ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

44.5M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR

46.Bölüm: ACI KAN

539K 25K 88.8K
By cerennmelek

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ateş parçalarım 🔥

Things You Said -Arstidir

Blue Stahli - ULTRAnumb


46.Bölüm: ACI KAN

Uzak gelecekten küçük bir kesit...

Yine karanlık bir gecedeydik, hava soğuktu. Tüm gün yağan yağmur yerleri ıslatmıştı ama ıslak toprak kokusu bu geceyi yumuşatamıyordu. Sert rüzgar saçımı savururken bana öfkeyle bakan adamın yanından sessizce kalktım.

Bu hikayede tek mahvolan ben değildim, herkesi peşimde sürüklemiştim. Mahvolduğum kadar mahvetmiştim.

Birkaç adım atarak yanından uzaklaştım. "Aşkın!" Durdum Pusat'ın seslenmesiyle. Ama ona dönmedim, devam etmesini bekledim. "Keşke hiç girmeseydin hayatımıza." Cevap vermedim ama dudağımda acı, küçük bir gülüş belirdi. Yanından sessizce ayrıldım.

🔥🔥🔥

Günümüz

Ateş Alanguva, çok başka bir adamdı. Hiçbir şeye değer hissetmeyen bir kadına, her şeye değer olduğunu hissettirmişti mesela. Onun hislerinden hep şüphe etmiştim, her şeye sahip bir liderken asla dizginleyemeyeceği bir kadınla tanışmıştı ve bu kadın onun ilgisini çekmişti. Hatta hislerinin boyutunu da abartmıştı.

Onun hislerini hep bir şekilde basite indirgemiştim. Ancak o benim yerime ölmeyi seçmişti, o benim hayatımı kendi hayatına tercih etmişti.

Nasıl bir katil olduğumu biliyordu ama bu da onun için önemli değildi. Ateş Alanguva beni o kadar seviyordu ki ölüme atlarken bir saniye bile düşünmemişti. İstediği olmuştu, onun sevgisini görmüş ve her zerresini hissetmiştim ama şimdi elim kolum bağlı beklerken bu sevgiyi hiç görmemiş olmayı diliyordum sadece.

Parmaklarımda onun kanı vardı ve çok iyi bildiğim bir şey vardı ki en acı kan tanıdıklarımın kanıydı. Kurumuş, tenime yapmışmış ve koyulaşmıştı bu acı kan. Hiç silmeye çalışmamıştım, hiç kapısından ayrılmaya bile çalışmamıştım.

Aldığım nefes zorla ciğerlerime inerken öylece kapısını seyrediyordum. Doktorlar sürekli koşuşturuyordu, belki sıradan bir insan olsa çoktan ölmüştü ama kimse ülkenin en zengin ve güçlü adamlarından birinin ölümünden mesul tutulmak istemezdi. Hastaneye vardığımızda çok kan kaybetmişti, durumu ağırdı. 

Gözlerinin kapanışı, nefeslerinin soluklaşması zihnimde tekrarlanıp duruyordu. Onun yerine ben vurulabilirdim, ölebilirdim de. O açıyla vücuduma göğüs tarafımdan girecek üç kurşun beni tamamen öldürmek için ayarlanmış olmalıydı. Ateş önüme atladığında aynı hayati yerlere almamıştı kurşunları ve bu da hemen ölmesine engel olmuştu.

Kulaklarımdaki uğuldama, sürekli bir yerlere yetiştirmek için koşturan insanlar, artık sinirlerimi bozuyordu. Kafamı zorlukla kaldırdığımda Pusat'ı gördüm. Kızarık gözleriyle beni izliyordu.

"Yaşayacak değil mi Aşkın? Bir şey olmaz ona." dedi Pusat umutla, benim sözlerimden güç almak isteyerek.

"Yaşaması zor ama o Ateş bu. Atlatacak." dedim kesin şekilde, başka hiçbir şeye inanmak istemiyordum. Ancak saatler süren sessizlik bunun o kadar da kesin olmadığını açıkça gösteriyordu.

"Dediklerimi yaptın mı?" dediğimde kafasını olumluca sallayarak yanıma oturdu.

"Polis gelmeden sağ olanların hepsini topladık. Çocuklar konuşturuyorlar şimdi, ötecekler." dedi sertleşen sesiyle. Bakışları üstümde gezindi. "Bir elini yüzünü yıkasaydın Aşkın." aynı sinirle devam etti.

"Ben kan seviyorum amına koyayım."

"Kaç saattir boş boş kapıyı seyrediyorsun, bir şeyler yapmamız gerek." dese de onun da hiçbir şey yapacak hali olmadığını çok iyi biliyordum. "Birinizden diğerine bir şey olduğunda mala bağlıyorsunuz, sözde üstün zekisiniz."

"Eğer ona bir şey olursa, istersen dünyadaki herkesi öldür yine de için soğumaz Pusat." Yutkundu sözlerimle, gözleri biraz daha kızarırken zorlukla nefes aldı. Burnunu çekti, bana öyle bir baktı ki tüm acısını hissettim.

"Nereden biliyorsun? Sen hiç, tek ailem dediğin dostunun ölümünü izledin mi?" dedi ve bir süre yüzüme baktı. Nasıl bir ifade görmüyorum ama söylediğinde anında pişman olmuş gibiydi. "Ateş güçlü adamdır, deme öyle." dese de gözünden bir damla yaş aktı. "Bir ailem o kaldı, o da gidemez."

Elimi bacağına koydum, önümüzdeki beyaz duvarı izlerken de hafifçe sıktım. "Bir o kalmadı ama evet gidemez." Bir süre sessiz kalsa da yoğun bakışlarının ağırlığı üstümdeydi.

"Benim görevim Alanguva ailesini korumak, yıllardır tek yaptığımız buymuş. Kıraç ismi hep Alanguva'ların en yakın dostu ve koruyucusu olmuş. Babam nasıl öldü biliyor musun? Ateş'in annesi Şebnem Alanguva'yı korumaya çalışırken öldü ve de başarısız oldu. İşin komik tarafı dedem de Ateş'in dedesinin sevdiği kadını korumaya çalışırken öldü ve o da başarısız oldu. Bunu ailemin laneti olarak değil de görevi olarak gördüm, sonuçta kimse beni Ateş'in dostu da koruması da olmam için zorlamadı."

"Şanslısın, kimsenin korumasına ihtiyacım olmadan ölümden kaçabilirim. Olsa bile bu işi direkt sevgilim hallediyor, görüyorsun. Bana aşkından kurşunların önüne attı kendini." Güldü yorgunca sözlerimle.

"Ciddi ciddi attı amına koyayım ya." dedi hayretle, hala kendi de inanamıyormuş gibi.

"Görüyorsun, o kadar aşık bana. Benim için ölüyor derken şaka yapmıyordum ama çok kıskanma. Böyle olacağı belliydi zaten." Güldü kısa bir an, ardından da kafasını yorgunca eğdi. Dirseklerini dizlerine yasladı, iki eliyle yüzünü sıvazladı.

Elim sırtına gitti, kanlı elimle siyah kumaşın kapattığı sırtını okşadım güç vermek istercesine. Bıraksam ağlayacak kadar üzgün, bıraksam herkesin belasını sikecek kadar da öfkeli duruyordu.

"Ya başaramazsa?" sesi titrerken dizleri de titriyordu. "Ne kadar beceriksiz bir adamım, onu koruyamadım. Benim işim bu ve ben bunu da batırdım."

"Sen elinden geleni yaptın, o sırada Ateş'e yakındın. Ancak Ateş'in kurşunlara bilerek atılmasına hiçbir şey yapamazsın."

"Seni de korumalıydım."

"Pusat, kes şunu. Kendini suçladığında acın hafiflemeyecek."

"Asıl şaşırdığım şey ne biliyor musun Aşkın?" dedi kafasını omzunun üstünden bana doğru çevirerek. "Sana karşı daha önce pek hissetmediği şeyler hissettiğini biliyordum ama sana bu denli yanık olduğunu bilmiyordum. Ateş önemli bir adam, yanlış anlama sana daha az önemlisin demiyorum. Ama Ateş'in ölümü demek Cebonayan'daki tüm düşmanların birleşmesi demek. Bir tane bile nefes alan Alanguva bırakmazlar, Ateş de bunu herkesten iyi biliyor. Yine de hiç düşünmedi, senin canını sadece kendi canına değil, ailesinin canına da tercih etti. Bu onun gibi bir adam için çok korkutucu."

Pusat'ın sözleriyle bir süre sessiz kaldım, zihnim çok şey düşünüyordu ama bir his vardı ki o tüm zihnimi susturuyordu. "Görüyorsun işte, aklını başından almışım aşkımla." diyerek gülmeye çalıştığımda o da güldü.

"Manyaklar amına koyayım kanda bir şey var. Babası da dedesi de aynıydı, taktı mı takıyorlar demek." dedi o da beni güldürmeye çalışarak.

"Sen Bahar için atlar mıydın kurşunların önüne?"

"Atlardım." dedi hiç düşünmeden.

"Ve bu görevini yapmana, Ateş'i korumana engel olurdu. Diyeceğim o ki seçimler yapmamız gerekir, o seçimlerde bize kaçınılmaz gerçeği gösterir. Ateş beni seçti, ben de o an yanımızda Murat'ın olmasını umursayamadan haykırdım. Her an her şeyi düşünen ben o an bunu zerre umursamadım. Aslında gereğinden fazla kaçınılmaz gerçeği gördük."

Pusat tekrar arkasına yaslandı, benim gibi başını duvara dayadı. Yorgun gözlerini kırpıştırdı. "Ateş'in sana karşı olan aşkı sağlıksız, görmüyor musun? Her konuda en ince ayrıntıya kadar düşünen adam, konu sen olduğunda manyak kesiliyor." Pusat'ın da endişelendiği en büyük konu, Ateş'in benim gibi tehlikeli bir kadına aşık oluşuydu. Bunu dile getirmiyordu ama Ateş'e bir zarar gelirse bunun sadece aşktan olacağını düşünüyordu. Tıpkı şu anda da olduğu gibi.

Sessizliğimiz devam etti. Ta ki Ferda yanımıza gelene kadar. Dik durmaya çalışsa da acılar sırtında o kadar kambur yapmıştı ki duramıyordu. Gözleri kızarıktı, hareketlerinden ne kadar darmadağın olduğu belliydi. Hiçbir şey söylemedi, diğer tarafıma oturdu.

"Ferda, geçecek bunlar." dedi Pusat ona destek olmak isteyerek.

"Ne geçecek ki Pusat? Abilerimden biri ölmüş diğeri ölümle savaşıyor. Ne geçecek?"

"Güçlü durmalısın, onlara bir şey olursa Cebonayan koltuğuna senin geçmen gerekir. Aksi halde hiçbir Alanguva yaşamaz." dedi Pusat ama bunu söylerken ne kadar zorlandığını çok net hissettim.

"Bunu bir daha sakın söyleme, abim beni bırakmayacak." Ferda'nın sesinde hem öfke hem de korku vardı. Cebonayan kelimesinden bile nefret ediyordu.

"Baybora nerede?" dedim konuyu değiştirerek. Hastaneye geldikten sonra kaybolmuştu.

"Devreleri yanmıştır, kablo falan dikiyorlardır." dedi Ferda. Baybora'yı asla abisi gibi göremiyordu artık.

"Zarar gördü o da, mühendislerini çağırdık ama en büyük mühendisi Ateş." dedi Pusat.

"Tarık'la Deniz de vurulmuş sanırım, Bahar da bayılmış." dedi Ferda gözlerini, abisinin içeride olduğu yoğun bakım odasından alamayarak.

