MURASSA 🌿Muâşaka Serisi🌿 (T...

By BursaliGelin

504K 38.5K 25K

🌺 ~ " Muâşaka Serisi " ~ 🌿 -Çünkü ben senelerdir başımı yastığa koyduğumda, benden çalınan hayatımın acısın... More

🖋️TANITIM🖋️
A L I N T I M S I 💫
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
🖤🤍FİNAL🤍🖤

8. Bölüm

8.8K 822 446
By BursaliGelin

*satır arası yorumları unutmayalım canımlar

''Dökmeye niyetim yok içimi. Zor sığdırdım zaten...'' Cemal Süreyya 🖋️

Yaşadığınız bir anı hayal sandığınız olmuş muydu hiç? Kendinizi çimdiklediğiniz , hayali bir tokat aşkettiğiniz ? İşte ben şimdi deli gibi çarpan kalbim , hızlanan nefesim ve sızlayan burun direğimle öyle bir andaydım. Burada mıydı sahiden ? Gelmiş miydi bana yeniden ? İçim hala kanayan açık yaralarımla sızlasa da ona doğru engel olamadığım bir adım atmıştım. Nasıl durabilirdim ki ? Benliğim aşkıyla kavrulurken nasıl durabilirdim ki ? Gurursuzluk ? Hayatım boyunca gurur abidesi olmuştum da ne olmuştu ? Tek bir cümle... Tek bir af dilese bitecekti tüm kırgınlığım. Bakışlarım çökmüş ve kararmış gözaltlarında , uzayan sakallarında , ve zifiri gözlerinde hasretle gezindi. Koşup sarılmamak için zor tutuyordum kendimi . Lakin ben daha ikinci leyla adımımı atmadan aralanmıştı dolgun dudakları.

-Sabah okulda da kustun. Söyle. Hamile misin?'

Durdum bir an . Menevişlerinde gezindi gözbebeklerim. Sorduğu sorudan çok sabah okulda yaşadığım olayı bilmesine takılmıştım. Halbuki bildiğim bir gerçek canım böyle yakmamalıydı. Sönüverdi tüm umutlarım. İçimde ona dair büyüttüğüm bütün güzellikler derinlere gizlendi. Öfkeyle kısıldı kehribarlarım. Ona doğru bir adım daha attım.

-Oradaydın.'dedim kısık ama öfke dolu bir sesle. Göğsüm nefesimle ağır ağır şişip indi. 'Oradaydın ve bir köşeden perişanlığımı izliyordun değil mi?' Tek bir mimik dahi oynamadı suratında. Bir gün muhabbet esnasında askerliğini komando olarak yaptığından bahsetmişti. Oradan kazandığı bir alışkanlık mıydı bu duygusuzluk? Burnumun direği sızım sızım sızlıyordu. Bunu neden yapıyordu? Neden oynuyordu benimle? İnsan terk ettiği bir kadına neden gül bırakırdı? Neden gölge misali gezerdi ensesinde? Gür kirpikleri bakışlarına eş kıpırdandı.

-Hamile misin?'

Tahammülsüzleşiyordum . Bu duygusuzluğu , bu donukluğu delirtecekti beni! Bunu mu sormaya gelmişti buraya ? İki kez kustum diye paçaları tutuşup buraya onu sormaya mı gelmişti yani ? Yanağıma damlayan bir inci tanesiyle baktım yüzüne. Kehribarlarım nefret doluydu şimdi.

-Olsam ne değişecek ? Zamanı geri alabilecek misin?

Öyle acı çekiyordum ki... Karşımda günlerdir hasretinin iliklerime kadar sızlattığı bir adam vardı . Fakat ben onun beni her nefeste daha çok kırmasından fırsat bulup kokusunu içime çekemiyordum bile. Ellerimi yüzüme kapatıp dudaklarımdan firar eden hıçkırıklarıma sahip çıkmaya çalıştım. Bakışları asla değişmemiş, karşımda kanlı canlı bir insan değilde bir robot varmış gibi donuk bakmayı sürdürmüştü yüzüme. Gözlerimiz bir birleştiğinde tekrar aralandı dudakları.

-Hamile misin?'

Sabrımın son damlasını getiren şey bu tekrar ettiği sorusu olmuştu . Ona olan tüm kızgınlığımın göğsümde toplandığını hissediyordum sanki. Ellerim yumruk haline dönmüş, hıçkırıklarım yerini öfke dolu bakışlara bırakmıştı. Islak yüzümü ona çevirip yamacına doğru ağır ağır iki adım attım. Dişlerim birbirine baskı uygulamaktan kırılacak hale gelmişti. Başımı iki yana salladım.

