KAN VE ZEHİR

By serpziyagil

729K 13.4K 5.1K

"Bin." "Neye?" "Motor-" Duraksadı. Dudağının kenarı sinsice kıvrıldı. "Neye binmek isterdin?" dedi beni başta... More

1. Bölüm | TAKINTI
2. Bölüm | SİREN
3. Bölüm | CESARETİN KANATLARI
4. Bölüm | LABİRENT
5. Bölüm | YAĞMURU DİNLEMEK
6. Bölüm | PAMUK
8. Bölüm | RUH KATİLİ
9. Bölüm | AY PARÇASI VE RUHSUZ HEYKEL
10. Bölüm | DAVETSİZ MİSAFİR
11. Bölüm | ELİ KAN KOKAN ADAM VE RUHU KANAYAN KADIN
12. Bölüm: DEJAVU
13. Bölüm: ADI ÖZGÜRLÜK
14. Bölüm: MASALIN ÖTEKİ YÜZÜ
15. Bölüm | ÖDEŞTİK
16. Bölüm: RUH YARASI
17. Bölüm: KUKLACININ OYUNU
18. Bölüm | OYUNCAK MÜZAYEDESİ (PART 1)
18. Bölüm (PART 2) | OYUNCAK MÜZAYEDESİ
18. Bölüm (Part 3) | OYUNCAK MÜZAYEDESİ
19. Bölüm | AŞK VE KORKU
20. Bölüm | KALPLE SAVAŞ
21. Bölüm | AJAN
22. Bölüm | ATEŞTEN URGAN
23. Bölüm | LAFÜGÜZAF
24. Bölüm | ÖLÜLER AF DİLEMEZ

7. Bölüm | SÖZLEŞME

31.3K 606 85
By serpziyagil


Hellüü nabersinizzz?

Bomba gibi bir bölümle karşınızdayım yine!

İnstagramdan takip etmeyi unutmayın bebişlerim.

Bölüm şarkıları:

Farazi, RH

Julien Marchal, Shootout

Pinhani, İstanbul'da


7. Bölüm: Sözleşme

Her suçun gölgesinde, saklanan bir suçlu vardır. Cinayet işlemek sadece birini öldürmekle olmaz. Kalpler de katledilir acımasız sözlerle. Kanamıyor diye acımıyor sanarlar ama asıl görünmeyen yaralar acıtır. Her ruhun kendine özgü bir yarası vardır.

Benim yaram annemdi. Henüz 8 yaşında, küçük masum bir çocuktum. Annem'in doğum günüydü. Hep beraber kutlamış, güzel bir yemek yemiştik. Uyku saatim geldiği için annem beni yatağıma yatırmıştı. Saçlarımı okşayıp, masal okumuştu. Son kez sesini duyduğumu bilmeden yummuştum gözlerimi. Bana son kez masal anlattığını bilseydim, o masal hiç bitmesin isterdim.

Gecenin bir yarısı saat kaç bilmiyorum, bir gürüntü koptu evde. Yataktan 'anne' diye ağlayarak sıçradım. Salondan sesler geliyordu. Annem ağlıyordu... Salona doğru karanlık holde, yürüdüm paytak adımlarla. Üzerimde en sevdiğim ayıcıklı pijamalarım vardı. Annemin iki yandan ördüğü saçlarım omuzlarımda duruyordu. Salona girdim. Siyah kapşonlu iki tane yabancı adam vardı. Annem yerde dizlerinin üzerine çökmüş, ağlayarak adamlara yalvarıyordu.

"Kızım uyuyor..." diyordu.

"Çok korkar yalvarırım ne yaparsanız yapın bana ama ona dokunmayın."

