle silkeleyerek gülümsedi. Henüz otuzlarına yeni basmış adam, Rizenin zorlu şartlarında yetişmiş olmasına rağmen oldukça yakışıklı ve sağlamdı.

Arkasını ezerek giydiği klasik çapula ayakkabılarını hızla çıkartarak yandaki ahşap vestiyerden aldığı terlikleri ayağına geçirdi. Bunu yaparken oldukça heyecanlıydı, ellerinin titremesine engel olamıyordu. Bu koştuğundan dolayı mı, yoksa yeğenini görecek olmanında heyecanı mıydı kimse emin olamadı.

“Burdayım amca!” diye bağırdı Ege gelen adama gaz vererek. Kollarının açıp beklerken adamın ters bakışlarıyla omuzları çöktü. Dudaklarını büzerek kollarını indirdi tekrar. “Doğru, birkaç gün önce yerimi küçük bir cadı aldı.” baba tarafının en küçük üyesi olduğu için genelde el üstünde tutulanda o oluyordu. Yeri alınınca, bende abi oldum diye avutuyordu kendini. Somurtup kendisine gülen kıza dil çıkartarak geriye yaslandı. “Hepinizden nefret ediyorum nankörler. Gülme kız, sarı çiyan!”

Egeyi hiç takmadan gülümseyerek Bade yengesinin arkasına geçip omuzuna dokundu. Ondan tarafa hiç bakmayan kadın elindeki pideden bir ısırık alıp gittikçe bozulan sinirleriyle kendine hakim olmaya çalıştı. “Kız zırıldak! Nerede senin kız?” hala kendisine bakmayan kadın elinin tersiyle adama geçirecektiki son anda geriye çekildi.

“Oğlum kolumu mu alacaksın dürtüp durma! Yiğidin kucağında kızım!” küfür etkisi yaratan çığlığı, tüm ahaliyi gülümsetirken Tahir hiç bozulmadan Yiğidin olduğu tarafa baktı. “Oyy bu ne, çok küçük bu da! Kız sarı kafa aynı babana benziyorsun aferin, çekme sakın anana.” Bade hanım bu kez ayağına geçirdiği terliği çıkartıp tam on ikiden dedikleri tabirle yapıştırdı adamın sırtına.

“Yemin ederim keserim kafanı! Benim kızım bana benzeyecek pancar götlü!” adam elini sırtına götürerek gülümsemesini sildi. Yerine acı dolu bakışları gelirken silahla vurulmuş gibi verdiği tepkiler küçük kızın gülümsemesini sağlamıştı. “N'apıyorsun be cadı kadın! Sırtımı söktün!” kendini yalandan attığı yerde baygınlık taklidi yaparken, tek gözünü açıp etrafına baktı. Kimsenin kalkıpta kendisine yardım etmediğini görünce ayağa kalktı hemen. “Ne vefasız olmuşsunuz! Hep sizi bu kadın bozmuş ha, kimsede kalkıp amcasına yardım etmedi. Yazıklar olsun.”

Göktuğ oturduğu yerden elindeki zeytini alıp adama fırlattı. “Rahat bırak annemi!” kaşları çatılırken, yaralı göğsünü tuttu. Sol eliyle attığı için kalbinin etrafında hafif bir sızı oluşmuştu. “O ananda ben bacın mıyım? Amcanım ben senin terbiyesiz adam!” ardından bir kaç gün önce duyduğu Göktuğnun yaralandığı haberini hatırlayınca masanın etrafından dönüp Göktuğa yaklaştı hızla.

“Amcasının aslanı yaralanmış mı? Öpeyimde geçsin.” yavaşça eğilip kendisine ters ters bakan adamı umursamadan yüzünü tutarak yanağına ıslak bir öpücük bıraktı. “Iyy! P*zevenk herif! Bırak lan yanağımı!” onlara atılan iğrenç bakışları ve yaralı göğsünü umursamadan masadaki su bardağını adama doğru fırlattı. “Bana bir daha yaklaşırsan ümüğünü sıkarım!”

