KAN BAĞI

נכתב על ידי Nava2018

149K 9.6K 7.4K

Okuyabileceğiniz en iyi aile kitabı. ♠️ "Bir Akarcalı olmak ne demektir biliyor m... עוד

0.5• TANITIM
1.BÖLÜM• AİLE
3.BÖLÜM•MASKE
4.BÖLÜM•ARAF
5. BÖLÜM•YIKIM
6.BÖLÜM• YILDIZ
7.BÖLÜM•VENÜS
8.BÖLÜM•DOMİNO
9.BÖLÜM•MEDYA
10.BÖLÜM• D-EVRİM
11. BÖLÜM•OKUL
12.BÖLÜM•GÜNAHKÂR
13. BÖLÜM•LANET
14. BÖLÜM•DENGE
15.BÖLÜM•KONSEY
16. BÖLÜM• PRANGA
17.BÖLÜM• G-AZAP
18. BÖLÜM • RAGNAROK
19. BÖLÜM•YAZGI

2.BÖLÜM•SIRLAR

11.9K 720 464
נכתב על ידי Nava2018

Medya:Erutan-Day of destiny

Bu bölüm biraz uzun oldu. Sindirerek okuyun bakalım. Satır arası yorumlarınızı ihmal etmeyin düşüncelerinizi merak ediyorum.

Öpüldünüz. Keyifli okumalar ❤️

♣️

"Herkes bilirdi ki yer altına hükmeden, ay yükseldiğinde gökyüzüne de hükmederdi."

2.BÖLÜM:SIRLAR

Gözlerimi açtığımda kendimi bilmediğim bir odada bulmuştum. Son yaşananları ve bana yapılan sakinleştirici iğneyi hatırladığımda yeniden öfkeyle dolmuştum. Yatakta doğrularak gözlerimi odada gezdirdiğimde yalnız olduğumu gördüm.

  Üzerinde yattığım yatak, 4 kişinin sığabileceği kadar büyüktü. Odanın bir duvarı tamamen camken gördüğüm manzara en az 4. katta olduğumu gösteriyordu. Odanın içinde gördüğüm iki kapı da giyinme odası ve banyo olmalıydı. Yataktan yavaş adımlarla indiğimde odayı incelemeye devam ettim. Bir duvar benim sevdiğim film, dizi ve şarkıcıların posterleriyle kaplanmıştı. Agâh beyin bu odaya özendiği ve hakkımda araştırma yaptığı belliydi. Düşünceli bir tavırla giyinme odasının kapısını araladığımda sanki karşımda bir mağaza vardı. Şaşkınlıkla bakakaldığımda bu evde ki her şeyin abartı olduğunu düşünmeden edemedim.

Üstümde ki okul formalarıyla daha fazla durmak istemediğim için odada biraz gezinerek elime bir şort ve tişört alarak giyinmeye başladım. Şort çok kısa olsa da sorun etmedim. Çünkü ben her zaman böyle giyinirdim.

Buraya gelirken yanımda olan çantama bakınsam da burada olmadığını biliyordum. Telefonum,cüzdanım,kimliğim her şey onun içindeydi ve elbette bana onu vermezlerdi.

"Yankı seni çok özledim." Başımı cama yaslayarak konuştuğumda gözlerim aşağıdaki bahçeye takıldı. Yüzlerce koruma vardı, her bir köşede, her yerde. Bu evin dışında bile daha fazlasına olduğuna emindim. Hareket eden güvenlik kameraları ve malikanenin devasa duvarlarıyla burası bir ev değil askeriye üssü gibiydi.

Dehşet içinde bu korkunç manzarayı izlemeye devam ettim. Neden bu kadar fazla korumaya ihtiyaç duyuyorlardı?

Kapım çaldığında göz devirerek sessizce bekledim. Sanki gelme dediğimde gelmeyeceklerdi. Tam da düşündüğüm gibi kapı açıldığında aşağıda gördüğüm hizmetçilerden biriydi.

"Eflah bey uyanmış olmanız gerektiğini söylemişti. Akşam yemeği için çağrılıyorsunuz efendim."

Saatlerdir baygın bir şekilde yatıyordum. Camdan gözüken kararmaya başlayan havayla sıkıntıyla bir iç çektim ve ters bakışlarla kadına baktım.

"Gelmiyorum."

Kadının yüzünde telaşlı bir ifade belirdiğinde ne yalan söyleyeyim ona biraz üzülmüştüm ne de olsa o da bir emir kuluydu.

"Efendim, gelmeniz gerektiği söylendi."

Tam kadını tersleyecektim ki Eflah'ın sesini duymamla umursamazca bakışlarımı yeniden dışarıya yönelttim. "Tamam, Gül abla. Sen çık ben hallederim."

Bana yaklaşan adım seslerini duysamda herhangi bir harekette bulunmadım.

"Aç olduğunu biliyorum Lema. İnat etme."Eflah hakkında farkettiğim diğer şey ses tonunun asla değişmemesiydi. Sesi ne alçalıyor, ne yükseliyordu. Hareketleri ve bakışları bana okuduğum kitaplarda ki soylu asilleri hatırlatıyordu.

"Aç değilim,beni rahat bırak."

Önüme geçtiğinde derin bir nefes vererek bakışlarımı yukarı kaldırıp yüzüne baktım. Adamın saçları bile sabah gördüğüm gibiydi. Bir teli bile bozulmamıştı. Yukarıdan topuz yaptığı saçları, simetrik yüz hatları ve pürüzsüz cildiyle fazla ulaşılmaz duruyordu. Daha düne kadar sosyal medya da onu gördüğümde düşündüğüm tam olarak buydu. Bir prens kadar asil. Ama bir o kadar da serseri bir havası vardı. Bir kolu dövmelerle kaplıyken ona tezat gözlük takıyordu. Bir gözlük bir insana bu kadar yakışabilirdi.

