Kod Adı: Bela •chanbaek•

By meliicornie

68.4K 7.3K 29.6K

"Bir şey olur diye korktum, askerliğim yanar diye korktum komutanım." Ağzımdan bir hıçkırık çıktığında beni k... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11🐣
12
13
14
15
16
17
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29🐥
30
31 🐥
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45 🐤
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55 (FİNAL)
56 (İNCE SATIRLAR...)

18

1.3K 156 490
By meliicornie

Üstten gelen kararları duyurmak üzere, uzun koridorda yürüyüp grubumun yatakhanesine ulaştım. Kapıyı açtığımda gördüğüm manzara alıştığımdan pek farklı değildi.

Baekhyun her zamanki gibi bir şeyler okuyordu; Sehun, Jongin'i bir kolunun altına almış uzanıyordu. Taehyung, Jinyoung ve Jisung yarışa girmişler gibi camın önünde şınav çekiyorlardı. Doyoung ise bir şeyler yazmakla meşguldü.

Beni beklemedikleri her yerlerinden belli olan çocuklar, telaşla ayağa kalkmış ve hazır ola geçmişlerdi.

"Alınan karara göre akşamüstü sınıra ilerleyecek ve çatışmaya gireceğiz. On dakika sonra, EO-9 deposunda toplanılacak." Teker teker hepsinin gözlerine baktıktan sonra yeniden konuştum. "Emir, tekrar!"

Aynı anda bağırdılar. "On dakika sonra, EO-9 deposunda toplanılacak!"

"Malzeme eksiğiniz olmadan gelin." dedikten sonra çıkmak için gerilemiş, aklıma gelen şeyle tekrar odada göz gezdirip Jongin'e dönmüştüm. İşaret parmağım uyarırcasına havalandı. "Heyecan yok."

"Emredersiniz!" Hepsi gür bir sesle bağırdığında kafamı sallayıp odama gittim.

Eksik bir şeyimin kalmadığından emin olduktan sonra depoya ilerledim, bana ve grubuma ayrılan yere ulaştığımda durup onların gelmesini bekledim.

Gelip sıraya girdiklerinde ciddiyetle konuşmaya başladım. "Künyelerinizi çıkarın." Herhangi bir çatışma esnasında askerimiz yakalanırsa ismi, yaşı veya önemli bilgileri karşı tarafa geçmesin diye künyeler toplanıyordu.

Çıkaran herkesten teker teker aldıktan sonra kendiminkini de çıkarıp PCY-G7 yazan küçük dolaba koydum.

"Şahsi silahlarınızı gösterin." dediğimde elleri hızla bellerini bulmuştu. En baştan başlayıp sona kadar hepsinin silahlarının temiz olup olmadığına, kurşunların tam olup olmadığına, tutukluk yapıp yapmadığına baktım. Hiçbirinde sorun olmadığını görünce sessiz bir "Aferin." demiştim.

Raftaki kamuflajları gösterdim. "Şu an üstünüzde olan ve üzerinde isminizin yazdığı kıyafetleri çıkarın ve bunlardan giyin. Daha sonra silahların bulunduğu yere gelin."

"Emredersiniz!"

Kıyafetleri almaya başladıklarında depoda düz yürüyüp sağ tarafa dönmüş ve siyah demir kapıyı açıp her yerde silah olan odaya girmiştim. Kısa sürede gelen askerler yine sessizce sıra olmuşlardı.

Askerler bir süre sonra hangi silahı alacağını kendisi seçiyordu, çünkü uzmanlık alanları falan belli oluyordu. Ama şimdilik komutanları olarak ben verecektim. Hem çıktıkları ilk operasyondu, hem de ben onlar için daha uygun silah seçeceğimi düşünüyordum.

Duvarda asılı olan, raflarda ve masalarda duran silahlara göz gezdirirken UMP görmüş ve onu alıp sıraya doğru ilerlemiştim.

"Byun Baekhyun."

Baekhyun bir adım öne çıkıp elini alnına doğru götürdü. "Emredin komutanım!"

Silahı ona uzattığımda iki eliyle almış ve sıraya geri girmişti.

Sehun, Jongin ve Jinyoung için M416 verdim. Silahlar arasında yavaş adımlarla dolaşırken gözüme kestirdiğim SCAR-L'i Jisung'a uzattım. Eminim ona en çok yakışacak silah buydu. Dong-Young ve Taehyung için de AKM ayarladığımda biraz daha rahatlamıştım. En zor görev bitmiş gibi hissediyordum.

