Naperva

By xelpiss

11.2K 1.7K 3.2K

Bize gereken ışık değil, ateş. Gözlerini kırpmadan önünden geçen küçük kızı izlerken her şeyin bittiğinin çok... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
FİNAL

17

226 68 2
By xelpiss

                *Whole Lotta Love*

Öncelikle bu ufak gecikme için hepinizden özür diliyorum. Birkaç gündür kafamı kaldırmayacak kadar hasta olduğum için bölümü yetiştiremedim. Fakat bir günlük gecikmenin ardından yine sizlerleyim. Mesajlarınız için teşekkürler ballar 💞

Keyifli okumalar 💐

"Sevgili kız kardeşim,

Muhtemelen şu an benimle alakalı herhangi bir şeyi duymak dahi istemiyorsun, biliyorum. Bu yüzden eğer mektubumu okumazsan sana darılmam. Çünkü bunu hak ediyorum. Fakat yine de umarım okuyorsundur.

Tüm bu olanlar başladığından beri kendimde değil gibiyim Rose. Beynim dağılmış durumda. Çoğu şeyi algılamakta bazen zorluk çekiyorum. Bazı zamanlar yaşananları unutuyor ama mutlaka uykuya dalmadan önce her şeyi tek tek tekrardan hatırlıyorum. Ve bu beni öldürüyor. İnan bana, her zaman uykuya dalarken ölecek gibi hissediyor, öleceğimi sanıyorum.

Her şeyden uzağım burada, biliyorum. Siz ise abimle beraber her şeyin içindesiniz ve tüm olayları sıcağı sıcağına yaşıyorsunuz. Ben ise burada yaşanan her şeyden çok uzağım, sizin sayenizde. Biliyorum bu benim güvenliğim için çok önemli fakat her şeyden bu kadar uzak olmak da bana iyi gelmiyor.

Burada çok yalnızım Rose. Evet, Trevor ve Bora her zaman benim yanımda fakat bu içeriden ne kadar yalnız olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Ve bu türde bir yalnızlık beni parçalara ayırıyor. Dediğim gibi, beynim dağılmış durumda ve çoğu zaman kendimde değilim. Sana bunları sen şu an muhtemelen benden nefret ederken yazıyor olmam kulağa mantıksız gibi gelebilir fakat ne halde olduğumu anlamanı istiyorum. Çünkü seninle tanıştığımızdan beri ne halde olduğumu tüm kalbinle anlayan bir tek sen varsın.

O gün sana o sözleri söylerken gerçekten içimden gelerek söylemedim. Yaşadığın için minnettarım ve hiçbir şey için seni suçlamıyorum, yemin ederim. Bana inanır mısın bilmiyorum ama lütfen inan. Çünkü küçük kardeşinin buna çok ihtiyacı var.

O gün uyandığımda sen çoktan gitmiştin ve ben yeni yeni neler dediğimi kavrıyordum. Ve üstelik söylediğim çoğu şeyi hatırlamamama rağmen hatırladıklarımın bile ne kadar acımasız ve yanlış olduğunu biliyorum. Ve o günden beridir yanıma gelmeni bekliyorum ki onları isteyerek söylemediğimi sana anlatabileyim diye. Fakat sen haklı olarak gelmedin. Ve ben de Lucas'ın geleceği zamanları bilemiyordum ve Trevor da size ulaşmanın çok tehlikeli olacağını söylediği için size ulaşmamı engelliyordu. Bu yüzden sadece gelmeni beklemekle yetinmek zorunda kaldım bugüne kadar.

Fakat çocuklardan vurulmuş olduğunu duyduğumda bu kadar beklemenin ne kadar büyük bir yanlış olduğunu ancak kavrayabildim. Anne ve babamın ölümünden sonra tutunduğum tek şey sizin, sen ve Lucas'ın, yanımda olmanızdı. Ve hiçbir zaman size bir şey olacağını düşünmedim çünkü siz her zaman kurtulmanın bir yolunu buldunuz. Fakat şimdi biliyorum, kalbimin içinde bir yerde hissedebiliyorum. Bir şey olacak, büyük bir şey ve bunun geleceğini bilmek dağılmış beynimi toparlamama engel oluyor. Umarım yanılırım. Tanrım, umarım yanılıyorumdur. Fakat yine de her ihtimale karşı bilmeni istiyorum ki sen benim için çok değerlisin. Benim kardeşimsin ve söylediğim her şey için senden çok çok özür dilerim. Seni seviyorum.

Hâlâ kardeşin olduğunu uman kız kardeşin."

