KAN VE ZEHİR

By serpziyagil

733K 13.6K 5.1K

*Tüm hakları şahsıma aittir. Çalınması, uyarlanması ve kopyalanması durumunda yasal işlem başlatılacaktır.* More

1. Bölüm | TAKINTI
2. Bölüm | SİREN
3. Bölüm | CESARETİN KANATLARI
4. Bölüm | LABİRENT
5. Bölüm | YAĞMURU DİNLEMEK
6. Bölüm | PAMUK
7. Bölüm | SÖZLEŞME
8. Bölüm | RUH KATİLİ
9. Bölüm | AY PARÇASI VE RUHSUZ HEYKEL
10. Bölüm | DAVETSİZ MİSAFİR
11. Bölüm | ELİ KAN KOKAN ADAM VE RUHU KANAYAN KADIN
13. Bölüm: ADI ÖZGÜRLÜK
14. Bölüm: MASALIN ÖTEKİ YÜZÜ
15. Bölüm | ÖDEŞTİK
16. Bölüm: RUH YARASI
17. Bölüm: KUKLACININ OYUNU
18. Bölüm | OYUNCAK MÜZAYEDESİ (PART 1)
18. Bölüm (PART 2) | OYUNCAK MÜZAYEDESİ
18. Bölüm (Part 3) | OYUNCAK MÜZAYEDESİ
19. Bölüm | AŞK VE KORKU
20. Bölüm | KALPLE SAVAŞ
21. Bölüm | AJAN
22. Bölüm | ATEŞTEN URGAN
23. Bölüm | LAFÜGÜZAF
24. Bölüm | ÖLÜLER AF DİLEMEZ

12. Bölüm: DEJAVU

26.8K 519 90
By serpziyagil


Bölüm şarkıları:

Taylor Swift, Blank Space

Demet Akalın, Giderli Şarkılar

Teya Dora, Džanum

12. Bölüm: Dejavu

Romeo ve Juliet'in aşk dedikleri şey. 6 kişinin ölümüne sebep olan, 3 günlük bir macera olmasaydı belki de aşka  inanabilirdim.

Romeo bana göre bencil herifin tekiydi. Rosaline'i unutmak için Juliet'i kullanmış ve küçük bir kızın duygularıyla oynamıştı. Shakespeare, Romeo ve Juliet'i yazarken acaba aşk için ölümün dahi göze alınacağını mı yoksa, aşkın felaket getiren lanet bir his
olduğunu mu anlatmak istemiş?

Shakespeare yaşamadığı ve yaşasa dahi onunla konuşamayacağım için bu sorumun cevabını asla alamayacaktım.

Aşk anlaşılması güç bir savaştı. İnsanın kalbi ve aklı arasında yaptığı bir seçimdi. Eğer ki aşık olsaydım kalbimin sesini sonuna kadar kısardım çünkü insana en büyük zararı sevdikleri verirdi. Ben kırılmaktan korkan küçük bir kadından ötesi değildim. Bu dik duruşumun, umursamaz tavırlarımın sebebi belki de buydu.

Korku.

"Ne düşüyorsun o kadar dalgın güzelim?" Berkan'ın yumuşak nefesi boynuma çarpıyordu. Sesini duyabilmem için kulağıma yaklaşmıştı ve bedenlerimiz çok yakındı. Kollarımı boynuna dolayıp, elimi yanağına koydum. "Yaa güzelin miyim gerçekten?" dedim 'a' harfini uzatarak. Yanağını yavaşca okşarken, masum olduğunu düşündüğüm bir ifadeyle gözlerine bakıyordum. Berkan gülerek yüzüme düşen perçemimi kenara çekti. "Seni çözdüğümü düşünüyorum ama bir şey yapıyorsun... Sonra başka bir yanınla tanışıyorum." dedi elini yanağımdan çekmeden. Bakışları düşünceli görünüyordu. Gülerek elimi göğsüne indirdim. Kalbinin üzerine elimi koydum.

