PSİKOLOG BEY

By welkamtuhell

3.5M 206K 64.8K

❝Seninle birlikteyken kendimi çok güvende hissediyorum, sanki evimdeymiş gibi.❞ Kleptomani hastası olan Naz... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.6
6.8
6.9
7.0 • final
önemli açıklama

6.7

9.2K 579 203
By welkamtuhell

selaaamm nabersiniz
size, çok özlediğiniz o karakterleri getirdim bu bölüm
hihihihihihi

model - sarı kurdeleler

🩺

Naz Yılmaz

"Part-time iş arıyorum işte şimdi ben de."

Alaz'ın evine taşınmamın üzerinden geçen iki günün sonunda normal hayatımıza geri dönmüş ve ben de kendimi üniversitemin kampüsünde bulmuştum. Öğle arasında koridorda denk geldiğim Miray ile birlikte anlaşıp Alaz ve Doğukan'ın yanına gelmiştik. Bahçedeki masalardan birine oturduğumuzdan beri Miray, Doğukan'dan alamadığı son gelişmeleri benden alıyordu.

"E çok güzel." dedi Miray. Ona şu anlık tek sorunum olan işsizliğimden bahsetmiştim. Biraz durup düşündükten sonra parmağını şıklattı. "Bak aklıma bir fikir geldi. Her türlü işi yapabilirim diyorsan gazetelerdeki ilanlara bakabiliriz. Bizim mahalledeki esnafla da konuşabilirim. Eminim uygun bir iş buluruz."

"Her türlü iş olmaz." dedi Alaz olaya benden önce müdahil olup. "Ücreti az olsa bile, az fiziksel güç gerektiren bir iş arıyoruz. Öyle boş zamanlarda yapılabilecek küçük küçük işler de olur. Okuluna da devam edecek çünkü bu süreçte, ikisi aynı anda onu yorar."

"Nereden bulacağız öyle bir işi sevgilim?" dedim hafif sitemli bir sesle. Okuldan sonra bir de işte çalışıp yorulmamı istemediğini biliyordum ancak ben bu kararı aldığımda yorulmayı da göze almıştım. Her ne kadar onunla birlikte yaşıyor olsam bile temel ihtiyaçlarımı da kendi paramdan karşılayacaktım. Daha fazla mahcup olmak istemiyordum. "Bu devirde kimse havadan para vermiyor. Sen her türlü iş ilanına bak, çalışırım ben."

"Tamam, bir haber gelirse ben sana söylerim yavrum."

"Teşekkür ederim Miray." dedim uzanıp masanın üzerindeki elini tutarken. Onunla tanıştığım için kendimi gerçekten şanslı hissediyordum. Uzun süredir tanışan, yakın arkadaşlar olmasak da bunu hissettirmemiş bu süreçte her zaman bana destek olabilmek için çabalamıştı. Hala da çabalıyordu. "Desteğin, yardımların, çaban... Hepsi için."

"Saçmalama canım lafı mı olur?" dedi ve elini çekip havada sinek kovar gibi bir hareket yaptı. Övgülerden ne kadar hoşlanmayan biri olduğunu kısa zamanda öğrenmiştim ama ona bunları söylemedikçe haksızlık ediyormuş gibi hissediyordum. "Arkadaşımsın sen benim. Şimdi yanında olmayacaksam ne anlamı var?"

Eskiden sahip olduğum arkadaşlık sadece iyi günler üzerine kuruluyken Miray bana bambaşka türden bir arkadaşlığı öğretmişti. Ben, Sıla ile mezuna kaldığım sene gittiğim dershanede tanışmış ve aynı üniversiteyi kazanınca en yakın arkadaş olmuştum. Uzun süredir tanışıyorduk ve birçok şeyi beraber yaşamıştık. Ancak onunla süre gelen bu arkadaşlığım bana kendimi, Miray'la olan kadar yakın hissettirmiyordu.

"Biliyorum. Ben sadece böyle şeylere alışık değilim. Kendimi bir şekilde hissetmeme neden oluyorsun."

"Karımın böyle bir etkisi var işte. Canım karım." Duygusal bir anın ortasında, Doğukan'ın sesinden duyduğumuz bu cümle bizi o duygudan çekip çıkarttı. Miray küçük bir kahkaha atarken ben dolmuş olan gözlerimi birkaç kere kırpıştırıp kuruttum ve Alaz'a baktım. O da hafifçe başını yana eğmiş şekilde bir ifade ile bana bakıyordu.

Uzanıp masanın üzerindeki elimi avucunun içine aldıktan sonra dudağını yaklaştırıp hafif bir şekilde öptü. Tüy kadar hafif öpücüğün ardından elimizi sandalyelerimizin arasında sallandırarak birbirinden ayırmadı. Gülümseyerek bakarken Miray'ın yüzünde yaşanan ani duygu değişimi yüzünden kaşlarım çatıldı. Arkamızdaki bir noktaya takılı kaldığında dönüp bakma ihtiyacı hissettim.

"Aaa şunlar bizimkiler değil mi?" diye bir yorumda bulundu Doğukan.

Kafamı omuzumun üzerinden arkaya çevirdiğimde Alaz'ın döneminden olan üç erkek arkadaşını ve onlarla birlikte olan Yıldız'ı gördüm. Ellerinde kahve bardakları ile bahçede geziniyorlardı. Muhtemelen uzun bir sonra molaya çıkmışlardı. İçlerinden bir çocuk konuşurken bizi fark edince lafını yarıda kesip el salladı. Diğerleri de bizi görünce el salladılar ve sonra yanımıza doğru ilerlemeye başladılar. Başımı eski haline çevirdiğimde Miray ile göz göze geldik ve bana baktıktan sonra abartılı bir şekilde gözlerini devirdi.

İkimiz de Yıldız'dan pek haz etmiyorduk ama Alaz ve Doğukan'ın arkadaşı olduğu için herhangi kötü bir kelime söylememeye de özen gösteriyorduk. Mümkün oldukça az iletişimde kalmak isterken daha ilk günden karşılaşmamız ise muhtemelen kaderin bana yaptığı sürpriziydi. Yanımızdaki sandalyeler çekildi ve masamıza oturdular. Doğukan ve Alaz diğer çocuklarla selamlaşıp konuşmaya başlarken ben de Yıldız ile göz göze geldim ve mecburiyetten ağız ucuyla selam verdim. Beklemediğim bir şekilde bana tebessüm ederken selamıma karşılık verdi.