-Değilim Allah'ın cezası değilim ! Rahatladı mı için?'dedim kırık dökük bir sesle adeta nefret kusarcasına. Boş boş bakmıştı suratıma. Bahsettiğimiz şey herhangi birşeymiş gibi baktı. Eğer olsaydım ikimizden bir parça olmayacakmış gibi bakmıştı. Sonrada dönüp hiçbir şey demeden yöneldi balkon kapısına doğru. Kalbime binlerce diken batıyor gibi hissediyordum. Ben böyle bir adamı mı sevmiştim yani ? Bu boş bakan gözlerine mi içim gitmişti ?

-Dur!'

Gün görmemiş küfürler sıraladım kendime. Yüzüne bile doğru düzgün bakmayan bu tuhaf adam için hala ne diye çabalıyordun be kızım? Başına bir bela alıp almayacağını merak ettiği için gelmişti işte. Daha neydi bu kalbinin atışı? Gözümden damlayan yaşımla aramızdaki iki adımı çarçabuk kapattım. Burnum ona has kokusuyla dolduğunda bir kez daha fark etmiştim nasıl özlediğimi. Ah kalbim... Neydi kırılmaktaki bu inadın? Elimi koluna değdirip zorlanmadan çevirdim bana yönünü. Bir ümit aradım zifirilerinde.

-Neden yaptın bunu bana? Bunu bize niye yaptın Alp?'diye fısıldadı dudaklarım. Bakışları evvela aralanmış dudaklarımda , sonra tüm yüzümde ağır ağır dolaştı. Bakışlarında duran bu buz misali tabakayı aşamıyordum. Eğer aşabilsem cennetti ardı biliyordum. Elimi kaldırıp parmağımı kararıp çökmüş gözaltlarında gezdirdim. Ne yapmıştı sevdiğim adama böyle ? Ben ona dokunmaya kıyamazken ne yapmıştı? Ona dokunduğumda kapanan gözleri elimi çektiğimde tekrar açılmıştı.

-Böyle olması gerekiyordu.'

Hah ! Duyduğum cümle ile acı bir gülüş belirdi yüzümde . Güldüm , güldüm... Gözlerimden damlalar ardı ardına inene kadar sürdü bu psikolojisi bozuk gülüşüm. Ve ardından hıçkırıklara dönüştü kahkalarım. Günlerdir içimde tuttuğum tüm duyguları bu gece döküyordum nihayet. Ellerimi kaldırıp o kaslı göğsünden sertçe ittim . Beklemediği sendelemesinden belliydi.

-Yatağında bırakıp gittin lan beni ! Ne demek böyle olması gerekiyordu hayvan herif !'dedim öfke dolu sesimle bağırarak. Gözümü nefret bürüdüğü an prenseslikten kamyon şoförlüğüne geçiş yapabiliyordu hanımefendi kişiliğim. Yine öyle bir zaman dilimideydik. Ve benim durmaya hiç niyetim yoktu. Bir kez daha . Ve bir kez daha ittim göğsünden sert tavrımla. Fakat bir kez daha itmek üzere kalkan kollarım avuçları tarafından aniden kavranmış, ben ise o itiş kakışla kendimi bir anda onun altında , yatağımda buluvermiştim.

Nefeslerimiz karışıyordu birbirine. Göğüslerimiz hızlı hızlı nefeslendikçe çarpışıyordu. Sargılı avucu kollarımı yatağa bastırırken bir an gözlerimden dudaklarıma, oradan da siyah sütyenim içinde inip kalkan göğüslerime düşmüştü bakışları. Zihninde canlananların o gece çiftlik evinde yaşananlar olduğunu anlamak zor değildi. Aramızdaki bu tutku, bedenimi zar zor gizleyen siyah kumaş parçası... Bu gerçek bir dejavuydu... Boştaki eli belimden kaburgalarıma dek alev alev bir tavırla gezerken kısılan bakışları arasında sertçe yutkundu. Ona böyle kızgınken onu böyle istediğim için nefret ediyordum kendimden. Allah'ım sen bana mukayyet ol... Direncimi kırması için bakışlarının kaydığı dudaklarıma değmesi yeterliydi. Her yanım ona teslim bir tavırla titrerken eğilip boynuma uzatmıştı yüzünü. İradesizce kıpırdanıp adeta ona sunmuştum sinemi. Aşkım kızgınlığım ve kırgınlığımdan daha güçlüydü. Burnu kokumu derince içine çekerken sıkıca yummuştum gözlerimi. Dudakları beni altında kıvrandırmak ister gibi gezdi köprücük kemiğimin üzerinde. Alev alev yanan tenim herşeye rağmen yine onun olmak için çıldırıyordu. Derken hiç beklemediğim bir anda kulaklarıma dolmuştu kalın sesi.

