house of cards | larry

بواسطة jigolouis

17.7K 1.9K 12.7K

Bir kez kartlar dağıtıldığında, oynamadan önce Louis'in rolünü çok iyi seçmesi gerekiyordu; hele de herkes bü... المزيد

θ.Ι
θ.Ձ
θ.Э
θ.Ч
θ.Ƽ
θ.б
θ.ל
θ.ȣ
θ.ף
Ι.θ
Ι.Ι
Ι.Э
Ι.Ч
Ι.Ƽ
Ι.б
Ι.ל
Ι.ȣ
Ι.ף
Ձ.θ
Ձ.Ι
Ձ.Ձ
Ձ.Э
Ձ.Ч

Ι.Ձ

562 69 349
بواسطة jigolouis

y/n: Erkenden bir yılbaşı hediyesi, double update!! Son bölümdeki yorumlarınız ve destekleriniz beni öyle mutlu etti ki, fırsatım varken hemen yazmak istedim (yazmak için heyecanlandığım bölümlere gelmiş olmamızın da katkısı büyük). Sanırım ilk defa iki bölüm birden atıyorum, lütfen bu bölümü hızlı hızlı geçip sahipsiz bırakmayın D: iyi okumalar!!



Oturmuş olduğum yerden, Hawksmoor'un ön bahçesine kar yağdığını görebiliyordum. Aslında birkaç gündür yağıyordu ve bu sayede okul ve etrafı karlarla kaplanarak bembeyaz olmuştu. İtiraf etmeliydim, güzel bir görüntü oluşturuyordu ben büyük camın arkasında, erkekler yemekhanesinde tek başıma tatsız yemeğimi yerken. Neyse ki sabahın erken saatlerindeki yalnızlığım tahmin ettiğimden kısa sürmüştü.

Harry elini omzumdaki yerine koyarak, gelişinin haberini verdi. Hayalini kurduğumdan daha çok fiziksel teması seviyordu, arkadaş olduğumuz ilk zamanlarda bunu çok da fark ettiğim söylenemezdi. Ama artık, yakınlarında olduğum her zaman, sanki bana bir an olsun dokunmayı kesmiyordu. "Günaydın." dedi, benim aksime neşeli bir sesle. Bense hala uyanmaya çalıştığımdan, sadece başımı salladım ve benden yavaşça uzaklaşıp kendine kahvaltı almasını izledim. O sırada, aklıma ise ister istemez birkaç günde yaşadıklarımız gelmişti. Daha doğrusu, Ezra'nın yerine kendi bileklerimi morartana kadar sıkıp onun karşısına çıktıktan sonrasında yaşananlar.

Artık, bir süreliğine, Harry'nin odasına gitmiyordum. Çünkü ne zaman orada olsam, birileri tarafından zorbalığa uğruyormuşum gibi hissediyordum. Harry'nin de bundan haberi olduğunu biliyordum üstelik. Sırf bu yüzden gelmediğimi biliyor olmalıydı. Arkadaşlarından gerçek anlamda nefret ediyordum ve buna Alex de dahildi. Sanki, hepsi benim Harry'le arkadaş olmamdan rahatsız oluyormuş gibi davranıyordu ve bunu görmekten bıkmıştım. Hepsi ikiyüzlüydü.

Fakat, Harry aralarından bana farklı davranan tek kişiydi. Belki bir süreliğine. Çünkü ilk başlarda beni fark etmeyişini hatırlıyordum. Ne değişmişti, bilmiyordum. Ancak her geçen gün daha çok yanında olmak isteyerek uyanıyordum güne. Bir noktada başarıyordum da.

Ezra'nın beni köşeye sıkıştırıp Harry'le boş bir sınıfta dakikalarca sarıldığımız o günden sonra, Harry gerçekten de söylediği gibi Ezra'yı arkadaş listesinden çıkarmış gibiydi. Beraber yemek yemiyor, koridorlarda gezmiyor ya da bahçeye çıkmıyorlardı. Ezra sadece kendi oda arkadaşı Ernest ve elbette komşusu Alex'le falan takılıyordu ama onu umursamıyordum. Sonunda, Harry'le baş başa geçirdiğimiz vakitler soyunma odalarındaki birkaç dakikalık diyaloglar dışında da artmıştı. Ve bundan son derece memnundum.

