*****
Bazenleri sadece oturup düşünecek zamanınız olmaz. Siz bunun farkında olsanız bile yapabileceğiniz şeyler sınırlıdır.
İşte o an hiç bir şeyi umursamadan ileri atılırsınız. Korku veya acı hiç bir şey sizi geri tutamaz.
*****
İmparatorluk sarayında büyü yapamazsınız. Çünkü bunu engelleyen büyü çemberleri vardır.
Tabi eğer belgeleri imzaladıysanız bu mümkün.
Gece herkes uyurken pelerinimi taktım ve dışarı çıktım.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece saraya doğru ilerledim.
Ayın ışığında yolumu aradım. Ama bulutlar... Bulutlar gökyüzünü kapatıp ayın soluk ışığını da elimden aldı.
Koşarken yukarı doğru baktım. Bulutların ardında kalan aya...
Okuduğum bir efsaneyi hatırlıyorum.
Bukutlar gökyüzünü kapladığında umutlar yok oldu.
İnsanların kalpleri karardı ve kırmızı renk yerleri ıslattı.
Ay da yer gibi kırmızıydı.
Kızıl ay görenlere korku saldı.
Korku yüreklere hücum etti ve herkes zalim aya teslim oldu.
Sanırım bu gece en az efsanedeki kadar karanlık.
Sarayın yakınında bir ağaca tırmandım ve içeri baktım. Etrafta devriye gezen gruplar. Duvarda bekleyenler. İçeridekiler ve büyü kullanmayı engelleyen büyü çemberleri.
Girmek istediğim yer orası.
Ben buraya grandükle yüzleşmeye geldim.
Geri duramam. Önümde iki yol var.
Bir kendimi ifşa edecek ve içeri bir suçlu olarak gireceğim.
İki geri döneceğim. Heh sanırım ikinci yöntem sadece korkaklar için.
Caein'in yaptığı büyü kapıdan girdiğim anda etkisizleşecek yani bu görünüşe artık ihtiyacım yok.
Büyüyü bozdum ve kapıya gittim. Pelerinim yüzümü kapatıyordu.
Gardiyanların karşısında durdum.
-Oradaki ne yapıyorsun!? Hemen kendini göster yoksa...
-Yoksa ne?
İki yama dartlarımdan atmamla iki gardiyan yere düştü.
Sonra kalanlar bağırmaya başladı.
-İçeri girmeye çalışan biri var destek...!
Ve bağıranlar da kılıcıma kurban gittiler.
Artık içimdeki gücü serbest bıraktım. Ölümden korkmamanın verdiği serbestlik ile sınırlarımı keşfediyordum.
Büyü çemberleri mi? Bu kadar büyük bir güçle onları yok edebilirim.
Ellerimi iki yana açtım ve onları hissetmeye çalıştım. Büyüm bir dalga halinde sarayın içinden geçti ve tüm büyü çemberlerini yıktı.
Manamı önemli ölçüde azalttı ama durmayacağım.
Bu sırada bir sürü asker toplandı. Duvarda oklarını bana doğrultan ve aşağıda kılıçlarını çekenler.
Vur emriyle aynı anda saldırdılar.
Bir kalkan oluşturdum ve okları engelledim. Kalanını kılıcımla halletmeye çalıştım.
Ben hepsiyle dövüşürken daha fazlası toplanmaya başladı. Ama bana hasar veremedikleri için hepsini halletmek o kadar zor olamaz.
Kılıcımı sallarken birinin bana baktığını hissettim.
Yukarı baktığımda büyük balkonda bir figür gördüm.
Demek sonunda kendini gösterdin.
Pelerini kenarı attım ve saçlarım rüzgarda dalgalandı.
Doğrudan ona döndüm.
-Başın için buradayım grandük! Kaçmaya çalışma!
Buradaki askerleri halledince içeri girdim. Ama içeride daha fazlası vardı.
-Sıkmaya başladınız.
Gözüm dönmüştü.
Kara büyü kullanarak kılıcımı salladım ve önüme çıkan herkes aynı kaderi paylaştı.
Sarayın içinde ilerledim. Hiç hasar almamıştım ama bir anda kan kustum.
Ahh sanırım tek seferde fazla mana kullandım. Ama hala devam edebilirim.
Kalkanı kaldırdım. Okçular olmadığı sürece güvende olmalıyım.
Büyücüler birazdan burada olur. Onları öldürmek istemesem de başka çarem yok gibi.
Tahmin ettiğim gibi dakikalar için büyücüler buraya ulaştı.
-Lütfen Dük sana zarar vermek istemiyoruz!
-Önümden çekilin yoksa başka çarem kalmayacak.
Onlar ve ben hepimiz bağlıydık. Ne onları çekilebilirdi ne de ben.
Sanırım öldürmekten başka çarem yok.
Büyümü topladım ve saldırıya hazırlandım.
-Dur Estelle!
Gelen ses Caein ve Veliaht...yani Cadriel'e aitti.
Onlar neden buradalar. Neyse umrumda değil. Sadece bu büyücüleri öldürmeliyim.
Saldırıya başlayacakken Caein bağırdı.
-Onları öldürme. Biz onları hallederiz.
Hmm?
Bir anda cadının sözleri yankılandı.
-Yüzyıllar boyu senin gibi olanlar hep katliamlar yaptılar.
-Neden şimdi bunları duyuyorum?
-Ahh çünkü ben buradayım.
-Cadı? Burada ne yapıyorsun?
-Sadece izlemeye geldim. Sen devam et
Ne bekliyordum ki.