-Tanıdığın adam değilim. Alparslan benim adım. Ve ben bu dünyada yalnızca intikamım için varım...'

Duyduğum ile süzülüverdi gözümden bir inci tanesi . Adı bile yalandı! Adı bile sahte! Delicesine aşık olduğum, uğruna hayatımı vermeye hazır durduğum adamın adını bile doğru bilmiyordum demek! Gözlerimi açıp can çekişir gibi bakmıştım zifirilerine. Bakışları acı dolu yüzümde donuk gözleriyle gezmiş, gözyaşımı gördüğü an dişleri istemsiz bir tavırla baskı uygulamıştı birbirine. Bir anda aleve değmiş gibi çekiverdi bileklerimde duran elini. Ve tek bir söz daha etmeden üzerimden kalkıp geldiği gibi sessizce çıkıp gitmişti balkon kapısından. Bıraktığı yerde , eskisinden daha paramparça duruyordum ben şimdi. Yan dönüp dizlerimi karnıma doğru çekmiştim. Hissettiğim duyguların kelimeye dökülüşü yoktu. Yahut ben bilemiyordum . Tek diyebildiğim buydu. O adam beni yaşayan bir ölüye çevirmişti. Tıpkı kendisi gibi...

🤍

Tek bir an kapanmamıştı gözkapaklarım. Beni bıraktığı yerde, yatağımın üzerinde tavanı izlemiştim gün doğana dek. Ağlamıyordum artık. Ağlayamıyordum. Buna ne mecalsiz kalmış gözlerim, nede iyice depresifleşen psikolojim müsaade etmiyordu. Hayatıma devam etmeli, onu ve onunla ilgili hiçbir şeyi içimde tutmamalıydım. Zordu belki. Belki imkansız... Ama denemek zorundaydım. Yaşamak için denemek zorunda... Usulca ayaklanıp bir anda kararan gözlerimle tutundum yatağın kenarına. Bedenimi ziyadesiyle yorduğum aşikardı. Sanırım annemin bana ısrarla kullandırmak istediği vitaminleri içmeye başlasam fena olmayacaktı. Zorlukla tekrar ayaklanıp giyinme odasına yürüdüm. Bugün az dersim olsada Arslan'ın tüm kibarlığı (!) ile beni davet ettiği yemeğe icabet edecektim. Belki de hayata dönmek için bir sebep olurdu bu. Ellerim askılara gelişi güzel uzanırken yine kombin yapma havamda olmadığımı acıyla fark ettim. Havanın güzel görünmesi sebebiyle tatlı görünen turuncu çiçekli bir elbise seçiverdim. Saçlarımı da ensemde kuyruk tutup klasik tarz beyaz bir spor ayakkabı ile çıkmaya hazırdım.

Milyon tane düşünceyi susturmaya çalışıyordum zihnimde. Beynimin içini pamuk doldurulmuş, hala da doldurmak için içine tepilen bir çuval gibi hissediyordum. Dün gece söyledikleri... Adı, sanı, intikamı... Kime karşıydı bu intikam ? Benimle ne alakası vardı ? Canımı yakması ona nasıl bir kapı aralamıştı ? Tüm bu sorular kafamın içinde tiz bir ses yankılanıyormuş gibi çıldırtıcıydı. Hızlı hareketlerle ettiğim kahvaltıdan sonra Arif'in gaza basmasıyla yetişmiştim ilk derse. Hocaların konuşmalarını dinlemiş, notlar almıştım fakat ne yazdığım hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Okulumun uluslararası ilişkiler bölümü olması ve benim ilişkilerdeki başarılarım adeta bir tez konusuydu . Can çekişen bir tavırla , zaman zaman deli taklidi yaparak son dersi de var olan akıl sağlığım ile tamamlamıştım. Gelen mesaj üzerine Arslan'ın yanına , caddenin karşı tarafında duran arabaya yürüdüm. Bindiğimde selam vermesinden evvel beni kendine çekip yanağımdan şap bir diye bir buse çalması bir olmuştu. Şaşkınlığımı gizleme gereği duymamıştım. Ama pek umursadığı da söylenemezdi. Gayet keyifli bir tavırla hal hatır sorup arabayı çalıştırmıştı.