"Odadalar onlar, Tarık omzundan vurulmuş ama sanki kolunu kaybetmiş pezevenk öyle bir drama yapıyor. Deniz de iyi. Bahar'ımın durumu biraz kötü, kalbe ayak uydurmak zaten zor onun için. Bir de üzüntü, korku olunca sağlığı etkileniyor. Çağırdık doktorunu, onun yanında şimdi." dedi Pusat yorgunlukla. Pusat her şeye koşturmuştu, bense bu kapının önünde oturmaktan başka hiçbir şey yapmamıştım.

Yapamıyordum.

"Kim düzenlemiş olabilir bu saldırıyı?" dedi Ferda düşünceyle. "Gerçi o kadar çok düşmanımız var ki, yolda öylesine yürüyen biri bile her an azılı düşmanımız çıkabilir. Ne kadar çok can yaktıysak Alanguva ailesi olarak, şimdi de yaşattıklarımızı yaşıyoruz. Sikeyim düşmanları, kimse ailemden birini daha alamayacak benden." Sesinde öfke vardı, ailesinin yaptıklarını desteklemiyordu. Gerçi babaları Tuğrul Alanguva'nın, küçücük oğlunu bir aslanla kafese kapattığını düşürsek şaşırmamak gerekiyordu.

"Araştırıyoruz Ferda." dedi Pusat sadece.

Bu sırada Ateş'in doktorlarından biri içeriden çıktı. Hızla yerimden kalkarak karşısına geçtim, kırklarındaki kadının.

"Merhaba, Ateş Bey'in nesi oluyorsunuz?" diye sorsa da kim olduğumu bildiğini biliyordum. Ateş Alanguva'nın sevgilisi olarak gereksiz bir üne sahiptim. Hem bu ne saçma bir soruydu böyle?

Ferda da yerinden kalktı. "Mehtap Hanım, abimi siz mi ameliyat ettiniz?"

Kadın, Ferda'yı yeni fark etti. "Evet, durumu çok ağırdı. İki kurşun göğüs kafesine girmiş, biri kalbine çok yakındı ve çıkarması çok zor oldu. En azından biri karın boşluğuna denk geldiği ve damarlarını patlatmadığı için şansı artmış ama yine de fazla kan kaybetmişti. Durumu hala kritik, bu geceyi atlatması en önemlisi."

Kadın yorgun gözüküyordu, üstünde mavi ameliyat önlüğü vardı. Topuz saçı, geçirdiği zor saatlerden olsa gerek dağılmıştı.

"Senden ailemden birinin daha ölüm haberini almayacağım Mehtap." dedi Ferda dolu gözlerini gizlemeyerek. Birden aradan resmiyeti de kaldırmıştı.

"Umarım Ferda, umarım." Kumral kadın yanımızdan uzaklaşırken Ferda yanımızda daha fazla durmadı. Hızlı adımlarla uzaklaştı o da, daha fazla ağladığını görmemizi istemiyordu.

Pusat'a çevirdim bakışlarımı. "Hazırla herkesi, kimse benim sevgilimi ölüm döşeğine atıp sonra keyif çekemez." Pusat rahatlamış şekilde salladı kafasını.

"Yapacağımız şey Ateş'in planlarına ters düşebilir. Uyandığında sinirlenecektir." dese de o benden daha çok istiyordu bir katliam çıkarmayı.

"Uyanırsa sinirlenir, doktorun tavırlarında hoşuma gitmeyen bir şeyler vardı. Kadın umutsuzdu ve bunu perdelemeye çalışıyordu. İpleri ben alıyorum elime, bunu kim yaptıysa ecdadını sikeceğiz."

"Sikelim sikelim de, önce bir kendine gel." dedi elini omzuma koyarak.

"Ne varmış halimde?" dedim aksi bir tavırla.

"Ben seni, bize yakalandığın gün bile böyle görmedim Aşkın."

"Hadi çene çalma da hazırlan, yorucu saatler bizi bekliyor." Daha fazla ikiletmedi beni, yanımdan hızla adımlarla ayrıldı.

Ben de bu sürede üst kata çıktım. Hastane lüks bir otel kadar gösterişliydi, Tarık'ı aldıkları odaya girdim. Herkes buradaydı, Bahar dışında.

Tarık, çıplak üstüyle ve kolundaki sargıyla bir şeyler anlatıyordu. "Gözlerimi acıyla bir açtım dedim herhalde Alanguva sıktı bana. Hayır yani hak ediyorum da o geceden sonra. Zaten kafa gidikti, bir de kan kaybedince gitti benim bilinç."

"Hangi gece?" dedi ablam oturduğu koltukta Tarık'a bakarken.

"Hepiniz iyisiniz." dediğimde bakışlar üstüme göndü. Varlığımı yeni fark etmişlerdi. Deniz dik şekilde oturuyordu, kolundan vurulmuştu o da ama sanırım sadece sıyırmıştı.

"İyiyiz biz, Ateş nasıl?" dedi ablam yerinden kalkıp karşıma geçerken.

"Kritik durumu." dedim zorla çıkan sesimle. Ablam başka hiçbir şey söylemedi, ona ihtiyacım olduğunu hissetmiş olacak ki kollarını sıkıca boynuma doladı.

Gözlerimi yumarken rahatlatıcı kokusunu soludum. Saçlarımı okşadığında içimdeki sinirler biraz daha boşalmıştı. Sarılışına sıkıca karşılık verdiğimde ablam benim yerime döktü inci yaşlarını.

Ayrıldığımızda elinin tersiyle yaşlarını sildi. "Atlatacak, çok güçlü bir adam o." dedi bana destek vermeye çalışarak.

"Baybora nasıl? Hastaneden sonra kayboldu." dedi Deniz de.

"Onun üstünde kurşun geçirmez yelek vardı, durumu iyi. Sanırım olayları çözmeye çalışıyor." dedim hızlı şekilde yalan söyleyerek. Naz da Deniz'in yanında oturuyordu, ilk yardımı herkese Naz yapmıştı ve üstü kan içindeydi.

Bu sırada Ferda odaya girdi. Az önceki halinden biraz daha toparlanmıştı, şakaklarıyla saçlarının birleştiği yerdeki nemlilik yüzünü yıkadığını gösteriyordu. O kadar korkuyordu ki rengi solmuş, dudakları beyazlamıştı. "İyi misiniz?" derken bakışları en son Tarık'ın üstünde durdu.

"Çok kötüyüm ya, çok kan kaybettiğim için herhalde." dedi Tarık fazla drama yaparak. "Doktor zaten şaşırdı, dedi ki 'Sen nasıl dirayetli bir adamsın ki böyle bir yaralanmadan sağ çıkabildin?' Sen düşün yani." Tarık sözleriyle herkesi güldürürken Ferda'nın da az önceki ifadesi biraz da olsa kırılmıştı.

"İyi olmanıza sevindim." dedi Ferda fazla resmi şekilde. Büyük ihtimalle bu saldırıdan yaralandıkları için de Alanguva ailesini suçlu buluyordu. Ancak Ferda'nın bilmediği bir şey varsa, o da benim düşmanlarımın kendi düşmanlarıyla yarışacak derecede fazla ve öfkeli olduklarıydı.

"Bahar'ın doktoruyla konuştuktan sonra haber verirsiniz bana." dedim ve daha fazla açıklama yapmadan ayrıldım yanlarından.

Aşağı inip hastaneden çıktım, soğuk hava beni kendime getirirken bir sigara yaktım. Bu sırada hastaneden hiç ayrılmamış olan Murat yanıma geldi.

"Ne o? Ateş'i sevdiğin için çok mu üzüldün de ayrılamıyorsun kapıdan?" dediğimde hiçbir şey söylemeden sigara yaktı.

"Kötü bir geceydi, bir katilin doğum günü de kanlı oluyor demek ki." dediğinde ona çevirdim bakışlarımı. Kıstığım gözlerimde öfke görmek onu keyiflendiriyordu.

"Sikerim senin çenenin bağını."

"Anlamadığım çok şey var. Cidden geçerken uğrayayım demiştim ama fazla şeye şahitlik ettim. Şanslı adamım." Bana doğru döndü, bir adım yaklaştı. "Ama aklım almıyor Baybora, nasıl?"

"Bunu anlamayacak kadar salak mısın? Bir kere vurulduğu için fobisi oluşmuş ve kurşun geçirmez yeleği olmadan çıkmıyor dışarı."

"Aşkın, sen karşında aptal bir adam mı var sanıyorsun?" dedi o da bana doğru bir adım atarken. "Sence ben o yeleklerin kalınlıklarını bilmeyecek bir adam mıyım? O ince gömlekten fark edilmez mi o yelekler? Sen kiminle dalga geçiyorsun?"

"Ne peki?" dedim gülerek ve alayıma hala devam ederek. "Sırrı ne peki sence?"

"Bilmiyorum." Omuz silkti. "Ama her şey bu bilmediğim yerde başlıyor. Tüm kilit nokta bu bence, Ateş'in teknolojisi burada başlıyor. Abisine her ne yaptıysa, ölmüyor."

Güldüm, kahkaha attım hatta abartarak. "Aynen amına koyayım ölümsüzlüğü buldular." Kısmen bulmaları dışında bir sorun yoktu.

"Bir şeyi buldukları kesin, ne olduğunu göreceğiz."

"Sıkmaya başladın Dağhan ve ben sıkılırsam fişini çekerim." Ona arkamı döndüm bir adım atacaktım ki konuştu tekrar.

"Alanguva'ya aşıksın, hem de öyle böyle değil." dedi kendinden emin şekilde ve tekrar önüme geçti. "Beni kandırmaya çalıştın, belki kendini de kandırıyorsun ona bir şeyler hissetmediğini söyleyerek. Ama ne yazık ki senin gibi bir katil, aşık olmuş."

Sessiz kaldığımda devam etti. "Planın neydi? Ateş'e her şeyi anlatıp beni elinde oynatmak mı? Yoksa kendini kandırmak mı?"

"Zevzeklik yapma."

"Seni uğruna ölecek kadar seviyor, sen de seviyorsun. Ancak asıl olay şu, onu sevmene rağmen ilkelerini önde tutup V'yi mi seçeceksin? Ortaklığımız bitti Aşkın, gidip istihbarata kimliğini açacağım. Zaten senin tutuklanman, Alanguva için en ağır şey olur. Tabi yaşarsa." Eğleniyordu.

"Beni karşına almak istemezsin Dağhan ama yok ben ısrarcıyım, belamı arıyorum dersen buyur devam et."

"Bir seçim yapman gerekecek. Kimliğin ve aşkın arasında."

"Kiminle dans ettiğini hiç bilmiyorsun, ben de seni zeki sanmıştım."

"Alanguva uyandıktan sonra bir karar vereceksin." Ona yakınlaştım, aramızdaki mesafeyi yok ettim. Bir elim göğsüne gitti ve ceketinin yakasından tutarak kendime çektim. Yüzlerimiz arasındaki mesafe de azalırken nefesleri hızlanmıştı.

Elimde hala tuttuğum sigarayı kaldırdım, sigaramı boynunda söndürdüğümde küfür ederek geri çekilmeye çalıştı ama ceketini tuttuğum için uzaklaşamadı.

"Beni tehdit edemezsin, kiminle karşı karşıya olduğunu öğreneceksin." Gözleri kısılırken alt dudağını ıslattı. "Bu iz sana sadece küçük bir hatırlatma olsun. Baktıkça da beni hatırlarsın." Onu bırakırken ittirdim geriye doğru.

Bu sırada hastane binasından çıkan Pusat bizi fark etti. Hızlı adımlarla yanımıza ulaşırken Murat'a kötü kötü bakıyordu.

"Bir sorun mu vardı Aşkın?"

"Yok, gidelim." dedim ama gözlerimle hala Murat'a gözdağı veriyordum.

Ona arkamı döndüm ve Pusat'la birlikte otoparka geçtik. "O sikik herif niye seni dibine girmişti?"

"Aşık olmuş, biliyorsun herkesi aşık ediyorum kendime."

