Heaven in Your Arms

By Buluttss

13.8K 955 593

Keiji yatılı okulda burslu okuyan bir lise öğrencisidir. Okula yeni gelen bir çocuk tüm hayatını değiştirecek... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Part 2- Bölüm 1
Part 2- Bölüm 2
Part 2- Bölüm 3
Part 2- Bölüm 4
Part 2- Bölüm 5
Part 2- Bölüm 6
Part 2- Bölüm 7
Part 2- Bölüm 8
Part 2- Bölüm 9
Part 2- Bölüm 10
Part 2- Bölüm 11
Part 2 - Bölüm 12
Part 2- Bölüm 13
Part 2- Bölüm 14
Part 2- Bölüm 15
Part 2- Bölüm 16
Part 2- Bölüm 17
Part 2- Bölüm 18
Part 2- Bölüm 19
Part 2 - Bölüm 20
Part 2 - Bölüm 21
Part 2- Bölüm 22
Part 2- Bölüm 23
Part 2- Bölüm 24
Part 2 - Bölüm 25
Part 2- Bölüm 26
Part 2 - Bölüm 27
Part 2 - Bölüm 28
Part 2 - Bölüm 29

Bölüm 11

368 32 17
By Buluttss


Arkadaşı çantasını boşaltırken Keiji onu izledi. Çok sevinmişti onu beklediğinden çabuk gördüğü için. Hem de sevmediği o evde kalmadığı için.

"Keiji?"

"Hmm?"

"Şey ben evden bir şey getirdim?"

Merakla baktı ona "Ne?"

"Yani kabul etmek istemezsen anlarım ama bana kızma sadece." ofladı, gerilmiş gibiydi.

"Ne oldu Bo? Kızmam tamam."

"Şey al." Ona bir şey uzattı, bir telefondu bu. 

Gözlerini telefondan kaldırıp sorarcasına baktı "Ne bu?"

"Telefon."

"Anladım neden getirdin yani?"

"Bunu sana vermek istiyorum."

Keiji saçmalama demek için ağzını açtı ama Bokuto onu durdurdu.

"Dur bir dakika dinle." telaşlı görünüyordu. "Yeni almadım. Gerçekten. Yani biliyorum eski bir telefon değil ama. Ben..." duraksadı. Nasıl söyleyeceğini bilememişti. "Bak geçen sene annem öldüğü zaman bu telefon vardı elimde, şey sana anlatmadım. Ama onu ben buldum yani, yani şey ölmüş halde." yutkundu.

"Bo" sesinde üzgün ve anlayışlı bir yumuşaklık vardı.

"Önemli değil sorun değil ama elimde bu telefon vardı, evde bulamayınca aradım tabii onu. Çalıyordu. Kocaman aptal bir telefon kılıfı vardı elimde sallaya sallaya geziyordum evin içinde. Onun telefon sesine doğru." Çok zorlandığı belliydi. "neyse işte sonra bu telefonu o kılıfı görmek falan beni çok kötü yaptı kapatıp attım bir köşeye. Yenisini aldırdım. O kılıfı falan atmıştım zaten, kırılmıştı düşünce ama telefona bir şey olmadı. Yeni sayılır birkaç ay kullandım sadece."

"Ama Bo, bu telefonu sürekli görüp durmak seni etkileyecek. Gerek yok ki böyle bir şeye hem."

"Etkilemeyecek, sorun değil. Gerçekten öyle olsa başka bir tane alırdım. Ama değil. Şimdi bu telefonum olmasa ben bile kullanabilirdim. O zamanlar sadece kötü olmuştum. Artık hatırlatmıyor bir şeyleri bana gerçekten"

"O zaman sen kullan bana neden veriyorsun?"

"Çünkü ben aldım bile çoktan."

"Bo biliyorum zenginsiniz falan ama-"

"Ben zengin falan değilim, babam zengin. Onunla görüşmeyi bırakınca hiçbir şeyim olmayacak."

"Tamam yani şu an için demek istiyorum çok mu zenginsiniz yani?"

Bokuto içini çekti. Keiji bunu arkadaşına hiç sormamıştı ama Bokuto'nun sınırsız bir şekilde harcayacağı bir parası var gibiydi. "Yani şöyle ki babam sabah özel uçağıyla karısıyla bilmediğim bir ülkeye uçtu."

Etkilenmişti gerçekten "Tamam." dedi sessizce.

