masuku, hyomoz | BL

Av xenosrequiem

79 16 1

Yoluna devam etmeye çalıştı, oturduğu apartman hemen köşedeydi ama çöp bidonlarının arasında onu fark edince... Mer

one: snowy night, soul in love
two: secrets, lies

three: first intimacy, confessions

15 4 1
Av xenosrequiem

"Ortaokuldakiler hariç herhangi bir fiziksel kavgaya girişmedim ki."

Moz, cevabının ardından birkaç saniyeliğine duraksadı. Ardından, biraz daha düşündü ve "Bekle." dedi.

"Lisenin ikinci yılında da olmuştu bir tane, unutmuşum onu."

Cümlesini bitirdikten sonra muzip bir ifadeyle "Tamamdır, sorma sırası bende" dedi.

Yaklaşık yarım saattir birbirlerine saçma sayılabilecek sorular soruyorlardı. Özellikle Moz, bir saat öncesine kıyasla çocuksu davranıyor ve sürekli aralarındaki bu "minik" oyunun açığını arıyordu.

"Ne?!" diye atıldı, Hyoga. Sesini yükseltmiş olması Moz'u rahatlatıyordu. Geldiğinden beri sessizce yerinde oturan, her şeye olabildiğince kısa cevaplar veren ve adını söylerken bile şekilden şekile giren kişiden eser kalmamıştı.

Ayrıca, sevimliydi. Moz'un aksine adil oynuyordu ve sürekli karşılaştığı hileler karşısında verdiği abartılı tepkiler Moz'a göre sevimliydi.

Yüzündeki gülümseme büyürken oturduğu yere daha da yayıldı ve kollarını açarak koltuğun sırtına koydu. Şimdi, bir eli Hyoga'nın arkasındayken baskısınu daha da arttırmıştı.

"Bu kez neye sinirlendin? Sürekli bozuyorsun." dedi. Ardından, albinonun sinirden köpürmesini izlerken dikleşti ve Hyoga'ya yaklaştı.

"Sürekli itiraz edeceksen devam edemeyiz ki."

Bunu söylerken Hyoga'nın arkasındaki elini onun başına çıkarmış, beyaz saçlarını dalga geçercesine okşamıştı.

"Sürekli açık aramayı kesersen itiraz falan etmem zaten!" dedi ve Moz'un elini ittirdi.

Moz, "Bu kez ne yapmışım?" derken gözlerini devirdi. Yarım saat geçmiş olmasına rağmen henüz sadece birkaç soru sorabilmişti ve onlar da cevapları oldukça basit olan sorulardı. Artık; Hyoga'nın belirtmediği bir sebepten dolayı üniversite kaydını dondurduğunu, Kasım'da doğduğunu - ve dolayısıyla kendisinden birkaç ay daha küçük olduğunu -, çocukluğundan beri Homura isimli bir kızla arkadaş olduğunu, vaktinin çoğunu o kızla geçirerek harcadığını ve yine Hyoga'nın belirtmediği bir sebepten dolayı son birkaç yıldır Homura isimli bu kişiyle eskisi kadar yakın olmadığını biliyordu.

Moz, başta basit sorular sormayı, ortamı rahatlatmayı ve yavaş yavaş asıl merak ettiği şeylere geçmeyi planlıyordu ama tartışmaktan ilerleyemiyorlardı.

"Cevabın çok yarımdı. Sadece ne zaman kavga ettiğini söyledin, hiç detay vermedin."

"Evet, sorunun cevabı da buydu zaten." dedi Moz.

"En son ne zaman gerçek bir kavgaya karıştığımı sormuştun, ben de cevap verdim. 'En son karıştığını kavgayı anlat.' falan demedin ki."

Hyoga'nın göz bebekleri büyüdü. Hâlâ sinirliydi ama Moz'un haklı olduğunu ve daha fazla itiraz edemeyeceğini biliyordu. "Peki." dedi, "Haklısın, sorma sırası sende."

Moz'un yüzüne tekrardan eski gülümsemesi yayıldı, "Kibarlığınız için teşekkürler, Lady Death*." diyerek alay etti ve Hyoga'nın bugün bilmem kaçıncı kez göz devirmesine sebep oldu.

"Ailenle en son ne hakkında konuştun?"

