LAL

By susundelikonusuyor

4.6M 257K 131K

Benim ruhum delik delikti. Biri benim anahtarımı bulup açsa ve o ruhu çıkarsa , ruhumun üzerindeki yanık izle... More

1. Bölüm : Benim adım Lâl'di
2. Bölüm: Bir Montluk Sevgi
3. Bölüm: -Muş'lu Deneyimler
4.Bölüm: Rengarenk Çiçekler
Karakter Tanıtımı
5. Bölüm : Dili Olmak
6.Bölüm: Toprakta Filizlenen Sevgi Tohumları
7.Bölüm: Kaybolan Bedenler ve Ödenilen Bedeller
8.Bölüm: Hazer değil Latif!
9.Bölüm: Yıllar Sonraki Mutluluk
10.Bölüm: Ne Bu Dünyada Ne de Başka Bir Evrende
11.Bölüm: Atlı Karıncada Okunan Masallar ve Yaraları Onarılan Küçük Kız
12.Bölüm: Bağıran Gözleri Duymak
13.Bölüm: Kırgınlığın Ardından Gelen Huzur
14.Bölüm : Gülüşü için Dünya'yı Yakıp Söndürmek
15.Bölüm: Fotoğraf Kabinindeki Mutluluk Filmi
16.Bölüm: Deniz Kızının Köpük Olması
17.Bölüm : Biz Güzeldik
18. Bölüm : Geçmişteki Acıların Portresi
19.Bölüm:Sen Bir Mucizesin
20.Bölüm: Leyla Kadın
21. Bölüm: İncelikler Yüzünden
22.Bölüm: Üç Silahşörler ve Şövalyeleri
23.Bölüm: Kara Kalemli Adam
24.Bölüm: Zeze ve Üçüzler
25.Bölüm: Hazer ama Hazar Olan
26.Bölüm: Lâl'in Yorgun Kalbi
27.Bölüm: Historia De Un Amor
28.Bölüm: Bizi Bizden Başkası Anlamasın
29.Bölüm: En Güzel Hediye Çiçektir Çünkü
30.Bölüm: Af Dilemeye Yüzüm Yok Çiçek
31.Bölüm: Lotus Çiçeği
32.Bölüm: Rapunzel'in Saçındaki Çiçekler
33.Bölüm: Dost
34.Bölüm: Hazer'in İçindeki Çocuk
35.Bölüm: Kalbim Senin Ellerin, Kalbin Benim Gözlerim
36.Bölüm : Ediz'in Kızı
AÇIKLAMA
37. Bölüm: Varolmayan Ülke'nin Sakinleri
38.Bölüm: Sevda Çiçeği
39.Bölüm: Korkunun Filizleri
40. Bölüm: Üçüzlerin Manastırı
41.Bölüm : Bu Son Olsun
42.Bölüm : Bir Kar Tanesi Olup Eridim Ağzında
43.Bölüm: Yalnızlığa Terk Edilen Oda
44.Bölüm: Sessizliğin Öfkesi ve Çiçek'in Ruhunun Karanlığa Teslimi
45.Bölüm(1.KİTAP FİNALİ): Narin Çiçeğin Vedası
46.Bölüm :Lâl Çiçekler
47. Bölüm: Havuzdaki Kanın İntikamı
48. Bölüm: Yıldızlar Gökte Yükseldiğinde
49.Bölüm: Ediz'in Cehennemi
50.Bölüm: Güneşin Aydan Geceyi Çaldığı Vakit
51.Bölüm: Demirlerin Zaferinin Başlangıcı
52.Bölüm: Kartal'ın Toprak Nefreti
53. Bölüm : Birleşen Alınlardan Doğan Kuvvet
54. Bölüm: Biz Demir'dik.
55. Bölüm: Balık Adam'ın Hasreti ve Deniz Kızı'nın Korkusu
56. Bölüm: Kara Kalemli Adam'ın 7 Saatlik Acısı
57. Bölüm : Mutlu! Çok Mutlu
58. Bölüm : İçimde Kaybolan Papatyalardı Gözlerin
59. Bölüm: Asterix ve Oburix
60. Bölüm: Menekşedeki Huzur Kokusu
61. Bölüm: Bir Sabah Kahvaltısının Mutluluğu
62. Bölüm : Üstü Kapatılmış Yaraların Nasırı
63.Bölüm: Aranan Kalbin Listesi
1 Milyon, 1 Milyon , 1 Milyon!
64. Bölüm: Kötü Kedi Şerafettin
65.Bölüm: Kutsal Günün Kutlaması
UMAY&RASİM ÖZEL BÖLÜM I
67.Bölüm: Işığın Altında Karanlıkta Sıkışmak
68. Bölüm: Gerçeklerin Yakıcılığı
69. Bölüm: Zamanın Öldüren Akışı
70. Bölüm: Yangını Körükleyen Çiçekler
71. Bölüm:Ediz'in En Değerlisi
72. Bölüm: Uyuşan Kalpler ve Zehirli Eller
73. Bölüm: O Hatırlamazdı , Ben Unutmazdım
74. Bölüm: Etten Duvarların Kalpsiz Tuğlaları
75. Bölüm: Sen Aydınlığa Ben Sana Hasret
BAYRAM ÖZEL BÖLÜM
76. Bölüm: Bu Gece Yalınız
77. Bölüm: Demirler Ruh ve Sinir Hastalıkları Merkezi
78. Bölüm: Buz Sarkıtlarında Açan Lotus Çiçeği
79. Bölüm: Küçük Bir Tohum
80. Bölüm(Final Part 1): Minik Eleman
80. Bölüm(Final Part 2): Benim Adım Hep Çiçek'ti
TOMRİS
ŞİMAL YILDIZI
ÖZEL BÖLÜM I
ÖZEL BÖLÜM II
2 Milyon, 2 Milyon, 2 Milyon!
ÖZEL BÖLÜM III
ÖZEL BÖLÜM IV
3 Milyon, 3 Milyon,3 Milyon!

66. Bölüm: Annelerinin Şefkati Altındaki Küçük Kız

26.3K 1.8K 1.2K
By susundelikonusuyor

Ben geldimm ❤️

Nasılsın, nasıl gidiyor?

Bu bölüm biraz üzüleceğiz...

Bu bölüme 700 yorum gelirse istediğiniz diğer bir sahneyi yazacağım benim aklımda Rasim-Umay var...Ama siz buraya istediğiniz sahneyi yazarsanız çookk güzel olurr!

Bölüme bir lale bırakalım...🌷

Birden aklıma güzel bir söz geldi bu arada.

Peki ya Lâl'in konuşamadığı hâlde , onu terk eden Ediz'i telefondan ararkenki çaresizliği...

Sizin de aklınızda kitapla ilgili böyle cümleler varsa buraya bırakır mısınız?

Birinci bölüm şarkısı : Candan Erçetin-Annem

İkinci bölüm şarkısı: Daft Punk- Get Lucky

Bölüm fotoğrafı:


Sarp ve Lâl Çiçek:

İyi okumalarr❤️

...

LALE ALKAN

YER: İstanbul

Zaman: 27/02/2005

Olay: Lale ve yol arkadaşının tanışması...