"Bugün cuma." Tepsiyi bir anda masada karşımdaki yere koydu ve oturdu. Merakla ona baktım söyleyeceğini duymak için. "Çocuklarla deniz fenerine gitme planı yaptık."

"Burada deniz feneri mi var?" Kahvaltımı bitirip arkama yaslandım.

"Burada olduğu söylenemez. Kasabaya inip bisiklet kiralıyoruz. Yamacın kıyısına kadar bisikletle gidiyoruz, sonra bırakıp yamaca tırmanıyoruz. Mutlaka gelmelisin, kar yağdığında çok güzel oluyor."

Derin bir nefes aldım. Bana öyle hevesli anlatıyordu ki, yeniden sırf onunla olabilmek için kabul etmek istemiştim. "Pekala. Kimler geliyor?"

"Her zamanki gibi." Omuz silkip geç kaldığı kahvaltısına başladı. O an fark etmesem de, şimdiye kadar baş başa olduğumuz ilk kahvaltıydı bu. "Hadrian, Alex, Owen, Jo." Ezra yoktu, sonunda.

"Zayn'i de çağıracağım bu sefer. Sorun olmaz, değil mi?"

Harry teklifimi beklemediğinden ötürü başta şaşkınca tek kaşını kaldırdı. "Tabii. O da gelebilir elbette."

"Gerçi, kesin gelmek istemez." Kendi kendime mırıldandığımda bana baktı. "Her neyse." Başımı yeniden berisinde kar yağan pencereye çevirdim. Sanırım ilk defa bir açıdan, Hawksmoor'u sevmiştim.

Kahvaltıdan hemen sonra birlikte aceleyle sınıfımızın bulunduğu kızların binasına geçtik. Elbette, Miranda her zaman olduğu gibi bizim için kendisinin yanında yer tutmuştu. Neden bunu her hafta yapıyordu, anlam veremiyordum ve o zamanlar yeni yeni gözüme batmaya başlamıştı. Örneğin, neden ön ya da arka sırasına değildi de hep yanına oturuyorduk? Harry'le her an baş başa kalmak isteyen ben için, elbette çok sevineceğim bir şey olmuyordu bu durum. Yine de Harry, benim yerime kıza günaydın deyip duvar dibine oturmuştu. Miranda da ayakta beklemeden hemen yanına geçti. Ben de, bana kalan koridor kısmına oturdum. Yanına oturamadığımdan ötürü yüzümü çocuk gibi asmamak için direnmiştim o an, yine.

Öğretmen gelir gelmez, Miranda defterini açıp not almaya başlamıştı bile. O günlük, ben de ona uydum çünkü dikkat dağıtıcı unsurumla arama büyük bir engel girmişti ve ben de dersin bir an önce bitmesini istiyordum. Bir dersliğine çalışkan olmak işime gelmişti ki zaten kısa sürede araya girmiştik yeniden. "Sınavlar yaklaşıyor diye mi not tutmaya başladın Louis?" Miranda gülerek sordu. Harry köşede sessizdi.

"Haberim bile yoktu. Ne zaman ki?" İç çektim.

"Noel'den sonra. Beraber ders çalışmak ister misin sınavlardan önce?" Kolunu omzuma attı ama bu fazlasıyla arkadaşçaydı. Göz ucuyla Harry'e baktım cevaplamadan önce.

"Sadece cuma günleri dışarı çıkabiliyoruz, sence o gün ders çalışmak ister miyim?" Dalga geçtiğimde Miranda kolunu bozulmuş gibi çekti benden.

"Sonuçta kış geldi. Dışarı çıkıp ne yapacaksın ki? Tabii soğuktan donmak istemiyorsan, o ayrı." Bilmiş bir şekilde gülümsedi. "Bugün ne yapacaksın?"

"Deniz fenerine gideceğiz. Orayı biliyor musun?"

"Elbette!" Miranda neşeyle şakıdı. "Ben de ikinizle gelebilir miyim? Kar yağdığında sahil çok güzel oluyor. Hiç gittin mi Harry?" Sorusunu sorarken, Harry'e dönmüştü. Harry sindiği köşesinden kalkıp ikimize birden döndü. Ama ben ondan önce cevapladım.