Dudakları yukarı kıvrıldığında ne yaptığımı daha yeni anlayabilmiştim."Karnını doyurduğumuzda söz veriyorum beni istediğin kadar izleyebilirsin."

Kaşlarım çatılırken hırçınca cevap vermiştim. "Senin neyini izleyeceğim?"

Ellerini omzuma yerleştirip beni kapıya doğru çevirdiğinde artık sırtım ona dönüktü. Çenesini başımın üstüne yerleştirdiğinde aradaki boy farklı sinirlerimi bozmuştu.

"Yürü abim." Şaşkınlıkla ona dönüp bağırmak istesemde omuzlarımdaki elleriyle beni kapıya doğru yürütmeye başlamıştı. Homurdanmadan edemedim. Daha doğrusu itiyordu.

Beni nasıl bu kadar çabuk benimseyebiliyorlardı? Bu onlar için bu kadar kolay mıydı? Sevim abla kendi memleketindeyken Yankı ben olmadan yalnızdı. Onunda başka kimsesi yoktu. Şimdi beni merak etmekten deliye dönmüş olmalıydı. Kalbim kendim için değil,onun için acıyordu. Biz 9 yıl boyunca onunla hiç ayrılmamışken onunda benim gibi şuan hayatında kocaman bir boşluk olduğunu biliyordum.

"Telefonumu istiyorum."dedim bir anda. Eflah'ın omzumdaki eli kasılırken sordu.

"Neden?"

Sinirle omzumdaki elini ittirdim. Bunlar niye sürekli benimle bir temas kurma çabası içindeydi? "Benim de kendi sevenlerim, fanlarım var. Sosyal medya hesaplarım var. Kendi kanalım var. Ne demek neden? Bitki gibi mi yaşayacağım burada?"

Eflah umursamazca cevap verdi. "Yemeğini düzgünce yersen bunu tekrardan dile getir."

Koridorun sonuna geldiğimizde Eflah'ın elini okutmasıyla duvar iki yana açılmıştı. Evlerinde asansör vardı! Duvarla aynı renk olan asansör kapıları uzaktan asla fark edilmiyordu.

"Beni sonsuza kadar bu evde tutamazsınız."

Eflah'ın dudaklarından bir gülüş kaçarken asansörde giriş kata basmıştı. "Aslında tutabiliriz ama böyle bir niyetimiz yok Lema."

Hepsi manyaktı! Bu ailenin bir üyesi bile normal değildi! Son dediğini duymamış gibi yaparak isteğimi tekrar dile getirdim.

"Telefonumu istiyorum." Eflah'ın yüz ifadesinde bir değişme olmadı. Aksine sakince beni cevapladı.

"Yemeğini güzel yersen telefonunu almanı sağlayabilirim."

İnatla söylendim. "Şimdi istiyorum. Sizinle yemek falan yemekte istemiyorum. Anladın mı? Yoksa papağan gibi aynı cevabı vermeye devam mı edeceksin?"

Eflah'ın yüz ifadesinde ufak bir kırılma görsemde hemen kendini toparlamıştı. "Evet Lema, papağan gibi aynı cevabı vermeye devam edeceğim."

Kaşlarımı çatarak ona bakarken tekrardan konuşmak üzereydim ki asansör kapıları iki yana açıldı ve Eflah kendiyle birlikte beni de çıkardı. Uzun geniş koridorda ilerlerken tavan yüksekliği kendimi minicik hissetmeme sebep oluyordu. 3 metrelik bir kapının önünde durduğumuzda söylenmeden edemedim.

"Hepiniz kafayı yemişsiniz."

Ağır olduğu her halinden belli olan kapıyı Eflah kolayca açarken yemek masasında herkesin bizi beklediğini gördüm. Yemek yemek için bile ayrı odaları vardı! Odanın ihtişamı gözlerimi yorarken üzerimde olan dikkatli bakışları beni geriyordu. Böyle bir ortamda nasıl rahat rahat yemek yiyebilirdim?

"Daha iyi misin kızım? Sakinleştirici kötü bir yan etki yapmadı değil mi?" Agâh beyin ilgili tavırları karşısında göz devirmeden edemedim.

"En azından uyumamı sağladı da yüzünüzü daha az görmüş oldum. Hayır, Agâh bey. Sakinleştirici değil ama siz üzerimde çok kötü yan etkiler yapıyorsunuz."

Agâh beyin üzüntüyle göz bebeklerinin bile titrediğini görmüştüm ancak bana hiçbir şey dememişti. Beni burada zorla tutuyorlarsa beni de çekmek zorundalardı. Pars'ın elini masaya vurmasıyla masanın üzerinde ki bardaklar titremişti. İrkilerek ona baktım. Böyle ani şeyler oldum olası beni korkuturdu.

"O ağzını toplamayı öğren Lema."Sesi o kadar soğuk ve sert çıkmıştı ki korksam da dilimi tutmaya niyetim yoktu.

"Yoksa ne yapacaksın merak ediyorum." Diklenerek verdiğim cevapla yüzünde içimi ürperten bir gülüş belirdi. Bir psikopatın kurbanına gülüşünden hiçbir farkı yoktu.

"Sana değil Lema,sana değil." Pars'ın dediği cümleden bir şey anlamazken Akel'in keyifli gülüşü onu takip etti.

"Yankı itine yaparız." Akel'in dediğiyle hayat benim için durmuştu sanki. Tek zayıf noktamı bana karşı kullanacaklarını açıkça göstermişlerdi. Telefonu Yankı için istediğimi değil de , sosyal medyalarım için istediğimi söylemiştim. Belki bir ihtimal Yankı'yı bilmiyorlardır diye onu dile getirerek tehlikeye atmak istememiştim.

Şimdi anlıyordum ne aptalca bir şey düşündüğümü. Onlar benim her şeyimi çoktan araştırıp öğrenmişlerdi.