Elimin altında atan kalp tuhaf hissettiriyordu. "Oha senin kalbin mi vardı?" dedim şaşkınlıkla. Berkan gözlerini devirmişti. O konuşmayınca yüzümü yüzüne yaklaştırdım. "Ceza mı çekmek için sabırsızlanıyorum." dedim dudaklarına bakarken. Adem elması hareket etti. Yutkunmuştu. Belimdeki eli gevşeyince, gülerek göğsünden ittim. Kokteyl masasındaki içki dolu kovayı elime aldım. "İçki karışımından bahsediyordum!" demiştim kovayı başıma dikmeden hemen önce.

Boğazımı yakıp geçen sert sıvı midemi yakıyordu. Nefes almadan içtiğim için dudaklarımın kenarlarından içki akıyordu. Tek nefeste bitiremeyeceğimi anladığım için kovayı sertçe masaya koydum. Başım dönüyordu. Kanıma karışan alkol bedenimi gevşetmişti ama midem bulanıyordu. Çok mu içmiştim? Yerimde sallandığım için masanın kenarına tutundum düşmemek için. Kahkaha atarak tekrar kovaya uzandım ama Berkan benden önce davranıp kovayı aldı. "Neden alıyorsun? Cezamı çekeceğim. Ver hadi!" dedim gülerek. Başını iki yana salladı. "Cezanı sonraya saklıyorum ben. Merak etme." dedi imayla. Kaşlarımı çatıp orta parmak gösterdim. "Rüyanda görürsün!" diye bağırdım. Edepsiz herif. "Beraber görürüz." deyip beni tiye aldı. Ona arkamı dönüp lobinin merdivenlerine ilerledim. Hafif sallanarak yürüyordum ama keyfim yerindeydi çünkü artık kafamdaki sesler susmuştu.

"Nereye gidiyorsun? Ayakta zor duruyorsun." Berkan'a baktım omuzumun üzerinden. "Dans etmek istiyorum." dedim mesafeli bir sesle. Ona hala sinirliydim. Neden sinirli olduğumu unutmuştum ama sinirliydim. Gözlerini incelemeye başladım. Karanlıkta çok güzel parlıyordu. "Gözüm üzerinde. Bu halde beceremezsin ama kaçmayı aklının ucundan bile geçirme, her yerde adamlarım var." dedi uyarıcı bir tonlamayla. Gözleri niye bu kadar güzeldi? "Hah?" diye mırıldandım ne dediğini anlamadığım için. Berkan iç çekip deri koltuğa oturdu. "Git ve eğlen." dedi koltukta geriye yaslanmıştı.  

Ona arkamı dönüp bir kaç adım attım. Durup tekrar ona döndüm. "Sen gelmiyor musun?" diye sordum. Avcı gibi keskin bakışlarıyla pür dikkat bir yere bakıyordu. "Hayır git sen." dedi bana dönmeden. Bu kadar ilgisini çeken kimdi? Kesin o kızıl yaratıktı. Baktığı yöne çevirdim sinirle bakışlarımı. Vip lobilerden birine bakıyordu. Genç iri yarı bir adam vardı. Üzerinde beyaz sporcu atleti ve rahat bir pantolon vardı. Saçı yoktu ama sakalları vardı. Kaşının birinde çizik vardı. Berkan'a baktım yeniden. Viskisini yudumlarken adamı izliyordu.

Yoksa gay miydi?

Sıkıntıyla dudağımı büzdüm. Ona arkamı dönüp merdivenleri indim. Dans eden insanların arasına karışınca gülmeye başladım. Durduğum yerde dans ederken biri kolumdan tutup beni çekti. Rüya beni çekiştirip, Faruk ve Devin'in yanına götürdü. Rüya ve Faruk sarhoş değildi ama Devin benim gibi yerinde sallanıyordu. Rüya'nın eline bakınca meyve suyu içtiğini gördüm. Dans etmeye başladım onlara ayak uydurarak.