***
Uraz Harzemşah gerginlik içinde yerinde kıpırdanırken kızının neden hâlâ gelmediğini sorguluyordu. Şu anki durum içinde böyle bir endişe içine girmiş olması kesinlikle çalışma etiğine aykırı olsa da kızını merak etmekten geri duramıyordu.

Deniz Akay operasyonunun başındaydılar. Başlamak için Lina'nın gelmesini beklese de en geç beş dakika içinde başlamaları lazımdı.

Akın, en yakın arkadaşının yanına ilerledi sakince. Arkadaşının endişeli ve gergin halini görüyordu.

"Sakin ol." dedi arkadaşına yatıştırıcı bir sesle. "Bir şey olmamıştır."

Uraz adama yandan, ters bir bakış attı.

"Geleceğim demişti." dedi endişeyle. "Bu operasyonu senden benden daha çok önemsiyordu. Bir şey olmasa gelirdi."

Akın arkadaşını ikna etmek için bir kez daha ağzını açacakken bir anda birbirleriyle haberleşmek için kulaklarına taktıkları kulaklıkların frekansı değişti ve aniden arkadan gürültülü bir şarkı çalmaya başladı.

Savaş Harzemşah kaşlarını derince çatarak operasyonun ortasında böyle bir hadsizliği kimin yaptığını düşünmeye başladı. Eşinin de yanında kendisine aynı anlamazlıkla baktığını görünce hızla telefonunu eline aldı. O sırada Mert Ege yanlarına gelmişti.

"Ne oluyor?" diye sordu kaşlarını çatarak. Operasyon başlamadan yerine geçmiş pozisyonunu almış bekliyordu. Bir anda kulağından içeri Led Zeppelin çalmaya başladığında neye uğradığını şaşırmıştı.

O sırada frekans tekrar hafiften değişti ve şarkının sesi azalırken günlerdir Uraz ve Poyraz dışında hiçbirinin sesini duymadığı kızın sesi duyuldu.

"Beni özlediniz mi?" sorusu oldukça neşeli bir şekilde çıkmıştı kızın ağzından.

Lina geri dönmüştü.

Uraz rahat bir nefes verirken Yaren kıkırdadı.

"Junior Kızıl!" dedi aynı neşeyle kıza karşılık verirken. "Sonunda döndün."

Savaş Harzemşah çatık kaşlarını düzeltse de durumdan hâlâ memnun değildi.

"Senin kızından da ancak böyle bir giriş beklenirdi." diye dalga geçti arkadaşıyla Akın gülerek. Adamın omzuna hafifçe yumruğunu geçirmişti. "Aynı babasının deliliği var üzerinde."

Uraz arkadaşına ters bir bakış atsa da durumdan oldukça memnundu abisinin aksine. Bıyık altından gülüyordu.

Birden kulaklıkta duymaya devam ettikleri şarkının sesi kesildi ve ardından Savaş Harzemşah'ın keskin sesi duyuldu.

"Bu kadar şamata yeter." dedi ciddi bir sesle. "Herkes hazırsa başlıyoruz."

Mert, amcasına ve Yaren'e yandan son bir bakış atıp tekrar yerine geçti. Ekibin tamamı da silahlarını önlerine getirip pozisyon almışlardı.

"Arka kapı bende." dedi Lina tekrar araya girerek. Operasyonun tüm planını Uraz'dan detaylıca öğrenmişti Türkiye'ye dönmeden önce. Herkesin pozisyonunu, işlevini biliyordu. Uraz, Akın ve ekipten birkaç kişi ön tarafı çevrelemişken Savaş, Yaren ve Mert Ege arka tarafı kolluyorlardı. Ekibin geri kalanı da Savaş Harzemşah'ın istediği gibi konumlanmıştı.

Mert Ege arka kapıda duranları hallettikten sonra Savaş'ın öncülüğünde içeri sessiz bir baskın yapılacaktı ve ön kapıdan kaçmaya çalışanları da Uraz ve ekibi engelleyecekti.

Lina'nın rolü burada Chris ile beraber Uraz'ın ekibine katılmak olsa da Lina Mert Ege'yi gıcık etme uğruna kendi planına geçmeye karar vermişti. Başına buyruktu ama plana engel olmadığını bildiğinden başına buyruk davranmaktan çekinmiyordu.