Benim sessizliğim , onun ise pür neşe muhabbetiyle sürmüştü yol. Bana geçen akşam arkadaşı Yiğit'le nasıl dağıttıklarını anlatıyordu sanırım. Yani yarısından çoğunu dinlememiş olduğumdan pek anladığımı söyleyemeyecektim. Tek bildiğim Yiğit'in aşk acısı çektiği ve sevmediği biriyle nişanlanmak üzere olduğuydu. Tabii bu kadarını da doğru anladığıma emin değildim ya o ayrı mesele. Nihayetinde sahile çok yakın olan lüks bir restorana getirmişti beni . Arabadan inip yine teklifsizce elini belime sarmış , ben sesimi çıkarmadığım için fazla samimi bir vaziyette girmiştik içeri . Oturduğumuz masanın konumunu sevmiştim. Akşamüstünün turunculuğu mavilikler ile güzel bir uyum içerisindeydi. Sahile , ve kumların hemen başlangıcına park etmiş köfte ekmek minibüsüne takılmıştı gözlerim. İçimin acıyla sızladığını hissettim. O gün yaşadıklarımız, bakışları, dokunuşları öylesine gerçekti ki ! Başıma gelenlere inanamıyordum. Ömrümün sonuna dek yanımda olacağını sandığım adam sahte çıkmış, üstüne üstlük beni sevgisine inandırıp en özel anımızda beni terk etmişti. Şaka gibiydi bu. Büyük ve kötü bir şaka. Önüme konan yemeğe hiç dokunmadan suyuma uzanmıştım. Boğazıma çöreklenen bu acı tat bir an evvel gitmeli ve ben bu masadan ağlamadan kalkmalıydım. Derken kulaklarıma dolan cümle ile gözlerim karşımda dakikalardır telefon ile konuşan adama çevrilmişti.

-Emin misin dostum ? Neyse yapacak bir şey yok . Ama babam duyunca kalp krizi geçirmezse iyi.'

Söylediği cümledeki olumsuzluğun aksine kahkaha atmış, ve gülerek kapatmıştı telefonu Arslan. Konuşmanın evveliyatını dinlemediğim için konuya hakim değildim. Ama babamın eski arkadaşı olan babasının kötü olabileceği muhabbeti beni endişeye sevk etmişti. Kimse sevdiği bir büyüğe birşey olsun istemezdi. Kaşlarım istemsizce havalanırken yüzüne soru sorar gibi baktım .

-Muhsin amca iyi mi?'dedim ciddi çıkan sesimle. Arslan sessizce gülerken başını salladı. Konu her neyse pek umrunda gibi görünmüyordu. Telefonunu spor ceketinin iç cebine koyup çatal bıçağıını ellerine aldı.

-Son ihaleyi kaybettiğimiz için küçük bir hisse satacağız. Ve babam bunu duyunca yarı yarıya ortak almışız hallerine bürünüp pek iyi olmayacak.'dedi çatalını ete batırırken. Yüzünde şımarık bir gülüş belirdi. Tek çocuk olmanın her avantajından çokça yararlanmış, annesinin de babasının da göz bebeği olarak gelmişti bugünlere. O yüzden özgüveni tavan bir karaktere sahipti. Bir miktarda şımarık. Ertuğrul ağabeyim üniversitedeyken sırf bir çocuk ondan daha lüks bir araba ile okula geldi diye ertesi gün babasının milyon dolarlık antika arabasıyla okula geldiğini ve üzerinde olmasını istediği gözleri bir şekilde üzerine çevirdiğini gülerek anlatmıştı. Dudaklarımı büzüp suyuma bir kez daha uzanırken mırıldandım.

-Üzüldüm. '

Ağzına attığı küçük et parçasını yutup çatal bıçağını tabağın kenarına bıraktı. Suyumdan aldığım yudumlara eş üzerimde gezen kahve çekirdeği gözler ile huzursuz hissediyordum. Boğazımdan zorlukla geçen yudumla bardağımı yerine bırakıp gözlerimi ondan kaçırmaya çabaladım. Benim kendimi henüz toparlayamadığımı fark etmeli, aramızda geçmeye başladığı sınırlara geri çekilmeliydi . Lakin öyle olmamıştı. Masanın üzerinde duran elim büyük avucu tarafından usulca kavrandığında artık Arslan'ın o sınırlara asla geri dönmeyeceğini anlamıştım. Hafifçe kıvrıldı dudakları.

-Boşver şimdi bunları. Güzel şeylerden bahsedelim . Biz gibi...'

