SIĞINAK

By sihirlisonbahar

2M 110K 105K

Artık ikimiz de aynı ateşte kavruluyorduk. Gittikçe ona kapılıyordum. Gittikçe ona teslim oluyordum. ❄️ Kurgu... More

❆ GİRİŞ
BÖLÜM 1┃KAÇIŞ
BÖLÜM 2┃RASTLANTI
BÖLÜM 3┃YANIMDA KALACAKSIN
BÖLÜM 4┃ İLGİMİ ÇEKMİYORSUN
BÖLÜM 5┃ PİYON
BÖLÜM 6┃MENFAAT
BÖLÜM 7 ┃ SEVGİLİ ROLÜ
BÖLÜM 8┃EMANET
BÖLÜM 9┃ TEHLİKEYE ATAMAM SENİ
BÖLÜM 11┃SAPLANTI
BÖLÜM 12┃ TILSIMLI DUDAKLAR
BÖLÜM 13┃ DUYGULARIMI BASİTE ALMA
BÖLÜM 14┃ÇIKMAZ SOKAK
BÖLÜM 15┃ UÇURUM
BÖLÜM 16┃KELEPÇE
BÖLÜM 17┃ DİKİŞ TUTMAYAN YARALAR
BÖLÜM 18┃ ÖLÜMÜN AYAK SESLERİ
BÖLÜM 19┃ KARMAKARIŞIK DUYGULAR
BÖLÜM 20┃TENİNİN MÜPTELASI OLABİLİRİM
BÖLÜM 21┃HİSLER
BÖLÜM 22┃ ACITAN İTİRAFLAR
BÖLÜM 23┃ SOKAKLARIM SANA ÇIKIYOR
BÖLÜM 24┃ YOKLUK
BÖLÜM 25┃ GİRDAP
BÖLÜM 26┃TUTSAK
BÖLÜM 27┃KORKU
BÖLÜM 28┃ YANGIN YERİ
BÖLÜM 29┃KÖRDÜĞÜM
BÖLÜM 30┃KARANLIĞA YOL ALIRKEN
BÖLÜM 31┃ZEHİRLİ İHTİMAL
BÖLÜM 32┃ KISKANÇLIK ATEŞİ
BÖLÜM 33┃VERYANSIN
BÖLÜM 34┃ÖNÜNDE DİZ ÇÖKTÜM
BÖLÜM 35┃KALP AĞRISI
BÖLÜM 36┃ İMKANSIZI İSTEMEK
BÖLÜM 37┃ PARAMPARÇA
BÖLÜM 38┃GEÇ KALINAN
BÖLÜM 39┃PİŞMANLIK
BÖLÜM 40┃ İNTİKAM ATEŞİ
BÖLÜM 41┃ENKAZ
BÖLÜM 42┃ SARSINTI
BÖLÜM 43┃ HAYAL KIRIKLIĞI
BÖLÜM 44┃SAVUNMASIZ KALPLER
BÖLÜM 45┃GÜVENMEK İSTİYORUM
BÖLÜM 46┃EMRİNE AMADEYİM
BÖLÜM 47┃SİL HAFIZANDA NE VARSA
BÖLÜM 48┃GİTME
BÖLÜM 49┃ KORKTUĞUM YERDEYİM
BÖLÜM 50┃SUÇLULUK DUYGUSU
BÖLÜM 51┃SENİ SEVİYORUM
BÖLÜM 50┃ÖZÜMSENMİŞ DUYGULAR

BÖLÜM 10┃GİTME BENDEN

46K 2.5K 2.4K
By sihirlisonbahar

Sığınak 10. Bölüm • Gitme Benden

❄️

Dünden bu yana kafamın içinde birden çok ses konuşuyordu. Düşüncelerim yumak gibi birbirine girmiş, içimdeki karmaşa zihnimi yorarken sorularıma cevap bulamıyordum. Hedefini şaşırmış bir kurşunun yanlış yere isabet etmesi gibiydi hayatım. Demir'in sözlerine anlamlar yüklemeye çalışıyor fakat Savaş'la olan konuşmasından sonra fikirlerim çıkmaz bir sokağın ortasında kalakalıyordu.

Başından beri sergilediği tavrın tam zıddını ifade ettiği o andan bu yana kendimi sersemlemiş gibi hissediyordum. Beni tehlikeye atamayacağını söyleyen adamla, sadece çıkarları doğrultusunda hareket eden adam aynı kişiydi. Peki düşüncelerimi çatışmaya sokan ayrımın sebebi neydi?

