Sınırları zorlayalım derken bahsettiğim kütüphane de sakso değildi! Tedirgince etrafa baktım. Kararmaya başlayan havayla çoğu öğrenci gitmişken geriye kalanlar da ya yatıyor, ya zorla önündekilere odaklanmaya çalışıyordu. Aletimin başını dilinde gezdiren çocuk gözlerimin içine baka baka gırtlağına kadar aldığında başımı geriye atıp hızlı soluklarla inlememi tutmaya çalışıyordum ki bu bile dikkat çekiyordu. Ama en büyük korkum inlemem değildi. Gırtlağındaki aletimle sulanmış gözlerinden yaşlar akan çocuğun öğürme refleksi gerçekleşirse biterdik. Fakat hayatımda daha önce bu kadar zevk aldığımı hatırlamıyordum. Adrenalin vücudumda öylesine yoğundu ki kendimi tutmasam şimdi boşalabilirdim.
''Yeter.'' Diye fısıldadım. Ağzından akan salyalara aldırmadan sırıttı. Boşalacaktım. Çok az kalmıştı.
''Birlikte gelelim bebeğim.'' Daha fazla kendimi tutamadım. Kazağımın kolunu ısırarak gelmeye başladığımda sonuna kadar ağzında tuttu beni. En ufak bir şey bırakmadan geri çekildiğinde onunda eline boşaldığını görmüştüm göz ucuyla.
''Çok iyiydi.'' Diz çöktüğü yerden raflara yaslandığında Bende kendimi yanına bıraktım.
''Bir ara tekrarlayalım.''
Aslında bugün hiçbir şey planladığım gibi gitmemişti. Alarmım çalmamıştı ve kütüphaneye geç kalmıştım. Saatlerce çalışmış, son zamanların acısını çıkarmak istemiştim. Mola için dışarı çıktığımda Ekin aramış ve nerede olduğumu sorduğunda yorgun olduğum için beni eve bırakır umuduyla kütüphanede olduğumu söylemiştim. Nereden bileyim beni kuytuya çekip sakso çekeceğini?
''Dua et yakalanmadık. Burası benim favori yerim.'' Dedim yerden destek almadan kalkıp.
''Sonra inek deyince biz kötü oluyoruz.'' Ters ters baktım. Bir de arkamdan mırıltıyla laf sokuyor.
''Yalan mı oğlum? Kütüphane bir insanın nasıl favori yeri olur?''
''Sadece okul birincilerinin anlayabileceği bir şey. Kendini çok zorlama.'' Gözlerini devirdi. Birazdan kapanacağı için sadece üç kişi kalmıştı. Onlarda toparlanıyordu zaten. Masama gidip eşyalarımı çantama tıkarken Titreşimdeki telefonum çaldığında arayanın annem olduğunu gördüm. Hayırdır inşallah?
''Sen önden git geliyorum ben.'' Bir şey demeden başını salladığında insanları daha fazla rahatsız etmemek için dışarı çıktım.
''Alo?"
''Oğlum, merhaba. Nasılsın?" Sesi neşeliydi.
''İyiyim anne ders çalışıyordum. Senden naber?" Yalan sayılmaz.
''Bende çok iyiyim hayatım. Her şey yolunda değil mi? Paran yetiyordur umarım.''
''Merak etme. Artıyor bile.'' Sanki para hayatımızdaki en önemli meseleymiş gibi...
''Babanla konuştum aslında. Kredi kartının limitini kaldıracak yakında.'' Gözlerimi devirmeme mani olamadım. Muhabbete bak amına koyayım.
''Anne şuan biraz acelem var da.'' Keyifsiz bir gülüş sesi geldi kulağıma.
''Haklısın özür dilerim. Meşgul olmalısın ama söyleyeceklerim önemli. Ben-" korna sesiyle Ekin'e döndüğümde elimi bir dakika der gibi kaldırdım. Onun yanında konuşamazdım. ''Evet anne?"
''Ben hamileyim oğlum. Bir kardeşin olacak.''
°•°•°
''Ne olmuş lan buna? Şaftı kaymış.''
''Evine gitmek istedi de bırakmadım. Ne olduysa annesiyle konuştuktan sonra oldu.''
''Amaan ne hali varsa görsün. Ben aşkitomla buluşmaya gidiyorum beyler.''
Merdivenlerden çıkarken duyduklarım bunlardı. Gerisini umursamadan bana verilen odaya girdiğimde tek istediğim uyumaktı. Uyuyup biraz olsun unutmak. Belki daha sonra hıncımı Ekinden çıkarabilirim. Başka da aklıma bir şey gelmiyordu.
Saatler sonra kapım tıklandığında sesini çıkarmadım. Zaten bir daha da tıklanmamış, fuhuş baskını yapar gibi gürültüyle açılıp ayak sesi dolmuştu. Öyle ani gerçekleşmişti ki yerimde hoplamıştım resmen.
''Lan? Ne oluyo- Barış?" Doğrulduğumda ''... o nasıl kapı açmak ya. Ödümü kopardın lan.'' Diye söylendim.
Beni umursamadı. Yatağın bir köşesine otururken ''senin de annenle baban boşanmış?" Diye söylendi. Şapşal ifadesi beni güldürdü.
''Bil diye söylüyorum ailesi boşanmış tek çocuklar biz değiliz. Yani üzüldüğüm şey-"
''Annenin yeni ailesi olması mı? Kıskanç köpek.'' Kaşlarım çatılırken yastığı suratına fırlattım ama tuttu. Benden on misli kuvvetiyle geri fırlattığında zayıf reflekslerimin kurbanı oldum. O karşımda ayı gibi gülerken öfkeyle suratına bakıyordum.