"Bizimkilerle beraber gidiyoruz." diye açıkladım ona. Miranda'nın bizimle gelmesini istemiyordum çünkü ortam asla ona göre değildi. Özellikle Alex ve Owen'e güvenmiyordum konuşmalarından sonra. Gelmesi uygunsuz kaçardı.

Miranda cevabıma hiç de bozulmadan gülümsemeye devam etti bana dönerek. "Bu cuma mekanımızda yalnız olacağım desene." Hafifçe güldü.

"Nehir donmuştur, değil mi? Tanrım, belki de dönüşte oraya uğramalıyım. Haftaya kadar ya erirse?"

"Senin için fotoğrafını çekerim." Gözlerim yanımdaki kızı geçip bizi izleyen Harry'i buldu. Bakışlarında garip bir ciddilik vardı ve bu hiç hoşuma gitmemişti. Neyse ki, Miranda Harry'nin rahatsız edici sakinliğini fark etmeden ikinci ders başlamıştı.


Ders bitiminden hemen sonra, hazırlanmak üzere kendi odalarımıza çıktık. Peter'ın odada olmadığı her an aslında öyle mutlu oluyordum ki, o dakikalarda da biraz daha içeride kalıp keyfini sürmek, camın kenarında gizli saklı sigara içmek istemiştim. Ancak, Harry'nin beni beklediğini bildiğimden elimden geldiğince hızlı bir şekilde en kalın kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Kapı tıklandığında, - kapı tıklayanın asla Peter olmayacağını bildiğimden- panikle o tarafa dönmüştüm. "Gir?"

Gelen Harry'di. "Hazırlanmışsın, güzel." Onun da başında kırmızı bir bere vardı. "Ama bir sorun var." Dediği anda, ona dönerek endişeyle beklemeye başladım. "Ceketimi Hadrian'a vermiştim ve o da çamaşırhanede kaybetti. Ve senin ceketini çok beğendim." Sona doğru gülümsemesi büyüdüğünde, neden bu kadar çok heyecanlandığımı bilmiyordum. İltifatı bana bile değildi oysa. Şaşkınca bakıp sırıtmak yerine, hemen kolej ceketimi çıkarıp ona verdim. Koyu mavi, ona daha çok yakışmıştı üzerine giydiğinde. "Ya sen?"

"Bir sürü ceketim var, sorun değil." Hızlıca cevap verdim. Kalbim hala o kadar hızlı atıyordu ki, konuşmama yansıyacak diye çok korkmuştum.

"Aşağıda görüşürüz." deyip odamdan çıktığında, üzerimdeki ince kazağa rağmen ateşin ortasında durduğumu hissediyor gibiydim. Yine de, dakikalarca aynı şekilde dikilmek yerine başka bir ceket buldum kendime dolabımın içinden. Ayrıca bir an önce, Zayn'in yanına gitmeliydim.

Kapısına yine birkaç kereden fazla vurdum. Sonunda açmıştı. "Hey, Louis. Bir yere mi gidiyorsun?"

"Evet. Sen de gelsene. Deniz fenerine gidiyoruz." Zayn kelimenin sonuna eklediğim çoğul takısından dolayı tek kaşını kaldırdı beklediğim gibi. "Alexlerle."

"Teşekkür ederim ama gelemem. Ders falan çalışacağım."

"Evet ama bugün günlerden cuma ve dışarısı çok güzel." Ellerimi hemen hayal kırıklığına uğramadan ceketimin ceplerime sokuşturdum. İkna edebileceğimi düşünüyordum.

"Aslında bugün birlikte dışarı çıkarız diye umuyordum ama sen plan yapmışsın bile." Zayn iç çektiğinde kaşlarımı çattım.

"Neden sabah söylemedin öyleyse?" Sesim olmasından gerekenden fazla sinirli çıkmıştı.

"Yemekhanede yanına gelecektim ama..." Zayn devamını kendim tamamlayayım diye gözlerini benden alıp başka bir yere çevirdi. Yine de rahatsızca devam etti. "Onunla yemek yiyordun. Rahatsız etmek istemedim."

"Hala bizimle gelebilirsin. Eğlenmek için her şeyini paylaşman gerekmiyor Zayn."

