Dear Hyunlix (Düzenleniyor...)

By zerabenn

74.4K 6K 12.7K

⚠️DÜZENLENME AŞAMASINDA⚠️ Lee Mâlikanesi'nin biricik oğlu ve koruması Hwang Hyunjin... -Arkadaşlar normalde 2... More

beginning
Part 1
Part 2
Part 4
Part 5
Part 6
Part 7
Part 8
Part 9
Part 10
Part 11
Part 12
Fuck
Are you ready to be my home?
our dreams
Şimdi olmaz.
"Nedir böyle kalbini karartan?"
Nasıl kıydın oğluna?
Sevgili prensim
Lixie...
Darling
23
24
25
Final
Duyuru

Part 3

3.2K 289 579
By zerabenn

[DÜZENLENMİŞ BÖLÜMDÜR BU YÜZDEN YORUMLAR OTOMATİK OLARAK SİLİNMİŞTİR.]

~~~~~~~~~

Dear Hyunlix
Part 3

-Hyunjin
(Hyunjin'in dilinden)

Yeni bir hayata adım atmıştım. Trenden adımımı Paris'e bastığımda ki o his tarif edilemezdi. Yıllar, yıllar önce küçük bir çocukken gelmiştim buralara. Ne olduğundan, kim olduğumdan bir haber veda etmiştim güzel şehrime.

"Şehrim", evet. Burada doğup çocukluğumu burada yaşamamış mıydım? En güzel anlarımı en güzel kişilerle yaşadığım yer, kafamdan asla çıkmayan tekrar tekrar o günlere dönmek için ağladığım, pişmanlık duyduğum yer değil miydi bu şehir?

Çocukluğumu yaşayıp öldüren şehir değil miydi?

Ve şimdi tekrar geldim. Bakıyorum şu gülerek eğlenerek gezinen insanlara. Bir zamanlar belki annem ve babam da böyleydi ama bu şehir onun şuan belirsiz olan mezarını da taşıyordu. Bu şehir güzel olduğu kadar da acımasızdı.

Jisung benim arkamda kalmış, ben derin düşüncelere dalmış bir aptal gibi o binalara, insanlara bakıyordum ki Jisung bana seslendi.

Bavulunu trenden indirdik ve ikimiz de kendi bavullarımızı alıp tren bekleme yerinde bulunan koltuklara doğru ilerledik. Jisung yorulmuş olmalı ki nefes nefese kalmıştı. Ama yine de enerjisinden gram bir şey kaybetmemişti.

Oturduğu yerden anlamlıca bana baktı ve gülümsedi

"Geldik Hyunjin, sağ salim vardık sonunda."

Tüm güzelliğiyle gülüyor ve heyecanla etrafına bakıyordu. Özellikle de insanlarına. Ne kadar da özeniyordu onlara. Gözleriyle bile anlatıyordu bir an önce onların yerinde olmak istediğini.

Ben onu elimi çeneme koymuş izlerken bana döndü ve dedi ki

"Hey, Hyunjin neden sana bu kıyafetleri giymeni söylediğimi anladın değil mi?"

Üstüme bir bakındım ve etrafta ki insanlara bakınca gerçekten onların tarzıydı. Diğer tür de giyinseydim sanırım gerçekten çok sırıtacaktı.

Üstüme ve insanlara bakarken bir anda bir flaş patladı. Flaşın patladığı yere baktığımda Jisung yere çömelmiş ve kamerasını bana yöneltmişti.

"Hey, hey Jisung! Ne yapıyorsun."

Elimi kameranın önüne doğru getirerek kendimi gizlemeye çalışırken Jisung devam ediyordu.

"Hadi ama Hyunjin, bu bizim şehirde ilk günümüz izin vermelisin. Hem o kadar yakışıklı oldun ki. Emin ol sen de beğeneceksin."

Onu kırmayıp poz vermek için yüz ifademi değiştirdim ve kameraya baktım. Gülümseyerek çekiyordu. Çok garip. Ya da bana bu da garip gelir. Bu fotoğraf sevdası neyine yarar ki.

Jisung gülerek yanıma geldi fotoğrafları gösterdi. Tek tek gösterirken gerçekten dikkatlice baktığımda çok gariptim. Ama gerçekten güzeldi. Şehir bana, ben şehire ait biriycesine.