"LF Cephanesi'ne gidip silahınıza uygun mermileri alın, ne fazla ne az olsun." dedikten sonra sert bakışlarımı üzerlerinde gezdirdim. "Hangi silah hangi mermiyle çalışıyor, bilmeyen var mı? Eğer varsa Kuzeylilere gerek kalmadan onu ben öldüreyim."

Hepsi silahını iki eliyle tutarken hazır ola geçmiş ve odada yankılattıkları yere ayak vurma sesiyle adeta egomu okşamışlardı. Kısaca gülümsedikten sonra cebimdeki kronometreyi çıkarıp onlara döndürdüm ve başlatma düğmesine bastım

"Cephanedeki çantalardan alıp içini doldurmanız için tam dört dakikanız var. Sağlık malzemeleri, konserve yiyecek, bomba vb. şeyler zaten çantada bulunuyor ama siz yine de kontrol edin. Özellikle ilk yardım malzemelerinin yanınızda olduğundan emin olun."

"Emredersiniz!" dedikten sonra depodan koşarak çıkmışlardı.

Onlar gidince ben kendi silahımı avuçlarıma alıp gülümsedim. Bu güzel AWM ile bir köşeye pusup tüm şerefsizleri öldürmek istiyordum.

Depodan tam çıkacakken duyduğum adım sesleriyle duraksadım. Junmyeon'un geldiğini görünce silahımı askısından omzuma asıp elimi alnıma doğru götürdüm. Kısa bir asker selamından sonra hazır ola geçmiştim.

"Chanyeol..." Kısık sesle söylediğinde kendimden emin bir şekilde bağırdım.

"Dokuzuncu Ordu Komutanı, Binbaşı Park Chanyeol! Emredin komutanım!"

Bir elini omzuma koyup okşamış ve etrafta kimsenin olmadığını görünce sıkıca sarılmıştı. Ciddiyetimi bozmamaya çalışsam da ellerimi onun sırtına koyarak biraz yumuşamıştım, her zamanki gibi.

"Çok dikkatli ol, Chanyeol."

"Olacağım, merak etme." Kafamı omzuna doğru eğdim ve gözlerimi kapadım. "Çok dikkatli olacağım."

"Bir yerin kesilse bile ne kadar canım yanar, tahmin edemezsin." Ellerinden biriyle saçlarımı okşadı kısa süreliğine.

"Sıyrık bile almadan geleceğim," dedikten sonra biraz duraksadım. Derin bir nefes alıp gözlerimi duvara diktim. "Baba."

Bana destek olurcasına sırtımı patpatladı. "Ağlatma beni eşek sıpası."

"İlk defa gitmiyorum sınır operasyonuna." Onu neşelendirmek için hafifçe güldüm ve kollarımı çektim. "Şimdi gitmem lazım, hazırlanacağım."

+++

Zırhlı araçlar içinde Kuzey-Güney sınırına doğru çoktan yol almıştık. Günlerdir onlara anlattığım planı tekrar gözden geçiriyorduk.

Sınır operasyonuna gitmek ani bir plan değildi. Yaklaşık iki haftadır tüm gruplar bunun için hazırlanıyordu. Eğitimleri artırılmıştı, silah atışına daha ağırlık verilmişti. Ormanda kendi yaptığımız küçük provalar bile olmuştu. Bu denemelerin en trajikomik olanı ise, Jinyoung'un bizim kurduğumuz tuzağa düşüp bombayı patlatması ve bizi küçücük orman kulübesinde sise boğmasıydı...

Keskin nişancılık düşünenler için özel eğitim bile vermiştim. Sehun, Jongin ve Jisung'un bu işi başarabileceğini biliyordum.

Baekhyun'u mükemmel dövüş yetenekleri olduğu için sahaya yerleştirmiştim. Çünkü silahı olmasa bile birçok kişiyi kolayca öldürebilirdi?! Ama o ben ve Sehunlar gibi pusmak istiyordu, hatta onu keskin nişancı pozisyonuna koymadığım için trip yemiştim sanırım...

Koridorda durmuş birkaç dosya imzalarken önümden geçen Baekhyun'u görmüş ve bana selam vermediği için afallamıştım. Etrafa bakıp çok asker olmadığını görünce ona seslendim. "Pişt."

