Nyx • Pietro Maximoff

By nyksblack

68.3K 5.1K 3.4K

𝐵𝑖𝑟 𝑀𝑎𝑟𝑣𝑒𝑙 𝐻𝑖𝑘𝑎𝑦𝑒𝑠𝑖... Korkuyordum ondan, çünkü yavaş yavaş beni kendine aşık ettiğini biliy... More

𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
Giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12 - Sokovia savaşı (part-1)
playlist
13 Sokovia savaşı (part-2)
14
ÖZEL BÖLÜM
15 ÖZEL BÖLÜM
16 - Kırmızı zırh / Kırmızı kan
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27 ve 28. BÖLÜMLER
29
30
31
32
34
35

33

751 70 51
By nyksblack

Selaaam! Hiç uzatmadan sizi bölüme alayım, uzun uzadıya yazdım umarım beğenirsiniz:)

Yine de bir oy verseniz fena da olmaz hani;)


Odadan çıktıktan sonra aramızda biraz mesafe bırakarak yemek odasına girdik. O baş köşeye, kraliçenin yakınlarına giderken ben de biraz daha ortaya, babamla Thor'un arasına oturdum.

Aralarına girdiğimde ikisi da aynı anda bakışlarını bana çevirdi. Kaşlarını kaldırıp gözlerini büyütüp abartıyla birbirlerine baktılar. "Aesir olarak doğmalıymışsın." Dedi Thor kocaman bir tavuğu önüne alırken.

"Sana baktıkça annene neden aşık olduğumu daha iyi anlıyorum." Dedi babam da tabağını doldururken. Ben birazdan dövüşe çıkacağım için çok daha az yiyerek diğerlerinden önce kalktım. Yemek odasının yan taraflarındaki bir balkona çıkarak gökyüzünü izlemeye başladım.

Buranın en güzel tarafı istediğiniz zaman kendinizi kaybettirebilmekti sanırım. Bir Heimdall vardı, o herkesi görmese mis gibi ortamdı. "Hey, Heimdall," diye mırıldandım. "Beni görüyor musun?"

Kafamın içinde gülen sesini duydum. "Elbette görüyorum, unuttun mu işim bu?"

"Sence beni fazla hırpalarlar mı?" Dedim alayla. Ama cidden soruyordum, Loki hepsini kolayca yenebileceğimi söylediğinde içime biraz su serpilmişti ama yine de tedirgindim.

"Kendine güven, eğer için rahat edecekse; şuan Asgard'da seni yenebilecek bir savaşçı yok."

"Ciddi misin?" Dedim hayretle.

"Şaka yaptığımı düşünüyor musun?"

"Hayır, tabii ki. Ama ne bileyim?" Diye mırıldandım. "Birkaç ay önce hiçbir şeyim yoktu, şuan tanrılarla kadeh kaldırıyorum, çok tuhaf geliyor."

Güldüğünü işittim. "Bol şans, Carissa."

Balkondan içeri girerken kendi kendime söylendim. "İhtiyacım olacak."

Tam kapıdan geçecekken önüme çıkan beden bir adım geri gitmeme sebep oldu. Ben geri geri adımlarken o da üstüme doğru geldi ve balkon korkuluğuyla arasına sıkıştım. "Piet, bir gören olacak." Diye mırıldandım geri durmaya çalışarak, ama kaçacak bir yerim de yoktu.

Tıpkı benimki gibi ona da bir savaş elbisesi giydirmişlerdi. Siyah, zırha benzeyen ve yapısını tam çözemediğim giysinin üzerinde küçük mavi detaylar vardı. Sırtından aşağı inen mavi pelerin gülümsememe sebep oldu.

"Beni güzel hırpaladın," dedi yüzündeki ürkütücü ama çekici de gelen bir ifadeyle. "Sıra onlarda."

Canım biraz eğlenmek istediğinde dudaklarımı ıslattım. "Sen kolay lokmaydın." Yüzü anında değişirken gülmemeye çalıştım. "Esas şimdi korkuyorum."

"Ben mi kolay lokmaydım?" Dedi tane tane. "Pekala, ben de şans öpücüğü almaya gelmiştim ama sanırım daha güçlü birini öpmek istersin." Arkasını dönüp gidecekken kolundan tutup durdurdum.

"Ya dalga geçiyorum," gözlerinin içine baktım gülerek. "Aptal, elbette senden başkasını öpmek istemiyorum." O da gülerken ellerimi yeni yapılmış saçlarının arasına kaydırdım. "Şimdi saçlarını dağıtsam mesela?"

Güldü. "Lyrika bundan pek hoşlanmaz."

Tek kaşımı kaldırıp saçlarını hızlıca karıştırdım. Kafasının arkasından çekip dudaklarımızı birleştirdim. Yakalansak kötü olurdu ama o an hiçbir şey dudaklarım üzerindeki dilinden daha önemli gelmedi.

O tek elini çeneme kaydırdı ve iki tarafından tutarak beni iyice kendine hapsetti. Elimde olmadan inlediğimde saçlarındaki ellerimi yüzüne indirdim ve yanaklarından tutup sanki mümkünmüş gibi daha da kendime çektim.

Bir adım daha ilerleyip vücutlarımızı birbirine bastırdığında aynı anda ağzımızın içine inledik. Son olarak alt. dudağımı dişlerinin arasına aldığında istemeyerek geri çekilmez zorunda kaldım. "Lütfen bırak, yoksa olmayacak, dayanamayacağım."

Nefes nefese dudaklarını anlıma bastırdı. "İnan elimde değil."

Birkaç dakika daha orada kaldığımızda yine geri adım atan ben oldum. "Artık içeri geçelim, yoksa yakalanacağız."