Duyduğum cümleyle az evvel ondan kaçan kehribarlarım dehşete kapılmışcasına dönmüştü kahve çekirdeği gözlerine. Yüzüne şaşkınlıkla , dahası sorarcasına bakıyordum. Biz? Biz de ne demekti ? Ben daha haftalar evvel bir ayrılık yaşamış, büyük bir darbe almıştım. Kendime hala tam anlamıyla gelememişkn hiç beklemediğim , istemediğim bir ilişkide mi buluvermiştim kendimi?  Yo hayır. Dostluğu benim için çok kıymetli olsa da buna sessiz kalmayacaktım. Fakat daha ağzımı açacağımı anladığı an konuşup lafı büyük bir ustalıkla ağzıma tıkıvermişti.

-Geçen onca zamandır duygularımı fark etmişsindir diye düşünüyorum.' Yüzünde beliren tebessümüyle hala avucunda duran elimi baş parmağıyla okşadı. 'Aşığım sana Gökçe . Annem ve babam gelip seni istemek için zor bekliyorlar.'

Dediğiyle elimi ateşe değmiş gibi çekivermiştim avucundan. Kalbim ürkek bir güvercin gibi titriyordu. Sevilmekten korkar mıydı insan ? Peki ben neden korkuyordum Arslan'ın beni sevmesinden ? Kahve çekirdeği gözleri avucundan çektiğim elimde çatılmış kaşları ile geziniyordu. İstemsizce yutkundum. Belki de bu yemeğe hiç gelmemeliydim.

-Ben...'dedim ellerimi masanın altına gizlerken. 'Arslan ben seni bir dost olarak görüyorum. Daha yakın zamanda yaşadıklarımı biliyorsun.' Çatık kaşları bir nebze olsun düzelirken derin bir nefes çekerek bakışlarını camdan dışarıya çevirmişti. Kısılmış ve uzaklara dalmış kahve çekirdekleri çok şey anlatır gibiydi. Bir anda gergin çehresini yüzüme çevirdi.

-Biliyorum. Hayatını mahvedecek büyük bir hata yaptın. Ama pişmansın yaşadıklarından. Bende sana bu pişmanlığı unutturup yeni bir hayat kuracak fırsatı sunuyorum. Evlen benimle Gökçe...'

Küçük dilimi yutmamak adına zorluklar yaşıyordum. İlanı aşkı ve evlilik teklifi peş peşe gelmişti. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu böyle ? Yangından mal mı kaçırıyordu ? Üstelik benim yerime hüküm vermiş, yaşadıklarımdan pişman olduğumu da belirtmişti. Dişlerimi istemsizce bastırdım birbirine. Yoktu öyle bir pişmanlık! Yanlış adam , yanlış zaman , yanlış karar olabilirdi . Ama aşkın yanlışı olmazdı. Ne yaşadıysam kendi kararım ile yaşamıştım. Bedenim yerinde mağrur bir tavırla dikildi.

-Ben pişman değilim Arslan. Pişmanlık duyduğum, hata yaptığım yok. Ben çok sevdim , çok aşık oldum. Ve sonunda terk edildim. Verdiğim kararlardan , attığım adımlardan yana en ufak bir keşkem yok .'dedim kendimden emin bir tavırla. Öyleydi. Ne yaşadıysam kendim istediğim için yaşamıştım. Bugünkü ve yarınki Gökçe olabilmem için bu hataları yapmam gerekiyordu demek ki. Ha hatalarımdan ne kadar ders çıkarmıştım o da ayrı meseleydi. Hala o sahtekarı deli gibi sevdiğime bakılırsa... Ben konuştukça renkten renge giriyordu suratı. Benden asla böyle bir çıkış beklemediği, süngülerimin düştüğünü zannettiği öyle açıktı ki. Savunmasız bir kıza karşı ilanı aşk etmek ve evlilik teklifi onu zorlamamış olmalıydı. Lakin şimdi duvara toslamıştı. Dişlerini sıkarak hırslı nefesleriyle başını dışarı çevirdi. Buluştuğumuzdaki neşe dolu adam buhar olmuştu. Az önceki gibi bir anda yüzüme dönerken elinide masaya öfkeyle vurmuştu. Sıçramak yerine irileşmiş kehribarlarım ile bakmıştım sinirden kızaran gözlerine.

-Hata değil öyle mi? Hata değil...'dedi ince dudakları gergince kasılırken . 'O sabah seni bulduğumda yaşayan bir ölü gibiydin Gökçe . Şimdide kalkmış pişman değilim diyorsun. Yaşadıklarını Ertuğrul bilse ne olur düşündün mü hiç?'