Uyuşan zihnimde mantıklı açıklamalar ararken duş başlığının altından çıkıp üzerime bir havlu doladım. Düşünceli gözlerim boşluğa takılmış gibi amaçsızca dalıp gitse de beynim hâlâ soru işaretlerini ortadan kaldırmaya çalışıyordu.

Derince nefes alıp banyodan çıktığımda Demir'in bana verdiği odaya geçip yatağın üzerine oturdum. Işığı yakmadığım için içerisi loş bir aydınlığa sahipti. Henüz akşam olmuştu ve Demir dün gece beni bırakıp gittikten sonra tekrar eve gelmemişti.

Havluyla sarmaya üşendiğim saçlarımın ucundan damlayan tanelerin bazıları tenime, bazıları da açık renkli pikenin üzerine süzülürken sesli bir nefes çekip gözlerimi kapadım. Bazen öyle bir bakıyordu ki dışarıdan gören birisi onun bana ilgisi olduğunu zannederdi fakat alakası yoktu. Burada oluşumun sebebi onun menfaatiydi. Üstelik bana ilgisi olmadığını o gece Savaş'a kendisi söylemişti.

Düşüncelerimi elekten geçirdiğimde kaşlarım çatıldı. İlgisi olmasını ister miydim?

Kalbim, ihtimali bile binde bir olabilecek olanaksız bir düşünceyle hızla çarpmaya başladı. "Saçmalama!" diye fısıldadım kendi kendime. "Adam sana emanet falan diyor sen ilgi alakadan bahsediyorsun!"

Sinirle soluduğumda neredeyse gülecektim. Beyefendi kendisini bana yakın hissetmediğini söylemişti. Haspam, ben sanki sana çok meraklıydım!

Beynimi kemiren düşünceleri bir kenara atıp ayağa kalktığımdaysa ışığı yaktım ve gardırobuna yöneldim. O sırada dış kapının zili evde yankılandı. Üzerime göz gezdirip kapıyı açmakta kararsız kalırken odadan çıkıp kapının deliğinden baktım. Aynı anda kapı tekrar çaldı. Barda gördüğüm sarışın kadındı.

Gözlerimi devirip, elim kapının kulpuna gittiğinde karşılaştığımız o geceyi düşünüp gözlerimi devirdim. Beni Demir'den kıskandığını anlamak için görmüş geçirmiş biri olmaya gerek yoktu. Benden nefret etmişti, hissetmiştim.

Üzerimde havlu olmasına aldırmadan kapıyı hafifçe araladım. Ne bekliyordu bilmiyorum ama sevgilisinin evinde havluyla gezinen birini beklemediği aşikardı. Önce gözlerinin büyüdüğünü gördüm, ardından kaşlarının çatılmasını ve dudaklarını birbirine bastırmasını izledim.

Kısacık bir an öfkeyle beni süzüp, "Sen?" diye konuştu. Daha sonra da kenara çekilmemi beklemeden içeriye daldı. "Demir nerede?"

Yüzümü buruşturup elimi burnuma doğdu salladım, leş gibi içki kokuyordu. "Bilmiyorum." dedim mesafeli davranarak.

Üzerine giyindiği siyah mini bir elbiseyle, göğüs dekoltesi davetkar bir biçimde açıkken sarı saçlarının içinden parmaklarını geçirdi. Hızlıca sağa sola bakınıp değişmeyen yüz ifadesiyle tekrar bana döndüğünde ise hâlâ öfkeliydi. Eh, haksız da sayılmazdı. Neticede sevgilisinin evinde yabancı bir kadın yarı çıplak dolanıyordu.

Onun kıskanması gayet doğaldı. Peki ben neden bu kadar gerilmiştim?

Gözlerini benden ayırmadan telefonunu çıkardı ve arama yapıp sağa sola bakınmaya devam etti. Dudağının kenarını bilinçsizce dişliyor olmalıydı. Ayağının yerde ritim tuttuğundan da haberi olduğunu sanmıyordum. Zira kadın transa girmiş gibiydi.

Cevap alamadığı telefonu çantasına atıp, kıstığı gözlerinin seyrinde beni gelişi güzel süzdü. "Ne yapıyorsun bu evde?" dedi üstünlük taslayan bir sesle. "Temizlik için mi aldı Demir seni eve? Yardımcı mısın?"

Temizlik yapmak ayıp değildi ama bunu sorarken asıl amacının beni aşağılamak olduğunu değişen bakışlarından ve ses tonundan anlayabilmiştim.