Bana bakmış, sonra yüzünü çevirip karşısına bakmıştı. Küçük çocuklar gibi yaptığı bu tatlı harekete karşılık olarak güldüm. "Yürek mi yedin de selamlamadan geçiyorsun?" Şakayla söylediğimde bana yaklaştı, kollarını göğsünde bağlamıştı.

"Beni nişancı pozisyonuna koymadığınız için artık favori komutanım değilsiniz." Arkadaşıyla konuşur gibi gayet ciddi bir şekilde konuştuğunda kıkırdadım.

"Üzdün şu an Byun."

"Siz de beni üzdünüz." Bakışlarını tekrar başka tarafa çevirdiğinde ellerimi omuzlarına yerleştirip ona doğru biraz eğildim.

"Sen benim kararlarıma güvenmiyor musun? Sahada aktifken daha iyi olacağını söylüyorum. Dövüşmekte oldukça iyisin, neden yatarak sadece ateş edesin ki?"

Cevap vermeyip hâlâ başka yere baktığı için gülmüş ve bir elimi kafasının üstüne götürüp saçlarını okşamıştım. "Bu kadar çok mu istiyorsun keskin nişancı pozisyonunu? O zaman sonraki operasyonda yanımda duracak olan tek nişancı sen olacaksın, anlaştık mı?"

Gözlerini büyültüp kollarını anında heyecanla kaldırdı. "Gerçekten mi?"

"Hmhm."

"Sadece ben mi?"

"Evet."

"Favori komutanım sizsiniz." demesi üzerine gülmüş ve yanağından bir makas alıp dosya işlerime geri dönmüştüm.

》 

Aklıma gelen an ile gülümsedim. Fazlasıyla tatlı biriydi, bunun yanında askerliği cidden tüm yüreğiyle istiyordu. Neyse ki ona bir söz vermiş ve pozisyon konusundaki kırgınlığını operasyondan önce yok edebilmiştim...

Kısacası pozisyonlarda sıkıntı yoktu, gerekli bütün çalışmalar yapılmıştı. Onları bir sürü sahte operasyona çıkarmış ve gerçeğine iyice hazırlamıştık. Şimdi de gidiyorduk işte.

Gideceğimiz ormanlık alanın büyük haritasında gezdiriyordum parmaklarımı. "Sehun, sen burada duracaksın. B2 noktası." Elimi o noktanın sağ çaprazına getirdim. "Jongin ve ben burada olacağız." Bizim yerimizin kuzeydoğusunda  kalan bir alan gösterdim. "Jisung da buraya pusacak." Haritanın tam ortasındaki yeri işaret ettim. "Baekhyun, Jinyoung ve Taehyung ana sahada, serbest atış hakkınız var." Sınıra yakın birkaç yer ismi verdim. "Buralarda bolca tuzak olabilir. Bu yüzden bu konuda eğitimli olan Doyoung, sen de orada olacaksın."

Diğer grupların da nerede olacaklarından kısaca bahsettikten sonra klasik uyarıları yaptım. "Birbirinize isimle seslenmeniz yasak. Özellikle bir komutan ismi sakın vermeyin. Emirlerimden çıkmayın, kafanıza göre hareket etmeyin."

"Emredersiniz!"

Birkaç saat sonra sınıra yaklaşmıştık. Zırhlı araçlardan inip dağ yoluna çıktık ve tüm ekiplerle sessizce ilerlemeye başladık.

Bu operasyonda altı binbaşı bulunuyordu ama emir komuta bende olduğu için kararları şu anlık ben veriyordum. En önde giderken birden durdum, arkamdakilerin de durması için sağ elimi havaya kaldırıp yumruk yaptım.

Hafiften sağıma dönüp Dan Tae ve Yugyeom'a baktım. İşaret parmağımla onları gösterdikten sonra parmaklarımı sağa salladım. Ormanın sağ tarafından gitmelerini belirtmiştim. Anlaşıldı dercesine kafalarını eğdiklerinde kendi takımlarıyla birlikte bizden uzaklaştılar.

Bu sefer soluma dönüp Namjoon ve Minseok'a işaret yaptım. Onlar da ormanın sol tarafından dolaşmaya başladıklarında Minho ve ben bulunduğumuz rotada sessizce yürümeye devam ettik.

"M9 konuşuyor, ormanın kuzeybatısında bir grup sivil var." Minseok'un fısıltı gibi olan sesi kulaklığıma geldiğinde sinirle durdum.

