İlahi bakış açısıyla...
Gözlerini yumuşak yatağının içinde açtığında bugünün kendisi için çok kıymetli olduğunu, bir an önce hazırlanması gerektiğini biliyordu. Uzun kirpiklerini kırpıştırdıktan sonra yüzünü yıkamak için banyoya doğru yürüdü. Ayakları beyaz renkli ipek halının yüzeyinde ağır ağır hareket ediyordu.
"Arthur?" Yüzüne son kez su çarpıp kapıya doğru bağırdı. Sesini annesine duyurmayı diledi.
"Efendim anne?" Annesi kapısının önüne geldi. Kapıyı çaldıktan sonra Arthur'un gir emrini vermesini beklemeden içeriye daldı.
"Hâlâ uyanmadın mı çocuğum?" Arthur gözlerini devirmek istedi.
"Uyanmadım anne."
Arthur annesiyle gireceği muhtemel tartışmayla sergiye geç kalacaktı. Onu görme fırsatını yakalayabilirdi. Her ne kadar Mia kendisini gösteremeyeceğini belirtse bile Arthur sanki onu gördüğü an ayırt edebilecekti. Birinin ruhunu okumak, onu görmekten çok daha kıymetliydi.
"Oğlum çabucak giyin, kahvaltı hazır." Arthur hızla başını salladı. Yüzünü yıkamak sabah mahmurluğunu üzerinden atmasını sağladı. Dudaklarında kalan su damlasını emdi.
Annesinin kendisine bir şeyler söylemek için kıvranıyordu. "Lütfen söyle anne." Arthur'un hoşuna gitmeyecekti. Yine de dilinin altına sakladığı cümleleri dışarıya kusmaktan geri kalmadı. "Sergiye Vanessa da gelecekmiş..." Hah, dedi Arthur içinden. Annesinin derdinin ne olduğu belliydi.
"Anneciğim..." Kapının dibinde gitmek üzere olan annesinin ellerini avuçlarının arasına aldı. Dudaklarının ucuna kuş tüyüymüşçesine bir öpücük kondurdu. "Anneciğim," dedi son derecede yumuşak bir sesle. "Seni seviyorum bunu biliyorsun değil mi?" Annesi elbette bunu biliyordu, Arthur William'ın onun yumuşak karnını bildiği gibi.
"Ben de seni seviyorum." Gözleri dolmuştu.
"Fazla aceleci değil misin anneciğim, hı?" Arthur kendisinin uygun gördüğü hiçbir hanımefendiyle görüşmeyi şu zamana kadar kabul etmemişti. Ancak karşısına evleneceği kadını da getirmemişti. Bu durumda Arthur'a bir yol açmasını kötü karşılamamalıydı. "William," diyerek yumuşayan ortamı biraz ciddileştirmek istedi. Arthur biliyordu ki büyükbabasından aldığı isimle kendisine sesleniyorsa durum sahiden de ciddiyet arz ederdi. Göz temasını bozmadan devam etti. Arthur, annesi gözlerine böyle derin bakarken, böyle güzel severken ona kıyabilir miydi?
"Oğlum karşıma bir isim sunmadın. Bu benim annelik vazifem..." Fazla duygusaldı. Yakınlaştı. "Senin istikbalin için çaba gösteriyorum, sense beni bir çırpıda reddediyorsun ama..."
"Seni reddetmek istemezdim..."
"Ah!" Ellerini çırptı. "Biliyordum işte Arthur!" Tepkisini
"Anne ben bunu istemiyor..." Annesi o kadar çok kararlı ve planlıydı ki Arthur'un laflarını ağzına bir şekermişçesine tıkıyordu. "Canım oğlum, ben bu akşam sergide sizi buluşturuyorum. Ah, hemen haber vermem lazım!" Arthur annesine seslenemeden o sarı saçlarını savura savura savura kapıyı Arthur'un suratına çarptı.
Arthur tek kelimeyle şaşırmıştı. Saç derisine tırnaklarını geçirip kaşıdı, dudakları kendiliğinden bükülmüştü. "Lanet olsun," dedi. "Bu gece bitmeyecek..."
Aklında tek bir isim yanıp söndü: Mia.
🤍
Zaman akıp geçiyor serginin açılma saatine dakikalar kala sergi kapısında oluşan kalabalık arttıkça artıyordu. Arthur saygıdeğer arkadaşı Freya'nın bakışlarını üzerinde hissetti. Karşılık vermek istediğinde yemyeşil gözlerin yüzünde olduğunu fark etti. "Beni kırmayıp sergi açılışına geldiğin için teşekkür ederim." Arthur gülümsedi, yanaklarının içinde beliren iki büyük çukur Freya'ya göz kırptı.
"Seni kırmak ne mümkün dostum," dedi gözlerini etrafta dolaştırarak. Mia'yı keşfetmeye çalışıyordu ama ne mümkün daha sergi açılmadan şehir halkının birçok tanıdık tanımadık siması sergi kapısının önünde bekleşiyordu. Freya'nın ev sahipliği yaptığı bu sergi de birçok şehir dışı ve şehir içi ünlü ressamlar sergi açılışında Freya'nın teklifini kırmamış, aralarındaki samimiyete güvenmiş ünlü tablolarını şehre getirmişti. Freya renkli gözlerini kıstı, Arthur'un çabucak dağılan dikkatini toparlamak adına boğazını temizledi. Arthur gözlerini Freya'ya çevirdiğinde gözlerindeki hayal kırıklığı Freya'yı şaşırtmıştı.
"Ne oldu Arthur?" Diyerek soru sordu Freya gözlerini Arthur'un diktiği kalabalığa dikti. Kalabalıktan sabırsız homurdanmaları duydu ve ceplerindeki saatlerine sıkılgan bakışlar atan insanları gözlemledi.
