Balın

By eflalhatun

1.2M 73.1K 14.4K

●abi kurgusudur● Dimòniu ismi ilk olarak bu kitapta kullanılmıştır! İblis anlamına gelir. Senelerce kız çocu... More

⋆tanıtım⋆
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
ÖZEL BÖLÜM - 1
ÖZEL BÖLÜM - 2
1.2
1.3
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
100K !!
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
ÖZEL BÖLÜM - 3
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1

1.4

34.7K 1.9K 485
By eflalhatun

Medya : Balın ve Şahin

Yazar

Şahin gülümsedi. Bu zamana kadar kendisinden istenilen en güzel ve nazik istek olabilirdi bu. Ağzındaki lokmasını yutarak saçlarını okşadığı kızla ayağa kalktı. Yanağında kalmış çikolatayı masadaki peçeteyle silerek yanağını öptü sıkı sıkı.

Kafasını bir kaç saniye etrafında gezdirdi, ortam sakindi, bir kaç aile ve arkadaş grubu dışında kimse yoktu. Birlikte kasaya giderek ödeme yaptıktan sonra tatlı havası olan mekandan çıkarak karşılarında koşuşturan atların olduğu yere yürümeye başladılar. "Seni büyüklerine bindiremem güzelim. Düşersin, canın acır. Midilli olur mu?" anlamsız bakışlarını gördüğü kıza tatlı bir kıkırdamayla karşılık verdi. "Atların küçük olanına denir güzelim."

Balın kafasının aşağı yukarı sallayarak onayladı onu. Sol eli Şahinin yakasında sağ elinin baş parmağı dudağının üstünde duruyordu. Arkasına doğru heyecanla bakarak atların olduğu kısma ellerini salladı. Atlar onu anlıyormuş gibi selam veriyordu gördüğüne.

"Tayin mak! At!" Şahin peltek dili yüzünden aşırı tatlı konuşan kızın heyecanına dayanamıyordu. Atı işaret eden parmağını tutup yavaşça ısırdı. "Çok güzeller değil mi?" Balın hızla kafasının aşağı yukarı sallayıp ellerini çırptı. "Tok düzel, binebiler miyiz?"

Şahin küçük kızı yere indirip onaylayan mırıltılar çıkardı. "Tabi binebiliriz güzelim, bunun için getirdim zaten seni." Balın yere ayak basar basmaz etrafta koşuşturmaya başlamıştı bile. O kadar mutluydu ki, annesi gelmiyordu aklına. Şu an ondan mutlusu yoktu dünya üzerinde. Hızla siyah bir atın önüne koşarak yerden aldığı kıyılmış samanı uzatarak hiç korkmadan yemesini bekledi.

Hayvanlara aşık bir kız çocuğuydu, insanların korkup kaçacak yer aradığı, gördüğü yerde öldüreceği böcekleri bile öyle güzel seviyordu ki yemeğini bile küçük küçük paylaşıyordu. Zerrin kızını merhamet sahibi biri olarak yetiştirmişti. Sokakta oyun oynarken annesinin yapmış olduğu ekmeği karıncalara verirdi.

At, kafasını eğerek elindeki samanı kokladı. Ardından uzun dilini dışarıya çıkarak elindeki samanı kaptı. Kafasını öne doğru eğmişti, sevilmeyi bekliyordu. Şahin Balının yanına eğilerek biraz önce saman tutan elini tuttu. Elini yavaşça kaldırarak atın yüzünü sevmesinde yardımcı oldu.

"Aferin benim meleğime, aynen böyle." bir kaç dakika sonra elini çekerek Balının atı tek sevmesini bekledi. Yüzündeki hayranlığı gizlemedi. Zaten gören kimse yüzündeki hayranlığı gizlemiyordu.

"Menim işmim bayın! Senin dee at mı?" kafasını yana yatırarak attan cevap bekledi. Çok geçmeden atın burnunu öpüp kafasına sarıldı. Atı bırakıp ayağa kalkarak Şahinin bacaklarına yapıştı bu sefer. "Yoluur bineyim yoluur!"

"Tamam bebeğim, Hasan abi! Bizim ufaklık için bir midilli yollar mısın?" Hasan abi dediği kişi elindeki saman kovasını yere bırakarak elini göğsüne vurdu iki kere. "Hemen yeğenim!" Şahinde teşekkür amaçlı kafasının sallayarak "Eyvallah abi" Diye bağırdı arkasından.

