Ruh Mimarı

By BirEftelya

3.5K 701 2K

Alçalan trenin kapıları açıldı ve içeriye biri girdi. Silindir şapka takan ve yüzünün üst kısmını siyah tülle... More

¹Altair Efsanesi
²Sihir Dükkânı
³Bukra Treni
⁴Mavi Çiçeklerin Polenleri
⁵Sarı Kuşun Çığlığı
⁶Cesedin Görevi
⁷Mizar Zales
⁸Doğunun Gözcüsü
⁹Yeraltı Ormanı 1
¹⁰Yeraltı Ormanı 2
¹¹Amon
¹³Lami Çiçeği
¹⁴Sarayın Hanımı
¹⁵Meriç'in Tutsağı
Eski Bir Dost
Geçmişin Harabesi
Bir Tutsağın Yapılacaklar Listesi
Batı'nın Gözcüsü
Mimoza ile Anlaşma
Sırtlan ve Yüzleşme
Kümbet
Altın Kaplumbağa Şehri
Bu Gece Hikaye Zamanı
Sabah Yıldızı
Son Dans
Büyüler ve Füzeler
Ruh Alevi
Güney'in Gözcüsü

¹²Beklenmedik Şeyler ve Genç Prenses

151 22 27
By BirEftelya

Büyük bir kafile La-Firya'nın merkezi olan Askan sarayına doğru yolculuk ediyordu. Kafilenin ortasında şatafatlı bir araba içinde önemli kişileri taşıdığını belli edercesine geçtiği yollarda takırdıyordu. Bembeyaz araba açık mavi renkte işlemelerle süslenmiş parıl parıl parlarken pencerenin perdesi kenara çekildi. Arabanın penceresinden genç bir kız başını dışarıya uzatıp parlayan gözlerle şehri izledi. Bir dağ yolundan giden kafile başkentin muhteşem manzarasına tanık oluyordu.

La-Firya gezegeninde adını tarihe altın harflerle kazıyan bir çok şehir olsa da Askan bir başka parlıyordu.

"Eliza, güzel kızım, başını pencereden çıkarma."

Genç kız babasının sözlerine kulak astı ve belli etmediği bıkkınlığıyla pencereyi geri kapadı. Sırtını koltuğa geri yasladı ve ellerini önünde birleştirerek asil bir şekilde uzun süredir yaptığı oturuşunu sürdürdü. Bembeyaz ipeksi saçları, buz mavisi gözleri ve pürüzsüz beyaz teni onun bir prenses olduğunu ilk görüşte belli ediyordu.

Doğu kıtasının en güçlü krallıklarından biri olan Dakya prensesi Eliza ve babası Kral Orfe, Askan'ın çağrısıyla ülkelerinden ayrılıp başkente gelmişlerdi. Askan uzun süredir belli aralıklarla önemli krallıklardan ya temsilcilerini ya da krallarını başkente çağırıyordu. Kral Orfe ise temsilcisini göndermek yerine bizzat kendisi gelmeyi seçmişti. Çünkü aklında kızı için gerçekleştirmeyi umduğu bir planı vardı. Gözünden sakındığı kızını onu kendisinden daha iyi koruyabileceği birisiyle evlendirmeye karar vermişti. Ve bunu gerçekleştirmek onun için çok mühim bir meseleydi.

Öte yandan Eliza babasının kendisi hakkındaki düşüncelerinden bir haber, başkente gelmiş olmanın verdiği heyecana yenik düşmeme çabaları içerisindeydi. Kendi ülkesinin sınırları içerisinden hiç çıkmamıştı. Bu yüzden başkenti gönlünce gezmek istiyordu.