"Selam. Nasılsınız?"

Genelde herhangi birimize selam bile vermezken şimdi halimizi hatırımızı sorar olmuştu. Bu durumu tuhaf karşıladığım için bir anlık Miray'a baktıktan sonra gözlerimi yeniden Yıldız'a çevirdim. Üzerinde bize karşı anlamsız bir sevimlilik vardı ve bu hoşuma gitmemişti. Kendimi diken üstünde hissetmeme neden oluyordu. Miray sorusuna yanıt verdi. "İyi, sen nasılsın?"

"Ben de çok iyiyim. Hele bugün çok mutluyum."

"Ne güzel." diye mırıldandım ağzımın içinde. Ama yüzüm, ne kadar memnuniyetsiz olduğumu ele veriyordu. Muhtemelen bugün Alaz'ı 5 dakika da olsa daha fazla görebildiği için mutluydu, sevimsiz şey. Yer yokmuş gibi gelip masamıza oturmuşlardı bir de.

Erkekler hepimizin duyabileceği ses tonuyla acile gelen son vaka hakkında konuşurken benim gözüm Yıldız'ın üzerindeydi. Tuhaf bir şekilde odağı Alaz'ın üzerinde değil bendeydi. Konuşulan sohbete kulak vermiş gibi görünse de arada bana çevirdiği gözleri yüzünden sürekli göz göze geliyorduk. Masanın üzerinden eğilip bana doğru yaklaştı ve fısıldayarak konuştu.

"Sen gerçekten iyisin değil mi Naz?" diye tekrarladı sahte bir endişe ile. Bu soruyu ikinci kez soruyor olması içimde ona karşı hazır olan şüpheyi uyandırmaya yetmişti bile. Normalde benimle muhatap olmayan kız neden durduk yere halimi hatırımı sorsundu ama değil mi?

"İyiyim. De sen beden ısrarla soruyorsun?"

"Ay..." diye uzatarak konuştu Yıldız. Bu sefer fısıldamıyordu ve yüzündeki gülümsemenin samimiyeti karşısındakine geçmiyordu. Bundan sonra söyleyeceği cümlenin altından bir şey çıkacağı belli gibiydi. Kıvrandıktan sonra konuşmaya devam etti. "Geçen gün senin ismini Atalay Hocanın randevularının arasında gördüm de ben. Bir sorun mu var acaba diye merak ettim. Eğer yardımcı olabileceğimiz bir şeyse..."

Yüzündeki gülümseme her geçen saniye gizliden gizliye sinsi bir hal alırken sandalyesinde geriye doğru yaslandı. Şok ve gerginlik hissi aniden tüm vücudumu esir alırken ne söylemem gerektiğine karar veremedim. İnkar edip şimdilik bundan kurtulabilirdim ama yalanım ileride ortaya çıkabilirdi. Açıkçası yalanlardan da çok yorulmuş ve sıkılmıştım. Masada bir sessizlik olduğunu fark ettikten sonra herkesin bana bakıyor olduğunu gördüm. Olaya dahil olacak gibi görünen Alaz'ı gözlerimle susturduktan sonra Yıldız ile ben konuştum.

"Evet, Atalay Bey ile seans yapıyorum. Çözebilmek için yardım almam gereken bir hastalığım var çünkü."

Hâlâ hastalığımı herkesin içinde yüksek sesle söylemeye alışık olmasam da onun karşısında bundan utanacak değildim. Amacının bu olduğunu biliyordum çünkü, beni küçük düşürmeye çalışıyordu. Kaşları havalanırken bu sefer yüzüne sahte bir şaşkın ifadesi yerleştirdi. Ben ise kaşlarımı çatmış yapmaya çalıştığı şeyin nedenini anlamaya çalışıyordum. "Aaaa... Geçmiş olsun, hastalığın neydi?"

Gerçekten susmak nedir bilmez miydi bu kız?

"Yıldız..." diye seslendiğinde kafasını Alaz'a doğru çevirdi. Sesi hafiften yeter artık der gibi çıkmıştı ama Yıldız bunu görmezden gelmeyi seçti. "Bunlar burada konuşulacak konular değil. Senin de bunu biliyor olman lazım."

"A-aa pardon," dedi sahte bir şaşırma ile. "Ben sadece yardımcı olmak istemiştim, bunun saklanan bir durum olduğunu bilmiyordum. Geçen gün laf arasında Tekin de bahsetmişti zaten. Ben de bugün dosyanı görünce-"

"Tekin mi?"

Bu, Alaz'ı bu kadar öfkeli gördüğüm ilk andı. Sesi o kadar sertti ki neredeyse olduğum yerde titreyecektim. Tekin burada olsaydı olacakları düşünmek bile istemiyordum. Sakinleşmesi için eline doğru uzandım ve baş parmağımla elinin üzerini okşadım. Elini ters çevirip benim elimi sıkıca tutsa da sinirinin yatışmadığını hissedebiliyordum.

"Hmhmm Tekin." dedi Yıldız, ağır ağır kafasını sallarken. Alaz'ı kıskandırmaya çalıştığını hissediyor olmam normal miydi bilmiyorum ama hareketleri bana tam olarak bu hissiyatı vermişti. Gözüne sokmaya çalışır gibiydi. "Biz onunla bir süredir konuşuyoruz da. Baya kafa dengi bir çocuk."

"Başka kime söyledi bunu?" dedi Alaz çok farklı bir noktaya takılıp. Yıldız'ın yüzünde çok net bir şekilde bocalamayı gördüm. Beklediği tepki muhtemelen bundan çok farklıydı. Ardından hızlıca ifadesini toparlayıp aksi bir tavırla Alaz'ın sorusunu cevapladı. "Biz baş başa konuşuyorduk. Başkasına söyleyip söylemediğini nereden bilebilirim, bekçisi miyim ben onun?"

"Peki. Nerede şimdi o? Bunu bilirsin artık herhalde."

"Evindedir muhtemelen, bugün dersi yok." dedi göz ucuyla bana bakarken. Ardından ağır hareketle gözlerini devirdi. Şu an buna sinirlenebilecek durumda bile değildim çünkü tüm sinirimi Tekin'in üzerinde toplamıştım. Nasıl olurdu da benim çekinerek anlattığım bir durumu böyle rahatlıkla herkese yayabilir ve ortam malzemesi yapabilirdi. Üstelik onu bu konuda uyardığımız halde.