Mutluluk.

Bana o kadar uzak gelen bir kavramdı ki kelimeyi duyduğum an kelimenin bende çağrıştırdığı anlamı bile algılayamıyordum.

Mutlulukla evlendiğim ve gelin geldiğim bu evde bu kadar mutsuz olacağımı düşünmemiştim.

Oturduğum daha doğrusu hapsolduğum yataktan kalkıp aynanın karşısına geçtim. Göbeğim gözle görülür bir şekilde büyümüştü. Bana bir yol arkadaşı geliyordu ama bir yandan da gelmesini hiç istemiyordum. Onu bu evde nasıl koruyacaktım?

Daha sadece 18 yaşındaydım.

Karnımdaki canı nasıl bu hayatta tutacaktım? Ona iyi bir anne olabilecek miydim?

Bu düşünceleri yanımda beni çok seven bir eş varken düşünmek , onun teselli eden sözleriyle beraber rahatça uykuya dalmak isterdim.

Benim rahmime bile benim isteğim dışı yerleşen bu can, bana hayatımda yoldaş olacaktı. Biliyordum.

Başımı iki yana eğdikten sonra korkak adımlarla kapıya yaklaştım, kapıya yaklaşmaya bile korkuyordum.

"Fazilet Abla..." kısık sesle konuştuğumda kapı hafifçe aralandı. "Ne var Lale? Yine ne isteyeceksin?"

Yutkunarak boğazımdaki kuruluğu gidermeye çalıştım. "Çok susadım ben...Bana su verebilir misin?"

"La havle!" Fazilet Abla birden kapıyı kapatıp gittiğinde bana su vermeyeceğini anlayarak yönümü odanın içerisindeki banyoya yönlendirdim. Bir elimle karnımın altından tutuyordum.

Çeşme suyu içmemin kızıma zarar vereceğinin bilincindeydim ama çok susamıştım...

O kadar çarem kalmamıştı ki avucuma biraz su doldurup içmeye başladım. "Özür dilerim anneciğim evde su bitmiş de"

Tam odaya geri dönmüştüm ki birden karnıma giren sancı ile iki büklüm oldum. N'olur ona bir şey olmasın...

"Fazilet Abla!" diye bağırdığımda gelmedi. Tekrar bağırdım: "Fazilet Abla!"

O kadar çaresizdim ki bana su bile vermeyen bir kadından çocuğumu kurtarması için yardım dileniyordum.

"Ne var Lale ne var?!" Fazilet Abla içeri girdiğinde bacaklarımın arasından akan suyu hissettim. "Bebek geliyor!"

Fazilet Abla birden belimden tutup beni evden çıkarmaya çalıştığında sancıdan yürüyemiyordum.

"Osman! Lale doğuruyor ! Fahri Bey'e haber ver!"

Evden çıktığımızda beni arabaya bindirdi.

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Ya ona bir şey olursa? Ya benden giderse?

Acıdan çığlık attığımda Fazilet Abla elini dudağıma kapatıp "Çığlık atıp durma!" diye bağırdı.

Sessizce ağlamaya başladığımdaysa bir hastanenin önünden geçtik. "Neden durmuyorsunuz?! Doğuyor! Hastaneyi geçtik!"

Saçımdan çekildiğimi hissettiğimde bir çığlık daha kopardım. "Yapma! Canım yanıyor!"

"Sus ve bekle!"

Yol biraz daha sürdü. "Yapma...Sakın gitme benden"

Kendi kendime konuşmaya başladığımda bir hastanenin önünde durduk. Benim tarafımdaki kapı açıldığında Fahri'nin korkunç yeşil gözlerini gördüm. Eskiden aşık olduğum gözlerine artık korkudan başka bir duygu ile bakamıyordum.

"Lale! Hadi gel!" belimden tutup beni kaldırdığımda midem bulanmaya başladı. O bana dokundukça midem bulanıyordu.

"Doğuyor mu?!" diye sorduğunda başımı salladım. Bu çocuk için fazla istekliydi.

Acile girdiğimizde beni sedyeyle yatırdılar. "Anneciğim sakın gitme benden tamam mı?" yavaş yavaş karnımı okşarken Allah'a dua ediyordum.

Yalvarırım...Yalvarırım ona bir şey olmasın...

Doğumhaneye gittiğimizde kulaklarım başka seslere misafir oldu. "Umay! Derin nefes al!"

"Birinci erkek çıktı!"

"Aaaaağğhh!" diye bağırdığımda "Bebeğin başı gözüküyor! Geliyor!" diyen doktorun sesini duydum. Sesi çok yakınımdan geliyordu.

Fahri'nin beni üzerine fırlattığı cam kesiklerinin hiçbiri canımı bu kadar yakmamıştı.

Tekrar çığlık attığımda beni başka bir yere yatırdılar. "Yalvarırım kurtarın onu! Yalvarırım!" diye bağırdığımda Fahri elimi tuttu. Elini bıraktım ama kıracakmış gibi tekrar tutup "Eğer bu çocuğa bir şey olursa ölümlerden ölüm beğen Lale..." diye kulağıma dişlerini sıkarak konuştu.

Tekrar çığlık attım.

"Lale Hanım! Lale Hanım derin nefes alın! Derin derin!" doktorun dediği gibi derin derin nefes almaya başladığımda vücuduma öyle bir ağrı girdi ki mavi gözlerimi açarak bir vaveyla daha kopardım.

Sanki kemiklerim kırılıyor, liflerim kopuyordu. Vücudum ortadan ikiye ayrılacaktı sanki. Rahmim yırtılıyordu.

"Geliyor!"

"Aağğğğhhh!" başımı öne attığımda damarlarımın gözüktüğünden emindim.

"Çıktı! Çıktı!"

O an ağlama sesi duyamadım ya da bir nefes sesi. Etrafta sessizlik olmuştu.

Hıçkırırken "Neden ağlamıyor?" dedim. "Neden susuyor?!"

Fahri o an ellerimi öyle bir sıktı ki serçe parmağımın incindiğini belki de çatladığını hissettim.

Doktora "Bir şey söylesene versene kucağıma!" diye bağırdığımda doktor Fahri ile bakıştı. Yutkunduktan sonra "Gayet iyi...Bazen böyle olur" dedi ve bebeğimi birinin kucağına vererek benden kopardı.

"Bebeğimi istiyorum!" desem de Fahri ellerini saçlarına geçirerek doğumhaneden çıktı. Tek başıma kalmıştım.

"Bebeğim..." diye fısıldadığımda daha çocuğuma verecek bir isim bulamadığımı fark ettim. İnleye inleye ağladığımda düşündüğüm tek şey bir an önce kızımı kucağıma almaktı.

Hemşire kadın yanıma gelip "Birazdan normal odaya alınacaksınız...Doktor gelip sizi kontrol edecek" dedi ve birden yanımdan uzaklaştı.

"Bebeğimi getirin...Ne olur" dediğimde ise "Odaya geçtiğinizde verilecek" dedi ve birden yanımdan uzaklaştı.

Ellerimi saçlarıma geçire geçire ağlarken vücudumdaki ağrı beni terk etmemişti aksine daha da harlanmıştı.