"Yani evet benim için bu telefonu görmek sorun olsaydı hiç düşünmeden yolda durup bir telefon alabilirdim."

"Anladım."

"O yüzden bunu kabul eder misin lütfen? Hat da aldım, burada olacaktı" dedi. Çantasını karıştırıp küçük bir paket uzattı. "Lütfen."

Keiji kimseden bir şey almamaya öyle alışıktı ki. Aldığı bursun bile karşılığını ödemek için yapabileceği her şeyi yapıyordu. "Ben birinden bir şey almaya alışık değilim böyle." diye mırıldandı.

"Biliyorum, biliyorum ama sen benim en iyi arkadaşımsın. Lütfen kabul et." yalvaran gözlerle bakıyordu. Ona hayır demek mümkün değildi ki.

"Tamam Bo, teşekkür ederim gerçekten."

Bir anda arkadaşı kucağına atladı tekrar "Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim Keij."

"Sen neden teşekkür ediyorsun ki?" güldü.

"Kabul ettiğin için." geri çekildi. "Hadi takalım sim kartını. Sonra numaralarımız kaydederiz." kıkırdayıp duruyordu.

"Tamam" Keiji gülümsedi.

"Keij?"

"Efendim?"

"Gizli yerlerine gideceğiz değil mi?"

"Mhm hemen mi gitmek istiyorsun?"

"Yoo sen ne zaman istersen." Sonra çantasını kurcalamaya devam etti. "Şey annem bana geçen doğum günümde, yani geçen değil, yanımda olduğu son doğum günümde bir hediye almıştı, fotoğraf makinesi. Onu getirdim. Eskiden kötü olurdum ama o yerlere gidince fotoğraf çekeriz diye düşündüm."

"Ne güzel" dedi gülerek. "Ne zaman doğum günün?"

"20 eylül. Senin?"

"5 Aralık"

"NE?"

"Ne oldu? Bir şey mi var?"

"Ben yanındaydım"

"Hmm?"

"Yanındaydım kutlamadık."

Keiji güldü "Boş ver benim aklıma bile gelmedi."

"Olsun keşke bilseydim özel bir şey yapardık."

"Seneye yaparız" güldü. "İstersen."

"Çok isterim."

Öğleden sonrayı psplerle oynayarak geçirdiler. Bokuto fotoğraf makinesini aldı eline. Kıkırdayarak arkadaşının fotoğraflarını çekmeye başladı. Çok eğleniyorlardı.


Ertesi sabah Bokuto erkenden kalktı. Keiji uyuyordu hala. Arkadaşını izliyordu. Öyle güzeldi ki... Ne zaman itiraf edeceğim diye düşündü kendi kendine. Yanlış bir şey yapmak istemiyordu. Duyguları karşılıksızsa eğer arkadaşlığını da kaybederdi. Keiji'nin yine kendini yalnız hissetmesine neden olurdu bu da. Arkadaşına bu kötülüğü yapamazdı. Elindekiyle yetin dedi kendi kendine. Emin olmadan bir adım atma.

Keiji yavaş yavaş uyanıyordu. Yastığına sarılıp başını gömdü sonra yavaş yavaş araladı gözlerini. Bokuto için dünyanın en sevimli görüntüsüydü bu.

"Günaydın." fısıldadı ona.

"Günaydın" dedi Keiji esneyerek. Sonra kalktı. Banyoya gitti. Bokuto kalkıp üzerini değiştirdi o yokken. Kahve yapmaya başladı ikisine. Arkadaşı duşa girip çıkmıştı. Islak saçlarını kurulayarak yatağına oturdu.

"Teşekkür ederim" dedi uzattığı kahvesini alırken.

"Keiji?"

"Hmm?"

"Bugün, yani hava soğuk gibi ama çıkalım mı biraz dışarı?"

"Olur."

"O dediğin yerlerden birine gideriz ne dersin?"

"Tamam gidelim." kahvesinden bir yudum aldı. "Ama önce kahvaltı."

"Tamam."

Kahvaltıdan sonra odaya gidip sıkıca giyindiler. Bokuto özenle arkadaşının şapkasını alnına kadar indirdi. Montunun fermuarını yukarı çekti. Fotoğraf makinesini yanlarına alıp çıktılar.

"Gel önce plaja inelim." dedi.

"Plaj yani yazın falan yüzülüyor mu büyük mü?"