"Kime aşık oluyormuş lan! Bir de nasıl bakıyordu sana, o gözlerini kargalara yediririm onun."

"Kargalara yedirme olayını daha önce gerçeğe döktüm, belki bilirsin. Biraz iştah kapatıcı bir olay, sadece oysan yeter."

"Manyak." dedi kısık sesle, bu sırada arabanın yanına gelmiştik. O sürücü koltuğuna geçerken ben de yanına oturmuştum.

"Buldunuz mu kimin yaptığını? Konuşturdunuz mu?"

"Bir kişinin yapmadığı açık, tutulan adamlar kim için çalıştıklarını öttüler sadece. Ancak öttükleri kişinin de maşa olduğu kesin. Bu saldırıyı kim düzenlettiyse bizi yakından tanıyor ya da takip ediyor. Senin doğum gününü kutlayacağımızı kimse bilmiyordu ve yakın çevreyi korumalar izliyordu."

"Nereye gidiyoruz?"

"Ferman Gülhan'ın evine, bulduğumuz isim bu ancak onu da öttürmemiz gerekecek." Kafa salladım sözleriyle.

"Silah ayarladınız mı?"

"Evet her şey hazır, özellikle istediğin bir şey var mı?"

"Yaratıcılığımı kullanırım, gerek yok." Bakışlarımı cama çevirdim. Sabah saatleri gelmişti, yakında güneş doğacaktı.

"Ateş'in durumunda bir gelişme olduğunda arayacaklar." dedi sanki içimi rahatlatmak ister gibi.

"Durumu ağır, atlatamama ihtimali var. Onu adaya götüremez miyiz? Abisine yaptığı şeyi ona yapabiliriz, beyinin kurtarabiliriz." dedim saatlerdir düşündüğüm şeyi dillendirirken.

"Saçmalama Aşkın, bunu bir daha sakın söyleme." dedi Pusat yükselen sesiyle.

"Tamamen yok olmasından iyidir."

"Ateş öyle yaşamaya aşık bir adam değil zaten, abisine yaptığı şey bir deneydi. Ne kadar başarılı gibi görünse de henüz her şeyin başında. Ayrıca Ateş'le birbirimize bir söz verdirttik. Birimizden diğerine bir şey olursa, asla bunu yapmayacağız. Öleceğiz tamamen."

"Ateş bir gün bu raddeye geleceğini biliyordu, öyle mi?"

"Bizim gibi adamların bir gün vurulması da öldürülmesi de şaşırtıcı olmaz Aşkın."

"Orası öyle de, bu kadar sıkı koruma altındayken bunları düşünmesi tuhaf. O kadar plana rağmen ben bile başarısız olmuştum onu öldürmekte. Herhalde ben tüm iyi korumalarınızı öldürdüğüm için şimdi korunamıyorsunuz?"

"Aynen Aşkın ondan."

"Kim peki bu Ferman Gülhan?"

"İş insanı, gizli mafya ama aracı olanlardan. Borusu belli bir yere kadar ötüyor, ayrıca önemli devlet bağlantıları var. Daha önce Şahin'le iş yaptıkları biliniyor."

"Bu işin altından da o Şahin piçi çıkmasın?"

"Bilmiyorum Aşkın, herkesten her bok çıkar."

"Benim düşmanlarım en azından kim olduğumu bilmiyorlar ama siz tamamen açık hedefsiniz. Ateş'in liderliği bunu nasıl bastıramıyor?"

"Aslında bastırıyordu, sen gelene kadar." dedi bana yandan bir bakış atarak.

"Ben ne alaka amına koyayım!"

"Ateş, Şahin'e karşı güçsüzlük gösterdi. Bu güçsüzlük hissedildiği an da kanın kokusunu alan köpek balıkları gibi üşüştüler. Cebonayan toplantısında sessiz kalması demek, otoritesini sarsmak demek. Acilen durumu toparlaması gerek. Şu an Ateş'in sonunun geldiğini düşünen ve bununla sevinen çok kişi var."

"Sevinmeye devam etsinler o zaman." dedim alayla. "Sevindikleri kadar sikilecekler de." Güldü sözlerimle Pusat.

"Manyaksın falan ama taşaklısın." dediğinde tam küfür etmek için tekrar ağzımı açmıştım ki konuşmaya devam etti. "Böyle araştırarak evet sikebilirsin ama Cebonayan hakkında hiçbir bilgin yok. Bir halt yapamazsın üst üyelere."

"Aslında artık var." dedim kollarımı göğsümün altında birleştirerek.

"Ne?"

"Haberin yok tabi, Ateş bana Cebonayan masasında bir koltuk verdi." Pusat sözlerimle o kadar şaşırdı ki bir an direksiyon hakimiyetini kaybetti. Sarsılırken sinirle küfür ettim, Pusat da o sırada tekrar direksiyon hakimiyetini kazandı.

"Sallama, o kadar da değil."

"Ne zaman bunu desen o kadar da oluyor yani."

"Doğru gerçi, adam senin için kurşunların önüne atladı koltuk mu vermeyecek? Sen bu azimle Ateş'in koltuğunu da alırsın amına koyayım. Şam şeytanı."

"Yengeye küfür edilmez amına koyayım!" Onun gibi bağırdığımda kısa bir an güldü. "Ateş uyandığında bunların hepsini anlatacağım. Son uyarısında bana şeytan demene bile kızmıştı, yakında kendini malikanenin kapısında bulursan hiç şaşırma."

"Uyansın da bana ne yaparsa yapsın." Sesindeki acıyı net şekilde hissederken yutkundum.

"Kuma olmak senin kaderin."

"Shrek, kuma, dev... Dahası var mı?"

"Buluruz."

Çok geçmeden araba lüks bir binanın önünde durdu. Etraf Ateş'in korumalarının arabalarıyla doluydu. Kapıda ne kadar güvenlik olsa da silahlı adamlarla susturulmuşlardı. Bina etrafı fazla sessizdi. İki silahımı belime takmıştım. Birer tane çakı da botlarımda gizliydi.

"Biz gelmeden önce yangın merdivenine ve tüm katlara bizimkileri dizdik. Giren çıkan yok." diye açıklama yaptı Pusat.

Bir iş vardı, bu kadar sessizlik normal değildi. Asansörle dokuzuncu kata çıktık. Pusat belindeki susturuculu silahı çıkardı ve kapının kilidine ateş etti.

Kilit düşerken kapıya tekme atarak tamamen açılmasını sağladım. Birlikte daireye girdik, ışıklar kapalıydı. İçeriden ses geliyordu ama televizyon sesi olduğu belliydi. Pusat'la göz göze geldiğimizde başımı sese doğru eğdim. Bakışlarımızla anlaşırken aynı anda salona girdik.

Ancak salon bomboştu, yerdeki ceset dışında. "Sikeyim." dedi Pusat öfkeyle. Bense adamın yanına eğildim.

Başının arkasından vurulmuştu, salonu kan içindeydi ve adamın gözleri de açık kalmıştı. Loş odada, cansız gözüne televizyon ekranının yansıması vuruyordu. Ahşap parkelerde kan uzun ince yollar oluşturmuştu.

"Bizim geleceğimizi biliyorlardı, biz ulaşmadan öldürmüşler. Yeni gitmiş olmalılar."

"Yirmi dakikadır binanın her tarafı gözetleniyor. İmkanı yok." dedi kendinden emin şekilde.

"Bu adam öldürüleli on dakika olmamış."

"Nereden anladın? Hayır birazdan kanın tadına bakarak tarif verirsen hiç şaşırmayacağım da." dedi Pusat, eli belinde etrafı incelerken.

"Teni hala sıcak geri zekalı." dedim ters şekilde.

"Dokunmadın ki amına koyayım."

İşaret parmağımı dudağımın hizzasına getirerek sus işareti yaptım. Kafamla içeriyi işaret ettim. Eğer yirmi dakikadır kimse çıkmadıysa öldüren kişi hala içerideydi.

"Demek gözden kaçırdınız, öldürüp kaçmışlar. Beceriksiz tabi sizin korumalar." derken yerden de doğrulmuştum. "Gidelim, vakit kaybetmeyelim." Salonun dışına yürüdüm.

Pusat da peşimden gelirken durdum. Evin koridoru zifiri karanlıktı, özellikle odalardan birine açılan kapının önü. Hissettiğim üçüncü kişiyle Pusat'ı aynı anda geri salona ittim ve tam bu sırada üstümüze ateş açıldı.

"Bir kişi sadece, şansı yok." dedim Pusat'a. Ardından koridora doğru bağırdım. "Eğer teslim olursan, beni yormazsan daha az işkence görürsün."

Ancak karşımdaki kişi uyarımı dikkate almadı, kendi bilirdi. Sonra işkence yapmaktan zevk alan psikopat ben oluyordum!

İki silahımla koridora atladım, bana diri lazımdı ama yine de ateş ettim. Pusat da arkamdan beni koruyordu.

"Atlamayın şu kurşunların önüne artık!" diye bağırsa da çok yorulmadan karşımızdaki kişiyi yaralamıştım. Duyduğum inleme ve açılan ateşin kesilmesi bunu gösteriyordu.

Bir kez daha aynı noktaya vurdum, bu sırada kapı tarafındaki duvara yaklaştım. Işığı açtığımda artık kaçağımızın yüzü göründü. İri, esmer, simsiyah giyimli ve orta yaşlı bir adamdı. O ne olduğunu kavrayamazken omzuna ateş ettim ve silahını düşürmesini sağladım.

Pusat da hızla yanına yaklaşıp o meşhur tekmelerinden attı adamın yüzüne. Adamın neredeyse yüzü yamulurken yere yapışmıştı. Pusat'ın tekmesinin tadını çok iyi bilirdim maalesef ki. Ancak tam da tahmin ettiğim gibi adam bayıldığında Pusat'a ters ters baktım.

"Bayıldı prenses! Lan sana vurduğumda sen baya direnip öyle kaybetmiştin bilincini."

"Benimle şu çapulcuları bir tutma." dedim ters şekilde. Pusat baygın adamı salona sürükledi. Ellerini kollarını bağlarken ben de çakılarımı çıkarmıştım botlarımdan. "Uyandır yavşağı."

Pusat içeri gitti ve geri geldiğinde elinde buzlu su dolu bir kap vardı. Suyu adamın başından aşağı döktüğünde, çok geçmeden ayılmaya başladı. Alnı kocaman şişmişti, bacağından vurulmuştu.

"En nefret ettiğim şey kurbanlarımın bayılmasıdır, yok ayıltmakla uğraş yok tekrar bayıltmamakla uğraş." Adama yakınlaştım. "O yüzden beni daha fazla sinirlendirme ve anlat. Neden bu adamı öldürdün? Kimin köpeğisin?"

"Sen Alanguva'nın sevgilisi değil misin?" dedi beni uzun uzun süzerek.

Cıkladım. "Ölüm meleğiyim ben, can alırım. Herkese hak ettiği kılıkta giderim."

Pusat bir adım arkamda duruyor, ciddi ve katil ifadesiyle beni izliyordu. "Ne kadar hızlı konuşursan o kadar az acıyla ölürsün. He konuşmazsan senden bir parça bile bulamazlar." dedi o da ve adam Pusat'ın sözleriyle gerildi. Asıl gerilmesi gereken şey benim sözlerimdi ama keyfi bilirdi. Birazdan görecekti zaten.

"Çok bağıracak, başka yerde mi devam etsek?" dedi Pusat ifademi gördüğünde.

"Yok burada hallederiz, ağzını kapat. Arada açıp nabzını ölçeriz." dememle Pusat bulduğu bir bez parçasıyla adamın ağzını da bağladı.

Botlarımla kanlı ahşap zeminde yürüyerek adama yakınlaştım. Çakıllarımdan birini az önce kurşunla açılan derisine geçirdim. Ancak çok ilerletmedim, derisinin altına soktum bıçağı ve derisinin etinden sıyırdım yukarı doğru.