Kollarımı göğsümde birleştirip, "Hı hı." dedim. "Gündüz yardımcı bir kadın geliyor ama Demir'in eli ayağı tutmadığı için gece de ben kalıyorum yanında."

Başını hafifçe yana eğdi. Sinirlenmişti. "Dalga mı geçiyorsun benimle?"

Elimde olmadan güldüm. "Yardımcı diye aldığını birini niye gece kulübüne getirsin?"

İnsan gibi yaklaşmadığı için, sırf tavrından dolayı açıklama yapmak istemiyordum. Üstelik sinsi bir his gelip tam kalbimin ortasına çöreklenmiş, sanki ben onu yarı çıplak görmüşüm gibi rahatsız hissetmiştim.

"Arkadaşı mısın?" diye sordu bu sefer.

Ona açıklama yapmak gibi bir niyetim olmadığı için, "Değiliz." dedim kısaca. Sonra da odaya gitmek için arkamı döndüm. Oturup sevgilisini bekleyebilirdi.

"Evde yarı çıplak dolanan birinin kim olduğunu bilmeye hakkım var." Omuzumun üzerinden ona baktığımda öfkesini yenmek ister gibi uzun bir soluk aldı ve kollarını göğsünün altında bağladı. "Onu bu şekilde mi etkilemeye çalışıyorsun?"

Sinirlerimin uç noktalarıyla oynayan sorusu üzerine dişlerimi sıktığımda yönümü tamamen ona çevirdim. Öfkeli bakışları alaycı bir hâl almış aşağılayarak bakıyordu. "Sen benimle ne biçim konuşuyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak. "Sana ne kimsem kimim, git Demir'e sor!"

"Ben bilirim bu ayakları." dediğinde tartan bakışları alaycı bir ifadeye büründü. Tek ayağının üzerine ağırlığını verip gülümsedi. "Yapışıp kalırsınız böyle adamları bulunca ama fazla umutlanma derim."

İçimde patlamaya hazır olan öfkeyi elimin tersiyle itip gülümsedim. "Ne için umutlanacağım?"

"Demir için." dedi. "Ona sahip olabileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. O öyle kolay biri değildir, böyle ucuz numaraları yemez."

Dilinden dökülen ayarsız kelimelerle hırçın tabiatıma büründüğümde kendime telkinler vererek sakin kalmaya çalıştım. Parmak uçlarıma kadar gerilen bedenim o sarı saçlarını yolmak isterken mantıklı tarafım ona bu zevki tattırmamam gerektiğini söylüyordu.

"O ucuz numaraları benden iyi bildiğin kesin ama bak işe yaramamış." diye konuştum, onun gibi küçümser bakışlarımı takınarak. "Madem onun senden başkasına ilgi duyacağını düşünüyorsun, öyleyse bu adamı hâlâ nasıl istiyorsun?"

Elektrik çarpmış gibi irkildiğinde gözleri ateş saçıyordu. "Hadsizlik yapma! O sana bakmaz ama sen onu ayartmaya çalışıyorsun!"

Ufak bir kahkaha attığımda kesinlikle sinirden gülmüştüm. "Kendine hiç mi güvenin yok senin?" dedim. "Seni seviyorsa zaten kimseye bakmaz."

"Ben ona güveniyorum sana güvenmiyorum!"

Sırf altta kalmamak için söylediği sözlere sadece gözlerimi devirdim. "Demir sana gerçekten değer verse beni bu eve getirmezdi değil mi?" diyerek daha da basmak istedim damarına. Burada bulunma sebebimi bilmesine gerek yoktu, sadece hak ettiği dilden konuşuyordum. "Ayrıca gerçekten sahip olamadığın bir erkeği elinde tutmaya çalışman çok acınası." dedim. "Sana değer verdiğine emin misin?"

Cevabını verdiğim hâlde içim soğumamıştı. Saçlarımdan düşen damlalar parkeyi ıslatırken, saç diplerim dahil her yerimin sinirden alev aldığını hissediyordum.

Gözlerini öfkeyle yumup açığında bana doğru bir adım atacak gibi oldu fakat kendini tutmuş, dikkatimi çektiği kadarıyla güçlükle yutkunmuştu. "Kıskanıyorsun." dedi fısıltıyla. "Yanılmadığımı biliyordum." Hırsını alamadığı için yüzü kıpkırmızı olmuştu. "O gece de nasıl kıskandığını gördüm. Ama sana bir tavsiye vereyim mi? Bence sakın ümitlenme, senin gibi basit bir kız Demir'in sadece ilgisini çeker, hevesi geçince kendini kapının önünde bulursun."