"Kahretsin!" Sessiz olmaya çalışarak kulaklığımın arka kısmına basıp aktif hale getirdim. "Virüs konuşuyor, kendinizi belli etmeden saat on yönüne ilerleyin. Diğer ekiple yollarınız kesişince bizi bekleyin."

"Emredersiniz." Yugyeom ve Minseok'tan aynı anda gelen sesten sonra el işaretimle arkamdakileri tekrar harekete geçirdim ve yürümeye devam ettim.

Tam olarak otuz üç dakika sonra sınıra ulaşmıştık. Aldığımız istihbarata göre bugün birkaç Kuzeyli sınırı aşıp ormana yakın yerlere terör saldırısı gerçekleştirecekti. Bu yüzden onları yakalamak için fazla tedbirli ve sessiz olmaya çalışıyorduk.

Elimi kulaklığıma götürüp konuştum. "Virüs konuşuyor, tüm askerler yerini alsın. Operasyona başlıyoruz."

Herkes yavaş yavaş birbirinden ayrılırken grubuma baktım ve büyük bir ciddiyetle konuştum. "Çok dikkatli olun."

"Emredersiniz."

"Bir sıyrık bile almayın."

"Emredersiniz."

"Yerlerinizi alın."

"Emredersiniz." Benim takımım da dağılırken yavaş adımlarla aşağı inen Baekhyun'u izledim dikkatlice. Yokuştan aşağı indikten sonra bana bakıp hafifçe gülümsedi, bu beni de gülümsetirken operasyona başlaması için kafamı eğdim hafifçe. O da aynı şekilde karşılık verdikten sonra silahını önüne doğrultup dikkatle gezmeye başlamıştı.

Jongin'le beraber kendi noktamıza geçip keskin nişancı silahlarımızı kurduk, ardından yere uzandık. Silahımın dürbünüyle önce bizim gibi pusan Sehun ve Jisung'u, ardından aktif sahada olan Baekhyun, Taehyung, Doyoung ve Jinyoung'a baktım. Hepsinin yerleştiğini görünce kulaklığıma bastım.

"Virüs konuşuyor, tüm gruplar yerini aldı mı?"

"M9 konuşuyor, olumlu."

"Lino konuşuyor, olumlu."

"Monster konuşuyor, olumlu."

"Uyuz konuşuyor, olumlu."

"GT7 konuşuyor, olumlu."

Tüm komutanlar gruplarının tamam olduğunu söyleyince tekrar konuştum. "An itibariyle operasyon başlamıştır. Aktif çatışma alanında olan askerler atışta serbesttir. Gördüğünüz en ufak şeyi bildirmeyi unutmayın."

"Seyrek konuşuyor, tuzakların gerisinde bir grup insan görüyorum."

Bize göre daha yukarıda kalan Jisung'a sordum. "Alfa, görüş var mı?"

"Olumsuz."

"M9, senin grubunda görüş var mı?" dediğimde Minseok bir süre sessiz kaldı. "Olumsuz."

Birden Namjoon'dan duyulan sesle tüm dikkatimi ona verdim. "Monster konuşuyor, olumlu görüş var. Tekrar ediyorum, olumlu görüş var."

"Ateş etme." dedim sakince.

"Virüs, açık görüş var. Hepsini yaklaşmadan vuralım."

"Sana ateş etme dedim." Bıkkınca söyledikten sonra silahımı o yöne doğru çevirdim ama ağaçlardan dolayı hiçbir şey göremiyordum.

"Uyuz konuşuyor," Ju Dan Tae'nin sesini duyduğumda silahımın dürbünüyle aşağıdaki Baekhyun'u izliyordum. "Görüş olumlu. Durum bildiriyorum, yaklaşık on beş kişiler ve gördüğüm kadarıyla hepsi erkek. Tekrar ediyorum, yaklaşık on beş kişiler."

Ben cevap veremeden sınıra yakın olan Doyoung konuştu. "Komutanım, benim gördüğüm taraftan en az otuz kişi geliyor ve silahlılar."

"Siktir!" dedim. "Birden fazla yerden mi geliyorlar?! Alfa, hemen görüş açını bildir."

Jisung bir süre sessiz kaldıktan sonra konuştu. "Olumsuz, komutanım."