"Yankı'nın hayatının kaymasını ister misin Lema? Duyduğumuza göre sınava hazırlanıyormuş.Ya da belki fiziksel bir hatıra kalır ona bizden. Hmm, hangisini tercih ederdin?" Berge'nin rahat sesinin aksine ben hayatımda hiç olmadığı kadar boktan hissediyordum.

"Bu kadarı yeterli."dedi Agâh bey oğullarına uyarı dolu sert bir bakış atarken. "Sen de otur kızım."

Bu sefer hiç itiraz etmezken sessizce Reha'nın ve Deha'nın arasında, benim için ayrıldığı belli olan sandalyeye oturduğumda hepsi şaşkınca bana bakıyordu. Sanki sessizce oturmamı beklemiyor gibilerdi. Onlara açıkça zaafımı belli etmiş olmuştum. Ama bunu zaten biliyorlardı.

"Yankı senin için çok değerli olmalı."Berge'nin söyledikleriyle nefret dolu gözlerim ona döndü.

"Onun adını ağzına alma!" Çıkışmamla gözleri kısılırken ben boğazıma oturmuş yumruyla masadaki yemeklere bakıyordum. Sayamayacağım kadar fazla yemek çeşidi varken hepsine boş gözlerle baktım. Canım yemek istemiyordu. Deha ve Reha iki yanımdan birlik olup tabağımı doldurmaya başladıklarında şaşkınca onlara baktım.

"Ne yapıyorsunuz siz?"

"Aç kalmanı istemiyoruz."Reha'nın kesin bir dille söylediği cümleler benim çocukluğumdaki yaralarımdan biriydi. O zamanlar da birinin bana böyle cümleler söylemesi için yemeğimi yemezdim ancak kimse bunu önemsemezdi. Masadaki herkesin dikkatli bakışları bendeyken Agâh beyin başlabilirsiniz diyince hepsi yemeklerini yemeye başlarken ben önümdeki yemeğe tiksinerek bakıyordum. Yankı'nın her yerde deli gibi beni aradığına ve boğazından bir lokma bile geçmediğine emindim. O orada açken ben burada nasıl yiyebilirdim?

"Lema, neden yemiyorsun?" Agâh beyin sesiyle bıkkınca nefes verdim ve omuz silktim.

"İstemiyorum çünkü."

"Yemekleri beğenmediysen sevdiğin bir şeyi yaptıralım."dedi Eflah sakin bir sesle. Genelde çözüm odaklı konuştuğu dikkatimi çekmişti. Başımı iki yana sallayarak onu reddettim.

"Aç değilim. Olsamda sizinle aynı masada yemek yiyecek değilim." Belki hayatımdaki çoğu şeyi araştırarak öğrenmişlerdi ama benim ne kadar inatçı bir insan olduğumu beni tanımadan anlayamazlardı.

"Az da olsa ye." Pars'ın burnundan sert bir soluk vererek dile getirdikleriyle ne kadar sinirlendiğini anlayabiliyordum. Ona umursamaz gözlerle bakarak önümde ki tabağı ileri ittirdiğimde masada ki tüm çatal bıçak sesleri kesildi. Hepsinin sabrını ne denli sınadığımın farkındaydım ancak hakettikleri buydu.

"İnadını sikeyim Lema." Deha'nın fısıltısıyla gözlerim kocaman açılırken şaşkın gözlerle yanımda oturan Deha'ya baktım.

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun?!" Pars'ın ayağa kalkıp bana bağırmasıyla yemek masasında ki olmayan huzur iyice kaçmış, herkes ayaklanmıştı.

"Yemek istemediğimi söylemiştim!" Bende ona bağırdığımda gerginlik daha da yükselmiş ve kavga etmeye başlamıştık. Agâh beyin uyarısıyla hepimiz salona geçtiğimizde sabah oturduğum tekli koltuğa gidip oturdum. Onlarla yan yana oturmam bile söz konusu değildi.

"Neden salona geldik? Siz yemek yemeyecek misiniz?" Umursamazca sorsam da içten içe benim yüzümden olması beni rahatsız etmişti. Berge gözlerini hızlıca yüzümde gezdirdi ve alayla güldü.

"Umrunda mı?" Sıkıntıyla gözlerimi ondan çekerken sessiz kalmayı tercih ettim. Ben kimsenin benim yüzümden aç kalmasını isteyecek biri değildim. Berge'nin yüzünde bir sırıtma oluşurken bunu anladığını farketmiştim.

"Sen bizimle yemek yiyene kadar hiçbir şey yemeyeceğiz." Berge'nin dediğiyle bu sefer sadece ben değil,herkes ona şaşkınca bakıyordu. Akel'in öldürecek gibi Berge'ye bakması beni anlık güldürecekken son anda kendimi tutmuştum. Öyle yapmak istiyorlarsa kendileri bilirdi çünkü ben bu evde kolay kolay yemek yemezdim. Gözlerimi Agâh beye çevirdiğimde koltukta öne kayarak konuşmaya başladım.

"Bu evden gitmem için ne yapmam gerekiyor?"

♣️

Lema'nın sorusuyla herkes gerilirken Agâh'ın kaşlarının Lema'ya karşı ilk defa çatılmasıyla tüm Akarcalı erkekleri anlamıştı.

Babalarının iyi niyeti buraya kadardı.

Agâh tıpkı Lema gibi koltukta öne kayarken keskin lacivert gözlerini tüm otoritesiyle kızına dikti. O nazik aurasından eser kalmamış, bir anda bakışları sertleşmişti. Lema bunu iliklerine kadar hissederken duruşunu bozmadı.

"Bak küçük hanım, neden tüm Dünya'nın Akarcalı ailesinden korktuğunu bilir misin?" 

Lema, bu ailenin ne denli köklü ve varlıklı bir aile olduğunu biliyordu. Dünya'nın en zengin aileleri arasındalardı ancak herkesin onlardan korkmasının sebebi bu olamazdı. Agâh bey devam etti.

"Neden bu kadar güçlü olduğumuzu, yenilmez olduğumuzu,bilir misin Lema?"

