Our Broken Shore |Minsung|

Autorstwa farukmitat

4.1K 354 368

One Shot Minsung Angst Więcej

Silent Cry
Another Day
Hellevator
Sorry I Love You
Pacemaker
B(with) Me
Wish You Back
Veda Galiba

Haven

334 41 50
Autorstwa farukmitat

"Siyaha boyanan bütün duvarlar seninle renklendi, ilk kez hissettiğim bu duygular karşısında şaşırıyorum."

Minho ertesi güne normalde olduğundan çok daha enerjik ve mutlu uyandı. Alarmından bile önce uyanıp ranzasının tavanına bakarak dünü ve Jisung'u düşündü. Bugün için sözleşmişlerdi ve hiçbir şey Minho'nun keyfini bozamazdı. Yataktan kalktığı an Hyunjin'le uğraşmak için üst ranzaya baktığında ve boş yatakla karşılaştında da, tam tuvalete girecekken önüne geçip biraz daha beklemesine sebep olan Jeongin'e de ve hatta buzdolabıyla bakışırken sabah sporundan yeni dönmüş olan Changbin Minho'yu kenara itip soğuk suyu kafasına diktiğinde de sinirlenmedi.

"Bugün sende garip bir şey var." Minho Changbin'in sesiyle ona döndü.

"Ne gibi?"

"Bilmem. O her zamanki suratsızlığın yok bu sabah."

Minho masadaki çatalı kapıp Changbin'e doğrulttuğunda Changbin gülerek mutfaktan çıktı ve Minho o an kapının önündeki Jisung'la, güne bu kadar mutlu başlamasına sebep olan kişiyle göz göze geldi.

" Günaydın. "

" Günaydın balım. "

Minho kalp atışının hızlandığını hissetti ve istemsizce yüzünde beliren gülümsemeye engel olamadı. Bunu kameralar kapalıyken duymayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki. Daha dün bunun hakkında düşünüp üzülürken şimdi duymak belki de herhangi bir zamanda duymaktan 5 kat daha iyi hissettirmişti. Jisung bugün, eski Jisung'tu. Ve dünya üzerinde hiçbir şey Minho'yu eski Jisung'tan daha fazla mutlu edemezdi. Sesinin titreyecek olmasını umursamadan konuştu.

"Gel, ben de tam ramen yapıyordum. Birlikte yiyip çıkarız."

"Aslında ben bir şeyler alıp Han nehrinde yeriz diye düşünmüştüm. Hatta bisiklet kiralayıp gezebiliriz. Bütün gün dışarıda baş başa vakit geçirelim. Eski günlerdeki gibi."

Minho masanın üstündeki meyve sepetinden bir elma kapıp mutfaktan çıkan Jisung'u izlerken neye şaşıracağını bilmiyordu. Bütün günü sadece birlikte değil, özellikle baş başa geçirmek istemesine mi şaşırsaydı, bugün hakkında düşünüp plan yapmasına mı? O anki mutluluğu bütün duygularından o kadar baskındı ki mutfağın ortasında dikilmeyi bırakıp hemen odasına gitti ve dünden seçtiği kıyafetlerini giydi. Bir daha bütün günü baş başa geçirme fırsatları olur muydu bilmiyordu ve tek bir dakikayı boşa harcamak istemiyordu. Bir yandan kafasında çok güçlü bir ses artık Jisung'un eskisi gibi olacağını ve her günü birlikte geçireceklerini fısıldıyordu. Minho buna her şeyden daha çok inanmayı seçti. Jisung'un odasının önüne gelip boğazını temizledi ve kapıyı tıklattı.

"Hazırsan çıkalım mı?"

Jisung odasından çıktığında Minho bir kez daha karşısındaki güzellikle hayrete düştü. Sanki her gün bir öncekinden biraz daha farklı, biraz daha güzel oluyordu ve bu mümkün müydü emin bile değildi. Ayrıca uzun süredir Jisung'u bu kadar sağlıklı görmemişti. Ne o yorgun yüz ifadesi ne uykusuzluktan belirginleşen göz altları ne de solgunluk vardı. Sanki yüzüne renk gelmişti ve gözlerinin içi parlıyordu. Jisung mutluydu. Minho'nun bu manzaranın ne kadar paha biçilemez olduğunu anlatmaya yetecek kadar kelimesi yoktu.