İnsanlar normal at üzerinde değil de atın arkasında ki arabalarla geliyordu. Renkli ve ihtişamlı durmasına rağmen neredeyse tüm cadde onlarla doluydu.

Jisung birden ayaklandı.

"Hyunjin haydi, geldi."

"Jisung, biz de mi şu at arabalarına bineceğiz?"

"Evet."

Jisung önden ilerlerken arkasından geliyordum, söylemeden yapamadım.

"Yengen buralarda bilindik ya da çok varlıklı biri olmalı."

"Bize göre evet ama buradakilere göre orta gelirli biri. Yani arabasının olması çok normal."

Jisung o kadar rahat konuşuyordu ki. Sanki yıllarca burada yaşamış gibi. Ya da bir güvencesi olan yengesi olduğu için. Ben ise burada hiç bir güvencem olmadan ne halt edeceğim.

Garip hissetmeye başlıyordum. Garip ama tanıdık bir his.

Arabaya doğru yönelince hangi araba olduğunu anlamıştım. Kahverengi bir at, arkası ise koyu kahverengi idi.

Jisung şoförü selamladı ve şoför bavullarımızı arabanın içine bir koltuğun altına koydu. Daha sonra Jisung içeri adımını attı ve direkt rahatça oturdu. Ben ise yine garip hissediyordum.

Jisung bana seslendi.

"Hadisene Hyunjin."

Jisung'un sesiyle irkilip oturduğumda, şoför kapıyı kapattı. Ben ise ellerimi dizlerimin önüne koymuş ellerime bakıyordum. Paramparça hissediyordum. Jisung'un dediği küçücük bir sert kelime bile beni ağlatacak gibi bir duruma getiriyordu. Oysa her zaman ki şakacı kaba haliydi.

"Ne oluyor Hyunjin güçlü, güçlü olacaktın hani? Söylesene yıllar önce burada canını veren annenin soluduğu hava mı seni kimsesiz hissettiriyor. Burası sana ait."

İç sesim beni teselli eder gibi konuşuyordu. Duygularımı kontrol edemiyordum ki. Mahçup bir duygu çökmüş üstüme sıkıyordu beni.

Jisung'a baktığımda dışarıyı izliyordu. Araba ise normal hızıyla devam ederken ben de dışarı baktım. Öyle bir baktım ki aklımda o kadar seneryo dönüyordu ki. Kafamı yasladım ve o seneryoları düşünerek kendimi mutlu etmeye başladım.

-------

Araba duraksadı. Şoför aşağı indi ve kapıyı hızlıca açtı.

"Buyrun."

Önce ben sonra Jisung arkamdan indi. Şoför ise eşyalarımızı indirdi ve yanımızdan ayrıldı. Jisung yüzüme baktı ve gülümsedi. O gülümsemesi o kadar içimi ısıttı ki. Oysa normal her zaman gördüğüm bir gülümsemeydi. Gerçekten algılayamıyordum.

"Ne oluyor! Bu bahsettiğim hava bana ihtiyacım olan, hep eksik olan sevgiyi mi anımsattı kalbim?"

Dalgınlıkla Jisung'a baktığımda kapıyı caliyordu. Küçük iki katlı güzel bir binaydı bu.

Kapıyı açan yaşlı kadın Jisung'u görünce sevinçle yüzü öylesine gülmüştü ki. Jisung hemen eğilip ona sarıldı. Teyzesi ise omzunda olan Jisung'un saçlarını okşadı, okşadı ve öptü.

Ne güzel.

Boynundan ayrıldı ve iki eliyle Jisung'un yüzünü tutarak konuştu.

"Evladım... Nasıl özlemişim seni.
Hadi gel içeri."

Teyzesi içeri doğru yöneldiğinde Jisung bana döndü ve sessizce

"Gel hadi Hyunjin."

Teyzesi salona geçmişti bile. Ben de kapıyı kapattım ve Jisung'un arkasından ilerledim. Jisung karşısında ki koltuğa oturunca bende yanına oturdum. Teyzesi beni anlamsız bakışlarla süzdü ve