"Küçük aslında plaj falan sayılmaz iki kayanın arkasında kalan kumluk bir bölüm. Yazın keşfettim, birkaç yıl önce. Kimse olmadığında inip yüzüyordum. Küçükken çok severdim denize gitmeyi."

"Öyle mi?"

"Mhm zaten ailemle ilgili son anılarım da denizde. Çok güzel bir tatildi" içini çekti.

Bokuto arkadaşının elini tuttu eldivenli elinin üzerinden sıktı hafifçe "Üzülme." dedi.

"Hayır üzülmüyorum, güzel şeyleri hatırlıyorum."

Dar bir yola girmişlerdi "Çok dikkatli ol tamam mı? Bak buralar kayabilir biraz, yavaşça ineceğiz."

"Mhm."

"Basacak yer bulamazsan bana söyle."

"Tamam."

Çok yavaş ve dikkatli şekilde kayalıklardan indiler. Gerçekten de kayalıkların arasında kumluk bir bölge vardı sadece iki üç havlu serilecek kadar küçüktü. Şimdi biraz kar da vardı.

Keiji kıkırdayarak gösterdi "Bak şu aradan geçince hemen yüzebiliyorsun."

Bokuto yürüdü birkaç adım ama dalgalar geliyordu.

"Gel böyle ayakların ıslanacak." Elini uzatıp çekti onu.

"Tamam" Bokuto çok sevmişti burayı. "Yazın da geliriz değil mi Keij?" elini çekiştirip duruyordu.

"Mhm geliriz."

"Yazın da gitmek istemiyorum buradan."

"Yaza daha çok var. Sıkılmış olursun."

"Senin yanında kalacağım."

Keiji güldü "Harika bir yerlere tatile gidersin Bo. Ne yapacaksın ki burada?"

"Hayır hayır seninle kalacağım" elini sallıyor gülüp duruyordu. "Hadi fotoğraf çekelim" dedi sonra makineyi çıkarıp Keiji'ye verdi. "Şuradan bakacaksın sonra şu tuşa basacaksın."

"Tamam."

Bokuto birkaç poz verdi gülerek. Sonra arkadaşını yanına çekip kamerayı eline aldı. Çekti ama fotoğrafa bakıp sildi "İkimiz de yarımız" dedi gülüp duruyordu. "gel böyle"

Kolunu çevresine doladı, iyice çekti kendisine. Yapışıklardı "Gülümse."

Fotoğrafa baktı harikaydı. Arkalarında kayalıklar ve deniz görünüyordu. Kolu arkadaşının omuzlarına dolanmıştı, onu iyice kendine çekmişti. Keiji'nin eli ise onun beline dolanmıştı. Boyları birbirine yakındı sadece dört beş santim uzundu ondan. İkisi de gülümsüyordu, Keiji'nin yüzünden gözlerini ayıramıyordu.

"Bakayım." dedi başını uzatıp. "Çok güzel" diye mırıldandı sonra.

Bokuto ona bakıyordu "Çok güzel."

Bir süre daha fotoğraf çekerek oyalandılar. Keiji üşümeye başlamıştı. "Çıkalım mı?" diye mırıldandı.

"Üşüdün mü?" Bokuto hemen yanındaydı. Kızarmış burnuna dokundu eldivenini çıkarıp "Buz gibi olmuşsun, hadi gidelim."

Dikkatlice tırmanıp yatakhaneye döndüler. "Keiji sen kaloriferin yanına otur, sana çay yapacağım şimdi" Bokuto zorla oturttu onu. Birkaç dakika sonra elinde iki bardak çayla döndü.

"Yazın yüzeceğiz değil mi beraber?"

"Mhm yüzeriz."

"Sonra o dediğin diğer yerde de otururuz değil mi? Hani kayalıkların orada."

"Orada oturamayız Bo, orası tehlikeli. Ormandan gidilen yere gidip otururuz. Ama sonra gidelim, kar varken orman tehlikeli olabilir."

"Tamam. Peki çatılar?"

Keiji kıkırdadı "Tamam çıkarız karlar erisin ama tamam mı? Tehlikeli olur."

"Tamam sen ne zaman gidelim dersen."

Öyle sevimliydi ki. Keiji kalbinin sıcacık olduğunu hissediyordu ona baktıkça.

"Hadi film izleyelim" dedi Bokuto.

"Mhm tamam." Keiji yatağından kalkıp yanına oturdu. Birkaç dakika sonra Bokuto başını omzuna yaslamıştı bile. Yanakları hafifçe kızarmıştı ama yorum yapmadı. Dikkatini filme vermeye çalıştı.


