KAMELYA ÇİÇEĞİM - Tamamlandı

By mervekinciiii

37.5K 1.9K 109

"Ne güzel şeysin sen," gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözlerini açmadan konuşmasını sürdürdü. "Kokun, ba... More

-1- G İ R İ Ş
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
∽FİNAL∽

-36-

305 16 0
By mervekinciiii

Keyifli okumalar...

Uyandığımda hava yağmurluydu. Son derece kapalı, gökyüzünü komple kara bulutlar kaplamıştı. Arkamı döndüğümde Elçin'in hâlâ uyuduğunu gördüm. Sessiz olmaya çalışarak yataktan kalkıp valizin başına geçtim. Üstümdeki pijamayı çıkarıp günlük rahat bir şeyler giydim. Duvardaki saate baktığımda saatin 10'a geldiğini gördüm.

Sessiz olmaya devam ederek telefonumu da alıp odadan çıktıktan sonra merdivenlerin başına geldim. Aşağıdan tabak sesleri geliyordu. Ya Tolga uyanmıştı ya da Cem. Hızlı adımlarla merdivenleri inip mutfağa geçtiğimde ocağın başında Cem'i gördüm.

Bana kısa bir bakış atarak, "Günaydın çilli," dedi. Kalçamı mutfakta bulunan masaya dayayıp gülümsedim. "Günaydın!" yorgun gibi hissetsem de enerjik çıkmıştı sesim.

Yumurtaları kırdıktan sonra bana döndü. "Abim uyuyor, istersen sen onu uyandır ben de Elçin'i uyandırayım."

Alaylı bakışlarım yüzünde gezindi. "İkisini de ben uyandırırım. Sen kahvaltıyı hazırla," yanından ayrılırken söylendiğini duydum. "Anasını satayım abim de Burçin'i kendine benzetmiş!" merdivenleri çıkarken biraz sesimi yükselttim.

"Duyuyorum Cem!"

İlk önce Elçin'i uyandırıp uyandığına emin olduktan sonra hemen karşıdaki odaya geçtim. Yüz üstü, kolları yastığın altına gelecek şekilde uyuyan Tolga'nın yanına iliştim. Giydiği tişörtün belini açıkta bıraktığını görünce tişörtü indirip yanağını öptüm.

Benim için bambaşka olan kokusu burnumu doldurunca gülümsemeden edemedim. "Tolga," ellerim yumuşacık saçlarını buldu. Saçlarını minik hareketlerle oynarken tekrar seslendim. "Tolga."

Bu sefer mızırdanıp sırt üstü döndü ve gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. "Günaydın hayatım," gözlerini uzunca bir süre açıp kapadıktan sonra sıcacık kahveleriyle karşılaştım. "Günaydın güzelim."

Kolları ahtapot misali belimi kavradıktan sonra kendine çekti. İki yanağıma tüy kadar hafif öpücük kondurdu. Dağınık saçları, biraz şişmiş gözleriyle tatlılıkla karşımda duruyordu. "Hadi kalk, kahvaltı hazır."

Öylece gülümseyerek beni izledi. Bakışları yüzümün her yerinde gezindi. Sanki gözlerinde zafer ifadesi vardı. Mutlulukla parıldayan kahvelerini gözlerime çıkardı. "Sen mi hazırladın?" kafamı olumsuzca salladım. "Cem hepimizden erken kalkıp hazırlamaya başlamış."

Gözlerini kapatıp yüzünü buruştururken, "Zehirlenmesek bari," dedi. Kıkırdadım. Cemle gereğinden fazla uğraşırdı hep. Cem de hiç sesini çıkarmadan onun tüm uğraşlarına cevaplar verirdi. Bir nevi birbirleriyle didişirlerdi.

"Hadi, gevezelik yapma da kalk. Kahvaltı yapalım."

Beni onayladıktan sonra ellerini belimden çekti ve yatakta doğruldu. Onu odada bırakıp mutfağa geçtim. Koklaşmak için yer arayan yeni yetme çiftin yanına vardığımda elektrik almışçasına birbirlerinden ayrıldılar.

"Biz de eniştem geldi sandık," dedi Elçin önüne dönerken. Cem kalçasını ve avuçlarını tezgaha yaslayıp ayıplayan bakışlarla bana baktı. "Merak etme. Bu çilliyi de kendine benzetmiş abim," dedi. "Biri bitse biri başlıyor."

Sert adım seslerinden sonra omuzuma kol dolandı. "Birileri yokluğumu fırsat bilip dedikodumu yapıyor sanırım," aşinası olduğum sese dönüp baktım. "Uyandığımdan beri kulaklarım çınlıyor da."

Ben kahkaha attıktan sonra çenemle Cem'i gösterdim. "Bence tahmin etmesi zor değil Tolgacım."

Bütün kahvaltı boyunca didişmeye devam ettiler. Tolga arada bir Elçin'e de laf atmıştı. Cem'in tüm kötü özelliklerini saymış, yerin dibine sokmuştu ama Elçin tüm bağlılığıyla hepsini bildiğini söylemişti.

Tolga'nın bu şen şakrak halleri o kadar hoşuma gidiyordu ki beni de gülümsetiyordu. Dışarıda buzdan adam olan Tolga, benim yanımda veya sevdiklerinin yanında sıcak bir insana dönüşüyordu. Benim yanımda ise minik bir kediydi sanki. Dışarıdan aslan gibi gözüken ama benim yanımda kedi olan Tolga... Kulağa birazcık tuhaf geliyordu sanki.

Çiftler olarak ayrıldıktan sonra Tolgayla biraz ilerideki iskeleye doğru yürümeye başladık. İskelenin yanından uzayıp giden sazlıklar hafif rüzgarın esintisiyle geri doğru savruluyordu. Avucumun içine hapsolmuş bana nazaran büyük olan kemikli el sıcacıktı.

Dudaklarımdaki hafif tebessümle yan profilden Tolga'ya baktım. Bir erkeğe göre uzun olan kirpiklerinin altından keskin bakışlarla göle bakıyordu. Belirgin olan çene kemiği durmadan oynuyor uzun süre gözlerini kırpıştırmıyordu.

İskelenin sonuna geldiğimizde ona döndüm. Kahveleri anında kahvelerimi buldu. Parlıyorlardı adeta.

"Ev buldum," ellerimi tutup kabanının cebine soktu. "Emirgan'da. Deniz manzaralı, koruya yakın, etrafında bir sürü ağaç var. Her zaman dillendirdiğin gibi çevresi, istediğin gibi."

Gülümsemem daha da büyürken iyice ona yaklaştım. "Ne zaman buldun?" alnıma öpücük kondurdu.

"Nişandan önce ama telaştan söylemeye fırsatım olmadı," dedi. "Daha yeni bitmiş. Evin içi inşaat halinde ben de birlikte hallederiz diye düşündüm."

Cebindeki parmaklarımı hafifçe oynatırken, "Çok güzel olur," dedim. "Düğünden önce her şeyi halletmiş oluruz."

Aynı evde yıllarca yaşayacak olmamız değişik hissettiriyordu bana. Bunca zaman en fazla birbirimizin evinde kalmıştık. Çocukluğumuzda, aklımız erene kadar hep böyleydi ama hiç uzun süre onunla aynı evi paylaşmamıştım.

O evin içinde birlikte yaşayacak, aile olacak, çocuklarımızı büyütecek ve birlikte yaşlanacaktık. Bir şeyleri hayal etmek güzeldi. Zaten hayat, hayal etmek demekti. Hayal etmeden yaşayamazdık. Küçücük bir şey için bile hayal ediyorduk.

Hayal etmek insanların yaşama biçimiydi. Yaşantımızdan bir parçaydı.

Konuşurken elim, cebindeki bir şeye değdi. Korku nidasıyla elimi geri çektim. "Burçin, n'oldu?" korku dolu çıkmıştı sesi. Elimi alıp yakından incelemeye başladı. "Cebinde bir şeye değdi elim," dedim. "O yüzden korktum."

Ufak bir kahkaha çıktı dudaklarından. Elimi bırakıp cebinden kare, kırmızı, kadife bir kutu çıkardı. Bir yandan kaşlarım çatıkken bir yandan gülümsüyordum. Kutuyu göz hizama çıkardı. "Bu ne?"

Cevap vermeden kutuyu açtı. Ucunda çiçek olan bir kolye gördüm. "Kamelya çiçeği kolyesi," hava ne kadar kapalı olsa da kolye parlıyordu.

Beyaz yapraklarının ucunda pırlanta taşlar vardı. Kolyeyi kutudan çıkarıp gümüş zinciri parmaklarının arasına aldı. Kolye ucunu daha rahat görmem için yukarı doğru kaldırdı.

Kolye ucunu işaret parmağıma koyarken, "Tolga, bu çok güzel!" dedim. Hayran olmuşçasına çıkan sesime karşılık olarak güldü. Kolyenin kıskacını açtı ve boynuma doğru uzandı.

Kolyeyi takması için arkamı döndüm. Bir elim boynuma giderken âşık olduğum sesi kulaklarımı doldurdu. "Kamelya çiçeği, kusursuz aşkı anlatır," sesi oldukça alçak ve nahif çıkıyordu. "Aynı zamanda âşık olduğun kişiye sadakat ve bağlılığı simgelermiş."

Kolyeyi taktıktan sonra açıkta kalan boynuma minik birkaç öpücük kondurdu. Belime sardığı kollarına ellerimi koydum. Aynı vaziyette durarak hafif hafif bir sağa bir sola sallanıyorduk.

Sırtımı gövdesine yaslarken, "Teşekkür ederim," dedim. Anlık romantizmin verdiği mahmurlukla gözlerim istemsizce kapandı.

"Asıl ben teşekkür ederim, beni sevdiğin ve hiçbir zaman vazgeçmediğin için," çenesini omuzuma koydu. "Sana, kamelya çiçeği gibi bağlıyım. Ne olursa olsun senden kopmayacak derecede bağlıyım. İyi gününde her zaman arkanda, kötü gününde her zaman yanındayım güzelim."

Birisi tarafından bu kadar sevileceğim aklıma bile gelmezdi. Hele karşımdaki kişi Tolgaysa hiç umut etmezdim. Son birkaç yıldır buna imkân versem de daha önceleri böyle bir şeyi asla düşünmezdim. Çünkü onun aşkı bana hep ulaşılmaz gelirdi.

Sanki onun seveceği, âşık olacağı kişinin tanrıça gibi olacağını düşünürdüm. Hep böyle aksettirmişti çevresindeki insanlara. Sevgilileri her zaman benden daha güzel olmuştu. Bundan zaman zaman gocunsam da sonları umursamadım.

Güzellik göreceli bir kavramdı. Sen sevdiğin insana güzel bakıyorsan senin için dünyanın en güzeliydi.

Asıl önemli olan güzellik değildi. Önemli olan düşünce tarzı, konuşma şekli, karakteriydi. Tanrıça gibi bir kadın değildim ama ben de güzeldim. Her yönden kendimi geliştirmeye çalışmıştım ve başarmıştım da.

Dudakları omuzumda gezinmeye başladı tekrar. Gözlerim kapanırken ellerimi yanağına koydum. Parmak uçlarım sakallarında geziniyordu. Kısa olduklarından dolayı batıp duruyordu ama bu acıtmak yerine zevk veriyordu bana.

Son birkaç haftadır onunla nasıl böyle bir duruma geldiğimizi anlamaya çalışıyordum. Daha üç ay öncesine kadar hiçbir şeyden haberi yoktu. Beni sevip sevmediğini anlamıyordum, hiçbir şey belli etmiyordu ve durmadan birbirimizi yokluyorduk. Tabii benim neden onu yokladığım belliydi ama onun neden beni yokladığını bilmiyordum.

Rotayı omuzlarımdan boynuma çıkardı. Islak öpücükleriyle daha da zevk veriyordu bana. Etimi dişinin arasına kıstırıp ısırmaya başladı. Canımı acıtmıyordu fakat kısık inlememe mani olamıyordum. Sıcak nefesinin hızlandığını fark ettim. "T-tolga," iki dudağımın arasından zar zor çıkan ismine aldırış bile etmedi. Akşama oranın çoktan mora döneceğini ikimiz de biliyorduk. Şimdi bile hafiften sararmaya başlamıştı.

Hızla beni kendine döndürdü. Karnımın üstündeki ellerini belime sabitledi ve sıktı. Isırdığı yeri emiyordu. Parmaklarım olması gereken uzunluktaki saçlarına kaydı. Elim yavaşça saçlarının arasında gezinirken bir anda asıldım. "Siktir!" dediğini duydum. "Burçin..." dedi çıldırmak üzere olduğunu belli eden sesiyle. "Çok güzelsin. Hele ki teninin kokusu... uyuşturucu gibi."

"Sevgilim," duymazlıktan geldi.

"Bağımlıyım sana. Eğer dokunamazsam tenine, duyamazsam sesini delirecek gibi oluyorum," boynumu ısırdı tekrar. "Saçının teline zarar gelse ortalığı ayağa kaldırırım," ince ama ıslak yol izleyerek kulağıma çıkardı dudaklarını. "Tırnağın kırılsa yakarım herkesi."

Sonlara doğru sesi çok çok kısıktı. Anlamam için can kulağıyla dinlemem gerekmişti. "Beni bu kadar sevmene hâlâ inanamıyorum," elim ensesine indi. Oradaki minik minik olan saçlarını okşamaya başladım baş parmağımla. "Ben kendimi yıllardır o kadar çok kötüye alıştırdım, o kadar çok olumsuzluğa alıştırdım ki... aşkıma karşılık verebileceğini hiç düşünmedim desem yeridir."

"Anlayamadım," dedi beni kendine iyice çekerek. "Seni, senin kadar çok sevemeyeceğimi sandım," dedikten sonra şakağıma uzun öpücük kondurdu. "Çünkü ben hiçbir zaman bu kadar çok sevilmedim, değer görmedim. İlk defa sende tadıyorum bunları."

Giydiği yarım boğazlı kazağın yakasından içeri elimi soktum. Parmaklarım çıplak omuzlarına dokundu. Kaslı oluşu dokununca fark ediliyordu. Karşıdan bakıldığından ise... neyse söylememe gerek yoktu.

"Her konuda olmasa bile," dedim. "Böyle bir konuda ilkin olmam o kadar eşsiz hissettiriyor ki beni."

Benden ayrıldı. Gözleri kısık, kirpiklerinin arasından bana bakıyordu. "Her konuda ilkim değilsin, evet," dedi. Elimi tutup kalbinin üzerine götürdü. Kalbiyle elim arasında sadece bedeni vardı. Buna rağmen kalbi çok fazla güçlü atıyordu. "Ama buranın ilkisin."

🌸

Ben bunlara hep yükseliyorum... öyle böyle değil hem de 🥺
Bu arada bilgisayara kahve döktüm 🥲🙂 çalışma ihtimali %50 yani kendileri yoğun bakımda benim tabirimle. Birkaç bölüm var taslakta fakat hiçbir bölümü okumadan veya küçük düzeltmeler yapmadan yayınlamıyorum. Bu yüzden taslaktaki diğer bölümleri geç gelebilir bilginiz olsun. 😘

Bölümden çıkmadan oy verirseniz mutlu olurum. Ayrıca tam bu satıra bir tane Burçin'i, bir tane Tolga'yı anlatan toplamda iki tane şarkı bırakır mısınız? Bir kişi değil hepiniz bırakın ama, ltfn 🥺

Kişisel: merve.ekiinci

Continue Reading

You'll Also Like

588K 30.2K 61
Ravza Korkmaz, 19 yaşında tesettürlü bir genç kızdır. Hayatını islama göre yaşamaya çalışıyordur. Çevreden sessiz ve sakin görünsede çok hareketli ve...
6.4M 279K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
380K 20.8K 46
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
728K 45.3K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*