🛐

Yazar

"Güzelim sıkı tutun, düşeceksin!" Şahin, manejin dışına çitlere yaslanarak elindeki telefonla Balını çekiyordu. Eğitmen Balının tatlığından dolayı sürekli kahkaha atarak Balınla ilgilendiğinden, arada sinir olduğu için bağırarak sesleniyordu. Belini çite biraz daha yaslayarak sinirle soludu. Kim göndermişti ki bu adamı buraya?

Telefonuna gelen aramayla kaydı durdurarak telefonu açtı. "Ne var!" gözleri hala Balın ve eğitmenin üstündeydi. Sesi haddinden fazla sinirli çıkınca kendini dizginlemeye çalıştı. "Abi neredesiniz!?" Cihan ağlamaklı sesiyle acıklı acıklı konuşup abisinin kapalı konumuna içinden küfürler yağdırdı. Fakat abisinin bilerek kapattığınıda biliyordu.

Bu evde Cihan kurnazsa, abiside tilkiydi. Kardeşinin neler yapabileceğini kestirebilen tek insandı. "Cihan, sinirlerimi geriyorsunuz abicim! Bir daha yanımıza gelmek için ararsanız oraya gelir sizi yakarım! Duydun mu!?"

Cihan derince yutkunup görmediğini bile bile başını aşağı yukarı salladı. "Peki abicim, sen nasıl istersen." Şahin telefonu kapatarak arka cebine sıkıştırdı. Kafasını Balından tarafa çevirince deli gibi eğlendiğini gördü. Yanındakine adamı görmek sinirini bozsada, Balın mutlu olduğu için hiçbir şey demedi.

"Hasan abi, ben bir lavaboya gireyim Balın sana emanet." adamdan onay alınca, arkasına baka baka restorandan içeriye girdi. O girince, yanından geçen dövmeli adamla bir kaç saniye bakıştı Şahin. İçinde tuhaf bir his oluşurken baş selamı verdi. Aynı karışılığı alınca hiç beklemeden girdi tuvalete. Her şey normaldi ona göre, yanından geçtiği kişinin seri katil olduğunu bilmiyordu. Aslında kimse bilmiyordu. Bir kaç gün önce tutuklandığı yerden çıkması uzun sürmemişti.

Delil yetersizliğinden dolayı adli kontrol şartıyla salınmıştı yine sokaklara. Sürekli kendisine isim ve fotoğraf yollanıyor, onları öldürmesi için para veriliyordu. En az 100 yakın kurbanı vardı, hepsi toprağın altında cehenneminde dibindeydi onun için. Ve artık sadece birinin peşindeydi, küçük bir kız çocuğunun... Onu öldürmesi gerekiyordu, hiç acımadan, ağlamasını görmezden gelerek kafasına sıkması gerekiyordu.

Yapacaktı da, sadece zamana ihtiyacı vardı. Kafasındaki siyah şapkayı biraz daha aşağı kaydırarak dışarıya çıktı. Tahta merdivenin gıcırtısını önemsemeden yavaş adımlarla indi. Gözleri görmek istediği kişiyi bulunca, memnunca gülümsedi. Saçları güneşte daha parlaktı, gözlerindeki hüzün gitmiş yerine denizleri andıran masmavi ışıl ışıl gözler gelmişti. Öyle güzel gülümsüyordu ki etrafa, bir an nerede olduğunu unuttu adam.

Dakikalarca orada durarak izledi kızı. Daha sonra yavaşça tamamladı basamakları. Uzun yapılı bacakları hiç zorlanmadan geçmesini sağladı çitlerden. Elleri cebinde, midillinin üstünden inmeye çalışan kızın yanına doğru ilerledi. Eğitmen gelen adamı fark edince kaşlarını çattı. Bu Balının abisi olduğunu söyleyen kişi değildi.

Yüzünün ürkütücülüğü ve koyu kahve gözlerinin içindeki vahşeti görebiliyordu sanki.

"Buyurun?" dedi kendinden emin bir sesle. Sonra Balın tanıyor mu diye midilliden inen küçük kıza baktı. Katil fazla rahat hareketlerle Balının önüne eğildi. Eğitmen umurunda bile değildi. Canını fazla sıkarsa icabına bakardı nede olsa değil mi?