Üzerimden çekildiğine sırıttı. "Zaten beni dağıtın, ne olduğunu anlayacaklar ama bunu yapanın sen olduğunu anlarlar mı bilemem."

"Bazılarının aklına ilk ben geleceğim." Başımı yana yatırıp gülümsedim. "Gel saçlarını düzelteyim."

Biraz eğildiğinde ellerimi uzatıp eski haline getirmeye çalıştım, bir nebze de olsa başarmıştım ama eskisi gibi değildi. "Rüzgardan dağıldı dersin, koşarken yani- hızlı gidiyorsun ya."

Güldü. "Tamam, Risa'cığım, öyle derim." üzerime eğildi. "Sıra bende." Sağ eli çenemden yükselerek dudaklarımda durdu, başparmağını alt dudağımın çevresinde hafifçe bastırarak gezdirdi. Ben ince ince ona odaklanmışken parmağı bu sefer dudağımın üstüne geldi, doğasına uymayan bir yavaşlıkla beni deli ederken dudağımdan içeri kaydığında midemde uçuşan kelebekler yüzünden parmaklarımın ucuna çıktım.

"Piero..." adını inlediğimde parmaklarım arkamdaki mermeri kavradı. "Ne yapıyorsun?" Dedim soluk soluğa. Beni bu kadar çabuk kontrol edebilmesine inanılmaz sinirleniyordum.

Hafifçe gülümsedi, alayla. "Ruj bulaşmıştı."

Konuşmak için dudaklarımı ıslattım yavaşça, kendi kendime içimden tatlı tatlı saydırıyordum. Ben gülerken öndeki saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı ve rüzgarıyla birlikte kayboldu.

Arkasından görmeyeceğini bilse de gülümsedim. "Sana da bol şans, Pietro."

Balkonu terk ettikten sonra Thor'la birlikte yürümeye başladık. Sarayın arkasındaki Sakura ağaçlarının arasından geçerek gölün yanına geldik. Sol tarafa gittiğimizde orada daha önce görmediğim gür ağaçlı bir orman gördüm, muhtemelen antrenman sahasındaki ormanla birleşiyordu.

Gölün karşı çaprazına kadar yürüdüğümüzde ortaya bir patika çıktı ve oraya girdik. Patikayı takip ederek yüksek duvarlı geniş bir alana geldiğimizi düşündüm, içine doğru geldiğimizde buranın bir amfi olduğunu fark etmem çok uzun sürmemişti.

Biz ilk gelenler arasındaydık, diğer bazı savaşçılar oturma alanlarının altında olan hazırlık kısmındaydı. Thor beni arenanın ortasına çekti. "Loki sana anlatmış olmalı."

"Evet," dedim yukarı bakarak. "Bahsetti biraz."

"Üzerine böyle bir sorumluluk yüklediğim için üzgünüm." Yanıma geldi ve omuzlarıma sıktı. "Böyle olacağını bilmiyordum, önceden haberim olsa asla izin vermezdim."

Omzumun üzerindeki elini sıktım. "Önemli değil, halledeceğim." Güldüm. "Unuttun mu? Öldüm ben, sonra da dirildim, bunlar vız gelir tırıs gider."

Tek kaşını kaldırdı. "Diyorsun?"

Kendimden emin bir şekilde sırıttım. "Diyorum."

İkimiz de güldüğümüz omzuna vurdum. "Arenadan sonra dostlarına dikkat et, Gök Gürültüsü Tanrısı! İçlerinden geçeceğim!"

Gülmeye devam etti. "Lütfen kardeşimin de."

"Son öldürme teşebbüsünün acısını çıkartırım." Dedim.

Yüzüne tekrar keder indi. "Korkutucuydu." Sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi birkaç saniye boşluğa baktı, ardından titredi.

Diğerleri de geldikten sonra arenanın arkasındaki boş alana geçtik Thor benzer bir konuşmayı onlara da yaptı. Loki'yle yaşanacak mevzudan babama bahsetmekten emin değildim, o gazla gidip Odin'e falan sataşırdı muhtemelen, bu yüzden aramızda kalmasına karar verdim.

Seyircilerin tamamı ve kraliyet geldiğinde Savaşçılar ve Yenilmezlerin hepsi -katılacak olanlar- arenanın ortasına geçti. Her yenilmeze bir savaşçı seçilecek şekilde kura çekilmeye başlandı. Sıra bana geldiğinde birkaç adım öne çıkarak fanusun içindeki parşomenlerdrn rastgele bir tane seçtim.

İçim titreye titreye kağıdı aralayıp yazan ismi okudum, şansıma lanetler yağdırdığım bir milyonuncu an olarak tarihe geçti bu an.

Yanımdaki kura görevlisi adamın duyabileceği şekilde çıktı sesim. "Leydi Sif."

Adam da tıpkı o şekilde bağırdı ve bütün arenaya bunu duyurdu. Ben tekrar yerime geçtiğimde babasının sol yanında oturan Thor'la göz göze geldim. O hem bir savaşçı hem de yenilmez olduğu için katılmıyordu müsabakaya. Bana gülümsese bile onun da bu duruma üzüldüğünü biliyordum, beni henüz tanıştırmasa bile Sif'le dosttular.

Ayrıca o savaş tanrıçasıydı, şimdi onu yenmem demek çok daha kötü şeylere sebebiyet verebilirdi. Ama eğer öyle olacak olsaydı Thor veya Loki bunu bana söylerdi, demek ki pek de bir problem yoktu. Ayrıca Heimdall da şuan Asgard'daki hiçbir savaşçının beni yenemeyeceğini tescillemişti.

