Koca amfide, sol elinde tuttuğu kağıtla beraber hocaya doğru yürüdü. Erdem Hoca'nın dönem ortasındaki klasik sınavlarından birine girmişti ve soğuk terler akıta akıta çözdüğü soruları cevaplar cevaplamaz elindeki kağıdı kısa bir baş sallamayla asistan hocaya teslim etmiş, ceketinin iç cebine koyduğu kalem ve silgisiyle beraber sınıftan çıkmıştı.
''Ulan adam yememiş içmemiş tüm bölüme sınav hazırlamış yine. Götümden terler aktı soruları çözene kadar, bu gidişle kesin kalacağım bu dersten amına koyayım.'' Devrim kendisine sızlandığı sırada fakültenin kapısını tutmuş arkadaşının geçmesini beklemişti. Mahir arkadaşını iç çekerek onayladığında mühendislik fakültesinin önüne varmışlardı bile. Yoğun bir müzik sesi kulaklarına dolarken iki genç otomatik olarak kaşlarını çattı.
''Çankaya yokuşunda balam, Asya'nın bozkurtları,
Dudaklarda aynı türkü, Tanrı korusun Türk'ü.''
Mahir biçimli kaşlarını duyduğu sözlerden sonra iyice çatsa da çok fazla bekleyemeden adımlarını serileştirip uzaklaşmıştı. Bu seslere de müziğe de tahammülü yoktu ama elinden de bir şey gelmiyordu. Geneli ülkücü olan Gazi Üniversitesinde 'kapatın ulan bu şarkıları' diyemiyordu. Derdi demesine ama ailesine söz vermişti. Siyasi olaylara girmeyecekti.
''Irkımızın emrinde, Milli hareketçiyiz.''
''Kûçikên faşîst'' (Faşist köpekler) Devrim sessizce söylenirken beraber kafeteryanın sigara içme alanına ilerlediler.
''Gök bayrakla yükseliyor, Türk'ün şanlı ülküsü!''
''Ben bize birer çay alayım kafamı siktiler Allah'ın belaları.'' Mahir kafasını sallarken sigarayı dudaklarının arasına almış sol gözünü hafifçe kısarak ucunu ateşlemişti. Çözdüğü yetmiş soru başını zonklatırken sigarayı tuttuğu elinin baş ve işaret parmağıyla şakağına masaj yaptığı esnada mühendislik fakültesinin dış kapısı açılmış ve arkasındaki gençlerle beraber okulun reisi çıkmıştı. Mahir sigarasından derin bir nefes alırken Turan elindeki tespihi sallaya sallaya kafeteryaya ilerliyordu.
Bahsi geçen adamın yanından geçmesiyle sırtını dikleştirdi. Bu okula gelmeyi hiç istememişti. Lise hocasının zoruyla tercihlerinin en sonuna yazmıştı. Şans yüzüne gülmemiş, en sona yazdığı bu Allah'ın belası okulda tepeden tırnağa nefret ettiği ülkücü zihniyetinin tam ortasında bulmuştu kendisini. Başına bir haltlar geleceğini daha bu okulun ilk gününden biliyordu, her yanı milliyetçilik kokan bu okul duvarlarında adını devrimci bir gençten alan Mahir'in göze batmaması çok da mümkün değildi, ki tam da tahmin ettiği gibi olmuştu.
Okulun ilk günü, ikinci dersinin çıkışında bir grup hilal bıyıklı genç kendisinin karşısında durduğunda hislerinin bu kadar çabuk gerçekleşmesine sövüyordu ancak beklemediği bir durum değildi. Diyarbakırlı, adı Mahir olan taze bir kan gelmişti Gazi Üniversitesi'ne, göz dağı vermemek işten bile değildi. Mahir o günleri düşündükçe gerim gerim geriliyordu.
''Mahir Kara sen misin?'' Bir elinde öğrenci işlerinden aldığı ders programı, diğer elinde defterle ilk dersinin olacağı sınıf kapısının önünde durduğu anlarda, kendisi boylarında yeşil gözlü bir genç, kaşları çatık tok bir sesle bağırmıştı. Mahir gözlerini hafifçe kısarak giderek yaklaşan adamın kavgaya girer gibi sert olan adımlarından ve bir kilometre öteden belli olan hilal bıyıklardan anlamıştı neler olacağını. Kağıdı katlayıp omuzlarını dikleştirmiş, o da karşısındaki genç gibi kaşlarını çatmıştı.
''Benim. Hayırdır?''
