Nyx • Pietro Maximoff

By nyksblack

68.1K 5.1K 3.4K

𝐵𝑖𝑟 𝑀𝑎𝑟𝑣𝑒𝑙 𝐻𝑖𝑘𝑎𝑦𝑒𝑠𝑖... Korkuyordum ondan, çünkü yavaş yavaş beni kendine aşık ettiğini biliy... More

𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
Giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12 - Sokovia savaşı (part-1)
playlist
13 Sokovia savaşı (part-2)
14
ÖZEL BÖLÜM
15 ÖZEL BÖLÜM
16 - Kırmızı zırh / Kırmızı kan
17
18
19
20
21
22
23
24
26
27 ve 28. BÖLÜMLER
29
30
31
32
33
34
35

25

1.2K 91 20
By nyksblack

Selaaam!

Yeni bir hayatın başlangıcı olacak o bölüme hoşgeldinizz!

Sol alttaki yıldızı renklendirebilirseniz çok mutlu olurum^^

Fazla uzatmadan, iyi okumalar...

Aradan birkaç saat geçmişti. Kendimizi toparlamıştık ve tekrar ağaçlara dadanmıştık. Ama bu sefer arkadakilere değil, bahçenin ön tarafındakilere. Burada yüksekten bakınca masmavi deniz ve kapının önünden geçen yolun bir kısmı görünüyordu.

Cora'dan temiz bir azar yedikten sonra eve gelmiştik. Ayılmamız gerçekten zor olmuştu, öyle ki Cora en sonunda bizi tuzlu suyla bir güzel de boğmuştu. Ama şuan gayet iyi gibiydik.

Öncesinde güzelce temizlenip üzerimizdeki bira kokusundan kurtulmuş, ardından da üstümüze başımıza çeki düzen verip eve gelmiştik.

Bu sefer tırmandığım beyaz dut ağacının çok yüksek olmayan ama sağlam bir dalındaydım. Ağaç ve önünden geçen yolu ayıran bir buçuk metrenin üzerinde beton bir duvar vardı. İstendiği zaman üstünden rahatlıkla atlanabiliyordu ama hayvanların dışarı çıkmaması için idealdi.

Cora'yı düşmemesi için defalarca kez uyarmıştım çünkü üzerinde bulunduğu dal, beton duvara çok yakındı, düşerse kafasını çarpma ihtimali çok yüksekti. Ve alttaki sivri dalların vücudunda bırakacağı yaraları daha önce pek çok kez deneyimlemiştim.

"Bak!" Diyerek dizlerimi kıvırdım ve dalın üzerinde baş aşağı durdum. Düşmüyordum çünkü ağırlığını dizlerimin altında toplamıştım, kısalan saçlarım aşağı doğru sallanıyordu. "Sen bunu yapabilir misin?" Diye sordum Cedric'e dönüp.

"Ben sen değilim, Rissa." Diyerek gözlerimi devirdi. "Gazla çalışmıyorum."

"Emin misin? Lisedeyken Cora sana tezahüratı yaptığında takıma puan kazandırıyordun. Karşı takımı sen gazla çalışıyorsun diye yenmiştik biz!"

"Saçmalık." Pozisyon alarak ağaçtan atladı ve iki ayağının üzerinde yere indi. "Ben çok yorgunum, biraz balkonda dinleyeceğim."

"Görüşürüz!" Diye bağırdı Cora arkasından. "Bak, ben de yapabiliyorum!" Diyerek o da aşağı doğru salladı vücudunu.

"Sakın düşme!" Dedim aceleyle. Kontrollü durmasına rağmen beni korkutuyordu.

Pek sık kullanılmayan yolun sağından gelen araba sesini duydum. Yollar bozuk olduğundan bu yola giren araçlar hızlı gidemezdi, bu yüzden genelde köyün diğer tarafından geçen daha düzgün bir yolu kullanırdı turistler.

Bu taraf bu yüzden tenhaydı, huzurluydu. Bu yolu kullananlar sadece evi bu tarafta olan yerlilerdi.

Gözlerim büyük siyah arabanın üzerinde gezindi. Normal bir hızda ilerliyordu, geçip gitmesini bekledim.

Ama araba geçip gitmedi.

Yavaşlayıp demir kapının önünde durdu ve motoru kapattı. Kaşlarım çatıldı, ön koltuktan inen bir adamı gördüm. Biraz etrafına bakındıktan sonra üzerinde Bulunduğum ağaca kaydı gözleri.

Kim olduğunu biliyordum.
Siyah güneş gözlüklerini çıkartarak gözlerine bakmama izin verdi. Belki bininci kez baktım çocukken hayran olduğum o gözlere, o da bana baktı.

Natasha bizi ilk tanıştırduğında gördüğüm o adamı tekrar gördüm. Tekrar şefkatle baktı bana, bu sefer gözlerinde başka bir ışıltı daha gördüm. Minnet.

Minibüsün kapısı açıldığında şoför de koltuğundan inmiş, Clint'in yanında durmuştu.

Tony Stark kızı için dönmüştü. Yine.