Bir süre sonra dans kavramını yitirmiştik. Şarkıdan bağımsız yerimizde zıplıyorduk. Devin bize bakıp ellerini havaya kaldırdı. "Bekleyin beni harika bir şey yapacağım!" Kelimeleri zor telaffuz ediyordu. Yanımızdan ayrılınca Faruk köşede duran iki adama başıyla işaret vermişti. Adamlar Devin'in peşinden gitmişti. Rüya ile kollarımızı birbirimizin omuzuna attık zıplarken. Bir kaç dakika sonra Devin gelmişti. Şarkı değişince durduk. Türkçe pop bir şarkı başlamıştı. Demet Akalın, Giderli şarkısı son ses çalarken insanlar coşkuyla dans etmeye başladı. "Benden size gelsin bu şarkı!" Şarkıyı Devin değiştirtmişti.

Yanımdan geçen garsonun tuttuğu tepsiden iki bardak aldım. Birini Devin'e uzatırken, diğerini fondipledim. Devin uzattığım bardağı alıp başına dikti. "Bu kalbin üzülmesine izin vermicem!" Rüya şarkının sözlerini söylemeye başladı dans ederken. "Mutlu sonu görmeden asla ölmeyeceğim!" diye eşlik etti Devin. Devin kolumdan tutup beni Rüya ile ortasına çekti. "Sende söyle." dedi kollarımdan tutup dans ederken. Ritmine ayak uydurdum. "Herkes nasibini alır..." dedim ve es verdim. "Giderli şarkılardan!" dedik hep beraber. Alkol beynimi iyice uyuşurmuştu. Kızları bırakıp bar kısmına ilerledim. Çok içmiştim ve midem bulanıyordu. Barmene baktım. Elindeki havluyla kokteyl bardaklarını siliyordu çevik hareketlerle. "Lavabo ne tarafta?" diye sordum. Barmen eliyle yan taraftaki bir koridoru işaret edince başımla onayladım. Omuzumun üzerinden vip lobi kısmına baktım. Berkan koltukta oturup viskisini içiyordu. Kolundaki saate bakıp ayağa kalktı. Boğazıma yükselen sıvıya ağzımı kapatıp, koridora girdim.

Lavabodaki boş kabinlerden birine girdim. Makyajini tazelen sarışın bir kadın dışında kimse yoktu. Klozete eğilip midemdeki herşeyi çıkarana kadar öğürdüm. Boğazım yanıyordu. Sifonu çekip, kabinden çıktım. Ağzıma yayılan iğrenç tattan kurtulmak için, ağzımı suyla çalkaladım. Yüzüme su çarptım. Biraz daha kendimdeydim. İçinde bulunduğum durumu idrak edince gözlerim sevinçle parladı. Zihnimi bulandıran alkol, etkisini yitirmişti. Başım feci derecede ağrıyordu ama bu son şansım olabilirdi kurtulmak için. Makyajını tazeleyen kadına döndüm. "Merhaba, telefonunuzu kullanabilir miyim? Çantamı kaybettim ve gelip beni alması için arkadaşımı arayacağım." Kadın bana üzülerek baktı. Yalan söylediğimi anlamasına diye içimden bildiğim duaları okumaya başladım.

Sarışın kadın çantasını açtı. Mutlulukla dudaklarım kıvrıldı. "Buyurun kullanabilirsiniz tabii ki." deyip telefonu uzattı. Bana gülümseyen kadının, boynuna atlamamak için kendimi frenledim. Telefonu aldım. Aceleyle ezberimde olan numarayı tuşladım. "Çok teşekkür ederim." deyip telefonu kulağıma götürdüm. Umarım doğru hatırlıyorumdur numarayı. "Alo?" Duyduğum ince kız sesiyle derin bir nefes aldım. Sayısalcı olmanın avantajlarından biri gördüğüm bir numarayı kolay kolay unutmazdım. "Ayla, Mehir ben." deyip kadından biraz uzaklaştım yalanım ortaya çıkmasın diye. "Mehir! Nerelerdesin sen kızım? Pars aradı bugün İstanbul'da olduğunu söyledi! Tekinsiz adamların yanında dedi! Bana bir mesaj atıp kayboldun!" Ayla onu aramamı bekliyormuş gibi içini dökmüştü. Kadının, beni duymayacağına emin olunca durdum.