"O daha çok küçük." diye devam ediyordu ağlayarak. Adamların elinde silah vardı. Hayatımda ilk kez 8 yaşında tanışmıştım silah ile. Anneme doğrultmuşlardı. Annem ile göz geldik. Adamların arkası bana dönük olduğu için beni farketmemişlerdi. Başını iki yana salladı annem. Dudaklarını kıpırdatarak, "git." dedi. Ben anneme bir adım attığım sırada, telefon çaldı. Adamlardan birinin telefonuydu. Adam telefonu açıp karşı tarafı dinledi. "Tamam indiriyoruz kadını efendim." deyip telefonu kapattı. Anneme koştum ama kulağımı sağır eden kurşun sesiyle bedenim buz kesmiş gibi durdu. Kulaklarım çınlarken, annemin delinmiş alnından akan kanla beynim uyuştu. Annemin bedeni yere düştü. Gözleri hala açıktı ve sanki bana bakıyordu.

Duyduğum kapı çarpma sesiyle yerimden sıçradım. Daldığım geçmişin tuzlu sularından, arınmak için silkelendim. Gözlerim dolmuştu yine. Gözlerimi sıkıca yumdum. O günden sonra çok ağlamıştım. Küçücük bedenimden büyük, o yükle yaşamak zordu. Sonra ağlayınca annemin dönmeyeceğini idrak ettiğim gün bir daha asla ağlamamıştım. Ağlamayacaktım da çünkü o günden daha fazla acıtamazdı canımı hiç kimse.

Berkan ve Haşim Karadağ çalışma odasında konuşuyorlardı. Tam 33 dakika olmuştu. Kapıda çıkmalarını bekliyordum. Bedenimde hüküm süren tedirginlikten yerimde duramıyordum. Ayakta koridorda sağa, sola yürüyordum yarım saattir. Kapı açılınca ilk Haşim Karadağ çıktı. Bana gözlerini kısıp baktı. Beni tanımadığı için ilgisini çekmiştim. Ben konuşmayınca, başıyla selam verip gitti. Takım elbiseli mafyatik havası olan biriydi. Tahminen 50'li yaşlarında, esmer ve hafif göbekliydi. Gözleri oğlu Poyraz'ın gözlerine benziyordu. Poyraz'ın sabah ki bakışları aklıma gelince ürperdim.

Hafif aralık kapıdan çalışma odasına girdim. Berkan ayakta pencerenin önünde duruyordu. Sırtı bana dönüktü. Bir elinde viski bardağı, diğer eli cebinde dışarıyı izliyordu. Gömleğinin kollarını dirseklerine kadar özenle katlanmıştı. "Kapıyı kapat Beray." dedi bana dönmeden. Burada olduğumu anlamasına şaşırmadım. O sezileri ve duyuları kuvvetli bir katildi. Bunu bugün daha net anlamıştım. Kapıyı kapatıp, yanına ilerledim.

"Konuşmalıyız. Artık cevap istiyorum. Kafamı kemiren sorulardan çok sıkıldım!" yüksek çıkan sesim salona kadar ulaşmış olmalıydı ama umurumda değildi. Umurumda olan tek şey sorularımın cevaplarını almaktı. Cebinden çıkardığı eliyle, karşılıklı tekli koltukları gösterdi. "Otur, konuşalım." Koltuğa oturdum, bacak bacak üstüne atıp geriye yaslandım. "Otur sende." dedim sert çıkan sesimle. Berkan 'hay hay' anlamında başını hareket ettirdi. Çaprazımdaki tekli turuncu koltuğa oturdu. "Seni dinliyorum." deyip, viskisinden bir yudum aldı.

"O adam niye gelmiş?" deyip cevap vermesine müsade etmeden devam ettim. "Ya da daha önemlisi Poyraz'a ne yaptın? Babası sormak için sana geldigine göre hastaneye götürmemişsin ve hatta içimden bir ses ailesine haber dahi vermediğini söylüyor." dedim iğneleyici bir imayla. Berkan istifini bozmadan viski bardağını sehpaya bıraktı. "İstediğim sorudan başlayabilir miyim?" dedi arkasına yaslanırken. Bakışları çok yoğundu. "Başla." dememle derin bir nefes aldı. Koltukta bana doğru eğildi. "Haşim Karadağ oğluna ulaşamamış, yardım istemeye gelmiş. Yardım etmeyeceğimi söyledim, gitti." Kaşlarım havalandı. Anlamıyorum, yerini biliyor ama niye Poyraz'ın, babasına söylemedi? Aklıma gelen düşünceyle, korkudan kirpiklerim titredi.

