KAN VE ZEHİR

By serpziyagil

728K 13.4K 5.1K

"Bin." "Neye?" "Motor-" Duraksadı. Dudağının kenarı sinsice kıvrıldı. "Neye binmek isterdin?" dedi beni başta... More

1. Bölüm | TAKINTI
2. Bölüm | SİREN
3. Bölüm | CESARETİN KANATLARI
4. Bölüm | LABİRENT
5. Bölüm | YAĞMURU DİNLEMEK
6. Bölüm | PAMUK
7. Bölüm | SÖZLEŞME
8. Bölüm | RUH KATİLİ
9. Bölüm | AY PARÇASI VE RUHSUZ HEYKEL
10. Bölüm | DAVETSİZ MİSAFİR
11. Bölüm | ELİ KAN KOKAN ADAM VE RUHU KANAYAN KADIN
12. Bölüm: DEJAVU
13. Bölüm: ADI ÖZGÜRLÜK
14. Bölüm: MASALIN ÖTEKİ YÜZÜ
15. Bölüm | ÖDEŞTİK
16. Bölüm: RUH YARASI
18. Bölüm | OYUNCAK MÜZAYEDESİ (PART 1)
18. Bölüm (PART 2) | OYUNCAK MÜZAYEDESİ
18. Bölüm (Part 3) | OYUNCAK MÜZAYEDESİ
19. Bölüm | AŞK VE KORKU
20. Bölüm | KALPLE SAVAŞ
21. Bölüm | AJAN
22. Bölüm | ATEŞTEN URGAN
23. Bölüm | LAFÜGÜZAF
24. Bölüm | ÖLÜLER AF DİLEMEZ

17. Bölüm: KUKLACININ OYUNU

28K 567 582
By serpziyagil

Hellü! Nasılsınız Ay Parçalarım? Bölüm sonunda bekliyorum sizi <3

Keyifli okumalar!

🌙

17. Bölüm: Kuklacının Oyunu

İpe bağlı kuklalar, kurtuluş için çırpınır dururlar.

İpe bağlı kuklalar, kalplerinden zincire vurulmuş, Kurtulamazlar.

İpe bağlı kuklalar, merhametsiz kuklacının oyununa figüranlar.

İpe bağlı kuklalar, acıyı kanatlarına asar uçamazlar.

İpe bağlı kuklalar, kurtulmak için çırpınır dururlar.

İplerin izin verdiği kadar hareket etmeye tutsakdırlar. Kuklacının çektiği yöne savrulurken, ağlayamazlar.

Kendi hayatının, herkesi oldun mu hiç?

Söyle küçücüğüm, İpe bağlı kukla nedir bildin mi hiç?

En büyük parçan, en büyük yaran oldu mu hiç?

Kendi hayatının herkesi, ipe bağlı kuklası olduğunu anlayınca, acının binbir yüzüyle tanışıyor kişioğlu.

Elimdeki defteri kapattım. Deri ciltin üzerinde elimi gezdirdim. Yazdıklarımı aradan zaman geçince okuyordum ve o an ağladığım yaraların, kabuk bağladığını anlıyordum. Günlük tutma alışkanlığım yoktu ama bazen içim çok dolduğu zaman, defterle dertleşiyordum. İçimdeki zehri mürekkeple karıştırıyor, deftere akıtıyordum huzmesini. "Beni yine şaşırttın." Defterden başımı kaldırıp, Berkan'a baktım. "Ben seni hep şaşırtacağım. Buna alış ve şaşırmayı bırak Ay Parçası." Derin bir nefes aldım. Kız kulesinde çay içmiş ve eve geri dönmüştük. Dönüşte konuşmuştuk ama her daim olduğu gibi istemediği soruları es geçmişti. Hava kararmaya başlamıştı biz yoldayken.