"Neden ağlıyorsunuz? Mutlu değil misiniz?" bir oğlan çocuğunun sesini duyduğumda gözlerim sağıma döndü. Saçları simsiyah , gözleri masmaviydi. Safir mavisi.

Dili çok dönmüyordu. En fazla 7 yaşındaydı.

"Bebeğimi vermediler bana..." dediğimde gözlerimden bir damla yaş daha aktı. Kendimi çok kötü hissediyordum. Bir kalede yazgıma teslim olmuş ölmeyi beklerken içimde bir umut ışığı filizilerini rahmime bırakmıştı. Kızım vardı bir kere.

Yanıma getireceklerdi değil mi?

"Benim de üçüz kardeşlerim oldu...Bakıma götürdüler ,getireceklermiş ama" dediğinde dönmeyen diliyle bana teselli vermeye çalışmasına ağladım. Küçücük çocuk bana teselli veriyordu.

Başımı eğerek ağlamaya başladığımda "Başınızı eğmeyin..." dedi ve kenardaki basamaktan destek alıp yanıma oturdu.

"Benim kaderim eğik oğlum...Kaderim..."

Bacaklarım hâlâ açıktı. Mikrop kapma olasılığım fazlaca yüksekti ama kimse beni umursamıyordu. Burada böylece kalmıştım. Her zamanki gibi yalnızdım.

Gözümden akan yaşları sildiğinde kafamı dağıtmak ve bulunduğum rezil durumdan kurtulmak için "Abi mi oldun sen?" dedim. Küçücük bir çocuktan şefkat umuyordum.

Safir mavisi gözleri heyecanla açıldığında "Evet! Hiç kız kardeşim yoktu...Ablam da yoktu! Üçüz kardeşlerimden birisi kız! Artık kız abisiyim!" dedi ve ellerini birbirine çarptı.

Onun bu heyecanlı hâline gülümsediğimde elimi hafifçe yüzüne götürdüm. "Ne güzel bir evlatsın sen..."

"Annem de hep böyle diyor...Teşekkür ederim efendim"

"Bana efendim deme" deyip başımı çevirdiğimde "Kızımı hâlâ getirmediler" dedim. "Onu görmek istiyorum"

Sanki çocuk benim tüm acımı almak ister gibi bana şefkatle baktığında "İsmi ne olacak?" dedi.

Dudaklarımı 'bilmem' dercesine büzdüğümde "Hiçbir şey yok aklımda" dedim ve tekrardan ağlamaya başladım. Ben bir of desem değil karşı ki dağlar , tüm dünya yıkılırdı.

"Ağlamayın..." dediğinde küçük ve kısa kollarını boynuma sardı. İhtiyaçla küçük oğlana sarıldığımda "Senin adın ne?" dedim.

"Benim adım Safir..." dedi. Safir ismi ne kadar da yakışmıştı ona...

"Sizin adınız ne?"

"Bilmesen de olur...Çok da önemli biri değilim"

"Ama...Her insan önemlidir"

"Her insan birisi için önemlidir...Ben kimse için önemli değilim"

"Kendiniz için önemlisiniz"

"Hayır..." dedim hıçkırırken. "Değilim..."

Bana böyle öğretilmişti.

O an doğumhanenin kapıları aralandı ve içeriye hemşirenin kucağında kızım geldi. Hevesle olduğum yerde doğruluğumda kasıklarıma dehşet bir ağrı girdi.

"Kızınız...Hayırlı olsun...Birazdan onu ve sizi alacağız içeriye...Doktor odaya çıkarılmadan bir kez görmenize izin verdi"

Kadına sadece başımı salladığımda kucağıma verilen pırlantaya baktım. "Kızım..." diye fısıldadım. Fısıltım titrekti. "Anneciğim merhaba..." deyip bir kolumla tutarken bir elimde elini tuttum.

"Safir bak..." deyip kızımı ona gösterdiğimde büyülenmiş gibi mavi gözlerini açtı. "Çok güzel..."

"Sen de tanışsana" deyip gözlerimle ona baktığımda Safir kızıma yaklaşıp elini öptü. "Merhaba...Ben Safir..."

Kızıma doyasıya bakarken Safir büyülenmiş gözlerini kızımdan ayırmadan konuştu: "Kızınız sizde neyi çağrıştırıyor?"

Ona baktım. Çiçek gibiydi. Benim kızım çiçek gibi temiz olacaktı. Bana umut filizleri vermişti.

Dudaklarım bir gülümsemeye eşlik etti. Belki de bugün ilk defa gülümsedim. "Bana bir çiçeği çağrıştırıyor..."

Safir de gülümsedi ve küçük elleriyle gözyaşlarımı sildi. Kızıma baktı tekrar ve "Öpebilir miyim?" dedi.

"Tabi ki..." dediğimde pembe şapkasını küçük elleriyle hafifçe geriye atarak alnına küçük bir öpücük kondurdu.

"Safir! Neredesin?!" bir oğlan sesi daha duyduğumda Safir "Geliyorum abi!" dedi ve bana döndü.

"O zaman kızınızın ismi Çiçek olsun...Sizin Çiçek'iniz..."

"Benim çiçeğim..." dediğimde bana son kez bakıp "Kendinize ve Çiçek'e iyi bakın efendim...Görüşürüz..." dedi ve arkasını dönüp doğumhaneden çıktı.

İlk defa...Hayatımda ilk defa mutlu hissettim. Küçük bir oğlan çocuğu beni anladı. Küçük bir konuşma ile ruhumu onardı.

Umarım...Umarım bugünü hatırlardı.

...

Günümüz...

LÂL ÇİÇEK DEMİR

Saçlarımda tarak , üzerimde gecelikle Bodrum'un ışıklı sokaklarında dolaşıyor annem ve Sarp abimi bulabilme umuduyla etrafa bakınıyordum.

En son en değerlisi olduğum Ediz abim , saçlarındaki tarağı çıkarmaya çalışmayı  bırakmış elimden tutarak beni dışarı çıkarmıştı.

Annem ve Sarp abimin başına bir şey gelmesi düşüncesi beni huzursuz etse de onlardan çok gazaplarına uğrayacak insanlara üzülüyordum.

"Yoklar lan yoklar!" Edil abim elimdeki elini çektiğinde saçlarını çekiştirdi. "Ah anne ah!"

Endişeyle etrafa göz gezdirdim.

Ben annem ve Sarp abim olsam nereye giderdim?

Acaba kaçırılmışlar mıydı?

Zaten başımızda milyon tane dert vardı ve aklımdaki düşünce bunları fazlasıyla destekliyordu.

Gözüm birden sol tarafa takıldığında 3 kişinin bir barda oturduğunu gördüm. İkisi kız biri erkekti. Kızlardan biri ağlıyordu ve siyah göz makyajı akmıştı.

Erkek olanın sesini duyum: "Ee sıra geldi zurnanın..." ağlamayan kız hatta kadın konuştu: "Zort" erkek devam etti: "Dediği yere"

Gözlerimi rahatlıkla kapattım. Annem ve Sarp buradaydı. "Abi?" dediğimde Ediz abim bana dönüp yüzümü avuçladı, endişeli gözleri gözlerimi deliyordu. "Ne oldu yoruldun mu? Bacakların mı ağrıyor he güzelliğim?"