Uzun süreli yolculuğun ardından kafile nihayet saray sınırları içerisine girmişti. Kendilerini karşılamak için bekleyen saray görevlileri onları ana yoldan alıp ikamet edecekleri saraya doğru hiç duraksamadan yönlendirdiler. Soğuk iklime sahip ülkelerine tezat daha sıcak bir saray onlar için hazırlanmıştı. Sarı açık renkte parlayan sarayın büyük bir kısmı son derece sağlam camlarla kaplıydı. Büyük bahçesi sarayın sağından geçen nehre ve nehrin büyük şelalesine ev sahipliği yapıyordu. Çeşitli çiçeklerle süslenmiş bahçede çardaklar ve kısa bir gezinti için uygun yürüyüş yolları bulunuyordu. Kış mevsiminin aksine burası ferah bir bahar havasıyla kaplıydı.

Kısa bir karşılama töreninin ardından saraylarına adım atan Dakya kralı, prensesi ve hizmetkârları dinlenmek üzere odalarına çekildiler.

Prenses geniş odasına girdiğinde kendi ülkesindeki odasından farklı olmayan odanın yatağına yatıp bir müddet gözlerini kapadı. Geniş yatak, odanın bir kısmı boydan boya camla kaplı pencereye dönüktü. Odanın sağında aynalı bir masa, pencerenin önünde iki sandalye ve ortasında yuvarlak bir masa, bir köşesinde paravan ve bir köşesinde başka bir kapı vardı. O kapının arkası banyoya ve kıyafet odasına açılıyordu.

Eliza yemek yemeden önce biraz kestirmek için yatakta iyice yayıldı. Bundan sonra uzun bir süre burada kalacağından gezmek için çok fırsatı olacaktı.

🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌

İki haftadır resmî işlerle uğraşmaktan bir türlü şehri gezememişti zavallı prenses. Bundan sebep bir plan yapmıştı. Sadece en güvenilir hizmetkârını da alıp saraydan gizlice ayrıldığında fark edilmediğine emindi. İki gündür Askan sokaklarında hizmetkârıyla babasından habersiz gezen Eliza, Aska'nın Erumiya bölgesinde bir dükkân gördü. Dükkânın adı 'Sihir Dükkân' idi. İlgisini çektiği için bir müddet uzaktan dükkânı seyretti. Küçük çocukların dükkana girdiğini ve ardından kahkahalarla çıktığını görünce kendisi de dükkâna girmeye karar verdi.

Dükkânın süslü bir şekilde yazılmış isminden başka dışarından görülen ilgi çekici bir yanı yoktu. Ama öylece durmasına rağmen sanki kendisini çağırıyor gibiydi.

Küçük bir çanın çınlama sesi kulaklarını doldurdu. Tekli kapıyı ardından kapatarak içeri doğru adımladı. Her yerde akvaryumlar vardı. İçlerinde tek gözlü yaratıklar, kocaman dişleri olan uzun kuyruklu balıklar, fosforlu mavi renginde parlayan kabuklu canlılar vardı. Kimileri çocuklarına evcil hayvan seçmek için buradaydı kimileri ise onları eğitip tehlikeli birer silah yapmak için buradaydı. Eliza onların kim olduğunu kaba bir şekilde tahmin edebilirdi çünkü bazıları üstlerine siyah pelerin giyerek şapkayla yüzlerini gizlemişlerdi. Tıpkı kendisi gibi.

Tavandan bir kıpırtı geldiğini gören Eliza gözlerini oraya odakladı. Saniyeler içinde tavandan açılan bir kapının ardından genişçe bir merdiven kayarak prensesin önünde durdu. Hizmetkârı onun güvenliğini korumak için hızla önüne geçse de prenses onu omzundan nazikçe tutup geriye çekti. Başındaki kapüşonu indirip merdivene doğru yaklaştı. Merdivenden aşağı uzun kuyruklu bir çocuk koşarak indi ve kapıdan dışarı çıkarak gözden kayboldu.

Üzerinde kırmızı halı serili merdivenin ilk basamağına adım attığında merdiven hareketlenerek kendisini üst kata çıkardı. Hizmetkârı peşinden koşturarak onu yalnız bırakmaktan çekindi.