Kendi kendimi strese sokmamak için bunları kafamdan atmaya çalıştım; en olmadı çıkar, paşalar gibi dayağımı yer dönerdim.

Kendi hayal alemimde dönerken çoktan beynim etrafımda olanları yok saymaya başlamıştı bile. Kenara geçmiş babamın ve bir savaşçının dövüşünü izlerken bile zihnim oradan çok uzaktı. Steve'den sonra bana gelen sırayla birlikte öne çıktım.

Sif karşıma geçerken Thor'un beni henüz tanıştırmamış olmasına şükrettim. Çünkü bu güzel yüze vurmak zaten zor olacaktı, eğer aramızda duygusal bağ olsaydı asla dövüşemezdim.

Birbirimizi selamladıktan sonra Sif iki eliyle tutup başının gerisine alarak kılıcını saldırıya hazırladı. Ben de tek ayağımı geriye kaydırıp parmaklarımı araladım ve mor ışığımı boşluklara doldurdum. İlk hamle ondan geldi, ileri doğru atılarak kusursuz bir şekilde kılıcını bana indiriyordu ki ışıklarımla kılıcı sararak yönünü değiştirdim ve biraz önümden geçmesini sağladım.

Bu kez ona ikinci fırsatı vermeden ben saldırıya geçtim ve elimi dizimin yanından kaydırarak ona bir enerji topu gönderdim. Sanki bunu her gün görüyormuş gibi bir tavırla kılıcını salladı ve enerji topu ona ulaşmadan mor ışığı ikiye böldü.

İşte bu benim için beklenmedikti, eğer Aesir'ler benim gücüme hazırlıklıysa bunu daha önce görmüşler demekti. Yani bir stratejileri olmalıydı, eğer gücümü bir darbeyle ikiye bölebiliyorsa bu beni muhtemelen zorlardı.

İkinci eksi ise Sif'in yüzlerce yıldır yaşamasıydı, savaş zekası benden çok çok yükseklerde olmalıydı, kazanmam için tek şansım gücümdü, Sarin'in deyimiyle, onun 'sihri' yoktu.

Bu, artık gerçek bir dövüştü.

Bana ikinci kez saldırdığında işi kısa tutmam gerektiğini anlamıştım, canıma mı kastı vardı, bilmiyordum ama darbeleri hep kafama çalışıyordu.

Zihnine saldırmayı denediğimde başıma tekrar ağrı girdi, zihinsel savunma eğitimi almış olmalıydı. Loki'nin zihnine girmiştim ama o zaman bana doğrultulmuş bir kılıç yoktu, bu da elde var 'sıfır' demekti.

Son kez saldırısından kaçındığımda birkaç adım uzak durarak kendime alan tanıdım. Kaşlarını kaldırıp güldü, birazdan daha da güldürecektim onu.

Tekrar pozisyon aldığımda bu sefer parmaklarım pençe şeklindeydi. Ellerime her zaman yaptığım gibi enerjimi topladım, ama bu sefer elimde çok daha fazla güç hissetmeye çalıştım. Parmaklarımın arasındaki ışık daha da koyu bir mora dönerken sırıtan ben oldum bu sefer.

"Şimdi, benim sıram."

Koyu mor ışık yerde yılan gibi kıvrılarak ilerledi ve o daha ne olduğunu anlayamadan bacağına sarmaşık gibi dolanarak yukarı çıktı. Onu sıkarak ilerleyen ışık karnına çıktığında nefesi kesilir gibi oldu. Bana doğru saldırmak istedi ama sarmaşık onu olduğu yerde tuttu, kılıcını kendine çevirmesini sürece ondan kurtulamayacağını düşünüyordum.

Yüzündeki şok ifadesi de bunu daha önce görmediğine delil niteliğindeydi. Başımı hafifçe sağıma çevirip Krala baktım, çok memnun duruyordu. Savaşçısı kaybediyordu, neydi bu rahatlık?

Thor ve Kraliçe de sonucu beklerken pür dikkat Sif'e ofaklanmışlardı. Sol tarafımda da geriye kalan ailem vardı ama henüz oraya bakacak cesareti kendimde bulamamıştım. Büyük ihtimalle bu şey bitene kadar da bulamayacaktım.

Sarmaşık daha da yukarı çıkarken boğulmamak için refleksle elleri boğazına gitti, elbette onu öldürmezdim, sadece nefes almasını zorlaştıracak kadar sıkıydı.

Sonra kolları da mor ışığa kurban giderken sağ kolunu çok daha fazla sıkıp kılıcı bırakmaya zorladım. Kılıç büyük bir gürültüyle yere düşerken sarmaşığı kendime doğru yine sarmal şekilde çektim. Yine yerde sürünüp ellerime toplanan koyu renk ışık avuç içlerime girerek kayboldu.

Sif, büyü ondan çekilir çekilmez dizlerinin üstüne düştüğünde de bu dövüş resmi olarak bitti.

Ama fark ettiğim bir şey daha vardı çaktırmamaya çalışarak arenanın arkasına geçtim. Burnumdan akan kanı silmeye çalışırken gözümün önüne gelen mendili gördüm. Solumda çatık kaşlarla beni izleyen Loki'nin elinden mendili alıp burnuma bastırdım.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra lafa girme gereği duydum. "Böyle olmaması gerekiyordu." Diye mırıldandım.

"Daha önce hiç oldu mu?" Çok ciddi ve düşünceli duruyordu, hatta belki biraz endişeli.

"Gücümü ilk kazandığımda," dedim o anları hatırlayarak. "Sonrasında geçeceğini düşünmüştüm... geçmişti de, az önceye kadar!"