Başımı iki yana salladım, işaret parmağımı annem ve Sarp abime doğrulttumda abim rahat bir nefes verdi.

"Anne!" Ediz abim elimi sıkı sıkı tutup annemlerin yanına yürüdüğünde "Neredesiniz siz Allah aşkına?!" diye bağırdı ve o an gözleri hemen hemen kendi yaşlarında bir adama takıldı.

"Ne bakıyorsun?" adama döndüğümde bakışlarının bacaklarımda olduğunu gördüm. Adam hafifçe ıslık çaldığında "Nimete" dedi. Ediz abim gözlerini kapattı. Benim de kaşlarım çatıldığında Sarp abim yanımıza gelmişti. Ediz abim anında beni arkasına çektiğinde adamın yüzüne bakıp "Terbiyesiz" diye tısladım.

"Bacaklara bak amına koyayım bembeyaz"

Ediz abim birden elimi bırakıp adamın üzerine çullandığında Sarp abim beni hemen kenara çekti ve annemin yanına oturttu. Annem hıçkırdı. Sarp abim bana dönüp "Çok içti ondan hıçkırması" dediğinde başımı salladım.

Ediz abim adamın suratına sert bir yumruk daha geçirdiğinde adam masayla beraber yere yıkıldı. "Orospu çocuğu! Senin ben zihniyetine sokayım!"

Adam hiçbir şey yapamadığı için hırsla bağırmaktan öteye gidemiyordu. Annem kafasını masaya koyduğunda ayağa kalktım ve münâkaşanın içine girdim.

"Abi!" kolundan tutmaya çalışsam da beni hafifçe kenara ittirdi ve adama vurmaya devam etti. "Başka kadınlara da mı böyle yapıyorsun lan sen?! Ha! Sizler hep böyle çoğalacak mısınız?!"

"Abi! Abi bırak!" Sarp abim en sonunda olaya girip Ediz abimi tutmaya çalışsa da Ediz abim , Sarp abimi sertçe ittirdi. Telefonum yanımda yoktu ama annemin vardır diye umut ederek annemin çantasına baktım. Oradaydı. Hemen babamın numarasını tuşladım.

Telefon çalarken bir yandan kulağıma dolan kavga sesleri beni ürkütüyordu. Kavgaları sevmiyordum.

"Umay! Neredesin sen?! Aklım çıktı aklım!"

"Baba..."

"Lâl! Neredesiniz?!"

"Baba burada bir kafe var 'Manolya' diye görürsün hemen...Kavga çıktı! Ediz abi-"

"Geldim geldim!"

Babam birden bakış açıma girdiğinde nefeslenecek yanımda durdu ve gözleri Ediz abime takıldığı gibi abimin yanına koştu.

"Oğlum dur! Başına bela alacaksın!" Hazar yanıma gelip omzuma dokunduğunda annemi gösterdim.

En sonunda ailemizin geri kalanı da yanımıza geldiğinde Safir abim annem ve benim yanıma gelip "Lâl annemi dışarı çıkarabilir misin?" deyip gözlerime yardım ister gibi baktı. Annem ve benim yanımda olmak istediğini biliyordum fakat şu an içerideki karmaşayı ve gelen polisleri rahatlıkla atlatacak babamdan sonraki ikinci kişiydi. Bu yüzden içeri girmesi gerekiyordu.

"Çıkartırım tabi" deyip abime gülümsediğimde bana her zaman baktığı gibi yumuşacık baktı ve yanağımı hafifçe sevdikten sonra "Hadi hadi" deyip annemi götürmemi bekledi.

"Sen git ben hallederim" deyip annemin yanına gittiğimde sarı saçlarını yüzünden çekip, kafasını avucuma koyarak kaldırdım. "Anneciğim"

Annem gözlerini hafif araladığında gözlerinden bir damla yaş çenesine doğru aktı. "Anne..." dediğimde gözlerim yanmaya başladı. Annem ağladıkça benim de ağlayasım geliyordu.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" dediğinde yavaşça annemi ayağa kaldırdım ve çantasını omzuma astıktan sonra onu dışarı yönlendirdim.

"Senin ecdadını sikeceğim piç!" Ediz abimi adamdan ayırmışlardı ve polisler çoktan kafeyi sarmıştı. "Beyefendi bizimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor"

Ediz abim öfkeden derdini bile anlatamazken babam ve Safir abim olaya el atmış, polisle çoktan konuşmaya başlamışlardı.

Endişeyle oraya baktığımda Yusuf abim ,Ediz abimi tutarken bir şey yok dercesine bana göz kırptı.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" annem tekrar bana döndüğünde "Tabi ki anneciğim" dedim ve annemi kafenin dışındaki denize bakan banka oturttum.

"Lale'yi çok mu seviyorsun?" sorduğu soru kalbimde bir yarayı tuzladığında burnum sızlamaya başladı. Annemin adı geçtiğinde bile ağlayasım geliyordu.

Sevmez miydim? Canımdı o benim. Onu o kadar çok özlemiştim ki...

O an gözlerim sırtını ağaca yaslamış ama ağacın dibinde oturan , bağdaş kurmuş, simsiyah saçları beline doğru dökülmüş , masmavi gözleri ay gibi parlamış ve üzgün gözlerle bana bakan annemi gördüğünde içimdeki ağlama isteğini zorla tuttum.

Çenem titrerken ve ben Lale'min gözlerine bakarken "Evet..." diye fısıldadım. "Her şeyden çok"

Bakışlarımı Umay'ıma çevirdiğimde gözlerinden bir damla yaş daha sonsuzluğa düştü. "Anne ağlama"

Gözyaşlarını sildiğimde burnunu çekti. "Peki beni de onun kadar seviyor musun?"

Kilit soru.

Ben bu hayatta onu sevdiğim kadar kimseyi sevemezdim ki...Benim için tüm dünya bir yana , Lale'm bir yanaydı. Biz onunla Kötü Kral'ın Kalesi'nde kader arkadaşı olmuştuk. Ama Umay'ımın yeri de farklıydı. Çok farklıydı. Onu da fazlasıyla seviyordum. Sevgi kıyaslanmazdı. Sadece Lale'm ile ilgili olan yaşanmışlıklarım ve acılarım bizi birbirimize bağlamıştı.

"Seni de çok seviyorum..." dediğimde başını iki yana salladı. "Beni hiçbir zaman onun kadar sevmeyeceksin değil mi?"

Lale'm ağacın dibinden kalkıp yanımıza doğru adımladı. Rüzgardan dolayı siyah saçları dalgalanıyordu. Yanıma gelip elimi tuttu. "O mükemmel bir anne...Ben biliyorum. Kendini ona güzelce açıkla Çiçek'im"

"Anne..." dediğimde "Cevap ver!" dedi ve hıçkırdı.