"Bu senin tarzın Louis." Kapı kulpunu kavradı hafifçe. "Benim değil. Akşama belki yemekte görüşürüz." Kibarca yüzüme kapattığında, sadece iç çektim. Söylediklerini düşünürken kendimi bilmezce alnımı kapısına yaslamıştım. Bana böyle davranmasını fazlasıyla hak ediyordum. Yeniden, buraya ilk kez geldiğimdeki gibi işe yaramaz hissettirmişti bana kendimi. Ama ona kızmıyordum, haklıydı.

Odalarımızın bulunduğu koridoru geçip büyük taş merdivenlere ulaştım. Alt kattaki büyük girişte, hepsi beni bekliyordu. Harry uzaktan Muriel'e el sallayıp öpücük atmıştı. "Akşama geliriz. Merak etme!"

Adımımı dışarıya attığım ilk anda, botumun altında ezilen yumuşak karı hissedebiliyordum. Hala biraz da olsa kar yağıyordu biz büyük demir kapıdan geçerken dahi. Kar tutmuş yakınımızdaki ormana baktım yürürken. Hava buz gibi olmasına rağmen, içimdeki garip heyecandan ötürüydü belki de, hiç üşümüyordum. Çocuklar şakalaşıp gülüşüyor, birbirlerine dışarı çıktıkları ilk andan itibaren kar topu fırlatıyorlar ya da başka soğuk şakalar yapıyorlardı. Bense, arkalarından takip edip etrafımı izliyordum. Gökyüzü bile bembeyazdı. Belki de beremle beraber atkımı da almalıydım çünkü yüzüm yürümeye başladığımızdan beri, buz tutmak üzereydi.

Harry'nin arkada kalıp, yanıma geldiğini gördüm. Ona verdiğim ceketin tüm düğmelerini sonuna kadar iliklemişti. Saçları kırmızı beresinin altından tatlı bir şekilde salınıyordu. "Miranda'yı kıskanıyor musun?" Konuşulan konulardan, tamamen alakasız bir anda sormuştu. Şaşırsam da, belli etmedim.

"Hayır. Neden kıskanayım ki?" Ona döndüm. Elleri benim gibi ceplerinin içindeydi.

"Öyleyse neden bizimle gelmesini istemedin?" Önüme dönüp diğerlerinin peşinden yürümeye devam ettim. "O da kendi arkadaşlarını çağırırdı, beraber eğlenirdik."

"Çünkü," bir anda yavaşlayıp durduğumda, o da benimle aynı yerde durdu. "Alex ve Owen onun hakkında sürekli sapıkça konuşuyor. Gelseydi rahatsız olurdu." Cevabımla başını salladı. "Hem Hadrian'a çıkma teklifi etmemiş miydi?"

Birden histerik bir şekilde güldü ve yürümeye devam etti. "Sen ona inandın mı? Hadrian'ın ucuz şakaları."

"Hangi ucuz şakam?" Hadrian bize döndü. "Siz ikiniz! Biraz kaldırın uyuşuk götlerinizi, yoksa geçe kalacağız. Bir yerlerimiz donmadan okula geri dönmemiz gerek."

Harry bana bir bakış bakıp adımlarını hızlandırdı. "Söylemiş miydim bilmiyorum ama, mızmızlanınca çok çirkin oluyorsun Hadrian."

Arkadaşı ona hiç gocunmadan büyük bir kar kütlesi fırlattığında, Harry de yerden aldığı kar topunu ona attı hızlı bir şekilde. Oraya gidene kadar, elimden geldiğince aksiyondan uzak durmaya çalıştıysam da, nafileydi. Bisikletlere ulaşıncaya dek, yüzüme kaç kez kar topu yediğimi sayamamıştım.


Harry'nin bahsettiği yamaca ulaşmıştık sonunda. Deniz feneri gözlerimizin önünde, ama biraz uzaktaydı. Yol bittiği için ve kalan karlı kısmı kendimiz geçmemiz gerektiği için bisikletleri öylece yolun kenarına bırakıp biraz tepedeki deniz fenerine tırmanmaya başlamıştık. Buraya, henüz bizden başka kimsenin gelmediği belliydi. Karın boyu neredeyse dizimize erişecek kadardı ve hafif bayırı çıkarken öyle yorulmuştuk ki, yarısında herkes kendini karın üzerine bırakmıştı. Sonra Hadrian ortaya bir fikir atmıştı. En son, deniz fenerinden inerken karların üzerinde yuvarlanarak inecektik. "Hasta olunca sınavlardan kurtulmuyorsun, biliyorsun değil mi?" Harry onu bozsa da, kafasına kar topu yemeyi hak etmişti.