''Diyarbakırlı mısın sen?'' Ömrü hayatında ilk kez karşılaştığı adamın selamsız direkt konuya girmesi Mahir'e itici gelmişti. Sadece ideolojisi için kendisine göz dağı verecek bir adamdan böyle bir mertlik bekleyemezdi ancak kavganın bir adabı vardı ve böyle direkt konuya girmesi çocukça bir sataşmanın göstergesiydi Mahir'e göre.
''Şeceremi mi çıkaracaksın kardeş?" Ses tonu baskın ve korkusuzdu. Kendisine acemi bir öfkeyle gelen adama sakin bir üstünlük kurmanın peşindeydi. "Diyarbakırlıyım. Hayırdır?'' Tek kaşını kaldırarak kafasını sorar gibi salladı.
''Bana bak, burayı kendi meskenin sanma. En ufak bir hareketinde ümüğünü sıkarız.'' Mahir sinirle güldü.
''İneriz." Dedi kinayeli kinayeli. "Ayıptır sorması, kimsin oğlum sen?" İyice dibinde biten adamla yumruklarını sıktı. "Ümüğümü sıkacakmış, yarrağıma bak hele.'' Yürek yediğini kabul ediyordu ama kanı kaynıyordu. Bir erkeğin bam teli, gururun zedelenmesidir, ondandır ki tam şu dakika kendilerine doğru gelen gruptan dayak yiyecek dahi olsa geri adım atmamıştı.
Etrafını saran dört kişi, karşısındaki adamın dediği gibi boğazına yapışmaya hazır bir şekilde kavgaya girişeceklerdi ki, gür bir ses koridorun başından bağırdı.
''Turan reis geliyor!'' Kendisini ablukaya almış beş adam hiçbir şey olmamış gibi Mahir'den uzaklaştığında, Mahir az önce tek tük olan koridorun şimdi kalabalık olmasıyla, bu milletin kavgaya olan merakını bir kez daha kendi gözleriyle görmüştü.
Mahir'in ela gözleri, diğerleri gibi koridora yöneldiğinde, köşenin başından görünen bedenle yumruk yaptığı ellerini gevşetti bilinçsizce. Okulun reisiydi gelen, Turan reis...
Bedenini saran beyaz bir gömlek, gömleğini içine koyduğu siyah keten pantolon, kaşe mont ve yeni bırakmaya başladığı ülkücü bıyığıyla namını duyuran bir endamla ilerliyordu esmer genç. Sol elinde üç hilalden oluşan bir yüzük, sağ elinde ise kehribar renginde bir tespih vardı. Kara gözleri sertti ve yeri döven adımlarıyla bir bakanın bir daha baktığı bir heybetle ilerliyordu kendilerine, yalnız başına.
''Ne oluyor burada?" Tok sesi sakin gibiydi ancak baskındı. Mahir'in yanındaki adamları mum gibi yapan bir tonlamaydı bu, ancak ela gözlü olan bu baskın auraya yenilmeye niyetli değildi. O yüzden kafasını dik tutarak, hala kendisine dönmeyen kara gözlere bakıyordu.
''Abi, bu Kürt'ü nazikçe uyaralım dedik de bizimle atarlı giderli konuşuyor burayı kendi ahırı sanmış sanırım." Lacivert gömlekli genç kendisini aşağılayarak konuştuğunda Mahir içinde büyüyen öfkeyle gözlerini reisten çekip büyük bir tiksinti hissettiği adama çevirdi.
"Allah kimseye, eksik karakterini ilkokul çocuğu gibi laf sokmayla kapatmaya çalışma ezikliği vermesin." Dedi dişlerinin ardından. "Ben aldım uyarımı, inşallah sen de almışsındır."
Turan'ın üzerindeki bakışlarını hissedebiliyordu ama dönüp bakmadı, genç adamın sessizce beklemesi neye alametti bilmiyordu ancak lafın altında kalmayı sevmezdi. Hele ki onca kişinin arasında.
"Senin o ağzını siktiğimde de böyle cesaret timsali olacakmışsın amına koyduğumun yavşağı!" Kendisine atılan adamla sendelese de yerinden kıpırdamadı, boğazındaki elleri tutup ters çevirmeye çalıştığında ortalık bir anda kargaşaya dönse de tek bir ses yetmişti duraksamalarına.