Tekrar konuştu: "Ona olan saygım o kadar fazla , o kadar sonsuz ki...Bunu sana anlatamam. Onun hakkında konuşurken bile iki kere düşünüyorum..." kendimden nefret ediyordum. Eğer annem şu an onu sevmediğimi düşünüyorsa bu benden kaynaklıydı. Ona böyle ben hissettirmiştim.

Annem tam bir şey daha diyecekken annemi susturup "Anneciğim...Ben seni sevmem mi? Ben nasıl sevmem seni o nasıl söz?" dedim ve başımı annemin göğsüne koyup sarıldım. "İkinizin de yeri ayrı yemin ederim...Onu da çok seviyorum seni de. Lütfen böyle düşünme...Böyle düşünmen ikimizi de yaralar"

Bir yandan sıkıca Umay'ıma sarılırken bir elimle de Lale'min elini tutuyordum. Lale'm diğer yanıma oturup bana sırtımdan beri sarıldığında Umay'ımda kollarını etrafıma dolayıp başımı göğsüne bastırdı. Alnıma bir öpücük kondurduğunda "Özür dilerim sana bunları söylememeliydim..." dedi.

"Önemli değil" ikisi de bana sıkıca sarılırken o an kim olduğumu biliyordum.

Annelerinin şefkati altındaki küçük kızdım.

...

"Lâl! Tuvaletten çıkmaya ne dersin?!" Ali abimin sesini duyduğumda kapıyı açtım ve "Makyaj yapıyorum!" diye bağırdım.

Ali abim saniyesinde içeri girdiğinde "Kızım sıkıştım tuvaletim var!" dedi ve bacaklarını birbirine bastırdı. "Ama benim işim var!"

"Benim de çişim var onu ne yapacağız salayım mı buraya?!"

"Of!" deyip tuvaletten çıkarken bağırdı: "Abiye oflanmaz!"

"Çabuk ol!"

Abimi beklerken aynadan üzerime baktım. Bence gayet güzeldi. Kısa , kot şort üzerine;Hazer'den çarptığım uzun , beyaz üzerinde baskıları olan bir tişört giyinmiştim. Ayağımda beyaz converselerim vardı.

Aynada kendime göz kırptığımda gülümsedim. "Abi! Hadi!"

"Çatlama be çatlama!"

Geçen günkü kavgadan-daha çok Ediz abimin adamı yamultması-sonra Sarp ve Yusuf abim ;ikizlerimi , annemi ve beni otele götürmüş , endişelenmemiz hakkında kısa bir konuşma geçmişlerdi. Annemin yanına gidip kıvrıldığımda telefon elimden bir saniye olsun düşmemiş , bir haber için çalmayı beklemişti.

Akşam babam geldiğinde de annemle uyuduğumuzu gördükten sonra bize kıyamayıp Ali abim ve benim kaldığım odaya gitmişti. 

"Çıktım!"

Ali abim çıktıktan sonra hemen tuvalete girdim. Allah'tan havalandırılmasına gerek yoktu.

Yanaklarıma allık ,  gözlerime rimel sürdüğümde dudaklarıma da parlak bir gloss sürüp lavabodan çıktım.

Ali abim bana baktığında "Çok çirkin olmuşsun" dedi ve kolunu omzuma attı. Dudaklarımı büzüp başımı omzuma yasladığımda "Jaka jaka" deyip burnumu sıktı.

Beraber odadan çıktığımızda hemen maddeleri sıralamaya başladı: "Şimdi küçük fare...Birincisi ,istediğin kadar eğlen ama yorulduğunu hissettiğin an geçip kenara otur daha sonra tekrar kalkarsın"

Başımla onayladım.

"İkincisi , insanların elinin kolunun sana çarpmasına izin verme , kalbine gelebilir. İnsanları kısıtlayamayacağımıza göre sana dikkat etmek düşüyor"

Başımı geriye attığımda "Tamam" diye mırıldandım.

"Yoğun sigara dumanı olan ortama sakın girme...Gerçi ben hep yanında olacağım hiçbirinin olmasına izin vermem"

Bir anda aklıma gelen şeyle gözlerimi büyüttüm. "Abi..."

"Ne oldu farem?"

"Benim ilacım bitiyor , son iki hap kaldı"

Ali abim gözlerini devirdiğinde "Ben gelmeden 5 kutu aldım sana merak etme..." dedi ve saçımdan öptü.

"Çok eğleneceğiz.." dediğimde sırıttı. "Hem de nasıl..."

...

"Söyle ona Sebastian! Ağzımı açtırmasın!" Hazar ile beraber el ele tutuşmuş karşılıklı ve anlamsız danslar ederken bu sefer ben bağırdım: "Kalbini kırdırmasın! Akşam akşam!"

Hazar beni döndürdüğünde gülümseyip zıplamaya devam ettim. Sarp abim yanımıza gelip kıvırtmaya başladığında bağırdı: Eğer bir derdi varsa! Gelsin burada konuşsun!"

Üçümüz beraber bağırdık: "Öyle atıp tutmasın arkamdan!"

Belimde eller hissedince hemen arkamdaki kişiden uzaklaştım. Kimdi bu ?

Mavi bakışlarım arkama döndüğünde vücudumu da çevirdim ve az önce bana dokunmaya çalışan kişiye baktım.

Gördüğüm kişi ile rahatladığımda "Aferin" dedi. "Böyle ayık ol...Su uyur, düşman uyumaz"

Ali abim kollarını göğsünde kavuşturduğunda arkasından Ediz abim geldi. Ediz abimle bu ara vakit geçiremiyorduk.

Elini bana uzattığında "Üzgünüm yakışıklı" dedim ve Hazar'ıma daha çok yapıştım. "Canımın yarısıyla beraberim..."

Ediz abim gözlerini kıstığında "Bak sen...Diğer yarısı kim peki?" dedi ve dudaklarını birbirine bastırdı.

Omuzlarımı indirip kaldırdığımda "Hazer" dedim ve gözlerim anında Hazer'i aradı. Esmer bir kıza çapkınca gülümseyen Hazer'i  gördüğüm an ise gözlerim kocaman açıldı.

Sarp abim kahkaha attığında Ali abime bir işaret verdi  ve ikisi birden bir şey mırıldandı, hatta sırf Hazer'i duyması için bağırdılar : "O ŞİMDİ ASKER" ritim tuttular. "CANI NELER İSTER!"

Hazer'in mavi gözleri bize döndüğünde sarı saçlarını karıştırdı ve bize şaşkınca baktı. Sarp ve Ali abime dönüp "Yapmayın" desem de Yusuf abim de onlara katıldı. "Yanında kız var yapmayın!" Hazar da bana katıldığında bir an sinsice gülümsedi.

"Ne yapacaksın?" Hazar saçlarını , Hazer'e bakarak düzelttiğinde "Sadece izle" dedi ve anneme Hazer'i göstererek çağırmasını istedi.

Annem dünden razı bir şekilde Hazer'i çağırdığında Ediz abim kulağıma eğildi. "Bak daha geçen gün birbirine mon amour diyordunuz ne oldu?"