Lema karşısında ki erkeklerin büründüğü ciddiyeti izlemeye başladı. Agâh bey gibi değişmiş, sanki bambaşka kişilikleri ortaya çıkmıştı. Sanki karşısında 7 tane duvar vardı. Akel'in bile ciddi suratını görünce Lema daha fazla umursamazca davranmaya devam edemedi.

"Bizi bu kadar güçlü yapan birbirimize duyduğumuz sonsuz güven ve kan bağımızdır Lema. Ailemiz bizim her şeyimizdir ve biz ona sonuna kadar sahip çıkarız." Lema ,tüylerinin diken diken olduğunu hissetse de yüzündeki buruk tebessüme engel olamadı.

"Evet, o yüzden yetimhane de büyüdüm."

Bu karşısında dimdik duran duvarların çatırdamasına yol açarken Agâh beyin göz bebekleri titremişti.

"Şu koca gezegende bir sana mahcubum." 

Lema isyan ederek bağırdı. "O zaman izin verin gideyim!"

"Hayır!" Agâh beyin ilk kez ona sesini yükseltmesiyle Lema rahatsızca kıpırdandı. "Hiçbir yere gidemezsin. Sen daha çocuksun! Yerin, ailenin yanı." Agâh bey hiddetle söylendiğinde göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu.

Eflah babasını uyardı."Baba sakin ol."

Agâh oğluna dönüp bakmazken kararlı bakışları kızının üzerindeydi."Seninle bir anlaşma yapalım mı Lema?"

Lema dudaklarını yalarken parlayan gözlerle ona baktı. Sonunda konuşma istediği gibi ilerliyordu. "Elbette Agâh bey,yapalım." Kızın keyifli sesi çok rahat hissedilirken Agâh beyin yüzünde de keyifli bir ifade belirmişti.

"Hafta sonları seni büyüten o ailenin yanında kalmana izin verebilirim. Bunun karşılığında haftaiçileri bizimle burada yaşamanı istiyorum. Bize şans verip bizi tanımanı istiyorum Lema."

Agâh beyin dedikleriyle Lema iç çekerken böyle bir şeyi tahmin etmişti. Lema 'dan bir şeyler almak için önce bir şeyler vermeliydi. Berge öfkeyle öne atıldı.

"Ne demek haftasonları gidecek? Niye gidiyor?" Agâh'ın attığı uyarı dolu bakışla Berge daha fazla sesini çıkarmasa da odadaki hiç bir Akarcalı bu durumdan memnun değildi. Lema, Berge'yi görmezden gelirken şartlarını söylemeye başladı.

"Sizinle yaşamam karşılığında telefonumu geri istiyorum. Bana karışmanıza veya kısıtlamanıza asla müsaade etmem. Evden istediğim zaman çıkıp, istediğim zaman geri dönebilmeliyim."

"Tamam, anlaştık."dedikten sonra Agâh cebinden kendi telefonunu çıkardı ve Lema'ya baktı.

"Öncesinde sana dinletmem gereken bir ses kaydı var kızım. Yankı'dan." Lema'nın gözleri kocaman açılırken dudakları büzülmüştü. Üzgün üzgün Agâh beye baktı.

"Yankı abimin olanlardan haberi var mı? Beni kaçırdığınızdan bahsediyorum." Lema'nın son cümlesi tripli çıkarken herkes bu cümle de neye takılacağına şaşırmıştı. Yankı'ya abi demesine mi, yoksa küçük bir çocuk gibi trip atmasına mı? Bir yandan kızmak ,bir yandan sarılarak onu sarmalamak istiyorlardı.

"İlk önce küçük hanım biz seni kaçırmadık. Kaçırmış olsaydık buraya ellerin gözlerin bağlı veya baygın gelirdin." Eflah burnundaki gözlüğü düzelterek konuştuğunda Lema ona burnunu kırıştırdı.

"Sen sus, çakma prens." Reha ve Akel bir kahkaha patlattığında Berge ve Deha sırıtıyor, Pars ise yumuşak bir yüz ifadesiyle kardeşlerini izliyordu. Lema ne yaptığının farkında bile değilken hayran hayran Reha ve Akel'e bakıyordu. Bu hali onu daha da küçük gösterirken aklına gelen ses kaydıyla hızla Agâh beye döndü tekrar. Bu insanlarla gülüp eğlenmesi yanlıştı.

"Yankı ile bizzat ben konuştum. Ona senin gerçek ailesi olduğumuzu ve DNA raporunu gösterdim. Sen burada durmak istemesen bile o senin adına çok sevindi Lema."

Lema burnunun sızladığını hissederken titrek bir sesle konuştu. "Ses kaydını dinleyebilir miyim?" Hafta sonuna daha dört gün vardı ve Lema onu dört gün daha göremeyecekti. Geldiğinden beri Akarcalı malikanesinde fırtınalar estiren, herkesin sabrını sınayan o kız gitmiş, yerine ağlamak üzere olan küçük bir kız çocuğu gelmişti.

Agâh bey ses kaydını oynattığında odadaki herkes dikkatle dinlemeye başlamıştı

"Kayıt başladı mı?Tamam öhöm, başlıyorum."

Yankı'nın sesini duyunca Lema'nın gözleri anında dolarken herkesin bakışlarının onun üzerinde olduğunu biliyordu. Ancak o an bunu umursamadı. Çünkü şuan onun için en önemli şey bu kayıttı.

"Umarım şuan iyisindir kardeşim. Bu manyak baban bana iyi olacağının garantisini verse de aklımın ve kalbimin seninle olduğunu bil."

Lema'nın alt dudağı titrerken içinden defalarca kez tekrar etti. 'Sende her zaman benim aklımda ve kalbimdesin Yankı.' Saatlerdir her şeye göğüs geren ve hayatını değiştirecek bir olayı öğrenmesine rağmen Lema ilk kez yıkılmış görünüyordu. Yankı'ya bu denli bağlı olmasını ve onu bu kadar sevmesini odadaki herkes kıskandı.