İçine derin bir nefes çekti. "Kendini zorladığında oluyordur. Carissa, savaşta bitirici vuruşlar çok gerekli olmadıkça kullanılmaz." Elimdeki tamamen kanla kaplanmış mendili nazikçe kendine çekti, mendil bir anda temizlendiğinde sol eliyle yüzümü tutarak burnuma mendili kendi bastırdı.

Aslında biri böyle bir şey yaptığında geri çekilirdim ama Loki'nin bana gerçekten dostane davrandığını biliyordum. Çünkü zihinlerimiz kenetlendiğinde o bağı ben de hissetmiştim, en başta anlam veremesem de o açıklama yaptıktan sonra kafamda oturtmuştum.
Biz birbirimize benziyorduk.

"Adı üstünde 'bitirici vuruşlar' seni de bitirir. Zihnini veya bedenini yorar, sende olduğu gibi burun kanamalarına, uzun ya da kısa süreli baygınlıklara neden olabilir." Yüzüme baktı. "Sahibini öldürebilir."

"Daha önce de bir savaşta bulundum," dedim itiraz ederek. "Ama o zaman hiç olmadı."

Alayla güldü. "Basit robotlar ve Sif aynı şey değil, daha büyük düşmanlarla karşılaşana kadar bunu öğrenmen gerek."

"Bitirici veya değil, bunlar, büyüler ya da enerjiler- her ne haltsa önceden planlamıyorum! Tamam mı? O an geliyor, zihnimle değil içgüdülerimle yönetiyorum, hatta bazen ne yaptığımı iş bittikten sonra fark ediyorum!" Tırnaklarım avuç içlerime battığında irkilerek ellerimi açtım.
"Az önce yaptığım şeyi yapabildiğimi bile bilmiyordum!"

Bir süre sessizce düşündü. "Başka biriyle dövüşürken sıradan hamlelerini kullan, eğer sıradansa zaten sana dayanamaz, eğer değilse de biraz zorlanırsın ama üstesinden gelirsin. Üst düzey bir düşman gelmediği sürece bu gücü kullanma."

"Nasıl anlayacağım ki?"

"Ellerindeki sihrin koyulaştığı an gücünü azalt. Belki o an kötü sonuçlanır, ama yapmazsan uzun vadede çok zarar görürsün."

"Çok deneyimli gibisin?"

"Sana pek bundan bahsetmeyeceğim, Sarmaşık Leydisi, ama uzun bir süre bununla uğraştım ve kötü sonuçları oldu. Bitirici vuruşlar için bin yıl antrenman bile bazen yetersiz gelir, onlar hayat enerjini sömürür."

"Birazdan bir daha çıkacağım arenaya, kullanmak zorundayım." Dudaklarımı 'yapacak bir şey yok' dercesine büktüm.

"Sif'i o sarmaşığı yaratmadan da yenerdin." Dedi sertçe. "Sadece kolaya kaçtın."

"Belki?" Dedim kaşlarımı kaldırarak. "Bu işe bulaşmayı en başından istemiyordum, eğer bu gücü istediğim gibi kullanamayacaksam ne anlamı var?"

Bir süre doğru duyup duymadığını anlamak için suratıma baktı. "Carissa, hayır o gücü istediğin gibi kullanamazsın." Dedi bir çocuğa laf anlatır gibi.

"Neden?!" Dedim kendime engel olamayarak. "Neden o kadar acı çektim o zaman, ne anlamı var?"

"Bunca zaman problemin cehaletin olduğunu düşündüm." Dedi kendine gülerek. "Daha çok küçük olduğunu unuttum." Elleri omuzlarıma buldu. "Bana bak, Carissa, Thor'a bak. Bizim hiç tam gücümüzü kullandığımızı gördün mü?"

Cevap beklemiyordu çünkü zaten yanıtını biliyordu. "Arkadaşlarına bak, hiçbiri gücünü istediği kadar değil, gerektiği kadar kullanır."

"Seni anlıyorum," dedi. Anlamıyordu. "Ben de senin gibiydim, hala öyleyim belki. Gücün büyüsü inanılmazdır, ama senin sahip olduğun güç... eğer bunu hunharca kullanırsan vücudun buna dayanamaz, sen de öyle.

"Çok küçüksün," dedi tekrardan. "Belki senin için sadece havaya konuşuyorum, ama bana kulak ver o gücü yıkmak için kullanırsan yıkılan sen olursun."

Arenadan gelen seslerle ikimiz de oraya döndük. "Artık gitmeliyiz." Dedi avucunda tuttuğu kanlı mendili sihriyle arındırırken.

Arena'da bize ayrılan izlemeye kısmına beni bıraktıktan sonra eski yerine kraliçenin yanına döndü. Babam yanıma geldi, o kadar allak bullaktım ki onu tebrik bile etmemiştim. "O buz küpünün yanında ne işi var?" Diye sordu.

"Önemli bir şey değil." Yalan. "Sadece tebrik etti."

"Loki'ye dikkat et, onun neler yaptığını biliyorsun. Çok acımasız olabilir,"

Az önce bana akıl verirken pek de acımasız görünmüyordu, aksine gerçekten yardım ediyordu. Bunu aramızda olduğunu söylediği bağ için yapıyordu, Loki'nin bana zarar vermeyeceğini hissediyordum. Belki de yanılıyordum ama bunların hiçbirini babama söylemedim.

Bazen herkes her şeyi bilmemeliydi.

Babamı geçiştirerek oradan ayrıldım, arkamı döndüğümde Pietro'yla göz göze geldik. Sakince yutkundum, yanı kalabalıktı, gidemezdim. Sakince başımla ona selam verdim ve önüme döndüm.