Sakalları boynuma battığında kıkırdayıp vücudumu ona döndürdüm ve kollarımı boynuna sardım. "Sakalların uzamış...Batıyorlar"

Ediz abim bana gülümsediğinde "Kesecek misin?" dedi ve kısık bir sesle güldü. "Ne zaman istersen"

"Benim güzel kızım..." Ediz abim kollarını belime iyice sardığında başını boynuma koyup "Eğleniyor musun?" dedi.

Heyecanla gülümseyip onu boynumdan çektim ve gözlerine bakıp "Evet evet!" diye bağırdım.

Bana yumuşacık gözlerle baktığında "Peki benimle de eğlenmek ister misin?" dedi. Ediz abim ve eğlenmek biraz birbirinden uzak kavramlardı.

"Evet!" dediğimde beni elimden tutup döndürdü ve yeni çalmaya başlayan şarkıya eşlik etti: "Ölene kadar aşık olamazsın!"

Ediz abimle beraber zıpladığımda "Birisi çıkar onu anlayamazsın!" diye bağırdım.

"Sen o tür oyunlara katlanamazsın! Senin bir kalbin var!" Ediz abimle ritim tutarak dans ettiğimizde gözlerim Hazar'ı aradı.

Az önce Hazer ile konuşan kızla konuşuyordu!

Kız ona üzerindeki kıyafetleri gösterdiğinde "Az önce değiştirdim" dediğini duydum.

Çakal...

Fakat Hazer onların yanına gidip kızın arkasında durduğunda "Ne oluyor burada?" dedi ve kaşlarını çattı.

Kız arkasına dönüp Hazer'e baktığında Hazar'a tekrar baktı ve başını delirmiş gibi iki yana sallayarak kafeden çıktı.

Hazar kahkaha attığında Hazer homurdanıp yanımıza geldi. Ediz abim yanımdayken kolunu omzuma atarak "Niye bu salağı engellemiyorsun mon amour?" dedi ve kısık bir sesle güldü.

"Ne yapacağını bilmiyordum ki..." dediğimde Ediz abim beni kendine çekti.

Hazer , Ediz abimi tınlamadan saçımdan öptüğünde Yusuf abim yanımıza gelip "Kavga ! Kavga!" diye bağırsa da Ediz abim düşündüğü şeyi yapmadı ve Hazer'in omzundan tutarak kendine çekti. "Gel buraya eşek sıpası"

...

Evimize dönmüştük.

Bodrum'da tüm dertlerimizi denize attıktan sonra İstanbul'a dönmüş , hemen odalarımıza çekilip güzel bir uyku çekmiştik.

Şimdiyse yatağımda çocuklarımla yatıyordum. Kartal bizi havalimanında karşılamış bana sıkı sıkı sarılmış , eve kadar eşlik etmişti. Ben de gelirken çocuklarımı getirmesini istediğimden onları da getirmişti.

Her ne kadar akşam babam ona 'Burada kal' dese de kabul etmemiş Doruk'un evde tek olduğunu söyleyerek evine dönmüştü.

Boynuma değen tüyler beni terletse de umursamadım ve başımda uyuyan Metin2 'ye bakmadan gülümsedim. Harley, dizlerimin arka kısmına kıvrılmıştı, Dost ise boynuma kafasını sokmuştu.

Onları çok özlemiştim.

Telefonum çalmaya başladığında hafifçe Dost'un üzerinden uzanarak telefonumu aldım ve arayana baktım.

Kartal , görüntülü arıyordu.

Hemen çağrıyı cevapladığımda karşıma canım sevgilim çıktı.

"Bebeğim...Uyuyor muydun?" dediğinde "Hayır" dedim. Mutfakta kahve içiyordu.

Buz mavisi gözleri bugün mutlulukla doluydu. "O zaman...Bugün seni kaçırıyorum bebeğim"

Kaşlarımı kaldırdım. "Öyle mi?"

"Öyle"

"Peki"

"Peki"

"Kartal ya!" deyip kıkırdadığımda kamerayı kendine yaklaştırıp "Bir daha Kartal desene...Hiç öylesine" dediğinde gülümseyip "Kartal" dedim.

"Allah'ım delireceğim"

"Aşkım seni deli mi ediyor?"

"Aynen ondan"

Derin bir nefes aldığında "1 saate alırım seni...Hazırlan hadi." dedi ve ben öpücük attığımda öpücüğümü havada yakalayıp hayali bir şekilde tutarak elini dudaklarına götürdü.

"Salak seni"

"Senin salağın"

Birbirimize görüşürüz dedikten sonra telefonu kapattık. Dost'un başına bir öpücük kondurduğumda yanından kalktım ve iki saattir evin içinde bağırışan abilerimin yanına gittim.

"Günaydın!" diye cıvıldadığımda Yusuf abim "Günaydın Türkiye!" diye bağırdı ve birden Ali abimin sırtına atladı.

"Lan! Ayı! Nasıl taşıyayım ben seni?!" Ali abim yere düştüğünde kıkırdadım. Bahçede armut minderde oturup gazete okuyan Safir abimi gördüğümde şefkatle gülümseyip yanına gittim. "Günaydın Safir'im" deyip yanına oturduğumda gülümseyip bana yer açtı.

"Günaydın birtanem" deyip alnımdan öptüğünde içimin karıncalanmasana engel olamadım. Safir abim her alnımdan öptüğünde böyle oluyordum.

"Baksana..." dediğinde gazeteye baktım. "Seramız gazeteye çıkmış"

"Bu çok güzel...Sen şimdi orada çocuklara bitki eğitimi mi vereceksin?" dediğimde "Gibi gibi" dedi ve kolunu omzuma atarak gazeteyi kenara attı.

"Kartal bugün beni kaçırıyormuş" dediğimde kasılsa da "İyi eğlenceler" dedi ve gözlerime şefkatle baktı.

"Eğlenmek en çok senin hakkın" dediğinde gülümseyip yanağından öptüm. "Şimdi mi çıkacaksın?"

"1 saat sonra alacakmış beni"

Safir abim başını arkaya atıp "Hadi git de hazırlan" dedi ve yanağıma yumuşacık bir öpücük kondurdu.

Yanından kalktığımda ailemin geri kalanına kahvaltıda hatta günün büyük bir kısmında olmayacağımı söyledim.

Ali abim "Leyleğe bak amına koyayım gagasında çocuk taşıyacak sanki...Kaçıracağım demiş bir de" dediğinde gülümseyip odama çıkmıştım.

Bana saygı duyduklarını biliyordum ve bu fazlaca hoşuma gidiyordu.

Odama girdiğinde dolabımı açtım ve mavi bir eteğin üzerine beyaz salaş bir tişört giyinerek üzerimi düzelttim. Ayaklarıma yine ve yine converselerimi giydiğimde saçlarımı taradım ve çantamı alarak aşağı indim.

Ailem kahvaltı yaparken yanlarına gidip önce babama arkasından sarıldım. "Afiyet olsun" dediğimde babam ters bir bakış atıp "Gel beraber olsun kızım" dedi. Güldüğümde Hazar "Aa babacığım...Ayıp ediyorsun sevgilisiyle gidecek o" dedi ve bana dil çıkardı.

"Çok ayıp" dediğimde "Hı hı" dedi ve kahvaltısını yapmaya devam etti.