"Şuan orada herkese kök söktürdüğüne, delirttiğine eminim. Akarcalı ailesi henüz senin inadını bilmiyor."

Tam burada odadan gülme sesleri yükseldiğinde Akel isyan etti. "Öğrendik."

"Yıllardır benimle, annemle olsanda öz aileni hep merak ettiğini ve buna özlem duyduğunu biliyorum Lema. Hayat sana tekrardan bir şans sunuyor, bunu geri tepme kardeşim. En yakın zamanda tekrardan görüşeceğiz ve ben hep hayatında olacağım. O yüzden insanlara benim yüzümden eziyet etme olur mu?"

Lema sessiz sessiz ağlamaya başladığında iri gözlerinden düşen her damlayla odadaki herkes rahatsızca kıpırdandı. İçten içe bir duygu hepsini kavuruyordu.

"Sinirlendiğinde biraz da olsa diline sahip çıkmayı unutma güzelim. Bunun karşındaki için ne kadar kırıcı olabileceğini konuşmuştuk seninle hatırlıyor musun? Ayrıca ağlamayı keser misin bende ağlayacağım."

Yankı'nında son cümlesinde sesi titrek çıkarken Lema, sanki Yankı onun yanında onunla konuşuyor gibi hissetmişti. Elinin tersiyle göz yaşlarını silmeye çalışırken acele ediyordu. Yankı ağlamasını istemezdi. Bir el yüzünde ki yaşları silmede ona yardım etmeye başladığında Lema kafasını kaldırıp yanına gelen Berge'ye baktı. Berge bir elini Lema'nın sırtına diğerini dizlerinin altına koyarken tek hamlede onu kucağına aldı ve Lema 'nın oturuyor olduğu tek kişilik koltuğa oturdu. Lema onun kucağında yan bir şekilde otururken sessizce iç çekerek ses kaydını dinlemeye devam etti. Berge ise onu göğsüne çekerek sıkıca sarıldı.

"Yanından ayırmak istemediğin tüm eşyalarını ve defterini bir kutuya koyup babana verdim. Ondan alırsın bebeğim. Şimdi," Yankı'nın derin bir nefes alıp verme sesi duyuldu. Lema onun ağlamamak için kendini zorladığını biliyordu. Belki onun burada yeni bir ailesi olacaktı ama onun Yankı'sı yalnız kalmıştı.

"Kaydı sonlandırmam gerek. Babana bu kaydı dinletmezse seni asla zaptedemeyeceklerini ve gerekirse kendi canını hiçe sayarak o evi ateşe vereceğini söyledim. Bu yüzden mutlaka dinletecektir."

Lema, onun kendisini bu kadar iyi tanımasına bir kez daha şaşırırken hafifçe gülümsedi. Yankı demeseydi hiçbir şey onu sakinleştiremezdi. Akarcalı erkekleri Lema'ya şaşkınca bakarken az çok Lema'nın karakterini çözmeye başlamışlardı.

"Dediklerimi unutma ve dikkate al ki ikimizde bu yeni olayları atlatıp hayatımızı yeniden yoluna koyalım abim. Seni seviyorum."

Kayıt sona ererken Lema, başını Berge'nin göğsünden kaldırdı ve teşekkür eden gözlerle ona baktı. Berge'ye artık saygı duyuyordu çünkü onun gözyaşlarını silmişti. Lema diğerlerine baktığında herkesin Yankı'nın konuşmasından etkilendiğini gördü. Yankı böyle bir insandı işte. Herkesi kendisine hayran bırakıyordu.

"Yankı'ya zarar vermeyin. O harika bir insan." Lema'nın dedikleriyle herkes onu Yankı ile tehdit ettiklerine üzülürken Pars sıkıntıyla iç çekti.

"Asla güzelim. Sadece yemek yemen için söylediğimiz saçma cümlelerdi."  Lema rahatladığını hissederken omzuna değen saçlarla irkildi.

"Bana da sarılır mısın Lema?" Akel'in küskün sesini duyduğunda odadaki herkes gülerken Berge, Akel'i kafasından ittirdi ve ardından Lema'nın kulaklarını elleriyle kapattı.

"Her yerden fırlayıp durma ulan. Korku filmi mi çekiyoruz evde puşt."

Berge, onun kulağını kapatsa bile Lema duyduğu şeylerle sırıtırken Deha abisine kızdı. "Abi, şu ağzını en azından Lema varken biraz düzelt. Ayrıca seni duydu."

Berge şaşkınca Lema'ya bakarken Lema omuz silkti ve diğerlerine döndü. Yankı sayesinde önyargısı kalmamıştı ve söylediği cümleler yüzünden kendinden utanmıştı. Saatlerdir Lema'ya kırıcı bir laf etmemişler ve Lema onları ittikçe üstüne düşmeye devam etmişlerdi. Yankı'nın dediği gibi ailesini her zaman merak etmişti ve onu terkettiklerini düşünerek yıllar boyunca onlardan nefret etmişti. Şimdi olayların aslında öyle olmadığını öğrense de Lema'nın da artık bir ailesi vardı. Yankı ve Sevim abla onun ailesiydi. Dudakları büzülürken düşünmeden edemedi. Daha çok kardeşi ve babası da olsa fena olmazdı sanki. En azından şans verip görmeyi seçecekti çünkü diğer türlü ömrü boyunca içinde bir yerlerde bir uktenin kalacağını biliyordu.

"Lema, sana sesleniyoruz. İyi misin kızım?"

Agâh beyin endişeli sesiyle Lema rahatsızca ona baktı. Geldiğinden beri adama demediğini bırakmamıştı. İçine derin bir nefes çekerken tek seferde söyledi.

"Özür dilerim."