"Eli Uzun, silah açını değiştir. Arkanı dön ve durum bildir." Sehun dediğimi yapıp silah dürbünüyle bir süre arka tarafını gözlemledikten sonra konuştu. "Olumlu açı var, yaklaşık on beş kişi görüyorum."

Yattığım yerden sinirle kalkıp dürbünle etrafıma baktım. "İki yerden geliyorlar, burada olduğumuzu biliyorlarsa daha çok yerden gelip etrafımızı sarmaya çalışırlar. B planına geçiyoruz." Kulaklığımı daha çok bastırdım. "Tekrar ediyorum, B planı aktifleştiriliyor. M9, Uyuz ve Monster grubunuzdaki nişancıları bırakıp tuzak alanına ilerleyin."

"Emredersiniz."

"Bana ulaşamazsanız veya acil bir durum olursa komuta yetkisi sende M9."

"Anlaşıldı Virüs." Minseok söylediğinde tekrar Dong-Young'la temasa geçtim. "Seyrek, durum ne?"

"İki taraftan gelenleri de görebiliyorum, yaklaşıyorlar." Biraz duraksadı. "Saat iki yönünden 15-20 kişilik bir grup ve saat on bir yönünden daha kalabalık bir grup görüyorum."

"Virüs konuşuyor, hedefler yaklaştığında ateş serbest ama sakın uzaktan vurmayın! Alana geldiklerinde ateş serbest. Tekrar ediyorum, tüm birimlerin dikkatine, düşman alana geldiğinde atış serbest."

"Anlaşıldı." Birçok asker onayladığında sessizce aşağıdaki alanı gözetlemeye devam ettim.

Uzun süredir Baekhyun'u izliyordum, silahımın dürbününü onun izinde sola doğru götürdüm ve ağaçların boşluğunda olduğunu fark ettim. "Bela, tehlikeli bölgedesin. Seni göremeyecekleri bir yere geç."

"Emredersiniz." dedikten sonra kendine en yakın ağacın arkasına geçmişti. Diğer askerlerime de dikkatle baktıktan sonra Namjoon'un sesini duymuştum.

"Hedefler yaklaşıyor."

"Anlaşıldı." dedikten sonra Jongin'e burada kalmasını söyleyip hızlı adımlarla Sehun'un yanına ilerledim. Onun olduğu yerden daha da geriye gidip silahımı büyük bir ağacın dalına dayadım ve Kuzeylilere doğru çevirdim. "Bazıları silahsız, onlara ateş etmeyin. Biz Güneylilere orantısız güç kullanmak yakışmaz."

"Emredersiniz."

Silahımı büyük bir ustalıkla Kuzeylilerin gelme yönünde döndürdüm ve görüş açıma giren silahlılara ateş ettim.

"Ateş serbest!" dediğimi duyan tüm erler günlerdir planladığımız gibi yapmaya başlamışlardı.

Gelen gruptan birkaç kişiyi yere sermemle alana girmelerini engelledikten sonra biraz uzağımdaki Sehun'a seslendim. "Eli Uzun, Alfa karşıdan seni koruyor. Hallet burayı." dedikten sonra onu yalnız bırakıp tekrar Jongin'in yanına gittim.

O çoktan pozisyon almış, gördüğü Kuzeylileri indiriyordu. Hemen yanına uzanıp silahımı yere koydum ve hedef aramaya başladım.

"Sınırdan ormana doğru iki grup daha geliyor!" Doyoung'un sesini duyunca bir elimi kulaklığıma götürdüm.

"Virüs konuşuyor, tuzak bölümdeki tüm askerlerin dikkatine! Oradan çekilip ana sahaya gelin. Tekrar ediyorum, sınırdan çekilip aktif bölgeye gelin."

Doyoung ve diğer takımlardan birkaç kişi "Anlaşıldı." derken çoğu Kuzeyli çatışma alanına girmişti bile.

Görüş açıma giren tüm Kuzeylilere sıkarken bir yandan kendi askerlerimin etrafını gözetleyip tehlikede olup olmadıklarına bakıyordum.

Ormanın alt kısmındaki Baekhyun bir ağacın arkasına sığınmış ateş ediyordu ama aynı zamanda üç kişi de ona sıkıyordu. Mermilerin geliş yönünü takip ettiğimde birinin benim gibi ağaç dalları arasına girip keskin nişancılık yaptığını gördüm. Dudaklarımın bir kenarı kıvrılırken tetiğe bastım ve tam olarak alnından vurulan teröristin yere düşüşünü zevkle izledim.