Hislerimi tarumar eden sözleriyle kısa bir an soluk almayı kestim. Karşımda zafer kazanmış bir edayla gülümsediğinde ise sinirden titreyen ellerimi gizlemek için yumruk hâline getirdim. Takılmamam gerekiyordu, umursamamalıydım ama içimde kara bir yılan gibi dolanan, tanımlayamadığım o his sanki parlak derisinin arasına kalbimi almış, olağan gücüyle sıkıyordu.

Dikkatimi dağıtan anahtar sesinden sonra kapının açılmasıyla birlikte ikimiz de kapıya döndük. Demir bir müddet çatılı kaşlarla önce benim üzerimi baştan aşağı süzüp, bakışlarını karşımdaki kadına yöneltti.

"Yıldız?"

Kaşları çatılmış, gözlerinde sorgulayıcı bir ifade vardı. Fakat Yıldız, pek oralı olmuşa benzemiyordu.

"Canım." dedi. Samimiyetsiz, yılışık bir sesle.

Demir'in yüzü ifadesizliğini korurken anahtarını vestiyere doğru fırlatıp karşımdaki kadına sert bir bakış attı. "Evimin adresini verdiğimi hatırlamıyorum, ne işin var burada?"

Sesindeki tehdit kadının yutkunmasına sebep olurken, bana bakıp bozulan ifadesini düzelterek tekrar Demir'e döndü.

"Sürpriz yapayım dedim, aşkım." İki adımda Demir'e yaklaşınca kollarını Demir'in boynuna dolayıp yüzüne derin bir öpücük kondurdu. "Belki bu gece beni evinde misafir etmek istersin." Ardından nispet yaparcasına sahte gülümsemesiyle bana baktı. "Baş başa bir şeyler yaparız diye düşündüm."

Demir'le gözlerimiz buluştuğunda, yüzüne nasıl baktığımı bile bilmiyordum fakat ifadesinin bir an sarsıldığını gördüm. Belki de beynimin bana oynadığı bir oyundu. Bilmiyorum.

Görüntü karşısında boğazıma nedenini bilmediğim bir yumru otururken, kendimi dekoru bozan bir saksı gibi hissettim. Burada kalmak içimde tarifsiz, yabancı bir sızının oluşmasına neden olmuştu. Neden böyle hissettiğimi bilmesem de bildiğim tek şey yerimin burası olmadığıydı.

Arkamı döndüğümde doğrudan odaya geçip ışığı yaktım ve dilimin ucuyla kuruyan dudaklarımı ıslatıp kapının arkasına yaslandım. Öfkelenmeye hakkı olan Yıldız denilen o kadındı, ben değildim! Demir benim değil onun sevgilisiydi. Peki deli gibi çırpınan kalbim neden bu kadar tepki gösteriyordu?

Sinirden titreyen ellerimi ıslak saçlarımın arasından geçirerek gardırobuna ilerledim. Baş başa kalmak istediklerine göre dışarı çıksam hiç fena olmayacaktı. Üzerime balıkçı yaka beyaz bir kazak ve bacaklarıma koyu renkli dar paça kot pantolonumu çektiğimde havluyla saçımın nemini aldım. Tüm bunları yaparken onların şu an yan odada olduğunu bilmek garip bir şekilde huzursuz hissetmeme neden oluyordu.

Tarifsiz bir duyguyla odadan çıkıp havluyu banyoya astım. Kapıyı kapatacağım anda ise mutfaktan çıkan Demir'le buluştu gözlerimiz. Temkinli bakışları bir müddet üzerimde dolandığında, "Nereye gidiyorsun?" diye sordu.

Benim aklım ise hâlâ Yıldız'da olduğu için ne dediğini hemen kavrayamadım. Nereye kaybolmuştu bu kadın? "Dışarı çıkacağım." diye mırıldandım soğuk bir sesle.

Ne düşündüğümü anlamaya çalışır gibi bir müddet yüzümü süzdü. "Canın bir şeye mi sıkıldı, niye dışarı çıkıyorsun?"

Benden ne duymayı planlıyordu bilmiyorum ama bakışlarında ki merakı yakalamıştım.

Omuzlarımı sarsıp elimi banyonun kapısının kulpundan çektiğimde yanına doğru adımladım ve vestiyere astığım hırkama uzandım. "Sizi baş başa bırakıyorum işte."

Gözleri gözlerimi arşınlarken tek kaşı manidar bir şekilde havaya kalktı. Ağır adımlarla yanıma gelip elimdeki hırkayı aldığında ise askıya tekrar astı. Ne yapmak istediğini anlamadığım için afallamıştım.