Acıyla inliyordu, dehşet içinde. Bacağını yarılayana kadar devam ettim, açtığım deriyi çıplak elimle sıyırdığımda artık dayanamıyordu. Kısa bir an doğruldum. Adamın saçlarına elimi geçirdim ve geriye doğru çekiştirdim yüzümü görmesi için.

"Şimdi söyle bana, hangi sikik benim sevgilimi ölüm döşeğine gönderdi?" Kısa bir an ağzındaki bez parçasını açtım ancak açar açmaz yardım istemek için bağırmaya başladı. Hızla tekrar kapattım ağzını.

"Bak bu kadar salak olma, kim gelip kurtarabilir ki seni benim elimden? Sen bu gece zaten öleceksin ama eğer devam edersen yardım için değil ölmek için yalvaracaksın." Bakışlarımı Pusat'a çevirdim. "Bana tuz ve limon getirir misin? Mutfağında vardır."

Pusat sırıttı sözlerimle. "Tekila mı içeceğiz?"

"Sonra onu da içeriz." Göz kırptım. Pusat içeri gitti ve iki dakika olmadan elinde limon suyu ve tuzla geri döndü.

Limon suyu şişesini alırken Pusat'a baktığımda omuz silkti. "Napayım adam böyle içiyormuş limonu. Zevksiz pezevenk, böyle limon mu içilir?" Son soruyu yerdeki cesede bakarak sormuştu. Pusat'ın elinden tuzu da aldım. Adamımıza geri döndüm, az önce soyduğum derisinin üstüne limon ve tuz döktüğümde inlemeleri artmıştı.

O kadar kendini sıkıyordu ki alnındaki damarlar belirginleşmiş, yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Omzumun üstünden Pusat'a baktım. "Sence hangi organdan başlasam? Yüzden seç ama elimizde yeterli alet edevat yok kol bacak koparmak için."

"Bence önce dişlerini sök."

"Kerpeten lazım ona."

"Getireyim sana. Koşar bulurum iki dakikaya."

"Tamam sen almaya git ben de o zamana kadar derisini soymaya devam edeyim."

Adam sesler çıkardığında, bu sefer bağırmıyordu konuşmaya çalışıyordu. Ağzındaki bez parçasını çıkardığımda nefes nefese kalmıştı. "Tamam tamam durun. Beni buraya gönderen de, suikasti asıl hazırlayan kişi de Semih Karaman'dı." Yine bir Karaman.

"Şahin puştunun kuzeni, genç bir çocuk." dedi Pusat açıklama yaparak.

"Ama böylesine bir suikast düzenleyecek kadar güç sahibi? İşin arkasında Şahin olabilir mi?"

"Sanmam Şahin zaten son olaylardan sonra üstünlük göstermişti. Böyle bir durumda ilk kendisinin suçlanacağını bilir, neden göze alsın ki tamamen Cebonayan'dan atılmayı? Tabi bilemeyiz ama altında başka bir iş var gibi."

Silahımı yeniden çıkardım ve karşımdaki adamın kafasına yüzüne bile bakmadan sıktım. "Adres bul bana." dedim ve önce salondan sonra evden hızlı adımlarla çıktım.

Pusat da peşimden gelirken, kapıdaki adamlara her tarafı temizlemeleri içi talimat veriyordu. Ateş hakkında hala bir haber yoktu. Asansörle aşağı inip, arabaya geri bindiğimizde Pusat yine sürücü koltuğuna geçmişti.

"Bir şey diyeyim mi?" demesiyle Pusat'a çevirdim kafamı. "Aynı Ateş gibisin, birbirinize fazla benziyorsunuz."

"Hangi konuda?"

"Sevdiklerinize bir şey olduğunda, ortalığın babasını sikiyorsunuz." Güldüm sözleriyle. "Biz ikimiz yalnız kaldığımızda ağzımız iyice bozuluyor farkında mısın?" diye devam etti. "Ahlakımı bozuyorsun."

"Sen de bozulmaya yer arıyormuşsun. Hadi çene çalma önüne bak." Güneş doğuyordu, gündüz katliamı olacaktı biraz ama pek umurumda değildi.

Pusat telefonunu çıkardı ve kısa bir görüşme yaptı, her ne duyduysa hoşuna gitmemiş olacak ki kaşları çatıktı. Tahammül edemiyormuş gibi kapattı telefonu.

"Ne oldu?" dedim bakışlarımı akıp giden yoldan ayırmazken ama onu pür dikkat dinlerken.

"Ateş'in durumu hala ağırmış." dedi zorlukla.

Aldığım nefes az gelirken, bir sigara yaktım ve camı sonuna kadar açtım. Son hızla giden arabada rüzgar tamamen yüzüme çaparken kendime gelmeye çalışıyordum.

"Semih'in babası da etkin bir adam ama Şahin'in tarafında pek durmaz. Zaten zamanında babaları arasında da sürtüşme varmış sırf bu liderlik olayı yüzünden. Semih yirmi beş yirmi altı yaşında falandı galiba, çocukluğunu bilirim piçin. Neden böyle bir şey yapmış olacağını çözemiyorum. Ateş'in peşinden ayrılmazdı ergen zamanlarında, ayrıca Ferda'ya da takıktı."

"Ferda'ya mı takıktı?"

"Evet aşıktı baya, Ferda ona yüz vermiyordu."

"Pusat, Ferda o gece erken kalktı ve son zamanlarda öfkeliydi. Gücü eline almaya çalışıyordu." Pusat bir süre yüzüme baka kaldı.

"Ferda fevridir ama abilerini her şeyden çok sever, saçmalama Aşkın."

"O yaptı demiyorum ancak bir şekilde bağlantısı var."

"Hayır,  o kadar da olamaz."

"Göreceğiz bakalım, emin ol benim de haklı çıkmak istediğim bir konu değil." Pusat arabayı hızla sürmeye devam etti. Sigaram bitti ama camı kapatmadım.

"Semih ailesinden ayrı yaşıyor, zaten pek Türkiye'de kalmıyor. Ferda'yla aynı lisedelerdi, Ferda yeni başladığında o son sınıftı galiba. Ateş onun kardeşinin çevresinde görmekten rahatsız olduğu için uyarıda bulunmuştu Semih'in babasına."

"Peki Ferda? O seviyor muydu?"

"Ferda bu, hem herkesi sever hem de kimseyi sevmez."

Yarım saatlik bir yolculuğun ardından, malikane denemeyecek ama normal bir evde denilemeyecek bir villanın önünde durduk. Arkamızda yine araba sürüsüyle gelmiştik.

Arabadan indiğimizde korumalar da inmişti, herkes ağzımdan çıkacak bir sözü bekliyordu. Pusat'a çevirdim kafamı. "Mafya annesi oldum, görüyor musun?"

"Bir o kalmıştı zaten." dediğinde gözlerimi kıstım. "Yakışır ama."

"Bana her şey yakışır Shrek. Ayrıca benim gibi mükemmel bir insana yaverlik yaptığın için şükretmelisin. Bu herkese nasip olacak şey değil." Pusat sabır çekerken korumalara döndüm.

"O Semih'i diri istiyorum, elinde silah olmayan kimseyi öldürmeyin." Sözümle hızla dağılıp kapıyı açtılar. Silah sesleri yükselmeye başlarken kapının önünde bir sigara yaktım.

"Biz niye girmiyoruz?"

"Gireceğiz, etraf ısınsın biraz. Ben girince tüm iş bana kalıyor, sizinkilere bir halt kalmıyor. Biraz da onlar çalışsın canım."

"Yoruyorsun insanı, iyi ki seninle çalışmıyorum. Birkaç saatte yaşlandım yemin ederim."

"Bizden hızlısı mezarda be gülüm."

"Bir de keko."

Aklımda tuttuğum zaman dolduğunda sigarayı söndürdüm. Pusat'ın yanağından makas aldım. "Hadi gidelim, yeter bu kadar." Kendime yeni silahlar aldım ve birlikte evin bahçesine girdik.

Verandayı çıkıp eve girdiğimizde evin bahçesi de çembere alınmıştı. Semih buradan çıkamayacaktı.

Giriş katta çatışma vardı ama asıl yukarısı korunmaya çalışılıyordu. Üst kata çıkık, bu katta da korumalarımız vardı. Bir kat daha yukarı çıktım, buradaysa yine sıcak bir çatışma vardı ama çok kalabalık değillerdi.

Korumalar kapılardakileri hallettiklerinde bize kalan tek şey içeri girmekti. Orduyla hareket etmek ne rahat şeydi böyle! Tek olsam bir sürü dert. Ateş işini biliyordu. Arada korumalarını işlerim için çalmama laf etmezdi bence, aksine korunacağımı düşündüğü için hoşuna dahi giderdi.

Gerçi bu korumaların benim yapabileceğim şeylerden fazlasını yapamayacakları kesindi. Sadece kolaylık sağlıyorlardı işte.

Pusat'la birlikte odaya daldık. Esmer, genç ve çok iri olmayan bir adamdı. Boyu uzundu ama zayıftı.

"Pusat," demesine kalmadan Pusat onun yüzüne sağlam bir yumruk indirdi.

"Saldırıyı sen mi düzenlettin?" Semih cevap vermedi. Harekete geçecekti ki koluna tekme atarak silahını düşürdüm. Bir yumruk da ben çaktım suratına ve yakalarından tutarak kendime yakınlaştırdım.

"Kimse benim sevgilimi öldürmeye çalışamaz, kimse."

"Amaç o değildi zaten, sendin." dedi aniden.

"Senin gibi çoluk çocukla işim olmaz benim, derdin ne olabilir ki benimle?" Cevap vermediğinde gerildim biraz daha. Sert bir yumruk daha attığımda dudağı patlamıştı. "Cevap ver!"

Pusat onu ensesinden tutarak sandalyeye oturttu. "Cevap versene yavşak!"

"Ferda istedi." dedi rahat bir şekilde. Pusat'la bakışlarımız kesişti.

"Nasıl istedi?"

"Zor zamanlar geçiriyordu, onun yanında olmaya çalıştım ama izin vermedi. Bir keresinde seni kıskandığını, senin yok olmanı istediğini söylemişti. Ondan abisini çalıyordun, abisi onun bile bilmediği sırları sana açıklıyormuş. Ferda bunları ağlayarak bana söylediğinde kafaya koymuştum zaten. Ama sonra Ferda aniden daha iyi olmaya başladı, üstelik sizin o harabe evinizden de çıkmıyordu. Zaten aşık olduğu bir piç varken bir de sürekli takıldığı yenisi eklenmişti." Tarık'ı da kıskanmıştı.

"Açık açık Ferda senden bunu mu istedi?"

"Açık açık istemesine gerek yok, kimse Ferda'yı üzemez. O yeter ki bir şey söylesin, ben onun için en imkansız şeyi de yaparım."

"Sizin Ferda'yla ne gibi bir muhabbetiniz olabilir? Ferda seninle görüşmüyor." dedi Pusat duyduklarını sindirmeye çalışırken.

"Beni eski bir dostu gibi görüyor."

"Ona sen mi söyledin gece masadan kalkmasını?" dedim yüksek sesimle.

"Evet." dedi yutkunarak. Tavırları rahat olmaya çalışır gibiydi ama rahat değildi. Ve bu benden kaynaklı değildi. Korktuğu başka birileri vardı.

"Haberi var mıydı peki?" dedim burnumu çekerek.

"Hayır, haberi falan yoktu. Sadece onunla acil görüşme gerektiğini söyledim, mesaj attım evinin önündeyim diye. O da kalktı." Ferda o masadan kalkmasaydı, bir çatışma olmayacak mıydı yani?