"Alaz, Gökhan Hoca acile bizi çağırıyor. Gitmemiz gerek." Doğukan kafasını telefonundan kaldırıp Alaz'a doğru baktığında kısa bir süre sonra masadan kalktılar. Sandalyemin arkasındayken eğilip yanağıma yumuşak bir öpücük bıraktı, ardından kulağıma doğru fısıldadı. "Sıla'ya gitmek için dersin bittiğinde beni bekle. İzin alıp erken çıkarım bugün." Tek başıma gidersem bile Tekin'den hesap sorabileceğimden emin olmadığım için başımı sallayarak onu onayladım. En azından yanımda biri daha olursa kendimi daha güçlü hissedebilirdim.

Doğukan ile birlikte hastaneye geri döndüler. Alaz gidince ben de kampüse geri dönmek için Miray'a bir işaret verdim. Daha fazla bu ortamda kalmak istemiyordum çünkü. Onun da en az benim kadar bu ortamdan kaçmak istediğini fark ettim. Beni onaylayıp ayağa kalktığında eşyalarımı toplamaya başladım. Bu sırada Miray birkaç adımla Yıldız'ın sandalyesine doğru yaklaşmıştı.

"Sen bir gelsene biraz benimle." dedi Miray Yıldız'a hitaben. Aynı zamanda kolunu kavramış ve hafifçe baskı uyguluyordu. Yıldız ters bir bakış attıktan sonra memnuniyetsiz bir tavırla kolunu kurtarıp masadan kalktı. Miray diğer çocuklara bakıp gülümsedikten sonra bakışlarını Yıldız'a çevirice yüzündeki gülümseme yok oldu ve sert adımlarla yürümeye başladı. Önden Yıldız arkasından Miray ve ben kampüs ve hastane arasındaki ağaçlık bölgeye geldiğimizde Yıldız adımlarını durdurup yüzünü bize doğru döndü. "Ne var? Ne diye beni buraya getirdiniz."

"Sen içindeki her şeyi dökmüş olsan da, seninle konuşacak iki çift lafımız daha var hâlâ." dedi ona dik dik bakarken. Sonra ellerini pantolonunun arka ceplerine sokuşturdu. "Amacın ne?"

Yıldız'ın tavırları sanki tam olarak da böyle bir konuşma yapmayı bekliyormuş gibi rahattı. Yüzündeki memnuniyetsiz ifade yerini küçümser bakışlara bıraktı. Bana uzun süre bakıp gözlerini devirdikten sonra bakışlarını ağır ağır Miray'a çevirdi. "Hayırdır, sen mi hesap sorabiliyorsun bana? Arkadaşının dili yok mu?"

"Peki o zaman..." diye konuşmaya dahil oldum. Girdiğim şoktan güçlükle de olsa sıyrılmayı henüz başarabilmiştim. Madem istediği buydu o zaman ağzının payını ona pekala ben de verebilirdim. "Şöyle diyelim. O kafanda kurduğun planlar ne bilmiyorum ama gerçekleri konuşmaya en az can acıtıcı noktadan başlayalım. Tekin'in bir sevgilisi var. Seni kullanıyor yani."

"Kimin kimi kullandığı belli olmaz. Benim amacım da Tekin'le birlikte olmak değildi zaten." dedi açıkça. Dudaklarında ukala bir gülümseme vardı. Daha sonra kollarını göğsünün altında birleştirip küçümseyici bir tavırla konuşmaya devam etti. "Biliyor musun, Alaz'ın senin gibi sorunlu birinde ne bulduğunu bir türlü anlamıyorum? Hiç mi utanmıyor acaba seninle birlikteyken?"

Açıkça ilgilendiğim kişi Alaz diyordu bana. Nasıl seninle sevgili olabilir ki, sen onun kalitesinde değilsin demeye getiriyordu. Sanki özellikle bugün öfkemin sabrını ölçüyor gibiydi. Derin bir nefes verip sakinleşmeye çalıştım. Ne kadar damarıma basarsa bassın istediği şeyi ona vermeyecektim.

"Bilmem, bunu bana değil de Alaz'a sorabilirsin." dedim güçlükle gülümseyerek. Küçümseyici bir gülüş olması için elimden geleni yapmıştım. "Eminim o sana, bana nasıl aşık olduğuyla ilgili daha detaylı bir açıklama yapar. Zor olur ama anlarsın belki o kıt kafanla."

"Onun sana aşık olduğunu mu sanıyorsun?" dedi ve ardından büyük bir kahkaha attı. "Sen hastalığın yüzünden muhtemelen onun için ilgi çekici bir vakasın sadece. Bir gün senden sıkılacak ve seni terk edecek. Diğer herkes gibi..."

Tekin, Tekin, Tekin... Bulduğum yerde seni öldüreceğim. Zayıf noktalarımı iyi bilip bana karşı kullanmaktan çekinmiyordu ama bu benim için bardağı taşıran son damla olmuştu. Birinin canını acıtmanın en etkili yolunun kelimeler olduğunu eski tecrübelerle öğrenmiştim. Şimdi de ona elimi kaldırmayacaktım ancak öfkemin dilime vurmasına da engel olamayacaktım ya da olmayacaktım.

"Öyle bir şey olmaz ama diyelim ki biz ayrıldık...." dedim bir adımla ona yaklaşarak. "Yanlış bilmiyorsam on senedir Alaz'ın hayatının içindesin. Ve on senedir seni sadece bir tanıdık arkadaş olarak görüyor, fazlası yok. En yakın arkadaşı bile değilsin. Biz ayrılmış olsak onun seni seveceğini mi sanıyorsun?"

Bu kez bocalama yaşayan o olurken ben de bundan cesaret alarak bir adım daha yaklaştım ona. "Boş hayaller kuran ben değilim sensin. Çünkü onun beni nasıl sevdiğini göremeyecek kadar sevgiye körsün. Ve sen, ben olsam da olmasam da Alaz'ın hayatında bir arkadaştan fazlası olamayacaksın."

Bu kez ben, onu sözlerimle sinirlendirdiğimi boynunda belirginleşen damarla fark ettim. Herkesin doğru kelimelerle yara açılabileceği zayıf bir noktası vardı ve onunki de belki de senelerdir karşılık alamadığı takıntısıydı. Evet Alaz'a karşı olan hislerini hoşlantı değil bir tür takıntı olarak adlandırıyordum çünkü onu elde etmeyi kendine bir hedef haline getirmişti.