"O ya-yaşıyor değil mi? Katil mi oldum, öldürdüm mü onu..?" diye mırıldandım. Sesimi kendim bile zor idrak etmiştim. Sabah çok kötü bir durumdaydı Poyraz. Kalbi durmuştu ama Berkan kurtarmıştı. Katil olmamı engellemişti. Peki ya ben oradan ayrıldıktan sonra? Ya yine kalbi durduysa ve ben gerçekten katil olduysam? "Bu konuda ilk ve son kez konuşacağım. Hayır öldürmedin. Katil de olmadın." deyip kestirip attı. Bakışlarında ki kararlılıktan gerçekten bu konuda benimle konuşmayacağına kanaat getirdim. Sözleri bi nebze olsun içime su serpmişti. Katil olmadığımı söylemişti ama o yaşıyor dememişti. Daha fazla bu konuda ona soru sormayacaktım. Şimdilik.

Ayağa kalkıp çalışma masanın önüne geçtim. Düzenli bir çalışma masası vardı. Bir kaç siyah deri kaplı dosya, kalem kutusu, laptop ve çerçeveli fotoğraf vardı. Çerçevede, Rüya'nın yalnız çekilmiş fotoğrafı vardı. Kameraya bakmış kocaman gülümsüyordu. Sarı kıvırcık saç tutamları rüzgardan uçuşuyordu. Mavi gözleri cam gibi berraktı. Rüya Uraz, Berkan Uraz'ın tek zaafıydı. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

Masadan boş A4 kağıdı ve siyah tükenmez kalem aldım. Kalktığım koltuğa geri oturdum. Berkan kıstığı meraklı gözleriyle ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Ortadaki sehpanın üzerine A4 kağıdını koyup Berkan'ın önüne ittim. Kalemi kağıdın üzerine sertçe koydum.

Bugün Berkan, eve gelene kadar düşünmek, kendi zihnimde bir şeyleri tartmak için yeterince vaktim olmuştu. Ondan kolay kurtuluşum olmayacağı belliydi ama tutsak hayatı yaşamaya niyetim yoktu. Asgari müşterekte anlaşabilirdik bence. Berkan hala anlamadığını belli ederek derin bir nefes verdi. "Ne bu?" diye sordu.

"Sözleşme yapacağız. Kısa süreli tutsaklığım boyunca bu evde hapis gibi yaşayamam. Boğulurum. Tramvalara bağlı psikojik sorunlarım var. Takıntı haline getirdiğim alışkanlıklarım var. Her gün düzenli spor yaparım, temiz hava alırım sık sık çünkü duvarlar üstüme üstüme gelir. Bunları sana anlatma sebebim, benimle empati kurman." deyip es verdim. Alt dudağımı ıslatıp konuşmaya devam ettim. "Sözleşmedeki maddelere beraber belirleriz. Sen beni bırakana kadar, yani ben gerçek evime dönene dek bu sözleşme bizim pusulamız ve birbirimize güven senedimiz olsun." sözlerim bitince dediklerimi kafasında ölçmesi için ona zaman tanıdım. Yüzünde tek mimik yoktu.

İfadesiz bir yüz şekliyle boş kağıda bakarak düşünüyordu dediklerimi.

"Şartların neler?" ansızın sorduğu soruyla, kirpiklerimi kırpıştırdım. İsteklerimi tek tek sıralamaya başladım. "Telefonumu ve laptopumu istiyorum. Senin için Ankara'daki evimden aldırmak çok zor olmasa gerek. İstediğim zaman dışarıya çıkmak istiyorum. Ve son olarak sorduğum tüm sorulara tatmin edici yanıtlar istiyorum. Aynı evde yaşadığım insanlar hakkında az da olsa bilgi sahibi olmak istemem çok doğal. Tüm şartlarım karşılığında polise gitmeyeceğim. Söz veriyorum." Derin bir nefes aldım. Berkan, koltuğa yaslanıp başını geriye attı. Gözlerini kapattı. Uyumayı düşünmediğini varsayıyordum aksi taktirde, sephada duran viskiyi kafasına dökerdim.