"Bana adresini söyle. Geldiğimde anlatacağım her şeyi." dedim aceleyle. Biri gelmeden telefonu kapatmam gerekiyordu. Ayla ikiletmeden adresini verince telefonu kapattım. Ayla'nın bu huyunu çok seviyordum. Tam bir zor gün dostuydu, sorgulamaz yardım ederdi. Onunla en son seneler önce görüşmüştük ama hala çok samimiymişiz gibi, benim için endişe duyuyordu. Bugün başaramazsam bile ilk fırsatta kaçacaktım. "Tekrar çok teşekkür ederim." deyip telefonu kadına verdim. "Rica ederim." deyip telefonu aldı. Lavabodan çıkıp etrafa bakındım. Koruma olmasını bekliyordum ama koridor bomboştu. Müzik sesi kesilmişti. Koridoru geçip, etrafa bakındım. İnsanlar dans etmeyi bırakmış, tedirgince bir şeyler konuşuyorlardı.

Hepsinin baktığı yön aynıydı.

Baktıkları yerde insanlar daire şekilde durmuş yere bakıyordu. Meraklı adımlarımı kalabalığa çevirdim. Bir kaç kişiyi itip ortaya ulaştım. Gördüğüm görüntüyle bağırarak geri çekildim.

Bir adamın bedeni kanlar içinde yerde yatıyordu. Kafası yoktu. Ayaklarımın dibine bakınca kopmuş kafasını gördüm. Çığlık atarak arkamı döndüm. Ellerimle gözümü kapattım. Sanki gözümü kapatırsam o görüntü zihnimden gidecekti. Kan kokuyordu. Adamın boynundan, akan kan yere çarpıp ses çıkarıyordu.

Ölüm çengelin soğuk demiri. Ansızın yakalıyor gaflet uykusundaki insanları. Uykudan uyanan ölüme kucak açıyor. Ruh bedenden ayrılınca af diliyor ama nafile.

Son pişmanlık ne fayda?

Ölüm derin bir sessizlik mi yoksa uğultulu bir kargaşa mı? Bence her ikisi. Annem öldüğü gün gürültülü bir uğultu hissetmiştim. Poyraz'ı öldürdüğümü düşündüğümde derin bir sessizlik çökmüştü üzerime.

Şu an ise bir vahşete tanık olurken hem hiç bir şey hissetmiyordum. Hem de çok şey hissediyordum.

Bir can nasıl başka bir cana kıyardı? Hemde böyle canice. Bunu yapan insan olamazdı. Çünkü bir insan bunu yapamazdı.

"Mehir! Seni arıyorum her yerde. İyi misin?!" Faruk'un sesini duyunca irkilerek ellerimi gözümden çektim. Kolumu tutup beni çekti kalabalıktan. Kalabalıktan sıyrılırken son kez omuzumun üzerinden yerdeki kopmuş kafaya baktım. Açık gözlerle göz göze geldik. Bir kaç saniye sürmüştü ama o gözler ve yüz zihnime kendini jiletle kazıdı. Faruk'un beni yönlendirmesine ses çıkarmadım.

Bu yerden gitmek istiyordum.

Renkli spot ışıklarının altında yürüyüp boş bir koridora girdik. Koridor bitince bizi bir kapı karşıladı. Kapıda 'personel  kapısı' yazıyordu. Faruk kapıyı aralayıp geçmem için öncelik verdi. Nefes almak istediğim için ikiletmeden açık kapıdan dışarıya çıktım. Elimi boğazıma koyup derin nefesler aldım. Gördüğüm görüntüyü zihnimden silmek için var gücümle savaştım ama işe yaramadı. Kulübün arka kapısından çıkmıştık ve boş bir sokak arasıydı. Gecenin karanlığını delen sokak lambası dışında hiç ışık yoktu.