Allah kahretsin, göz göze geldiğimizde bile içim titriyordu.

Vision'un düellosu vardı, kazanacağına emindim. Göz ucuyla baktığımda haklı olduğumu gördüm. Birkaç dakikadan daha kısa sürede biteceğine emindim.

Yanlış hatırlamıyorsam Pietro ondan sonraydı. Bir tahta parçasının üstüne kollarımı dayayıp izlemeye başladım. Tam da tahmin ettiğim gibi Vision yendi. Sonrasında Pietro ve diğer adını bilmediğim savaşçı arenaya çıktı. Aslında savaşçının adını söylemişlerdi ama ben Pietro'yu izlerken o kısmı kaçırmıştım.

Kısa bir süre sonra kazandığında gülümsedim, adam daha ne olduğunu pek anlayamamıştı. Olduğum tarafa baktığında ben de amfinin geri kalanı gibi alkışlıyordum. Sağ elimi dudaklarıma götürüp keskin bir ıslık çaldım. Gözlerimi aynı anda kırpıp ormana ilerledim ve ağaçların arasında gözden kayboldum.

Işığın tamamen kaybolması yeterince ilerlediğimden emin olmamı sağladı. Bir ağaca sırtımı dayayıp biraz oyalandıktan sonra çalılıkların arasından duyduğum hışırtıyla gözlerimi açtım. Hemen ardından karnıma çarpan rüzgar ve içimden havalanan kelebekler eşliğinde yüzü ellerimin arasına girdi.

Beni az evvel sırtımı dayadığım ağaca yaslayarak üzerime eğildi. Dudakları tekrar benimkileri bulduktan sonra nefeslerinin arasından konuştu. "Harikaydın."

Güldüm. "Sen de öyle, mutlak galibiyet."

"Bensizliğe iki saat bile katlanamadın mı?" Dedi alayla.

Dudağımı aşağı büktüm. "Aslında gayet iyi gidiyordum, sonra bir baktım ki karşımdasın."

Tekrar sertçe dudaklarımı öpmeye başladığında karşılık vermeye çalıştım ama başarısız oldum. Neden bu kadar sertti? Alt dudağımı dişlerinin arasında ezerken geri kaçmaya çalıştım ama arkamda ağaç vardı. Dişlerimin arasından titrek bir inilti kaçtı.

Omuzlarından tutup kendimden uzaklaştırdığımda gözlerindeki parıltı yutkunmama neden oldu. "N'apıyorsun?" Dedim nefes nefese.

"Loki'yle sizi arka tarafta giderken gördüm, ve gelirken de?"

Sırıtıp kaşlarımı çattım. "Ben babama bile hesap vermeyi bıraktım, biliyorsun değil mi?"

"Bir soru sordum." Dedi üstüne bastırarak.

Gözlerimi devirip güldüm. Sol tarafıma dönüp uzaklaşmaya çalıştığımda kolumu tuttu. Yüzlerimize değil de başka taraflara bakarak kendimizi frenliyorduk ama eli hala kolumda ve sımsıkıydı.

"Hesap sormuyorum," dedi tane tane. Ama kendini tutmaya çalıştığı da çok belliydi. "Sadece soru soruyorum, eminim baban da sana soru soruyordur?"

"Soruyor," dedim. "Ama canım isterse cevap veriyorum."

Güldüğünü duydum, Sinirden olduğuna da emindim. "Siktir et, ben baban değilim." Kolumdaki elini kullanarak beni tekrar ağaca ittirdi ve öpmeye başladı. Sinirlerim bozulduğunda ben de öpücüğün içine gülüp öpüşüne karşılık vermeye başladım.

Sağ eli boğazıma tırmanıp sıktığında nefesim kesildi, ama inanılmaz da zevk alıyordum. Sanırım o, beni nefessiz bırakmasına izin vereceğim tek kişiydi. Ben de kollarını tutan ellerimi, tırnaklarımı sürterek omuzlarına çıkardım.

İkimiz de nefes almak için geri çekildiğimizde başım döndüğü için başımı öne eğerek göğsüne yasladım. "Loki bana gücümü kullanmayı öğretecek." Dedim nefes nefese. "Eğer gelip uyarmasaydı bir sonraki müsabakada ciddi hasar alabilirdim."

Saçlarımı okşayan elleri duraksadı. "Gücün seni koruyor sanıyordum." Dedi ciddi bir sesle. "Seni bir kere, ya da daha fazla kez ölümden aldı."

Yüzüne bakıp tek kaşımı düşünceli bir şekilde kaldırdım. "Beni hayatta tutan şey, aynı zamanda zarar veriyor."

Elbisemin kumaşına damlayan birkaç damla kanı gösterdim. "Wanda gücünü kullanırken hiç burnu kanadı mı?"

"Hayır, sanmıyorum." Başını iki yana salladı. "Deneye ilk girdiğimizde ikimiz de bayılmışız sadece."

"Ben de bayıldım." Dedim. "Damarlarım önce kırmızıya sonra mora dönüştü. Vücudum önce yandı sonra dondu, o sıra o kadar çok bağırmışım ki sesim gitmiş, sonra da bayıldım."

"Biliyorum." Dedi net bir şekilde.

"Biliyorsun?" Yüzümü buruşturdum.

"O çığlıkları duyduk, ikimizde." Dedi Wanda'yı ima ederek. "Sonrasında olanları biliyor musun?"

"Sonra uyandım işte. Vücudumdaki morluklar falan geçmişti."

"Sen o çığlıkların-" aniden sustu.

"Çığlıklarım, ne? Piet, ne diyordun?"

"Boşver önemli değildi."