İşaret parmağıyla hafifçe yanağını kaşırken gözlerini kaçırarak konuşmaya devam etti. Yanakları pembeleşmiş, o iri gözleri onlar dışında odanın her yerinde geziyordu. Akarcalı erkekleri ise onun bu hallerini içleri gide gide izliyordu. Sanki rahmetli anneleri karşılarında gibiydi. O kadar benziyordu ki ...

"Size kendinizi anlatma fırsatı tanımadım. Sadece benim hayatım değişmiş gibi davrandım ve saygısızca konuştum. Bağırdığım için de özür dilerim."

Kimse tek kelime bile etmiyor,sessizce onu dinliyorlardı. Yüzlerinde kendilerinin bile anlam veremediği bir sürü ifade vardı. Şefkat, mutluluk belki hüzün.

"Beni affeder misiniz?" Dudaklarını büzerken gözlerini ellerine indirdi ve parmaklarıyla oynamaya başladı. Ne zaman utansa bu hareketi yapmaktan vazgeçemiyordu. Yankı onu ne zaman öyle görse saatlerce ne kadar tatlı olduğunu söylüyor ve yanaklarını ısırıyordu.

"Yani o adamlar beni sokakta sıkıştırıp buraya getirince sizde beni göndermek istemeyince ben çok korktum ve sinirlendim. O yüzden ilk başta size o kadar kötü davr-"

Cümlesini tamamlayamadan Agâh bey, Berge'nin kucağında oturan kızını kendi kucağına alarak sıkıca sarıldığında Lema şaşkınlıkla çekingen bir şekilde ince kollarıyla ona karşılık vermişti. Agâh bey burnuna dolan kokuyu derince içine çekerken kızını kendine daha çok bastırdı ve başını kızının boynuna gömdü. Lema omzundaki ıslaklıkla Agâh beyin ağladığını anlarken odada ki herkes anlamıştı. Hepsi babasına üzülürken Lema onun kendisine sarılarak ağlamasına izin verdi.

"Yemin ederim bundan daha tatlı bir şey görmedim." Akel gözlerini kısarak konuştuğunda Pars mırıldandı.

"Sen mi ben mi anasını satayım."

"Bu kızla işimiz var."

Agâh bey bir kolunu yana açtığında ilk önce Reha ve Deha onlara sarılmış, ardından diğerleri sarılmıştı. Lema, hissettiği yoğun sevgiyle geldiğinden beri ilk kez şuan gerçek bir aile olduklarını hissetmişti. Kan mı çekiyor anlamıyordu ancak onlara şimdiden alışmaya başlamasının başka bir açıklaması yoktu.

Heyecanla, Agâh beyin kucağında kıpırdandı. "Sevgi yumağı mı oluyor bu şimdi?"

Yetimhane de büyüdüğü için onun sevgiye ne denli aç olduğunun her biri farkındaydı. Eflah usulca onun saçlarını okşadı. "Evet güzelim."

Lema, 7 erkeğin arasında Agâh beyin kucağında olmasa ezileceğini düşünürken söylemeden edemedi. "Kendimi gökyüzünde gibi hissediyorum. Bütün güzel genleri kendinize almışsınız. Bana bir şey kalmamış. Hepiniz iki metresiniz."

Akarcalı erkekleri onun ne demek istediğini anlarken kahkaha sesleri yükselmişti. Agâh bey eğlenir bir tavırla konuştu.

"Hayır ailede kısa biri de yok. Kime çektin ki babacığım?"

Gülüşme sesleri artarken Lema homurdanarak Agâh beyin boynuna daha sıkı sarıldığında, koca adamın içi bir kez daha gitmişti.

"Bunu kabul edemem. Kız kuzen? Veya benden kısa bir hala?" Umutla sorduğu soruya Deha'dan yanıt gelmişti.

"Kız kuzenimiz yok Lema. Tek kız torun sensin. Bir tane halamız var ama o da 1.78 diye biliyorum." Reha'nın dediğiyle Lema üzgünce yerinde kıpırdandı.

"Herkes benim hakkımı yemiş."

Lema farkında bile olmadan onları kabul ederken kimse onu bozmadı. Bu durum hepsinin hoşuna gidiyordu.  Yaptıkları sevgi yumakları dağılırken Lema hissettiği boşlukla kendini garipsemişti. Bu kadar çabuk alışırsa ve ileride onu bırakırlarsa ne yapardı? Bunu düşünmemeye çalışırken karnının acıktığını hissetmesiyle dikkati dağılmıştı. Sadece o değil, kimse bir şey yiyememişti.

"Yemek yemeye mi dönsek?" Lema'nın söylediği cümle bir kahkaha tufanına daha neden olurken Akel alayla ona baktı.

"Hani acıkmamıştın? Hani bizimle yemezdin?" Dilini dişleri arasına alıp sırıtırken alaylı bakışları yerini koruyordu.

"Süt ister misin minik kedi?"

Pars, Akel'in kafasına bir tane vurduğunda Lema gülümsedi. İnci gibi dişleri ortaya çıkarken gamzeleri kendini göstermişti. Agâh kızını yere indirmeden kucağında onu yemek odasına götürürken Agâh da Lema da arkadaki Akarcalı erkeklerinin onun gülümsemesinde takılı kaldığından habersizdi.

♣️

Odama geldiğimde elimdeki kutuyla yatağa oturdum. Agâh bey odama çıkmadan önce vermişti ve herkes uyumak için odalara dağılmıştı. Yatağın üstüne rahat bir pozisyonda otururken kutuyu kucağıma çektim.

Kutunun kapağını açtığımda en üstte beni karşılayan kalın, sayfaları aşınmış kahverengi defterimi elime aldım. Yankı'dan önce bile benimle olan bu defter benim tüm hayatımdı.

Yaptıklarım ve yapacaklarımdı.

Bu defteri bugüne kadar ben dışında tek okuyan insan Yankı olmuştu. O da odamda bularak okumuştu ve nasıl dehşete düştüğünü hâlâ hatırlıyordum.