Başımı geriye atıp gökyüzüne baktım. Yıldızlar küsmüştü geceye. Ay hilal şekilde salınıyordu sonsuz boşlukta. "Gitmeliyiz." Başımı hızla iki yana salladım. Derin nefesler almaya çalıştım ama beceremedim. Tırnaklarımı boynuma geçirdim sertçe. "Nefes alamıyorum." dedim zar zor konuşarak. Boynumda ıslaklık hissettim ama tırnaklarımı çekmedim. Boynumu kanatmış olmalıydım. Faruk tereddütle bana yaklaştı. Bir şeyler söylüyordu hararetle ama anlamıyordum. Bunu ilk kez yaşamıyordum. Panik atak krizi geçiriyordum.

Yanaklarımdan yaşlar süzülmeye başladı. "Nefes..." dedim hıçkırarak. Faruk telefonla biriyle konuştu bağırarak. Çok kısa sürmüştü ve telefonu kapatmıştı. Ağlayarak saçlarımı asılmaya başladım. Ciğerlerim bir gram oksijen için yalvarıyordu. Derin nefesler alıyordum ama oksijen ciğerlerime ulaşmıyordu. Bacaklarımdaki güç çekilince yere çöktüm bağırarak. Elimi boynuma götürüp bir gram oksijen için yalvardım. Ani bir fren sesi duydum. Sanrı mı gerçek mi ayırt edemiyordum olanları. Arabanın farları gözümü aldığı için gözlerimi yumdum.

Bedenimi güçlü bir kol kendine çekti. Burnuma gelen tanıdık bal ve tütün karışımı kokudan kim olduğunu anladım ama tanıdığım bu koku şuan daha farklıydı. Bal ve tütüne sinen başka bir esans vardı. Gözlerimi açıp beni kendine çekmiş, sıkıca sarılan adama baktım. Boynumdaki elimi tutup incetmekten korkar gibi okşadı. "Geçti..." dedi melodik bir tonla. Başımı iki yana salladım. Zihnim bulanıyor, gözlerimin önü kararıyordu. "Nefes alamıyorum." dedim ağlayarak. Berkan, elimi okşamayan elini yanağıma koydu. Gözümden akan yaşı sildi ama yerine yenileri ekleniyordu. "Nefes alabiliyorsun. Şimdi benimle beraber tekrar et. İzin ver sana nefes olayım." dedi gözlerimin içine bakarak. "Gözlerime bak. Sadece hayal et. Deniz kıyısında kumlara uzanmışız... Denizin ferah kokusunu hisset." Boynumu tutan elim gevşemişti sözleriyle. Elimi boynumdan çekti dikkatlice. Dediğini yaptım. Gözlerine bakarak denizi hayal ettim. "Denizin kokusu çok güzel değil mi?" deyip gülerek gamzesini ortaya çıkardı. Acıklı bir tebessüm bahşetti bana. Eğer eskiden tanışıyor olsaydık canımın yanması canını yakıyor, derdim. Gamzesine kaydı gözüm. Derin bir nefes aldım. Başımı yavaşca salladım. "Deniz... Çok güzel." diye mırıldandım. Aldığım nefes bu kez ciğerlerimi teğet geçmedi. Ciğerimi yakan oksijeni içime çektim yeniden. Nefesim düzene girene kadar tekrarladım. Kendime geldiğimi anlayınca benden uzaklaşmak yerine beni göğsüne çekti. Kafamı göğsüne bastırıp sıkıca sarıldı. Tereddütle sarıldım ona. Nefes aldığım için daha iyi hissediyordum. Kafamdaki bulanıklık gitmişti.

Bana huzur veren kokusunu içime çektim. Bana huzur veren kokusu, bu kez derin bir huzursuzluk bahşetti. Emin olmak için tekrar kokusunu içime hapsettim.

Kan kokuyordu. Yoğun değildi ama kan kokusunu tanıyordum. Geri çekilip, yüzüne baktım. İçeride kafası kopan adamın yüzü geldi gözlerimin önüne. Ölen adamın kaşında çizik vardı. Saçları yoktu. Sakalı ve üzerindeki sporcu atleti. Zihnime başka bir görüntü düştü.

