Unknown Enemy

By Ellagaunt

2.5K 154 57

"Gryffindor!" bu sesleniş kimse tarafından beklenmiyor olacaktı ki salon birden sessizleşmişti. Ne beni dört... More

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
9.
10. p1
10. p2
11.
12.
13. (final)

8.

137 5 0
By Ellagaunt

Sabah erkenden uyandıö, zaten pek uyuyabildiğiöde söylenemezdi. Çabucak hazırlanıp büyük salona gittim ve Gryffindor masasına oturdum. Bir yandan kahvaltımı yaparken diğer yandan gözlerim Mattheo'yu arıyordu, fakat bir süre sonra Ginger'ı görmüştüm. Pençesinde kocaman bir paketle bana doğru geliyordu. "Hayranların çok anlaşılan." birden Granger'ın sesini suymamla sıçramıştım. Hemen karşıma oturmuş o da kahvaltı etmeye başlamıştı. "Kimden geldiğini bilmiyorum." diye itiraf ettim "Tabiki sevgilin göndermiştir." o an parçalar kafamda oturmuştu. Ne gönderdiğini tahmin ediyordum ama o olmaması için hala dua edebilirdim. Nihayet Ginger masama kocaman paketi bırakıp gittiğinde daha fazla beklemeden ipleri sökmüştüm.

Bu beklediğimden de fazlasıydı. Mattheo Draco ile girdiğimiz iddiayı öğrenmiş olmalıydı, Cedric'le sevgili olmak zorunda hissetmemeyim diye bana bir Nimbus 2001 alacağını düşünmüştüm ama bu çok farklıydı. "Vay canına! Bu bir ateşoku!" dedi Granger hayranlıkla. Normalde quidditchle hiç ilgisi yoktu ama bu onun bile dikkatini çekmeye yetmişti. Henüz süpürgeyi incelem fırsatı bulamadan gördüğüm bir kağıt parçasını almıştım. Üstünde M harfi vardı, tahmin etmek pekte zor değildi. Açıp okuduğumda sinirlerim tepeme çıkmıştı.

Nimbus 2001'in sana layık olmadığını düşündüğüm için daha yeni çıkan Ateşoku'nu almayı uyhun gördüm. Saçma bir iddia yüzünden sevmediğin insanlarla vakit geçirmene göz yumamam. İkizinin eline de istediği şey en kısa zamanda geçecek, yani endişelenecek bir şey kalmadı.

Not: Maçı kazanmamızı kutlamak için akşam bir parti düzenliyoruz, her ne kadar Gryffindor olup kaybedecek olsanda orada olmanı çok isterim.

Özgüveni beni mahvediyordu, ayrıca ufak bir ayrıntı daha vardı. Eğer kazanacaklarından bu kadar eminse oynaması gerekiyordu ve bir takımda iki tane arayıcı olamayacağına göre Draco kadro dışı kalmış olmalıydı. Umarım bu sadece kafamda kurduğum bir şeydir yoksa Draco sinirle bütün şatoyu ateşe verebilirdi. Hemen ayaklandım "Hey nereye?" diye sordu Granger "Gidip Draco'yu bulmam gerekiyor. Sana afiyet olsun." tam gidecektim ki tekrardan bana seslendi "Maçta başarılar. Kazanacağımızdan eminim." ona gülümseyerek cevap verip hızlı adımlarla büyük salondan çıktım.

Tam sağa dönmüştüm ki Slyhterin'in quidditch takımıyla karşılaştım. En önlerinde takım kaptanı olan Flint vardı, gözlerim Draco'yu arasa da bulamadım "Hey, Draco nerede!" dediğim sırada kalabalıktan Mattheo çıktı. "Artık onun yerime ben vardım. Yazdığım notu anlayacak kadar akıllı olduğunu-" bir anda gözlerimi ondan çekip tekrar Flint'e kitledim "Birkaç gün içinde nasıl böyle bir değişiklik yapabildin?" "Dinle Malfoy, Gryffindor olduğun için sana hiçbir açıklama yapmak zorunda değilim. Sırf Draco'nun ikizi olduğun için söyleyeceğim tek şey; İstediğim oyuncuyu kovup istediğimi alabilirim." dedi ve yürümeye devam edip büyük salona girdi, diğer oyuncularda onu takip edince Mattheo ile yalnız kalmıştık.