Balın kafasına taktığı kaskla büyük bir savaş içindeydi. Bir türlü çıkmıyor diye oturup ağlayacaktı neredeyse. Katil, görünmez bir kanla kaplı uzun ince parmakları olan ellerini minik kızın yüzüne değdirmeden çıkarıp açtı. Kirli insanların kanıyla bulanmış ellerinin nedense bu masumluğa bulaşmasını istememişti.

Ona acıma dimòniu, eğer acırsan intikamını alamazsın!

Gözlerini sımsıkı yumdu. Aklında gezinen ses, onu katil olmaya zorlayan en önemli faktördü. Şizofreni teşhisi konulduğunda henüz on altı yaşında gencecik bir delikanlıydı. Tedavi olmayı kabul etmişti ama o aptal doktorlar onu iyi etmek yerine daha da hasta ederek ölmesi için her yolu denemişlerdi.

Verdikleri ilaçlar yanlıştı, getirdikleri yemeklerin içinde çeşitli kimyasallar bulunuyordu. Dişlerini sıktı. İlk cinayetini, onu öldürmek için gelen bir doktorla işlemişti. Doktor değil, katildi.

Bir katil bir çocuğu öldürür, geriye bir canavar kalır. Bir çocuk bir katili öldürür, ölen kişinin günahıyla süslenir.

"Beni hatırladın mı?" dedi Balına gülümseyerek. Bir katil olmasının yanı sıra iyi bir oyuncuydu. Ya da yalancı mı demeliydi? Balın karşısında gördüğü yüzle bir kaç saniye duraksadı. Eğitmen kızın bu duraksamasından sonra katili itecekti ki Balın tatlı tatlı konuşmaya devam etti. "evett, ati abimle göydük seni."

Katil kafasını salladı. Aklında gezinen bin bir çeşit yalan içinden en tehlikelisini seçti. "Atakan abinin arkadaşıyım ben." Balın verilen bu bilgiyle kocamdan sırıttı. Bu yakışıklı adam kesinlikle çok iyiydi.

(YN - aklıma anyanın sırıtması geldi, kitabı yazarken aklıma hep anya geliyor zaten öskekseke)

Bir adım atarak diz çökmüş adama daha çok yaklaştı. Elini omuzuna koyarak kafasını yana yatırdı. Katil içten içe şaşkınlık yaşarken, içinde bastırılmış duygular tek tek çıkmak için katliam yapıyordu. Bu kız ondan korkmamıştı sahiden.

"Miliyo muşun, atiden daha düzel yüşün vay!" (biliyor musun Atakandan daha güzel yüzün var.) sonra telaşla hızla ekleme yaptı cümlesine. "Ama atiye şöyleme, yoşka mana küşel." (ama Atakana şöyleme, yoksa bana küser.)

Adam iki elini Balının beline yerleştirerek tuttu. "Tamam söylemem. Bir şartla!" sinsice gülümserken, Balının kaşları çatıldı. Güzel görüntüsüne tatlı imajı veren sinirli haliyle çok öpülesi duruyordu.

"Nemiş şaltın?" aklına gelse elini beline koyar, mahalle teyzeleri gibi laf dalaşına girerdi. Şartlardan hiç mi hiç hoşlanmıyordu çünkü.

"Buraya geldiğimden kimsenin haberi olmasın, yoksa Atakan sana küsebilir." bir çocuğu nasıl kandıracağını iyi biliyordu. Ortaya asılsız atılan yalanlar, bir gün ensesine çok fena çarpacaktı ama umurunda bile değildi. Balın hakkında her şeyi biliyor, ona nasıl yaklaşması gerektiğini çok iyi planlıyordu. Ne de olsa katiller Kurbanlarını çok iyi tanımak zorundaydı.

dimòniu yapma, erteleme! Öldür onu, öldür onu!

Sesi gözardı etti. İstediği her şeyi yapabilirdi, bir insanın canını alır ve hiçbir şey olmamış gibi devam edebilirdi ama bu sesleri yok edemezdi. Bu yüzden tek yapabildiği göz ardı etmekti.