"Evde kimse yok ki, beni benimle mi bırakacaksın?"

Şaşkınlıkla ona bakarken dudaklarım hafifçe aralandı. İçime çöken ağırlığın yavaşça ortadan kalktığını hissettiğimde, "O kadın." Döküldü dudaklarımdan. "Yani şey, sevgilin öyle söylemişti."

Dilimde kekremsi bir tat bırakan o kelimenin yüz hatlarıma yansımamasını umut ederek ifademi sabit tutmaya çalıştım. Allah'ım! Neden böyle hissediyordum?

Demir'in yüzü ciddi bir hâl aldığında, "Yıldız, benim sevgilim değil." diye konuştu. "Biraz takıldık, hepsi bu."

Nedendir bilinmez sadece izleri kalan sıkıntının tamamen buhar olup ortadan kalktığını hissettim. Fakat bu sefer de bir çok anlam taşıyan ve beni alakadar etmeyen son sözlerine takılmıştım.

Kapının zili yeniden çaldığında Demir ilerleyip kapıyı açtı. Onur içeriye girdiğinde kabanını çıkardı ve bana verdiği ufak bir baş selamından sonra Demir'e döndü. "Bu kadın başına bela olacak benden söylemesi." dedi. Aynı anda kabanını askıya astı. "Evinin adresini de bulmuş."

Sanırım Yıldız'dan bahsediyordu. Demir'le gözlerimiz kesiştiğinde onları bırakıp mutfağa geçtim. Dolaba koyduğum soğuk suyu bardağa doldurduğum sırada, "İşim olmaz." dedi, Demir. Sesi oldukça sert çıkmıştı. "İstediği kadar bulsun, böyle arkasına bakarak gider."

Suyumu doldurup sandalyelerden birine geçtim. Onların sesi salondan geliyordu.

"O kadın sana takıntılı, benden söylemesi." dedi, Onur. Güldüğünü işittim. "Kolay kolay bırakacak gibi de görünmüyor. İnanmayacaksın ama arabanın içinde oturmuş senin daireye bakıyordu."

"Keyfi bilir."

Demir'in bu sözlerinden sonra konuşma sesleri duyamayacağım şekilde alçalmıştı. Yanağımın içini kemirirken suyumdan birkaç yudum daha aldım. Soğuk su boğazımda rahat bir his bıraktığında arkama yaslanıp ıslak saçlarımın ucuyla oynamaya başladım. Gözlerim dalmış, artık neyi düşüneceğimi şaşırmıştım.

Onur'un, "Niye izin vermiyorsun?" diye sesini yükselttiğini duydum. "İşimizi kolaylaştıracak."

Meraklı yanım ağır bastığında ayağa kalktım. Adımlarım beni salona götürdüğünde ise Demir'in gözleri beni buldu. Tekrar Onur'a döndüğünde, "Kapat artık şu konuyu." dedi ters bir sesle.

Onur'a baktığımda bana manidar bir şekilde bakıyordu ve salonda kendimi fazlalık gibi hissetmeme neden olmuştu.

"Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, elinin tersiyle itmen mantıklı mı?" Anlam veremediğim bakışlarını benden ayırıp Demir'e yöneltti. İkisi de oldukça ciddi görünüyordu. "İşine karışmak istemiyorum ama bir düşün derim."

Konunun benimle alâkalı olduğunu kavradığımda sandalyeye oturup tek dizimi kaldırıp karnıma çektim. Kollarım bacağımın etrafına dolandığında ise çenemi dizime yasladım.

Demir L koltuğun karşısındaki tekli koltuklardan birine geçmiş hafifçe iki yana ayırdığı bacağının birini gergince sallarken, "Karışma o zaman." dedi sert bir dille. Yorgunca arkasına yaslanmış, kollarını koltuğun iki yanına doğru uzatmıştı. Her daim sertliğini koruyan çehresi ise asılmış düşünceli görünüyordu. "Eğer vaziyeti ayıkırsa Efsun'a zarar verebilir."

Onur'un telefonu çaldığında bıkkınlıkla nefesini verip, "Geliyorum hayatım geliyorum." dedi. Ayağa kalktığında, "Demir'in yanına uğradım." diye devam etti. "Tamam ısıtma yemek falan dışarıda yeriz."

Telefonunu eliyle gölgeleyip, "Ben çıkıyorum kardeşim." diye fısıldadı. "Mekâna geçince görüşürüz."