Bu sırada Baekhyun ve birkaç asker ağaç arkasından çıkıp açık alanda dövüşmek zorunda kalmıştı. Neyse ki hepsi bu işte iyiydi ve şu ana kadar kimse zarar görmemişti.

Çatışma dakikalardır devam ediyordu, sanırım artık bizden de yaralananlar olmuştu. Çünkü Kuzeyliler beklediğimizden fazla sayıda gelmişlerdi ve bu yüzden ilerleyememiştik.

Aşağıda savaşan askerler için yardım atışı yaparken Baekhyun'un kafasına silahla sertçe vuran birini görüp aniden kıpırdandım. Silahını düşüren Baek, tam onu alacakken önüne biri gelip önce silahını, sonra Baekhyun'un suratını tekmeledi. Arkasındaki adam onu kollarından tutup kenara çekiyordu ve önündeki de ona yardım ediyordu.

Öndekini bir saniye bile düşünmeden vurdum ama arkasındaki adam birkaç keskin nişancı olduğunu anlamış olacak ki Baekhyun'u kendine siper ediyordu.

Baekhyun'un beyaz yüzünden akan kanlar bir anlık beni deliye döndürmüştü. Hızla elimi kulaklığıma götürdüm. "Bela, beni duyuyorsan işaret parmağını oynat."

Baek, parmağını oynattığında tekrar komut verdim. "Güçlü dur ve üç dediğimde kafanı sağa yatır, tamam mı Başımın Belası?"

Silahımın ucunu tam olarak Baekhyun'un alnına nişan aldım. "Bir, iki, üç."
Baek aniden başını eğdiğinde sinirle ateş etmiş ve adamı kafasından vurmuştum. Baekhyun koşarak silahının yanına giderken kulaklığına dokunup konuşmayı ihmal etmemişti. "Teşekkür ederim komutanım!"

Belli belirsiz bir gülümseme suratımda yer edinirken silahımla Jisung'un olduğu yere yaklaştım. Biraz da buradan adam öldürelim canım...

Jisung'la beraber diğer askerlere yardım atışı yaptıktan sonra yerime, Jongin'in yanına, geri döndüm. O epey odaklanmış bir şekilde bana hiçbir tepki vermiyordu.

Birden kulaklığımdan duyulan bağırmayla kaşlarımı çattım. Jongin, dakikalar sonra ilk defa büyük bir telaşla uzandığı yerden kalktı ve kulaklığına bastırdı. "Sehun bu! Sehun ne oldu? İyi misin?!"

Korkuyla konuştuğunda omzuna vurdum. "İsim verme seni aptal!"

"Vuruldum... Vuruldum." Sehun acıyla konuştuktan sonra Jongin yanına gitmek için adım attığında bize de ateş edildiğini fark ettim.

Önce Sehun'a sonra bize ateş ettiklerine göre keskin nişancıların yerlerini bulmuşlar demekti! Jongin'i geriye çekmeye çalışırken yaptığı tek şey Sehun diye bağırıp kollarım arasından çıkmaya çalışmaktı.

"Bütün keskin nişancıların dikkatine, hemen yer değiştirin!" dedikten sonra önümde çırpınan Jongin beni sertçe itti ve dolan gözleriyle tekrar ileri gitmeye çalıştı.

Durumu kontrol altına almak için sakin duruyordum ama resmen sinirlenmem için uğraşıyordu. "Sana emir veriyorum, olduğun yerde kal! Onun yanına ben gideceğim ve sen sol tarafa destek atışı yapacaksın!" Onu omzundan tutup kenara ittiğim sırada umurunda değilmiş gibi tekrar Sehun'a doğru gitmeye başladı ama bize doğru gelen kurşunlarla duraksadı.

"Olduğun yerde kal yoksa askeri ceza alacaksın!" Jongin'i sakinleştirmek için söyleyebileceğim en büyük şeyi de söylesem bir işe yaramamıştı. Birden yakama yapıştı ve fısıldadı, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. "Sehun vuruldu ve sen bana öylece durmamı mı söylüyorsun? İstersen öldürmeye çalış beni, yine de durmayacağım."

Ellerini bırakıp koşarak Sehun'un olduğu yere gitmiş ve tahmin ettiğim gibi giderken çoktan o da vurulmuştu. Lanet veletler hiçbir sikim bilmiyor ve ısrarla bana karşı çıkıyorlardı!