''Bebeği olacakmış. Kusura bakma ya hakkım yoktu üzülmeye.'' Gülümsemesi yavaşça soldu. Yüzünde buruk bir ifade belirdiğinde başını iki yana salladı.
''Merak etme. Başta üzülüyorsun ama geçiyor sonra.''
''Seninde mi üvey kardeşlerin var? Sen nasıl, yani nasıl baş ettin?" İşte şimdi ukalaca sırıtması yüzündeydi.
''Kalk ayağa da göstereyim sana.'' Kolumdan tutup tek bir hareketiyle yataktan çıkmamı sağladığında düşmemek için omzuna tutundum.
''Lan yavaş, Kolum çıktı kolum!"
''İyisin iyi. Önce hamburgerciye gidelim. Aklında bir şey varsa en iyi ilacı yemektir. En iyi yemek.'' Dedi merdivenlerden bizi indirirken. ''... hamburgerdir.''
Üstüne hırkasını geçirip bana da siyah bir kapşonlu fırlattığında devam etti. ''Ondan sonra sana özel yerimi göstereceğim. Böyle terapi gibi gelecek var ya, her defasında işe yarar.''
Kimseye haber vermeden evden çıktık. Yavaş yavaş soğuyan havayla fermuarı göğsüme kadar çektim. Bugün Ekin'in beni getirdiği arabaya bildiğimizde hız kesmeden konuşmasına devam etti.
''Seni en sevdiğim burgerciye götüreceğim. Yol biraz uzun ama değecek.''
''Ben ıslak hamburger daha çok seviyorum ama.'' Dedim bakışları yoldaki çocuğa.
''Sen işini bilmiyorsun ki. O gündüz yenir. En iyisi de sokakta bir yer vardı ya, bak dilimin ucunda.'' Dudaklarını büzmüş düşünen çocuğa bakarken yanaklarını sıkma isteğim kabarmıştı. Mimikleri aşırı sevimli bir çocuktu.
Sabahtan beri övdüğü yere geldiğimizde neredeyse tıklım tıklım olan mekânda boş bir yere yerleştim. Barış ikimiz adına sipariş verecekti nasıl olsa. Dakikalar sonra elinde paket görünce kaşlarım çatık yanına gittim. ''Niye paket yaptırdın? Burada yemeyecek miyiz?"
''Sana ne dedim? Benim özel terapi yerime gideceğiz. Orada yeriz.''
''Peki.'' omuz silktim. Bugün kendimi ona bırakmıştım.
Arabaya bindik. Poşetten mis gibi kokular iştahımı kabatırken ustaca arabayı park ettiği yerden çıkarmış, ana yola girmişti.
''Dur, yanlış yola girdin. Trafik var burada." Telaşla arkama baktığımda ardımızdan gelen araçla öfkeyle yanımdaki çocuğa döndüm. ''Al işte arkamıza araba da girdi. Nasıl çıkacağız buradan?" Bildiğin istanbul trafiğinin göbeğine sokmuştu bizi. Arkamızda ve önümüzde kornalar çalarken gıdım gıdım ilerlememizle en az bir dört saat burada kalacağımızı anlamıştım.
''Yaptığını beğenmişsindir umarım.''
''Paketi uzatsana.'' Şaşkınlıkla ona döndüm.
''Cidden mi? Şu durumda oturup yemek mi yiyeceksin?"
''Nerede yemek isterdin beyzadem? Filmlerdeki gibi uçurum kenarı mı tercihin yoksa böyle tepe falan uyar mı sana?" Anladığım şeyle hiç anlamamayı seçmek isterdim. Bu yüzden hesap sorarcasına tüm vücudumda ona döndüm.
''Sakın bana sabahtan beri övdüğün yerinin istanbul trafiği olduğunu söyleme.''
''Bilmediğimiz etmediğimiz ıssız bir yere gitseydikte belâmızı sikselerdi değil mi?" İnanamaz gözlerle ona bakıyordum.
''Şaka gibisin Barış. Gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum şuan.''
''Konuşacağına yemeğini ye. Yoksa seninkini de yerim.''
Söylene söylene dediğini yaptım. Hem acıktığım için hemde aşırı lezzetli olduğundan ikimizde sessizlik içinde yemeklerimizi yedik. Son lokmamı ağzıma koyup kolamdan yudumlarken sesini duydum.
''Babam boşandıktan sonra yurtdışına gittiğinde çok önemsememiştim. Hatta mutlu bile olmuştum anlaşamadıkları için. Ama bir gün, bir gün beni arayıp ikiz çocukları olduğunu söylediğinde ne bileyim. Tuhaf oldum. Sussam olmuyor, anlatsam içimdekileri dökemiyorum. Kavga etsem daha on altı yaşındayım. Kesin dayak yerim yani. Bir gün okuldan sonra şoförümüz Kemal abi yanlışlıkla trafiğe girdiğinde o zaman herkesin öfkeli olduğunu gördüm. Bazıları küfrediyor, bazıları sövüyor falan. Hoşuma gitti. Canım ne zaman sıkılsa bende buraya geldim. Onları taklit ettim. Kimse yargılamıyor falan. Güzel ortam yani.'' Elini ensesine attığında utançla önüne döndü. Yanakları al al olmuştu. Boğazını temizleyip camı açtığında gülümseyerek onu izliyordum. Dışarıdan bahsettiği bağırışlar duyulduğunda ona yaklaştım. Kornaya abandığımda utangaç tebessümü beni daha da gülümsetmişti...