Lina'nın isteğine karşı çıkmayıp sessiz kalmayi tercih eden Savaş "Unutmayın amacımız kimseyi öldürmek değil." diye konuşmaya başladı. Ekibinin bunu bildiğinin farkındaydı ama uyarısı açıkçası biraz da Lina içindi. "Herkesi canlı yakalamaya çalışıyoruz. O yüzden önceliğiniz içi kurşun dolu silahları kullanmak değil uyuşturucu iğnelerin olduğu silahları kullanmak olsun. Herkes dikkatli olsun. Lina'nın adamları etkisiz hale getirmesinin ardından içeri giriyoruz."

Lina, amcasının konuşmasına göz devire devire ilerlemeye devam etti. Uçaktan iner inmez ekibin toplanma merkezine giderek herkes gibi hazırlanmış ve baskının yapılacağı yere geri gelmişti.

Kızıl saçlarını eliyle topladı ve geriye doğru salarak ufak bir hava verdi. Üstündeki siyah askılı geniş tişörtü her zaman beline sakladığı bıçak ve hançerlerini belli etmiyordu ve kırmızı pileli kısa eteğiyle her ne kadar basit dursa da oldukça alımlı görünüyordu. Yüzünde hafif bir makyaj vardı. Tam istediği gibiydi.

Topuklu ayakkabısının çıkardığı tık tık sesiyle yavaşça ama kendinden emin bir şekilde ilerlemeye devam etti.

Küçük deponun arka kapısında duran iki adamın gözü kendisine döndüğünde Lina içlerinden birini oldukça iyi tanımasının verdiği güvenle gülümsedi. Bundan çok büyük bir keyif duyuyordu fakat yüz ifadesini kontrol altına alıp yüzüne masum ve endişeli bir bakış yerleştirdi.

"Merhaba." dedi bozuk Türkçesiyle. Adamlara iyice yaklaşmıştı. "Arabam biraz ileride bozuldu. Sanırım yolumu da kaybettim. Yardımcı olabilir misiniz?"

Gözlerini masumca kıpraştırıp alttan bir bakış attı kendisini beğeniyle süzen adama.

"Merhaba güzelim." dedi kendisine açık bir süzüşle bakan adam. Yüzüne pişkin bir gülümseme oturtmuştu. "Sana nasıl yardımcı olabiliriz?"

Lina kendisini dikkatle izleyen tanıdık bir çift göze ufak bir bakış attıktan sonra içinden yavşak diye söylendiği adama döndü tekrardan.

"Arabama bakabilirseniz harika olur. Eğer yapabileceğimiz bir şey yoksa taksi de çağırabiliriz. Telefonumun şarjı bittiği için ben kimseye ulaşamadım ne yazık ki." dedi Lina duyanlara gerçekten üzgün olduğunu düşündürtecek bir sesle.

Yavşak adam ağzını açar gibi olduğu an lafı Lina'nın sonunda konuşmaya dahil olmasına sevindiği Ulaş tarafından kesilmişti. Lina yüzüne yansıtmadığı memnuniyetle Deniz Akay'ın biricik sağ kolu Ulaş'a döndü. Kendisine şüpheyle bakıyordu.

"Yani böyle ıssız bir yere yanlışlıkla girip arabanı bozduğunu iddia ediyorsun. Üstelik telefonunun şarjı da bitmiş. Ne büyük şanssızlık silsilesi bu böyle?" dedi Ulaş sorar gibi. Sesinde derin bir alay vardı. Daha sonra daha keskin bir sesle "Kimsin sen?" diye sordu.

Lina büzüştürdüğü dudaklarını hafifçe titretti ve yalandan doldurduğu gözleriyle her an ağlayacakmış gibi bir sinyal gönderdi.

"Öncelikle silse ne demek bilmiyorum." dedi kırılmış bir sesle bozuk Türkçesini bir kez daha hatırlatıp yabancı olduğuna dikkat çekerek. "Ben sadece yolda kalmış bu ülkeye yabancı bir genç kadınım. Üstelik tanımadığım iki adamdan yardım istemek zorundayım. Lütfen anlayışlı olur musunuz?"

Ulaş bu defa ağzını açamadan diğer adam araya girdi.

"Sen onun kusuruna bakma güzelim." dedi kızın kızıl tutamlarından birazını kulağının arkasına sıkıştırarak. "Hemen içeri gidip arabana bakabilecek birini getiriyorum."

Lina yalandan rahatlamış bir nefes verdi.

"Thank you!" dedi büyük bir minnet içinde. Adam kendisine çapkın bir bakış attı.

"Yerinden ayrılamazsın." diye araya girdi Ulaş. Daha sonra dişlerini birbirine bastırarak sinirle ekledi. "Burada ne yaptığımızın farkındasın değil mi?"