Birbirimizin ellerinden tutarak güç bela erişmiştik deniz fenerine. Karlarla aynı renk olduğundan, uzaklık güzelliğine gölge düşürmüştü belli ki çünkü yakından çok daha etkileyiciydi yıllar önce terk edilmiş olmasına rağmen. Etrafında dönüp durarak, yukarısını görmeye çalışıyordum. Diğer herkes karla oynamanın derdindeydi. Bağrışları tüm yamacın tepesini inletiyordu. Gezmeyi bırakıp sonunda deniz fenerinin önünde durdum. Yamacın hemen altındaki denize bakmaya başladım. Aslında öyle soğuk esiyordu ki, normalde mızmızlanmayacağım bir anım olacağını bile düşünemiyordum. Ancak o anlarda öyle değildi. Rüzgarın soğuk esintisi, hoşuma gidiyordu. Üstelik, ilk kez geldiğim bu yer bende bilmediğim bir etki yaratmıştı. "Aramızda hasta olmayacak tek kişi, Louis." Alex ıslak üstüne rağmen bana sarılmaya çalıştığında ona engel olmadan, yalnızca güldüm. Hemen onun ardından, Harry ve Jo da gelmişti.

"Bu lanet olası okula geldiğimden beri ilk kez hayattaymış gibi hissediyorum, hasta olsam ne fark eder ki?" Jo soğuktan donan ellerini ısıtmak için nefesini kullanırken söylemişti bu cümleleri.

"Alıştığını zannediyordum." Harry kendisi için kuru bir yer seçip oturmuştu.

"Saçmalama! Orası deliler okulu, yalnızca deliler alışır." Jo söylenirken kafasına yeniden ıslak, büyük bir kar topu yemişti.

"Bil bakalım kiminle arkadaşsın Jo!" Hadrian ve Owen durmadan ona kar atmaya devam ediyordu. Kafasını korumak için artık ceketini kafasına kadar çekmesi gerekmişti. "Okulun bir numaralı delileriyle."

"Size gününüzü göstereceğim orospu çocukları." Jo yeniden arka taraftaki kar savaşlarına döndüğünde, Alex de onlardan geri kalamazdı elbette. Deniz fenerinin önünde, ne kadar olduğunu bilmediğim bir süreliğine Harry'le baş başa kalmıştık. Islanmamış olmasını umarak, ceketimin iç cebine sakladığım sigaraları aradım. Neyse ki biri kuruydu. İçmediği için, ona uzatmadım. İçmesini de istemezdim. Yine bir yerlere sakladığım çakmakla sigaramı yakarken beni izliyordu. Düşündüğümde, Hawksmoor'a geldiğimden beri oldukça az sigara içer olmuştum. Nedeni neydi acaba? "Jo haklı mı sence? diye sordu.

Oturduğu yerden denizi izliyordu, ve ben de onu. "Deliler konusunda mı?"

"Okul konusunda." Başını yavaşça bana çevirdi. Minik adımlarımı ona doğru atarken, o bana baktığı anda buna son verdim.

"İlk geldiğimde, burasının cehennem olduğundan kesinlikle emindim. Hem de, tanrıya falan inanmadığım halde." Sigaramın keyif vermediğini fark ettiğimde, daha fazla içmeyi sürdürmek yerine yere fırlattım ve ayağımla ezdim. Bu güzel yeri kirletmek istemediğimden, çöpe atıncaya dek cebime koymuştum.

"Peki ya şimdi? Alıştın mı?"

Düşünmek, mantığımı kullanmak yerine duygularımla hareket ettim ve yanına oturdum. Yeşil gözleri beyaz gökyüzü sayesinde daha da belirginleşmişti. "Bilmem. Alıştım diyemem. Sadece, birkaç iyi tarafını görmeye başladım."

"Sevindim." Bana bakıp gülümsedi, sevindiğini gösterirken. Ben de ona gülümsemiştim aynı şekilde. Belki de dakikalardır yan yana oturuyorduk ve bundan rahatsız olup kalkmamıştı. Aksine, yakınlığımız onu da beni mutlu ettiği gibi mutlu ediyordu sanki.