Yukarı çıktığında gözlerine inanamadı. Havada uçuşan minik ejderler, kendi kendine yürüyen masalar, kıpırdayan döşemeler ve içerideki herkesin patlayan, uçuşan ya da parlayan bir şeylerle uğraşması... Bu onun için yeniydi çünkü babası onu tehlike arz edebilecek her şeyden uzak tutardı. Bu yüzden sarayları sıkıcı ve heyecansızdı.

Dükkân dışarıdan görüldüğü gibi küçük ve sade değildi. Çok geniş olmakla beraber sıra sıra dizilmiş büyük kitaplıklar da vardı dükkânda. Kitaplıklar tavana kadar uzanmış olsa da, tavanın sonunu göremediği için ne kadar uzun olduklarını anlayamadı prenses. Dibi karanlık bir çukuru andırıyordu.

"Ne arzulamıştınız genç hanım." Kendine yöneltilen soruyla afallamıştı Eliza.

"Bana mı dediniz?"

Zales kısa bir süre baygın gözlerle karşısındaki genç kıza baktıktan sonra cevap verdi.

"Arkanızdaki duvarla konuşuyorum. Duvarla iletişimimi kesen beyaz koca kafanızı çekebilir misiniz acaba?"

Prenses saf ve şaşkın gözlerle kendisine bakarken hizmetkârı öne atılıp elinden bir hançerle Zales'i tehditkâr bir tonda uyardı.

"Sözlerine dikkat et seni aciz kedi. Kiminle konuştuğunu biliyor musun?"

Kiminle konuştuğu Zales'in umrunda bile olmazdı ancak kendisine karşı tehditkâr bir tavırla yaklaşılması Zales'in umrunda olurdu. Yüzüne hakim olan büyük gülümsemesi hiçte bir çalışanın nezaketini andırmıyordu. Uzun tırnaklarını ortaya çıkardığında işlerin sarpa saracağı kesinleşti. Prenses tedirgin bir şekilde hizmetkârını sakinleştirmek istese bile karşısındaki kediyi kimin sakinleştireceğini bilmiyordu.

O sırada sağında bir hareketlilik hissetti. Tavanın karanlık köşelerinden bir yerden çıkan uzun ipe asılmış biri sallanarak bulundukları yere doğru geliyordu. Havada resmen süzülüyordu. Asıldığı ipi bırakıp tam ortalarına atladı.

Üstünde mor bir gömlek altında ise siyah kumaş pantolon bulunan genç kız arkadan ördüğü uzun kahverengi saçlarıyla önlerinde belirmişti. Sol gözüne siyah bir bez örtmüştü ve tabağa benzeyen şapkasıyla ilginç görünüyordu. Bu tarzı daha önce hiç görmemişti.

Zales bir eliyle prensesin hizmetkârını göstererek konuştu.

"İlk o başlattı!" Hizmetkârın yüzü pelerininin geniş şapkası yüzünden anlaşılmasa bile şaşırdığı irkilmesinden belliydi.

Bu sefer yılgın bakışlar atma sırası Mavera'daydı.

"Bu haftanın çetelesini tuttum ve her gün en az on kere bir kargaşa çıkardığını görüyorum." dedi genç kız elindeki defteri Zales'in gözlerinin önünde sallayarak. Zales hızla defteri kapıp yazılanlara göz gezdirdi. Gördüklerinden memnun olmayan bir biçimde dişlerini gıcırdattı ve tek kaşını kaldırdı.

"Hile yapmışsın!"

"Hayır yapmadım."

"Görüyorum işte çarşamba gününe fazladan bir tane kargaşa çıkardığımı not düşmüşsün."

"Hani nerede?"

"Bak işte burada." derken parmağıyla defterin üzerini işaret etti.

O sırada prenses ne yapacağını bilemeyerek boğazını temizledi ve ellerini önde bağlayarak öne arkaya biraz sallandı.

"Şeyy... Ben o zaman gideyim. İzninizle."

Tam arkasını dönüp gidiyorken omzuna bir el dokundu. Az önceki kız şimdi ona bakıyordu.

"Benim ve çalışanımın kabalığını affedin. Size daha samimi özürlerimi sunmadan önce ne arzuladığınızı sorabilir miyim?"