Lina anlamıyormuş gibi yaparak her iki adamı sırayla göz hapsine alsa da aslında burada ne yaptıklarının en çok farkında olan kişilerden biriydi. Martin ve Deniz Akay'ın anlaştığı gibi Martin'e gidecek olan uyuşturucular Deniz'in nakliye yardımı sayesinde burada sayıldıktan sonra tırlara yüklenip sınıra doğru ilerleyecekti. Ondan sonra Martin başka masum, küçük çocukları zehirlemek üzere o uyuşturucuları olduğundan daha da zehirli hale getirecekti. Tabii eğer Linalar planlarına müdahale etmeyecek olsaydı. Artık öyle bir şansı yoktu Martin'in.

"Her şey yolunda." diye cevap verdi adam Ulaş'a gevşek bir şekilde. "Bir şey olacak değil ya bu saatten sonra."

Ardından Ulaş'ın kendisine bir şey demesine izin vermeden kıza göz kırpıp hızla kapıdan içeri girdi.

Lina sonunda yalnız kalmaya can attığı kişiyle yalnız kaldığında hafifçe gülümsedi kendisini dikkatle izleyen adama.

"Seni tanıyor gibiyim." dedi Ulaş kaşlarını çatarak. "Hatta seni tanıdığıma eminim. Ama kim olduğunu çıkaramadım. Kimsin sen?"

Lina adama doğru yavaş bir adım atıp elinin parmak uçlarını yavaşça adamın omzunda gezdirdi.

"Ben beni bir kere görenin bir daha unutacaği  bir kadın değilim." dedi Lina şuh sesle. "Beni tanısaydın unutamazdın."

Ulaş kaşlarını çatarak daha dikkatli baktı kızın buz mavisi gözlerine. Bir şeylerin yanlış geldiğini biliyordu ama sorunun ne olduğunu çözememişti.

"Hadi," diyen bir ses duydu Lina kulaklıktan. "Biraz daha hızlan Lina. Oyalanma."

Bu ses Savaş'a aitti.

Lina gözlerini devirmek istedi. Bu adam her ne kadar aile içinde sıcacık biri olsa da görünen o ki konu işi olunca fazlasıyla ciddi ve sıkıcı birine dönüyordu.

"Ama..." dedi yine de amcasını dinleyip uzatmayı bırakarak. "Belki de tanıyorsundur beni. Başka bir şekilde."

Ulaş bir sorun olduğuna artık emin olmuştu ve tam harekete geçip kızı etkisiz hale getirmeye yeltenecekken Lina adamın bacak arasına bir tekme geçirip onun acıyla öne doğru eğilmesine neden oldu. Ardından hızla arkasına geçip sol bacağının arkasına tekme atarak adamın dizleri üstüne çökmesini sağladı. Bir kolunu adamın boğazına sararken diğer kolunun dirseğini de omzuna bastırıyordu.

Adamın kulağına eğildi ve kulağının içine  hafifçe üfledi.

"Beni özledin mi?" diye sordu alayla ardından büyük bir keyifle ekledi. "Grincheux!"

Ulaş'ın gözleri şaşkınlığının etkisiyle kocaman açıldı.

"Sen..." dese de Lina'nın kolunun baskısıyla bilincinin yavaşça gitmesinden dolayı cümlesine devam edemedi. Lina bayılttığı adamı bırakarak sertçe yere düşmesine neden oldu.

"Arka kapı tamam." dedi neşeyle yerdeki adama bakarak. "Bunu da siz paketlersiniz."

Kimse bir şey diyemeden "Lina tek başına sakın içeri girme." dedi Mert endişeyle. Fakat kız kendisini dinlemediğini belli edercesine büyük bir rahatlıkla yere serdiği adamın üstünden atlayıp açık kapıya adımladı.

"Giriyoruz." diyen Savaş'ın sesini duyduğunda çoktan dar koridoru yarılamış belinin arkasından çıkardığı silahı eline alarak ilerlemeye devam etmişti.

Yaklaştıkça konuşma seslerini duyuyordu. Kimi kelimelerin Türkçe kimilerininse İngilizce olduğunu fark etti. Anlaşılan Martin'in adamlarının bir kısmı da buradaydı. Lina, onun buradan adam tutacağını düşünmüştü fakat sanırım Martin işini riske atmak istemiyordu.