"Laptop olmaz, telefonunu vereceğim. İstediğinde bana haber vermek şartıyla dışarıya çıkabilirsin ama peşinde daima adamlarım olacak." Gözünü açıp, koltukta bana doğru eğildi. Beni taklit ederek, cümlesini benim gibi bitirdi. "Ve son olarak belli sınırlar dahilinde sorduğun soruları yanıtlayacağım." dedi gözlerime bakarak. Kirpiklerimi kırpıştırdım. Niye bu kadar kolay kabul etmişti? Neyse, sonuçta istediğim olmuştu.

"Neden bilgisayara olmaz dedin?" Gözlerimi kısarak mimiklerini gözlemledim. Dudağının kenarı hafif kıvrıldı ama alaylı bir ifadeydi. Alt dudağını diliyle ıslattı. "Yazılım mezunu olduğunu ve o küçük laptop ile ortalığı karıştıracağını biliyorum." dedi kendinden emin ifadesiyle. Yutkundum zorla.

"Nereden biliyorsun hakkımda bu kadar şeyi?"

"Daha fazlasını da biliyorum Mehir. Belki bir gün anlatırım ama bugün değil."

Cevap vereceğim sırada, kapı tıklatıldığı için susmak zorunda kaldım.

"Gel." Berkan'ın komutuyla kapı açıldı. Rüya çalışma odasına girdi. "Kahve yaptım, kış bahçesindeyiz. Sizi çağırmak için geldim." derken abisinin koltuğunun arkasına geçmiş, omuzlarına masaj yapmaya başlamıştı. Sözleri bitince yanağına sulu bir öpücük bıraktı. Berkan gülümseyip yanağından makas aldı Rüya'nın. "Tamam güzelim." dedi yumuşacık ses tonuyla.

Rüya abisini bırakıp, bu kez benim yanıma geldi. Elimi tutup çekiştirerek kaldırdı. "Hadi ama kahveler soğuyacak." dedi 'a' harflerini uzatarak. "İyi ki geldin ya. Abim ve Faruk ile hiç eğlenilmiyor." Koluma girip küçük bir çocuk gibi, çektirerek beni odadan çıkardı. Odadan çıkarken omuzumun üzerinden Berkan'a bakmıştım. Kaşlarını kaldırmış arkamızdan bakıyordu. O da en az benim kadar şaşkındı, kardeşinin sevgi pıtırcığı hallerine. Odadan çıkarken aklımdaki tek şey sözleşmemizdi. Neyse, yarın imzalardık artık.

Beraber evden çıkıp bahçede yürümeye başladık. Kış bahçesi büyük bahçenin içinde konumlandırılmış, sera tarzında dört yanı cam ve ahşaptandı. Diktörtgen bir ev gibiydi. Dışarıdan bakınca içerisi görünüyordu. Rüya ile kış bahçesine girdik. Koltuklardan birinde Faruk oturmuş kahvesini yudumluyordu. Dışarıya tezat burası sıcaktı. Şöminenin içinde yanan, odun parçaları sıcaklığı açıklıyordu. Rüya sehpadaki tepsiden kahvesini alıp, asma salıncak koltuğa oturdu. Faruk, Rüya ve ben farklı köşelere oturmuş, sessizce birinin konu açmasını bekliyorduk. Sorun şu ki, kimse konu açma zahmetine girmiyordu. Bana kalırsa sessizlik daha iyiydi ama ortamdaki gergin atmosfer sinir bozucuydu.