"Sana takıma gireceğimi söylemiştim." dedi bana biraz yaklaşarak. "Bu tamamen haksızlık." "Bunu maçtan sonra göreceksin," dedikten sonra gülümseyip takım arkadaşlaeını takip etti. Bu esnada Granger elinde süpürgemle hızlı adımlarla yanıma gelmişti "Hey Malfoy, süpürgeni unuttun," dedi ve bana uzattı "Oh evet. Teşekkürler." dedim soğuk bir sesle, daha sonra süpürgemi alıp sahaya gittim.

Yaklaşık yarım saat sonra tribünler dolup taşmıştı. Ben ise Mattheo'ya inat onun aldığı ateşokumla soyunma odasında bekliyordum. Wood bize son taktikleri veriyordu. "Amora ve George, Mattheo'yu henüz görmedik ama herkes çok iyi oynadığını söylüyor. Kaleyi ben korurum, sizin göreviniz bludgerları mümkün olduğunca ona atmak." "Pekala." dedik George ile aynı anda, zaten aklımdaki planda buydu. "Harry, umarım antremanlardaki gibi oynamazsın, bu maç çok önemli." "Merak etme Wood, Mattheo'nun hiç şansı yok." dedi Harry'de.

"Sanırım hazırız. Unutmayın, kazanmak için çıkıyoruz." dedikten sonra herkes bağırıp odayı terk etmişti. Sanırım sadece ben değil, tüm takım çok stresliydi. Bu sene Slyhterin ile oynayacağımız son maçtı ve henüz göremediğimiz bir oyuncuları vardı. Herkes sahaya gidip süpürgelerine bindi ve havalandı, George ile bakışıp sopalarımızı iyice kavradık. Profeösr Hooch gelip topları serbest bıraktı. Anında bludgera doğru uçup Mattheo'nun olduğu yöne doğru bütün gücümle fırlattım. Son anda farkedip kenara çekilebildi, daha sonra kaşlarını kaldırıp gülümsedi. Lanet olsun! Çok rahattı.

Daha ilk dakikadan 30-0 öne geçmiştik. Çünkü Slyhterin oyuncuları bizden daha kötülerdi ve bu bir gerçekti.
Bir kez daha bludgerı Mattheo'ya doğru vurduktan sonra havada parıldayan sarı bir şey görmüştüm: Altın Snitch!
"Potter!" diye bağırdım ona bakarak, o da görmüş olacak ki ateşokuyla son hız snitche doğru uçtu. Bu sırada kafamı Mattheo'ya çevirdiğimde bana baktığını görmüştüm, bağırmamı duyduğundan adım gibi emin olmama rağmen şimdiye kadar hareket etmemişti.

Ona baktığımdan emin olduğunda ise aniden harekete geçip Potter'ın arkasından uçmuştu. İşin kötü tarafı Potter'ın ateşoku, onun ise Nimbus 2001'i vardı ve Potter'a yaklaşmıştı.  Bir anda ellerini süpürgeden çekip ayağa kalkmıştı, çok riskli bir hareketti. Aynısını Potter ilk senesinde yaprığında da herkes şoka girmişti, şuanda da farklı bir atmosfer yoktu.
Snitch biraz daha havalanıp bizim takımın çemberlerine doğru hareketlendi. Bu sırada bir bludgerın bana doğru geldiğini farketmiştim, hiç beklemeden topu snitchin arkasından göndermiştim.