Balının kendisine güldüğünü görünce gerilen yüzü yumuşadı. Eğilip Yiğidin kucağından alarak kendi sıkı sıkı sarıldı. Geri sandalyesine hiçbir şey olmamış gibi otururken gülümsüyordu. “Abi, senin oğlunda şizofreni belirtileri var haberin olsun.” Eray beyin kulağına kısıkça söylemeye çalıştıklarını duyanlar gülmemek için dirensede Ege gülmekten kıpkırmızı olmuş haliyle yere düştü. Masanın altında gezine kaçmış suyu burnundan akıtırken hala gülmeye devam ediyordu.

“Hepsi mi deli olur ya!?” kendi kendine söylenen Çağanı göz hapsine alan Balın, geçen gördüğü yakışıklı erkekle tanışmadığını hatırlayınca dakikalar önce çikolataya daldırmış olduğu ellerini ona doğru uzattı. Göktuğnun yanında oturan Çağan elini kendisine uzatan kızla şaşırdı önce, böyle bir şey beklemiyor gibiydi ama bozuntuya vermeden gülümsedi.

“Bana mı gelmek istiyorsun ufaklık?” Balın Göktuğun verdiği muhlamalı ekmeği minik dişleriyle çiğnerken, kafasını aşağı yukarı salladı. Üstündeki pijama ve dağınık saçlarıyla aşırı yiyilesi duruyordu.

“Gel bakalım.” Göktuğ küçük kızın kucağından gidişini büyük bir hüzünle izlesede müdahale etmedi. Onlara alışması gerekiyordu bu yüzden kendi içinde sessizlik yemini etmeye karar verdi. Yoksa kurşuna dizseler Balını yine ondan alamazlardı. Geriye yaslanarak, küçük kızın çikolata olmuş yüzüyle tatlı tatlı Çağana gülümseyişini izledi.

Her görüşünde kalbine bir şeyler oluyordu. Dikenler batıyor fakat hemen sonrasında o kanayan yaradan çiçekler açıyordu. Nasıl bu kadar kusursuz olabilirdi ki? Nasıl bu kadar küçük, güzel, melek gibi olabilirdi?

Tahir olduğu yerden doğrularak yerde gülmeye devam eden egenin yerine oturdu. Ayağıyla bir kaç tekme savurup altta can çekişen çocuğu Cengizin olduğu kısma savurdu. “Amca! Ölüyorum sanırım o nasıl koku?” adam sanki ayakları cennet bahçesi kokuyormuş gibi gülümsedi.

“Aman dikkat et herkese nasip olmaz bu kokuyu almak!” midesi bulanan Arat elindeki çatalı adama doğru savurup başını başka yöne çevirdi. Kesinlikle adam insan yüzü görmeye görmeye mağara adamı olmuştu. “İğrençsin!” duyduğu şeyle Arata yüzünü ekşiten adam biraz önce herkesin midesini bulandıran o değilmiş gibi kınayan gözlerle baktı Arata. “Ben senin amcanım musluk ağızlı!”

Arat gözlerini kısarak, bu kez hiç acımadan elindeki çatalı adamın kas yapmaktan sertleşmiş koluna batırdı. “Senden iki yaş büyüğüm ben!” dedi dişlerini sıkarak. İçinden Tahire haber veren kişiye söverken, çatalı geri indirdirip masaya bıraktı.

“Ama bu senin amcan olduğum gerçeğini değiştirmiyor?” dedi bilmiş bilmiş. Şüphesiz en çok bulaşmayı sevdiği kişiler Göktuğ ve Arattı. Yaşları hemen hemen birbirine yakın olduğu için kanı ısınıyordu. Maalesef tek sebep bu değildi, ikili çabuk sinirlendiği için hoşuna gidiyordu.

“Tamam kesin şamatayı! Yiyin yemeğinizi dışarıya çıkalım. Dedesinin güzeline memleketini gezdireyim şöyle.” Behçet beyi takmayan, daha doğrusu duymayan Balın çikolatalı elini unutarak Çağanın yüzüne koydu. Bu yakışıklı adamla evlenmek zorunda hissediyordu kendini. “Mak! Menim gösümde kıymızı!” (bak benim gözümde kırmızı!)