Biz hâlâ oturuyorken salondan ayrıldı ve çelik kapının kapanma sesi duyuldu. Şimdi Demir'le baş başa kalmıştık, havada asılı kalan konunun ağırlığıysa etrafımızı negatif bir şekilde sarmıştı.

Başımı hafifçe kaldırıp gözlerimi ona çevirdiğimde, "Başımın çaresine bakabilirim." diye mırıldandım. Demir'in sert bakışları anında beni bulmuştu ama aldırmadım. Ofiste beni umursamadığını belirten sözlerini unutmamıştım. "Eğer gitmem hâlâ buna bağlıysa şansımı sonuna kadar denemek istiyorum."

Üzerine giyindiği uzun kollu beyaz gömleği vücudunun gerginliğini simgelemek istercesine kasılıp, geniş göğsünü ve kalın kollarını daha da ortaya sererken Demir'in yanağında bir kasın oynadığını fark ettim.

"Benden kurtulmayı bu kadar mı çok istiyorsun?" diye sordu. Derinleşen kaşları ve jilet misali keskinleşen gözleriyle sert hatları gün yüzüne çıkmıştı.

Sorusu karşısında afalladım. Ne bekliyordu ki?

Dudaklarımı yalayıp kendime biraz zaman tanıdığımda, "Beni buraya bunun için getirmedin mi?" dedim sakince. "İşim bitince gideceğimi söylemiştin."

Bacağını istemsizce sallarken sabır diler gibi gözlerini yumup açtı. "Sorumun cevabı bu değil."

Kollarım destek almak ister gibi bacağıma biraz daha sarılırken ciddileşen tavrı karşısında yutkunurken buldum kendimi. Ne duymak istediğini bilmiyordum ama dengesizliğini taçlandırdığı kesindi.

Onun aksine sakin davranarak, "Evet." dedim. "Beni sadece çıkarları için yanında tutan biriyle daha fazla kalmak istemiyorum. Hatta senden gelecek parayı da istemiyorum artık." Yukarı kaldırdığım dizimi indirip ayağa kalktığımda sarsılan ve birden çok anlam taşıyan yüz ifadesini en küçük ayrıntısına kadar aklıma kazıdım. "Tek istediğim şu lanet borcumu ödeyip hayatımı yeniden kurmak."

Ani bir değişimle sertleşen bakışlarını bir an olsun yüzümden ayırmadı. Burnundan verdiği solukla başını hafifçe yana eğdi ve bakışları kısıldı. Kelimelerinden önce gözleri delip deşiyordu.

"Yani benden kurtulmak için o herifin yanında çalışmaya hazırsın öyle mi?" diye sordu. "Tehlikeli olduğunu söylediğim hâlde burnunun dikine mi gideceksin?"

Konuşmaları bendeki sabır denilen kavramı silip süpürdü. Zihnimin duvarlarını kemiren düşünceler benliğimi saldırgan bir yapıya hazırlarken, "Evet!" dedim sesimi yükselterek. Gözlerimi öfkeyle yumup tekrar açtığımda, dudaklarım sinirden titremeye başlamıştı. "Ne istiyorsun anlamıyorum ki! Hani işin her şeyden önce geliyordu?"

Ayağa kalktığında geri gitmek için ısrar eden ayaklarımı zorlukla zapt ettim. Gözlerimi delecek gibi bakarken, iki yanına saldığı kollarının kuvvetli pazuları gerilmiş, dişlerini sıktığını buradan bile anlayabiliyordum. Onu birçok kez öfkeli görmüştüm fakat bu kez delirmiş gibiydi. Öyle bir bakıyordu ki amacının ne olduğunu anlayamıyordum.

"O piçin nasıl biri olduğunu biliyor musun sen?" diye sordu. "Eğer senin bir işler karıştırdığını öğrenirse ne yapacaksın?"

Kollarımı sinirle göğsümün üstünden bağlayıp, "Bunu ben sana sormuştum." diye konuştum. Yaşattığı karmaşanın sonucunda saçma bir şekilde gülümserken buldum kendimi. "Sen de bana orası senin marifetine kalmış demiştin unuttun mu?"

Ona söz hakkı tanımadan arkamı dönüp hızla  salondan çıktım. Arkamdan gelen ayak sesleri yüreğimin gümbür gümbür çarpmasına neden olduğunda ise elim odamın kapısında asılı kaldı. Ne zaman geldiğini fark etmediğim Demir'in beni kolumdan sertçe çekmesi ve kapıya yaslaması bir olmuştu.

Gözlerim kocaman açılmış, karşımda burnundan soluyan Demir'e yutkunarak baktığımda, "Delirdin iyice!" diye bağırdım. "Ne yaptığını sanıyorsun?"