İtalya'ya gideceğim, demişti. Nedenini söylememişti. Eve gelince, direkt benim kaldığım odaya çıkartmıştı beni. Yatağın üzerinde bana ait bir bavul vardı. İçinde özel eşyalarımı, en sevdiğim kıyafetlerimi ve laptopumu bulmayı beklemiyordum ama bulmuştum. Her geçen gün, beni biraz daha tutsağı eden adama, hayranlık besliyordum. Hislerim ne kadar tutarlı bilinmez, karmaşık bir boncuk yığınından halliceydi içim. "Olanlar çok çelişkili. Hem beni özgür bırakıyorsun..." derken, getirdiği eşyalarımın içinden laptopumu gösterdim. "Hem de bırakmıyorsun." Kurduğum cümle bile mantıksızdı. Yaşamamız ise ultra mantıksız. Yaslandığı duvardan çekilip yanıma, yatağın kenarına oturdu.

"Evet, seni özgür bırakıyorum ama bırakmıyorum."

"Anlam yükleyeyim mi?"

"Fark eder mi?"

"Etmez mi?"

"Etsin mi?"

Kaşlarım derince çatıldı. "Soruma soruyla yanıt verirsen, bu böyle uzar gider." deyip, yanaklarımı şişirdim. "Önemli bir konu var." Komodine uzanıp, üzerindeki dosyayı aldı. Bana uzattığı dosyayı, aldım elinden. "Bu ne?"diye, sordum dosyayı açarken. "Bana, bir sözleşme yapalım, demiştin. Hatırlıyor musun?" O gün canlandı kafamın içinde.

"Sözleşme yapacağız. Kısa süreli tutsaklığım boyunca bu evde hapis gibi yaşayamam. Sözleşmedeki maddeleri beraber belirleriz. Sen beni bırakana kadar, yani ben gerçek evime dönene dek bu sözleşme bizim pusulamız ve birbirimize güven senedimiz olsun."

"Şartların neler?"

"Telefonumu ve laptopumu istiyorum. Senin için Ankara'daki evimden aldırmak çok zor olmasa gerek. İstediğim zaman dışarıya çıkmak istiyorum. Tüm şartlarım karşılığında polise gitmeyeceğim. Söz veriyorum."

"Laptop olmaz, telefonunu vereceğim. İstediğinde bana haber vermek şartıyla dışarıya çıkabilirsin ama peşinde daima adamlarım olacak." Sonrasında Rüya'nın laptopundan, sisteme sızmaya çalıştığım için anlaşmamız hayal olmuştu.

Peki şu an ne değişmişti?

Güveniyor artık bana.

Dudağımın kenarı yukarıya kıvrıldı. Komodinin üzerindeki kaleme uzanıp, kağıdı imzaladım. Maddelere göz gezdirmiştim ve çıkarlarıma ters bir madde yoktu. Üzerime düşen tek şey, arkasından iş çevirmememdi. Karşılığında ise istediğim gibi özgür olacaktım. Kağıda uzanıp ucunu kıvırdı ve altındaki kağıda dokundu. Altta olduğu için üzerindeki ne yazdığını okuyamamıştım. "Buraya da imza atacaksın." Gösterdiği yeri imzaladım. Dosyayı elimden alıp, o da imzaladı. Üstteki dosyayı bana uzattı. "İki kopyası olsun istedim. Bu sende dursun, diğeri bende. Başım sallayarak onayladım.

"Eğer imzalamasaydım, ne değişecekti? Beni zaten özgür bırakmamış mıydın?" Kafamı yana eğip, yüzüne baktım. "Hiç bir şey değişmeyecekti. İmzan, polise gidersen, diye ufak bir garanti sadece." Zoraki bir gülümseme peydah oldu dudaklarında. "Yani şimdi özgür olduğuma göre Ankara'ya dönebilir miyim?" Umutla ışıldadı gözlerim. Babamı ve kardeşimi özlemiştim. "Sadece 1 ay. Sonra istediğin yere gidebilirsin." Cebinden çıkardığı telefonu dizlerime bıraktı. "Neden 1 ay?" Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Anlaşmamıza uyduğuna emin olmam için." deyip, ayağa kalktı. "Odana bu kez benimseyerek yerleş. Sonra aşağıya gel yemek yiyeceğiz." Sessizce odadan çıkışını izledim.