"Bir erkek yüzünden aramızda oluşturduğun bu düşmanlığın farkındayım. Ancak ben seninle bu anlamsız savaşa girmeyeceğim çünkü ortada savaşılacak bir durum yok. Alaz, beni seviyor. Sen de bu şekilde devam edersen olabileceği tek şey seviyesiz erkeklerin ikinci tercihi olmak olur."

Başımı geriye doğru çekip uzun uzun ona baktıktan sonra Miray'a döndüm ve hadi gidelim der gibi bir kafa hareketi yaptım. Daha fazla burada durursam ikinci plana attığım şiddete kontrolsüz bir şekilde başvuracaktım. Bunu gerçekten istemiyordum. Ancak Miray benimle göz teması kurduktan sonra bir saniye isteyip Yıldız'a doğru yaklaştı ve kolunu tekrardan kavradı.

"N'apıyorsun be?" diye cırladı Yıldız. "Hemen kolumu bırak, yoksa senin hakkında darp raporu alacağım." Ama Miray onun kolunu bırakmak yerine daha çok sıktı ve hafifçe acı içinde inlemesine neden oldu.

"İstediğin raporu al. Hiç kimseye o kolu kapıya çarpmadığını ispatlayamazsın. Ancak senin için aynısı geçerli olmayabilir."

"Ne diyorsun?"

"TCK 136. Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İstediğin buysa ben de elimden geleni yaparım. E senin aksine bizim şahitlerimiz de var. Hüküm giyersen memuriyetine ne olur acaba?"

Derin bir sessizlik. İnsanın kendi silahından vurulması kadar etkili bir susturucu yöntemi daha yoktu sanırım. Hiçbir şey söylemeyen Yıldız son bir çabayla tekrardan kıpırdanıp kolunu kurtaramayınca sonunda pes ederek gözlerini Miray'a dikti. "Ne istiyorsun benden?" Miray'ın yüzüne hafif bir gülümseme yayıldı.

"Küçük bir uyarı yapacağım sadece. Bir daha arkadaşım hakkında bu okulda veya başka bir yerde herhangi bir dedikodu duyarsam yaşayacakların az önce söylediklerimin yanında fragman kalır. Anladın?"

Bir cevap vermesini dahi beklemeden yanıma geldiğinde koluma girdi ve Yıldız'ı arkamızda bırakıp kampüse doğru ilerlemeye başladık. İçimdeki öfke hâlâ geçmiş değildi. Her ne kadar orada sakin kalmış olsam da, bir yanım gidip hıncımı çıkartana kadar onun saçını başını yolmak istiyordu. Öfkemi ancak böyle yok edebilirmişim gibi hissediyordum.

Hastalığımı herkesin içinde konuşmasından çok, tavrı ve amacı sinirlendirmişti beni. Onun gibi birinden anlayış ya da saygı beklemiyordum tabii ama bana amacının Alaz'ı elde etmek olduğunu açıkça söyleyeceğini de tahmin etmemiştim. Belki de sevgilisi olan birine asılacak kadar gurursuz olduğunu düşünmek istememiştim. Bundan sonrası için tavırlarımda ona karşı yapacağım herhangi bir değişiklik olmasa da bu gerçeğin aklımın bir köşesinde her zaman dolanacağını bilerek sınıfıma doğru ilerledim.

Öğleden sonraki derslerim de bittikten sonra kendimi kütüphaneye kapattım ve son zamanlarda kaçırdığım derslerin tekrarını yapmaya çalıştım. Bir saat boyunca odaklansam da kafam başka şeylerle doluyken uzun süreli verim alabilmem mümkün olmamıştı. Bir şekilde kendimi hep Tekin'in yanına gittiğimde gerçekleşebilecek senaryoları düşünürken buluyordum. Sonunda Alaz'dan bir mesaj geldiğinde ise eşyalarımı toplayıp otoparka doğru ilerledim.

Otoparkta buluştuğumuzda Miray ve Doğukan da bizimleydi. Tekin'in evine gideceğimizi söylediğimizde Doğukan ve Miray da bizimle gelmek için teklifte bulundular da ben hemen itiraz ettim ve daha fazla üstelemediler. Hem ordu gibi gitmemizin bir anlamı yoktu hem de olası bir Sıla ve Doğukan yüzleşmesine hazır değildim. Onlarla vedalaştıktan sonra arabaya binip Sıla'nın evine doğru yol aldık.

Arabadan indikten sonra önden geçerek apartmana doğru ilerledim, Alaz da arkamdan geliyordu. Hesap soracak bir kişi varsa o ben olmalıydım ve ben soracaktım. Ona güvenip de yanında anlattığım bir durumumu herkese anlatan bir insan olduğunu ve Yıldız'la olan diğer ilişkisini bilmeye Sıla'nın da hakkı vardı. Sadece söylediklerimden sonra bana inanmasını umuyordum. Merdivenleri çıkarak dairelerinin bulunduğu kata geldiğimde derin bir nefes verdim.

Bu sırada Alaz da yanıma gelmiş ve arkama geçmişlerdi. Kolunu omzumun üzerine atıp güç verircesine sıktı. Kapının ziline basıp sabırsızca ayağımı yere vurarak açılmasını bekledim. İyi ihtimalle kapıyı Sıla açarsa içeriye girip Tekin'le yüzleşecektim. Kötü ihtimalle kapıyı Tekin açarsa, ki tuhaf bir şekilde temennim bu yöndeydi, içeriye girmeme gerek kalmadan onu apartman boşluğunda pataklayacaktım. Yüzünü gördüğüm an sinirlerime hakim olabileceğimi pek düşünmüyordum. Tam tekrar zile basacağım sırada kapı açıldı

Ancak bize kapıyı açan kişi Sıla ya da Tekin değildi.

Göktuğ kafasını boşluktan çıkarttıktan sonra bizi görünce kapıyı tamamen açıp kolunu kapıya yaslayarak destek alırken hepimize tek tek baktı. Yüzünde şaşkınlığa dair bir iz yoktu, aksine biraz durgun gözüküyordu. "Hoş geldiniz. Sıla sizi de mi aradı?"

"Niye arasın bizi?" Şaşkın bir ses tonuyla Göktuğ'u hitap aldığımda aramızda kısa bir diyalog başlamış oldu.

"Olanlar yüzünden."

"Ne olmuş ki?"

"Tekin, Sıla'yı aldatıyormuş ya Yıldız'la. Ben de o yüzden geldim buraya. Sesi telefonda kötü geliyordu." Bunu duyduğumda vicdan azabıyla karışık bir hisle rahatladım. Arkadaşımın aldatılmış olması tabii ki sevineceğim bir durum değildi ama en azından Sıla'yı ikna etmek zorunda kalacağım bir durumda değildim çünkü gerçekleri kendisi de görmüştü. "Ben siz de o yüzden geldiniz sandım."