Ensemi kaşıdığımda babam bana dönüp "Şaka yapıyorum güzelim...Sana iyi eğlenceler" dedi ve yanağımı sevdi.

Ailemdeki herkese tek tek gözlerimi gezdirdiğimde Ediz abim "Hazar senin söyleyeceğin cümleye sokayım tamam mı?" dedi ve bana dönüp "Sen takma bunu , eğlenmene bak" diyerek göz kırptı.

Ediz abime gülümsediğimde kapı çaldı. Bir süre sonra Kartal gözüktüğünde bana gülümseyerek baktı ve yanıma geldi.

"Günaydın...Tekrardan"

Gözlerimdeki ışıltıyla buz mavisi gözlerine baktım. "Günaydın...Tekrardan"

Ali abim boğazını temizlediğinde ellerini çenesinin altına koyup Kartal'a samimiyetsizliğe gülümsedi. "Kırılsın...Çenen"

Kartal da ona aynı şekilde gülümsediğinde "Kalsın...Boğazında" dedi ve bana döndüğünde Ali abim suyundan bir yudum aldı. Tam o anda öksürmeye başladığında Kartal kocaman bir kahkaha attı ve "Aman Ali'ciğim sana bir şey olursa ne yaparız?" diyerek abimin yanına gitti. Abimin sırtına sertçe vurduğunda Ali abim elinde duran suyu Kartal'ın suratına fırlattı.

Gözlerimi kocaman açarak onları izlediğimde Yusuf abim gülüp "İşte beklediğim kaos!" diyerek arkasına yaslandı.

Kartal , Ali abimin kafasını tabağa doğru bastırdığında Ali abim ondan kurtulup ayağa kalktı.

Kıkırdadığımda Kartal bana döndü ve gülümsedi. Ali abim onun boşluğundan yararlanarak kolunu boğazına bastırdığında "İşte şimdi elimdesin!" diye bağırdı.

Kartal kahkaha attığında Ali abim de kahkaha attı ve Kartal'ı bırakıp sırtına dostça bir iki kere vurdu. Onları ilk defa böyle görüyordum.

Onlara gülümsediğimde Hazer bana göz kırptı ve ağzıma bir domates uzattı. Üzerinden eğilip domatesi aldığımda geri çekildim.

"Hadi gidelim!" Kartal yanıma geldiğinde "Eteğini değiştir istersen...Motorla gideceğiz" dedi.

Ediz abim anında "Olmaz! Kalbi var!" dediğinde Kartal ona dönüp "Biliyorum Büyük Demir" dedi göz devirip bana döndü.

"Bir şey olmaz ya" dediğimde Kartal "Sen bilirsin bebeğim ben daha rahat olursun diye dedim" diyerek yanağımdan makas aldı.

"Görüşürüz!" diye bağırıp Kartal ile kapıya yürürken Ediz abim kalkmış yanımıza gelmişti. "Kartal..." dedi bana bakarak. "Söyle Büyük Demir'im"

"Motorda dikkatli olun...Kalbi var biliyorsun" dediğinde yüzümü avuçları içerisine alarak alnıma bir öpücük kondurdu.

Kartal "Her zaman" deyip beni belimden tuttuğunda Ediz abime el sallayıp evden çıktık.

Kartal'ın son model, mat siyah motorunu gördüğümde dudaklarım 'Vay be' dercesine büküldü.

"Gel bakalım Lâl Çiçek" deyip bir kask çıkardığında kaskı kafama geçirdi ve "At bakayım kafanı geri" dedi.

Başımı geriye attığımda alttan klipsini taktı ve kendi kaskını da taktıktan sonra motora bindi. Ben de eteğimi toplayarak arkasına bindiğimde "Hazır mısın?!" diye bağırdı. Sesi kasktan dolayı boğuk geliyordu.

"Evet!" dediğimde motor birden hareket etti ve anayola çıktığımızda motorun tekerli yağ gibi asfaltta kaydı.

Çok hızlı sürmüyordu. Hatta hızlı sürmüyordu, kalbimden korktuğunu biliyordum.

"İyi misin?!" dediğinde "Harikayım!" diye bağırdım.

"İşte bu bebeğim!" dediğinde bir süre daha motorda hareket ettik. En sonunda bir köy kahvaltıcısına geldiğimizde motordan indik ve kaskları yanımıza alarak içeriye girdik.

"Nasıl güzel mi?" dediğinde etrafta göz gezdirdim. Tavuklar , kediler , civcivler...Hepsi dolaşıyordu.

"Çok güzel..." dediğimde elimi tuttu. Parmaklarımız birbirine kenetlendi.

...

Bol bol fotoğraf çekinip karnımızı güzelce doyurduktan sonra oradan çıkmıştık. Şimdi ise bir AVM'ye gidiyorduk. Bugün Hell'in doğum günüydü ve kendisi az önce beni arayıp "Neden Instagram'a 'Dünya güzelim doğum günün kutlu olsun iyi ki varsın sen olmasan biz de olmazdık' yazarak fotoğrafımı paylaşmadın?!" diyerek beni azarlamıştı.

Ben ise bir şey diyemeyince Kartal telefonumu benden izin alarak alıp , Hell'e bir güzel küfür ettikten sonra bana gülümseyip telefonu geri vermişti.

"Neyden hoşlanır ki?" dediğimde Kartal "Bokunu bile sever o" deyip homurdandı. "Of Kartal!" dediğimde "Of deme bana!" deyip yanağımı sıktı.

Gözlerim bir mağazanın camına takıldığında son derece güzel , pileli bir etek gördüm. "Bence bunu çok sever" diyerek içeri girdiğimde "Onda bu etekten beş yüz tane vardır Lâl" diyen Kartal peşimden girdi.

"Bedeni nedir sence?" deyip eteği incelemeye başladığımda "Small" dedi ve "Burada oturacak yer yok mu ya?" diyerek hayıflandı.

Kartal'ı da daha fazla bekletmemek için eteğin small bedenini aldım ve kasaya doğru yürüdüm. Kartal anında arkamdan geldiğinde keskin bir sesle "Hayır" dedim. "O zaman bu hediyeyi ben almış olmuyorum"

Kartal bana haylaz bir çocuk gibi bakıp "Ha sen ha ben ne fark ediyor kızım?" dedi ve beni kolayca arkasına aldı. "Kartal ama..." dediğimde anında bana döndü. "Lütfen sevgilim"

"Of ! Tamam" dediğinde eteği Kartal fikrini değiştirmeden hemen aldım ve hediye paketi yapıldıktan sonra mağazadan çıktık.

Kenarda gördüğüm kozmetik mağazasına doğru adımladığımda Kartal AVM'nin boşluğa bakan kısmının demirlerine yaslanıp "Hadi bekliyorum seni" diyerek kollarını göğsünde kavuşturdu.

Başımı sallayıp mağazaya girdiğimde önce ihtiyacım olan ürünlerden aldım. Güzel bir saç maskesi gördüğümde görevlilere sormak yerine internetten yorumlarına girdim. Çoğu kişi fazlasıyla önerdiğinde saç maskesinden kendime ve Sarp abime aldım.

O da bakım yapmayı aşırı seviyordu.