Bu aileye dair henüz hiçbir şey bilmediğimin farkındaydım ama öğrenecektim. Bu evin ve her üyesinin öyle karanlık bir enerjileri varken sonunda bunca zamandır kendimde ki bu garipliğin sebebini anlamıştım.

Bir Akarcalı olarak yaşamamıştım ama bir Akarcalı olarak doğmuştum.

Kan çekiyor cümlesini eskiden saçma bulurdum ama ne denli gerçek olduğunu bizzat bugün deneyimlemiştim.

Kapı çaldığında defteri kutuya koyarak seslendim. "Gel." İçeri Reha ve Deha girdiğinde istemsizce kalbim bir sıcaklıkla doluyordu. Kendimi tamamlanmış ve güvende hissediyordum. Reha'nın koyu kumral, Deha'nın beyaza boyanmış saçları ve sahip oldukları o dövmelerle güçlü auraları birleşince ikisini o kadar ulaşılmaz gösteriyordu ki onlarla üçüz olduğuma inanamıyordum.

"Rahatsız etmiyoruz değil mi?" Reha dağınık saçlarını daha da karıştırarak sorduğunda ne kadar yorgun göründüğünü farkettim. Görüntü olarak çok benzesekte karakter olarak hepimiz bambaşkaydık. Reha daha kibarken Deha daha sert mizaçlı bir insandı. Gerçi onları daha yeni tanıyordum. Zaman neler gösterecek bilemezdim.

"Etmiyorsunuz. Bir şey mi oldu?"dediğimde Reha tekrardan sözü devralmıştı.

"Biliyoruz bunun için çok erken, reddetmek istersen edebilirsin sana alınmayız." Hızlı hızlı konuşup kendini açıklamaya çalışmasıyla kendimi tutamayıp gülümsediğimde Reha'nın panik halleri geride kalmış, Deha gibi bana bakmaya başlamıştı. Hmm, nasıl desem hayranlıklarını?

"Sadece bu evde ki ilk gecen olduğu için yalnız kalmanı istemedik. Bizimle uyumak ister misin Lema?" Deha'nın söyledikleri ile şaşkınca onlara baktığımda ikisininde gergin olduğunu görebiliyordum. Onlarda beni neredeyse hiç tanımıyorlardı ama ilk gece tek kalmamı istemeyecek kadar düşünceli, ilk adımı atacak kadar da cesurlardı. Bugüne kadar Yankı dışında kimseyle uyumasamda sanırım istisna durumlar yapabilirdim.

"Olur."dediğimde ne kadar mutlu oldukları yüzlerine yansırken beni dışlamadıkları için bende mutlu olmuştum. Yatağımdan kalkarken giyinme odama ilerlemeye başladım.

"Siz bekleyin. Ben pijamalarımı giyip geliyorum."diyerek giyinme odama girdiğimde biraz bakındıktan sonra gördüğüm askılı-şort ayıcıklı bir pijamaya aşık olmuştum. Saçlarımla uyum içindeki minik ayıcıklara hayranlıkla baktıktan sonra hemen giyinmiştim.

Odama geri döndüğümde hâlâ bıraktığım gibi beni beklediklerini görünce kaşlarımı çattım.

"Neden ayakta bekliyorsunuz? Keşke otursaydınız?"

"Rahatsız olmanı istemedik." Reha'nın dediğiyle birlikte ikisi de bana döndüğünde birkaç saniye beni süzmüş ardından dudaklarını birbirine bastırarak bakışlarını kaçırmışlardı. İkisininde kıvrılan dudaklarına sinirle baktım.

"Kötü mü olmuş?"

"Aksine fazla tatlı olmuşsun." Yanıma geldiklerinde başımı yukarıya kaldırarak onlara bakmam bile o kadar komikti ki Reha kendini tutamayıp gülmeye başlamıştı. İkisinin anca çenesine geliyordum. Bu ailede ki herkes o kadar uzun ve iriydi ki normal şartlar altında kısa olmayan ben bu evde miniciktim.

"Bu odada mı uyuyacağız?"dediğimde Deha başını iki yana salladı.

"Seni çok beğeneceğini düşündüğümüz bir odaya götüreceğiz." Deha'nın keyifli suratını gördüğümde merakla başımı salladım.

"Tamam, hadi gidelim. " Heyecanla yerimde kıpırdandığımda gözlerinde bana karşı olan şefkat içimi ısıtıyordu. Tüm bu yaşananlar şaka mıydı? Nasıl böyle bir anda onları benimseyebilirdim? Sanki senelerdir benimle gibiydiler.

Odadan çıktığımızda Deha bir kat çıkacağımız için asansöre gerek olmadığını söylemiş ve merdivenlerden yukarı çıkmıştık. Burası çatı katıydı.

Tavanın tamamı camken görünen aya ve yıldızlara hayranlıkla baktım. Oda loş ışıkla aydınlatılmışken arka planda yumuşak, rahatlatıcı bir müzik çalıyordu.

"Burası çok güzel!" Heyecanı dizginleyemezken odadaki devasa ekrana, bilardo masasına, ve ufak bara şaşkınlıkla bakıyordum.

Ve devasa bir yatak.

"Beğeneceğini hissetmiştik. Biz de burayı çok seviyoruz." Reha'nın dediğiyle gülümsedim. Üçüz hisleri ha? Koşarak yatağın üstüne zıpladığımda gülerek yanıma gelmişlerdi. Yatağın tam ortasına yattığımda hâlâ yanıma uzanmaktan çekinir gibi bana bakıyorlardı.

"Hadi gelin!"

Sağ tarafıma Deha, sol tarafıma Reha uzandığında o kadar huzurlu hissediyordum ki bu duyguyu sadece Yankı'nın yanında bilirdim. Üçümüz de yan yana uzanarak gökyüzünü izlemeye başladığımızda Reha'nın söylediğiyle kalbimi biraz daha fethetmeyi başarmışlardı.