"O ellerinizi birbirinizin üzerinden çekmezseniz-'' Mahir bir elleri arasında bileklere bir de reise baktı, duraksarken neden komuta uyan fino köpeği gibi olduğunu anlamamıştı. Turan devam etmemişti çünkü lacivert gömlekli çocuk Mahir'in kendisini serbest bırakmasından sonra sıyrılıp çıkmıştı aradan. "Mustafa," Turan gözlerini ela gözlerden çekmeden seslendi Mahir'e sataşan çocuğa. "Kafeteryaya git bekle beni." Mustafa yanındaki arkadaşlarına soran gözlerle baktığında, genelde toplum içinde öfkeli yanını göstermeyen reisin ne zaman sinirlense söylediği şeyi duyduğunda, ne yapacağını bilmeyerek dikildi hala. Turan derin bir nefes alıp gözlerini kapatmış, bir saniye geçmeden tekrar açmıştı. "SAĞIR MISIN İT!" Yüksek çıkan ses tonu koridorda yankılanırken Mahir'in kalbi gümbürdedi bir an. Böylesine bir ses tonu beklemiyordu ve herkes gibi o da irkilmişti istemsizce.
"T-tamam reis." Mustafa yutkunarak kafeteryaya ilerlerken Turan koridora şöyle bir göz gezdirdi. Yanındaki gençlerden biri kendilerini izleyen gençlere uyarı dolu bakışlar atarken sonunda işi olanların dışında herkes boşaltmıştı alanı.
Turan diğer adamları kafa işaretiyle yollarken, koca meydanda tek başına kalan Mahir ve reis, birbirine bakmaktan çok uzaktalardı.
"İnsanlar önce kendini, sonra haddini, sonra da nerede olduğunu bilse ortada hiçbir problem kalmaz." Kara gözlerin ilk kez kendisine değdiği andı. Mahir vurgulu ses tonunu dinlediğinde, karşısındaki adamın ne söylediğini kavraması birkaç saniyesini almıştı.
"Elhamdulillah kendimi de, haddimi de, nerede olduğumu da iyi biliyorum ben." Dedi altta kalmak istememenin verdiği cesaretle. Bu adamın kendisini böyle sakin sakin aşağılamasından nefret etmişti.
"Bilsen iyi edersin." Kara gözleri Mahir'in üzerinde çok durmuyordu, her ne kadar az önce bu duruma tepki gösterse de varlığı ona da rahatsızlık veriyor gibiydi.
Mahir onun bu ukala tavrına sinir olmuştu. "Bilmezsem?" Kendisinden birkaç santim uzun olan adamın gözlerine bakarak korkmadığını bilmesini sağladı. Turan burnunun ucunu kaşıyıp tespihini birkaç kez salladı.
"Şeytanlık yapmayı biliyorsan, taşlanınca ses etmeyeceksin o zaman." Mahir dişlerini sıktığında, karşısındaki adamın ağzını yüzünü kırmamak için zor tuttu kendini. Açık açık tehdit ediyordu kendisini.
"Merak etmeyin ben adam olmayana düşman bile olmam." Dedi elindeki ders notunu avucunda buruşturarak.
"Sen adam ol da, gerisinde sıkıntı çıkarsa ben hallederim." Lafları iğneleyici ve kışkırtıcıydı. "Ha dersen ki ben illa taşkınlık çıkaracağım, buradaki düzeni bile bile insanları kışkırtacağım o zaman kimseye gerek kalmadan bu beylik laflarını da alır boynuna dolayıp güme götürürüm seni haberin olsun." Derin ses tonu insanı ürpertecek cinsteydi. Apaçık tehditkâr konuşmuştu ancak Mahir bu kez sessiz kaldı. Niyeti taşkınlık çıkarmak değildi, alt tarafı okul okuyup gidecekti, o da biliyordu iki farklı ideolojiye sahip adamların aynı çatı altında rahatça yaşayamayacağını ancak başka şansları yoktu.
Cesurdu elbet ancak daha ilk günden böyle olayların içinde kendini bulması, yaşayacağı yılların yorgunluğunu omuzlarına bırakmıştı bir anda. Turan son sözünü söylediği gibi yanından ayrıldığında, kaçan hevesi ve yediği üstünlük moralini altüst ederken, fırtına gibi yanına gelen ve giden adama bir çift laf daha söyleyememenin hezimeti altında ayrılmıştı ilk dersine gireceği kapının önünden...
O günden sonra Devrim'le tanışmışlardı. Ortak fakültedelerdi, üstelik aynı görüşün adamları olduğundan birbirlerine denk gelmeleri kaçınılmazdı. Kürtlerin kendi aralarındaki sözlerde yer alırdı bu, kırk elden geçerim de bir kendi delimden geçmem diye, yabancılara karşı birbirlerinin arkasını sonuna kadar savunur birlik olurlardı.