Yurttan çıktıklarında bisiklet kiralamak için biraz yürüdüler. Hava güneşli ve sıcak olmasına rağmen sokaklar çok da kalabalık değildi. Evren bugün bütün yollardan şansını açmıştı.

"Geldik bak, şurası. Şimdiden söylüyorum Lee Minho, arkamda kalırsan çok üzülme."

"Bu bir meydan okuma mı? Benim ne zaman bir şeyi kaybettiğimi gördün Han Jisung? "

"İddiaya var mısın? Kazanan kaybedene istediği bir şeyi yaptırır."

Minho Jisung'un uzattığı serçe parmağına baktı ve sırıttı. Kaybedeceğini biliyordu. Jisung'un ondan ne isteyeceğini merak ediyordu ve bir yandan koreografileri hatırlamakta üstün bir başarısızlığı olan gencin fazladan dans pratiklerinde ondan eşlik etmesini istemesini umuyordu. Ayrıca Jisung'tan istediği şey bugün yapacakları şeylerden fazlası değildi. Eğer bir şansı olsa bugünün günlük rutinleri haline gelmesini dilerdi.

"Kabul."

Bisiklete bindikten sonra caddeden çıkana kadar yan yana sürdüler. Bisiklet yoluna geldiklerinde üçten geriye sayıp yarışa başladılar. Minho herhangi bir rekabetin içindeyken hissettiği hırsı şu an hiç hissetmiyordu. Kaybetmek umrunda değildi. Jisung'un onunla uğraşacak olması onu sinirlendirmiyor aksine sevimli halleri aklına geldikçe yarışın ortasında gülümsüyordu. Biraz önündeki Jisung'un yarısını görebildiği yüzünü izlerken onu sevmenin de onunla yarış yapmaya ne kadar benzediğini fark etti. Hislerine karşılık almak istiyordu tabii ama eğer almayacaksa yanında olması da yeterdi. Hayatının geri kalanı boyunca bir daha kimseyi sevemeyeceğini biliyordu ama bu onu rahatsız etmiyordu. Hiç kimseye vermediği tavizleri ona verdiğini, hiç kimseye kaybetmezken ona bilerek ve isteyerek kaybettiğini ve buna devam edeceğini biliyordu. Ama Jisung tam yanındayken ve arkasına bakıp kahkaha atarken bunların hiçbiriyle ilgilenmiyordu. Yanındaki kişi Jisung olduğu sürece yolun onu nereye götürdüğü önemli değildi. Minho'nun tek istediği, sonunda nereye varacak olursa olsun, Jisung'la yürümekti.

Nehre varır varmaz Jisung bisikletini kilitleyip yüzündeki sırıtışla Minho'nun dibine kadar girdi ve dalga geçmeye başladı.

"Ne zaman kaybettiğimi gördün dediğinde bozmak istemedim ama bununla birlikte etti 9. Tam 9 kere yendim seni." Minho Jisung bu kadar yakınken cümleleri takip edemiyordu ve dudaklarına bakmamak için ekstra bir uğraş gösteriyordu. Normalde kendini pek tutan biri olmasa da böyle güzel bir günün garipleşmesini istemiyor, Jisung'un kendini geri çekmesinden deli gibi korkuyordu.

"Benim bir suçum yok pedallar sıkıştı bir ara. Ne yapayım yani inip pedalı mı tamir etseydim. Ayrıca 11. Oldu Jisung matematiğin bu kadar mı kötü? Neyse acıktım ben bir şeyler alalım."

Konudan konuya atlayıp az önceki yakınlığı düşünmemeye çalışıyordu çünkü kendini tutabilecek kadar güçlü değildi. Jisung'u beklemeden önden yürümeye başladı. Arkasından kahkaha seslerini duyabiliyordu. Dönüp baktığında bu görüntüyü beyninin en derin yerine kazımak istercesine gözünü kırmadan izledi ama yeterli değildi.

"Dur bir fotoğrafını çekeyim. Bugün güzel giyinmişsin." Direkt olarak ona iltifat edemese de en azından kıyafetleri aracılığla ne kadar güzel olduğunu söylemek istiyordu. Bu anıyı sadece beynine değil telefonuna da kaydetmek istiyordu çünkü onunla vakit geçirmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki ne kadar güzel hissettirdiğini unutmuştu, hala rüya gibi geliyordu. Ertesi sabah uyandığında bunların gerçekten yaşandığına dair bir kanıta ihtiyacı olacaktı. Jisung durup poz verdiğinde birkaç fotoğrafını çekti ve nehrin kenarındaki küçük markete doğru yürümeye başladılar. Minho bu sırada biraz geriden yürüyüp çaktırmadan fotoğrafı duvar kağıdı yapıyordu.