Alt dudağımın zangır zangır titrediğini hissediyordum. Bana her daim prenses diye seslenen , öyleymişim gibi davranan adam şimdi öfke dolu korkunç bakışlarla bakıyordu yüzüme. Kucağımda duran avuçlarım çiçekli elbisemin kumaşını stresle kavramıştı.

-Sen...'dedim sesim her an çatlayacak gibi bir tonda. 'Sen bunun için beni tehdit mi ediyorsun ?' Dediğimle bir şaşkınlık geçti gözlerinden . Öfke saçan bakışları bir anda sönüverirken gözlerini dışarıya çevirip eliyle ensesini kaşıdı. İleri gittiğinin farkına varmıştı.

-Saçmalama. Hayır tabii ki . Ben sadece sana yaşattıklarına rağmen o herifi sevdiğini düşünüp öfkeye kapıldım.'dedi kekeler gibi bir tavırla. Derinden bir nefes üfleyip masum gözlerle baktı gözlerimin içine. Gözlerimin bu kadar çabuk dolmasından nefret ediyordum. Önüme düşen saçlarımı kenara çeker gibi yapıp göz pınarlarımı kuruladım. Güçsüz görünmek istemiyordum. Derken henüz masaya bıraktığım elim yine avucuna hapsolmuştu. Bir an ayırılmaz gibi odaklandı kahve çekirdekleri kehribarlarıma. 'Gökçe seni seviyorum . Bugün söylediklerimi unut. Sadece sana layığıyla evlenme teklifi edeceğim güne kadar bizi düşün.'

Tüm bedenimin taş misali kasıldığını hissediyordum. Elimi avucundan çekmek istesemde ısrarla bırakmamış, sessiz bir ısrarla gözlerimin içine bakmaya devam etmişti. Her yanımın dönüyor , yer ayağımın altndan kayıyor gibiydi. Hayır ! Hayır bayılmanın hiç sırası değildi. Derin nefesler çektim içime. Avuçlarım terliyordu. Derken o tanıdık his gözlerimi irileştirmişti. Boğazımı yakarak yükselelen acı sıvıyla boştaki elimi dudaklarıma kapatıp fırladım masadan. Arkamdan seslense de dönüp bakacak mecalim yoktu. Lavaboya zar zor yetişip çıkarttım içimde ne varsa. Ellerimi ıslatıp enseme ,boynuma yasladım. Vücut direncim iyiden iyiye düşüyordu. Buna dur demek için geç kalmadığımı umuyordum. Kağır havluyla ellerimi kurulayıp açtım lavabonun kapısını. Arslan peşimden gelmiş, beni çatık kaşları eşliğinde bekliyordu. Yüzüne mahcubiyetle bakarak dışarı çıktım. O ise ceplerinde duran ellerini çıkarıp gerilmiş yüzüyle bakıyordu suratıma. Derken aralandı ince dudakları.

-Gökçe sen hamile misin?'

Kalbimin yerinde bir takla attığını hisseder gibiydim. Dün gece o, bugün ise Arslan... Üzerinde hiç düşünmediğim bu konu neden tekrar tekrar önüme çıkarılıyor? Ellerim yine bir imdat simidi arar gibi elbisemin eteklerine tutunmuştu. Başımı iki yana salladım.

-Ha...Hayır saçmalama yok öyle birşey.'dedim olağanca bir sakinlikle. Böyle hassas bir konuyu az evvel evlenme teklifi aldığım adamla , üstelik tuvalet kapısında konuşmayacaktım herhalde. Adımlarım içeri doğru çevrilmiş, atarlı bir adım atmıştım . Derken hiç beklemediğim anda kavranmıştı kolum . Ve kahve çekirdeği gözler yüzüme korkunç bir bakış atıp içeri yürümeden evvel mırıldanmıştı.

-Eğer varsa bir an önce halledelim. Yiğit gibi olmaya hiç niyetim yok.'

🤍

Yalının kapısından selamsız sabahsız dalıp etrafıma dahi bakmadan fırlamıştım yukarıya. Geçirdiğim lanet günden sonra kimseyi görmek istemiyordum. Tek istediğim aklımdaki soru işaretlerinin bir an evvel silinmesi ve yaralarım olsa da eski sakin hayatıma dönmekti. Böylesi zordu. Çok zordu. Aklım , kalbim bir sahtekarda kalırken bir yandan da bana aşık olmuş en iyi dostumla uğraşıyordum. Ona da bir haller oluyordu ya hayırlısı. Odama girip kapıyı arkasından kilitledim. Ilgaz'ın içeri dalıp bana Amine ile ilgili atar gider yapmasını, yahut annemin aç mısın tok musun muhabbetini asla kaldıramayacaktım. Saçımdaki tokayı çıkarıp odaya gelişi güzel fırlattım. Beynimi sızlatan şeyler içindekiler değilde saçımın ucunda duran incecik tokadı sanki.