Kendi topuk sesine karışan bir adım sesi duyduğunda duraksadı ve geriye adımlayıp sırtını duvara verdi. Aniden uzun dar koridorun sağa giden yolundan biri çıkınca Lina çıkan adamın ilerlemesine izin vermeden adamın önüne geçerek elini ağzına bastırıp karnına sertçe dizini geçirdi. Ardından içi sakinleştiriciyle dolu silahını adamın boynuna bastırıp tetiğe bastı. İğne tepki bile vermeye fırsatı olmamış şaşkın adamın derisine girdiği an adamın gözleri kayar gibi oldu ve Lina bu bilinçsiz bedeni de ses çıkarmamaya özen göstererek yere bıraktı. O sırada Savaş ve ekibi sırayla içeri girmeye başlamışlardı.

Lina onların yavaş ve temkinli adımlarının aksine hızlı ve sesli bir şekilde ilerlemeye devam etti.

"Sakın öylece odaya dalacağını söyleme Lina." diye sert bir sesle uyardı kendisini Savaş. Adam oldukça ciddiydi fakat Lina onun aksine hafifçe saçlarını savurup alayla cevap verdi adama.

"Aynen öyle yapacağım."

"Lina sakın!"

Lina konuşan Mert'e cevap verme bile gereksinimi duymadan ilerlemeye devam etti.

Uzun düz ilerleyen koridor bazen sağ ve sola doğru açılıyordu ve başka koridora sapıyordu. Bu yüzden Lina ilerlerken bazen duruyor ve sağ ya da sol yoldan gelen birinin olup olmadığını kontrol ederek ilerliyordu. Eğer birini görürse silahını hedefleyip kişilerin genellikle omuzlarını hedef alarak silahını ateşliyordu. Bayılttıklarının arasında kendisine yavşayan o adam da vardı. Yanında ilerlediği cılız biriyle beraber ilerliyorken Lina tereddüt etmeden ikisini de vurmuştu. Arkasından gelen ekip ise Lina'nın aksine daha temkinli bir şekilde Lina'nın açtığı yoldan ilerleyip etrafa dağılarak devam ediyorlardı. Savaş Harzemşah'ın amacı dışarıyı çepeçevre sardıkları gibi içeriyi de aynı şekilde sarmaktı.

En sonunda Lina büyük kapıya yaklaştığında adımlarını yavaşlatıp görünmeyecek bir şekilde sırtını duvara yasladı. Konuşma sesleri artık daha netti ve adamların ne dediğini rahatlıkla duyabiliyordu.

Savaş ve Mert kızın bir koridor gerisinde durdu. Yaren ise iki kişiyle sağa yönelip kapıya daha yakın bir yerde durmuştu. Lina söylediğinin aksine bir anda içeri dalmadı ki zaten içeri öylece dalacak değildi. Bu operasyonun hiçbir şekilde riske girmesine izin veremezdi.

Bir süre içeriyi izledi aralık kapının arkasındaki ince bölmeden.

"İçeride en az 20 kişi saydım." dedi sessizce. "Üç tır var. Paket sayımı henüz bitmemiş olmalı ki sadece 2 tırı doldurabilmişler."

Kafasını salladı Savaş.

"Güzel." dedi o da aynı Lina gibi sessizce. "Tam vaktinde girmişiz."

"Lina." dedi Savaş, odağı önündeki kızdı. "Bana adamların konumlarını ve tam olarak kaç kişi olduklarını söyle şimdi."

Lina olduğu yerden doğruldu ve içeri daha dikkatli bakmaya başladı.

"Ön kapının orada üç kişi var silahlı ve odakları dışarıya yönelik."

Gözlerini biraz daha gezdirdi.

"Tırların çıkacağı geniş kapının orada da beş kişi duruyor diğer üç kişi gibi dışarıyı gözetliyorlar."

"Güzel. Devam et."

"Üç tır var ve arka arkaya değil yan yana park edilmişler. Birinci tırın kapısını kapatıyorlar. Bir kişi tırın şoför koltuğuna ilerliyor. İkinci tırın içinde iki adam var hemen önünde ise dört kişi duruyor."

Lina saymaya devam edecekken gördüğü kişiyle bir an duraksadı ve istemsizce yutkundu. Martin'in piçlerinden biriydi. En yakın adamlarındandı ve Lina onu oldukça yakından tanıyordu. Kendisi Martin'e satıldıktan sonra Martin'in isteğiyle dövüş eğitimi almak zorunda kalmıştı ve kendisine eğitim veren piç hemen uyuşturucu paketlerinin önünde ciddiyetle duran kişinin ta kendisiydi. Lina'ya dövüş eğitimi verirken onu acımasızca dövmekle kalmaz bulduğu her fırsatta kıza dokunmaya çalışırdı. Lina'nın dokunulmaya karşı travmasının en büyük sebebiydi.