Mattheo hala ayakta ve Potter'dan önde vir şekilde snitche yaklaşıyordu. Snitch bizim orta çemberden geçtiğinde Mattheo oradan ayakta geçemeyeeğini anlamış olmalıydı. Önünde onu bekleyen dar bir alan ve arkasından son sürat gelen bir bludger varken de kazanabilecek miydi bakalım! Potter attığım bludgerı gördüğü için yolunu değiştirmişti. Mattheo ise bu riski ve daha büyüklerini çoktan göze almıştı. Halkaya iyice yaklaştığında herkes nefesini tutmuş onu izliyordu, birden bacaklaeını kırıp kendini bütün gücüyle havaya fırlattı.
Süpürgesi halkanın içinden geçerken o üstünden uçmuş ve snitchi eliyle yakalamıştı.
Tek sorun süpürgesinin ondan daha hızlı olmasıydı, bir an için tutunamayıp o yükaeklikten aşağı düşeceğini sansığım için harekete geçsem de son saniyede süpürgesinin ucundan tutabilmeyi başarmıştı.
Bir elinde snitchi tutup etrafına gösterirken diğer eliyle süpürgesine asılıydı.

Büyük bir alkış koparken ben durmayıp yanına gitmiştim. Hala yüzünde aynı sırıtış vardı, tek elle asılı kalabileceği süre belliydi fakat havasından ödün vermiyordu. "Partiye davetlisin Amora." dedi benden gözlerini ayırmadan. "Geleceğimi dişündüyse aklını kaçırmışsın." diye cevapladım. Tekrar gülüp kafasını iki yana salladı "Sence aklım yerine olsa şuanda böyle bir pozisyonda mı konuşuyor olurum." buna bende istemeden gülmüştüm. Ona yardım etmek için hareketlenmiştim ki birden tek eliyle kendini kaldırıp süpürgesini altına aldı ve tekrardan oturdu. Bana yaşattığı kaçıncı şoktu artık hatırlayamıyordum, artık kabul edebilirdim ki bugüne kadar gördüğüm en iyi quidditch oyuncusuydu.

"Bunu senin almanı istiyorum," dedi elindeki snitchi uzatarak. "Süpürgenle uyumlular." haklıydı, ayaklarımı koymak için yapılan yerler altın kaplamaydı. Snitchi elinden aldım ve arkamı döndüm "Partide görüşürüz!" diye bağırmasını umursamayarak takımımın yanına döndüm. "Vaov, çok iyi oynuyor. Slyhterin'i şampiyon yapabilir." diyordu Wood. "Üzgünüm çocuklar, snitchi yakalayamadım." Potter ise kendisini suçluyordu. "Herkes dersini almıştır sanırım. Bir sonraki maç için şimdi daha tecrübeliyiz." Wood belli etmese de çok sinirli ve üzgündü, quidditch onun hayatıydı.

"Partiye mi gidiyorsun?" Cho sorduğunda dudaklarımı dişledim. "Evet, Mattheo davet etmişti." dedim küpemi takarken. "Sanırım biraz tuhaf olacak," kötü bir niyetinin olmadığını bildiğimde çok sorun etmemiştim. "Biliyorum ama yapacak bir şeyim yok. Sonuçta o sevgilim," dediğimde tamamen hazırdım. Kısa, kırmızı bir elbise giymiştim
(Fotoğrafı en aşağıda var.)
"Malfoy, benim için bir iyilik yap ve çok fazla içme." Potter konuştuğunda ona dönmüştüm, Cho ders çalışmak için Gryffindor ortak salonuna gelmişti ve sanırım Potter ile balodan sonra çıkmaya başlamışlardı.

"Nedenmiş?" diye sordum, sesini alçaltarak konuştu "Wood bugün ki mağlubiyeti çok kafaya taktı. Hem senin onların kutlama partisine gitmene sıcak bakmaz hemde yarın sabaha antreman koydu. Geç gelirsen azar yersin." "Bu kadar kafaya takması benim suçum değil. Görevimi fazlasıyla yerine getirdim ben." dedim, haklıydım da. "Biliyorum ama bu onun son senesi. Olaylara mantıklı bakamıyor." doğruydu, hayatı boyunca Slyhterin ile yaptığı son maçı fena şekilde kaybetmişti. Bunu yedirememsi çok normaldi "Tamam. Dikkat edeceğim."