Birkaç gün böyle geçmişti hemen. O kadar eğleniyorlardı ki birlikte. Günlerin nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Ertesi gün pazardı. Herkes gelecekti tatilden. Bokuto beraber geçirdikleri bu kısa zamanın bitmesinden nefret ediyordu. Kentaro gelecek yine onları rahatsız edecekti. Onun hakkında acilen bir koz edinmeleri gerekiyordu.

Gece yine bir film izlemişlerdi. Bokuto bu anları öyle çok seviyordu ki. Başını arkadaşının omzuna yaslamak, onun kokusuyla huzur bulmak yanında olduğunu bilmek çok rahatlatıyordu onu. Neyse ki şimdiye kadar rahatsız olduğu imajını yaratacak bir şey yapmamıştı. Belki o da bana yakın olmaktan rahatsız olmuyor düşüncesi kalbinin heyecanla sıkışmasına neden oluyordu.

Film bittikten sonra Keiji'nin yavaşça kalktığını hissetti. Uyumak üzereydi gözleri kapanıyordu. Keiji bilgisayarı dikkatle kaldırdı.

"Bo" yumuşak bir el saçlarında dolandı. "Hadi yorganın içine gir"

Bokuto eline yapıştı bırakmasını istemiyordu.

"Hadi kalk biraz, üşürsün böyle"

Arkadaşı güzelce örttü üzerini. "ışığı kapatıyorum Bo"

"Mhm."

"iyi geceler."

"İyi geceler."


"Annecim?"

"Canım söyle."

"Biz neden hiç hep birlikte değiliz?"

"Baban çalışıyor tatlım."

"Keşke farklı olsaydı."

"Evet, ama ben yanındayım."

"O ilaçlar ne?"

"Annen bazen mutlu olmak için bu ilaçlara ihtiyaç duyuyor."

"Ben hep yanında olsam geçmez mi mutsuzluğun."

"Benim güzel Bo'm geçmez olur mu? Birbirimizden hiç ayrılmayalım olur mu?"

"Olur."

Bokuto annesinin kollarındaydı, sonra birden ayaklarının altında soğuk bir şey hissetti. Yerler kıpkırmızıydı. Kan diye düşündü. duvarlar yerler, kıyafetleri, her yeri kandı. Annesi karşısındaydı, bileklerinde açık yaralar vardı rengi bembeyazdı ve üzerin kanla kaplıydı.

"Anne? Anne hiç ayrılmayacaktık? ANNE ANNE?"

"ANNE!"

Nefes alamıyordu, kan vardı her yerde, tüm vücudu titriyordu, ellerini üzerine silmeye çalışıyordu ki gece lambası açıldı ve biri yanına oturdu.

"Bo, tamam geçti."

"K-kan!"

"Ne kanı? Ne oldu? Bir yerini mi çarptın?"

"Çok fazla kan var."

Yanaklarında iki el hissetti. Gözleri bir an mavi gözlerle buluştu "Geçti, bak bana canım. Ssh bak bana kan falan yok." Bokuto titriyordu hala "Yok bir şey, su iç biraz."

Bir yudum içti "Ç-çok kan vardı, ç-çok."

"Rüyaydı, sadece rüyaydı." yavaşça yanaklarını okşuyordu eli "Geçti. Bak kan falan yok, ikimiz de iyiyiz"

"Keij." titriyordu.

"Gel buraya sarıl bana."


Bokuto öyle çok ağlıyordu ki Keiji panik olmuştu. "Sarıl bana." diye mırıldandı tekrar. Battaniyesini sırtına çekti. "Ssh geçti bebeğim." hafif hafif sallıyordu onu kollarında. "Geçti ben yanındayım, kan falan yok." dedi kulağına tekrar.

"K-keiji"

"Buradayım, korkma. Bırakmayacağım seni, kötü bir rüya gördün sadece"

"Annem, a-annem."

"Rüyanda anneni mi gördün tatlım?"

"E-evet. Çok çok korkunçtu."

"Geçti artık ama. Odamızdayız, beraberiz. Korkacak bir şey yok"

Hıçkırıkları durmuyordu. Nefesi sıklaşıyor, kesikleşiyordu. "Bo bak bana" geri çekildi.

"Bırakma."