"Bu kadar beğendiysen bir gün vereyim de giy."

"Ne? "

Minho panikle irkildiğinde yanına gelen ve hatta kafasını telefonuna uzatmış olan Jisung'u gördü. Az kalsın telefonu elinden düşüruyordu ki Jisung yine gülmeye başladı ve Minho'yu bileğinden tutup markete doğru çekiştirdi. Minho Jisung'un rüzgarda savrulan saçlarından gelen kokuyu burnunun dibinde hissediyordu ve keşke bu kokuyu da telefonuma kaydedebilsem diye düşündü.

Günün ortasında markete geldikleri için şapka ve güneş gözlüklerini de takıp bir sürü ramen, birkaç atıştırmalık ve bira aldılar. İnsanlardan uzakta bir yere geçip çimlere oturdular ve yemekleri bitene kadar nehri izleyip sessizce oturdular. Jisung doyduktan sonra cebinden sigarasını çıkarıp bir dal yaktı ve Minho Jisung'a dair sevmediği tek şeyin hala devam ediyor olmasına üzüldü. Sigaradan nefret ediyordu. Jisung'un güzel kokusunu almasını engelliyordu ve ciğerlerini yavaşça zehirliyordu. Onun kendisine zarar veriyor oluşunu izlemek hoşuna gitmiyordu ama bu konuda üstüne gitmekten çekiniyordu. Chan sesine zarar verdiği ve böyle giderse şirket çalışanlarına haber vermek zorunda kalacağını söylediğinde büyük bir tartışma çıkmıştı. Jisung delirmiş gibiydi. Chan'ın onu gruptan atmakla tehdit ettiğini düşünmüş ve sesinde bir sorun olmadığını söyleyip durmuştu. O tartışmadan sonra 1 ay konuşmamışlardı ve Minho bunun kendisinin de başına gelmesinden korkuyordu. Bir cümlesini yanlış anlayıp kırılırsa Minho'yla konuşmazdı.

Ve Minho 1 ay boyunca Jisung'tan ayrı kalmak gibi bir cezaya katlanamazdı. Ayrıca Jisung dediğim dedikti, ikna edilemezdi. Konuşmanın pek bir yararı olmayacaktı.

"Bıraktın sanıyordum."

Jisung bir anlığına gaf yapmış gibi görünse de kendini toparladı ve gülümsedi.

"Aslında bırakmış sayılırım. Çok nadir içiyorum. Bu paketi kim bilir ne zaman almışımdır."

Minho her ne kadar doğru olup olmadığından emin olamasa da ona inanmayı seçti ve anlık bir dürtüyle saçını okşadı. Sanki eli kendisinden habersiz hareket etmişti. Ne yaptığını fark edince bir an şaşırdı ve geri çekildi ama bozuntuya vermedi.

" Aferin sana. Kötü kokuyor zaten."

Jisung bugün her zamankinden hatta eski halinden bile daha enerjik olarak kıkırdadı. Biraları açıp birini Minho'ya uzattı ve tekrardan nehri izlemeye dönerken yüzünde güzel bir gülümseme vardı.

"Hatırlıyor musun çıkış yapmadan önce her akşam buraya gelir ve geleceğimiz hakkında konuşurduk. Pratiğin geç bittiği gecelerde bile buraya gelir ve hayal kurardık."

Minho'nun aklına gelen anılarla gülümsemesi genişledi. Çok iyi hatırlıyordu. O toy hallerini, dans pratiğinden sonraki yorgunluğa rağmen buraya kadar yürüyüşlerini, kurdukları hayalleri, her şeyi hatırlıyordu.

"Hatırlıyorum. O zamanlar buralarda bir dondurmacı vardı. Gizli gizli dondurma yerdik. Limonlu kalmadığı zaman sen sinirlenirdin."

"Nasıl yani? Artık yok mu? Birazdan gidip alalım diyecektim." Minho içine sinmeye çalışan hüzünden kurtulmak istercesine kafasını salladı.

"Geçen sene kapandı."