Ona baktığımda gözlerini vücudumda gezdirdiğini görmüştüm. Fakat aç bir erkek yerine kıskanç birisi gibi bakıyordu bu yüzden sevgilisinin yanında bir şey belli etmek istememiştim. "Potter," dememle kendisine gelip gözlerime bakmıştı "Size iyi çalışmalar." dedim gülümseyerek. İkisi birden teşekkür ettikten sonra ortak salondan çıkmıştım.

şifresini bildiğim Slyhterin ortak salonundan içeri girdiğim anda yükselen müzik sesleriyle yüzümü buruşturmuştum. Renkli yeşil bir ışık her yere hakimdi, çalan müzikle ise insanlar dans ediyordu. En ortada quidditch takımının oyuncuları vardı, çok gururlu gözüküyorlardı. Birden belimi saran bir elle irkildim, aniden kafamı sağa çevirmemle Martheo ile dudaklarımız birleşmişti. Kendimi biraz geri çeksem de elinden kurtulamamıştım. "Beni korkuttun." "Korkusuz olduğunu sanıyorum." "Demek ki değilmişim!" dedim sinirle.

"Tadın damağımda kaldı," derken tekrar üstüme eğilmişti, bir şey yapamadan beni öpmesine izin vermiştim. Şimdiden ağzı içki kokuyordu. Bir süre öpüştükten sonra benden ayrıldı ve kıyafetimi süzdü. "Merlin! Bu da ne böyle." dedi kıyafetimi kastederek. İnadına "Yakışmamış mı?" diye sordum. "Her yerin ortada Amora, vücudunu benden başka birinin görmesi hoşuma gitmiyor." dedi sinirle. "Sende göremiyorsun." dedim gülerek fakat buna cevap alamadım. "Çok eğilme, hem arkadan hem önden çok belli ediyorsun." dediğinde gözlerimi devirdim. "Son olarak birisinin sana baktığını görürsem onu kanlar içinde hastane kanadına götürürüm." "Bu kadar kıskanç davranma!" diye ittim onu "Sende bu kadar güzel olma!" dedikten sonra saçlarını geriye attı.

Daha sonrasında tekrar belimi kavrayarak beni iyice kendisine bastırdı ve ortaya doğru yürüdü. "Mattheo!" beni dinlemeden ikimizi de ortaya attığında bir anda herkes susup bize bakmıştı "Hey millet! Kendinize bir bakın! Bu senenin quidditch şampiyonu olacak olan takımın binasısınız!" dediğinde büyük bir uğultu ve alkış kopmuştu.
"Gryffindor'a karşı kazandığımız ezici galibiyeti en muhteşem şekilde kutlamaya hazır mısınız!" diye bağırdığında herkes "Evet!" diye cevaplamıştı. Pekala, kesinlikle buraya ait değildim. Gözlerim Draco'yu arasa da onu hiçbir yerde bulamamıştım, zaten bugün hiç görüşememiştik.

Bir anda müzik yükselince herkes tekrardan dans etmeye başlamıştı. Birkaç çift kenarda köşede yiyişiyordu, bazıları ise flörtleşiyordu... Mattheo'da biiz ortadan çekip kenara götürdü "Hey, Draco nerede?" diye sordum. "Hiçbir fikrim yok." "Odasına baksam iyi olacak." elimi tutup gitmeme izin vermemişti "Erkeklerin odasına dalmak istemezsin, hiç hoş şeyler göreceğini sanmam." dediğinde hemen vazgeçmiştim. Bir süre orada sohbet ettikten sonra bir erkek müziği kapattırıp kalabalığa konuşmuştu "Herkes buraya toplansın, doğruluk mu cesaretlik mi oynayacağız."