"Buraya sadece merak ettiğim için girmiştim özellikle bir şey almak için değil."

"Anlıyorum. O hâlde sizi dükkânımızda küçük bir gezintiye çıkarmamıza ne dersiniz?"

Prenses biraz düşünür gibi yaptıktan sonra Mavera'nın teklifini belli etmediği hevesiyle kabul etti.

Mavera dükkanı ona anlatırken içerisinde bulunan çekmecelerin, dolapların, sandıkların ve aynaların içinden birilerinin girip çıktığını sonra bir başkasında kaybolup gittiğini fark etti genç prenses. 'Vay canına' diye düşündü. Daha önce hiç böyle şeyler görmemişti.

Bu tür şeyler Firya gezegeninde oldukça sıradandı. Sadece genç prensesin hayatında yoklardı.

Bir pencere kenarında durduklarında prenses pencereyi açıp kafasını dışarıya uzattı. Yüzüne esen sert bir rüzgâr ve kar fırtınası anında kafasını içeriye sokmasına sebep oldu. İrice açtığı gözleriyle bir kaç saniye duraksamanın ardından pencereyi tekrar açtığında manzaranın öncekine göre tamamen farklı olduğunu gördü. Şimdi kocaman bir çiçek bahçesi önünde parıl parıl parlıyordu. Kelebekler havada uçuşuyor uzaktan hoş bir müzik sesi kulağına ulaşıyordu. Sanki burada her şey yolunda gibiydi.

Ardından gelen kahkaha sesleriyle birlikte pencereyi kapatıp o yöne döndü. Dükkân sahibi yeşil ateşle yanan topları elinde çeviriyordu. Çocuklar ise kahkahalar atarak etrafında dönüyordu. Sonunda topları elinden kasten bıraktığında topların her biri birer çocuğun başına çarpıp yere düştü ve söndü. Ardından çocukların saçları uçuşarak şekil almaya ve renk değiştirmeye başladı. Çocuklar kısa süreli bir şaşkınlığın ardında neşeli gülüşlerine devam ettiler.

Bunun sonsuza kadar sürmesini istedi genç prenses. Bütün çocukların böyle gülmelerini, göz yaşlarının yalnızca düşüp dizlerini yaralamaları gibi haylazca bir sebep yüzünden yanaklarından süzülmelerini istedi. Ama babasının neden Askan'a geldiğini hatırladığında bunun olamayacağını fark etti.

Birisi omzuna dokunduğunda düşüncelerini bir kenara iteledi.

"Her şey yolunda mı?" dedi Mavera.

Prenses yalnızca gülümseyip başıyla onaylayarak cevap verdi. Karşısındaki bu kız kendi yaşlarında gibi görünüyordu. Acaba her gün buraya gelse onunla arkadaş olurlar mıydı? Onun arkadaşları yalnızca saray muhafızları ve çalışanlardı. Bir de babasının ikinci evliliğinden olan bir erkek kardeşi vardı. Babası onu Dakya krallığında bırakarak ülkeye göz kulak olmasını ve tecrübe edinmesini istemişti. Başta babası onu varis yapmak istese de Eliza'nın tahta hiç ilgisi yoktu. Erkek kardeşinin yeteneği devlet işlerine daha çoktu.

Eliza derin bir nefes alıp konuştu.

"Acaba size isminizle hitap etmemde bir sakınca var mı?"

Mavera bunu kabul etti. Eliza ise içinden kendi çabasıyla edindiği ilk arkadaşı olduğu için keyiflendi.

Zales yaklaşıp ortalarına girene kadar gayet iyi gittiklerini düşünüyordu.

"Müşterimizi Çalgılar Sokağı'nda bir tur attırmaya ne dersin." dedi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. Kehribar rengi gözleri haylazlıkla parlıyordu.

Mavera bu teklifi kabul edince ikisi birlikte genç prensesi Çalgılar Sokağı'na götürmek için büyük bir tablonun önünde durdular. Tabloda, bir sokakta enstrümanları ellerinde çöpe atılan kasalardan yapılmış bir platformda şarkı söyleyen küçük bir grup vardı. Tek ışık kaynağı olan sokak lambası onların üzerine vuruyorken karşılarındaki bir kaç genç kız dans ediyordu.