"Bilmek istiyorum." Diye direttim. Kolundan tutarak.

"Bak, Risa," dedi gözlerimin içine bakarak. "Eğer bir adım daha ileri gitmeyi düşünüyorsak, ben ısrar edilmesinden hoşlanmam."

Sinirle göğsüne vurdum ve işaret parmağımı ona doğrulttum. "Bak Pietro, eğer gerçekten beni seviyorsan benden sır saklamayacaksın! Neler yaşadığımı bilmiyor musun? Gizli saklı şeyler istemiyorum artık!"

"Belki de birbirimizin istediği kişiler değilizdir, ha Carissa?" Gözlerindeki ifade canımı acıttı.

Sağa kayarak ağaçla arasından tamamen çıktım ve geri çekildim. "Ne demek istiyorsun? Açık açık söyle."

"Ne demek istediğimi biliyorsun," dedi öfkeyle.

Öfkelenme sırası bendeydi. "Eğer beni istemiyorsan bunu yüzüme söyle de gideyim," dedim ona yaklaşarak. Yüzlerimizi birbirine eşitlemek için çenesinden tutup birbirimize bakmamızı sağladım. "Söyle," dedim kendimden beklemediğim bir sakinlikle. "Söyle ki, beni sevmeyen bir adam için hayatımı harcamayayım. Çünkü bende çok az var."

Sessiz kalıp gözlerimin içine baktığında acı gördüm. Beni sevmediği ve vicdan azabı çektiği için mi, yoksa beni sevdiği ve üzdüğü için mi olduğunu bilmiyordum.

"Denedik," dedim sessiz kaldığında. "Kararını verene dek, bana umut verme." Birkaç adım geriye çekildim ve geldiğim yola girerek amfiye ilerledim. Göz kenarlarımdan akan damlaları elimin tabanıyla sildim ama devamı da geliyordu.

Bir köşeye geçip ağlama fikrini kafamdan derhal sildim. O kaybederdi, değil mi?

Hayır, Carissa. Biz kaybederiz.

Doğru, biz kaybederiz.

Hızla ilerleyip en yakınımda bulunan kişinin yanından hızla geçmeye çalıştım. Ama maalesef ki bu kişi Loki'ydi. Beni omzumdan çekip yüzüne bakmaya zorladığında kaşlarını çattı. "Ne oldu böyle."

(Arkada Dark paradise çalmaya başladı hadi Bismillah)

"Yok bir şey." Dedim ama ikimiz de yalan olduğunu biliyorduk.

(Yok abi bu sarkı calarken pietro-carissa'dan Baska bir sey yazamam sarkının bitmesini bekliyom.)

"Beni mi kandırmaya çalışıyorsun?" Dedi alayla.

"Önemli bir şey değildi." Diyerek yoluma devam etmeye çalıştım.

"İyi pekala, o zaman ben de Mavili'ye sorarım." Hızla onun baktığı yere dönüp ağaçlarının arasından çıkan Pietro'yu gördüm. Yine göz göze geldik ama bu sefer burnundan sinirle gülüp yoluna devam etti.

Arkasından öylece kalakaldığımı fark eden Loki de önce bana, sonra ona baktı ve gözlerini devirdi. "Konuyu sormayacağım, çünkü merak etmiyorum."

"Hayır ediyorsun," diyerek itiraz ettim.

"Evet ediyorum, sonrasında çocuğun zihnine bakacağım."

Loki'nin tekrar Pietro'nun zihnine girmesi beni rahatsız ettiğinde lafa girdim. "Eğer beni seviyorsa benden sır saklamaması gerektiğini söyledim."

"Ve?" Dedi devam etmemi için. Beni kolumdan yönlendirerek arenaya yaklaşmamızı sağladı.

"Birbirimizin istediği kişiler olmadığımıza ilgili bir şeyler söyledi, ben de eğer beni sevmiyorsa zamanımı ona harcamayacağımı söyleyip buraya döndüm."

"Nedense vıcık vıcık aşk kokan bir çift olacağınızı düşünmüştüm, siz daha çift bile olamamışsınız."

"Benden bir şey saklıyor," dedim. "Benden saklanan şeyler hep hayatımı mahvetti, artık sır istemediğimi ona da söyledim."

Bana aptalmışım gibi bakarak sol elinin iki parmağıla şakağıma vurdu. "Aptal, benim bile zihnime giriyorsun ama onunkine giremiyor musun?"

Alay ve öfkeyle karışık yüzümü buruşturdum. "Ben Fesatlık Tanrıçası değilim, Loki, ahlak kurallarım var."

"Ohlok korollorom vor." Dedi ağzını doldurarak. "O ahlak kuralları seni doğru cevaba götürmeyecek."

Tek kaşımı kaldırdım. "Beni manipüle etmeye mi çalışıyorsun?

"Evet." Dedi kayıtsızca. "Birazdan ikimiz çıkacağız."

"Birkaç kişiyle daha dövüşeceğim sanıyordum."

"Öyleydi," koşar adım amfinin akrasından bir kapıyı açtı ve içeri girene kadar bekledi. Karanlık koridora ilerlediğimde arkamdan geldi. "Ama sizinkiler bizimkilerin çoğunu haşat etti. Bu yüzden sadece birkaç kişi kaldı."

Arenayı gösteren çizgilerden ışık yansımayan başladığında karanlık bir nebze dağıldı. Amfinin altındaki gizli bir boşlukta olduğumuzu fark ettim, çünkü girdiğimiz kapı da kolay fark edilebilecek bir şey değildi.

Etrafta, yıllardır dokunulmadığına emin olduğum, kalın bir toz tabakasıyla kaplı bir dünya eşya vardı. Loki iki sandalyeyi tozdan arındırdı ve karşışıklı oturduk, pek vaktimiz ve boş yapacak zamanımız yoktu.