Hayır hayır bu işte bir mantıksızlık vardı. Bunlar sadece bahaneydi, arkadaki asıl ismi gizlemeye çalışıyorlardı. Ferda bahaneydi, Semih kuklalardan biriydi. Her şeyi birbirine bağlamışlardı ve başarılı bir tuzak hazırlamışlardı.

Kimdi bu isimler? Kimlerin eli böyle her yere uzanabilirdi? Bizimle açık açık oynuyorlardı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamışlardı. Bu Şahin'in işi değildi, bu çok daha başka bir ismin işiydi.

"Öldürelim mi?" diye sordu Pusat, kafamı iki yana salladım. Pusat anlamaz gözlerle bakıyordu, o da taşları oturtamıyordu.

"Paketleyelim, Ateş kendine gelince bakar icabına." dediğimde Pusat bir yumruk daha attı Semih'in yüzüne ve bu sefer tamamen bayıltmaya yönelik atmıştı. Semih bilincini kaybederken Pusat bana döndü.

"Ne oluyor Aşkın?"

"Bilmiyorum Pusat ama ne halt oluyorsa, çok tehlikeli. Siktir olup gidelim şuradan." Birlikte odadan çıktık, merdivenleri inmeye başladık.

"Doğru mu söylüyor sence?"

"Hayır, hedef şaşırtıyorlar. Bunların hepsi maşa, arkada çok farklı bir isim var."

"Ferda olayı peki?" Kafası karışmıştı, benim dahi çözemediğim bir konuda onun kafasının karışması hiç de beklenmedik değildi zaten.

"Ferda'yla iletişimde olduğu kesin ama bahsettiği şekilde değil." Sözlerimle Pusat derin bir of çekti.

"Sonra Ateş, Ferda'nın başına koruma diktiğinde kötü abi oluyor." Evden çıkıp yürürken, hava tamamen aydınlanmıştı. Sabah saatlerinin ayazı nefes kesecek kadar keskindi.

"Kötü abi olmuyor, sadece Ferda'nın bazı şeyleri tecrübe edinip ders çıkarması gerekiyor."

"Daha ne yaşayacaklar? Hayatları mafya, aksiyon filmlerinden hallice. Herkesin dikkatli olması lazım. Şu korumaları seçerken aklım çıkıyor, kaç yıllıklara dahi güvenemiyorum. Hepsinin ailesini çevresini izletiyorum olur da birden köstebeğe dönüşürlerse diye."

"Dikkat önemli ama bu bir denge oyunu değil, güç oyunu. Eli sağlam olan yaşar."

"Son zamanlarda her şey daha boka sardı, önceden böyle değildi." dediğinde arabanın yanına gelmiştik. O geçmeden ben sürücü koltuğuna geçtim, Pusat da hiç itiraz etmeden yanıma geçti.

"Tak kemerini, stres atacağım biraz." dediğimde alayla güldü.

"Kızım ben arabalarla ne hızlar yapıyorum, sen beni ne sanıyorsun?" Keyfi bilirdi, sırıtarak arabanın motorunu çalıştırdım.

Sürmeye başlamamla Pusat'ın arkasındaki koltuğa yapışması bir oldu. Halbuki daha başlamamıştık bile. Hızımı arttırdım, özellikle fazla hız yapabilmek için ücretli otoyola geçtim. 

Gittikçe hızım artarken Pusat gerildiğini çaktırmıyor ama sıkıca tutunuyordu. Kendini tamamen koltuğa yaslayarak korkusunu gizlemeye çalışıyordu. Öndeki arabaya makas atarken araba sola doğru savruldu.

"Öleceğiz amına koyayım!" diye bağırdı en sonunda dayanamayarak.

"Dünyadan iki katil eksiltmiş oluruz, fena mı olur?" diyerek yandan bir bakış attım. Gözlerindeki dehşet ifadesi artarken içten içe sırıtıyordum.

"Lan manyak! Ölmek için çok gencim. Bahar'la evlenip çoluk çocuğa karşımadan gidersem yemin ederim gözüm açık gider." derken bir yandan kemeri de takıyordu.

"Ne kadın düşkünü çıktın be sen de! Taktın Bahar da Bahar."

"İlk görüşte aşk benimki sen ne anlarsın? Ateş'le masalar kırıp kırıp hala serseri havalarında geziniyorsun? Madem aşık değilsin ne diye masa kırıyorsun? Ne o? Aşk raconuna mı ters? Gerçi senin aşkını bir çocuk bile fark eder artık."

"Aa taktınız amına koyayım! Size ne benim aşkımdan?" Son zamanlarda gündemde olan tek şey benim Ateş'e aşık olup olmadığımdı. Başlayacaktım aşklarına.

"Ateş sana böyle deli divaneyken sen de belli et be bir şeyleri kızım, merak etme incilerin dökülmez."

"Senin dökülür ama biraz daha boş yapmaya devam edersen, dişlerin." Hızı biraz daha arttırdığımda çenesi de kapanmıştı. Altımızdaki canavar da hıza çok müsaitti.

Hızlı sürüşümle kısa sürede hastaneye varmıştık, arabayı durdurduğumda Pusat derin derin nefes alarak kendine gelmeye çalışıyordu.

Hastaneye girmemizle üstüme tekrar tanıdık bir kasvet çöktü. Ateş'in olduğu kata çıktığımızda kapıda Ferda duruyordu. Saçı dağılmış, gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Etrafı kederli gözleriyle seyrediyordu, Ferda'nın dönen hiçbir şeyden haberi yoktu.

"Durumu nasıl?" sorumla varlığımı fark etti, irkilerek gözlerini daldığı yerden ayırdı.

"Az önce bir şeyler oldu, tüm doktorlar yanına koştu. O- onu kaybettik sandım." Ferda'nın sözleriyle nefes almak zorlaştı benim için.

"Sonra?" diyebildim zorlukla.

"Sessizler ama bir şeyler oluyor Aşkın. Ateş abim de mi gidecek? Lütfen gitmesin. Dayanacak takatim kalmadı, onu da kaybetmeyeyim." Artık hıçkırıklarla ağlıyordu. "Dayanamam, bu sefer gerçekten dayanamam." Sesi yüksekti, kriz geçiriyordu. Ayağa kalktığında hıçkırıkları da artmıştı.

Kolundan tutarak onu kendime çektim, sakinleştirmeye çalışarak sıkıca sarıldım. Başını göğsüme gömdüğünde vücudu titriyordu. Gözyaşları göğsümü ıslatırken, saçlarını okşadım.

Birkaç dakika sakinleşmesini bekledim. "Bir oda ayarla Ferda'ya."

"Yalnız kalmasın, sizinkilerin olduğu odaya götüreyim ben onu." dedi Pusat ve Ferda göğsümden ayrılırken ona destek oldu. Onlar asansöre yürürken kapının önünde yalnız kalmıştım.

Kalbim hiç atmadığı acı bir ritimle atıyordu bu belirsiz beklemede. Vücudumdaki gücün yetersiz geldiğini hissettiğimde duvara yaslandım. Ancak bir süre sonra duvara yaslanmak da yetmedi. Yavaşça yere doğru çöktüm sırtımı duvardan ayırmadan, yere oturdum.

Ateş Alanguva hayatıma birden girmiş ve tamamen değiştirmişti her şeyi. Gülüşü, gözleri, muzip bakışları, gamzesi... Eşi benzeri olmayan bir adamdı. Sevgisini belli etmeyi seviyordu ve kabul etmek gerekiyordu ki aşk ona çok yakışıyordu.

O bana bakarken, bir seri katil gibi hissetmiyordum. O öyle güzel bakarken hissetmek de imkansızdı zaten. Onu kaybetmek istemiyordum, ne ara kazandığımı bilmiyordum ama kaybetme düşüncesinden bile nefret ettiğimi biliyordum.

Ateş, gitmesen olmaz mı?

Kaç saat soğuk fayansta oturduğumu takip etmedim, bir ara Pusat'ın yanıma gelerek beni yerden kaldırmaya çalıştığını hatırlıyordum. Ablam da gelip destek olmaya çalışsa da Bahar'ın ve diğer kazazedelerin yanında olduğu için çok duramamıştı.

Doktorla da konuşmuştum ama durumunun ciddiyetini koruduğunu söylemişlerdi sadece. Sabrımın sınırlarında olduğumu hissediyordum ama bu sınır dolduğunda ne olacağını kestiremiyordum.

Asansörden inen kişiye gözlerim takıldı. Selma Hanım gelmişti. Dik duruşundan ve asil görünüşünden bir şey kaybetmemişti. Beyaz saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı, siyah kumaş pantolonu ve kar kadar beyaz boyundan bağlamalı peleriniyle yirmiliklere dahi taş çıkarırdı. Ancak gözlerini görüyordum, gözlerindeki acı ve hüzün perdeleyemeyeceği kadar yoğundu.

Yanıma yakınlaştığında gölgesi üstüme düştü. "Yerlerde gezinerek mi sevgiline destek çıkacaksın?"

"Rahat burası." desem de elini bana uzattı. Yaşlı bir kadını kırmak istemediğim için elini tuttum, gücümü ona vermeyerek kalktım yerden.

"Muğla'ya dönmüştüm, haberi alır almaz geldim. Bizim çocuklar korkmayayım diye gece uyandırıp söylememişler. Durumu nasıl?"

"Ağır." sözlerimle kafasını salladı sadece.

"Biraz dinlenelim seninle." dedi ve asansöre doğru yürüdü, onu takip ettim. Üst kata bastığında bakışları üstümdeydi.

"Üstün kan içinde, Ateş'in kanı mı sadece?" dediğinde kafamı eğip üstüme baktım, üstümdekiler siyah olduğu için çok anlaşılmasa da kan içindeydim.

"Hayır." dediğimde derin bir nefes aldı. Bu sırada üst kata çıkmıştık. Lüks hastanenin, otel odası gibi olan odalarından birine girdik. Selma Hanım'ın sık sık buraya geldiği belliydi. Yanımıza gelen hemşireden, iki kahve ve tansiyonunu ölçmesini istedi.

Karşılıklı koltuklara oturduğumuzda bakışları uzun uzun beni inceledi. "Demek Ateş senin önüne atladı, öyle mi?" Zaten bildiği bir şeydi, ayrıca benden duymasına gerek yoktu. "Aynısını dedesi de yapmıştı."

"Psikopatlık kanda varsa." dediğimde güldü. "Sizin için demedim." eklememle daha da güldü.

"Ama dedesi bana yapmadı, aşık olduğu kadına yaptı. Haklısın Alanguva sevgisi biraz psikopatça. Nasıl bir his? Bir adamın seni uğruna ölecek kadar sevmesi?"

"Berbat, beni kurtarması için hiçbir zaman bir adama ihtiyaç duymadım. Ve birinin beni kurtarmaya çalışarak ölüm tehlikesine girmesi daha da berbat." Cevabım hoşuna gitmişti.

"Güçlüsün, zekisin, alev alev gözlerin Aşkın. Sana Alanguvalar hastalıklı sever demiştim. Ateş ilk defa aşık oldu, ilk defa bir kadını annesini sevdiği kadar sevdi. Nerden biliyorsun deme, onun kanını bilirim ben. Senin için kurşunların önüne atladığını duyduğumda hiç şaşırmadım, beklenmedik değildi. O daha fazlasını  da yapar ama asıl soru şu ki, sen bunlara değer misin? Onun sevgisini hak ediyor musun? Bir gün onu bırakmayacağına söz verir misin?" Değmezdim.

Ama Ateş her şeye değeceğime inanıyordu.

"Bunları neden soruyorsun?"

"Torunumun hayatından endişe ediyorum, görmek istiyorum Aşkın. Senin gözlerinde gördüğüm tek şey güç ateşiyken, onu gerçekten sevecek misin görmek istiyorum."

"Bu onla ve benim aramda."