"O yüzden değildi ama ben bir Sıla'ya bakayım o zaman."

İçeriye doğru geçmeye çalıştığımda Göktuğ önümden çekilip yol verdi. Ayakkabılarımı çıkarttıktan sonra salona doğru ilerledim. Diğerlerinin de içeriye girdiğini kapanan kapı sesinden anladım. Sıla koltuklardan birine oturmuş ağlamaktan kızarmış yüzüyle ve gözüyle bana bakıyordu.

"Sıla..." dedim yumuşak bir ses tonuyla, göz göze geldiğimiz ilk an. Ne söylemem gerektiğini kestiremiyordum. Ağzımdan çıkabilecek herhangi yanlış bir kelime onu tekrardan ağlama krizine sokabilirmiş gibi duruyordu. Bu olmasını isteyeceğim son şey bile değildi çünkü halihazırda gözleri şişmiş ve kızarmıştı. Yavaşça koltukta yanına oturduğumda başını bana doğru çevirdi.

"Aldatıyormuş beni." Sesi üzgün olmaktan çok öfkeli gibiydi. Muhtemelen daha önce kendisine söylediğimiz uyarılar şimdi bir bir aklına geliyor ve bunlara kulak vermediği için kendini suçluyordu. "İnanabiliyor musun?"

Tekin'in kızlara olan düşkünlüğü ilk defa rastladığımız bir durum değildi. Sıla'yla sevgili olmadan önce neredeyse her hafta başka bir kızla takılır, uzun ilişkiye başladığında bile başka kızlarla görüşmeye devam ederdi ki onun uzun ilişkileri maksimum üç hafta sürerdi. Ama şimdi ona da diyemiyordum ki; Tekin'di bu ilişkiye başlarken ne olacağını bekliyordun, diye.

"Gerçi benimki de laf..." diye ekledi. Histerik bir gülüşten sonra tekrar konuştu. "Sen uyarmıştın beni ama ben seni dinlememiştim." Ne de güzel gerçekleri görüyordu artık. Elimi sırtına yerleştirip avuç içimle sıvazladım.

"Bazı şeyler tecrübe edilmeden anlaşılmıyor. Senini durumun da bu hesap. İyi tarafından bakarsak sen en azından yol yakınken fark ettin bunu."

"Yaa ne demezsin. Sahi sen nereden duydun?" diye sordu ellerini saçlarının arasından geçirirken. Sonra yüzünü bana çevirdi.

"Bilmiyordum. Kapıdayken Göktuğ'dan öğrendim. Başka bir şey için gelmiştim aslında buraya." dedim ve sustum. Şüpheyle bana baktığında konuşmaya devam ettim. "Tekin konuşacaktım, bulunduğu ortamlarda benim hastalığımdan bahsediyormuş da. Bugün Yıldız yanımıza gelip her şeyi ortalığa dökünce ben de Tekin'den hesap sormaya gelmiştim. Ama..."

"O gitti. Daha doğrusu ben onu kovdum. Şerefsiz herif burada olsaydı da bir tur daha paralasaydım onu."

"Sorun değil, bunu sonra da halledebilirim." derken önemsizmiş gibi omuz silktim. Şimdilik bir kenara koymuş olsam da unutmuş değildim. En kısa zamanda, muhtemelen yarın, Tekin'le konuşmamı yapacaktım. Sadece öncelik sırasında ufak bir değişiklik yapmıştık.

"Teşekkür ederim yanımda olduğun için."

"Ne demek her zaman. Biz arkadaşız unuttun mu?" Birbirimize sıcak bir tebessüm yolladık. "Neyse biz gidelim o zaman. Bir ihtiyacın olursa her zaman arayabilirsin beni, biliyorsun." dediğimde gözlerini kapatarak beni onayladı. Oturduğum yerden ayağa kalkıp Alaz'a doğru ilerledim. Göktuğ ile de vedalaştıktan sonra kapıya doğru yürümeye başladık. "Sıla, seninle beraber kalmamı ister misin?" diye sordu bu sırada Göktuğ.

"Ben aslında bu gece burada kalmak istemiyorum. Sende kalsam olur mu?" dedi Sıla, Göktuğ'a bakarak. Adımlarımızı durdurmuş konuşmayı dinlemeye başlamıştık. Kovulmuş olsa bile Tekin'in her an eve gelebilecek olma hissi benim bile midemi bulandırıyordu. "Zaten mümkün olan en kısa sürede de başka bir eve taşınacağım."

"Biliyorsun bana her zaman gelebilirsin ama evde tek kalırsın, bu gece şehir dışına çıkmam gerekiyor. Katılmam gereken bir seminer var." dedi Göktuğ. Sıla'nın en azından gidebileceği bir seçeneği olması içimi rahatlatmıştı. "Ya da gelirim diyorsan benimle seminere de gelebilirsin. Tek günlük bir şey zaten. Hem kafan dağılmış olur."

Sıla Göktuğ'a bakıp usulca başını iki yana salladı. "Sorun değil, sen işini hallet. Ben de düşünüp kafamı toparlarım. Şu an pek gezi havamda değilim." Aslında Sıla'ya bizimle birlikte kalmasını teklif etmek istiyordum. Ancak evde yalnız yaşamadığım gibi, yaşadığım ev de bana ait değildi. Böyle bir şeyi Alaz'a sormadan karar vermezdim, herkesin içinde bunu ona da soramazdım.

"Sıla, istersen bizde de kalabilirsin." dedi birden Alaz hem bana hem de Sıla'ya bakarak. İçimden geçenleri nasıl bu kadar iyi biliyordu bilmiyorum ama şu an ona doğru koşup boynuna sıkıca sarılmak ve yüzünü öpücüklere boğmak istiyordum. "Bir odamız boş. Orada yatabilirsin."

Cümlesini bitirip bakışları bana kaydığında gözümü kapatarak teşekkür ettim. Geri açtığımda bana gülümseyerek karşılık verdi. Yanına doğru birkaç adım attığımda kolunu kaldırıp omzumun üzerine doladı ve böylece kolunun altına girmiş oldum.

Başımı vereceği cevabı görmek için heyecanla Sıla'ya doğru çevirdim.

...