Bavulu açıp, en üstte duran çerçeveyi elime aldım. Ahşap çerçevenin içinde, annemin gülen yüzü vardı. Fotoğrafta, annemin kucağındaydım. Annemin fotoğrafının üzerinde gezdirdim elimi ama tek hissettiğim soğuk camdı. Ben 2 yaşındayken, gittiğimiz bir tatilde sahil kenarında, babam çekmiş fotoğrafımızı. Çerçeveyi yatağımın baş ucundaki, komodine koydum. Dolabın içine kıyafetlerimi yerleştirdim. Zaten dolabın içi Berkan'ın aldıklarıyla doluydu ama kendime ait bir kaç parça olması kendimi güvenli alanımda hissettirmişti.

Dolabı kapatıp, laptopumu çıkarttım bavuldan. Laptopu çalışma masasının üzerine koydum. Defterimi komodinin çekmecesine yerleştirdim özenle. Üzerimde hala Ayla'nın kıyafetleri vardı. Dolabı açıp askıdaki kıyafetleri karıştırdım. Kendi kıyafetlerimden, krem rengi ince kazak ve mavi wide leg pantolon giydim. Siyah saçımı tepeden at kuyruğu yaptım. Perçemimi çıkartıp, yana doğru yatırmış ve sprey sıkıp tarayarak sabitlemiştim. Yılan figürlü, gümüş rengi tokayı taktıktan sonra telefonumu alıp, odadan çıktım.

Merdivenleri inip, salona girdim. Merdivenleri inerken, Ayla'ya beni merak etmemesi için, üstü kapalı bir özet içeren mesaj atmıştım. Rüya, Faruk ve Berkan koltuklara oturmuş sohbet ediyorlardı. Beni farketmeleri için seslice boğazımı temizledim. Faruk ve Rüya ile son karşılaşmamızı anımsadım. Faruk'un, kolumdan tutup beni sürüklemesi ona karşı bakış açımı karartmıştı. Elimle sağ kolumu tuttum, baş parmağımı tenimde hareket ettirdim. Berkan'ın yanına oturdum. "Hoş geldin." Rüya'ya, hafif tebessüm ettim.

Faruk, ayağa kalktı. "Ben su alayım kendime." Ensesini kaşıyarak salondan çıktı. "O gün seni incittiği için yüzüne bakamıyor. Pişman oldu eve gelince." diye açıklama yaptı Rüya. Ben sessizliğimi koruyunca, ayağa kalktı. "Ben, Faruk'a bakayım bi." Rüya salondan çıkana kadar bekledim. Gidince, Berkan'a döndüm. "Yanında beni de götürür müsün?" Kirpiklerimi kırpıştırdım. Okuduğum kitaplarda kızlar, böyle yapınca işe yarıyordu ve istediklerini yaptırıyorlardı. Buna inanmıyordum ama denemekte zarar yoktu. Elini yanağıma koyup, üzerime eğildi.

"Tabii ki de..." Burnunu burnuma sürttü. "Hayır." deyip, geri çekildi. "Neden gözünü kırpıyorsun sürekli?" Yüzüme tuhaf bir yaratıkmışım gibi bakmıştı, bunu dile getirirken. Kirpiklerimi kırpmayı kestim, inanmıyordum ama artık işe yaramadığına emin olmuştum.

"Beni de götür."

"Hayır."

"Niye?"

"İş için gidiyorum, dikkatimi dağıtırsın." Bezgince nefes verdi. Kafasını koltuğa yaslayıp, gözlerini yumdu. Kulağına yaklaştım. "Söz uslu dururum, dağıtmam dikkatini." Şansımı sonuna kadar zorlayacaktım çünkü oraya birini öldürmeye gidiyordu ve buna engel olmam gerek.

"Varlığın yeter." Kafasını koltuktan kaldırmadan, gözlerini açıp başını bana çevirdi.