"Sikeyim hepinizi!" Öfkeyle bağırdıktan sonra Jisung'un olduğu yere gitmiş ve beni korumasını söyleyerek diğer taraftan Sehunların yanına ulaşmıştım.

Kolundan vurulan Jongin şok geçirmiş gibi sadece ağlıyor ve Sehun'un yanaklarını okşuyordu. "Böyle gitme n'olur! Sehun böyle gitme n'olur!"

"Onu kenara çek!" Jongin'e seslenirken belimdeki tabancayı çıkardım ve yaklaşan Kuzeylileri vurmaya başladım.

Jongin sadece ağlamakla meşgulken göğsünün altından vurulan Sehun titreyen elini yavaşça kaldırdı.

"Sana söyleyemediğim bir sürü şey var Sehun, yalvarırım ölme! Yapacağımız bir sürü şey var!"

Askeriyeye gidince ilk işim Jongin'e büyük bir yumruk atmak olacaktı. Salak gibi kurşunların ortasında durmuş aşkını ilan ediyordu. Hoş, bunların zaten sevgili olduğunu düşünüyordum.

Jongin'in bir bok yapamayacağını anladığımda yanlarına gidip Sehun'u hızla kenara çekmiş ama bunu yaparken omzuma yediğim kurşunla dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Gözlerim acıdan dolayı yaşarırken bunun dönen mermilerden olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Çünkü bu mermiler dönerek ve daha hızlı bir şekilde ulaşırdı hedefe. Omzumdan akan kan ellerimden süzülerek Sehun'un tenine değmiş ve onun üzgünce bana bakmasına sebep olmuştu.

"Ko-komutanım..."

"Konuşma sen." derken cebimden sargı bezi çıkarmış ve şu an kullanabileceğim tek şey o olduğu için Sehun'un yarasına bastırmıştım.

Jongin büyük bir şok geçiriyor olacak ki kafasını ellerinin arasına almış, sadece yere bakıyordu.

Aptal çocuk...

"Virüs konuşuyor, ben ve iki askerim vurulduk. B2 noktasına acil destek." dememden kısa süre sonra birkaç er yardıma gelip Sehun'u almıştı. Ben de Jongin'in yanına gidip onu kenara çekmekle uğraşıyordum. Karşıdan bizi nişan alan birini görmemle Jongin'i hızla arka tarafa itmiş ama bununla beraber dengemi kaybedip ormanın yokuşunda yuvarlanmaya başlamıştım.

Bir ağaca çarpıp durduğumda omzum çok daha kötüydü. Ayağa kalkmaya çalışırken beni gören Baekhyun hemen yanıma koşmuş ve kalkmama yardım etmişti. Korkmuş gözlerini yüzümde gezdirdiğinde ellerimi omuzlarına koydum. "Sorun yok."

Elindeki silahı aldım. "Kendine başka bir silah bul, ben seni korurum." dediğimde yaklaşık beş metre uzaktaki AKM'i gösterdi. Başımı sallayıp Baek'i arkama aldım ve yavaşça yürüdüm. Yerdeki silahı aldığında ayrıldık ve bir ağacın arkasına geçtim. "Tüm birim komutanlarına sesleniyorum, durum bildirin hemen!"

"M9 konuşuyor, 5-6 hedef görüyorum. Bir askerim yaralı."

"Uyuz konuşuyor, alanın gerisindeyiz ve hedef yok. İki askerim yaralı."

"Monster konuşuyor, 6-7 Kuzeyli görebiliyorum. Yaralı askerim yok."

"Lino konuşuyor, 2-3 hedef görüyorum. Vuruldum, iki yaralı askerim var."

"GT7 konuşuyor, görüş olumsuz ve yaralı askerim yok."

Yaralı yoktan kastımız, silahla ağır şekilde yaralananın olmamasıydı. Yoksa çoğu asker zarar görmüştü elbette. Yine de çok ağır yaralı olmaması iyi hir haberdi.

"Tüm birimlerin dikkatine! Ağır yaralı askerlerimizi Uyuz'un yanına taşıyın. Alanın gerisi olduğu için orada düşman yok. Bu yüzden hemen ilk yardımları yapın! Geri kalanlar, önünüze çıkan herkesi öldürün! Acilen geri dönmemiz gerek!" Mesajımı kulaklık yardımıyla bağırarak hepsine iletmiş ve ardından alanın ortasına geçerek gördüğüm her Kuzeyliye sıkmaya başlamıştım.