"Linacım bir sorun mu var?" diye sordu Yaren yumuşak bir sesle. Bulunduğu konumdan dolayı Lina'nın yüzünü net bir şekilde görebiliyordu. Bu yüzden kızın yüzündeki kasılmayı ve gözlerini tek bir yere diktiğini oldukça rahat bir şekilde fark edebilmişti.

Lina kadının sesiyle hafifçe irkildi ve az önceki tüm neşesinden sıyrılarak yüzünü her zamanki katı ifadesine büründürdü.

Kendisi konuşamadan Uraz'ın "Ne oldu?" diye soran sesi araya girdi. Dışarıdaki ekip hareketsizce konumlarında sıralarının gelmesini beklerken oldukça dikkatli bir şekilde dönen konuşmayı dinliyorlardı.

"Hiçbir şey." dedi Lina katı bir sesle. Ses tonunun değişikliği herkes tarafından oldukça net bir şekilde anlaşılmıştı. "Devam ediyorum."

Savaş kafasını hafifçe arkaya döndürüp yeğeni Mert'e temkinli bir bakış attı. Mert yutkunarak kafasını iki yana salladı yavaşça. Lina'yı durduran şey her ne ise iyi bir şey olamazdı.

"Üçüncü tırın bir kısmı boş ve hemen önünde dizilmiş paketler var. Üç kişi paketleri tıra taşıyor iki kişi de paketlerin başında bekliyor."

Lina etrafa biraz daha göz gezdirmek amacıyla kapıya doğru biraz daha eğildi.

"Dikkat et Lina seni görmesinler." diye uyardı kızı Mert. Lina gözlerini devirdi fakat bir şey demedi. Çocuğun endişeli tavrı kendisine hiç inandırıcı gelmiyordu.

"Görünürde başka kimse yok gibi." dedi Lina yine geri çekilip eski pozisyonuna dönerken.

Elindeki silaha indirdi bakışlarını. İçinde iki tane sakinleştirici iğne kalmıştı ve ikisini de o adama kullanmayacağına oldukça emindi Lina. Savaş her ne kadar herkesi canlı istediklerini söylese de Lina o adamın bedenini canlı çıkarmayacaktı bu yıkık dökük eski depodan. Martin'in elinden kaçtığından beri Martin'in farklı adamlarıyla karşılaşmış olsa da bununla hiç denk gelmemişti ve bunca zamandır içi yana yana bu adamla denk gelmek istiyordu. İstiyordu çünkü oradayken onu öldüreceğine yemin etmişti. O adamı sağ bırakmayacaktı.

"Ekip 2," konuşmasına başladı Savaş Lina'nın verdiği bilgilerin ardından. "Üçüncü tırın önündekiler sizin. İlk siz başlayacaksınız. Ekip 3," dediğinde Yaren yerinde hafifçe doğruldu ve eşine kulak kesildi. "Siz ikinci ekibin hemen ardından içeri dalıp dikkat dağıtacaksınız. Ekip 1  biz içeri girdikten sonra dış kapıdaki adamların dikkati bize yönelecek o sırada Uraz siz arkadan gelip onları hazırlıksız yakalayacaksınız. Kimsenin kaçmasına izin vermeyin."

Lina tekrar gözlerini o kişiye dikti ve içini alev alev yakan o harlı ateşle Savaş'ın konuşmasını böldü.

"Paketlerin başında bekleyen," dedi duygusuz bir sesle. "Yeşil kravatlı piçe kimse dokunmasın. O benim."

Uraz bir kapıyı gözleyen dikkatli gözlerini çekti ve yutkunarak Akın'a baktı.

"Unutmayın herkesi canlı istiyoruz." dedi Savaş üzerine basa basa. Lina'ya söylediği açıkça belliydi ve herkes bunu anlamıştı.

"Şimdi."

Savaş'ın komutuyla yerlerine konumlanmış ikinci ekip tırın önündeki üç kişiyi bir kerede indirdiği an paketlerin başında bekleyen iki adam anlık bir duraksama yaşamıştı. Diğerlerinin dikkatini henüz çekmeyen bu durumu fırsat bildi Lina ve hızla önündeki kapıyı ittirerek içeri daldı.

"Hey bitches." dedi buz gibi bir sesle ve o an arkasından giren ekiple bir anda  kargaşa yaşandı. Adamlar buldukları ilk eşyanın arkasına saklanırken silahlarını çıkarıp kendilerine ateş etmeye başlamışlardı.