Gözlerim refleksle kocaman açıldı, beklemediğim cümleye karşılık. "Niye bu kadar şaşırdın?" Kelimeler dudaklarından, bir şarkının melodisinden hallice yuvarlanmıştı. "Neden sürekli bana böyle imalar yapıyorsun?" diye, sordum kendime hakim olamayarak. "Neden beni öptün?" İçimden gelen anlık bir histi. "İddia için." Bakışlarını tavana çevirdi. Alayla başını iki yana sallayıp güldü.
"Komik olan ne?" Omuzunu dürttüm sertçe, bana bakması için. Bana baktı kahve ve bal renklerinin harmanlandığı gözleri, yeniden. "Ne zaman yalan söylesen, şah damarın belirginleşiyor ve kalbinin hızlanan ritmiyle uyumlu atıyor." İşaret ve orta parmağını birleştirip, boynuma koydu. Parmakları şah damarımın üzerindeydi. "Şimdi olduğu gibi." Hafif baskı uygulamış ve elini çekmişti. Gözlerimi kaçırıp, yutkundum. Beni bu kadar iyi tanıması, bazen korkutuyordu. Kafamı onun gibi koltuğa yasladım. Yüzüm ona dönüktü ama o tavana bakıyordu.

"Beni bırakıp mı gideceksin yani?" Konuyu yine, başlangıç noktasına bağladım. "Evet." dedi, düşünmeden. Gözlerimi devirip, yanımdaki koltuk yastığını kafasına vuracaktım ama yastık yüzüne değmeden elimi havada yakaladı. Kaşlarımı çatıp elimi, elinden çektim. "Reflekslerinin bu kadar iyi olması korkunç." Kendi kendime mırıldandım. Yüzüne bakmadan, yanından kalktım. Gideceğim esnada bileğimden tutup, beni kendine çekti. Beklemediğim hamlesiyle dengemi koruyamayıp, kucağına düştüm. Ellerim omuzlarına tutunmuştu refleksle.

"Napıyorsun gerizekalı!?" Sinirle soluyup, kalkmaya çalıştım ama elini belime koymuş beni sıkıca tutuyor ve kalkmamı engelliyordu. "Benden korkuyor musun?" Sesi ciddi ve bakışları keskindi. Ona 'korkunç' dememi fazla takmıştı. "Hayır." Gözlerimi kaçırdım. Dilimi ısırdım, yine zehrimi akıtmamak için sözcüklerle.

'Eli kan kokan cani bir katilden, kim korkmaz ki?' diyebilirdim ona ya da 'Tüm kalbimle korkuyorum senden Ruh Katilim.' de diyebilirdim ama demedim. Artık varlığına emin olduğum kalbini, kırmak istemedim. "Yalan söylüyorsun Mehir." Elini boynumun üzerinde, gezdirmişti bunu söylerken. Tanrı aşkına benden başka, kimin yalan söyleyince, şah damarı belirginleşiyor? Gözlerimi devirdim. "Pekâla, bazen korkuyorum." diye, geveledim ağzımın içinde. Elini yanıma koyup, perçemimi gözümün önünden çekti.

"Özür dilerim." Sesinde ki pişmanlık, serçe parmağımı sızlattı. "Neden?" Kaşlarım havalandı. "Seni korkuttuğum için. Sana asla zarar vermem Ay Parçası. Bunu asla unutma." Yavaşca yutkundum, boğazım kurumuştu. Kollarımı boynuna dolayıp, kulağına yaklaştım. "Söylediklerin bana verdiğin, sözün olsun mu?" Başımı yana yatırdım. Bana bakmak için başını hafif çevirmişti. "Sözüm olsun yosun gözlü kız."

Dudaklarım hafif aralandı, omuzuna vurup kucağından kalktım hiddetle. "Gerizekalı! Bana iltifat etmenden nefret ediyorum." Söylenerek ona arkamı döndüm. Onunla yalnız kalmaya, gelmiyordu alaşağı ediyordu ruhumu. "Niye?" Arkamdan seslendi, eğlendiği keyifli sesinden anlaşılıyordu. Durup omzumun üzerinden ona baktım. Hala sinirliydim. "Çünkü hoşuma gidiyor ama hoşuma gitmesi, hiç hoşuma gitmiyor!" Onu arkamda bırakıp, salondan çıktım.