"Öyle tabi, amacım seni sorguya çekmek değildi Aşkın. Sadece aşk yüzünden ailemi kaybetmekten çok yoruldum, anlıyor musun? Sen de Ateş'imi alma elimden. Onu sev, Ateş'in sevgiye bir çocuğun ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyacı var. Ama onun sevgisini kullanma. Eğer onu sevmiyorsan, o uyandığında burada olma."

"Bu bir gözdağı mı?"

"Hayır, beni yanlış anlama lütfen. Senden ricada bulunuyorum sadece, hayatı boyunca acılar çekmiş bir kadın olarak."

"Umarım daha fazla acı çekmezsiniz Selma Hanım." dedim resmiyeti geri getirerek ve daha fazla sohbet etmeyerek ayrıldım odadan. Tarık'ın ve Bahar'ın odalarının olduğu kattı. Bahar'ın odasının önünde Pusat duruyordu.

Pusat varlığımı fark ettiğinde kızarık gözlerini sildi. "Ateş'in durumu hala ağır, baksana kaç saat oldu."

"Evet, oturup ölmesini beklemeyeceğiz. Uçak hazırlat, adaya gidiyoruz."

"Ne? Aşkın bak saçmalama. Bu gerçekleşmeyecek."

"Ölmesi daha mı iyi?"

"Anlamıyorsun! Ölmesini engellemiş olmayacaksın ki, sadece beynini çalacaksın. Ateş'i bilmem ama ben ruhun varlığına inanırım. Beyni istediği kadar çalışsın, ruhu olmadan insan yaşar mı amına koyayım! Arkadaşımın bir zombiye dönüşünü izlemeyeceğim. Ölecekse tamamen ölsün, beynini aktararak onu bilgisayarın içine hapsetmeye hakkımız yok!"

"Hayır! Senin arkadaşınsa benim de sevgilim ve yok olmasına izin vermeyeceğim."

"Aşkın, sakinleş." dedi sesini alçaltarak.

"Sakinleşmiyorum! Ateş hiçbir yere gitmeyecek, madem elimizde böyle bir teknoloji var kullanacağız. Ateş  beni bırakmayacak." Son cümlede sesim kısılmıştı. "Söz verdi bana, sözlerini tutması lazım. O tutar sözlerini." Pusat hiçbir şey söylemeden beni izledi. "Tutar değil mi?"

Omuzlarımdan tutarak kendisine çekti, sıkıca sarıldı. Başım göğsüne düşerken saçlarımı okşadı. Pusat'a sarılırken, ablama sarıldığımda hissettiğim şeyleri hissediyordum.

"Tutar tabi Ateş o." Ben de kollarımı beline sardım. Görünüşünün aksine yumuşacık bir kokusu vardı. Bir süre öylece kaldık, ikimiz de hiç konuşmadık.

Kollarımı ilk ayıran ben oldum, Pusat derin bir nefes aldı. "Bahar'ın durumu nasıl?" dediğimde Bahar'ın içeride olduğu kapıya uzun uzun baktı.

"Doktoruyla konuştum, bu kadar üzüntü ve stres yeni kalbine alışmasını zorlaştırıyormuş. Huzura ve sakinliğe ihtiyacı var."

"Bu hayatın içinde ikisi de imkansız."

"Ateş iyileştikten sonra, şu olaylar dindikten sonra belki Bahar'la tatile çıkarız, olmaz mı?" diye heyecan ve umutla sordu.

"Niye olmasın? Sadece Bahar'ı ikna etmen gerek. Tabi bu kargaşanın arasında Ateş sana tatil verir mi bilmem. Hadi gel Bahar'a bakalım."

"Yok ya, sen gir. Beni hiç tanımıyormuş gibi davranıyor, üzülüyorum sonra."

"Ne çıtkırıldımsın sen de be Pusat." Onu kolundan tuttum, Bahar'ın odasına girerken onu da peşimden sürükledim. Bahar tek değildi, herkes yanındaydı.

Bahar'ın yüzü solgun duruyordu, koluna yine damar yolu açılmıştı. Bundan nefret ediyordu ama alışmıştı. Ferda da sakinleşmişti, Tarık'ın yanında sessizce oturuyordu.

"Bahar, iyi misin güzelim?"

"Aşkın! Geldin sonunda." sevinçle gülümsediğinde yanına yakınlaştım, yatağına oturdum. "Pusat hiç gelmedi, çok üzüldüm. Keşke gelseydi." Pusat bunu duymasıyla konuşacaktı ki araya girdim.

"Gelse ne olacaktı ki? İstemiyorum diyecek, kalbini kıracaktın."

"Olsun insan sevdiği yanında olsun istiyor." Bunu duymasıyla Pusat ağzı kulaklarına çıkacak kadar derin sırıttı.

"Sevdiğin kurban olsun sana." dedi kıroca, hızlı hızlı yanımıza gelirken.

"Ya Pusat, burada mıydın?"

"Ben hep buradayım Bahar da sen istemiyorsun."

"Ben burada ölümle cebelleşiyorum, kabir azabı çekiyorum siz önümde cilveleşiyorsunuz!" diye bağırdı Tarık.

"Abartma be! Götünü gören kedi yara zannetmiş." dedi Ferda en sonunda dayanamayarak.

"Benim bebeksi cildim kurşunla delindi, senin dediğin şeye bak! Emeklerime yazıklar olsun." Bahsettiği emek yataktaki emekti sanırım.

"Karakoldaki herkes olayın peşine düştü, yapanları araştırıyoruz." dedi Deniz de yorgunca.

"Çok hızlısınız ya, biraz yavaş olun aman hemen bulacaksınız." dediğimde Deniz ters ters bana baktı. Yerimden kalktım odadan çıkmak için.

"Elimizden geleni yapıyoruz Aşkın. Unutma ki bunlar senin sevgilin yüzünden oluyor." Yerinden kalkarak karşıma geçti Deniz de.

"Evet ve şu an ölümle savaşıyor. Çünkü kendisini önüme attı. Zaten gerginim, sakın bana bulaşma Deniz."

"Sen de ölebilirdin! Ablanın nasıl bu kadar sakin olduğunu da anlamıyorum. Birileri sırf onun sevdiği kadın olduğun için seni öldürmeye çalıştı. Aşkın, bu adam sana zarar veriyor."

"Emin ol senin şu çıkarcı hırsın kadar zarar veremez bana."

"Ne demek istiyorsun?"

Daha fazla tartışmaya değer görmedim, odadan çıkacaktım ki Arhan girdi içeri. Endişeli ve korkmuş gözüküyordu. Üstünde spor kıyafetler vardı, saçları dağılmıştı ve aceleden olsa gerek omzundan geçirdiği bel çantasının yarısı açık kalmıştı.

"Ferda, duyar duymaz döndüm ülkeye. İyi misin güzelim?" Ferda cevap vermedi, sadece kafasını olumluca salladı geçiştirerek. Arhan bunu beklemiyor olacak ki afalladı. "Ateş'in durumu ağırmış."

Ferda yine sessiz kaldığında, nefesini verdi sıkıntıyla. "Hepinize geçmiş olsun. Biraz dışarı çıkıp hava alalım Ferda." Arhan'ın sözleriyle Ferda, Tarık'ın yanından kalktı.

Ferda yanına ulaştığında önce sarılıp yanaklarını öptü Arhan. Bu sırada sadece Tarık'a baktım. Her zaman yüzünde duran alaylı ifadesi tamamen kaybolmuştu, düşmanca bakışlarla Arhan'a bakıyordu. Kıskandığını hiç gizleyemiyordu.

Duvarların üstüme geldiğini hissederek çıktım dışarı. İçimdeki sıkıntı öyle büyüktü ki nefesimi kesiyor, beni yoruyordu.

Ateş'in odasının önünde buldum yine kendimi, başka bir yere gidemiyordum. Nereye gidersem gideyim ayaklarım yine beni onun yanına getiriyordu.

Eğer doktoruyla bir daha konuştuğumda durumunun kötüye gittiğini söylerse, kimseyi dinlemeden onu adaya götürecektim.

Tam bu sırada içeriden Mehtap doktor çıktı. Karşısında durduğumda uzun uzun beni inceledi. "Durumu nasıl?" dedim sabırsızca.

Beni sakinleştirmek ister gibi gülümsedi. "İlk gördüğümde tam çıkaramamıştım seni. Sen vurulduğunda, Ateş beni de çağırmıştı. Ameliyatın boyunca kapından ayrılmadı, sen kendine gelene kadar da öldü öldü dirildi. Onu en son annesini kaybettiğinde o kadar kötü görmüştüm. Ellerimi tuttu ve dedi ki ' Onu yaşat, onu yaşat ki ben de yaşayayım.'" Kadın derin bir nefes aldı. "Çok fazla sevdiğini kaybetti, daha fazlasına tahammülü yoktu. Görüyorum ki sen de ondan farksız değilsin. Derin bir nefes al, durumu iyiye gidiyor. Uyanıyor ama kendine gelmesi zaman alır."

Son cümleyle saatler sonra ilk defa nefes aldığımı hissettim.

"Bunu en başta söyleyemiyor muydun?"

Gülümsemesi genişledi. "Aslında aldığı yaraları düşünürsek çok hızlı toparladı, sabaha çıkması bile şaşırtıcıydı ama o uyandı. Hazırlan içeriye alacağım seni."

"Sağ ol, onu yaşattığın için." diyebildim sadece.

Yanımdan gitmek içi birkaç adım attı ama aklına bir şey gelmiş olacak ki durup bana geri döndü. Mehtap koyu gözlerini bana çevirdi. "Bir de uyanır uyanmaz bir şey sayıkladı. 'Ateşpare' diyordu sanırım." Mehtap tekrar arkasını döndü ve yanımdan uzaklaştı.

Tam on dakika içinde beni odaya aldılar. Bu on dakikanın normal bir on dakika zaman dilimi içinde olmadığına emindim. Ateş yüzüstü yatıyordu, sırtı çıplaktı ve sargılarla doluydu. İki tarafında cihazlar vardı, serum alıyordu.

Teni soluk ve yorgundu. Gözleri kapalıydı, onu bu halde görmek berbattı. Yanına küçük adımlarla yakınlaştım, uzandığı yatakta yanındaki boşluğa oturdum. Yüzünün yarısı yastığa gömülmüştü. Onu uzun uzun inceledim sessizce. Ameliyattan çıkıp da bu kadar yakışıklı gözükmek biraz şovdu bence.

Kirli sakallı çenesini okşadım, teni çok soğuktu. Gözleri kıpırdandı, kendine geliyor gibiydi.

"Aşkın." dedi zorlukla konuşarak, kurumuş dudakları arasından.

"Efendim sevgilim?" derken saçlarını okşuyordum.

"Herkes iyi mi?" dedi zorlukla nefes alırken. Gözleri hala tam açık değildi.

"Herkes çok iyi, kimseyi düşünme sen." Eğilip şakaklarına bir öpücük bıraktım.

"Cennette miyim?" dediğinde güldüm.

"Benimle sevgilisin, daha ne istiyorsun?" O da gülümsedi yorgunca. "Çok ağrın var mı?"

"Hiç yok."

"Yalancı."

"Sen kurşun yarasıyla maceraya atılıyorsun Aşkın, ben ağrımıyor dediğimde neden yalancı oluyorum?" Uzun cümle kurarken zorlanmıştı.

"Yorma kendini Ateş. Ayrıca kendini benimle bir tutmasan mı artık? Ben bir süper kahramanım."

"Güzel kaçalı bir süper kahraman." dedi sırıtarak.

"Kesinlikle ama senin de hakkını yemeyelim. Üç kurşun yiyip bu kadar hızlı uyanarak sen de normal olmadığını kanıtlamış oldun." Elim ensesine indi, ensesindeki saçları okşarken o da yorgunca gözlerini açmaya çalışıyordu. O kadar yorgundu ki ara ara kapanıyordu gözleri.