Savaş'ın ekibi hızla adamları bir bir indirirken Lina ne üzerine yağan kurşunları ne de arkasında koşturan ekibi umursuyordu. Dikkati tek bir yerdeydi. Ve hızla oraya ilerliyordu.

Bir anda önüne çıkan adama sertçe kafasını gömdü ardından silahıyla adamın göğsüne sakinleştiriciyi ateşledi. Adam yere düşerken Lina silahında kalan son sakinleştiriciyi de hemen sağında Mert'i kıstırmış olan adamın sırtına hedefledi.

Mert boğuştuğu adamın bir anda bilinçsizce yere düşmesine şaşırırken gözleri hemen onlara silah doğrultmuş kızı buldu. İçi sevinçle dolarken kıza gülümsedi. Bu durum Lina'ya kendini affettirebileceğini göstermişti ona göre. Lina onu önemsiyordu. Bu Mert için oldukça büyük bir olaydı.

Lina tekrar önüne dönecekken bir anda yüzüne yumruk yediğinde geriye doğru sendeledi. Hiç beklemediği bu hareket kendisini afallatsa da hızla kendini toparladı ve karşısındaki adama aynı sertlikle o da yumruk geçirdi. Adamın toparlanmasına fırsat bırakmadan da karnına tekme attı. O sırada adamın göğsüne gelen sakinleştirici iğneyle Lina hemen arkasında duran ekiplerinden biri olduğunu bildiği kıza çevirdi gözlerini.

Kendisinden genç duran sarışın kız hayranlıkla kendisine bakıyordu.

"Topuklu ayakkabılarla operasyona katılmak mı?" dedi hayranlıkla. "Sen benim tanrımsın."

Başka bir zaman olsaydı Lina buna belki gülebilirdi fakat dikkati tek bir yere odaklıyken kıza sadece dudağının kenarıyla tebessüm edebildi. Ardından kızı orada bırakıp dümdüz ilerlemeye devam etti.

Karşısına çıkmayı beklediği adama gidene kadar önüne iki kişi daha çıktı ve kulağındaki kulaklıktan birilerinin yaralandığını duydu fakat aslında ne karşısına çıkan adamları görebildi ne de birilerinin yaralandığını bağıran kişileri duyabildi.

"Rose Rose Rose..." dedi onu gören adam. Silahının şarjörünü değiştirirken kendisine ilerleyen kızı görebilmişti. "Bu işin altından da senin çıkacağını tahmin etmeliydim."

Lina adamın ismini bilmiyordu. Martin yanındaki hiçbir kimsenin adını öğrenmesine izin vermezdi ve yanında kimsenin ismini de kullanmazdı. Bu Lina için asla önemli olmamıştı çünkü o hepsinden ayrı ayrı nefret ediyordu. Hepsini öldürmeye yemin etmişken bu durumda isimlerinin bir öneminin olmadığının da oldukça farkındaydı.

Lina adama bir adım daha yaklaşıp yumruğunu sertçe yüzüne geçirdi. Adam yediği yumruğun gücüyle geriye doğru sendelerken parmağıyla patlayan dudağındaki kanı temizledi. Gülerek kafasını kaldırdığında Lina içinin daha da tutuştuğunu hissetti. Her yeri yakacak kadar yanıyordu.

"Demek dövüşmek istiyorsun ha? Eski günlerdeki gibi. Gerçi artık eskisinden daha da güzelsin." Derin bakışlarla kızın vücudunu süzdü. "Oh, hem de çok daha güzelsin."

Lina hırlayarak adama atıldı ve yüzüne art arda yumruklarını geçirmeye başladı. Kendisini vahşileştiren, yıllarca vahşileştirmiş olan, o korkunun yine esiri olmuştu. Gözü hiçbir şey görmüyordu.

Adam, genç kızın yumruklarından sıyrılıp geri çekildi ve elindeki silahı uzağa bir yere fırlatarak kıza döndü.

"Martin seninle beraber döndüğümde çok mutlu olacak." dedi alayla ve kıza atılıp kızın bileğine tutundu.

"Seni öldüreceğim." dedi Lina öfkeyle.

Lina bileğine yapışmış elden kurtulamadan adam kızın kafasının sağına avucunu yaslayıp Lina'nın kafasını sertçe tırın sert yapısına çarptı. Bu çarpmanın etkisi kıza yoğun bir baş ağrısı bırakırken Lina'yı yere seren bir hareket olmamıştı.

Lina topuklu ayakkabısının topuğunu sertçe adamın ayağına geçirdi serbest olan eliyle beline sıkıştırdığı hançerini kılıfından çıkardı.