Kağıt maskelerinin yanına gittiğimde ise yine hem abime hem kendime bir cildi parlatan maskeden aldım ve sepete attım.

Birkaç şey daha aldıktan sonra aradan geçen zamanı hesaplayamamıştım. En son aldıklarımı ödeyip mağazadan çıktığımda Kartal'ın bir adamla konuştuğunu gördüm "Sorma benimki de girdi...3 yıl oldu sanırım. Kara delik falan var herhalde içeride"

Yavaşça yanına adımladığımda "Çok şükür...Allah'ım bismillah" diyerek yanıma geldi ve elini belime attı. "Bir an çok korktum kayboldun diye!" diye şakayla güldüğünde kıkırdadım.

"Çok mu beklettim?"

"Yok be 15 dakika falan"

...

"İyi ki doğdun, iyi ki doğdun! Mutlu yıllar sana!" Hell , bu sefer maviye boyadığı saçlarını savurarak "Teşekkür ederim benim canlarım!" dedi ve sanki kendisi tek tek arayıp 'Hediyesiz gelme!' dememiş gibi "Ne gerek vardı bu hediyelere? Zahmet ettiniz!" dedi.

Yanımda gülen Jale "Ruh hastası" dediğinde "Sen ne aldın Lâl?" dedi ve elimdeki hediye paketine baktı. "Etek aldım...Umarım beğenir"

Jale gülüp elindeki 'Olmazsan olmayız!' baskılı üzerinde Hell'in resmi olan tişörtü gösterdiğinde "Bunu bana zorla yaptırdı" dedi.

Kıkırdadığımda gözlerim Kartal'ı aradı. Selim'le konuşuyordu. Selim her zamanki rahat tavrıyla birasını yudumlarken Kartal'a uzatsa da Kartal'ın "Motorla geldik...Tek başıma olsam neyse Lâl varken içmem" dediğini duydum.

O an beynim bir anıyı kulaklarıma yankı yaptırdı.

"Canımı kurtarmışım ki karşımda bana böyle çocuk gibi hesap soruyor"

Gülümsedim.

"Lâl!" Bir anda Jale'ye döndüğümde "Özür dilerim duymadım" dedim ve "Ne söyleyecektin?" dedim.

"Kartal'ı böyle mutlu görmek çok güzel..." deyip gülümsedi. "İki yıl boyunca yürüyen bir ölüden farkı yoktu Lâl...Canının nasıl yandığını ben gördüm"

Gözlerim hüzne ev sahipliği yaptığında "Bunları sana , üzülmen için söylemiyorum...Sadece seni çok seviyor...Bu dediğimi de yanlış anlama lütfen..." dedi.

Başımı aşağı yukarı salladığımda omzuyla omzuma çarpıp "Hadi biraz eğlenelim!" dedi ve Hell'e dönüp "Hayatımdan siktir ol git artık!" diye bağırarak elindeki tişörtü yüzüne fırlattı. Kahkaha atıyordu.

"Sen..." Hell dönüp ona ihanet ettiğini belirten gözlerle baktığında "Sen hayatında görüp görebileceğin en mükemmel varlığa 'siktir ol git' mi dedin?" dedi ve bayağı bir sivriliğe sahip protez tırnağın olduğu işaret parmağını Jale'ye salladı.

"Evet öyle dedim" Jale omuzlarını indirip kaldırdığında Bahadır bir anda Jale'yi arkasına aldı ve şakayla karışık "Hell, kendine daha önemli uğraşlar bulmalısın" diyerek Jale'ye keskin gözlerle baktı.

Jale'nin bakışları anında kırgınlıkla parıldadığında Bahadır acıtan sözlerine devam etti : "Bu tavırları sana değil...Canı istedikçe birilerine siktiri çekiyor dostum"

"Bahadır ileri gitme" Jale omuzlarını dimdik tutarak , küçük çenesini kaldırdı ve Bahadır'ın karşısında dikildi.

"Yalan mı?" Bahadır sarhoş olduğunu belirten bir ses tonuyla konuştuğunda Kartal yanına gidip Bahadır'ı Jale'den çekti. "Yapma...Pişman olacaksın"

Bahadır acı dolu bir gözle Kartal'a baktığında Jale'yi gösterdi. "Pişman olması gereken o! Ben değilim!"

Jale tam ağzını açıp "Baha-" diyecekken "Annesinin robotlaştırdığı prenses Jale Hanım...Hadi karşı gel bana! Annenin taktiklerini göster üzerimde hadi!" diyen Bahadır'ın sözleri Jale'yi çileden çıkarmaya yetti.

"Bana bunu nasıl söylersin?" Jale öyle bir hızla geldi ki Kartal'ın ayağına bastığında Kartal tam dengesini kaybedecekken kolundan tuttum.

Bahadır ne dediğini yeni kavramış gibi dilini ısırdığında Jale öfkeyle onu ittirdi. "Senin kollarında ağladım ben tüm gece! Acımı döktüm sana!"

Bahadır kendini bıraktığında Jale ona hayal kırıklığı ile baktı ve "Sana diyecek tek bir kelimem daha yok..." dedi, başını iki yana sallayarak olduğumuz yerden uzaklaştığında beynim çanlarını çaldı.

Kartal bugün geçen gün geçirdiğim sinir krizinde söylediğim sözlerle ilgili bana soru sormuştu fakat ona bu konuları daha sonra konuşmamız gerektiğini söylemiştim.

Fakat şu an beynimde bir ihtimal daha vardı ve onu kullanacaktım. Sonsuza kadar anlatmamayı tercih ettim.

...

Selamm❤️

Bölüm nasıldı?

Lale Alkan kısmını beğendin mi? Lale hakkında ne düşünüyorsun?

Safir'in Lâl'le çok küçükken tanışması...

Umay ve Lâl?

Kartal ve Lâl?

Sizce Bahadır ve Jale arasında ne geçti?

Görmek istediğiniz sahneler?

Lâl?

Hazer?

Hazar?

Yusuf?

Sarp?

Safir?

Ali?

Ediz?

Umay?

Rasim?

Kartal?

Kartal'ın arkadaşları?

Bölüme bir lale bırakmayı ve oy vermeyi unutmadın değil mi? 🌷

Seni seviyorum❤️

Gelecek bölümde görüşürüzz ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

27.7K 3.7K 73
"Sever misiniz manolyaları?" "Fazlasıyla." "Sizinle her karşılaştığımda sizden manolya kokusu alıyorum." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Parfüm kok...
116K 10.6K 29
Sarı saçları güneşten hediye, mavileri semanın varisi. O Ay'ın kızı. O Mehir Lena Valker. Çatlak mı? Çatlak. Dil desen...pabuç kadar. Akıl da maşAll...
2.6K 342 14
|Tamamlandı| Masalda misal serisi : 1 Bazı insanlar masallardan vazgeçemez.. Ama bilinmez ki her masal mutlu bitmez... Bu hikaye 'İyi Çocuklar Ağlam...
388K 21.2K 25
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. Kına yakmak kendini adamaktır ; Bir gelinlerle damatlara yakarlar ; kendilerini birbirlerine adasınlar diye. B...