4.

264 18 0
                                    

Büyük bir gürültüyle uyandığım için hayatıma lanet okuyordum. Ortak salona indiğimde ortalıkta bir tane bile erkek yoktu, sanırım hepsi korkup kendilerini bahçeye atmıştı. Granger bir masada oturmuş, parşömene bir şeyler yazıyordu. Weasley ile gideceğini duyduğum Brown ise heyecandan dört dönüyordu, her yere takılıp düşüyor sonrasında hemen ayaklanıp koşuşturmaya devam ediyordu. Longbottom ise Ginny Weasley'i davet etmişti, onları bahçede görmüştüm. Sanırım Weasley'lerden en az sevmediğim kişi oydu. Çünkü ilk senesinde Tom Riddle'a yardım etmişti, Lord'uma kavuşmam neredeyse an meselesi olmuştu ama maalesef başaramadı, aptal. Sakin görünüyordu, sanırım bu balo onun için pekte önemli değildi.

Bir anda Patil bana döndü ve yüksek sayılabilecek bir sesle sordu "Hey Malfoy, baloya Diggory ile gideceğin doğru mu?" bir anda bir sessizlik oluştu ve herkes bana döndü -Granger hariç- "Evet doğru, başka biriyle gitmesi düşünülemezdi bile zaten." dediğimde herkes çok etkilenmişti. Gözlerin üzerimde olmasına tek kelimeyle bayılıyordum. Bir süre sonra herkes tekrardan kendi işiyle ilgilenmeye başlayınca bende kahvaltı için büyük salona gittim.

Tam doymuş ve kalkacaktım ki birisi bana seslendi "Amora!" kafamı çevirdiğimde Cho'nun hızlı adımlarla bana doğru geldiğini gördüm. Başta biraz endişelendim, acaba oyunum ortaya mı çıkmıştı? Ama Cho'nun yüz ifadesini görünce kızgından çok endişeli olduğunu anlamıştım. "Efendim?" "Yardımın lazım. Makyajımı yapmam gerekiyor ve şimdiden çok geç kaldım. Ayrıca daha ne yapacağımı bile bilmiyorum kesin geç kalacağım." her şeyi bir çırpıda söyleyince ayağa kalktım "Sakin ol, hallederiz." dediğimde beni elimden tutup çekiştirmeye başladı.

Odasına götürdü ve makyaj malzemelerini masaya yığdı, sonra da elbisesini gösterdi. Çok güzel krem rengi, uzun ve geleneksel bir elbiseydi. "Vaov, elbisen muhteşem." bu sefer yalan değildi. "Teşekkürler, buna uygun bir makyaj yapabilir misin? Çok çaresizim." onu sandalyesine oturttum ve hemen bir şeyler düşündüm. "Balodaki en güzel kız sen olacaksın." dedikten sonra ona makyaj yapmaya başladım. Elbisesi sade olduğu için makyajını da sade tercih etmiştim, hem binası hemde Potter'la uygun bir şey bulmuştum.

Yaklaşık 40 dakika boyunca Cho ile ilgilenmiştim. Nihayet bitirdiğimde ona aynada kendini gösterdim "Cidden mükemmel olmuş. Teşekkürler Amora, hayatımı kurtardın." dedikten sonra heyecan ve mutlulukla bana sarılmıştı. Sarılmaktan nefret ederdim ama şuanki durumda mecbur bende ona sarılmıştım. "Önemli değil, başka yardım edebileceğim bir şey?" kafasını iki yana sallayıp saate baktı "Seninde hazırlanman gerekiyor." ona hak verdim çünkü sadece 3 saatim kalmıştı. "Pekala, baloda görüşürüz."

Cho ile vedalaşıp hızlı adımlarla odama gittim. Hemen elbisemi giyinip makyajımı yaptım ve boy aynasında kendime bakmak için aşağı indim. Gerçekten çok güzel olmuştum. Önü kısa arkası ise üç kademeli tüllü uzun bir elbiseydi, önünden ziyade arkası daha dekolteliydi ve askılıydı.
Saçlarımı ise sıkı bir topuz yaptım ve beyaz iplerle süsledim.
(En aşağı fotoğrafları koyacağım.)

Son olarak aile yadigarı zümrüt bir kolyeyi takmaya karar vermiştim ama takamıyordum. Yardım etmesi için gidip Draco'yu bulacakken merdivenlerden bir ses duydum. Arkamı döndüğümde Granger'ı görmeyi beklemiyordum doğrusu. O kadar güzel olmuştu ki ağzım neredeyse açık kalacaktı, pembe kabarık bir elbise ve bir tutam bıraktığı örgülü topuzuyla peri gibi görünüyordu. "Vaov sen, güzel olmuşsun." demekle yetindim, çok fazla övmek istemiyordum. Utanarak aşağı indi "Teşekkürler, sende öyle."
"Uhm şey, kolyemi takabilir misin?" dedim fırsattan yararlanarak. "Tabii." deyip yanıma geldi ve kolyemi taktı.

"Teşekkür ederim." aynanın karşısına geçip kendini süzdü "Kendim olmadığımı hissediyorum." aslında bu doğruydu, normalde elinden kitaplarını eksik etmeyen inek bir kız görünümü veriyordu. Ama cidden çok güzeldi "Bu gece herkes içindeki gerçek insanı dışarıya çıkaracak bu yüzden akışına bırak. Söylediğimde ciddiydim." dedim ve ortak salondan ayrıldım. Merdivenlerin başına geldiğimde derin bir nefes alıp verdim, Cedric'in aşağıda beni beklediğini biliyordum.

Unknown Enemy Where stories live. Discover now