"Ne yapacağız?" Dedim. "Detaylandır."

"Planda ufak bir değişiklik oldu," dedi eliyle ufağın boyutunu gösterdi. "Senin beni yenmen gerek."

"Neden?"

"Çünkü, Sif'e karşı yaptığın şey yüzünden beklentileri daha yüksek. Odin ve birkaç generalin konuşmalarına kulak misafiri oldum."

"Yani dinledin?"

"Ufak detaylar." Dedi sırıtarak. "Şaka bir yana, varını yoğunu ortaya dök, dediklerimi unutma; bitirici vuruşlar, yok."

"Pekala," dedim son 'a' harfini uzatıp. "Seni de boğmam gerekiyor mu?"

"İstesen de yapamazsın," dedi kendini beğenmiş bir şekilde.

"Loki, beni deneme."

"Herneyse, güzel konuşmaydı. Git ve babanın dövüşünün bitmesini bekle.

Uzun, ışık giren yarıklara yaklaşıp arenaya baktım. Gerçekten babam ortalığın tozunu attırıyordu. Karşıdaki savaşçı yere iki seksen uzadığında babam da yavaşça aşağı indi. Tepemde alkış kıyamet olduğunu duyuyordum, babam yine şov peşindeydi ve insanları coşturmuştu.

Yukarıdan ufak toz parçaları inmeye başladığında geldiğimiz yere yürüyerek gizli dehlizden çıktık. Sanki birbirimizi tanımıyormuşcasına ben sol, o da sağ taraftaki arena girişine ilerledi. Nihayet herkes alandan çekildiğinde ikimiz de karşılıklı olarak girişlerde duruyorduk.

Saatlerdir gürültüyle patlayan amfi sessizleşti, isimlerimiz söylendi ve ikimiz de kendi yerlerimize geçtik. Loki'nin mimiklerini izledim; ciddiydi asildi, kendine hayran bırakan cinstendi, gerçek bir prens gibiydi.

Üzerinde siyah-yeşil kostümünün değişik bir versiyonu vardı. Elinde ufak yeşil bir ateş yarattı ve bana uzattı, bundan daha önce bahsetmişti. Bir saygı emaresi olarak ben de avucumdan mor bir alev çıkardım, ellerimizi öne uzatıp tokalaştığımızda alevler ilk önce tüm kollarımızı sardı. Onun tüm vücudunu saran mor enerjimi hayretle izledim.

Onun yeşil alevi de benim vücudumu tamamen sarmıştı, bu şovu ben yapmıyordum. Alevi dışa vurmuştum ama şuan kontrol Loki'deydi. Alevler harlandıktan sonra yavaşça söndü ve ikimiz de on adım geri çekildik.

İlk saldırının ondan gelmesini bekledim, beni fazla sabırsızlandırmadan yeşil bir alev topunu üzerime gönderdi. Hızla sol ayağımı diğerinin yanına çekip ellerimi yüzümün otuz santim önünde dümdüz bir kalkan misali tuttum. Yeşil alevi, mor ışıklarıma çarptığında şeffaf bir kalkan görevi gördü.

Hiç beklemeden karşı saldırıya geçmek için tek elimle dizimin altından bir ışın gönderdim. Hiç çaba sarf etmeden yok ettiğinde öfkeyle dudaklarımın içini ısırdım.

Hani ben en güçlüydüm? Hydra'dayken bana dünyanın sonunu getireceğimi söylemişlerdi, en güçlüleri olduğumu.

Dünya'da bile yenilgiye uğramış, ölmüştüm. Ve burası başka bir boyuttu, güçlü olduğumu kanıtlamak için elime bir fırsat geçmişti, sonuna kadar kullanmak zorundaydım. Babam beni izliyordu, Natasha, Clint, Steve. Bir anda ailesinden onay almak isteyen on yaşındaki bir çocuğa dönüşmüştüm.
Onlara, düşman olarak gördükleri Loki'yi bile yenebileceğimi kanıtlamak istiyordum.

Loki benim dostumdu, yani öyle söylemişti, ve ona bir söz vermiştim. İçimden bir ses bana işlerin çirkinleşeceğini söyledi, o an tek dileğim bunun olabildiğince geç olmasıydı.

(Buradan itibaren
Arctic Monkeys- R U Mine? dinlenerek yazılmıştır.)

Bana tekrar saldırdığında dirseğimle büyüsünü engelledim. Birkaç defa daha bu devam ettiğinde işleri ileri taşımak için alevi iki elimle tutup basketbol topu büyüklüğüne getirdim, sağ elimle kurulup ona atarken gözündeki pırıltıyı yakaladım.

Kendi yeşil aleviyle benim ışık topun etrafını sardı ve onu içine hapsetti alevleri küçülterek ışığı içeride yol etmeye çalıştı. Ağırlığımı sağ bacağıma verip kollarımı bağladım ve onu izlemeye devam ettim. Işığı yok edemeyince yüzündeki şok ifadesi büyüdü, benim mor kürem, etrafındaki yeşil katmanla birlikte büyürken onu izledi. Bütün herkes susup küreye odaklandığında büyük bir sessizlik oldu.

Benim bile beklemediğim bir anda küre patladığında Loki bir metre kadar geriye savruldu. Ayakları yerdeydi, pozisyonu bile değişmemişti. Kalabalık tekrar coşarken sessizlik dağıldı. Loki dilini dudağının iç kısmında gezdirirken yüzündeki saf öfkeye tanık oldum. Bu planlı bir dövüştü, ama yine de gücünün aşağılanmasına katlanamıyordu.