"Anladım." Şimdi o hüzün Jisung'a da bulaşmış gibiydi. Saatin nasıl geçtiğini bilmiyordu ama güneş batıyordu. Jisung'un gözleri nehre yansıyan güneşe takılmışken ifadesi durgunlaşmıştı. Muhtemelen ne zamandır buraya gelmediğini düşünüyordu. Minho bunu gecelerce düşünüp üzülmüş ve bazen Jisung'un hiç haberi olmasa da içten içe alınmıştı. Ama onun üzüldüğünü görmek hiçbir şeyi değiştirmediği gibi bu güzel günü de mahvediyordu. Minho konuyu dağıtmak ve onu yeniden güldürmek istedi. Yeni bir konu düşünürken çimlerin üstünde patenle yürüyecek kadar aptal bir genç onlara doğru yaklaşıyordu. Tam Minho'nun yanından geçecekken dengesini kaybetmiş ve eğilip Minho'nun omzuna tutunarak daha yeni açılmış biranın Minho'nun üstüne ve yüzüne gelmesine sebep olmuştu. Minho yüzünde nasıl bir ifade vardı bilmiyordu ama patenli gence baktığı an çocuk özür dileyip hızla ilerlemeye çalışmış bu sırada 2 kere daha düşmüş ama arkasına bile bakmamıştı.

Jisung gülmekten karnını tutuyordu ve çimlere artık uzanır vaziyetteydi. Minho az önce içinden küfrediyor olsa da evren bugün yine yüzüne gülüyordu ve bir şey yapmasına bile gerek kalmadan az önceki boğucu hava dağılmıştı.

"Gülme, delireceğim gülmesene. Üstüm başım battı."

Jisung gözünden gelen yaşları silerken bir yandan doğrulmaya çalışıyor ama tekrardan gülüp geri yatıyordu. Minho da onun gülüşünü izlerken gülmeye başladı, siniri uçup gitmişti.

"Yüz ifadeni görmen lazımdı. Karnım ağrıyor bayılacağım şimdi."

Minho onu gülmekten kısılmış gözlerinin ne kadar güzel olduğunu düşünürken hafifçe öksürdü.

"Neyse serin serin iyi geldi diyelim. Üstüne düşündükçe çocuğu bulup dövme isteğim artıyor demek ki düşünmeyeceğiz."

Jisung tekrardan oturduğunda kendi birasını Minho'ya verdi ve Minho'nun yarım birasını aldı. Göz göze geldikleri an gülümseyip marketten aldıkları peçeteyle yüzünü silmek için eğildi ve saçlarını gözünün önünden çekti. Minho'nun kalbi bugün olanları kaldırabilirse, bir daha hiç ölmezdi.

"Bu kadar güldüğüm için özrüm olsun."

Bütün güzelliğiyle yüzü yüzünün dibindeydi ve gülümsüyordu. Güneş ışığının vurduğu yüzü parlıyor, sanki karşısında dünyanın en değerli varlığı duruyordu. Elini kaldırıp yanağını okşamamak için yumruk yaptı. Onu bir kez olsun öpmek belki de her şeyi düzeltebilirdi ama Minho henüz bu riski alacak kadar kafayı yemiş değildi. Yüzünü sildikten sonra bir peçete daha aldı ve gömleğinin ıslaklığını almak için bastırıp geri çekti. Minho yutkunurken şimdi de elini beline atıp kendine çekmemek için savaş veriyordu. O an etkilenmemek mümkün değildi. Karşısında Jisung vardı ve eli tam göğsünün üstündeydi. Neyse ki çok oyalanmadan geri çekildi ve Minho'nun yarısı dökülmüş birasını kafasına dikti. Minho az önce yüzüne soğuk bira dökülmüş olsa da sıcaklamıştı. O da aynısını yapıp birasını içti. Sessizlik içinde bir süre oturdular.

"Seni ne kadar özlediğimi şimdi daha iyi fark ediyorum. Senin yanında kendim gibi davranabiliyorum, rahat hissedebiliyorum. Aranın bu kadar açılmasına sebep olduğum için özür dilerim."

Minho'nun gözleri yılların birikmişliğiyle doldu. Jisung gibi o da gözlerini nehre dikmiş kararan havayı ve belirginleşen yıldızları izliyordu. Ne kadar şeyi içine attığını, hiç kimseye içini dökemediğini, bu aşkla başa çıkamadığını bir tek kendisi biliyordu. Jisung'tan duymak istediği cümleler tam olarak bunlardı. Samimi bir özür. Ve şimdi Minho her şeyi hiç yaşanmamış gibi halının altına süpürmeye hazırdı.