Alaz Akıncı

Evin kapısını açıp geriye ittirdikten sonra içeriye geçmeleri için Sıla ve Naz'a öncelik verdim. Sıla ayakkabılarını çıkarttıktan sonra doğruca salona ilerlerken Naz koridorda durup beni bekledi. Ben de ayakkabılarımı çıkartıp içeriye girdikten sonra kapıyı kapattım ve arkadan bir kez kilitledim. Anahtarı kilidin üzerinde bırakıp yüzümü Naz'a doğru döndüm.

"Teşekkür ederim." dedi bana bir adım yaklaşıp. Kollarını aralayarak bana doğru ilerlediğinde çok geçmeden onu kollarımın arasına aldım. Başını omzuma yaslayıp sarılmasını sıkılaştırdı. "Sıla'yı buraya davet ettiğin ve bugün yaptığın diğer her şey için."

Hafifçe tebessüm etmeme sebep oldu çünkü bunları teşekkür etmesi için yapmamıştım. Sadece o an onun daha iyi hissetmesi için, iyi bir fikirmiş gibi gelmişti. Sıla'nın biriyle birlikte olmaya ihtiyacı vardı ve eğer bu geceyi burada geçirmeseydi Naz'ın da aklı onda kalacaktı. İkisi de berbat bir gün geçirmişti ve gün sonunda birbirlerine destek olarak toparlayabilirlerdi.

"Özür dilerim." dedim, ben de içimi kaplayan suçluluk duygusu ile birlikte. Bir elimle, onu daha iyi hissettirebilmek için saçını okşadım. Masadan kalktığımızdan beri bunu söylemek istiyordum. Yıldız arkadaş çevremde olmasaydı herkesin içinde bu konu açılmayacaktı. O da böyle bir travma yaşamak zorunda kalmayacaktı. "Ben seni dinl-"

"Senin suçun değildi." Başını omzumdan kaldırıp geriye doğru çekip yüz yüze gelmemizi sağladı. Gözlerimin içine bakarken söylediklerinde samimi görünüyordu. "Tekin, herkese yaysın diye söylemiş zaten Yıldız'a. Yıldız olmasa bir başkası olurdu. Ama o gün ben ona güvenip anlatmasaydım bugün böyle bir durum da olmazdı."

"Söyleme şu şerefsizin adını. Tüylerim diken diken oluyor." dedim, başını elimle oluşturduğum hafif bir baskı ile eski yerine doğru çekerken. Bugün onun adını ilk duyduğum andan beri içimde kontrol edilemez bir öfke duyuyordum. En başından beri güvenilmez biri olduğunu hissetsem de Naz'ın arkadaşı olduğu için sesimi çıkartmıyor ve onun hakkındaki temennimin gerçekleşmemesini umuyordum.

Ama o alçak beni yanıltmamayı tercih etmiş, sevgilimin en özel sırrını sanki bir yemek tarifiymiş gibi herkesle paylaşmıştı. Hem de onun haberi olmadan... Evine giderken kafamda, onu gördüğüm ilk anda suratının ortasına bir yumruk geçirme fikri dolaşıyordu. Ama şans bu ya, değil konuşmak onunla karşılaşamamıştık bile. Yine de peşini bırakacak değildim. Onunla bir uyarı konuşması yapmadan hayatımızdan sorunsuzca çıkacağını hiç sanmıyordum.

"Peki. Söylemem." dedi usulca. İçten içe ne hissettiğini biliyordum. Hatalı olduğunu düşünüp kendine belki Tekin'den bile daha fazla suç yüklüyordu. Ama birine güvenmeyi tercih etmek hata sayılmamalıydı. Yanlış bir kişi yüzünden diğer insanlara güvenmekten korkmamalıydı.

"Olanlar senin hatan da değildi Naz. Kendini suçlayamazsın."

"Biliyorum ama yapamıyorum."

"Sen sadece güvendin ve bu dünyanın en normal durumuydu. Kendini suçlama güzelim. Bugün Sıla'ya nasıl teselli verdiysen aynısını kendine de söyle."

Dışarıdan duyulacak kadar derin bir nefes alıp verdiğinde rahatladığını fark ettim. Muhtemelen gözleri de kapalıydı. Her zaman yorgun geçen kötü bir günün ardından bu hareketi yapıyordu. Alışkanlık gibi bir şey olmuştu sanırım. Başının üzerine bir öpücük koyduktan sonra onu kollarımdan çıkartıp serbest bıraktım. Bana kalsa sabaha kadar onunla böyle durabilirdim ama Sıla salonda tek başına kalmıştı ve onun da en az Naz kadar desteğe ihtiyacı vardı. "Hadi içeriye geçelim. Sıla yalnız kaldı."

Beni başını sallayarak onayladıktan sonra yanağıma bir öpücük bıraktı ve benden önce salona girdi. Öpücün etkisiyle bir an sersemlemiş bir şekilde gülümserken kısa süre sonra silkelenip kendime geldim ve onu takip ettim. Sıla koltuklardan birine oturmuş ve bacaklarını kendine çekerek sarılmıştı. Yalnızlık hissediyordu, beden dilinden bu anlaşılabiliyordu. Naz ona doğru birkaç tereddütlü adım attıktan sonra yanına oturdu. Bir süre sessizliğin ardından Sıla'dan bir iç çekiş yükseldi ve hemen ardından omuzları sarsılmaya başladı.

"Sıla." dedi Naz, yumuşak bir tonlamayla. Onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama Sıla'nın asıl ihtiyacı olan ağlayarak içini rahatlatmaktı. Nitekim Sıla'nın ağlaması daha da şiddetlendi. Çok geçmeden Naz kollarını onun bedenine doladı. Sıla da ona sarılırken daha rahat hissetmeleri için salondan ayrıldım. Baş başa kalmaları ikisine de iyi gelecekti. Çantasını da alarak koridordan geçtim ve Naz'ın eşyalarının olduğu odaya doğru ilerledim. İkimiz de normal zamanda bu yatağı kullanmadığımız için Sıla bu geceyi salon yerine bu odada geçirebilirdi.

Işığı açarak odayı aydınlatırken çantayı da yatağın yanındaki komodinin üzerine bıraktım. Yatak için örtü ve yastık gerekiyordu. Çekmecelerden birinde olan nevresimlerden, kullanılmamış bir takım çıkarttım. Nevresimi yatağa geçirdikten sonra kullanması için bir yastık ve örtü de hazırladım. Ardından tam karşı daireyle denk gelen pencerenin perdesini çektim. Yatağın ucunda duran Naz'ın valizini ayak altından kaldırmak için dolabın kenarına doğru yerleştirdim. Odaya son kez dönüp baktığımda yapılacak daha fazla bir şey kalmamıştı.