Mutfağa girdim ama kimse yoktu. Aralık mutfak kapısından sesler geliyordu. Aralık cam kapıyı açıp, bahçenin verandasına çıktım. Yemek masasını buraya hazırlamışlardı. Faruk ve Rüya masadaki yerlerini almış, konuşuyorlardı. Seda abla ise, bardaklara su dolduruyordu elindeki sürahiyle. Ben gelince susmuşlardı. İkisi karşılıklı oturuyordu oval masanın etrafında. Başımı dikleştirip yürüdüm ve masanın başındaki sandalyeyi ses çıkararak çektim. Sandalyeye oturup, önümdeki tabakta duran peçeteyi açtım. Peçeteyi bacaklarımın üzerine örttüm. "Tahminen kaç dakika içinde bana bakmayı kesip, yemek için Berkan'ı çağırırsınız? Çok acıktım." Dirseklerimi masaya yaslayıp, parmaklarımı kavuşturmuştum, ikisine bakarken.

Rüya, boğazını temizledi seslice. Seda ablaya dönüp, "Sedoş abimi çağırır mısın?" diye, rica etti. Seda abla elindeki sürahiyi masanın ucuna bıraktı. "Çağırıyorum hemen kuzum." deyip, mutfak kapısından eve girdi. "Mehir ben," Faruk'un sözünü kestim. "Üzgün müsün? Özür mü dileyeceksin? Peki, o gün bana yaşattığın korkuyu silecek mi hafızamdan, senin özrün Faruk?" Faruk başını önüne eğmiş, sessizce beni dinliyordu. Verecek cevabı mı yoktu yoksa, cevaplarının yetersiz kalacağını mı düşünüyordu? Tartışılır.

Bardağı alıp, bir kaç yudum su içtim, boğazım kurduğu için. "Farz-ı muhal; o an sinirle bana zarar vermiş olsaydın, yine bir özürle vicdanını temize mi çekecektin? Bu ülkede kaç kadın, kendine zarar veren bir erkeğin içi boş, iki kelimelik özrünü kabul etti, diye daha beteriyle ödüllendiriliyor haberin var mı senin? İki kelimeye sığdıracağın özrünü kabul etmiyorum çünkü kabul edersem gün gelecek, daha beterini yapacaksın sözde öfke kontrol problemi yüzünden ve bir özürle geçeceğini sanacaksın kanattığın anıların." Sözlerim bitince, elimdeki sıkıca tuttuğum bardağı masaya koydum.

Faruk, başını kaldırıp bana bakamadı. "Çok haklısın. Ben pişmanım, bunu bil yeterli." deyip, masadan kalktı ve karanlık bahçede gözden kayboldu. Üzerimde hissettiğim izlenme hissiyle etrafa bakındım. Mutfağın kapısına yaslanmış, beni izleyen Berkan ile kesişti bakışlarım. Yüzündeki gururlu ifade, dudaklarıma bir tebessüm kondurdu. Gelip, Faruk'un kalktığı yere yani çaprazımdaki sandalyeye oturdu. "Abartmadın mı biraz?" Rüya'ya baktım sinirle gülerek. Ciddi miydi? Sarı saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Abartmak mı? O gece bir ceset görüp panik atak krizi geçirdim ve Faruk, o an ki ruh halimi önemsemeden kolumdan tutup beni sürükledi. Sence, gerçek abartı hangisi Rüya?" Kaşları hafifçe çatıldı. Alt dudağını dişledi stresle.

"Haksızsın demiyorum. Sadece O, yaptığını savunmuyor." Ayağa kalkıp masanın kenarında duran, porselen çorba servis tenceresinin kapağını açtım. Bamya çorbasının kokusuyla İç çektim. Rahmetli annem çok güzel yapardı. "Yaptığının savunulacak tarafı yok, o yüzden susuyor." Berkan'ın tabağındaki boş kaseyi alıp, çömçeyle çorba koydum. "İsterse, abimi korumak istediği gerçegini öne sürüp, kendini savunabilir ama o pişman olduğu için susuyor Mehir." Kaseyi Berkan'ın tabağına koyup, kendime de çorba koydum. "Abini polisten korumak için beni harcaması, onu haklı çıkartmaz benim gözümde. Neden Faruk'un hatasına güzelleme yapıyorsun? " Yerime oturdum.