Odanın ortasında bir sağa bir sola hapishane mahkumları gibi turluyordum. Bu hamilelik meselesi... Olmazdı . Olamazdı yani. Daha aklıma gelirken yanaklarımı kızartsada o gecenin her ayrıntısını düşünmüştüm. Dikkat etmişti. Etmiştik . Yani... Of ! Bebeğin nasıl yapıldığını bilecek kadar büyük insanlardık sonuçta ! Böyle bir hata yapmış olamazdık . Ben günlerdir kendimi hem ruhen hem bedenen harap ettiğim için vücudum uyarı veriyordu o kadar. Tabii ya, öyleydi . Ve şimdide bu düşüncemi kanıtlamak için eczaneden aldığım erken gebelik testini yapacaktım. Buz kesen ellerim çantamın fermuarını zorlukla açıp içindeki dikdörtgen kutuyu çıkarmıştı. Yalnızca ufak bir testti . Sonucun ne çıkacağını bildiğimden gerilmeme asla lüzum yoktu. Lavaboya girip gerekli maddeleri tek tek uyguladım. Tekrar odaya döndüğümde uzun çubuk kapalı duran avucumdaydı. Kolumdaki saate bakıp geçmesi gerekenden fazla vakit geçtiğini gördüğümde artık bakmaya karar vermiştim. Aralandı parmaklarım. Bakışların uzun çubuktaki sonuç çizgisinde beliren çift çizgide şaşkınlıkla gezindi.  Ve istemsizce mırıldandım.

-Bu...Bu doğru olamaz öyle değil mi?'

🤍

Gece çöküyordu gökyüzüne . Vakitler artık günün bittiğini duyuruyordu. Ağlamaktan kızaran gözlerim çöktüğüm köşeden yatağımın üzerindeki onlarca pozitif sonuçlu gebelik testine ürkek bakışlar atıyordu. İnanmamıştım sonuca. İnanamamıştım. Adını bile doğru düzgün bilmediğim bir adamdan hamile olamazdım. Olamazdım ! Akşam yemeği vakti gelmeden hızla evden çıkmış, yakındaki üç eczaneden birbirinden farklı markalarda bir sürü gebelik testi almıştım. Bir tanesi negatif çıksa ona inandıracaktım kendimi ama çıkmamıştı işte. Hepsi aynıydı... Hepsi pozitif... Alp'ten... Ah pardon! Alparslan'dan bir parça taşıyordum içimde . Ondan bir hatıra... Belkide onu bile bana bırakmamak istediği için gelip sormuştu dün gece. Ne kadarda aptaldım ! Emin olmadığım birşey hakkında eminmiş gibi konuşmuştum. Peki ya şimdi ne olacaktı ? Aileme ne diyecektim ben ? Karnımdakinin babasını kim diye tanıtacaktım ? Alp mi ? Alparslan mı?

Zorlukla kalktım ayağa . Bunu bilmeliydi . Hamile olduğumu bilmeliydi . Belki vazgeçerdi içine hapsolduğumuz şu intikam konusundan. Ve biz birşeyleri düzeltmek için uğraşırdık. Telefonumu elime alıp haftalardır aranmayan numarasını çevirdim. Saniyeler sonra kulağıma dolan kadın sesi bu numaranın artık kullanılmadığını söylemişti. Umutlarım tükenmişti bir anda. Elim istemsizce Arslan'ın isminin üzerine gitti. Daha evvel bana yardım etmişti. Belki yine...  Vazgeçip kapattım telefonu. Bugün yaşadıklarımızdan sonra ondan yardım isteyemeyeceğimi anlamış olmalıydım. Peki ya ne yapacaktım ben ? Allah'ım yok muydu bir çıkış yolu ?