"Önemli değil Jisung. Gerçekten. Şu an buradasın en azından. Eski günlerdeki gibi." Jisung ona dönüp gülümsediğinde Minho da gülümsedi. Mutluluktan içi içine sığmıyordu, sürekli gülmek istiyordu. Jisung çimlere uzanıp Minho'yu da yanına çekti ve kafasını omzuna yasladı. Minho o andan itibaren kalp atışlarını hissetmesini umursamadı. Kolunu Jisung'un beline dolayıp kendine çektiğinde saçları tam burnunun dibindeydi. Öpüp öpmemek arasındayken heyecandan maratona koşan kalbinin sesini dinleyip özlediği saçları öptü. Sanki artık yıldızları daha parlak görüyordu.

"Ne olduğunu bilmiyorum ama iyi hissetmediğini biliyorum. Ne zaman konuşmak istersen ya da sadece oturup susmak istesen bile burada olduğumu ve her zaman olacağımı bil. Seni asla yalnız bırakmayacağım."

Minho Jisung'un yanağındaki yaşları sildiğini gördüğünde zaten yoğun yaşadığı duyguları iyice zirveye tırmandı ve onundan da gözlerinden birkaç yaş düştü. Bu, aralarındaki her neyse, hiç bitmesin belirsiz kalsa bile hep kalsın istiyordu. Jisung'la sonsuza kadar herkesten uzak bir yerde birlikte yaşamayı, yaşayabilmeyi her şeyden çok istiyordu.

"Çok mutsuzdum Minho, çok. Tahmin bile edemeyeceğin kadar. Hayatımda bir yol ayrımına geldim ve iki yoldan birini seçmektense o ayrımda aptal gibi bekledim. Üçüncü bir yol bekledim ama hiç açılmadı. Ben de kendi yolumu kurdum ama her şeyi iyice boka batırdım."

Minho Jisung'un belini okşarken kafasını onunkine yasladı ve duyduklarını sindirmeye çalıştı. Mutsuz olduğunu biliyordu ama bunu onun sesinden ilk kez duyuşuydu ve bu tahmin ettiğinden çok daha fazla canını yakmıştı.

"Sen mesela, bugünü seninle geçirmek belki de en doğru kararımdı. Uzun zaman sonra bu kadar mutlu hissettim. İçim öyle huzurlu ve rahat ki. Sanki hiç yüküm yokmuş gibi. Teşekkür ederim Minho, her şey için. "

Minho onu kaldırıp sarılmak ve her gününü onunla geçirebileceğini söylemek istedi ama ortamı bozmak istemiyordu. Jisung'u sessizce dinleyip içini dökmesine izin verdi. Bir süre daha yıldızları izleyip kısa cümleler dışında pek konuşmadılar. Ta ki Jisung bir anda doğrulup Minho'ya dönene kadar.

"Sana ne yaptıracağımı buldum!"

"Ne?"

"İddiayı kazandım ya hani. Kaybedince hemen silmişsin hafızandan ama benim unuttuğumu sanma." Minho acaba Jisung gerçeği bilse ne hissederdi diye düşünüp güldü ve o da doğruldu.

"Kurtuluş yok değil mi, neymiş bakalım istediğin şey?"

"Benimle birlikte stüdyoya gel. Hatta hemen şimdi gidelim. Sana dinletmek istediğim bir bestem var." Minho buna şaşırmadan edemedi. Daha zor veya kendini rezil edeceği bir şey bekliyordu.

"İyi de Jisung bunu ne zaman istesen gelirdim zaten. Daha zor bir şey istemen gerekmiyor muydu?" Jisung gülümseyip ramen ve bira çöplerini bir poşete topladı ve ayağa kalktı. Elini uzatıp Minho'nun da kalkmasını bekledi. Çöpü atıp bisikletleriyle nehirden ayrıldılar. Minho neden cevap vermediğini düşünürken kırmızı ışıkta durduklarında Jisung ona döndü. Gözlerinde çözemediği bir ifade vardı.

"İki Minho. Sadece iki, seni gerçekten yendiğim iddia sayısı."

Biliyordu.