Üzerime doğru attığı adımla aramızdaki o kısacık mesafeyi de yok edip kapı ile onun arasında sıkışıp kaldığımda bana kaçacak bir yer bırakmamıştı. Bedeni varlığını hissettiriyordu fakat ağırlığını vermeden, baskı yapmadan eğilmişti üzerime.

Parmağının ucunu hafifçe göğsümün üstüne bastırdı. Öfkeden kararan elâ gözleri gözlerimi delecek gibi bakarken, "Sen delirttin beni, sen!" dedi parmağının ucunu göğsümün üstüne bir kaç kez bastırarak. "Kafayı yedirttin bana!"

Şok üstüne şok yaşarken yeşil gözlerimin kocaman olduğuna iddiaya girebildim. Dudaklarımı hızla yalayıp yutkunduğumda, gözleri dudaklarıma düştü ve zorlukla yutkundum. Yakınlığımız çok tehlikeliydi.

Tutukluğumu üzerimden savuşturmaya çalışarak, "Ben sana ne yapıyorum ya?" dedim. Erkeksi kokusu ciğerlerime nüfuz ederken kuracağım cümleleri seçmekte zorlanıyordum. "Bu değil miydi istediğin, sen demedin mi nasıl yaparsan yap ama o cihazları yerleştir diye?"

Arkamdaki kapıya güçlü bir tokat attığında, "Onu diyen dilimi sikeyim!" diye bağırdı. "Bu mu bütün kırgınlığın hepsi bunun yüzünden mi?"

Sıçradım, kalbim olduğundan iki kat daha fazla çarpıyor, kelimelerine anlam yüklemekten aciz kalıyordum. Gergin bir ipin üzerinde oynayan iki cambaz gibiydik. İpin kopacağını ve düşünce canı yanacak kişinin ben olacağımı biliyordum.

Ellerimi, bir kaya kadar sert hissettiren göğsüne koyup itmeye çalışırken, "Bu!" dedim tükürür gibi. "Ve biliyor musun artık o da umurumda değil, başıma ne gelirse gelsin bu evden gideceğim!"

Kararan elâ gözleri koyulaşıp kapkara kesildi. "Gitmeyeceksin."

Elimi ayağımı titreten öfkeme karşın şaşkınca gülümsedim. Onun güçlü vücuduna tesir etmeyen ellerimi çekip başımı hafifçe yana eğdiğimde ise, "Affedersin?" diye konuştum. "Sana mı soracağım?" Yakınlığına karşın ellerimi iki yana açtım ve kaşlarımı havaya kaldırdım. "Verdiğin işi yapamadım, Koray'ın yanında olmamı da sen istemiyorsun. Benden bu kadar."

"Beni kışkırtma!" Tane tane üzerine basarak konuşurken çehresi korkunç bir hâle bürünmüştü. "Gitmeyeceksin diyorum. Gittiğin an seni bulurlar."

Kalbim olağan gücüyle son atışlarını yapar gibi çırpınıyor, Demir'in yakınlığı ve ağzından dökülen kelimeler düşüncelerimi geri plana itiyordu.

Kendimi biraz olsun toparlamaya çalışarak, "Neden?" diye fısıldadım. "Kendini yakın hissetmediğin birini niye önemsiyormuş gibi davranıyorsun. "Yüz ifadesi allak bullak olduğunda, "Demir sen benden ne istiyorsun?" diye inledim.

Gürültülü nefeslerimizin arasında sesimin çıktığından bile emin değildim. Zira kalbimin gümbürtüsü kulaklarımı sağır edecek kadar güçlüydü.

Yüzüne sinen öfke yavaşça silindi. Az önceki hiddetine nazaran gözlerini yorgunca açıp kapadığında ellerini başımın iki yanına dayadı ve başını arkaya atıp sesli bir soluk çekti içine. Yutkunurken hareketlenen adem elması ağzımın içinin kurumasına neden olduğunda başını öne eğdi ve gözlerimiz buluşunca tüm düşüncelerim bir fırtınanın içinde savrulup gitti. Neden bu kadar yakındı, neden ruhumu görmek ister gibi bakıyordu?

Alnı alnıma yaslanıp bedenimi taşa çevirdiğinde, "Neler istediğimi bir bilsen." dedi fısıltıyla. "Gram akıl koymadın, kendimi tanıyamaz hâle geldim."