Tablodan içeri girdiklerinde ise hepsi kanlı canlı karşılarında şarkı söyleyip dans eder hâldeydi.

Hemen yanlarına bir kız gelip kendilerini dans ettikleri yere götürdü. Zales Mavera'yı kenarda bir kaç kişiye 'hangi elimde' oyunu oynatan kırık boynuzlu birinin yanına çekiştirdi. O sırada arkasını dönüp prensese kaşla göz arası dilini çıkardığında prenses dans etmek istemediğini dile getirmeye çalışıyordu. O zaman kız ona kenarda duran büyük bir tüy yumağının üstüne oturarak bir şeyler yiyebileceğini söyledi. Prenses de hizmetkârıyla söylenilen yere geçip oturdu. Ayaklarını bir prensesin yapamayacağı şekilde ileri doğru uzatıp oturduğu yerde biraz daha yayıldı. Biraz rahatlamış hissediyordu.

Rahatlaması kısa sürmüştü. Üstünde oturduğu yastık hareketlenerek prensesin dengesini bozduğunda çığlık atarak kalça üstü düşmüştü. Müzik sesinden kimse prensesi duymamıştı. Sadece hizmetkârı yanında onu koruma pozisyonuna almıştı.

Kafasını kaldıran yaşlı köpek tembel bir gülümseyişle prensese baktıktan sonra uykusuna geri döndü. Prenses ise büyük bir hayretle koca köpeğe bakıyordu. Büyüklüğü bir araba kadardı ve yumuşacık tüyleri vardı.

Şaşkınlığı üzerinden atınca kahkahalarla gülmeye başladı. Buraya geldiğinden beri hep beklenmedik şeyler oluyordu. Kahkahası müziğe karışırken uzun süredir böyle gülmediğini fark etti.

Çok geçmeden genç prenses ortama karıştığında buranın bağımlısı olacağını ve her gün gizlice sihir dükkânına geleceğini bilmiyordu.

*****************

O sırada Mavera ve Zales ne mi yapıyordu?

"Bunu hedefe ilk kim isabet ettirirse kaybedenin en değerli eşyasını alır." dedi Zales elindeki topu havaya atıp tutarken.

"Sadece oynamak için oynuyorum kazansan bile en değerli eşyamı sana vermem."

Üçten geriye sayıp aynı anda ellerindeki topları hareketli nesneye fırlattıklarında Zales tam on ikiden vurmuştu. Mavera'nın attığı top ise kenardan sekip hızla Zales'in alnının ortasına çarpmıştı.

Zales elleriyle alnını tutup acıyla dizlerinin üstüne çömeldi.

"Elinin ayarına dikkat etsene!" dedi acıyla. Bir yandan alnını ovuşturuyordu.

"Ne? Hedefi vuralım dememiş miydik?"

Continue Reading

You'll Also Like

4.6M 411K 139
Külkedisinin prensese değil, Anka'ya dönüşme hikayesi. Sonsuzluğa kanat çırpan otuz kuşun öyküsü.| Elena'nın hayatı, ruhu farklı bir boyuta çekilen...
691K 60.9K 66
#Wattys2018longlist 05/01/2018 Bilim kurgu #1 Dünya tamamen değişmişti. Savaşlar, kaos, atom bombaları insan soyunu neredeyse tüketmiş ve dünyayı...
5.7K 989 30
"Wattys 2022 Gizem/Gerilim Kazananı" "...Arkası dönük olan bedenin piyanoda gezinen parmaklarına baktım tekrar. O ruhu da, kendisi ve davranışları gi...
159K 10.2K 53
~Fantastik~ "Öfkenin ve dansın zarafeti, olacak her şeyin sebebi... ~ Yaratıkların kol gezdiği, tehlikenin hüküm sürdüğü dünyada; onları avlamak için...