Dakikalar sonra bize sıkan kimse kalmamıştı. Bunun üzerine hemen geri dönme emri vermiştim. Çatışma alanından  çekilirken hızlı davranıyorduk.

"Uyuz, durum bildir." dediğimde hemen cevap gelmişti.

"Uyuz konuşuyor, tüm yaralı askerler kontrol altına alındı. Senin grubundan biri ağır yaralı, acilen tedavi edilmeli."

"Anlaşıldı." dedikten sonra arkamdaki askerlere elimle işaret verip koşmalarını sağlamıştım. Kısa sürede Dan Tae'nin yanına ulaşıp yerde yatan veya bir kenara çöken askerleri gördüğümde hayal kırıklığına uğramıştım.

İşte bu sahneden nefret ediyordum, çatışmanın bitiminden sonra oluşan bu kanlı ve yorgun sahneden gerçekten nefret ediyordum. Üzgün bakışlarımı hepsinde gezdirdikten sonra hızlı bir şekilde Sehun'un yanına gittim ve yere oturdum.

Alnındaki terleri siliyordum ama o acıyla bağırıyordu ve gözlerini bile açamıyordu. Ju Dan Tae'ye döndüm. "Sorun ne?"

"Çelik yelek giymemiş Chanyeol ve göğsünün altından vurulmuş. Kanamayı kontrol altına alıp hemen hastaneye gitmeliyiz."

Çelik yelek giymemek mi? Onları bu konuda en az üç kez uyarmıştım... Nasıl böyle bir hata yaptın Sehun?.. Nasıl?..

Neredeyse her yeri kan olan bezi Sehun'un üzerinden çektim ve hızla üstümdeki kamuflajı çıkarıp yarasına bastırdım. Bir elimle saçlarını geriye atarken konuştum. "Dayan biraz aslanım, hm? Gideceğiz hemen."

Vurulan kolu sarılmış olan Jongin ağlayarak ayağa kalktığında ona sert bir tokat atmayı ihmal etmemiştim. "Askeriyeye dönene kadar tek bir kelime bile duymayacağım senden."

"Chanyeol, senin koluna da baksak iyi olacak." dedi Minseok. "Dönen mermi yemişsin, kolun yarılmış resmen."

"Zaman yok," deyip tüm askerlerin yürümesini işaret ettim. "Arabada hallederiz, herkes hızlı olsun."

Yerde yatan Sehun'u sırtıma alıp yoluma devam ederken bir yanımda Jisung, diğer yanımda Baekhyun gidiyordu.

"Komutanım, isterseniz biz taşıyalım." dedi Jisung. "Kolunuz yaralı..."

"Devam edelim," dedim ama ne devam edecek gücüm vardı ne de devam edebileceğime olan inancım. "Az kaldı." Omzum yerinden kopmuş gibi acırken bir adım daha attım. Neyse ki kısa süre sonra zırhlı araçlarımıza ulaşmış ve herkes sağ bir şekilde binmiştik.

🐈

Şapşal Jongin

Chanyeol: çatışmanın ortasındadır ama silah durbunuyle sevdiceğini izliyordur çünkü enayidir

Ünlü olmuşum arkadaşlar
Tiktok'ta .kaitricks hesabının bir videosunda bu hikayemden bahsedilmiş, efsane videoydu gidin izleyin QŞPOĞŞĞLĞMĞÇŞZÖMF

Eğer bu bölümü okuyorsa, kendisine çok teşekkür ediyorum. Ayrıca videodan görüp hikayeye başlayanlara da selamlar, mwah

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 302 25
Korede ün salmış bir kiralık katil, düşmanlarından birinin elinde, bir sorgu odasında hafızasını kaybetmiş halde uyanır. juric & nyukyu
98.4K 5.1K 62
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
198K 12K 45
Kore'yi temelli terk edeli 4 yıl olmuştu. Chanyeol ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için gücünün yettiğini yapıyor ve Baekhyun küçük kızlarının önü...
108K 7.8K 54
zamanın en saçma exo texting kitabıdır,, mantık aramayın ve küfürden rahatsız oluyorsanız hiç başlamayın. cracked exo serisinin ilk kitabıdır. <3