"Oğlum, sen geri dönebilirsin burada zaten bir tane var."

"Anlayamadım? Neyden bahsediyorsunuz acaba?"

"Koruma, koruma değil miydin?"

Konuşamadım. Ne diyecektim ki. Benden de anca Jisung'un koruması olurdu zaten.

Jisung hemen atıldı.

"Biraz konuştuktan sonra anlatacaktım teyze ama hemen sordun."

"Bu kuzenim, Hyunjin."

"Hey! Anna'nın oğlu o Koreli piç ile evli olan mı!"

"HEY!"

Sesimi yükseltip ayaklanmışken Jisung da ayaklanıp durdurdu.

"Yenge! Ne saçmalıyorsun!"

"O Koreli yüzünden öldü benim kardeşim."

Evet, aynı zaman da bu kadın benim de teyzemdi. Fakat küçükken de bana anlattıklarına göre hep babama karşı böyle diyormuş. Ve benden bu yüzden nefret ediyormuş. Bunca yıl sonra belki bı önemi kalmamıştır diye düşünerek gelmiştim.

Aptalım.

"Siz, siz ne saçmalıyorsunuz!"

"Ne desem boş, belki bir kaza da öldü ama yine de o Koreli piçin bu işte bir payı var! Eminim."

"Ölmüş gitmiş bir insanın arkasından kanıtınız dahi olmadan nasıl böyle konuşursunuz!"

Jisung araya atladı ve beni sakinleştirmeye çalıştı. Tabii şuan onu dinleyecek halde değildim. Teyzesine döndü ve

"Teyze, ne olur dur! Yıllar geçti, hâlâ neden böyle davranıyorsun! Hyunjin'in ne suçu var ki!"

"Doğmak, doğmak onun en büyük suçuydu zaten!"

Bu cümleden sonra nutkum tutulmuş gibiydi, öylece bakakalmıştım o kalpsizin karşısında.

"Teyze, neler diyorsun böyle! Hyunjin benim kardeşim, herşeyim. İleri gidiyorsun!"

"Lanet olası bebekken de sorundu! Kahretsin senin yüzünden, Anna...
Onu kaybettim..."

"Teyze kafanda ne kuruyorsun bilmiyorum ama şuan Hyunjin'in karşısında saçmalıyorsun."

"Eğer o doğmasaydı, Anna ayrılacaktı o piçten."

Dayanamıyorum galiba. Hayır duymak istemiyorum bunları. Terk etmeliydim burayı. Doğmam, doğmam hata falan değildi değil mi? Hayır, değildi. Bu kadın bir deli olmalı değil mi Hyunjin. Evet, öyle. Sakın ağlama Hyunjin. Ne olursun.

Bir hızla kaçar gibi kapının önündeki bavulumun yanına gittim ve bavulumu hiç düşünmeden aldım ve dışarı doğru koşarak çıktım.

Bavulum bir elimde diğer elim ise boynumu sıkan kravatı gevşetiriyordu. Nefes nefeseydim. Ağlamayacağım ama bu lanet gözlerim yanıyordu. Kravatı daha da genişletirken fark ettim. Kravat değildi boğazımı sıkan. Evin biraz uzağında olan yeşil çimenlerin üzerindeyken yere çöktüm, bavulumu yere doğru fırlattım. Fırlatmamla fermuarın kenarı patlamış içine trenden aldığımız ve sıkıştırdığım gazete fırlamıştı.

Nefes nefese çıkardığım kravata ve o gazeteye bakıyordum.

Anladım, anlamıştım. Benim boğazımı sıkan şeyi bulmuştum.

Evet, her zaman insanlara muhtaç olmamdı. Ve bunun çözümü de tam karşımdaydı.

"Lee Mâlikanesi yeni koruma arıyor!
Son gün 09.11.1930."

-----------------------

Continue Reading

You'll Also Like

1M 68.1K 52
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
7K 634 15
"Seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi Felix? Ne olursa olsun, senden asla ayrılmayacağım. Sana çok aşığım." "Ben de sana çok aşığım sevgilim. Bend...
1.8M 110K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.