Henüz renkleri bilmediğim için en sevdiği ve tek bildiği rengi söyledi. Tek bildiği sayı beş olduğu gibi, tek bildiği renkte kırmızıydı. “Mavi güzelim, kırmızı değil.” dedi Çağan çikolata olmuş yanağını umursamadan. Titiz ve sessiz bir adamdı ama kızın hareketleri midesini bulandırmıyor tam aksine gülümsetiyordu.

“Ama kıymısı.” dedi Balın ne diyeceğini bilemeden. Dudakları büzüldü, elindeki ekmeği ağzından çekerken gözleri doldu. “Tamam güzelim, ben yanlış biliyormuşum. Sen haklısın kırmızı.” dedi telaşla. Kızın ağlayacağını anladığı an içi burkulmuştu. Zorla gülümseyerek, hala yüzü asılmış kıza baktı.

Farkında olmadan kızın çekimine kapılırken, yalandan doldurduğu gözlerini elinin tersiyle sildi Balın. Annesinde hiç işe yaramazdı bu üzgün bakışlar ama bu adamlarda yarıyordu. İstediğini elde etmenin verdiği mutlulukla içten bir kahkaha attı. Kafasını adamın göğsüne yaslayarak elindeki pideyi minik minik yemeye devam etti.

“Küçük yalancı seni...” dedi Çağan mırıltıyla. Küçük kız kahkaha attıktan sonra transtan çıkmış gibi kırpıştırdığı gözleriyle, kucağında yemek yiyen minik kızın kendisine oyun yaptığını anlaması uzun sürmemişti. Saçlarının üstünü öperek, minik kızı hiç bozmadan ağzını kapattı.

🛐

“Amacın ne!? Kafayı mı yedin sen Deniz!” Cemal çığlık atmak istedi. Şu anda büyük abi dedikleri cani herifin konağına doğru hızla araba sürüyordu Deniz. İçindeki korku çığ gibi büyüyor ölümün pençesinede dolandıkları için kalbi küt küt atıyordu.

“Kes o sesini! Ne yaptığımı biliyorum, bir daha o sesinle bana engel olmaya kalkma yoksa yola bırakıp giderim seni!” Deniz son sürat sürdüğü arabanın camına sol kolunu yaşlamış, diğer eliylede direksiyonu sıkı sıkı tutmuştu. Açık camdan şiddetle suratına çarpan rüzgar kestane kahvesi saçlarını uçuşturuyordu asice.

Cemal gergince emniyet kemerine biraz daha tutundu. Bu kaçık herifin ne yapacağı belli olmadığı için sesini kesmesi onun için en iyi yoldu. Yarım saatin sonunda, Mardinin en kanlı konağının önünde durdular. Deniz durduktan sonra bir süre hareket etmedi. Cemalin anlamsız bakışlarına bile aldırmadı.

Ablasının buradan bir herife satıldığını, daha sonra kısır diye tıpkı Zerrin gibi hırpalanarak üç haftalık hamileyken baba evine geri yolladığını bir şekilde öğrenmişti. Karnında Papatya vardı. Güzel papatyası...

Zerrin daha yeni gelin gelmişti bu konağa, Berzan denilen it; önce ablasıyla evlenmişti. Üç sene evli kaldıktan sonra daha yirmi yaşında gencecik kadını döverek göndermişti konaktan. O yirmi yaşında gencecikti, Zerrini görmüştü. On beş yaşında ufak tefek kızı üstünde gelinlikle konağa sokarlarken, aynı gün aynı saat aynı dakika, ablasını döverek çıkartmışlardı konaktan.

Üvey kardeşti Papatyayla Balın. Birde Agâh vardı. Onun için gelmişti onca yolu. O cehennemden çekip alacak, Eray beyin kapısına bırakacaktı. Balına beraber büyüsünler istiyordu. Fakta Agâhı onlara bırakmak peşi sıra kaosuda getirecekti. Bu yüzden planını kusursuz bir şekilde yerine getirebilmek için, inciğine kadar günlere tasarlamıştı.