Bana içsel çatışma yaşatan sözlerine tahminler yürütürken dilimden sadece, "Demir." Döküldü ve avuç içlerim ihtiyaç duyar gibi sert göğsüne yaslandı.

Alnı hâlâ alnımdayken yutkunduğunu işittim. Burnunun ucunu burnuma sürterken, "Demir'de akıl koymadın." dedi fısıltı kadar alçak bir sesle.

Kanım damarlarımda coşarak akarken nefesimi tuttum ya da nefes almayı unutmuştum bilmiyorum ama nutkum tutulmuştu. Midemde henüz varlığını keşfettiğim bir mehter takımı sedasını artırmaya başladığında bir an rüya gördüğümü zannettim.

Başını geriye çekip kararmış gözlerle gözlerimin içine baktı. Dudaklarım aralanmış duymayı beklemediğim sözler karşısında dilim tutulmuştu. Bakışları dudaklarıma kayarken, "Nasıl oldu bilmiyorum, ne zaman oldu onu da bilmiyorum ama..." dedi ve yutkundu. "Sana karşı koyamaz hâle getirdin beni."

Elinin birini indirip ıslak saçlarımı omzundan geriye attığında bakışları farklılaşmış, elimin altında deli gibi çarpan kalbi tıpkı benimki gibi hızlanmıştı. Bütün vücudum karıncalar tarafından istila edilmiş gibi hissediyordum.

Dudaklarım aralanıp "Demir!" diye inlediğimde dudaklarımın üzerinde bir baskı hissettim. Beynim infilak etmiş parçaları her yere dağılmıştı. Dudaklarıma önce yavaş yavaş daha sonra büyük açlıkla gömüldüğünde zemin ayaklarımın altından kayıp gitti.

Bıraksa düşecek durumdaydım. Dudaklarının baskısı her geçen saniye artsa da incitmeden öpüyordu. Elleri yüzümü kavradığı an öpüşü hız kazandı, kendime ya da ona dur diyemiyorum. Şu an ne düşüneceğimi bilemez bir hâlde kendimi ona teslim etmiştim. Demir ise bütün duygularımı üst üste bindirip beni egemenliği altına almıştı.

Dudaklarımız ayrılırken nefes nefese kalmıştık. Gözlerimi aralayıp baktığımda Demir, gözlerini kapayarak derin bir nefesi soludu ve az önce alev alan gözlerini usulca tekrar açtı.

"Bir anda sana yuvarlanırken buldum kendimi." diye alçak bir sesle konuştuğunda durup dudaklarını yaladı ve dudaklarımı bulan anlık bakışları yeniden gözlerime tırmandı. "Ne zaman olduğunu bilmiyorum ama olan oldu işte." Kısa bir an gülümseyerek sustu.

Gülümsemesi utancımı kamçılarken gözlerimi kaçırıp alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Yer ve zaman kavramı birden yok olduğunda nutkum tutulmuş gibi konuşamıyordum ve biraz daha bakmaya devam edersem utançtan ve heyecandan bayılabilirdim.

Çenemi nazikçe kavrayan parmakları tekrar ona bakmamı sağladı. Bakışları yumuşamış, derin bir ifadeye bürünmüştü.

"Gitme benden." Fısıltı hâlindeki, kelimelerinin devamını getirdiğinde, dudaklarıma ufak bir öpücük daha kondurup geri çekildi ve aldığı hava ciğerlerine yetmiyormuş gibi derince soludu. "Çünkü ben senden gidemiyorum."

Demir bir uçurumdu adım adım sürüklendiğim... Cümlelerin arasında sıkışıp kalan harfler uçurumdan aşağı birer birer düşerken ben sıkıca Demir'e tutunmuştum. Kulağımda yankılanan son sözler ise zihnimi uyuşturuyordu.

Ben senden gidemiyorum...

❄️

▪️ Bölüm sonu ▪️

Profilimi takibe almayı unutmayın fıstıklar sihirlisonbahar 🖤

Continue Reading

You'll Also Like

287K 14.8K 28
Annesi ve babasının şehit düşmesi ile yetimhaneye verilmesi Denizin hayatını değiştirmişti. Bir gün ansızın bir telefon geliyor 17 yıl sonra gerçekle...
54.2K 157 24
Türbanlı yengemle yaşadıklarım. Açık sex sahneleri içerir +18
656K 40.8K 46
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
ASYA By Su

ChickLit

269K 14.8K 30
Abi kitapları kıtlığı çekiyorsanız doğru yerdesiniz. Bölümleri yazdıkça atacağım. "Onu istemiyorum." Nefret dolu bakışları bendeyken babamdan uzakla...