Moz, doğrudan asıl konuya girdi ve ortamın az önceye kıyasla daha ciddi bir hâle bürünmesine sebep oldu. Başta "Neden aileni aramadın?" ya da "Ailenle aranda bir sorun mu var?" gibi sorular sormayı düşünmüştü ama eğer sorusunu böyle sorsaydı Hyoga, her zamanki kaçamak cevaplarından verir ve meseleyi yine ertelerdi.

Bu sırada albino, gözlerinin yandığını hissediyordu. Ağlamıyordu ama ağlamaya çok yakındı ve bu yüzden de göz kırpmamak adına ekstra uğraş sarf ediyordu. Konuşursa sesinin titreyeceğinden korkuyordu ve daha da önemlisi, konuşsa bile ne diyeceğini bilmiyordu. Tamamen köşeye sıkışmış, dağılmış hissediyordu.

"Ben.." dedi ve dudaklarını birbirine bastırdı, verebileceği en iyi cevabı düşündü.

"Eskiden flört ettiğim birisi hakkında."

Tamam, bu cevap tamamen doğru sayılmazdı ama yanlış da değildi sonuçta, sadece eksik bilgi vermişti. Bunu düşünerek rahatladı. Yalan söylemiş olsaydı işin içinden kolayca sıyrılırdı ama Hyoga, hem dürüst olmayı hem de hiçbir şey anlatmamayı istiyordu.

Aslında, anlatmak konusunda da bir sorunu yoktu. Onun için zor değildi ve içindekileri birisine karşı dökebilse ciddi manada rahatlardı ama korkuyordu, yine. Çoğu şeyden korkuyordu ve bu korkuları yüzünden hayatı kelimenin tam anlamıyla zindana dönmüştü, kaçarak yaşamaktan yorulmuştu.

"Neden?"

"Tek soru hakkı." dedi ve gülümsedi Hyoga. "Sen de bana aynısını yapıyordun."

Moz, sıkıntıyla yanaklarını şişirdi. İstediği cevabın yakınına bile yaklaşamamıştı. "Neyse," dedi ve bunu yaparken ayağa kalkıp mutfak tarafına ilerledi. "Bir dahaki sefere sorarım."

Yemek sırasında açtıkları biralar çoktan bitmişti. Hyoga'nın ilk geldiği ana göre daha çakır keyif olduğunun farkındaydı, büyük ihtimalle hızlı içtiği ve normalde de kafası pek yerinde olmadığı için alkolden daha kolay etkilenmişti ama Moz, hâlâ hiç içmemiş gibi hissediyordu. Normalde de kolay sarhoş olan birisi değildi ve düşük alkol oranı olan biralar onu etkilemiyordu.

Dolaptan iki bira daha çıkardıktan sonra geri eski yerine döndü.

Hyoga, kendisine uzatılan teneke kutuyu alırken "Söylediğin en büyük yalan ne?" diye sordu.

Moz, duraksamadan "Büyük sayılabilecek bir yalan söylemedim ki hiç." diye cevap verdi. "İstersen sayayım aklıma gelenleri, en büyüğüne sen karar ver? Aşırı özel değiller zaten."

"Hm, cidden mi?"

Hyoga, inanmamıştı. Ona göre herkesin büyük yalanları olurdu, olmalıydı. "Neredeyse çeyrek yüzyıldır yaşıyorsun, eminim söylemişsindir."

Yine hiç duraksamadı ve başını "hayır" anlamında sallarken "Yok." dedi, Moz.

"Dört sene önce aileme Kirisame diye bir arkadaşımda kalacağımı söylemiştim. Kirisame de kendi ailesine bizde kalacağını söyledi, birlikte şehrin biraz dışına çıkmış ve Rammstein konserine gitmiştik. Normalde reşit olmayanları almıyorlardı ama etraf çok kalabalıktı, kaostan yararlanıp içeri girdik."

O günü düşünmek bile Moz'un yüzünde aptal bir sırıtışın yayılmasına yetiyordu. Yakalanma korkusu yüzünden ikisinin de kalbi yerinden çıkacak gibiydi ama yine de konser bitene kadar orada kalmış, sabaha karşı eve dönmüş ve bir saatlik uykuyla okula gitmişlerdi.