Birçok kişi gitse de bazıları katılmamayı tercih etmişti. Ben ise ağzımı açamadan kendimi minderlerin birinde bulmuştum. "Kurallar basit, doğruluk diyen kişi bu shotlardan birer tane içtikten sonra soruyu cevaplayacak. Bardakların bir kısmı içkiyle, geri kalanları veritaserumla dolu. Cesaret diyen kişi ise söyleneni yapmak zorunda, istekten sonra oyunu terk edemez." herkes kuralları kabul ettikten sonra oyuna başlanmıştı. Birkaç sorudan sonra bazı olaylar ortaya çıkmış ve bazı kişiler öpüşmüştü.

Sıra Pansy'e geldiğinde bana döndü "Söyle bakalım Malfoy, doğruluk mu cesaret mi?" şuan hiçbir şey itiraf edecek durumda olmadığım için cesaret demiştim. Gülümsedi "Odadaki en ateşli kişiyi öp." dedi gülümserken. Bazı ıslıklar yükselirken ortama göz gezdirmiştim, dürüst olmak gerekirse hiçbiri Mattheo kadar ateşli değildi. Mecburen sevgilime döndüm, elimi boynuna dolayıp onu kendime çektim ve dudaklarımızı buluşturdum. Beklemediğim bir anda ellerini belime koyup hiç zorlanmadan beni kucağına almıştı.

Gözlerim büyürken yine ıslıklar yükselmişti. Ayrılmaya çalışsam da buna izin vermeyip beni daha da kendisine bastırmıştı. Altımda şişmeye başlayan erkekliğini hissedince birden kendisinden uzaklaştırmıştı, ikimiz hariç kimse buna anlam verememiş olmalıydı. Umarım kendisine hakim olabilirdi. Dudağındaki ruju eliyle sildiğinde gülümsüyordu. Bende geri yerime geçmiştim. "Sanırım benim sıram. Pansy." dedim mutlulukla. "Doğruluk." önündeki bardaklardan birini aldı ve kafasına dikti, umarım veritaserumu içmiştir diye geçirdim içimden.

"Söyle bakalım Pansy, Draco'dan hoşlanıyor musun?" herkes bir anda dönüp Pansy'e bakmıştı. "Evet hoşlanıyorum," demişti bir çırpıda, gülümsedim. Veritaserumu içmişti, söylediği şeyin farkına varınca elleriyle ağzını kapatsa da bir şey değişmemişti. Sinirle kaşlarını çatmıştı "Pekala söyle bakalım Malfoy, doğruluk mu cesaretlik mi?" "Doğruluk." dedim bu sefer, artık hiçbir şeyden korkmadığımı düşünüyordum. Önümdeki bardağı alıp hepsini içtim, bu kesinlikle içkiydi ve Merlin aşkına! Çok sertti, zar zor yutabilmiştim.

"Mattheo'nun seni yatağa attığı dedikodular doğru mu?" dediğinde kalabalıktan gülüşmeler duymuştum. Anında Mattheo'ya dönmüştüm, bu dedikoduları o çıkarttıysa başı dertte demekti. "Bunu sen mi söyledin?" diye sordum, kafasını iki yana salladı "Hiçbir fikrim yoktu." tekrardan Pansy'e döndüm. "Bu her kimden çıktıysa koca bir yalan. Tamamen palavra." bazıları inanmamış gibi sesler çıkarsa da soruyu cevaplamıştım, üstelik yalan da söylememiştim.