(Buradan itibaren Verbatim)

Toparlandı ve tekrar öne geldi, öne düşen bir parça saçını geriye attı. Ellerini birbirine sürttüğünde ortaya minik bir kıvılcım çıktı. Etrafında yeşil alevler uçuşmaya başladığında tetikte bekleyerek ellerime mor ışıklarımı çektim. Alevler bir hançere döndüğünde irileşen gözlerimle hızlıca bir şeyler düşünmeye çalıştım.

Hızlıca bana doğru gelen hançer, arkasında da yeşil izler bırakıyordu. Sola kaydım ve mor ışıktan bir viraj yaratarak hançerini ona çarpıp yön değiştirmesini sağladım. Eğer bu fikir aklıma gelmese karnımda gerçek olmayan bir hançerle yerde uzanıyor olabilirdim.

Kalbim hızlanmaya başladı, inanılmaz derecede adrenalin pompalıyordum. Vücudum titremiyorsa iyiydi.

Onun hilesini ona karşı kullanmaya çalışarak mor ışıktan küçük küçük bıçaklar yarattım ve ona doğru yönlendirdim. O benim kadar panik olmadı, hatta Matrix'de Neo'nun mermi durdurma sahnesi gibi sakin bir tavırla bıçakları durdurdu ve bütün büyümü yok etti. Az önce bıçaklarım olduğu yerdeki mor toz bulutu rüzgarla dağıldı ve seyircilerin arasına doğru uçtu.

Bu şekilde devam ediyorduk ama dövüşün sonu gelmiyordu. O saldırıyordu ben karşılık veriyordum, sonra ben saldırıyordum o bana karşılık veriyordu; böylece sürüp gidiyordu. Tam saymamıştım ama yirmi dakikadan fazladır devam ettiğine emindim.

Sona erdirme zamanının çoktan geldiğini düşünüyordum, ama Loki benimle aynı fikirde olmamalıydı ki sabrından hiçbir şey kaybetmeden saydırıyordu. Her hamlede biraz daha sertleşmiştik, eğer dikkati dağılsa ve bir saldırımı bile gözden kaçırsa ölebilirdi. Aynı şekilde ben de ölebilir veya büyük bir yara alabilirdim, ama ikimiz de gücümüzü kanıtlamıştık öylece alelade bitiremezdik.

Loki'ye verdiğim sözden dönmem gerektiğini fark ettiğimde yutkundum. Zararlı ya da değil, gücümü gerçekten arttırma zamanı gelmişti.

Bir kez daha bana ulaştırdığı büyüsünden kaçınıp bir şeyler düşünmeye başladım. Ona da dediğim gibi, büyük saldırıları planlayamıyordum çünkü sınırını bilmiyordum; anlık gelişiyordu. O an da öyle olmasını umdum, şu ana dek beni yarı yolda bırakmamıştı şimdi de bırakmasa iyi olurdu.

Ellerimi ona doğru uzattım, mor bir ışık kollarımdan karnıma, bacaklarıma indi ve yerden ona doğru gitmeye başladı. Bileklerime baktığımda rengin koyulaştığını gördüm. Ne demiştik, bitirici vuruşlar, ha?

Loki de gördüğünde yüzünde önce bir şaşkınlık sonraysa sinsi bir tebessüm gördüm.

Yerdeki ışıkların yoğunluğu azaldı ve silikleşti ama bütün arena ince mor bir sisle kaplandı. Sisin gözlerine, kulaklarına nüfuz ettiğini hayal ettim, ve gerçek de oldu. Loki'nin gözlerine mor bir ışık yansıdığını birkaç saniye boş bir şekilde bana baktı, hemen arkasından sisin dağılmasına eş zamanlı bedeni yere yığıldı.

Kısa bir sessizlikten sonra tekrar alkışlar, tezahüratlar koptu. Başım dönerken zorlukla sol taraftaki tribüne baktım, siyah benekler arasından zar zor babamı ve gözlerindeki gurur dolu bakışı seçtiğimde dudaklarıma bir gülümseme peydah oldu.

Dudaklarımı oynattım, "Başardım." Dedim sessizce. Ardından siyah benekler gözlerimi tamamen kapladı, kendimi sert zeminle buluşmaya hazırladım ama beni saran bir çift kol düşmemi engelledi.

Tekrardan selam! Öncelikle her ilişkide sürtüşmelerin olabileceğinden bahsetmek istiyorum. Tenhada böbreğe bıçak yemeyelim şimdi.

Bölümle ilgili fikirleriniz, düşünceleriniz?

Son zamanlarda etkileşim çok düşüyor, hayalet okuyucu sayısı da azımsanamayacak kadar çok.

Bunu dile getirmekten hoşlanmıyorum ama bir bölümü 300 kişi okuyup 40 kişi oy veriyorsa gerçekten bir problem var demektir. Ki ilk bölümlerde sayılar çok daha büyükken.

Diğer bir sevmediğim şey bölümlere sınır koymak, bir dönem eçici olarak denedim ama sizi oy vermeye zorunlu tutmak istemediğim için bıraktım.

Bu gidişle tekrar sınır koymak zorunda kalacağım, birkaç bölüm daha bu şekil devam edeceğim baktım olmadı eski sisteme devam.

Bir diğer bölümde görüşmek üzere,

Yazarınız, Nyks.

Continue Reading

You'll Also Like

96.7K 7.5K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
397K 36.4K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
445K 36.4K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
15.7K 1.6K 39
Jisung,yanlış zamana denk gelen kızgınlığı yüzünden Lee Minho ile birlikte oldu. Omegaverse & MinSung ✪✪✪