"Diğerleri de bunun gibi şeylerdi hep." dedi ve birasından içerek susuzluğunu bastırdı.

"Bizim lisede dövme, piercing gibi şeylere bayağı karşıydı müdürler, annemler de istemiyordu. Kirisame dediğim arkadaşımın abisinin dövme stüdyosu vardı, gizlice kendimize dövme yapmıştık orada. Benimki yine idare ederdi de Kirisame'ninki hiç olmamıştı, mahvetmiştik kızın kolunu."

Hyoga, güldü ve tişörtünün sol tarafını yukarı sıyırırken "Sanırım her ergenin en az bir tane dövme faciası anısı vardır." dedi.

Moz, albinoya yaklaştı ve göğsünün hemen altındaki küçük sailor uranus dövmesine baktı, kalitesiz doodleları andırıyordu. İşaret parmağıyla deriyi biraz gerdirdikten sonra gözlerini kıstı ve "Seninki cidden faciaymış." dedi. Cümlesini bitirdikten sonra birkaç saniye daha dövmeye baktı, güldü ve geri çekilirken "Neyse." dedi.

"Bizim stüdyoya uğra bir ara, düzeltiriz. Küçük zaten, rengi de bayağı solmuş. Kolay kapatılır."

Hyoga, "Sizin stüdyo mu?" diye düşündü. Pekâlâ, bu kesinlikle beklenmedikti. Aslında, Moz'un dövme yaptırmış olmasına bile şaşırmıştı.

Beyaz saçlı "İlk tanıştığımızda olduğunu düşündüğüm kişiyle alakan yok." dedi ve içinde ne kadar kaldığını anlayabilmek için birasını salladı. Yine hızlıca içmişti, çok fazla yoktu, hızlıca kafasına dikti ve birkaç yudumda hepsini bitirdi.

"Nasıl desem, daha 'resmi' ve ciddi birisi olduğunu düşünmüştüm. Başta kendimi biraz aşağılanmış hissetmiştim hatta, yakın yaşlarda olduğumuzu düşünmek kötü hissettirmişti çünkü yaşamlarımız aşırı uzak gelmişti."

Hyoga, itirafından sonra utandığını hissediyordu. Kendisini göremese de yüzünün kızardığını ve aptal gibi gözüktüğünü biliyordu, Moz'un içten içe kendisine güleceği düşüncesi berbat hissetmesine ve ağlamayı isetmesine sebep olmuştu.

Moz'a göreyse Hyoga güzeldi, güzel ve sevimli. Düşüncelerini az çok anlayabiliyordu ama bu sadece koruma içgüdüsünü harekete geçiriyordu. Başına ne geldiğini, neden sürekli yarım cevaplar verdiğini ya da ona zarar veren kişinin kim olduğunu bilmiyordu ama içten içe onu korursa her şeyin çözüleceğini hissediyor ve onun güvende olduğundan emin olmak istiyordu.

Hyoga, kelimenin tam anlamıyla sanat eseri gibiydi. Albinonun kitap karakterlerini anımsattığını düşündü. Beyaz saçlar, soluk ten, uzun boy, zarif parmaklar, mavi gözler.

Bakışlarını yakalamak, hem gözlerinin aşırı derecede çekik ve kısık olmasından hem de Hyoga'nın çekingen tavırlarından dolayı zordu ama gözlerinin rengi karanlıkta, loş sokak lambasının ışığında bile kendisini belli etmişti.

Moz, "Neyse, sıra bende." diyerek garip havayı dağıttı. Kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı, derin bir nefes aldı ve yutkundu. Kelimeleri nasıl birleştirmesi gerektiğinden hâlâ emin değildi.

Kısa ve garip bir sessizliğin ardından Moz, güven verici olmasını umduğu bir tonla konuşmaya başladı.

"Bak, yardıma ihtiyacın var mı bilmiyorum ama eğer varsa da bu şekilde halledemeyiz."

Sonlara doğru sesi o kadar kısıktı ki, hemen yanında olmasına rağmen Hyoga bile zar zor duymuştu.

Yine de daha iyi hissediyordu. Uzun zaman sonra ilk kez birileri onunla sakince konuşuyor ve ona karşı kibar davranıyordu. Onu hiç tanımayan birisinin böylesine nazik davranması, Hyoga'nın aylar sonra ilk kez kendisini 'önemli' hissetmesine sebep olmuştu.