"Ne zamandır kendimde değilim?"

"Öğlene geliyor, dün geceden beri. Çok çabuk kendine geldin dedim ya."

"Bir şey oldu mu tekrar?" dedi kesik kesik.

"Hayır." Gözlerini tamamen yumdu. "Ateş, sen kendini benim önüme attın."

"Evet, oradaydım." dedi ukalaca.

"Keşke atmasaydın, ne gerek vardı ki?"

"Aşkın, saçmalama bebeğim." Gözleri kapalıydı konuşurken.

"Bir daha sakın böyle bir şey yapma Ateş, tamam mı?" dedim ancak beni takmadı. "Sana diyorum." Mırıldandı sadece.

"Kimin yaptığını bulabildiniz mi?"

"Bunları düşünme sen şimdi, kendini düşün sadece."

"İyiyim Aşkın, ölmedim işte."

"Ama ölebilirdin! Beni korumaya çalışırken." dedim sinirlenerek. "Ayrıca yorma kendini!"

"Sen yorma beni."

"Doğru, ben seni çok yordum." dediğimde açtı gözlerini.

"Aşkın'la mı konuşuyorum? Sen benim sevgilimin kılığına giren bir yabancı mısın?"

"Bak hala." Güldü sözlerimle. "Bir daha yapma Ateş, tamam mı?"

"Çok mu üzüldün sen?" dedi yumuşacık sesiyle.

"Yok canım, zengin müstakbel kocamı kaybetmek istemiyorum sadece." Gülümsedi bir kez daha.

"Müstakbel kocan seni yer."

"Önce iyileş de sonra yersin."

"İyiyim zaten Aşkın, sıkma kendi kendini." Rahatlığı sinirlerimi bozuyordu.

"Ölümden döndün Ateş! Neyden bahsediyorsun?" Tam da bu an, ben vurulduğumda ve hiçbir şeyi takmadığımda onun neler hissettiğini çok net hissettim.

"Ama ölmedim, iyiyim."

"Ateş, bir saat önceye kadar seni adaya götürüp abine yaptığın şeyi sana yapmayı düşünüyordum. Ne iyiliğinden bahsediyorsun?"

"Sakın Aşkın." dedi aniden ve bu canının acımasına neden oldu.

"Sakin konuş bak canın acıyor asabımı bozma!"

"Ben ölüyor da olsam, hatta ölsem de onu bende denemeyeceksin."

"Neden?"

"Vaktim dolduğunda ölürüm, zaten yaşarken çektiklerim yetmiyor bir de ölüyken mi çekeceğim? Yok güzelim, ölümü rahat bırakın."

"Ölüm ölüm diyip durma Ateş! Kimse ölmüyor."

"Tamam bebeğim." dedi ve sırıttı. "Belli çok korkmuşsun, üzülmüşsün."

"Yok hiç korkmadım, üzülmedim. Hatta Pusat'la eğlenmeye çıktık dışarı, dedik oh kurtuluyoruz uyuzdan." Sırıtışı silinmedi.

"Seni daha yeni buldum, bir yere gitmeye hiç niyetim yok. Endişelenmeseydin keşke." Ensesini okşayan elim durdu.

"Aşkımdan kendini silahların önüne attın, bu kadar sevmeseydin keşke. Hem ne ara bu kadar sevdin ki?" Sorumla alt dudağını sarkıttı.

"Bilmem ben de anlamadım." Eğildim bir kez daha, bu sefer yanağını öptüm. Kendi kokusunu hastane de ilaçlar da bastıramamıştı.

"Yine de yapma bir daha, kimsenin önüne atlama."

"Tamam Aşkın." dedi geçiştirircesine.

"Ben ciddiyim Ateş."

"Siktir et her şeyi, saçımı okşamaya devam et. Olmaz mı?" Yutkundum.

"Olur." Saçını okşamaya devam ettim. Gözleri tekrar kapandı ve aldığı ilaçların etkisinden olacak ki kısa sürede uyuya kaldı.

Elim durdu, onu izledim sadece. İyiydi, yaşıyordu.

Ateş, Ateşpare'yi bırakmamıştı.


Saatlerce başında oturdum ve bundan hiç şikayetçi değildim. Aldığı nefes sesleri beni rahatlatıyordu. Doktor ve hemşireler sık sık gelip kontrol ediyorlardı. Odadan çıkmam için ikaz edilsem de pek takmamıştım. Ancak babaannesi Selma Hanım, Ateş'i görmek istediğini söyleyince ben de gönülsüzce odadan çıkmak zorunda kalmıştım.

Tam ben çıkarken Selma Alanguva içeri giriyordu. Yüzünde bilmiş ve kendinden emin bir ifadeyle bana baktığında son isteği aklıma geldi.

Kalmıştım ve gitmeye de niyetim yoktu.

Herkes kapıdaydı, Pusat kapının önünde volta atıyordu. "Nasıl? Konuşabiliyor mu?" diye sordu beni gördüğü an.

"Evet ama çok bitkin, yormayalım." dedim ve aşağı indim. Kendimi dışarı atıp bir sigara yaktım. İçimdeki rahatlamanın haddi hesabı yoktu.

Bu sırada telefonum çaldı. Murat arıyordu, aramasını yanıtladım. Telefon açılır açılmaz karşı taraftan sesi geldi. "Alanguva kendine gelmiş, şimdi sıra sende. Bir karar vermen gerek, V'yi mi seçiyorsun Ateş'i mi?"

"Ateş'e oyun oynamamı mı isteyeceksin yine?"

"Hayır, ayrılmanı isteyeceğim. Ondan ayrılacak ve benimleymişsin gibi göstereceksin." Murat'ın sözleriyle boşalan sinirlerimle kahkaha patlattım bahçenin ortasında.

"Hayal gücüne bak amına koyayım ya, sen harcanıyorsun bak bu zekayla. Bunlar ne klişe hareketler be oğlum! Çıkın artık şu Türk film klişeleri etkisinden." Histerik şekilde gülmeye devam ettim. Etraftan geçen tek tük insanlar bana bakıyorlardı. "Aksi halde de beni mi ifşalayacaksın?"

"Seçim yapma sırası Aşkın."

"Kimse beni seçim yapmak zorunda bırakamaz, tehdit edemez. Yazık, beni hiç tanımıyorsun. Git elinden geleni yap ama bu saatten sonra gazabımdan kork Dağhan. Madem bana soruyorsun, Ateş'i seçiyorum. Seninle bir oyun için bile birlikte olmam ben. Elinden geleni ardına koyma, ben acımayacağım çünkü sana. Hadi eyvallah!" Telefonu kapattım.

🔥

Ateş gittikçe kendisine geliyordu. Gündüz ve akşam kavramı birbirine girmeye başlamıştı ama o daha dün sabah uyanmışken bu sabah evimize geçmiştik. Evde tedaviye devam edilecekti, sürekli yatmaktan sıkıldığını söyleyip duruyordu. Pusat ve ben başından ayrılmıyorduk.

Elimde yemek tepsisiyle yatak odasına girdim. Ateş sırtını yatak başlığına yaslamış oturuyordu. Kaşlarım çatılırken nefesimi verdim.

"Sana kaç kere dedim ki doğrulma yerinden! Bir de sırtına yaslanıyorsun."

"Sıkılıyorum Aşkın, gittin kaç saattir gelmiyorsun."

"On beş dakika oldu Ateş. Abartma! Hayır yani benim gibi bir seri katili de hasta bakıcısı yaptın ya ne diyeyim sana."

"Kendini hasta bakıcısı olarak mı görüyorsun?" Kollarını göğsünün altında birleştirdi. "İhtiyacım yok hiçbir şeye, sıkıldıysan gidebilirsin." Nefesimi sıkıntıyla verdim.

"Bu ne naz ya! Kendine gel amına koyayım mafyasın sen." desem de küs küs oturmaya devam etti.

Oflayarak yanına oturdum. Tepsiyi kucağına koydum. "Ye şunları ilaç alacaksın." Beni takmadı.

Çorbayı kaşığa alarak ona uzattım. "Aç ağzını."

"Yemek yemek istemiyorum, ayrıca neden böyle lezzetsiz şeyler getirdiğinizi de anlamış değilim."

"Ateş, sabrımı zorlama. Aç şu ağzını."

"Yok yemek yemek istemiyorum."

"Ben de ağzını yemek için değil başka şeyler için açmanı isterdim ama hastasın maalesef ki o yüzden," Şaşkınlıkla dudakları aralandığında çorbayı içirdim. O da iştahla içti ardından dudağını yalarken alttan alttan sırıtıyordu.

Beyaz tişörtü, uzamış sakalları ve alnına düşmüş dağınık saçlarıyla zaten karşı koyamayacağım kadar çekici duruyordu. Ah yaralı olmayacaktı o zaman ne masa bırakırdım ne sandalye...

"Hasta değilim, üç kurşun yarası da sevişmemize engel değil."

"Kaşınma Ateş, kaşınma."

"Sen de yesene benimle, neden tek yiyorum?"

"Atıştırdım ben bir şeyler." Tepsideki her şeyi yediğinde kaldırdım.

"Aşkın, artık iyiyim. Şu konuyu doğru düzgün konuşalım." Saldırıyı düzenleyenlerden bahsediyordu.

"Sana anlattığımdan daha ilerisi olmadı Ateş ama harekete geçmeyeceğiz. Semih'i asıl suçlu gördüğümüz sanılsın. Bu sırada asıl planları yapanlar kimse rahat rahat hamlelerine devam edecekler ve biz de bir açık bulmaya çalışacağız. Her adımı çok dikkatli atacağız." Beni dikkatli dikkatli dinledi.

"O Semih'i de mahvedeceğim. İlla tüm Karaman'ları kara listeye alayım istiyorlar. Keyifleri bilir, babası iki gün sonra yalvarmak için dayanır kapıma."

"Bahsettiğine göre seninle bir dertleri yok ve bence seni karşılarına almak istemeyecek güçteler. Bence bunu asıl kim yapıyorsa ya çok iyi çıkar veriyor ya da tehdit ediyor." Ateş sözlerimle uzun uzun düşündü. "Kim olabilir bu? Her şeyi kontrol edebilecek güçte ve zekada kim var karşında?"

"Bilmiyorum Aşkın ama bu sanki yeni değil. Bu düşmanlık önceden de varmış da şimdi karşıma yeni yeni çıkarılıyormuş gibi. İlmek ilmek işlenmiş bir işin bir parçası sanki. Aklımda çok fazla isim var, o kadar çoklar ki bize daha farklı bir ipucu lazım."

Yanağını okşadım. "Sen şimdi bunları düşünme. İyileş önce, icaplarına bakacağız."

Gülümsedi, avuç içime öpücük bıraktı. "Sen bana böyle güzel bakmaya devam edersen kendimi her gün kurşunların önüne atacağım bak."

"Sakın, ikincisinde asla aynı hassasiyeti göstermem bak. Hastaneye bile gelmem, hatta ilişkimizi de bitiririm." Güldü, gamzesine daldı kısa bir an gözlerim.

Murat olayını ona anlatmamıştım. Murat da hala şaşırtıcı derecede sessizdi. Sürekli bir hamle beklemiş ve hazırlığa da başlamıştım ama ortada bir şey yoktu. Bu fırtına öncesi sessizlik de olabilirdi, emin değildim. Sadece o adamdan bu sabrı beklemediğime emindim.

"Baybora'nın sesi soluğu çıkmıyor, bozuldu mu?"

"Biraz hasar görmüş de düzeltmiş kendi kendisini. O da olayı araştırıyor, işlere bakıyor." Ateş olmadan tüm işler duruyordu ve az önce aldığı telefonla bilgisayarını açıp çalışmayı düşünmüştü. Buna katiyen izin vermemiştim.