Ona arkamı dönüp bir kaç adım attım. Durup tekrar ona döndüm. "Sen gelmiyor musun?" diye sordum. Avcı gibi keskin bakışlarıyla pür dikkat bir yere bakıyordu. "Hayır git sen." dedi bana dönmeden. Bu kadar ilgisini çeken kimdi? Kesin o kızıl yaratıktı. Baktığı yöne çevirdim sinirle bakışlarımı. Vip lobilerden birine bakıyordu. Genç iri yarı bir adam vardı. Üzerinde beyaz sporcu atleti ve rahat bir pantolon vardı. Saçı yoktu ama sakalları vardı. Kaşının birinde çizik vardı. Berkan'a baktım yeniden. Viskisini yudumlarken adamı izliyordu.

Yapboz parçaları yerine oturdukca büyük resmi görmeye başladım. Bugün buraya gelmemiz tesadüf değildi. Beni buraya getirmesinin sebebi başkaydı.  Rüya ve Devin önceden plan yapmıştı. Faruk, Rüya'ya göz kulak oluyordu. Eğer ben gelmeseydim evde tek kalıp kaçmayı denerdim ama Berkan bunu öngörmüştü. Beni evde yalnız bırakmak istemişti ama kendi yanımda kalmayacağı için diğerleriyle bu kulübe getirmişti.

Yanımda kalamazdı çünkü işi vardı.

"O adamı sen öldürdün." dedim teke düz bir sesle. Bundan emindim. Berkan yavaşca yutkundu. Bunu duymayı beklemiyordu. Gözlerini kaçırıp, beni serbest bıraktı. Ayağa kalkıp bana tepeden baktı. "Eve gidiyoruz." Konuyu değiştiriyordu çünkü yalan söylemek istemiyordu. Bana elini uzattı kalkmam için. Bu el bugün birini öldürmüştü. Bir ruh bu ellerin altında çırpınmış, yaşamak için yalvarmıştı. Duvara yaslanmış sessizce bizi izleyen Faruk'a baktım. "Sende biliyor muydun?" diye sordum şüpheyle. Faruk ensesini kaşıdı. "Hayır. Berkan tek çalışır ama istese yardım ederdim." Histerik bir kahkaha attım ve yerden destek alıp ayağa kalktım. "Siz kafayı yemişsiniz!" diye bağırdım. Boş sokakta sesim yankılanıyordu.

Elimi saçlarımdan geçirdim. Tepkisizce duvara yaslanıp sigara yakan Berkan'a baktım. "Ne o, keyif sigarası mı içiyorsun?" dedim alayla. "Gitmeliyiz!" Arabanın camından başını çıkarıp bağırdı Rüya. Ön koltukta oturuyordu ve elinde dizüstü bilgisayar vardı. Devin arka koltukta uyuyordu. Çok içtiği için sızmış olmalıydı ve dünyadan haberi yoktu. Onun yerinde olmak isterdim. Berkan, Faruk'a başıyla arabayı işaret etti. "Gidin. Biz arkadan geleceğiz." deyip sigaradan derin bir nefes aldı. "Sensiz hiç bir yere gitmem lan!" Faruk bana dönüp kısa bir an tereddüt etti. "Kişisel algılama ama tam bir baş belasısın ve senin yüzünden kardeşimi kaybedemem." deyip üzerime yürüdü. Korkuyla geriye sendeledim. Kolumdan sertçe tutup arabaya sürükledi. "Bırak beni napıyorsun gerizekalı?!" diye bağırdım. Elini ısıracağım sırada Berkan çevik bir hareketle Faruk'u tutup kendine çekti. Sızlayan bileğimi tutup hafif masaj yaptım. Berkan, Faruk'a sıkı bir yumruk attı. Faruk şaşırmış görünmüyordu. Dudağının kenarını elinin tersiyle sildi. Dudağı kanıyordu.