Işığı kapatıp odadan çıktım ve yanlarına geri döndüm. İçeriye girdiğimde direkt mutfağa doğru geçtim. Hala birbirlerine sarılmış halde öylece bekliyorlardı. Yanlarına gitmek yerine kendime oyalanmak için başka bir iş aradım. Yoldayken dışarıdan pizza siparişi vermiştik bu yüzden yemek hazırlamayacaktım ama yanında yenilebilecek atıştırmalıkları hazırlamaya başladım.

Yemeğin yanına içmek için dolaptan kolayı ve onunla birlikte üç bardağı tepsiye yerleştirdim. Daha sonra alttaki raflardan birini çektim. Abur cuburlar bu gibi dönemlerde herkese iyi gelirdi. Cipsleri ve jelibonları kaselere koyarken Sıla için özellikle koyduğum sürme çikolatanın yanına her ihtimale karşı iki kaşık koyarak hepsini tepsiyle birlikte salona götürdüm. Sıla ağladığı için biraz daha rahatlamış dursa da kafasını hâlâ Naz'ın göğsüne yaslamıştı. Karabiber aşağıdan onları dikkatle izliyordu.

Tepsiyi orta sehpanın üzerine bırakırken eş zamanlı olarak kapının zili tüm evin içine yayıldı. Naz kollarını Sıla'dan ayırırken ben de kapıya doğru ilerledim. Otomata basıp zemin kattaki çelik kapıyı atıktan sonra cüzdanımı almak için ceketimin cebini yokladım. Kargocu elinde üç kutu pizza ile bulunduğumuz kata çıktığında ben de cüzdanımdan kartımı çıkartıyordum.

"İyi akşamlar efendim." dedi elindeki poşeti bana doğru uzatırken. Naz'ın da yanıma gelmiş olduğunu fark edince poşeti alıp ona doğru uzattım ve yanağına bir öpücük bıraktım. Naz poşeti alsa da yanımdan ayrılmadı. Bu sırada kargocu çocuk elindeki post makinasında bazı tuşlara basıyordu.

Post makinesini bana doğru uzattığında kartı bölümeye okuttum ve ücretin alındığına dair çıkan biiip sesini işittik. Post cihazını kendine doğru çevirip fişin çıkmasını bekledikten sonra kesip bana doğru uzattı. Uzanıp alırken "Size de iyi akşamlar. Kolay gelsin." dedim ve ardından kapıyı kapattım.

"Sen..." dedi birkaç adım atıp kollarını boynuma doladı. "Bazen gerçek olamayacak kadar mükemmel biri oluyorsun. Bunu biliyor muydun?"

"Hmm..." dedim dudaklarına hızlı bir öpücük bırakmadan önce. Ardından geri çekilip yüzünü inceledim. "Öyle miymişim?"

"Hıhıı... Hatta bazen değil, çoğu zaman öyle oluyorsun. Ve ben bu halini çok seviyorum." Cümlenin ardından bir öpücük daha... "Neyse, Sıla bekler şimdi."

Kollarını çözdükten sonra beni arkasında bırakıp gülümseyerek salona ilerledi. Arkasında şaşkın bir ben kalmıştım tabi. Nasıl oluyordu da böyle kolayca etkisi altına giriyordum bilmesem de şikayetçi değildim. Kendi kendime gülerken salona geri girdim. Naz çoktan paketleri çıkartıp sehpanın üzerine bırakmaya başlamıştı bile.

"Yemeklerimiz de geldiğine göre bir film açıyorum. Hem biraz kafamız da dağılır." dedim kumandadan kategoriler arası geçiş yaparken. Sonunda komedi kısmını seçip daha önce izlememiş olduğum bir filmin üzerine geldim. "Herkes için uygun mudur?"

Naz'dan onaylar bir mırıltı gelirken Sıla sadece kafasını sallamakla yetindi. Karabiber hepimize bakarak üzüldüğünü belli eden bir mırıltı çıkardığında sessizce iç çektim.

"Gel buraya." dedi Sıla, Karabiber'i kucaklayıp kolları arasına alırken. Karabiber Naz'a bakarak huysuzlansa da bir başka kucağa alındığını ve kafasının okşandığını fark edince sessiz moduna geri döndü. Bu duruma kendi içimde sevindiğim için kimsenin bir şey söylemesine fırsat vermeden filmi başlattım. Ekranda beliren büyük simgenin ardından ekran siyaha büründü ve sonra film de başladı.

Filmde bir kadının kendisini aldatan kocasını basması ve daha sonrasında bu duruma verdiği çeşitli tepkiler konu alınmıştı. Her seferinde aynı aldatılma sahnesinin sonucunda bir başka olasılık yaşanıyor ve kadının başına türlü talihsizlikler geliyordu. Ve o talihsizlerin ardından bir kabustan uyanır gibi yataktan kalkıyordu. Böylece gün tekrar başlıyordu. 

Bir yandan filmi izlerken bir yandan da yemeğimizi yiyorduk. Sıla pizzasının birazını Karabiber ile paylaşmayı tercih etti. Naz da bir-iki dilim pizza yedikten sonra iştahı olmadığını söyleyerek kutuyu kapattı. Her ne kadar yemeğini yememesi hoşuma gitmese de böyle bir günde üstüne giderek onu daha fazla daraltmak istemedim ve anlayışla kutuyu elinden alıp sehpaya bıraktım. Pizzayı yemediği gibi başka hiçbir yiyeceğe de dokunmadı ve sadece başını omzuma yaslayarak filmi izlemeye devam etti.

Hepimiz dikkatle filme odaklanmışken bir süre sonra yanımdan gelen hafif iç çekişli mırıltıyla filmden kopup kafamı yana çevirdim. Naz koluma yaslanmış halde uyuyakalmıştı ve her geçen dakika bulunduğu yere daha çok sokuluyordu. Onunla tanıştığım ilk günlerden itibaren filmleri ne kadar sıkıcı bulduğunu her fırsatta dile getirdiği için bu duruma pek şaşırmamıştım doğrusu.