"Şahin'in de sesi çıkmıyor, onun da bu işte parmağı olabilir mi?"

"Olabilir tabi, değilse de işine geldi zaten."

"Gerçi ablama takık baya, onun olduğu bir yeri taratmaz gibi."

"Bence daha çok yapma ihtimali var. O Aylin'i istedi ama Ayin onun öldürdüğü adamı seçti. Koymuştur tabi. Hasta bir piç sonuçta."

"Bunları yapanları bulduğumuzda ölmek için yalvaracaklar." dedim kendimden emin bir şekilde.

"Aşkın," durakladı. "Üzgünüm, seni de gözünden sakındığın ablanı da, ailem dediğin insanları da kendi bataklığıma çektim. Artık hepsi tehlikede."

"Ben zaten bataklıktayım Ateş, senin gibi yüzeyde kalmak için de çabalamıyorum ayrıca. Çoktan battım en dibe." Eli yanağıma uzandı, beni kendisine doğru çekti hafifçe. Ben de işini rahatlatmak içi ona yakınlaştım. Dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı.

Dudaklarının sıcaklığını ve tadını özlemiştim.

Ayrıldığımda eli yüzümü okşadı. "O çok isteyip de yapamadığın film keyfini bu akşam yapalım." dediğimde bu fikir hoşuna gitmiş olacak ki gülümsemesi genişledi.

"Seçimi sana bırakıyorum." dediğinde yerimden kalkmadan kumandaya uzandım. Ben büyük ekranda Netflix açarken Ateş de beni izliyordu.

Bu sırada kapı tıklanmadan açıldı ve içeri bir Shrek girdi. "Lan hayvan herif! Yatak odasına kapı çalmadan girilir mi?" diye bağırdığında Pusat bunu umursamayarak kapıyı arkasından kapattı.

"Daha yeni vurulmuşken hiçbir şey yapamıyorsunuzdur diye düşündüm ve bir de bir anlık boşluğuma geldi." Altında siyah bir eşofman, elinde de meyve tabağı vardı. "Dedim ki Ateş'imi biraz vitaminleyeyim."

Ateş sabır çekerken Pusat televizyon ekranının açık olduğunu fark etti. "Film mi izleyeceksiniz?" demesiyle, yatağa girmesi bir oldu. Ateş'i rahatsız etmemek için benim yan tarafıma geçmişti.

"Evet Pusat, müsaade edersen." dediğimde Pusat rahat şekilde salladı kafasını.

"Müsaade sizin, eğlenceli bir şeyler aç gözünü seveyim bıktım vurdudan kırdıdan."

"Bizimle izleyeceğini kim söyledi Pusat?" dedi Ateş sabırla.

"Lan it herif düne kadar sevgilin mi vardı senin? Birlikte film izleyip sonra sarmaş dolaş uyuya kalmıyor muyduk?" Pusat'ın çıkışıyla gülerken filmi de seçmiştim. Shrek'in birinci filmini açarak ikisinin arasına yerleştim.

Pusat mandalina soyarken ekranda Shrek çıkmıştı. Omzumla onu dürttüm. "Aa bak sen." dediğimde kafasını kaldırıp ekrana baktı. Shrek'i görünce göz devirerek meyvesini soymaya devam etti.

Üçümüz de pür dikkat filmi izlerken Pusat'ın soyduğu meyveleri yiyorduk.

"Aa bak sen." dedi Pusat omzuyla omzuma vurarak, bu sırada ekranda Peri Anne vardı.

Ben ters ters Pusat'a bakarken Ateş gülmüştü. Hatta baya eğlenmiş olacak ki yüksek seste gülmüştü. Ona ters ters baktığımı fark ettiğindeyse gülüşünü bastırmaya çalışarak ciddileşti.

Yakışıklı Prens sahnesi geldiğinde Ateş'e döndüm. "Bak bu da sen." Çok komikmiş der gibi kafa salladığında güldüm ve filme döndüm.

Bir seri katil, bir mafya babası ve bir yaver aynı yatakta yatmış Shrek izliyorduk. Komik olduğu kadar eğlenceli bir durumdu da. Daha önce deneyimlemediğim bir şeydi kesinlikle.

Ancak çok geçmeden Ateş başını omzuma dayamış ve uyuya kalmıştı. Ağır ilaçlar kullanıyordu, bitkin olması normaldi. Ama Pusat'ın da diğer omzumda uyuya kalması içi bir sebebi yoktu. İkisi de film sonunu görememişti.

En sonunda üstüme çöken ağırlıkla ben de gözlerimi yumdum.

🔥

Uyandığımda Ateş göğsümde yatıyordu, uyurken yaraları acımış olacak ki yüzüstü yatmıştı yine ve kafasını da göğsüme yaslamıştı. Kendime yavaşça gelirken, saate baktım. Öğlene geliyordu, yine baya uyumuştuk.

Ateş'i kaldırmadım, göğsüme dağılmış saçlarını okşadım. Dudakları büzüşmüştü, tıpkı küçük bir çocuk gibiydi.

Onu izlerken yüzümde oluşan gülümsemeyi geç fark ettim.

Ateş sol göğsümün üstünde yatıyordu, hızla çarpan sol göğsümün üstünde.

Ateş Alanguva, hayatıma aniden girmiş ve kimsenin kaplayamadığı bir yeri kaplamıştı. Bu zindanda onunla olmak kötü değildi, aksine her geçen gün daha güzel geliyordu. Peki V bir zindana kapatılmaya razı olacak mıydı? O özgürlük için yaşardı sadece. Bilmiyordum, düşünmek de istemiyordum. Sadece burada olmak istiyordum.

Ateş gözlerini göğsümde açtı, kısa bir süre yüzüme bakıp kafasını tekrar göğsüme gömdü. Ben saçlarını okşarken yerinden oldukça memnun gibiydi.

"Günaydın prenses." dediğimde esnedi.

"Günaydın."

"Duş alıp çıkacağım, işlerim var."

"Ne işin var?" dedi huysuz şekilde.

"Eve uğrayacağım sonra da işte seri katil işleri."

"Ben de yatmaktan çok sıkıldım, işlere döneceğim."

"Benim sinirimi bozma Ateş, otur oturduğun yerde. Kıçında kurt mu var?"

"Bana bunu diyen kişinin vurulduktan sonra, uyanır uyanmaz aksiyona koşması dışında komik bir durum yok."

"İyi çalış, yor kendini." Söylenerek kalkacaktım ki beni bırakmadı. Ben de yaralarından dolayı canı acımasın diye onu itmedim.

Ateş siyah tişörtümün açıkta bıraktığı, göğsümün hemen üstündeki kısma bir öpücük bıraktı. Ve bunu yaparken kokumu da derince solumuştu. Tenim ürperirken derin bir nefes aldım.

Ardından kafasını kaldırdı, alttan alttan yüzümü izlerken fazla baştan çıkarıcıydı. "Zaten yaralısın elimden bir kaza çıkacak bak." dedim muzip bir ifadeyle.

"Çıksın çıksın, doktorum olursun işte." dedi bakışları dudaklarımdayken.

"Ben neredeyim amına koyayım!" Yatağın arka tarafından gelen Pusat'ın sesiyle aramızdaki tüm cinsel çekim tuzla buz oldu.

Pusat kalkarak, etrafa bakındı. "Sen hala burada mısın?" dedi Ateş sinirle.

"Ben niye buradayım ki?" dedi ve bir süre düşündü. Ardından aklına gelmiş olacak ki yerden söylenerek kalktı. "Lan o kadar yere düşmüşüm, insan acır da uyandırır. Ne kalpsizsiniz be." Bizim bir şey söylememize vakit bırakmadan söylenerek çıktı odadan.

Bir sürü işim vardı ancak onunla bu yatakta kalmaktan başka hiçbir şey yapmak istemiyordum.

"Rıhtım tamir edilmiş, denize kadar güvenlik çemberi dizdik ama yine de güvenli hissetmezlerse sizinkiler, Alanguva arazisine gelebilirler."

"Deniz'in burada olduğunu hayal edebiliyor musun?" dedim gülerek. "Gerek yok, güvenlik çemberi kalsın."

"Yorma kendini, yataktan çıkma." dedim yerimde kalkarken.

"Emrin olur." dedi söylenerek, ben kalktığım için başının altına yastığı koydu.

Ondan biraz uzaklaşmalıydım, düşüncelerimle baş başa kalmam gerekiyordu. Şu his yoğunluğundan biraz uzaklaşmam gerekiyordu.

Hızlı bir duş alıp Alanguva malikanesinden ayrıldım. Ateş'in arabalarından birini almıştım yine hatta koleksiyonuna yeni eklediği bir Maserati'yi yürütmüştüm.

Rıhtıma vardığımda arabadan indim. İleriden bağırış sesleri geliyordu.

"Sen cidden hastasın." diyordu ablam. Adımlarımı hızlandırdım.

"Kardeşin sana zarar veriyor, onun yüzünden o gece burada ölebilirdin." Bu da Şahin'in sesiydi. "O kadar safsın ki gözünün önündeki şeyi göremiyorsun. Senin kardeşinin gerçek kimliğini bile bilmiyorsun. Hepsi senin masumluğundan faydalanmaya çalışıyor, görmüyor musun?"

"Ne saçmalıyorsun sen? Ne biliyorsun ki bizim hakkımızda?"

Hızlandım, onları görmemi engelleyen duvarın yanından yeni geçmiştim ki Şahin tekrar bağırdı. "Kardeşin aslında V!"

Yetişememiştim.

Görüş açılarına girdiğimde ablam beni fark etti. Gözleri gözlerime kilitlendi.

Üzgünüm ay ışığım, seni hiç hak edemedim ben.

Üzgünüm ay ışığım hayatını çaldım senden.

Üzgünüm ay ışığım, kimsenin söndüremez dediğim ışığını ben söndürdüm.






🔥🔥🔥


Herkese merhabalar! Nasılınız ateş parçalarım? Umarım iyisinizdir. Araları çok uzatmamaya çalışıyorum ancak şu sıralar çok yoğunum. Ve Ateşpare tüm yorgunluklarımı unutturacak kadar iyi geliyor bana, sizlere de geliyor mu? Ateşpare'yi yazarken hayattan tamamen soyutlanıyorum ve bu aksiyon evrenine bayılıyorum. Daha yolun yarısında bile değiliz, o yüzden sabırlı olun.

Yarın 11 Aralık Cumartesi günü Bursa kitap fuarında imzam olacak saati de 14.45 ve önümüzdeki hafta 18 Aralık Cumartesi tarihinde de Isparta da imzam olacak. Ateşpare okuruysanız, elinizde Kalıntı yoksa gelmekten hiç çekinmeyin lütfen. Siz Ateşpare'yle ilgi poster, yazı getirseniz ben bunları da imzalarım. Amaç birlikte olmak, sohbet etmek. Sizlerin sevgisini yakından hissettikçe hiç olmadığım kadar mutlu oluyorum.

İmza ve bölüm duyurularını sosyal medya hesaplarımdan yapıyorum. Farklı şehirlerde imzalar olursa bunları da duyuracağım.

Kendinize çok iyi bakın, gelecek bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın. Ve söylemeden geçemeyeceğim iyi ki varsınız ateş parçalarım.

Instagram: cerennmelek

Twitter: cerennmeelek / #Ateşpare

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 97.3K 78
"Çocukken yanağıma kondurduğun öpücük sayesinde tüm acılarım geçmişti. Şimdi ben senin kalbinden öpsem geçer mi? Tüm acıların diner mi?" İlk görüşte...
226K 11.8K 44
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.
1.8M 50.3K 87
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..
239K 10.4K 34
Kocam, bin adamın bir kurşunuyla öldürüldü. Ben ise, bin kurşunla tek bir kişiyi öldüreceğim. "AKSİYONUN EN ÇARPICI SERİSİ" Kocası, bir suikastte öl...