Ablası kendini asmamıştı, ona öyle söylenmişti ama yalandı. Onu bizzat kendi elleriyle öldürmüştü Berzan iti. Bebek doğunca varlığından haberdar olmuştu ama istememişti, peşinide bırakmamıştı. Henüz on altı yaşında o cehennemden iki cesedi gerisinde bırakarak, kucağında minik bebeğiyle çıkarken, gözleri üstündeydi adamın. Kendisi yanında değildi ama sağ kolu olan adam, Patron ona bizzat yardım eden kişiydi.

Bir gece ansızın minik bebeğin gülümseyen suratına aldırış etmeden, aldığı emirle bebeğin vücuduna zehir enjekte ederek ölmesine sebep olmuştu. Zehir... Onları böyle öldürecekti Deniz. Hepsinin vücuduna, hiç anlayamayacakları bir şekilde zehir verecekti. Tek bir seferde değil, her gün, yavaş yavaş ölmelerini izleyecekti.

Kimine göre merhametli, kimine göre vahşi bir insan avcısıydı ama en çok yaralı bir adamdı. Ellerinin kana bulaşmasını o istememişti, bu kaderi o seçmemişti. Fakat öyle ya, tanrı onu cennetinden bir kez kovmuştu. Tekrar cennetine kavuşmak üzereyken, hiçbir şeyi berbat edemezdi. Yüzüne iğrenç bir yaratıkmış gibi baksalarda, bu saatten sonra durmayacaktı.

“Dinle!” dedi arkaya dönerek. Uzun beyaz koluyla arka koltuğa koyduğu çantaya uzandı. Avucuna alarak kendine doğru çekti. Birkaç oynayışta açılan bozuk fermuar moralini yükselmişti. Çantanın içine koyduğu sahte kimliklerden birini alıp, Cemale uzattı. “Bu ne?” dedi Cemal anlamayarak. Kendisine birden bire uzatılan kimliğin ne olduğuna dair hiç bir fikri yoktu.

“Kimlik? Kör müsün?” Dedi Deniz dalga geçerek. Fakat gülmüyor, buz gibi yüzüyle karşısında gergin adamı inceliyordu. “Bu görevde senin payın çok büyük olacak. Sakın yüzümü kara çıkarma Cemal!” dedi keskin sesiyle. Başka şansı kalmayan adam derin bir nefes alarak kaderine boyun eğdi. “Tamam ne yapacağım? Planı gelirken anlatsaydın işimiz daha çabuk biterdi.” sızlanarak Denize biraz daha döndü. “Sen şu andan itibaren, Büyük abinin adamısın. İtlerinden biri gibi davranacaksın. Gerginliğini at, profesyonel gibi davran. Sanki yıllardır bu işi yapıyormuş gibi.”

Duraksayarak yüzü beyazlayan adamı bekledi biraz. İdrak etmesi onun için güç gibiydi. “Ne demek büyük abinin adamı! Öğrenirlerse ne olur biliyor musun!?” öne biraz daha eğilerek Denizin yüzüne bağırdı. “Beni parça parça edene kadar öldürürler!” Deniz gözlerini kapatarak, biraz önce kendisine bağıran adamı görmezden gelmeye çalıştı. Eğer planın işleyişi ona göre olmasaydı, şu anda gırtlağına yapışarak boğabilirdi Cemali.

“Bana bir daha sesini yükseltme!” dedi tane tane. “Büyük abi şu anda İstanbulda. Her yeri karış karış arıyor. Balından bir iz bulmaya çalışıyor, gerçekten öldürüp öldürmediğimizi merak ediyor.” gülümsedi. Bu öyle içten bir gülümseme değildi, daha çok sinsi ve şeytaniydi. “Yani seni öldüremez. Hatırla, geldiğimiz zaman bir adamın önünü kesmiştik. O adamı boşuna öldürmedim Cemal.” buz gibi sesi, sıcacık arabanın içinde tüylerini diken diken yaptı Cemalin. İnsan öldüren bu adamın yıllardır yanındaydı ama hiç bu kadar ürpermemişti içi.

Evet, hatırlıyordu.