"Film falan mı izlesek?" diye fikir attım ortaya, konuşmak zorunda hissederek. Rüya başını hevesle salladı. "Harika olur. Sinema sistemi var burada. Laptoptan film seçelim yansıtalım ekrana." Konuşurken aynı zamanda ayağa kalkmış, koltukların arka tarafında kalan masanın üzerinden laptopunu alıp yanıma oturmuştu. Dudağımın kenarı sinsice kıvrıldı. Rüya'nın dizleri üzerinde olan laptopu kendi dizime koydum. "Ben seçerim filmi! Mısır falan mı patlatsak? Film ile güzel gider." Tek amacım Rüya'nın yanımdan kalkmasıydı. Faruk film fikrini sevmemiş olacak ki bizimle ilgilenmiyor, telefonuyla araba yarışı oynuyordu. "Seda abla zaten meyve, çerez falan hazırlıyordu bize. Söylerim mısır da patlatır." deyip telefonuyla Seda ablaya Whatsapp'tan, mısır istediğimize dair mesaj yazdı. Zoraki şekilde gülümsedim. Sanki ev uzaktı! Gidip söylese ne olurdu sanki?

Google'dan filmlere bakarken, Rüya'nın telefonu çaldı. Bir bana bir telefona baktı tereddütle. Sonunda açmaya karar vermiş olacak ki, yanımdan kalkıp kış bahçesinden çıktı. Cam kapıyı kapatmasıyla, parmaklarımı hızla klavyenin üzerinde hareket ettirdim. Casus bir kod oluşturup, Ankara'da evimdeki laptopuma sızacaktım. Sistemime mesaj bırakıp, babama mail atmasını sağlayacaktım. Anlık konum ve mesajım babama ulaştığı an, kurtuluş biletimi kesmiş olacaktım. Buradan kurtulunca, Berkan'ı şikayet etmeyecektim. Gördüğüm her şey mezara dek benimle kalacak. Onunla imzaladığım barış geçerli olacak, çünkü ona borçluyum. Katil olmadıysam, tek sebebi O.

Stanford Üniversitesi, bilgisayar mühendisliği mezunuydum. Yüzde yüz burslu okumuştum. Zor olmuştu ama imkansız değildi hayatta hiç bir şey. Burs kazanamazsam babam yine gönderirdi beni ama kendi başarım olmaması motivasyonumu düşürürdü. Yurt dışında eğitim almamın pek çok faydası olmuştu. Kendimi yazılım konusunda geliştirmemi sağlayan bir çok projeye dahil olmuştum.

Kendi sistemime sızmam trajikomik bir durumdu. Güvenlik duvarımın aşılması imkansıza yakındı. Bir başkası kesinlikle aşamazdı ama ben sistemi ezbere bildiğim için sızmam zor olmayacaktı. Tek sorun zamanla yarışıyordum, her an biri farkedebilirdi film seçmediğimi.

Parmaklarım klavyenin üzerinde dans ederken, bir yandan göz ucuyla kapıyı ve Faruk'u kontrol ediyordum. Faruk, araba yarışına kendini öyle bir kaptırmıştı ki bomba patlasa duymazdı herhalde. 

Güvenlik duvarını aştım. Omuzumun üzerinden arkama bakıp, Kapıyı kontrol ettim.

Ve bingo!

Ekranda beliren çubuğa baktım.

Yüzde 10.

Yüzde yüz olunca sisteme sızacağım.

"Seçemedim mi hala film?" Faruk'a bakıp, gözlerimi devirdim. "Seçtim gerilim filmi." Aslında korkuyordum ama belli etmedim. Stres yönetimim çok iyiydi ve bayılacak halde dahi olsam, hareketlerimi ve mimiklerimi kontrol edebiliyordum. "İsmi ne?" dedi.

Ekrana baktım. "Testere. Seversin sen kan dehşet." dedim, imayla laf sokarak.

Yüzde 50.

Hadi hadi, lütfen...