Aklıma düşen fikirle hırkamı sırtıma geçirip yatağın üzerindeki tüm testleri çantamın içine doldurdum. Bu benim tek çaremdi . Gidebileceğim tek yer... Bir umudun peşine takılıp herkesin uyuduğundan emin olduğum anda indim merdivenlerden. Parmak uçlarımda mutfağa geçip açık kapısından bahçeye çıktım. Sevda ve Arif tahmin ettiğim gibi yine kamelyada oturmuş çay içiyorlardı. Gece vakti yalıdan çıkmak istiyorsam bunu yakalanmadan tek şekilde yapabilirdim. Diğer görevlilere görünmeden ilerledim yanlarına. Beni ilk gören Sevda olmuş, elindeki çay bardağını bırakıp bir anda ayağa fırlamıştı.

-Gökçe Hanım siz iyi misiniz?'demişti darmadağın halime endişe ile bakarken. Bir ona birde Arif'e çevirdim yavru kedi bakışlarımı. Onlardan başka çarem yoktu. Yanağıma düşen inci tanesini usulca silip başımı önüme eğdim.

-Bana yardım ederseniz iyi olacağım...'

🤍

-Ertuğrul Bey duyarsa ölümler ölüm beğendirir . Allah beni kahretsin. Gökçe Hanım ne olursunuz dönelim yokluğunuz fark edilmeden.'

-Arif sus da önüne bak. Hızlıca gidip geleceğiz işte . Kız zaten perişan , bir de sen varma üzerine. '

-Ama Sevda'm Ertığrul Bey...'

-Arif!!'

Başımı cama yaslayıp geçip giden yol boş gözlerle bakmaya devam ettim. Şarkıda dediği gibi içim cayır cayır yanıyordu şimdi. Başka bir zamanda , başka bir durumda olsak mutluluktan havalara uçuracaktı bu haber bizi belkide. Zifiri gözleri içine kadar gülecek , beni kucağına alıp etrafımda döndürecekti mutlulukla. Çalmıştı bizden . Tüm bu mutluluklarımızı çalmıştı. Beni sevdiğine de şüpheliydim artık. Yaşadıklarımızın intikam oyununun bir parçası olmadığına ikna etmeye çalışıyordu kalbim mantığımı . Ama zordu. Çok zor.

Nihayet araba tarif ettiğim yerde durduğunda hiçbir şey söylemeden inmiştim aşağı. Arif ağabeyimin korkusundan kalp krizleri geçirmeye devam ediyordu ardımdan. Adımlarım  büyük demir kapının önünde durduğunda gözümün önünde o güzel gün canlanmış, ve ben bir kez daha paramparça olmuştum . Elimi uzatıp demir kapıyı zorlanmadan açtım. Ayaklarım toprak yolda çiftliğe doğru ilerlerken burada olmasını diliyordum her nefeste. Sonunda eve varmış, titreyen elimle zile basmıştım. Onu karşmda görmek, ona böyle bir haber vermek benim için hiç kolay olmayacaktı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. Ne olur sevin ve beni yalnız bırakma Alparslan ... 

-Buyrun?'

Duyduğum kadın sesiyle açıldı gözkapaklarım. Kapıyı açan otuzlarında güzel bir kadındı. Üzerindeki fantazi kıyafet ve elindeki kadehe bakılırsa oldukça yanlış bir zamanda gelmiştim buraya. Boğazıma adeta bir öküz oturken ağlamamak için sıkmıştım kendimi. Buraya onu görmeye gelmiştim, ve ne olursa olsun onu görmeden gitmeyecektim.

-Şey... Alp Bey'i soracaktım ben . Kendisi burada mı acaba ?'dedim titreyen sesimle . Kadının bakışları beni tuhaf tuhaf süzerken ellerim istemsizce test çubuğu dolu çantama sarınmıştı. Dizlerim az sonra göreceğim manzaradan ölesiye korkar gibi zangırdamaya başlamıştı. Derken kadın bana olumlu anlamda başını sallamış, içeri doğru dönüp beni defalarca öldüren o ismi seslenmişti. Ve ben bu gece bir kez daha ölmüştüm...

-Alp ! Seni görmek isteyen biri var sevgilim !'











#BölümSonu#




Keyifle okuduğunuz bir bölüm olması dileğiyle 🪁





Sizi seviyorum❤️
BURSALI GELİN 👑



Continue Reading

You'll Also Like

16.2K 998 26
+820697537713: Bu nasıl bir güzellik? +820697537713: Her baktığında yeniden çarpar kalbim. ~ *Yarı texting* *Tamamlandı* {Start: 23.04.2022 08.33} {F...
1.5M 47.4K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
496K 9.2K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
2.1K 413 7
Karadeniz bölgesinde yaşayan, eskiden husumetli olan Yonca ve Çağrı aileleri. Emine ve Yusuf, kalbi katı bir babanın çocuklarıdır. Evvel zaman bir an...