"Bırakmayacağım, sadece nefes alacağız. Bak gözlerime." göz göze geldi arkadaşıyla. "Benimle al şimdi." Bir eli çenesindeydi başını kaldırıyordu. Bir eliyle sırtını okşuyordu. "Şimdi ver. Devam, evet yavaş ol, çok yavaş ol." Biraz daha bekledi "Aferin sana, aferin Bo. Tamam bebeğim geçti." sarıldı ona tekrar "Bırakmayacağım seni."

Kollarında sakinleştiğini hissediyordu, nasıl bir kabus bu hale getirmişti ki onu, korku ve panik doluydu gözleri. Hala titriyordu vücudu. Annesi nasıl ölmüştü ki?

Ona bir şarkı mırıldanmaya başladı, annesinin ona hep söylediği bir şarkıydı bu, Hey Jude. Gülümsedi ezgiyi kendi sesinden duyunca. Göğsündeki titreşimlerin arkadaşını rahatlattığını fark etti. Aslında sormak istiyordu, çok merak ediyordu ama Bokuto'nun konuşacak durumda olmadığı da belliydi. Şarkısına ve onu hafifçe sallamaya devam etti. Yavaşça arkadaşı kollarındayken yatağa uzandı.

"Keij" fısıldadı

"Buradayım."

"Gitme, lütfen gitme olur mu?"

"Ssh korkma yanındayım." alnındaki saçları çekip alnını öptü. "Kapat gözlerini yanında kalacağım tamam mı?"

"Tamam."

"Ssh geçti, sabah uyandığımızda her şey güzel olacak."

Onun da gözleri kapanıyordu. Bokuto'nun uyuduğuna emin olduktan sonra uyudu o da.


Sabah uyandığında hala sarılıyordu arkadaşına. Hafifçe araladı gözlerini, grili siyahlı saçları alnına dökülmüştü. Kalkmadı kollarından. Arkadaşının çevresi hala kızarık gözlerine baktı. Öyle sevimliydi ki. Kalın kalkık kaşları vardı Bokuto'nun. Ela gözleri sarımsı bir kahverengiye yakındı, hep merakla çocuksu bir heyecanla bakardı. İnce küçük bir burnu, biraz kalın dudakları vardı. Öpmek istedi onu o anda. Yumuşacık görünen dudaklarına dudaklarını değdirmek hiç ayırmamak istedi. Kokusu hipnoz ediciydi. Dokunuşları bedenini titretiyordu. Aşıktı ona biliyordu ama nasıl kaçacağını bu duygudan bilmiyordu.

O sırada Bokuto uyandı.

"Günaydın" diye fısıldadı ona. Kollarını çekmemişti.

"Günaydın" dedi Bokuto. Gözleri hala kızarıktı. Ona bakamıyordu, utanıyordu belli ki. "Çok özür dilerim, gece olanlar için yani." diye mırıldandı.

"Bo bak bana."

"Çok utanıyorum."

Keiji çok üzüldü. "Bak bana" başını kaldırdı. "İyi misin şimdi?"

"Mhm."

"Utanacak bir şey yok."

"Var" fısıldadı tekrar. Dudaklarını hafifçe büzmüştü.

Keiji hipnoz olmuş gibiydi. Bokuto aynı şeyleri hissetmiyorsa yapacağı şeyin sonuçlarına katlanıp katlanamayacağını bilmiyordu. Güvendiği biri tarafından yeniden terk edilirse bunla baş edip edemeyeceğini de bilmiyordu. Ondan tiksinmesi ihtimalini, ona acıdığı için karşılık vermesi ihtimalini her şeyi, aklından geçen yüzlerce düşüncenin hepsini göze alıyordu.

Gözlerini kapatıp arkadaşının dudaklarını öptü. 


Continue Reading

You'll Also Like

1K 99 6
Byers'lar Noel tatili için Kaliforniya'dan Hawkins'e geldiğinde, Mike içinde kopan bir şeyler hissetmeye başlar. Bunun sorumlusunun Will olduğu ise a...
112K 6K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
692 71 4
"Küçük Stiles'ımız büyümüşte avcı olmuş." "Üç saniye içinde susmazsan ilk kurbanım sen olucaksın Hale."
6.8K 597 9
Yabancı dilde yazılmış olan ''Feltcliffe'' one shotlarını Türkçe'ye çeviriyorum. İyi okumalar.. © Türkçede ilk 'Feltcliffe One-Shots (Çeviri)' kita...