Sadece birkaç ay önce benim gözlerimde olan sevgi, artık onda da vardı. O kızını kabullenmişti, sevmişti ama nefret etme sırası bendeydi.

Hayır, hayır, hayır. Ben ondan nefret edemezdim. Bu imkansızdı ne yaparsa yapsın ben onu her zaman affederdim.

Ama olan her şeyi bu kadar çabuk sineye çekmemi bekleyemezdi. Ortada elimden alınmış bir hayat vardı.

Diğer yenilmezlerin üzerinde gözlerim kısaca gezindikten sonra daldan atladım ve iki ayağımın üzerinde yere indim.

Tavuklar dışarıda olduğu için kapı açıktı, çoktan içeri girmişlerdi. Ben bahçenin büyük kısmına geçerken büyük evin merdivenlerinin başında kinle gelenlere bakan Cedric'i gördüm. Kollarını bağlamıştı ve gözünden açıkça okunan duygu tiksintiydi, öfkeydi.

Arkamı döndüğümde birkaç metre önümde babam vardı. Elleri cebinde Cedric'e bakıyordu o da, umursamaz ve alaylıydı. Cora da koşar-adım yanıma geldiğinde gözleri ona kaydı.

"Merhaba, Cora." Dedi alayla.

"Merhaba, Bay Stark." Dedi aynı tonda. "Demek söylediklerim sizin için hiçbir şey ifade etmiyor." Meydan okur tondaki sesi kaşlarımı çatarak ona bakmama neden oldu. Aralarında ne geçmişti, ve benim neden haberim yoktu?

"Ah üzgünüm, kendi kızımdan uzak durmak konusunda fikrini belki 'birazcık' düşünmeliydim."

"Siz neyden bahsediyorsunuz?" Cora'ya döndüm.

"Hiçbir şey." Dedi gözlerimi babamdan ayırmadan. Gözlerim ikisinin arasında gezdi.

Alayla güldüm. "O zaman siz 'hiçbir şey' hakkında konuşmaya devam edin. Ben gidiyorum." Az önceki ağacın yanına geçtim ve duvardan atlayarak kendi arabama ilerledim.

Cebimdeki anahtarı çıkartarak birkaç metre kala düğmesine bastım ve kapıyı açarak sürücü koltuğuna oturdum. Kontağı çalıştırmak üzereyken hissettiğim rüzgar ve kapı kapanma sesiyle sağıma döndüm.

"Selam." Dedi yüzündeki keyifli bir gülümsemeyle.

"İn arabadan."

"Biliyor musun, inatçı biriyimdir. Ve eğer biraz daha oyalanırsan baban seni arabadan indirecek."  Dedi koltuğa iyice yerleşirken.

Dikiz aynasından arkaya baktım. Gerçekten de bu tarafa doğru geliyordu.

Arabayı çalıştırdım ve gaza bastım.

"Hey!" Dedi. "Cidden gidiyor muyuz?"

Yoldan gözlerimi ayırmadım. "İstediğin bu değil miydi?"

"Kalmayı ummuştum."

"İstersen hâlâ inebilirsin." Diyerek kabul etmesini umduğum bir teklif sundum.

"Hayır." Net bir sesle gözlerini yola dikti ve ellerini başının arkasına yasladı. "Ee, nereye gidiyoruz."

"Biz değil, ben gidiyorum." Dedim zamirlerin üzerine bastırarak.

"Yani biz." Dedi rahat bir tavırla.

Derin bir nefes aldım, resmen sinirlerim zorlanıyordu. "Neden geldiniz? Türkiye'ye."

"Baban mı, yoksa ben mi?" Güldü. "Tony'nin neden geldiği çok açık." Kafasını koltuk başlığına yasladı ve bana baktı. "Benimki de öyle."

Anlık olarak ona baktığımda gözleri tekrar gözlerime değdi. Tekrar bir anıyı anımsadım.

Tenha bir sahil yolundan gidiyorduk. Frene sertçe basıp durduğumda yerinde biraz sendeledi Pietro. Ellerim direksiyonu kavrarken parmak boğumlarım daha da beyazladı.

Yankılanan sesini duydum. "Carissa, iyi misin?!"

Başımı önüme eğdim direksiyonu bırakmadan. Pietro'nun sesi daha da boğuk gelmeye başladı, ve sonunda tamamen sustu.

Mosmor ışıklarla kaplı bir alanda açtım gözlerimi, sessiz o kadar sessiz ki en ufak bir çıtırtı saatlerce yankı yapabilecekmiş gibi sessiz. İleriye doğru bir adım attığımda bir anda her yeri çığlık sesleri sardı, boşluğa doğru çekilmeye başladım.

Bir saniye kadar sonra kulaklarımda tekrar kesik kesik sesler duymaya başladım.

"Merhaba, Clint."

"Hayır, hayır!"

"Eminim Wanda bir şeyler yapabilir!"

"Rol yapma."

"Lütfen ölme."

"Kendini zorlama."
  
Bileğimde hissettiğim baskıyla gözlerim aniden açıldığında Pietro hafifçe geriye sıçradı. Ölüm anım tekrar kafamda canlanmıştı, bana endişeyle bakan gözlerine baktım.