Sıra bana geçtiğine göre tekrar sevgilime dönmüştüm "Mattheo, doğruluk
mu-" "Cesaret." demişti emin bir şekilde. "Bütün bardakları dik." "Ne?" bunu beklemiyor olacak ki bana dönüp endişelenmiş bir ifadeyle bakmıştı. "Beni duydun, hepsini." itiraz edemeyeceğini gayet iyi bildiği için kalan 8-9 bardağın hepsini teker teker içmişti. Yarısının içki olduğunu tahmin ediyordum, yani şimdiden kafası güzel olmuş olmalıydı. "Pekala, sanırım oyunun sonuna geldik." dedi bir kız. Bunun üstüne herkes kalkıp dağılmıştı, sadece Mattheo ve ben kalmıştık.

"Ben içtiysem seninde içmen gerekiyor." deyip bana yarısı dolu olan bir şişe uzatmıştı. "Üzgünüm ama yapamam, ayık kalmalıyım." "Bu partiye gelip ayık durmana izin veremem." "İstemiyorum Mattheo, gerçekten." derken elime tutuşturmuştu bile. "Hepsini içmene gerek yok." mecburen birkaç yudum almıştım, sonra biraz daha ve biraz daha. 10 dakika içinde şişeyi bitirdiğimde etraf yavaş yavaş dönmeye başlamıştı. "M-mattheo." derken ayağa kalkmıştım, o da aynı şekilde yanımdaydı. "İşte şimdi parti başlıyor güzelim." deyip beni öpmüştü. "Uyumak istiyorum." dedim kısaca. "Pekala." beni kucağına alıp merdivenlere yönelmişti. "Hayır! Kendi odamda." demiştim ağzımın içinde "Şşş." beni susturmuş ve bir odaya sokmuştu. Çift kişilik bir yatak, bir dolap ve bir masa hariç hiç eşya yoktu. Yeşil ışıklarla aydınlatılmıştı
"Burası-" "Benim odam." diyerek tamamlamıştı beni.

-Arkadaşalar buradan sonrası +18 rahatsız olacaksanız lütfen okumayın-

Beni yatağa yatırdıktan sonra gidip kapıyı kapatmıştı. Sonrasında yanıma gelip oturdu "Demek en ateşli kişi benim ha?" diye sorarken saçlarımı okşamaya başlamıştı. Alkolün verdiği etkiyle kahkaha atmıştım "Evet öylesin." "Hmm, senden iltifat almak beni mutlu ediyor." dedikten sonra beni yavaşça öpmüştü. Öpüşün yavaşça karşılık verirken ellerim kazağının eteklerine gitmişti. Ondan ayrılıp kıyafetini çıkardım ve muhteşem kaslı vücuduyla tanıştım. "Vaov," dediğimde sırıtmıştı. Daha fazla zaman kaybetmeden üstüme çıkıp tekrar öpüşmeye koyuldu.

Tam tırnaklarımı sırt kaslarına götürmüştüm ki kapı büyük bir gürültüyle açıldı, daha doğrusu patlatıldı. Çünkü "Bombarda!" diye bir ses duymuştum. Derin bir nefes alıp hemen doğruldum, Mattheo'da aynısını yaptığında kapının girişinde elindeki asayla Draco'yu görmüştük. Şimdi sıçmıştık işte. "Ne cüretle!" diye bağırdı Draco ve asasını Mattheo'ya tutarak hızlı adımlarla üstüne yürüdü. "Sersemlet!" diye bağırdığı sırada büyü bir anda yok olmuştu. Kafamı Mattheo'ya çevirince eline çoktan asasını alıp büyüyü savurduğunu görmüştüm. Nasıl yapıyordu bunu? Bir saniyede nasıl asasını alıp savunma yapabiliyordu aklım almıyordu doğrusu.

"Burada seni ilgilendiren bir şey yok Draco." dedi sakince, onun bu tavırları Draco'yu daha da kızdırıyordu. "Ya! Öyle mi!" dedikten sonra bana dönmüştü "Sana zorla mı dokundu?"
"Ne-" "Sana zorla dokunduysa onu öldürürüm!" "Hayır Draco, bende istedim." "Hey, oradan bakılınca tacizci gibi mi görünüyorum?" dedi Mattheo aramıza girerek. "Buradan bakılınca her türlü pisliği yapan bir aşağılık gibi görünüyorsun-" "Yeter!" diye bağırmıştı Mattheo, onu ilk defa böylesine sinirli görüyordum. "Sen bana hakaret edebilecek bir konumda değilsin!" dedikten sonra asasını doğrultup konuşmadan bir büyü yolladı Draco'ya.