Daha rahat yatabilmesi için kolumu başının altından çekeceğim sırada huysuzca kıpırdandı. Elimle başına destek olduktan sonra kolumu kaldırdım ve başını göğsüme yasladım. Bulunduğu yeri çok geçmeden benimsedi. Kolunu belime doğru atıp bedenimi yastık gibi kullandı ve uykusunu derinleştirdi. Onu yatağa kadar taşıyacaktım tabii ama sadece biraz daha derin uykuya dalmasını bekliyordum, yoksa uykusu bölünebilirdi.

Odağım tamamen filimden kopmuşken sadece süre dolsun ve Sıla tek başına kalmasın diye duruyordum. Bir elimin parmaklarıyla Naz'ın yüzünün önüne düşen saçları geriye doğru taradım. Saçları o kadar yumuşaktı ki sanki bir yün yumağını seviyor gibi hissettiriyordu. Ayrıca uyurken fazla savunmasız ve güzel oluyordu. Sonunda film bitip jenerik akmaya başladığında Sıla da oturduğu yerden esneyerek mırıldandı.

"En doğrusunu yaptı kadın. Bazen umursamamak ve sadece çekip gitmek yapılabileceklerin en doğrusu sanırım."

"Evet, öyle." diye yanıtladım, belki ders alır umuduyla. Tam olarak filme hakim olmasam da söylediği kendisi için de mantıklı bir cümleydi. Bu saatten sonra Tekin ya da bir başkasıyla zaman kaybetmesi sadece kendine zarardı. Söylediğimden sonra başını bize doğru çevirdiğinde gözleri benden önce Naz'a odaklandı.

"Uyudu mu yine?" diye sordu şefkatli bir sesle. Hafifçe başımı sallayarak onu onayladım ve tekrardan Naz'a baktım. Konuşmaya devam etti. "Uyumakta haklı. O da berbat bir gün geçirdi. Belki de benimkinden daha berbat bir gün..." diye bir tespitte bulundu.

Haklıydı. Neler hissettiğini tam olarak hissedemesem de bugün yüzünde o endişe ve korku dolu ifadeyi görmüştüm. Ben o an hiçbir şey yokmuş gibi onu alıp gitmeyi ya da susması için Yıldız'ı uyarmayı isterken o beni susturmuş ve bununla tek başına yüzleşmişti. Bunu ona söyleyecek fırsatım olmasa da bu yaptığı onunla gurur duymamı sağlamıştı. Artık hastalığından utanmıyor ve bunu kabullenebiliyordu, ki bu bizim için en büyük gelişmeydi.

"Alaz..." dedikten sonra duraksadığını fark ettim. Başımı kaldırıp ona baktığımda mahcup bir ifadesi vardı. "Teşekkür ederim bugün için. Ve Tekin'i hayatımıza sokan kişi olduğum için de özür dilerim." Herkesin asıl kabahatlilerden başka suçlayacağı birisi vardı.

"Senin de suçun değildi." dedim bugün içinde bir kez daha. Ne çok kullanır olmuştum şu cümleyi. Başını hafifçe salladıktan sonra Naz'a baktı.

"Sen iyi ki Naz'ın yanındasın. Ona gerçekten iyi geliyorsun, açıkça da gözüküyor zaten. Bari siz ayrılmayın, tamam mı?" Dediğine hafifçe gülümserken başımı tamam der gibi salladım. Daha sonra da ceketini koltuktan alıp ayağa kalktı. "O zaman ben de yatıyorum. İyi geceler size."

"Sana da." Sıla hafif bir tebessümle odasına doğru ilerlerken ben de Naz'ı kucaklayıp yattığı yerden kaldırdım. Havalandığında huysuzlansa da çok geçmeden kolları bedenime dolandı. Işıkları dizimle kapattıktan sonra odamıza doğru yol aldım.

"Alaz..." dedi tam odadan içeriye girerken. Kapının açılırken çıkarttığı gıcırtıcısı sanırım uykusunu bölüp rahatsız etmişti. En yakın zamanda bu kapıları da yağmama gerekiyordu demek ki.

"Efendim sevgilim?" dedim onu yatağa yatırırken.

"Bitti mi film?"

"Bitti." Bu sefer örtüyü açıp altına girmesini sağladım ve üzerini örttüm.

"Neredeyiz?" Gözlerini açmaya çalışsa da ışığı açmadığım için görebildiği tek şey karanlıktı. Başının üzerine bir öpücük bıraktım. "Odamıza geldik. Uyuyacağız şimdi. Sen uyanma."

"Sana bir şey sorabilir miyim?"

"Tabii ki..." dedim yatakta yanına uzanırken.

"Bana yarın filmde ne olduğunu anlatır mısın? Hani önceden bana, uyursan filmde olanları ben sana anlatırım demiştin ya... Merak ettim."

"Anlatırım hayatım. Hadi uyu."

"Süpersin. Tamam." Kolunu tekrar bedenimin üzerine atıp bana sarıldı ve kafasını göğüsüme yaklaştırdı. Elimi refleks olmuş gibi saçına yerleştirdim ve dipten uca kadar okşamaya başladım.

Kısa süre içinde tekrar uykuya daldığında saçlarıyla oynamaya devam ettim. Kaşları hala çatık şekilde duruyordu. Böyle yaparak bir şekilde kötü anları aklından alabileceğimi umuyordum. Elimden gelse yapardım. Yüzü tekrar huzura kavuştuğunda aklımdan kendi kendime tekrarladığım cümlenin dudaklarımın arasından kaçmasına engel olamadım.

"Bu senin yaşadığın son kötü günündü. Bundan sonraki her günün bir öncekinden daha güzel olacak, sana söz veriyorum."

🩺

bu gerçekten yaşadığımız son kötü olay olabilir a dostlar.
finale yaklaştıkça mental olarak rahatlıyorum bir şekilde, umarım siz de benim gibisinizdir. çünkü vedalaşma vaktimiz çoktan geldi de geçiyor bile...

Continue Reading

You'll Also Like

488K 25.7K 76
"Mankenler, aktrisler ve şarkıcılar... Harry, bu iş daha fazla böyle devam edemez." dedi, grubumuzun halka ilişkilerinden sorumlu olan Mike. "Harry...
822 149 25
Sen ağladıkça sevgilim, kalbimdeki delik büyürdü. Delik kalbe sahip bir adamla, o boşluğu dolduracak olan, beynindeki tümörle ve akciğerlerine yapışa...
46.9K 3.3K 23
Gazeteci bir kızın görevi gereği asistan olarak işe girmesi nelere sebep olacak? Başına neler geleceğini bilmeden yürüdüğü bu yolda Bu görevi başar...
1M 56.6K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...