Rüya, afalladı ve bir an duraksadı. "Güzelleme yapmıyorum, Faruk, kötü biri değil Mehir. Ben sadece orta yolu bulma taraftarıyım." Rüya'nın, Faruk'a karşı olan hisleri yüzünden böyle davrandığını biliyordum. Faruk'a kızgın ya da sinir değildim. Hatasını anlaması ve tekrar etmemesi için sert konuşmuştum. O an yerinde ben olsam, ben de kardeşim dediğim adamı düşünüp hareket ederdim. "Ben orta yolu bulma taraftarı değilim. Ayrıca Faruk'u savunmana gerek yok, o kendini savunabilecek yaşta ve bir avukata ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum. Şimdi izninle yemek yiyeceğim." deyip, Berkan'a döndüm. "Ekmeği uzatır mısın?" Pür dikkat beni izleyen adam sözümü ikiletmeden ekmek sepetini uzattı. "Teşekkür ederim." Çorbayı içmeye başladım. Rüya, ayağa kalkıp, "Doğru söylüyorsun, aranızdaki meseleye müdahale etmemeliydim. Size afiyet olsun." dedi. Tavır almıyordu ve samimiydi söylediklerinde. Rüya, sağduyulu bir kızdı ama onda bulduğum en ilginç yan, fazla olgundu yaşına göre. Mesela, bu dediklerimi biri bana deseydi, bende onun damarına basardım.

Berkan, elindeki kaşığı tabağın kenarına bıraktı. "Yemek yemeyecek misin abiciğim?" diye sordu ilgiyle. Biz konuşurken, kardeşini savunmak için aramıza girmemişti ve bu ona hayran yanımı beslemişti. "Faruk kış bahçesindedir. Tepsi hazırlarım, yeriz orada biz." deyip Berkan'ın arkasına geçti. Boynuna sarılıp, yanağını öptü. "Bu kez uzun sürmesin işin lütfen, özlüyorum seni." Berkan da, kız kardeşinin yanağını öptü uzunca. "Kısa sürecek bebeğim." Ona bir babanın şefkatiyle 'bebeğim' diyordu. Rüya, çok şanslıydı. Berkan, katil olabilirdi ama çok iyi bir abi olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Rüya, abisini tekrar öpüp yanımızdan ayrıldı. Çorbam bitmişti, tabağıma salata ve tavuk soteden koydum. "Ne zaman gidiyoruz?" Çatala batırdığım tavuğu çiğnedim.

"Gece gidiyorum." dedi, son kelimeye baskı uygulayarak. Gözlerimi devirdim, pes etmeyecekti. Sessizce yemeğimizi yerken, sandalyenin gıcırtısı sessizliği böldü. Berkan, ayağa kalkıp, mutfağa gitmişti. Elinde iki rakı bardağı ve rakı şişesiyle geri döndü. Bardaklara rakıyı dondurup, üzerine su çektiği bardağı bana uzattı. Su ile buluşunca rengi bulanıklaşan rakıdan, bir yudum aldım. Kendi sek rakı içiyordu, su koymamıştı. Su bardağındaki suyu, rakısının üstüne döktüm. "Rakı suyla içilir ki tadı güzelleşsin." Bardağımı kaldırıp uzattım. Bardağını bardağıma çarptı hafifçe. "Sertliğini azaltınca sevmiyorum ama öyle olsun bakalım." Bardaktaki rakıyı fondipledi. Onn aksine ben küçük bir yudum aldım. "Rakının yanına ne iyi gider bilir misin?" dedim, bilmiş bir edayla. Tabaktaki salatada gezdirdim çatalımı. "Göreceli bir soru oldu." Sesi düşünceliydi, neyden bahsettiğimi tartıyordu zihninde. Cebimden yeni kavuştuğum telefonumu çıkarttım.

YouTube'a girip, Sıla'nın Saki şarkısını açtım. Telefonu masaya koyup, sesini açtım. Kafamı şarkının ritmine uygun hareket ettirirken, rakı bardağını salladım. Başını iki yana sallamıştı gülerek. Sıla'nın sesi rakı bardaklarımıza çarpıp, ruhumuzda yankılanıyordu.