Takım elbiseli, siyah maskeli bir adamdı. Maskesine kadar her şeyini soyup, adamı tek kurşunla öldürmüşlerdi. Cesedi hep Cemal ortadan kaldırırdı ama bu kez nerede olduğunu bilmiyordu. Belkide Deniz onu, hemen yanı başlarında duran derin bir kuyuya atmıştı. Belkide çalıların arasına bırakmıştı. Kafasının sağa sola sallayıp umursamamaya çalıştı.

Yolda zorla adamın üstündekileri ona giydirmişti. İğrenç maskeyi bile takmasını istemişti her ihtimale karşı. “Ben girersem içeriye tanınırım hemen. Çok geldim buraya ama seni hiç görmediler. O yüzden bu iş sende. İçeriye gir, kimliğini göster ve büyük abinin Agâhı istediğini söyle. Seninle beraber gelmek isteyecekler. Engel olma, gelsinler. Muhtemelen iki veya üç kişi gelir. Bu da bizim için çocuk oyuncağı bir katliam olur. Siz çıkarken, bu arabaya bineceksiniz. Ne yap ne et ama bu arabaya bindir, ben bagajda olacağım.”

Önüne döndü. Siyah filmle kaplı camdan dolayı arabanın içi gözükmüyorfu. Fakat onlar çok net bir şekilde kendilerine merakla bakan adamları görüyorlardı. “Şu boğayı görüyor musun?” dedi eliyle kapının önünde volta atan iri yarı adamı göstererek.

“Onu ben halledeceğim. Siz çıkana kadar cehennemi boylamış olur. Arabaya bindikten sonra biraz ilerle sonra lastik patladı bahanesiyle inip bagajı aç ve gerisini bana bırak. Dediğim gibi hepsi bu kadar, merak etme kılına zarar gelmeyecek.”

Bu gün, iki kardeşi birbirine kavuşturmak için canı pahasına savaşacaktı. Zaten umurunda değildi canı, hiç olmamıştı.

🛐

“Balın onu yeme güzelim, o daha yaprak!” Birsu hanım kaymış keşanını düzelterek çay yaprağı yemeye çalışan Balının yanına yürüdü. Gelir gelmez çay toplamak akıl karı değildi ama kayınpederine söz geçirebilene aşk olsun! “Ama mu ne ki, Ego yiyebiliysin dedi.” Masum masum konuşarak Birsu hanıma kucak açtı. Yüzü yediği yapraktan dolayı buruş buruş olmuştu.

Sadece Bade hanım değil, Birsu hanımda onu kızı gibi görüyordu. Eğilerek kucağına aldı kızı. “Ege sana şaka yapmış güzel kızım, onlar şimdi yenilmez. Onlar zaten yenilmez demlenip içilir.” kızın tombul yanaklarını öperek gülümsedi. “Eve varınca ben sana güzelinden kaynatayım içerisin olur mu?” Balın hevesle kafasını salladı.

Bir süre sohbet ettikten sonra, Birsu hanım küçük kızı bıraktı yere. Bıraktığı an koşa koşa kaçmaya başlayan kızın ardından şapşal şapşal gülüyor, elini beline koyarak ardından bakıyordu. “Balın koşma yavrum! Taş toprak burası dizlerin yine kanayacak!”

Balın koşarken tıkanan kulaklarının ardındaki uğultuyu duymadı. Başındaki keşanı uçmasın diye bir yandan kafasını tutuyor, bir yanda kendisine yalan söyleyen Egenin üstüne füze gibi uçuş gerçekleştiriyordu.

Herkesten uzakta, kendisini kimsenin görmediğini düşündüğü ağacın altında dinlerinken birden bire kafasını ısıran kızı nereden geldiğini tahmin edebilirdi ki? Acıyla inlerken, iki üç minik dişin kafasının içine girdiğini hissedebiliyordu. “N'oluyor lan! İmdat!” Balını belinden tutup kendinden uzaklaştırdı ama hala sinirli kız, minik ayaklarıyla tekme savuruyor, sinek ısırığından hallice yumruklarını ellerine vuruyordu.