Rüya arabadan inip koşarak yanımıza geldi. "Ne yapıyorsun siz delirdiniz mi?" derken abisi ve Faruk'un arasına geçti. "Al şunu götür gözümün önünden!" Eliyle Faruk'u işaret edip bağırdı Berkan. Rüya sinirle nefes aldı. Faruk'un koluna girip kulağına bir  şeyler fısıldadı. Faruk başını salladı istemeyerekte olsa arabaya yürüdü. Faruk sürücü koltuğuna bindi. Rüya arabanın ön yolcu koltuğunu açıp duraksadı. Arabaya eğilip çantasından bir şey çıkardı. Abisine döndü buruk bir tebessümle. "Yakalanırsan seni onlara bırakmam ben gebertirim." deyip elindeki anahtarı salladı ve Berkan'a attı. Berkan havada yakaladı anahtarı. "Eve git ve uyu. Gece üzerini örtmeye geleceğim bebeğim." Berkan, Rüya için abiden fazlasıydı. Bunu şuan idrak ediyordum. Babası gibiydi. Acaba anne ve babalarına ne olmuştu? Berkan neden küçük kız kardeşine hem anne hem baba olmak zorunda kalmıştı? İnsanları öldüren bir adamın kardeşine karşı bu kadar naif, şefkatli ve korumacı olması tuhaf geliyordu. Rüya arabaya binince, Faruk arabayla geri geri gitti. Sokağı dönünce keskin bir motor sesi geldi. Araba gözden kaybolunca Berkan'a döndüm.

Sigaranın izmaritini yere atıp ayakkabısının ucuyla ezdi. İzmarit parçasının kıvılcımları sönmüştü. Kollarımı göğsümde bağlayıp ona baktım. "Beni takip et." deyip yürümeye başladı. Tek kaşımı kaldırıp olduğum yerde durdum. Gelmediğimi anlayınca durup bana baktı. "Zorluk çıkaracaksın değil mi?" diye sordu düşünceli bir şekilde. Konuşmak yerine onun gittiği yönün ters yönüne yürümeye başladım. "Yanlış yön. Çıkmaz sokağa gidiyorsun. O taraf polisle çevrilmiştir çoktan." Konuşurken peşimden yürüyordu sakince. Alayla gülüp ona döndüm. "Polis olsa çoktan gelirdi buraya." deyip yürümeye devam edecektim ama duyduğum siren sesi buna engel oldu. Ayaklarım yere çivilendi.

"Yanlış yön, demiştim." Elini uzattı. "Benimle dejavu yaşamaya ne dersin Ay Parçası?" diye sordu davetkar bir şekilde göz kırparak. Gülümsemesi tehlikeli bir nota uyandırıyordu ruhumda. Sırayla eline ve siren sesinin geldiği yöne baktım. Gidip polise bildiklerimi anlatabilirdim ama ya Poyraz'ın ölümünden yargılanırsam? Ben onu şikayet edersem, o da benim Poyraz'ı vurduğumu söylerdi. Ayrıca elimde hiç kanıt yoktu. Kanıt bulmadan onu şikayet edemezdim. "Başka şansım var mı?" diye homurdandım. Sözlerimi 'evet' olarak kabul etmiş olacak ki elimi sıkıca tuttu. Biraz evvel gittiği yöne doğru koşmaya başladık.

Koştukça saçlarım uçuşuyor, soğuk tenimi delip geçiyordu. Dejavu hissiyle sarsıldım.

Issız bir sokak.

Cinayet.

Polis sirenleri.

Elimi tutan bir adamla bilinmezliğe koşmamız.

Tek bir fark vardı. Tanıştığımız gün beraber koştuğum adam benim için bir yabancıydı. Şu an ise elimi tutan eller, tüm soğuğa rağmen içimi ısıtıyordu.



Selam! Bölüm hakkında ne düşüyorsunuz?

Sizce neler olacak gelecek bölüm?

Sizi çoook seviyorum<33

Continue Reading

You'll Also Like

57.5K 1.7K 45
asker ve doktor'un hikayesi
81.4K 5.5K 60
İtlerin korkulu rüyaları her daim onların sonunu getirmeye ant içmiş vatanı için herşeyini feda edicek yiğitlerdi Bu yiğitler sevdiklerini arkaları...
2.4M 67.4K 92
s-ssen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..
19.8K 2.5K 40
Tekin Alaca, ailesinin bakıcısı olmak için doğmuş ve ailesine mahkum bir çocuktu. Ailesinden habersiz girdiği Milli Savunma Üniversitesi sınavında ta...