"Tutamam ya nasıl gizledim?
Ele sustum içime söyledim
Gizli aşk bu hiç kimse duymasın
Sapamam ya yolu özledim
Hayal neymiş? rüya bir yana
Seçemem ya seni özledim." Diyordu şarkının sözleri. Ben şarkıya uygun oturduğum yerde sallanıyordum. Berkan ise, sandalyede geriye yaslanmış, rakısını içerken bir klip izler gibi bana bakıyordu. Zihninde oynayan klibi merak ettim kısa bir an.

Şarkı zaman gibi akıp giderken, yedinci kez tekrar çalmaya başlamıştı. Yemek yemeyi çoktan bırakmıştık. Rakı içerken, sohbet etmiştik ama bir zaman sonra sessizliğimiz konuşmuştu.

Elimi havaya kaldırıp, bardağı ritme uygun salladım. Rakı bedenimi gevsetmişti ve çakır keyif olduğumu hissediyordum. Nakaratına eşlik ettim şarkının. "Ah be hiç haberin yok.
Eş dost biz gama düşece'z.
Sen durma koy saki içece'z!" Şarkı dudaklarımdan melodik bir coşkuyla dökülüyordu. Yüzümdeki derin gülümseme, sarhoşluğun bahşettiği yanılsamadan ibaretti.

Bardağın dibini görünce, oturduğum yerden şişeye uzanıp rakı koydum bardağa. Berkan, kaçıncı bardağını içiyordu bilmiyorum ama onun da rakısını tazeledim. Elimdeki bardakla bardağına vurdum. "Sende söyle." dedim kahkaha atmadan hemen önce.

"Ah be hiç haberin yok
Eş dost biz gama düşece'z
Sen durma koy saki içece'z"

Bu kez sesime eşlik eden kalın erkeksi ses gülüşümü büyüttü. Kafamı geriye attım gülerek. Dirseğimi masaya yaslayıp, elimi çeneme koydum. "Sesin çok güzelmiş." diye mırıldandım mayışmış sesimle. Gözlerim kapanıyordu ara ara. "Kalk seni yatağına yatıralım." Koluma dokundu hafifçe. Mırıldandım esnerken ama anlamsız mırıltılarım bir kelimeye dönüşmedi. Bedenim sandalyeden havalanınca, kollarımı boynuna sardım ruh katilimin. Başım göğsüne yaslıydı ve kokusu ciğerlerime nefes aldığını hissettiriyordu.

Hareketlerden merdivenleri çıktığımızı anlıyordum ama gözlerimi açmadım. "Hiç durma koy saki içece'z." Dudaklarımda şarkının sözleri son kez dökülürken, bedenim yatağın serin çarşafına değdi. Yatakta dönüp, koluna sarıldım. Baş ucumdaki gece lambasını yakıp, yatağın kenarına oturmuştu. "Roma sokaklarında... Bensiz mutsuz ol tamam mı?" Ağzımı yayarak konuşuyordum. Dilim uyuşmuştu sanki, kelimeler zor dökülüyordu dudaklarımdan. "Uykunda bile bencilsin, yosun gözlüm." Kaşlarım hafif çatılırken dudağımda askı kalan gülümsemeyle, bedenim uykuya boyun eğdi.

🌙

Hissettiğim sarsıntıyla, yerimde kıpırdandım. Kulağımdaki uğultu, uykumu açmıştı. Başımda inceden bir ağrı baş gösterdi. Gözlerimi araladım usulca.

Görmeyi beklediğim onlarca olasılık vardı ama bunu beklemiyordum.

Uçaktaydım.

Pekâla düzeltiyorum. Uçaktaydık. Ruh katilim, yanımdaki koltuktaydı. Uyandığımı görünce, göz kırptı. "Düşündüm ve Roma sokaklarında mutsuz olmaya gönlüm el vermedi Ay Parçası." Gözlerim kısıldı. Ne dediğini anlamamıştım. Dün gece ne olmuştu? Hafızamı zorlayınca, anılarım buğulu birer sahne şeklinde kendini gösterdi ama dediği cümleye anlam veremedim. En son bahçedeki masada şarkı söylemiştik. Sonra ona sesinin ne kadar güzel olduğunu söylemiştim ama sonrası boşluktu. Bahçede mi uyumuştum?