“Kız soğan cücüğü, ne olduda celallendin yine sen!? Kafamı alsaydın, o nasıl ısırmaktır. Nerde bakim senin baban, bu çocuğun babası nerde!??” saçma sapan konuşurken, hala şokun etkisindeydi. Birden bire böyle bir şeyi beklemiyordu asla. “Hani yiyebilerdim men onu, yarpak yemişim senin yüsünden!”

Küçük kaşları sinirle çatılırken, Ege kahkaha attı. Gerçekten yemesini beklemiyordu ama başından savması gerekiyordu bir şeklide. Bu yüzden ufak bir yalan sallamıştı, tutacağını nereden bilebilirdi ki? “Tamam özür dilerim, şaka yaptım sadece abicim.” gülümseyerek hala sinirli kızı kendine çekti. Alnını öperken, bağdaş kurduğu bacaklarının arasına oturttu minik kızı. “Seninyen evlenmiyolum! Aytık seni sevmiyolum! Bıyak meni Çüktuya didicem men!” duyduğuyla bir kez daha kahkaha atarken savunmasız anında yararlanıp bir kere daha ısırdı çocuğu. Ardından hiç arkasına bile bakmadan koşarak çıktı bulundukları yerden.

Yiğiti ve Cihanı özlemişti. Kısa boyuyla bata çıka sonunda istediği yere ulaşınca kızlarla sohbet eden Yiğidi takıldı gözleri. Olduğu yerde öylece kalırken, gölgede oturana Doruktan “Eyvah” nidası yükselmişti. Her biri bir köşede kızlarla konuşan beylerin hepsi bu sesle arkalarını dönerken etraf sessizleşti. Kahkaha atan Yiğidin gözleri, yavaşça Balına kayınca yüzü endişeli bir hal aldı. Kesinlikle biraz sonra kan vahşet ve kaos fırtınası esecekti burada.

Minik boyuyla, külhanbeyi gibi duran Balın, gözlerini kısarak etrafına bakındı. Bir tek Arat, Göktuğ ve Atakan kızlarla sohbet etmiyordu. Geri kalan bütün erkekler sanki anlaşmışlar gibi kızlardan uzaklaşınca, hala bir tepki vermeyen Balına gereğince bakıyorlardı.

“Evyenmiycem sizinlen! Biy tek çüktu, ayat ve Atiylen evyenicem!” dedi koşa koşa geri geldiği yolu dönerken. Fazla kıskanç bir kız olduğu her yerden belli oluyordu ama bu kez üzülmüştü. Normalde kızların hepsinin saçını başını yolup üstüne öpücük kondurarak göndermesi gerekiyordu.

🛐

▪️Merhaba çiçeklerim, hepsinin resmini yukarıya bıraktım. Siz sormadan söyleyeyim Baha, Melisin kocası <3 kitapta zaman yaş vb. şeylere hiç dikkat etmiyorum bu yüzden saçma sapan şeyler çıkabiliyor ortaya :D Fakat bir şeyi düzeltmek istiyorum. Şu an Denizin Zerrinden bir yaş büyük olması gerekiyor ama ilerleyen zamanlarda sorun yaratabilir diye deniz 23 yaşında gibi düşünün. Çünkü ikinci kitaptada olacak ve çok yaşlı olmasını istemiyorum.

▪️Balın ve Agâhın, Denizin yeğeni olduğunu kaç kişi tahmin etmişti? Vardı sanki aranızda bir kaç kişi ama tebrik ederim hepinizin tahminlerin çok iyiydi. Bir sonraki bölümde görüşelim. Sabah okuyacaklara şimdiden günaydınlar <3

▪️Lütfen oyları eksik etmeyin, ilk bölümlerde oy eksikleri çok fazla vermeyenler bir koşu basıp gelsinler emi hadi görüşürüz.

Continue Reading

You'll Also Like

141K 9.6K 90
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...
6M 194K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
71.8K 3K 16
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
161K 14.1K 13
Dilhun kitabında geçen Karan ve Mavi'nin hikayesidir. Bu kitabı anlamak için diğerini okumanıza gerek yoktur. Kırdığın kalbin vebaliyle yaşar, Seni...