"Şu serginin açılışını yapsak iyi olacak," Freya'yı başıyla onayladı Arthur. Kalabalığın arasından kendisine doğru yürümekten olan annesi ve iki kadını zar zor seçiyordu.
"Ah annenin geldiğini bana niye söylemedin?" Arthur derin bir nefesi ciğerlerine çekerek, "Pek gelmesini istemiyordum." Freya anlam verememişti. Sıkıca topuz yaptığı saçındaki inciler göz dolduruyordu. Beyaz, uzun elbisesi sergideki birçok kadından farklı bir modelle tasarlanmıştı. Freya'nın tasarımcı arkadaşı Elizabeth'in iyi iş çıkardığını düşündü. Arthur'un annesi Wilma hanımı kucaklayarak selamladı.
"Ah, hoş geldiniz hanımlar." Wilma hanımın yanında yüksek sosyeteden Vanessa ve Lucia hanımı görmeyi beklemiyordu. Anne ve kızı bir değişiklik yapmak istemiş demek ki diye düşündü. Onların ortamları genelde müzikallerdi.
"Hoş geldiniz madam," ikisini yanaklarından öptü.
"Hoş geldiniz." Bunu söyleyen Arthur'du ancak ne kadar istediği tartışılırdı. Söylemek için söylemiş gibiydi. Vanessa'nın adeta gözleri ışıldamıştı. "Hoş bulduk William." Kemikli yüzünde incecik duran kaşlarına, upuzun kirpiklerine ve orta kalınlıkta ki pembemsi dudaklarına baktı Arthur. Bal rengi saçları omuzlarındaydı, bukle bukleydi, sırtına sarılmış poz veriyordu. Karşısındaki kadın dış görünüş olarak güzeldi. Hatta nefes kesici. Emin oluyordu ki içi de en az dışı kadar güzeldi fakat onun aklında çok daha ilgi çekici bir kişi yatıyordu.
İnsanları sırf görünüşleri yüzünden yargılamak saçmaydı. Güzel olduğunda bir insan sırf o'nda kusur bulma adına içinin çirkin bulunma düşüncesi gibi demode ve aptal düşüncelerin artık bu çağda yerinin olmaması gerektiğini savunuyordu. Güzellik ve çirkinlik öznel kavramlardı. Önyargıya gerek yoktu. Çirkinlik kabacaydı ve her insan sevilmeliydi.
İçindeki bir ses Arthur'a fısıldadı. "Herkes güzel olsaydı onca şiir, onca roman, onca kelime nasıl kağıtlara dökülebilirdi ki?" Dedi. Hemen susmayacaktı. "Çirkinlik var olduğunu için güzellik anlam kazandı."
Arthur kendi tezini yine kendi çürüttü.
"Onca şiir , onca roman ve hatta onca satır çirkinliğin varlığı için değil. Sevginin varlığı yüzünden yazıldı. Sonuçta sevgi insanlığın en temel duygusuydu ve çirkinlik denilen kavram en kötü görünen şey de bile insanın onu sevebilmesiyle sorun olmaktan kalkmıştır..."
Arthur kendi düşünceleriyle savaştığı sırada Freya açılış konuşmasını yapmakla meşguldü. Kurdeleyi makas kesti. Arthur içeriye heyecanla girmeye çalışan kalabalığın arasına yeniden göz gezdirdi.
Vanessa Arthur'un koluna onun dikkatinin dağınıklığını fırsat bilerek girdi. Onun gözü Arthur'daydı onunsa kalbi çoktan başkasında...
🤍
Kırmızı boyanın içine tıpkı bir damara enjekte edilmiş gibi edilen mavi rengin fırça darberini inceliyordu, Arthur. Vanessa Arthur'un kolundan kendini güçlükle ayırmıştı. Arthur bu konuda katiydi. Hareketini kısıtladığını düşünüyordu ve yanlış anlaşılmalara sebebiyet vereceklerini. Hoş, Vanessa bu yanlış anlaşılmadan zararlı çıkan taraf olmazdı fakat Arthur'un da gönlünü hoş tutmalıyım diye düşündü.
"Arthur, senin çizdiğin tablo nerede?" Rengarenk tablolara baktı. Arthur parmağıyla ileriyi işaret etti.
"Şurada, en sondan ikisi."
Vanessa Arthur'u etkilemek istiyordu. Bu fırsatı kaçırmadan elde etti. "Biraz onun hakkında konuşalım mı?" Arthur Vanessa'nın isteğini kendisini dürtmesiyle fark etti. Gözü etraftaydı. Halbuki tüm gözlerin üzerinde olduğunu nasıl bilemezdi?
"Hey, Arthur nereye bakıyorsun?"
"Hiç, etrafta bazı tanıdık simaları görmüştüm de."
Vanessa buna inanmamıştı.
"Bana ne demiştin?"
"Tabloların? Bakalım mı?" Vanessa dokunsan ağlayacak gibiydi. Arthur gönlünü kırmamak için kabul etti. Kimse Mia'ya benzemiyordu.
Saatler geçti. Yanına gelen beyefendi ve kadınlarla sohbeti bazen onu bunaltıyor bazense kendisini anın akışına bırakamadığı için kızıyordu.
Açılış biteceği zaman ümidi tükendiğinde bir şey gördü. Kapı kenarında diğer ziyaretçilerin arasında bir saç, kıpkızıl sanki Güneş ışığı çarpsa turuncuya çalacak renkte olan saç.
Bu o'ydu.
Mia.
Kendisinden hızla uzaklaşmaktaydı.
*
Uh, nasıldı? Arada böyle bölümler gelecek ;)
Seviliyorsunuz. 🤍