Fakat bakışmamız dakikalarca sürmemişti elbette. Bir anda, sanki utanıp denize bakmaya başlamıştı. Ama ben hala ona bakmayı kesememiştim. Belki de, anın heyecanıyla hiç düşünmeden sordum. Bu cesareti nereden bulduğumu bilmiyordum bile. "Sana bir şey soracağım." dedim sakince. Bakmasa da, beni dinliyordu. "Ama istemezsen, cevaplamak zorunda değilsin."

"Nasıl bir soru?" Yanımdan kalksa da onu izlemeye devam ettim. Deniz fenerinin demirden yapılma duvarlarını inceliyormuş gibi yapıyordu.

"Seninle ilgili." Hafifçe yutkundum söylerken. Sesim neden birden alçalmıştı, bilmiyordum. "Genelde insanların konuşmaktan kaçındığı şeyler."

"Sorma öyleyse." Bir anda gözden kayboldu. Ama deniz fenerinin öteki tarafına geçtiğini biliyordum. "Gerek yok."

Böyle demişti. Oysa ne soracağımı bile bilmiyordu. Buna rağmen, cevaplamak istememişti. Ya da, biliyor olabilir miydi? Ona, ikimizin arasında kalacağını bilerek tıpkı kendiminkini sorguladığım gibi cinsel yönelimini soracaktım. Belki, çok uygunsuz kaçacaktı. Sırf bu yüzden ona cevaplamama imkanı tanımıştım oysa. Ancak, o duymama bile gerek yok demişti. Belki de, neyin geldiğini tahmin etmişti.

Yavaşça kalktım oturduğum yerden. Onu gözlerimle takip etmeyi bırakıp sırıtarak ayaklarımızın altında duran dalgalı denize döndüm. O kadar dalgalıydı ki, köpükleri tüm sahil boyunca sürüyor olmalıydı. "Pekala, öyleyse onun yerine en sevdiğin rengi falan sorayım." Aramızda birden beliren ciddiliği dağıtmak için dalga geçerek sordum.

"Bütün renkleri severim. Ya sen?" Beklediğim gibi ortaya çıktı. Yanıma geldiğinde ise, diğerlerinin ayak seslerinin yaklaştığını duyabiliyordum.

Yine de cevap verdim, içimden geçen mor rengini söylemek yerine. "Siyah ve beyaz."

Gözlerini benden ayırmadan dirseğini, tıpkı sabah Miranda'nın yaptığı gibi omzuma koydu. "Sürekli bu kadar havalı olmak zorunda mısın, dostum?" Sonrasında, gülerek yanımıza gelen Hadrian ve Owen'e döndü. Soğuktan ve karda oynamaktan yüzleri kıpkırmızı olmuştu.

"Sahiden. Louis başımızda öğretmen gibi dikilmeye gelmiş. Bence önden gitmesi gereken o." Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan, Harry Alex'in cümlesine başını sallamaya başladı. Üçü birlikte kollarımdan tutup zorla yamacın geldiğimiz tarafına götürüyordu beni. Her ne kadar dirensem de, karşı gelemeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden beni itmelerine ve karların üstünde yuvarlanmama gülmelerine izin verdim. Hemen benim peşimden Harry gelmişti. Kendini kara öyle hevesle atmıştı ki, saçlarımın arasına giren buz gibi soğuğa rağmen, her şeyi unutup hayran hayran onu izlemiştim. Yanıma düştüğünde, onu karların arasından kurtarma sırası bendeydi. İkimiz de birbirimizin kalkmasına yardım edip, yapamadıkça ve yumuşak karların üzerine düştükçe gülüp durmuştuk.

Onunla eğlenmek, başıma gelmiş en güzel şeydi.

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

258K 23K 28
Son sınıf öğrencisi Jungkook part time olarak girdiği kafede patronu Kim Taehyung'u çıldırtmayı seviyordu. Omega Jungkook Alfa Taehyung Hayrankurgu#1...
betty بواسطة ︎ ︎

قصص الهواة

2.4M 212K 33
okumayın for vanilla baby
232K 21.7K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
57K 8.3K 31
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.