Jisung bilerek yenildiğini biliyor ve sorgulamıyordu. Minho'nun içini bir an panik sarsa da düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Jisung'a düşkün olduğunu herkes biliyordu. Ama ne anlamda olduğunu anladığından emin değildi. Anlamış olsaydı olumlu ya da olumsuz bir tepki vermez miydi? Yeşil ışık yandığı an Jisung bisikletini kiraladıkları yere doğru sürmeye başladı. Minho onu arkasından takip ederken içinden anlamadığına dair kendisini ikna etmişti. Çünkü eğer anladıysa en istemediği tepki tepkisizlik olurdu. Aptala yatmış gibi her şeyi bilerek, Minho için her şeyin ne kadar zor olduğunu görerek hiçbir şey yapmamış olsa, Minho paramparça olurdu. Onun için arkadaş olarak bile bir değeri olmamış olurdu ve buna inanmıyordu. Jisung onu seviyordu ve buna emindi. Her ne şekilde olursa olsun gerçek buydu.

Bisikletleri bıraktıktan sonra şirkete doğru yürüdüler. Jisung yeni başladığı animeyi anlatıyor ve izlemesi için Minho'yu da ikna etmeye çalışıyordu. Stüdyoya girdiklerinde ne Chan ne de Changbin vardı. Minho bugün hayatındaki bütün şansı kullanmış gibi hissediyordu.

"Çok heyecanlıyım. İçime sinmeyen kısımlar oldu ama aranjmanı bitmedi daha. Chan hyung da yardım ediyor. Senin ne düşüneceğini merak ediyorum."

Jisung şarkıyı açtığında Minho gözlerini kapattı ve kendini kulaklarına dolan melodiye bıraktı. Jisungun kendi sesiyle kayıt aldığı sözler girdi ve Minho bu sesle huzur buldu. Keşke dünyadaki bütün şarkıları Jisung söyleseydi. Ne sigara ne de başka bir şey onun güzel sesinin verdiği huzuru azaltamazdı. Minho'nun hayatının sonuna kadar ihtiyacı olan tek şey bu sesi her sabah duymaktı.

Sen benim hikayemdin

Sözlerin sürekli aklıma geliyor

Sadece bakarak bile kalbime derince kazınacak bir fotoğraf gibi

Anılarımı teker teker bir araya getireceğim

Ve onları kalbimde yaşatacağım

Kokun rüzgar haline geldi ve uzaklara uçtu

Sonsuza dek hatırlayacağım

Minho sözlere dikkat ettiğinde sanki kendi yazmış gibi hissetmişti. O fotoğrafı kalbinin derinlerine kazdığını Jisung bilmiyordu belki ama ruh eşi olduklarından bir kez daha emin olmuştu.

Bugün aklımda daha çok olduğundan

Görüşüm yavaşça bulanıklaşıyor

Uzun bir süre geçtikten sonra

Zihnimden yavaşça silinip gidecek misin merak ediyorum

Hala sıcak dokunuşunu hatırlıyorum

Küçük ellerini birleştir ve geriye bak

Her anın güzel ve kusursuz olduğu günlerde

İsmi ben olan filmin ana karakteriydin

Hala aklıma gelmeye devam ediyorsun

Anlamsız gözyaşları akıyor ve beni geride tutuyor

Dünyayı geziyorum

Tahmin et ne?

Bilerek aklımı başka düşüncelerle doldurmaya çalışsam da

Kurtulamıyorum, yakalanıyor

Minho ekrana bakıp kafasını küçük bir ritmle sallayan Jisung'a baktı. Şarkının melodisi ne kadar enerjikse sözleri de bir o kadar üzücüydü. Ona bu şarkıyı yaşatacak ne olduğunu merak etti ama alacağı cevaptan ödü kopuyordu. Bu sözlerin kendisine yazılma ihtimali olmadığını biliyordu. Ve bu gerçekle yıllardır boğuşuyordu.