Faruk, kahvesinden bir yudum alıp, kupayı sehpaya geri koydu. "Sevmem ben, kan. Küçükken kan tutardı beni ama insan alışıyor. Hala midemi bulandırır mesela ama dedim ya, alışıyorsun. Bağışıklık kazandıkça tepki vermiyorsun." dedi omuz silkerek. Cevabı fazla içten ve gerçekti. Bana karşı bu kadar dürüst olması şaşırtıcıydı.

Yüzde 82.

Biraz daha konuşup, oyalamam gerekiyordu. Yoksa anlayacaktı, ekrana kaçamak şüpheli bakışlar atıyordu. "Alışmak zorundalık değildir. Bir şeye alışmak istemiyorsan hayatından tamamen çıkarırsın. Seninki tercih." dedim. Başını hafifçe iki yana salladı. "Boşver." dedi. Konuyu kapattı çünkü söyleyemediği şeyler vardı.

Yüzde 98.

Nefesimi tuttum.

99.

İptal edildi. Kod imha ediliyor.

Gördüğüm yazıyla dumura uğradım. Ensemde hissettiğim sıcak nefesle irkildim. "The end."

Başımı yan çevirip, kahverengi irislere baktım. Gülünce bal rengine bürünen göz bebekleri, öfkeliyken dipsiz bir kuyuyu andırıyordu. Nasıl gelmişti bu kadar sessiz? Açık kapıya baktım. Rüya her şeyden habersiz telefon konuşmasını bitirmişti, içeriye giriyordu. Kapıyı kapatıp ne olduğunu anlamaya çalışarak,  Faruk'un yanına oturdu. "Berkan..." deyip sustum. Devamını getiremedim çünkü diyecek sözüm yoktu. Ne diyecektim, seninle biraz önce barış imzalayıp anlaşma yaptım ama şimdi kaçmak için plan yapıyorum mu?

Elindeki IPad'i koltuğa atıp, karşımda dikildi. Ipad'ten sistemime imha emri vermiş olmalıydı. Evdeki tüm teknolojik aletlere erişim sağladığı ve yönettiği bir sistemi olduğunu anladım. "Bana sözler verip, arkamdan iş çevirdin. Neden?" Sesi sakindi. Gerçekten sebebimi merak ediyordu. Cevap vermemi beklemeden bizi, izleyen Rüya ve Faruk'a döndü. "Mehir, bilgisayar mühendisi. Güvenlik taraması yapmasam, çoktan haber uçuracaktı birilerine! Kim verdi Mehir'e laptopu?" dedi sertçe. Suçu bende değil onların sorumsuzluklarında buluyordu. Peki ya, Rüya? O neyi, ne kadar biliyordu ki sorumlu tutuluyordu? Rüya'ya baktım. Bakışlarını utançla kaçırdı. Biliyordu. Abisinin beni kaçırdığını, misafirleri değil tutsakları olduğumu biliyordu.

"Ben verdim abi. Film seçiyorduk, yazılım mühendisi olduğunu bilmiyordum." diye mırıldandı Rüya. Berkan derin bir nefes verdi. "Tamam odana çık güzelim." Berkan'ın emriyle, Rüya itiraz etmeden kış bahçesinden çıktı. Gitmeden önce herkese bakıp, 'iyi geceler.' demişti.

Faruk tedirgince sırıtarak ayağa kalktı. "Ee bende gideyim artık kendi evime. Geç oldu saat." derken, geri geri kapıya gidiyordu. Berkan, dilini bir kez damağına vurup 'cık' dedi. "Buradan çıktığın varmış gibi evine gidiyorsun şimdi demek ha? Sen şuna kaçıyorum desene it." Berkan'ın bağırmasıyla, Faruk'un eli kapı kulpunda kaldı. "Kız cin gibi benim ne suçum var amına koyayım." diye sızlanıp, suçu bana attı. "Gözünün önündeki kıza mukayyet olamıyorsun lan!" deyip es verdi ve ekledi. "Faruk, git uyu. Bu gece burada kalıyorsun, işlerim var kızlar yalnız kalamaz. Bu dikkatsizliğinin hesabını sonra alacağım senden." dedi sakinleşmeye çalışarak.