Turan reis yanından ilerleyip birkaç adım uzaktaki masaya geçtiğinde kendisiyle beraber 7 kişi daha oturmuştu. Alper denilen çocuk kendilerine çay getirirken Mahir'in gözleri her zaman aynı yere oturan, masayı babalarının malıymışçasına sahiplenen ve tüm okulun koyun gibi bu yazısız ve sözsüz kurala uyup, kimsenin oturmasına katiyen müsaade edilmeyen masaya döndü.
"Turan reis, Asena seninle görüşme yapmak istiyormuş." Ela gözlü genç duyduğu hitapla gözlerini devirdi. Gülse miydi ağlasa mıydı, ulan bu ne saçma tabirlerdi öyle.
"Neyle ilgili?" Turan çayını yudumlarken oralı olmadı pek.
"Özelmiş sanırım." Mustafa bıyık altından gülümseyerek söylediğinde masadakiler imalı imalı birbirlerine bakmışlardı.
"Ocağa geçeceğim başka bir zaman." Esmer reis yanındakilere aldırmadan konuşunca hepsi gülümsemeye devam ediyordu.
"Tut tut tut!" Devrim sızlanarak kendisine geldiğinde Mahir odağını masadan çevirip arkadaşının elindeki karton bardağı aldı. "Yandım ha." Ela gözlü genç aklına gelen müzikle mırıldandı keyifle.
"Bir güzelin hasretinden ahından." Arkadaşının son söylediğine dem vurarak söylenmeye başladığında Devrim sırıttı. "Tutuştu her yanım, yandı ha yandı." Güzel bir kahkaha bıraktıklarında kendilerine dönen bakışlardan habersizlerdi.
"Eyvallah bıra." Dedi Mahir çay için.
"Afiyet olsun ciğerim." Çaydan bir yudum aldıkları esnada Devrim aklına bir şey gelmiş gibi jalkaeını kaldırdı. "La Mahir, bizim ODTÜ'lü arkadaşlar var, çıkışta birer el batak atacağız. Sen de gel tanıştırırım sizi."
"Nerede?"
"Nazım Hikmet Kültür Merkezi."
Mahir kaşlarını çatarak mekanı hatırlamaya çalıştı. "Oğlum orada batak oynanıyor muydu ki?"
"Tabi lan, bizim başkan da orada. Kalabalık oluruz."
"İyi tamam, son dersten sonra uğrarım ben yanınıza." İşaret ve baş parmağı arasında sıkıştırdığı sigarayı içine çektiğinde masadaki ülkücülerin dik dik kendilerine baktığını fark etti. Öyle ki Turan bile ilk kez kendilerine böyle uzun bakıyordu. Devrim ise izlendiğinin farkında olmadan konuşmaya devam ediyordu.
"Hafta sonu ODTÜ'de devrim yürüyüşü var, sonrasında eğlence yapacaklarmış. Bu bahsettiğim başkan var ya Yusuf, sizde gelin dedi." Mahir çok fazla uzatmasını istemeden kafasıyla onayladı, bir ceylana bakan sekiz kurt gibilerdi. Ela gözlü genç muhabbeti uzatmadı ama geri adım da atmadı, elbet gidecekti bu kimseyi alakadar etmezdi. Bakışları Turan'a kaydığında kara gözler daha da kararmıştı.
"Yürü derse gidelim." Dedi ortamdan uzaklaşmak adına. Devrim olan bitenden habersiz kafasını sallayarak montunun önünü kapamış, arkadaşına uyarak fakülteye doğru ilerlemişlerdi. Arkalarında hiddet dolu sekiz genç bırakarak.
"Reis kurban olayım gözümüzün içine baka baka devrim yürüyüşü bilmem ne diyorlar, ses çıkarmadıkça zıvanadan çıkıyor bunlar baksana. İnsanı kışkırtıyorlar." Turan kaşlarını çatmış bir şey düşünüyordu, bu yüzden Osman'ı yanıtsız bırakmış, sol eliyle yeni çıkmaya başlamış kirli sakallarını ovarken dışarıyı izlemişti. Bakışları pek hayra alamet olmadığından diğerleri de konu hakkında fazla yorum yapma gereksinimi duymadılar. Ayaklandı Turan, tespihini teker teker çekerken sabırlı olmaya çalışıyordu sadece. Sabırlı ve sakin...