Adama arkadan sert bir kafa gömdüğünde bileğindeki elden kurtulmuştu. Bedenini adama çevirip bir yumruk daha attı ve çocukluğunun içindeki tüm o korkusuyla nefes bile almadan yumruklarini art arda geçirmeye devam etti.

Adamın artık ayakta duracak hali kalmadığında tekmesini sertçe gövdesine geçirerek adamı yere itti.

"Rose!"

Arkadan biri kendisini tutmaya çalışınca kim olduğuna bakmadan kendisini tutan kişiye de kafa atarak elinden kurtuldu.

"Rose!"

Chris bir kez daha gözü dönmüş kızı tutmaya yeltendi fakat Lina bu defa elindeki hançeri çocuğa çevirip çocuğun koluna ufak bir darbe indirmişti. Chris yediği bıçak darbesiyle gerilerken Lina yere düşen adamın üstüne oturup bıçağını adamın boğazına bastırdı.

"Size söylemiştim." dedi buz gibi bir sesle. Aynı şekilde buz gibi bakan gözleri adamın yarı açık yarı kapalı gözlerine kitlenmişti. "Hepinizi. Tek tek. Avlayacağım."

Arkasından gelen Uraz'ı fark etmeden bıçağını biraz daha bastırdı ve adamın boynunda ince bir kesik oluşturdu.

"Sen avladığım ilk kişi değilsin ve sonuncusu da olmayacaksın."

Hançerini boynundan kaldırıp adamın kalbine hizalarken kolunu da biraz yukarı kaldırdı ve içindeki tüm öfkesiyle hançerini saplamaya odaklandı.

O hançer adamın kalbine inemeden Uraz Harzemşah tarafından engellendi.

Uraz kızının bileğini sıkıca tutarken bir eliyle de kızın karnına kolunu sarmış onu geri çekmeye çalışıyordu.

"Lina!" diye bağırdı kendisini duymayan kıza. "Lina!"

Lina hâlâ odağını bozmayarak kendisini tutan kişiden kurtulmaya çalışıyordu.

"Bırak beni!" diye bağırdı debelenerek. Dili İngilizceye dönmüştü ve ne dediğini duymuyordu bile. "Bırak beni!"

Vahşi bir çığlık attı.

Uraz kızının bu delirmiş haline şaşıramadı bile ve kızı geri çekme çabasına devam etti. Aynı zamanda kızın kulağına sakinleştirici sözler fısıldıyordu her ne kadar kızın kendisini duymadığını bilse de.

Ekiplerinden biri de koşarak Uraz'a yardıma gelirken kızın elindeki hançeri kızdan söküp aldı. Fakat Uraz delirmiş gibi çığlık atıp debelenen kızı adamın üstünden çekip alamıyordu. Lina'nın bu adamla derdi neydi bilmiyordu ama çok büyük bir şey olduğu belliydi.

Bilinci hâlâ yerinde olan adam ağzındaki kanı yavaşça tükürürken güldüğünü gören Lina o an ne kadar çıldırabilirse bir o kadar daha çıldırdı.

"Rose..." dedi adam boğuk bir sesle. Gözlerini bile tam açamıyordu ama hâlâ kıza sataşmaktan geri durmuyordu. "Yıllar geçmiş ama sen hâlâ köşede ağlayan o küçük kız çocuğusun. Asla kurtulamayacaksın."

Uraz bu sözlerle dişlerini birbirine bastırdı ve son bir güçle kızı adamın üstünden çekip aldı. Kucağındaki kızıyla beraber geriye düşerken ekiplerinden olan o sarışın kız öfkeyle yerdeki adama silahını doğrulttu ve onu bayıltacak hamleyi yaptı. Aynı zamanda Uraz'ın kucağında debelenmeye devam eden Lina'ya da yanlarına gelen Yaren silahını doğrulttu ve sakinleştiricinin Lina'nın omzunun içindeki damarlardan kıza ulaşmasına neden oldu.

Lina Roselyn Anderson debelenmeyi yavaşça bırakarak babasının kucağında sakinleşti ve ağzından çıkan sessiz son bir çığlıkla karanlığa gömüldü.

Asla kurtulamayacaktı.

Continue Reading

You'll Also Like

300 20 7
İşte o an anlamıştım... Ne o geri dönecekti... Ne ben oraya dönecektim... Ama Tengri'nin işi bu ya tamgasını basmıştı kaderlerine... Hikayedeki baz...
362K 23.4K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
7.2M 417K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
555K 20.4K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...