Gece gece ne işi vardı ki? Faruk, öpücük attı Berkan'a. "Emrin olur hayatım. Bize iyi uykular sana iyi inletmeler." deyip bana döndü. "Sana da iyi geceler cadı. Uslu dur başımı yine belaya sokma." İnletmeler mi demişti? Aklıma tek bir şey geliyordu. Gece ve inletmek... Öfkeyle yumruğumu sıktım. Aman, banane Berkan'ın sex hayatından. Faruk gidince Berkan'a baktım kaşlarımı çatarak. "Neden beni öldürecekmiş gibi bakıyorsun?" Berkan'ın sorunu havada asılı bırakıp, ayağa kalktım. "Uykum var." Cevap vermesini beklemeden arkamı döndüm. Kış bahçesinden çıkıp eve yürüdüm. Hava iyice soğumuştu. Kollarımı birbirine sardım. Rüzgar saçlarımı ve elbisemi savuruyordu. Evin kapısına gelince, korumalar başlarını yere eğdiler. Zile bastım, Seda abla açmıştı kapıyı. Başımla selam verip, içeri geçtim.

Mutfağa girip, sürahiden bardağa su doldurdum. Suyu tek dikişte bitirdim. İkinci bardağı doldururken, ada tezgahtaki büyük içi dolu tepsi dikkatimi çekti. Meyve, kuruyemiş, mısır ve atıştırmalıklar vardı. Film iptal olunca Rüya, Seda ablaya getirmesine gerek olmadığını söylemiş olmalıydı. İki bardak suyu içtikten sonra merdivenleri çıkıp, geçici odama girdim.

Pembe ve gri karışımı yatak nevresiminin üzerindeki karton alışveriş çantalarını görünce duraksadım. Açıp içlerine baktım. Kıyafet vardı hepsinde. Yerde ise ayakkabı ve çanta kutuları vardı. Yatağın yanındaki komidinde duran not ilişti gözüme. Notu elime aldım.

"Umarım beğenirsin, hepsini kendim seçtim. -B.U"

Berkan Uraz. Gülümsedim.

Aşağıda olanlar aklıma gelince gülüşüm soldu. Gece koynuna gireceği kıza jest yapması gerekirdi, bana değil.

Notu buruşturup, yere attım. Burası çok kalabalıktı ve uyumak için yer açmam gerekiyordu. Oflayarak kalkıp, gardrobun kapağını açtım. Hemen bunları yerleştirip, uyumak istiyorum! Uykuyu düşünmekten kaçmak için bir geçit olarak kullananlardandım. Şu an ise düşünmekten kaçtığım şey aşikardı. Kendi düşüncemi inkar ederek, eşyaları yerleştirmeye başladım.

Şu an bir kadının kolları arasında mıydı gerçekten?

Veeeeeee son!

Nasıl buldunuz bölümü?

Sizce neler olacak?

Yeni bölüm ne zaman gelsin?

İg: therimedru

Continue Reading

You'll Also Like

1.4K 58 29
Acının rehberiniz olduğu bu dünyada dibe çakılmayı da dik durmayı da en iyi ondan öğrene bilirdiniz çünkü o geçmişe ve geleceğe yön verenin ta kendis...
22.7K 906 14
Fizik öğretmenine aşık olan Sena ve Sena'yı hep içinden diğer öğrencilere göre daha çok seven ama bunun farkında olmayan Serkanın ilişkileri olacak m...
3.4K 497 32
8 yıl boyunca ablasıyla ayrı büyümek zorunda kalan ve buz pateninden vazgeçmeyen Sanem'in mahallesini alt üst eden motorcularla karşılaşma anı ve abl...
1.2M 113K 47
~Bu kitap tüm zorluklara inat aşkından vazgeçmeyip aşkı için savaşanlara ithaf edilmiştir.~ -------------------------- "Aşk mıdır beni,sana bu kadar...