Herhangi bir şey onu özleyerek geri getirebilir mi bilmiyorum

Nasıl hissettiğimi açıklamak kolay değil

Bütün gün boyunca bir odada oturuyorum ve ışığı kapatıyorum

İyi olup olmadığımı sormaya zahmet etme

Bu his böyle sözlerle geçmeyecek

Kurumuş bir çiçeği sulamak yeniden açmasını sağlamayacak

Yenilmemek için verilen serçe parmak sözü bile

Senin vedandan sonra bozuldu ve her şey ortadan kayboldu

Seni geri dileyeceğim

Evet seni bekliyorum, hala seni bekliyorum

Gelmeyeceğini çoktan biliyorum

İkimizin solmuş fotoğrafına bakarken

Pişmanlıkla dolmadan edemiyorum

Seni geri dileyeceğim

Sonsuz karanlığı bitirmek istiyorum

Ve senin parlak gülüşünü yeniden görmeyi

Seni geri dileyeceğim

Seni bekliyorum, hala seni

Minho sözlerin içinde kaybolmuştu. Sanki özellikle bugünü anlatıyordu ve bu düşünce kalbindeki ritmin şaşmasına sebep oluyordu. İster istemez ikisi hakkında düşünmeye başlamıştı. Yıllar sonra bu şarkıyı dinleyip zihninden silinmediği gerçeğiyle yüzleşmek istemiyordu. Yıllar sonra pişmanlıkla dolmak istemiyordu. Onu her zaman beklerdi ama ondan uzak düşmek istemiyordu. Minho, yıllar sonra bile onu hala yanında, taptaze anılarla birlikte tutmak istiyordu.

Şarkı bittiğinde Jisung heyecanlı gözleriyle ona döndü. Ama Minhonun duygu yoğunluğundan ağzını açmaya yetecek gücü kalmamıştı. Bugünü, bisikletleri, han nehrini ve en önemlisi bu şarkıyı hiç unutmayacaktı. Bugün onların yeni ve temiz sayfalarıydı ve Minho hiçbir şeyin bu sayfaya zarar vermesine izin vermeyecekti.

"Evet ne düşünüyorsun?"

"Jisung bu, bu çok güzel. Sesin, müziğin, sözlerin... Kusura dair en ufak bir şey yok. Düşündüğünden çok daha yeteneklisin." Jisung utanmış gibi gülümsediğinde Minho şarkıyı bir kez daha dinlemek için tekrardan başlattı ve kulaklarının son zamanlarda duyduğu en güzel şeyi yeniden tatmasına izin verdi.

" Ciddiyim bağımlılık yapıyor. Herkes bayılacak. "

" Aslında çok yeni daha. Geçenlerde Your Name diye bir anime izlemiştim bir anda ilham geldi. Konusu çok güzeldi. Hatta yurda gidince birlikte izleyelim, film zaten çok uzun sürmez."

Minho Jisung'un heyecanlı heyecanlı konuşmasını izlerken o anda yurda gitmeyi hiç ama hiç istemediğini fark etti. Bugün evren yeterince onlar için çalışmıştı ve 8 kişi kaldıkları yurtta bu saatte yalnız olamayacaklarını biliyordu.

" Yurdu boşver. Hyunjin bütün yorgunluğunu bize sataşarak çıkaracak zaten. Burada izleyelim."

Jisung bu fikri beğendiğini söyleyip bilgisayardan Your Name'i açtığında Minho göğsünde sakin ve huzurlu bir ritimde atan kalbinin, ağrımayan başının, titremeyen ellerinin keyfini çıkarıyordu. Kendini bu kadar iyi hissetmeyeli sanki bir asır olmuştu. Filmi açtıklarında koltuğa geçip oturdular ve Jisung yine başını Minho'nun omzuna yasladı. Minho'nun gözleri ekrandayken elleri Jisung'un belini okşuyor, mutluluğun nasıl da yakınında olduğunu düşünüyordu. Bu kadar yakın temasta, eskisinden bile samimi olmalarının üstünden sadece birkaç saat geçmiş olsa da Minho alışmıştı. Bir kez Jisung'la birlikte olmanın tadını almıştı ve bir daha onunla soğuk olmayı kaldırabileceğini düşünmüyordu. Artık her sabahları birlikte başlamalı, her geceyi birlikte kapatmalıydılar. Sadece yan yana otursalar da olurdu ama bir şekilde ona yakın olmalıydı. Çünkü alışmıştı işte. Her ne kadar azıcık bir zaman geçmiş olsa da bağlanmıştı.

Ve alışmak bir insanın başına gelebilecek en tehlikeli şeydi.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

156K 16.5K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
16.4K 1.2K 23
seme:Minho uke:Jisung İlk hikayem yazım yanlışları net olur. Jisung okula yeni nakil olan bir öğrencidir.Lee minho ise ilk günden ona takıntılı olmay...
66.5K 5.8K 19
bilinmeyen numara: öpüşelim mi minho: tamam gel ¡ konum Görüldü 00.12
4.4K 553 11
telefonunu kantinde unutan okulun populer cocugu minho ve telefonu bulup kendi fotograflarini cektikten sonra geri yerine koyan jisung cringe oldugun...