Sadece anlık bir göz teması bile beni ölümüme götürmüştü. Silik olan anılarım yerine geldiğinde bu tarz boşluk hisleri yaşadığım yalan değildi. Ama az önceki çok farklıydı, sanki bir anlığına bambaşka bir dünyadaymışım gibi hissettirmişti.

Gözlerine dalıp gitmiştim tekrar, bir süre sonra durumu fark ederek boğazını temizledi. "İyi misin?"

"İyiyim." Dedim dalgınca. "Sadece bir anı hatırladım." İşaret parmağımı şakağımın etrafında döndürdüm.

"Biraz hava almak ister misin?" Dedi arkamda kalan cama bakarak.

Geriye döndüğümde denizle karşı karşıya geldim. Onaylar anlamda kafamı salladım ve arabadan inip sırtımı kapattığım kapıya yasladım.

O da yanıma gelip arabaya yaslandığında tekrar yüzüne baktım. Ölmeden önce gördüğüm birkaç maviden biri ona aitti. Son kez göz göze gelmiştik, sonra başım güçsüzlükle düştüğünde gökyüzü zihnimi süslemişti, bu iki parlak mavinin ardından tamamen karanlığa gömülmüştüm.

Şimdi bulutlara o kadar yakın değildim. Ama karşımda masmavi kocaman bir deniz vardı, gökyüzü biraz kasvetli olsa da hava yumuşaktı. Ama tüm bu manzaranın arasındaki en canlı renkler gözlerindekiydi.

O da bana bakıyordu gülümseyerek. "Neye bakıyorsun?" Diye sordum gülerek.

"Asıl sen neye bakıyorsun?" O da gülümsedi.

"Bilmem." Kaşlarımı kaldırdım. "Sen neye bakıyorsan ona." Göz temasını bozmamaya yemin etmişcesine gülüyorduk.

Yüzü biraz düşer gibi oldu, gözlerini gözlerimden ayırdı, yere baktı.

Ben de denize doğru döndüm.

"Hayatımı kurtardın." Dedi bana bakarak, ben kıyıya çarpan dalgaları izliyordum.

"Sen de yapmıştın." Dedim ihtiyatla.

"Ama ben kendi hayatımdan vazgeçmemiştim." Dedi net bir sesle. "Teşekkür ederim, bu kadar basit bir teşekkürle geçmeyecek ama..."

"Özür dileyebilirsin." Dedim aniden.

"Ne?" Şaşkınlıkla bana döndü.

"Beni, boğmaya çalışmıştın." Dedim rahatsız bir tavırla. Ne o, siz bunu unuttuğumu mu sanmıştınız?

Denize döndüm tekrar, o ise bana. "Boğulmadın ki?"

"Ya boğulsaydım. O zaman özür dilerdin, değil mi?"

"Eğer boğulsaydın, ölmüş olurdum." Dedi tane tane.

Bu lafın üzerine bir süre konuşmadık sadece denizin sesini dinledik. "Peki sen, neden buraya geldin?"

Bu beklemediğim bir soruydu, ama cevap fazla zor değildi. "Anılarım için." Yerde fark ettiğim incecik, mavi küçük taç yapraklarına sahip olan çiçeği elime alıp çevirdim.

"Peki bu anılar, güzel anıların mı?" Yavaşça dönüp ona baktığımda o çoktan bana bakıyor hâldeydi. Gözlerimi biraz aşağı eğip biraz düşündüm. "Hayır?"

"Madem bu anılarından mutlu değilsin, neden onlara ulaşmak için bu kadar çabalıyorsun." Elimdeki çiçeği iki parmağımın arasında döndürürken mırıldandım. "Kötü olmaları, benim olmadığı anlamına gelmez ki. Kötü bile olsa gerçekleri bilmek hakkım, yoksa benim bir robottan ne farkım kalır, Pietro?"

Bu sefer ona döndüğümde bana değil denize bakıyordu düşünceli bir şekilde. Bir süre boyunca cevap vermesini bekledim, zamanla dakikalara dönüşen saniyeler... Ondan bir cevap gelmeyeceğini anladığımda şoför koltuğunun kapısını açtım. "Gidelim hadi."

"Nereye?" Diye sordu yolcu koltuğuna ilerlerken. İçeri geçip oturduğumda o da yanıma geldi.

"Bilmem, yol nereye götürürse." Kontağı çalıştırdım.

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

Sağ elim sakatlandığı için bölüm biraz gecikti ama şuan durumum gayet iyi.

Tony hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cedric'i seviyor musunuz?

Pietro'yu gördüğünüz için mutlu musunuz?

Carissa'yı seviyor musunuz?

Bu kısmı pek uzun tutamayacağım çünkü yoğun bir gün geçirdim ve atıp hemen uyumak istiyorum.

Başka bir bölümde görüşmek üzere.

Yazarınız, Nyks.

Continue Reading

You'll Also Like

86.2K 3.7K 20
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
2.4M 214K 33
okumayın for vanilla baby
19.1K 1.1K 34
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
378K 34.7K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...