Şimdi katliam yapıp yapmadığım önemli değil. Değer verdiklerimi inciten biri var
Yukarı imparatorun odasına doğru ilerledim ve önüme geleni yok ettim.
Bastığım yerler kararıyordu ve arkamda bıraktığım yerler kırmızıya boyanmıştı.
-Hadi bir oyun oynayalım Grandük! Bu oyunda ebe benim. Sen saklan ve ben seni bulayım nasıl?
Balkonun olduğu kata çıkınca tek tek kapıları kırmaya başladım.
-Burada mısın. Sanırım burası boş.
Diğer bir kapıda tekrarladım.
-Haha. Bu oyunda gerçekten iyisin. Ama yakında elime düşeceksin.
Son kapıyı kırdığımda açık bir gizli kapı buldum. Odanın kalanını yok ettim böylece başka bir tünel olmadığından emin oldum.
-Hoho~ demek kaçmaya çalıştın. Grandük saklanabilirsin ama kaçamazsın!
Merdivenlerden aşağı doğru indim.
Bastığım basamaklar parçalanıyordu.
Kara büyüm tamamen kontrolden çıkmıştı.
-Grandük sana bir sır vereyim!
Sesim yankılandı.
-Gelecekte bana yalvaracaksın. Ama ölmene izin vermeyeceğim.
Yanından tekrar bir konuşma sesi geldi.
-Havada katliam kokusu alıyoruuum~
-Yardım etmeyeceksen gitmelisin!
-Eh ama eğlenceli şeyler olacak gibi.
Onu görmezden gelerek yoluma devam ettim
Merdivenler bittiğinde zindandaydım.
-Demek buraya kaçtın.
Önümde bir yol vardı ve o yol üçe ayrılıyordu. Sonrasın da da bir sürü çatal vardı.
Demek labirent gibi derken gerçekten bunu kastediyorlardı.
Ama benden kaçamaz. Onun manasını hissedebiliyorum. Başrol olduğu için güçlü bir aurası var.
-Seni hissedebiliyorum~
Seke seke ilerledim.
Ben ilerledikçe yakından adım sesleri yükseldi.
Sonra yüksek nefes sesleri kulağıma ulaştı.
-Çok yakındayım.
Kaçmayacağını anlayınca yüksek sesle küfür etti.
Sonra bir zincir ve anahtar sesi geldi.
Son köşeyi döndüğümde olduğum yerde dondum.
Grandük babamı tutmuş ve boğazına kılıcını dayamıştı.
Boğazına kılıç dayanan adam zaten yarı ölüydü. Ona işkence etmiş olmalılar!
-Ne cüretle!?
Tekrar kara büyü taşımaya başladı.
Grandük titreyerek konuştu.
-Bir şey yapmaya kalkma yoksa o...
-Yoksa o? Eğer o ölürse sende ölürsün. Ama o kadar kolay olmaz.
-Geri çekik yoksa onu gerçekten öldürürüm!
Babamı siper aldığından bir şey yapamazdım.
-Kılıcını bırak ve...!
Grandükün arkasından gelen sesle ikimiz de o yöne baktık.
-Sevgilim.
Bu kişi Evangeline di.
Ve yanında bir kişi daha vardı. Bu...bu sokakta gördüğüm koruma!
Yüzü oldukça kötüydü. Sanki burada zorla tutuluyormuş gibi.
Beni görünce şaşırdı. Neden geldiğimi sorguluyormuş gibi baktı.
-O burada ne yapıyor!?
-Evangeline geri çekil yoksa sana bir şey olabilir! Dediğim gibi kılıcını bırak!
Babam bağırdı.
-Kaç Estelle! Beni boşver.
Ama kılıcımı yere attım.
Grandük sonra arkasındaki korumaya bağırdı.
-Git ve onu yakala!
Adam emir karşısında dondu ve tereddüt etti. Ama grandük tekrar bağırdı.
-Acele et yoksa sen de mi ölmek istiyorsun!?
Adam hareket etti. Bana doğru yürümeye başladı.
Ama bir kaç adım sonra grandükün arkasında durdu.
-Bunca zamandır tanrının yolunda dürüstlükle ilerledim ve onun kursağını korudum. Ama kişi sınırını aştı ve tanrıya karşı gelip huzuru bozdu. Artık tanrının yolundan çıkan azizeyi koruyamam.
Garndük tekrar bağırdı.
-Ne yaptığını sanıyorsun sen!?
Ama kişi kılıcını grandükün boynuna tuttu.
Grandük soğuk demirin aniden boğazına temasıyla dikkatinizi geriye verdi bu sırada ben kılıcını attım.
-Artık elime düştün Granddük.
Evangeline gözlerine inanamıyormuş gibi bağırdı.
-Sen ne cüretle bana ihanet edersin!? Tanrıya beni koruyacağına yemin ettin...
-Hayır ben tanrıya onun yolunda iyiyi savunacağıma yemin ettim.
-Bu ne demek oluyor!?
Evangeline dayanamadı.
-Artık yeter.
Kutsal güç vücudundan dışarı taştı.
Lanet olsun o çok güçlü ve ben çok fazla mana kullandım. Onu yenebilsem bile yerde canlanamayan babam arada kalacak ve...
Şövalyeye bağırdım.
-Babamı kenarı çek! Hayır Caein ve veliahtı da alıp buradan çık!
-Ama yalnız kalırsanız...
-Onun ölmesine izin vereceğini mi söylüyorsun?
Sonra babamı kucaklayıp götürdü.
Evangeline'e döndüm.
-Nerede kalmıştık?
_______
Yazar:Villainesssss