Neyse ne, sonuç olarak istediğim noktadaydım. İtalya'ya gidiyorduk. "Başım ağrıyor, neden o kadar içmeme izin verdin?" Başımı koltuğa yaslayıp, ona döndüm koltukta. Havalandığımız için -muhtemelen Berkan'ın bağladığını- kemeri çözmüştüm. "İzin isteseydin, vermezdim." Ayak ucuna koyduğu küçük siyah sırt çantasına uzandı. Çantadan ilaç kutusu çıkarttı. Yanımızdan geçen hostesten, su rica etti. Ağrı kesiciyi bana uzattı. "Parol mu? Cidden mi?" Kirpiklerimi kırpıştırıp, elimdeki ilaç kutusuna baktım. "Yüksek dozlu hiç bir ilacı sana vermem." Hostestin getirdiği suyu alıp, kapağını açtı. Kutudan hap çıkarıp, bana uzattığı suyla yuttum. "Sen zengin değil misin, neden özel uçağın ile gitmiyoruz?" Şişenin kapağını kapatıp, koydum. "Tatile gitmiyorum. Dikkat çekemem."

Duraksadım. Etrafa bakındım. "O yüzden mi business sınıf ile uçuyoruz?" Tek kaşımı kaldırdım. "Ekonomik sınıfta uçmayı mı tercih ederdin?" Elimi ağzıma götürüp, kilit işaret yaptım dudaklarıma. "Sustum patron sensin." deyip, başka yöne baktım ve kendi kendime ekledim. "Köprüyü geçene kadar ayına dayı hesabı." dediğimi özellikle duysun diye sesli söylemiştim.

"Sen bana ayı mı dedin?"

"Yo dayı dedim." Göz kırpıp, öpücük attım alayla. Sinirli bir nefes aldı. "Seni getirdiğime pişman edeceğini, bile bile getirdiğim için müstahak bana." Sinirli homurtusuna, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Mehir?"

Duyduğum erkek sesiyle başımı kaldırıp, tepemde bana bakan sarışın adama baktım.

Onun, burada ne işi vardı? Berkan'ın yanımda gerilen bedenini hissederken, yavaşça yutkundum.

🌙

Veee bölüm sonu! Burada bitilir mi insafsız? dediğinizi duyar gibiyim...

Bölüm hakkındaki tepki ve teorilerinizi okumak için sabırsızlanıyorum!

Size ufak bir sorum var Ay Parçalarım. Bölüm şarkıları için Spotify listesi oluşturayım mı bundan sonra?

Kitap kapağımızı ve karakter modellerini nasıl buluyorsunuz? Mehir ve Berkan için zihnimdeki gibi model bulamamıştım ve en yakın vibe veren modelleri seçmiştim. Önelerilere açığım <3

İnstagram üzerinden -istek gelen kitaplar üzerine- bir çekiliş düzenledim, katılmak isteyen göz atabilir.

Ig: therimedru
Kitap ig: ziyagilbooks

Yeni bölümde görüşürüz!

Ben, Berkan'ın gamzesi ve Mehir'in yosun gözlerine gömülmeye gidiyorum izninizle flsofiwpxowlflw

Continue Reading

You'll Also Like

5.5K 410 12
Eylem ve fethi bir dizide tanışırlar o diziyi oynayarak kaynaşırlar ve dizi finalinde aşık olurlar bölüm sınırı yok ilk bölümü temmuzun 1. haftası ya...
305K 12.4K 35
Kocam, bin adamın bir kurşunuyla öldürüldü. Ben ise, bin kurşunla tek bir kişiyi öldüreceğim. "AKSİYONUN EN ÇARPICI SERİSİ" Kocası, bir suikastte öl...
100K 6.3K 36
Bakışlarım son kez telefonumun açık olan ekranına kaydı. 00.00 Dudaklarımda acı bir tebessüm oluşurken telefonuma gelen bildirimle birlikte kaşları...
201K 8.3K 44
Gece bilmesine rağmen 22 yaşında gerçekten üvey olduğu yani bebeklerin karıştığı hastane tarafından anlaşılır. Ancak Gece'nin biyolojik ailesi çok ön...