Moz, koltukta biraz daha kaydı ve beyaz saçlıya tamamen yaklaştı. Hyoga, o tarafa bakmasa da Moz'un kendisine dönük olduğunu biliyor ve bakışlarını doğrudan üstünde hissediyordu.

"Seni daha fazla zorlamayacağım, anlatman için baskı kurup da sıkmak istemiyorum ama çekindiğin bir şey varsa doğrudan söyleyebilirsin."

Beyaz saçlının yüzünde belli belirsiz, silik bir gülümseme oluştu. Alkolün ve tüm bu olanların etkisiyle kafası karışmıştı, artık nasıl hissettiğini, nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu.

Yüzünü Moz'a çevirdi, bakışlarını esmer olanın yüzüne sabitledi. Şimdi, ikisi de birbirine çok yakındı ama uzaklaşmak adına hiçbir şey yapmıyorlardı.

Hyoga'nın yüzündeki gülümseme silindi, tekrardan düşünceli bir hâl aldı ve baygın bakışlarını birkaç saniyeliğine esmer olanın yüzünde gezdirdi.

"Söylesem bile ne değişecek ki?"

Sesi, kısa süre öncesine göre oldukça yorgun çıkıyordu. Bunu sorarken öylesine sakindi ki Moz, ne tepki vereceğini bilememişti.

Ne kadar yakın olduklarını yeni yeni fark ediyordu. Birbirleriyle biraz daha yakınlaşsalar, albinonun üst dudağının kendi kalın dudakları arasında kaybolacağını düşündü. Ardından saçmaladığını fark ederek geri çekildi. Bütün vücudu ısınmış, kalp atışları hızlanmıştı. Özellikle göğsünün, yüzünün ve boynunun yandığını hissediyordu.

"Eğer sorununun kaynağını bilirsem belki yardımcı olabilirim."

Hyoga, zeminin ayakları altından kaydığını ve odanın etrafında döndüğünü hissetti. Çok kısa bir anlığına başına gelenleri, şu an ne hâlde olduğunu düşündü. Eğer Moz ona yardımcı olmuş olmasaydı, sabaha kadar açlığın ve soğuğun etkisiyle ölmüş ya da en azından ölüme daha önce hiç yaklaşmadığı kadar yaklaşmış olacaktı. Şimdiyse; üzerinde kuru kıyafetler vardı, yaralarının çoğunu sarmıştı ve tamamen tok hissediyordu. Her şeyi anlattıktan sonra Moz ona daha fazla tahammül edemeyebilir, kibarca - ya da aşırı derecede şanssızsa büyük bir kavgayla - kovabilir ve Hyoga, tekrardan sokağa dönmek zorunda kalabilirdi ama eğer hiçbir şeyi anlatmaz, yardım istemezse yarın yine kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacaktı.

Biraz daha düşündü, sıcak evden daha erken ayrılmak zorunda kalabilir ya da ilk kez birisi tarafından kabullenilebilirdi. Yardıma ihtiyacı vardı, sorunlarını tek başına çözebilecek güçte değildi.

Beyaz saçlı, kıkırdadı. Küçük kıkırdaması histerik bir gülüşe dönüştü, kendi kendine "Şu saatten sonra kaybedebileceğim bir şey yok zaten, değil mi?" dedi ve dudaklarını birbirine bastırdı. Davranışları tutarsızdı. Dışarıdan gören herhangi birisi, duygu değişimlerini farklı şekillerde yorumlayabilir ve delirdiğini düşünebilirdi.

"Sanırım oynamaya değecek bir kumar." diye düşündü ve derince nefes alıp verdikten, dudaklarını birbirine bastırdıktan ve sabahtan beri sıktığı ellerini serbest bırakıp tırnakları yüzünden kızarmış avuç içlerini ovuşturduktan sonra kendisini hazır hissederek Moz'la göz teması kurdu.

"Tamamdır, eğer cidden yardım edebileceğini düşünüyorsan her şeyi anlatacağım."

*Lady Death, albino bir kurgusal karakterdir.

Fortsett å les

You'll Also Like

141K 16K 37
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
69.8K 3.1K 27
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
217K 20.4K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
99.2K 18.4K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting