KARADUL +18 - TAMAMLANDI-

suveyda_rey द्वारा

698K 41.1K 10.2K

Çocuklar ruhlarına sızan Karadul'un gölgesine sığınırken gelecek tekrar yazıldı. Anlaşma yapıldı ve geleceğin... अधिक

GİRİŞ
KARADUL
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
BÖLÜM 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Böölüm 13
Bölüm 14
KARAKTERLER
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38 - FİNAL

Bölüm 9

17.6K 1.1K 137
suveyda_rey द्वारा

KEYİFLİ OKUMALAR!

OY VE YORUMLAMAYI UNUTMAYIN :)

****

"Bak," dedi sıkıntılı bir şekilde. "O kadın hasta. Ne dediğini bilmiyor. Annenle çocuklarken arkadaşlardı sadece o yüzden öyle diyor." Hızlı şekilde söyledikleri hiç inandırıcı gelmese de kafamı sallamak dışında bir şey yapmadım.

Yavaşta olsa istediklerimi öğrenecektim.

"Hadi girelim içeri," dedi rahat bir nefes verirken. Sorgulamayışım onu rahatlatmıştı. Önden ben içeri girdikten sonra kapıyı açık bırakmıştı Vedat. İçerinin soğukluğu kapıdan giren havayla kırılmıştı.

"Ellerin hala morarmış halde. Kansızlıktan olacak gibi değil," dedi Yekta, ben masaya otururken. Bakışları ellerimdeydi ve bu sayede herkesin bakışı ellerime düştü. "Buraya geldikten sonra böyle morardı. Sanırım soğuktan," diye fikir türetti Giray.

Boynundaki kulaklığın birini kulağına tutmuş bir şey dinliyordu bir yandan. Asosyal bir hali vardı. "Yazın ortasında açılan klimadan böyle etkilenilir mi ki?" diye konuştu Asya. Şirin bir şekilde konuşmuştu kafası abisinin omzundayken.

Ben buradayken böyle konuşmaları gözlerimi devirmeme sebep olmuştu.

Elim hızlıca not defterine gitmişti ve meraklı bakışlar arasında hızlıca yazdığımı neden bilmem ama Çakır'a doğru itmiştim. "Yaz da olsa kışta olsa üşüten her soğuk anlık hipotermiye bile sokabilir beni," diye sesli şekilde okudu yazdıklarımı.

Hiçbirinin bunu beklemediği şaşıran suratlardan anlaşılıyordu. Şaşırmaları normaldi çünkü kim yazın ortasında klima soğuğunda hipodermiye girer ki? Açlığım kendini gösterince son kez "Kahvaltı hazırlıyorum," diye yazarak masaya bırakıp ayaklanmıştım.

Masaların olduğu tarafa bakar şekilde tezgâhta kahvaltı hazırlarken Yekta'nın yanıma doğru geldiğini gördüm. Ne yapacağını merakla izlerken o kenardaki çaydanlığa su doldurup ocağa koydu.

Ardından yan tarafını tezgâha yaslayıp bana baktı. "Uyku ilaçları, görülen kâbuslar, anlık irkilmeler, hipodermi... Defterine yazdıkça daha fazla şey çıkıyor, konuşsan neler dökülecek." Elimdeki domatesleri yıkayıp kafamı Yekta'ya çevirdim.

"Konuşursam herkes susar. Konuşursam herkes utanır, kimse kaldıramaz. Sen bile."

Yekta dudaklarımı okurken anlık sarsılır gibi oldu. Bu cevabımı beklemediği o kadar açıktı ki. Tekrar önüme döndüğümde Vedat'ın bize baktığını hatta kaşlarını çatarak dudaklarıma baktığını fark ettim. Dudak okuyabiliyor muydu? Sanki söylediklerimi anlamış gibi o da donup kalmıştı.

Yekta'nın yardımı ile hızlı bir şekilde kahvaltıyı hazırlamış diğerlerinin oturduğu masaya koymuştum. Yemek işinde oldukça iyiydim. Aslında ben birçok işte oldukça iyiydim. Yaşadığım o lanet olaydan sonra tek amacım kendimi geliştirmek, kimseye muhtaç olmamak olmuştu.

Birkaç yerden ayrı para kazanıyordum zaten geçim sıkıntım hiç yoktu. Kimse bilmese de kendimi kolayca koruyabilirdim. Aven olarak çok fazla tanışıklığım olan geniş çevreli insanlar vardı.

Karadul kadar değildim belki ama hatırı sayılır bir çevrem vardı.

Karadul sokakta, yolda, her yerde yapılan olaylara el atıyor insanlara elden yardım ediyordu. Fakat ben Aven olarak sanal dünyada nam saldım. Orada hiç kimse benimle yarışamazdı. Kimse beni görmemiş olsada sanal âlemde bulunan herkes mutlaka Aven'i bilirdi.

Fakat ben tek başıma yapmak istediğim şeyi yapamıyordum. Benim Karadul'a ihtiyacım vardı ve buraya gelerek bir şekilde onlara ulaşmam gerekiyordu. Hackerlıkta benim kadar iyi değiller fakat onlara bu şekilde ulaşamam, yardım isteyeceğim şey bu şekilde konuşarak anlatılamaz.

"Yetimhanede görevli yok mu da orada çalışıyorsun?"

Vardı, fakat benim orada çalışmamın sebebi bambaşkaydı. Hazırladığım masada oturmuş kahvaltı yaparken Asya'nın sorduğu soru ile bakışlar ona döndü. Her zaman mutlaka yanımda olan defteri alarak yazdım. "Çocuklara yardımcı olmayı seviyorum. Ayrıca çalışan kadın yaşlı olduğu için yetişemiyor."

Aslında yetimhaneden ücret falan almıyorduk. Eğer ücret isteseydik muhtemelen orada çalıştırmazdı bizi. Fakat kimse işkillenmesin diye para aldığımızı söylüyoruz. "Bilgisayarda tam olarak nasılsın?" Enes'in meraklı sorusu muhtemelen yazılımcı olduğu içindi. Fakat ileri derece değildi. Çayımı kenara koyup defterime uzanacakken "Dudaklarını oynat," dedi Yekta.

Sürekli defterle yazışmak büyük uğraştı evet ama ben çoktan alışmıştım. "Her konusunda oldukça iyiymiş," diyerek benim dudaklarımdan dökülen sessiz kelimeleri sesli şekilde dile getirdi.

Konuşmayı bıraktığım günden beridir dilini öğrendiğim tek şey bilgisayardı. Masadakilerin şaşırdığını görebiliyordum. "Aven kadar iyi olamazsın," diyen Eslem sırıtmama sebep oldu.

Ben Aven'dim.

"Bu sırıtmayı tanıyorum," dedi Giray yorgun bakışlarını bana çevirerek. Bu çocuğun bakışları hep yorgun ve uykuluydu. Hiç mi uyumuyordu? Ellerimi teslim oluyorum der gibi hava kaldırdım ve dudaklarımı kıpırdattım.

Yekta gibi Vedat'ın da gözleri dudaklarımdaydı. Bu adamın dudak okuyabildiğine emindim. "Hangimizin iyi olduğumuzu öğrenmemiz için kapışmamız lazım." Diğerleri komikmiş gibi gülerken Vedat parlayan gözlerini üzerime dikmişti. Omuzlarımı silktiğimde dalga geçmeleri umurumda olmamıştı.

"Yani en fazla bir yerleri hacler, shop falan yaparsın." Çakır'ın dediğine kahkaha atmak istedim. Ciddi miydi? Enes de benim gibi düşünmüş olacak ki gözlerini devirdi. "Abartmayın. Kızın usta olduğu yazdığı kodlardan belli. Yani belki Aven olamaz ama iyi olduğunu anlıyorum."

Dediklerini tebrik etmek için elimi uzattığımda gülerek sıkmıştı. Mantıklı düşünen bir insan gördüğümde alnında öpmek istiyordum. "Ne zamandan beridir konuşamıyorsun?" Asya'nın art niyet barındırmayan gözlerine baktım. Bu konuyu konuşmak canımı sıkmıyordu, kendimle barışıktım. Sadece sebeplerine de inecek olmalarıydı canımı sıkan.

Derin nefes alıp gözümün önüne gelen görüntüleri ittirmeye çalıştım. "9 Yaşımdan beridir," diye oynattım dudaklarımı ve benim yerime Yekta tekrar dillendirmişti. "Ne sebep oldu?" diye sordu bir anda Çakır. Daha sonra sanki yanlış bir şey sormuş gibi suratını buruşturdu. "Yani anlatmak zorunda değilsin."

Kısa bir an duraksadım söyleyeceklerimi tartmak için. Dilim söylememem gereken şeyler yüzünden lal oldu fakat anlatmak istiyordum sanki. Sadece anlatmamam lazımdı. "8 yaşında kaçırıldım. Orada yaşadıklarım ağır şeylerdi. 9 yaşında ölmek üzereyken bulunduğum günden beridir konuşamıyorum."

Hiçbiri Vedat'ın dudaklarından dökülenleri beklemiyor olacak ki donup kalmışlardı. Evet, problemlerim vardı bunu hepsi fark etmişti fakat böyle bir şey beklemiyorlardı. Ayrıca Vedat'ın da dudak okuyabildiğini gözlerimle görmüş oldum böylece.

"Bilmiyorduk, kusura bakma," diye mırıldandı Çakır kısılan sesiyle. Kafamı sallamış ve kahvaltıma dönmüştüm hiçbir şey yokmuş gibi. Bilmemeleri normaldi kusura da bakacak bir durum yoktu.

Kahvaltı yapıldıktan sonra kafamı dağıtmak için sofrayı toplarken aynı zaman da mesajlaşıyordum. Arada bildirim sesi gelince Yekta'nın gözleri bana kaysa da diğerleri kendi aralarında konuşuyorlardı. Asya masayı toplarken yardım etmiş sonrasına karışmamıştı.

EMRE: Kaçta almaya geleyim seni?

BEN: Kendim gelirim. Her zamanki kafede buluşuruz.

EMRE: Tamam.

Emre ve Gözde ile buluşacak olmak heyecanlandırmıştı beni. Özlemiştim ve telefonla görüşmelerimiz yetmiyordu. Mutfakta çıkan çöpleri poşete koyarak dışarıya çıkardım. Hızlı şekilde sokağın ilerisindeki konteynıra atıp geri dönmüştüm ki önüme çıkan genç ile duraksamak zorunda kaldım.

Kaşlarını çatmış şekilde bana bakarken suratında yamuk bir sırıtış vardı. "Ooo, Neva hanımcığım baya alışmış buraya," dedi suratından akan büyük bir nefretle.

Zorlukla yutkunup sakin kalmaya çalıştım. Henüz 19 yaşlarında var ya da yoktu karşımdaki çocuk. Fakat gözleri tehlikeli bakışları sahiplenmiş gibiydi. "Aaa, konuşamıyordun değil mi sen?" Ne yapmaya çalışıyor neyin sinirini atıyor bilmiyorum ama hemen çekip gitmezse kötü olacaktı.

"Bakalım gerçekten konuşamıyor musun?" Dediği an daha anlamadan kolumu tuttu ve kuvvetli şekilde sıktı. Tırnakları etime öyle bir batmıştı ki acıyla yanaklarımı ısırırken kısık şekilde inledim. "Annen mi gönderdi seni buraya? Konuşamaman da yalan değil mi? Sen de onun gibisin!"

Tırnaklarının ve uyguladığı gücün acısıyla gözlerim dolmuştu. Daha fazla dayanamadan, tuttuğu kolumu çevirdim dirseğinden tutup sırtına yasladım ve sert şekilde duvara doğru ittim. Konuşacak olsaydım tam şu an çok ağır küfürler ederdim.

Yanından geçip giderken doğrulduğunu ve ıslık çaldığını göz ucu ile gördüm. Elimi koluma götürdüğüm sırada sızladığını hissettim. Tam kafamı çevirip bakacakken karşımda en az 7-8 tane gencin durmuş bana bakışları ile adımlarım zayıfladı.

Duvara ittiğim çocuk pis bir şekilde bana gülerek yanımdan geçti ve karşımdaki diğer gençlerin yanına gitti. Gözlerimin içine bakarak "Seni de anneni de burada istemiyoruz," dediği an diğerleri ellerindeki ufak taşları bana atmaya başladı.

Kafe biraz daha ilerimdeydi oraya koşmama fırsat kalmadan üzerime taşlar yağmaya başladı. Çığlık atamıyordum ve hızlı bir şekilde kafamı korumak için eğildim. Yine de taşlar her yerime değiyor ve canımı çok yakıyordu.

Boğazımın acıdan ve duygu yoğunluğundan düğümlendiğini hissetmiştim. Zorlanarak yan tarafımdaki arabanın kenarına sığındığımda gözyaşlarım ve hıçkırıklarım çoğalmıştı. Tanımadığım birilerinin çocuklara bağırdığını duydum fakat bu onları durdurmamıştı.

Hala taşlar isabet eden her yerimi acıtıyordu. Hıçkırarak ağlarken kendimi iyice saklamaya çalıştım. O sırada yüksek şekilde bağıran tanıdık ses kulaklarıma doldu. "Ne yapıyorsunuz siz?" Arabanın kenarına saklandığım için kimseyi göremiyordum fakat Vedat'ın sesi geliyordu buraya.

"Onu bu mahallede istemiyoruz!" diye bağırdı yolumu kesen çocuk. "Kimi?" diye sordu Çakır ardından kısa bir an duraksadı. "Neva!" Diye bağırdı Yekta aklına gelmiş gibi. "Lan siz Neva'yı mı taşlıyorsunuz yavşaklar?" diye bir anda hızlı adım sesleri geldi kulağıma.

"Neva?" diye bana sesleniyordu. Tam beni geçiyordu ki kafasını çevirince gördü ve duraksayıp hızlı şekilde önüme eğildi. "Sikeyim ne hale getirmişler seni," derken sormuyor daha çok sinirden kendi kendine konuşuyordu. "İyi misin? Bana bak," deyip yanağıma koydu avuçlarıyla kendisine baktırıyordu.

Zümrüt gözleri telaş doluydu fakat parmak uçlarından merhamet akıyordu.

Ağlayışlarımı dizginlemeye çalıştığım için bir şey diyemiyordum. "İyi mi?" diye bağırdı Çakır merak dolu bir sesle. "Gerçekten onun iyi olması önemli mi?" Diye soran kişi Vedat'ın sinirini taşırmıştı. "Kesin sesinizi! Karşınızda gencecik bir kız var lan!"

Yekta'nın yardımıyla ayağa kalktığım gibi beni kendine yaslamış destek vermişti. Gençlerin gözü önce bana döndü ve hemen ardından sinirle Vedat'a döndü. "Onun annesi de gencecikti hatırlatırım! Biz onu burada istemiyoruz," dediği an ceplerinden çıkardıkları taşları tekrar atmaya başladılar.

Geriye doğru kaçacakken Yekta bir anda üzerime eğilmiş beni korumuştu. Sıkı sıkı bana sarılırken kollarının arasından Vedat ve Çakır'ın da önümüzde duvar gibi durduklarını gördüm.

"Çakır," diye seslendi Yekta hemen kulağımın dibinde. Beni arkasında doğru saklayarak Çakır'a yaklaştı. "Yukarı çıkar," dediği gibi beni Çakırın kollarına atmıştı. Hiç gocunmadan üzerime abanan Çakır ile daha önce gördüğüm oto yıkamaya doğru gittik. Beni korumak isterlerken onlarda taşlardan nasiplerini almışlardı.

Birkaç yaşı büyük insanlarda gelince çocukları durdurdular. Çakır beni oto yıkamaya girdirecekken duraksadım ve karşımda tartışan insanları izledim. Konu bendim ve ne konuştuklarını merak ediyordum.

"Hadi Neva,"diye ikaz eden Çakır'a dönmeden kafamı iki yana salladım. "Burası onunda hakkı!" diye bağırdı Yekta. Omuzları gerilmişti ve karşısındaki gençlere sanki dövecekmiş gibi bakıyordu. "Siz kabul etseniz de etmeseniz de Neva istediği sürece burada ailesinin yanında kalacak! Onun hakkı olduğunu buradaki herkes biliyor."

Bunu kendileri de yeni anlamıştı sanırım.

İçlerinden bazıları Yekta'nın dediklerini kabul ederken bazıları daha fazla sinirlenmişti. Çakır kolumu tuttuğu gibi beni oto yıkamanın bahçesine sokmuş büyük demir kapıyı da kapatmıştı. Acıyla hırıltılı bir sesle inleyip kendimi geri çektim.

Yaptığım Çakır'ın kaşlarını çatmasına sebep oldu. Kolumu bu kez nazik şekilde tutup çevirdi acıyan yere bakmak için. Kanlanmış yer yer tırnaklar yüzünden derisi kalkmış ve morarmış kolumu görünce elleri kasıldı ve "Bunu dışarıdakiler mi yaptı?" diye sordu. Derin nefes alıp kafamı salladığım sırada zorlukla yutkunmuş elini geri çekmişti. "İlaç getireyim yaralarına," diyerek iki katlı olan oto yıkamaya girip gözden kayboldu.

Eski ve biraz kirli duran koltuğa doğru yürüdüm ve bitkin bir şekilde kendimi bıraktım. Kollarımda taşların sebep olduğu morluk ve yaralar vardı. Vücudumda yüzümde dâhil her yerime denk gelmişti.

"Getirdim," deyip yanıma oturdu Çakır. "Bana dön," derken sesi ne sert ne de nefret doluydu. Derin nefes alırken gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Bu kadar büyük bir nefreti asla beklemiyordum. Kaldırmakta çok zorlanıyordum.

Çakır dövmeli elleriyle pamuğa ilacı döküp önce kolumdaki yaraları temizledi. Ardından bana dönerek yüzüme elini uzatmıştı. Dişlerimi ağlamamak için sıkarken dolan gözlerimden bir iki damla akmıştı. "Ağrıyan bir yerin var mı?" diye sordu ağladığımı gören Çakır.

Kafamı iki yana doğru sallarken eğer konuşsaydım ilk işim kalbimin ağrıdığı söylemek olurdu diye düşündüm. Canım yanıyordu. Kederli bir nefes alırken yüzümü temizlemeye başlamıştı. "Yaptıklarına çok sinirlendim, fakat nefretlerini anlayabiliyorum." Ellerini geri çekip temiz bir pamuk kopardı ve tekrar alnımdaki yaraya uzandı. "O çok kişinin canını yaktı."

Dedikleri kaşlarımı çatarken anlamayan tek kişi bendim. O dediği kişi annem miydi? Annemden neden nefret ediyorlardı? O sırada yıllar önce duyduğum konuşmayı hatırladım.

Nihan sadece onları ve mahallesindeki insanları korumaya çalıştı. Bu uğurda kendinden de çocuğundan da sevdiği adamdan da vazgeçti.

Cebimden telefonumu çıkartarak notlar kısmına girdim. "Annem suçlu değil," yazıp Çakır'a çevirdim. Okuduktan sonra alaylı şekilde güldü fakat kederi suratına yansımıştı. "Gerçekler acıdır, Neva." Suratındaki ifade neredeyse oturup ağlatacaktı beni. Annem suçsuz ve günahsız!

Tekrar telefonuma döndüm. "Annem suçsuz bu benim tek gerçeğim, tek inancım." Okudukları suratının düşmesine sebep oldu. Sanki o da bunun gerçek olmasını istiyormuş gibi. Geldiğimden beridir ilk defa samimi bir şekilde bana baktı. Elini dizime dostça koyup "Üzgünüm gerçeği öğrendiğinde yıkılma diye söylüyorum ama gerçekleri değiştiremezsin."

İnatla kafamı iki yana sallayıp geri çekildim. İnanmıyordum onlara, annem suçsuz. Duydum onları yıllar önce, o sadece birilerini korudu. O sırada oto yıkamanın mavi demir kapısı açıldı ve Yekta girmişti. "İyi misin? Hastaneye gidelim mi?" Zümrüt gözleri yüzümün her yerinde gezmiş iyi olup olmadığımı tartmıştı.

"İyiyim, gerek yok hastaneye," diyerek dudaklarımı oynattım. Emin olmak ister gibi tartmıştı yüzümü."Dışarıdan ses gelmiyor? Dağıldılar mı?" Çakır'ın sorduğu soruya cıklayarak cevap verdi Yekta. "Ayar çekiyor," dediğinde komik bir şeymiş gibi güldü Çakır. "Gidip bakayım, çok zevkli," diyerek ayaklanıp hızlı adımlarla avludan çıktı. "Ağrın var mı?" Çakır'ın kalktığı yere otururken bakışları üzerimdeydi. Kafamı iki yana doğru salladım. Başka bir şey demeyip yanımda sessizce oturup beklemeye başlayınca kaşlarımı çattım.

Hızlı şekilde ona döndüm. Bana baktığında "Sende demeyecek misin, annen bu kadar nefreti hak ediyor diye?" Beklediğimin aksine Yekta'nın çenesi kasılmıştı. Annemden en çok nefret eden oydu bunu görebiliyorum fakat diğerlerinin aksine nefretini içinde yaşıyordu.

"Benim gözümdeki anneni görsen kaldıramazsın," dediği an içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Yutkunamadım, hatta nefes alamadım sanki. Annem bu kadar nefreti hak etmiyor. İnanıyorum, bu işte başka bir şey var ve ben bunu ortaya çıkartacağım.

Hiçbir şey diyemediğim için yavaşça ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Eve gidip uzanmak istiyorum, düşünmek istiyorum, bir şeyler araştırmak istiyorum.

Kapıdan çıktığım da hemen arkamda Yekta vardı. Sokağın ortasındaki kalabalıkla göz göze geldiğimde bu kez ruhsuz bakışlarımla onlara gözdağı veriyordum. Tükenmiş miydim bilmiyorum ama bu kez canımı yakmaya çalışırlarsa karşılığını Aven olarak verecektim.

"Hala şu kızı koruduğunuza inanamıyorum," dedi çocuklardan birisi. "Ya Karadul bile kızın buraya gelmesine ses çıkarmadı!" Karadul kelimesi kulağımı kabartmama sebep oldu. Diğer insanlar gibi mahallelide Karadul'un kim olduğunu bilmiyordu. Fakat içimden bir ses Vedat, Yekta ve diğerlerinin bildiğini söylüyordu.

Derin nefes alıp sokağın ortasında tartışan topluluğu umursamadım. Kaldırımdan inerek kimseye bakmadan karşıdaki dükkâna doğru yürümeye başladım. Çantamı da alıp eve gidecektim fakat tam o sırada sinirle bir şeyler söyleyen genç bir anda sert bir şekilde kolumu tuttu.

Bende tam o an ipler koptu.

Çocuğa döndüm kolunu kıvırıp kendimden kopardım ve tamamen benden uzaklaşması için karnına doğru tekme attım. Bu atağımla birlikte şaşkın gözler bana dönerken karşımdaki gruptan sinirle üzerime gelenler oldu. Tam gardımı alacakken Yekta ve Çakır'ı tam önümde buldum.

"Akıllı olun," diye uyardı Yekta tehditkâr bir sesle. Çocuklar geri çekildiğinde Çakır beni yanlarına çekti fakat suratında çocuğa karşı savunmama şaşıran bir ifadeyle yandan bakıyordu bana. Kafamı Yekta'ya çevirerek "Eve gideceğim," dedim.

Tekrar dükkâna yönelmiştim ki "Sende annenin yarım bıraktığını tamamlamaya mı geldin?"diye sordu çocuklardan birisi. Zayıf fakat uzundu. Gözlerindeki nefret yerli yerindeydi ve sadece bana duyuluyordu. "Annenin o kadar cana kıyması az mı geldi, he?"Başımdan aşağıya doğru kaynar su dökülmüş gibi hissettim.

Hemen yanımda gerilen Çakır "Kesin sesinizi!" diye bağırmıştı bir anda fakat çocuğun susacağı yoktu. Çocuktan bakışlarımı ayırmıyorum, öylece donup kalmıştım. "Kesmiyorum!" diye bağırdı çocuk. "Onun annesi bir katil! Masum canlar öldü seneler önce!" Sarsıldığımı hissettim. Ayağımın altındaki yer sanki bir anda kaymaya başladı. Onun annesi bir katil.

Katil.

Hayır, annem katil olamaz. Benim elimdeki tek inancım o, katil falan olamaz. Kafamın içinin bir anda boşluğa düştüğü hissettim. Ayakta duramayacak gibi olmuştu. Ellerimi bacaklarımı hissetmiyordum. Krize giriyordum. "Neva," diye seslendi Çakır. "Dinleme onları," derken sesindeki telaşı anlayabiliyordum. Annemin inandığım tek gerçek olduğunu söylemiştim.

"Neva, beni duyuyor musun?" Yekta'yı duyuyordum fakat tepki vermediğimin de farkındaydım. İçimin üşüdüğünü hissediyordum. Bakışlarım boğuk bir hal almaya başladı ve vücudum titriyordu. Dışarıda bir kargaşa hissediyordum. "Neva!" diye seslendi tekrar Yekta.

Bacaklarım beni daha fazla taşıyamadığını anladığımda vücudum hemen karşımda bana seslenen Yekta'nın kolları arasına düştüm. "Asya!" diye bağırdı Yekta. Neden bilmiyorum ama eller beni tutmaya çalışıyordu. Vücudum mu titriyordu.

Onun annesi bir katil.

Cümle kafamın içinde tekrarlayıp duruyordu. Lanet cümle sanki boğazıma sarılıyor nefes almamı engelliyordu. "Epilepsi mi?" diye konuştuğunu duydum Vedat'ın. "Öyle durmuyor, sola yatırın," dedi Asya.

"Neva, beni duyuyor musun?" Duyuyorum demek istiyordum Vedat'a. Kafamın içindeki tekrarlanan cümleye çığlık atmak istiyordum. Gözlerime ışık tutuluyordu fakat tam göremiyordum bunu yapanı. "Ambulansı ara Çakır," diyen Yekta'ya "Aradım çoktan geliyorlar," diye cevap verdi Çakır.

"Epilepsi değilse niye böyle titriyor?" Çakır'ın sesi yakınımdan geliyordu ve şaşırtıcı derecede telaşlıydı. Nefes almakta zorlanıyordum ve göğsüm ağrımaya başlamıştı. O çocuktan duyduğum cümle takılı kalmış gibi zihnimde dönüp duruyordu.

Annem katil olamaz.

Etraftaki seslerin yavaş yavaş azaldığını hissettim. Sanki bir karanlığın içine doğru çekiliyormuş gibiydim. Daha sonra ise tamamen sessizliğe ve karanlığa hapsolmuş kendimden geçmiştim.

Kafamda hala annemin katil olduğunu söyleyen o sesle birlikte. 

****

Aklınızdan geçenleri tahmin edebiliyorum. ashdyajda

Lütfen sakin olun her şeyi yavaş yavaş öğreneceksiniz. Ayrıca Neva'nın çekip gitmememisine ve diğerlerinin davranışına çok sinirleniyorsunuz biliyorum ve anlıyorum ama diğer kitabım Gece Yarısı'nı okuyanlar bilir her şeyin bir amacı, bir sebebi ve bir zamanı var. :) Sizi seviyorum 

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

BİR KÜÇÜK SIR Betüş द्वारा

सामान्य साहित्य

1.9M 131K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
242K 16.8K 31
YARIM KALAN HESAPLAR GÜN YÜZÜNE ÇIKTIĞINDA BU KEZ SON OLDUKÇA KANLI OLACAK... Kaybın acısı hala yüreklerdeyken her şey daha katlanmaz hissedilir. S...
253K 1.6K 6
"Sana ihtiyacım var, " dedi fısıltıyla. "Yanımda olmadığında bu karanlığın içinde kayboluyorum." O kadar çaresiz görünüyordu ki içimdeki, ona yardım...
2M 9.4K 3
HitReads adında yeni bir uylamaya geçtiği için sadece tanıtım amaçlı üç bölüm bulunmaktadır. Tren garında ölümü bekleyen bir kadının karşısına çıkan...