"İyi ki geldin Lema. Yaşadığın için çok mutluyuz. Sonunda tamamlandık."

Benim onların varlığından haberim bile yoktu ama onlar üçüzlerinin kaybıyla yaşamışlardı. Reha ve Deha'nın elini tuttuğumda ikisininde şaşkın bakışlarını üzerimde hissetmiştim ama onlara dönmedim. Gözlerim güzel gökyüzündeydi.

"Size alışmak beni korkutuyor. Bir gün bir kez daha terkedilirsem bunu kaldıramam. O yüzden-"

Deha beni hızla göğsüne çektiğinde cümlenin geri kalanını duymaya tahammül edemiyor gibi 'şşt' demişti. Saçlarıma bir öpücük kondurduğunda kalbim titredi.

"Asla Lema. Ne Reha, ne ben bundan sonra seni bırakmayacağız."

Reha da yanaşıp bana sarıldığında kulağıma fısıldanan diğer cümle gözlerimi yaşlarla doldurmaya yetmişti.

"Bundan sonra asla yalnız olmayacaksın kardeşim."

Gözyaşlarım artarken içimden Yankı'ya defalarca teşekkür ettim o ses kaydını attığı için. Yoksa ben ne olursa olsun onlara ilk adımı atamaz, ön yargımı kaldıramazdım. Reha gözyaşlarımı silmeye başladığında gülümsedim.

"Normalde bu kadar sulugöz değilimdir."diye şakaya vurduğumda ikisi de hafifçe gülmüştü.

"Yalnızca kabuk bağlayan yaran iyileşiyor Lema. İstediğin kadar ağlayabilirsin. Söz, bunlar aramızda." Deha'nın son cümleyi şakacı bir tavırla söylemesi beni de güldürürken birkaç dakika sonra gözlerim yorgunlukla kapanırken iki yanağıma konan öpücükle dudaklarımda tebessüm oluştuğunu hatırlıyordum.

"İyi geceler kardeşim."

"İyi geceler kardeşim."

♣️

Çatı katının girişinde, merdivenlerin başında bu görüntüyü izleyen Agâh endişelenmeden edemiyordu. Kızı çok masum, çok saftı.

Yaklaşan adım seslerinin ardından kendisine uzatılan viski bardağını alırken Pars'ın da bu görüntüyü durgun gözlerle izlediğini gördü.

"Bu aileyi kaldırabileceğinden emin değilim. O fazla masum. Çok küçük, çok güzel,çok saf. Onu kendimizden bile korumalıyız Pars."

Pars viskisinden bir yudum alırken başını iki yana salladı. "Bu kız saf falan değil baba. Banka hesabındaki parasını gördün değil mi? Yetimhaneden çıkan bir kız tek başına kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya nasıl böyle bir şöhrete sahip olabilir?"

Viskisinden bir yudum daha alırken gözleri Reha ve Deha'ya sarılarak uyuyan Lema'daydı. O şirin yüzü her şeyi gizleyebilecek kadar profesyonel bir maskeydi.

"Sosyal medya hesaplarında milyonlarca takipçisi var. Instagram, Twitter, YouTube...daha onlarcası baba. Çok seven edinmiş kendine bu yaşında. İlgiyi seviyor, hemde çok. Bu her halinden belli."

Agâh da bunların farkındaydı. Derince iç çekerken Pars onun konuşmasına fırsat vermeden devam etti.

"Oynadığı fimlerden, kapak yüzü olduğu dergilere kadar son 2 yılda ismini duyurmadığı alan kalmamış. Buz pateni ve dans videoları da paylaşıyor. Hepsinde o kadar yetenekli ki birini izlesen hayrete düşersin baba. Bir insan kendini bir destek olmadan nasıl bu kadar geliştirebilir? Kendi başına bunları yapsa bile bu nasıl bir azim ve hırsı beraberinde getirir düşünebiliyor musun?"

Pars'ın lacivert gözleri zeka pırıltılarıyla parlarken Lema ile gurur duyan bir hali vardı. "O saf falan değil baba. Sadece sevgiye fazla aç ve bunu nasıl doyuracağını bilmeyecek kadar da toy."dedikten sonra hafifçe güldü.

"Her türlü o tam bir Akarcalı baba." Agâh beyin yüzünde beliren gururlu ifadeyle Pars viskisinin son yudumlarını kafasına dikti ve uyuyan Lema'ya son kez baktı.

"Ama şunu söylerken haklıydın baba. O çok güzel. İnsanın aklını uçuracak kadar da tatlı. Onu gerekirse tüm dünyadan korumalıyız."

Üçüzler çatı katında uyurken Eflah bodrum kata iniyor, Akel ise çatıya çıkmış ve ayaklarını 5 katlı malikanelerinden aşağıya sallandırıyordu.  Tamamen cam olan tavandan aşağıya bakınca uyuyan üçüz kardeşlerini görebiliyordu. Kendine bir sigara yakarken kendi kendine şarkı mırıldanmaya başlamıştı. Berge ise o sırada çoktan evden ayrılmıştı.

Bu ev, geceden ve karanlıktan beslenirdi. Tıpkı Akarcalı'lar gibi.

Yer altının tanrıları olan bu aileyi, herkes bilirdi ki ay Dünya'yı ele geçirdiğinde gökyüzüne de hükmederdi. 

♣️

BÖLÜM SONU.

BÖLÜMÜ BEĞENDİNİZ Mİİİ?

En sevdiğiniz karakter hangisi?

(Deha ve Reha)

Diğer bölümde görüşmek üzere. Vote atmayı unutmayınnn😘

המשך קריאה

You'll Also Like

149K 6.2K 26
Damla: Dedem doğum yaptı, taksi param da yok bana bi 400 ateşler misin yakışıklı? Yakışıklı: Deden doğum yaptı? Yakışıklı: Tanıştığımızı sanmıyorum...
210K 12.9K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
361K 23.3K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
934K 65K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...