"O zaman ben gidiyorum, şartımı unutma. Anlaştık mı!" Balın kollarını bilemeden bir katilin boynuna sardı. İki eli yanında kalan adam ne yapacağını şaşırmıştı ilk kez. Daha sonra o da kollarını sardı Balına. Küçük masum bir çoğun şefkati, içinde öldürmüş olduğu kadının sıcaklığını hissettirdi.

Belkide yaptığı büyük bir hataydı ama yaptığı en güzel hata olabilirdi.

🛐

Yazar

Hastanenin önü, daha önce kimsenin görmediği bir kalabalıkla kaplanmıştı. Yukarıdan karınca gibi duran insanları, acılarını bile yaşamaya müsaade edilmeyen askerler dizginlemeye çalışıyordu.

Hiçbiri, yaşanan acının tarifini veremezdi. Bir asker dakikalar önce şehit olmuştu, vatanı için, onlar için...

"Açılın! Hanımefendi yol verin!" Ali, boğazı düğüm düğüm, Albayın önündeki insanları ite kaka yol açmaya çalıştı. Ne yaptığını bilmiyordu, sadece kendisine verilen emri uygulamaya çalışan ama tek farkı duyguları olan bir robot gibiydi.

Tek bir kişi ağlamıyordu sadece, bir askerden ziyade, gururlu bir baba olan Eray bey... Evladı şehit olmuştu, kendisinin de en büyük hayallerinden biriydi bu. Bu gün evladını düğün günüydü. Öyle demişti ona.

Eğer şehit olursam, yas tutmayın, düğünüm olsun o gün...

Hastaneden içeriye girdi. Gözleri dışarıya nazaran ölüm sessizliğine bürünmüş girişi taradı. Bekleme koltuklarında elleri kandan görünmeyen bir asker, dertli dertli türkü yakıyordu kendi kendine. Bu Kartal timinden, teğmen karacaydı.

En çok seven oydu Göktuğ'u. Karargahta komutanı, dışarıda yıllardır tanıdığı dostuydu. Eray beyin gözleri bir süre onda oyalandı. Acısını yaşasın diye dokunmadı ona. Kardeşi yerine koyduğu kişiyi kaybetmek kolay değildi, biliyordu.

Daha sonra usul usul asansörü beklemeden belki yaşatırız umuduyla getirilen yoğun bakım ünitesinin merdivenlerini tırmandı. Sessizdi, sessizliğinden dolayı çocuğu kişi henüz hazmedemediği için sustuğunu düşünüyordu ama değildi.

"Komutanım!" dedi Ali acıyla. Sesini kontrol edemiyordu artık. Oraya gitmesini istemiyordu, örnek aldığı, baba yerine koyduğu adamın yıkılışına şahitlik etmek istemiyordu.

Yoksa o da yıkılırdı ve toparlanmak için kimsesi yoktu...

"Geride dur asker! Sakın bana karışmaya kalkma!" son basamağıda tamamlayarak yangın merdiveninden dışarıya çıktı. Koridordan gelen ağıt sesleri, ağlamaları umursamadı. Yürüdükçe yürüdü, sanki o yürüdükçe yol uzuyordu. Bir asır gibi geldi on beş adımı. Sonra durdu. Onu gören askerler camın önünden çekilerek komutanlarına yer verdiler.

Ne kadar inkar etse de, göreceği görüntü içini ezmişti. Kafasını bir müddet çeviremedi. Daha sonra yavaş yavaş, döndü başı. Kadın bir doktor, geriye çekilmiş umutsuz gözlerle bakan erkek doktorlara inat hastayı hayata döndürmeye çalışıyordu.

Ne yaparsa işe yaramadı. En sonunda ağlayarak elini askerin göğsüne vurdu. Kaç insan gözlerini kapatarak ayrılmıştı bu hastaneden, fakat en çok can yakanı, bu ölüm olmuştu.

🛐

▪️İyi geceler hepinize, uyuyanlar sabah okusun, şimdi okuyanlar oyları yapıştırsın <3 bu arada evet, Şahin tuvaletin deliğine düşmüş olabilir hwlzhwje

Continue Reading

You'll Also Like

658K 29.7K 18
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
299K 18.1K 39
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
260K 16.9K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
169K 14.5K 13
Dilhun kitabında geçen Karan ve Mavi'nin hikayesidir. Bu kitabı anlamak için diğerini okumanıza gerek yoktur. Kırdığın kalbin vebaliyle yaşar, Seni...