Bunun üzerine Draco anında bayıldı ve yere yığıldı "Draco!" diye bağırdığımdaysa bana döndü "Sakin ol, sadece uyutup hafızasını sildim. Sabaha bunları hatırlamayacak. Bir şey değil." "Sen!" dedim ayağa kalkıp onun dibine girerek "Hayatımı mahvediyorsun! Bırak artık peşimi!" dedikten sonra onu itmiştim. "Hala anlamıyorsun Amora, seni neden seçtiğimi veya neden tutulduğumu." "O zaman söyle." dedim, çok merak ediyordum. "Bu okuldaki en güçlü büyücüsün sen, hatta Hogwarts'ın görüp görebileceği en güçlü büyücülerden birisisin. Harcanmanı istemiyorum."

Aklım almıyordu, güçlü olduğumu biliyordum ama bu kadarını değil. Eğer bu kadar güçlü olsaydım şuan çok daha iyi konumlarda olmalıydım, eminim beni kandırıyordu. "Kanıtla." "Bunun için sana zarar vermem gerekiyor ve bunu yapmayacağım." "Yap." dedim kısaca, acı umrumda değildi çünkü görmek istiyordum. "Hayır, hem şuan sarhoşsun." doğruydu ama istiyordum. "Yapabilirim." "Amora daha fazla zorlama, yatağına git ve uyu. Ben Draco'yu halledeceğim." ona sinirle baktıktan sonra yalpalayarak odasından çıktım. Parti hala devam ediyordu, pek fazla gözükmeden oradan ayrılıp Gryffindor ortak salonuna gittim.

Potter ve Cho hala beraberlerdi, sadece ders çalışmak yerine sohbet ediyorlardı. Beni gördüklerinde ikisi de döndü "Parti nasıldı?" "Biliyor musunuz? Yatakta Draco'ya yakalandım." dedikten sonra bir kahkaha atmıştım, şuan bu çok komik geliyordu. "Ama muhteşemdi, çok güçlü olduğumu öğrendim. Ben Dumbledore'un kızı olmalıyım, ah yoksa Voldemort'un mu? Başka güçlü büyücülerde var. Kimdi onlar?" derken merdivenlere yönelmiştim bile "Sanırım pekte iyi değildi?" dedi Potter. "Hayır hayır hayır hayır," dedim basamakları çıkarken. "Hayatımdaki en iyi partiydi, bütün bir şişeyi kafama diktim." dedim yine gülerek. "Malfoy, sana içme demiştim." dedi Potter ayaklanarak.

"Sanane, babam olmadığın için sözünü dinlememeye karar verdim." yine güldüm ve odama çıkıp elbisemle yatağıma girdim. Çok geçmeden de uyumuştum.

Continue Reading

You'll Also Like

4.5K 252 12
Kimse bilemezdi labirente bir kız gelicek ve ordakileri o yerden kurtarıcak... Küçükken annesi Mia'ya labirent adlı bir söylentiden bahsetti ama bunu...
3.3K 302 8
Harry Potter, St.Mungo'nun Akıl ve Ruh Sağlığı bölümünde, 777 numaralı odada kalan talihsiz bir çocuktu. Bir süre önce aklı ona bir dizi oyun oynamay...
908 89 17
hayal ürünü ve benim ilk kitabım olduğu için yanlış im olabilir
930 109 10
Aşk mavidir demişti. Mavi umudun rengiydi. Ben onunla umut etmeyi öğrendim. Canımdı o benim. Beni bırakmazdı. Kalbimdeki maviydi o benim. Paris...