PSİKOLOG BEY

By welkamtuhell

3.5M 206K 64.7K

❝Seninle birlikteyken kendimi çok güvende hissediyorum, sanki evimdeymiş gibi.❞ Kleptomani hastası olan Naz... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.6
6.7
6.8
6.9
7.0 • final
önemli açıklama

4.4

36K 2.5K 593
By welkamtuhell

aralıksız bölüm yazıyorum derken nazar değdirdik
hep yök'ün suçu arkadaşlar, moralimi s*kti de birazcık

soner avcu - yalnızlıklar

🩺

2 gün sonra

Naz Yılmaz

İçimdeki bu ses ile başa çıkabilirdim.

Alaz'la son konuşmamızın üzerinden iki gün geçti. O günün akşamı Miray'a bilekliğini, dediği gibi içinde özür dilediğim not da bulunduran, bir kargoyla gönderdim. Sonraki birkaç gün yine okula gitmedim ve evden dışarıya bir kere bile çıkmadım. Bugün ise bir delilik yaptım ve dışarıya çıktım.

Tüm gün evde duvarlara bakarken çok düşündüm. Bana göre iyileşmek için yapabileceğim tek bir şey vardı; o sesi yok saymak. İçimdeki sesi kontrol etmemin yolu, belki de onun varlığına alışmaktı. Böylece bir daha beni kontrol etmesine izin vermeyecektim.

Evimin yakınındaki, kitapçıların olduğu, bir ara sokakta hiçbir amacım olmadan öylesine geziyordum. Belki bir ihtimal dürtü gelir de ona karşı koymaya çalışırım diye umut ediyordum. Ne kadar hızlı toparlarsam Alaz'a o kadar çabuk kavuşurdum sonuçta.

Kendi isteğimle ona bir süre görüşmeyelim demiştim ama ayrı kaldığımız bu iki günde bile, onu deli gibi özlemiştim. Onu şu an yanımda mı istiyordum yoksa biraz zamana mı ihtiyacım vardı, bilmiyorum. Son günlerde neye ihtiyacım olduğunu bile fark edemeyecek kadar karışık bir ruh halindeydim.

Telefonuma gelen mesaj bildirimiyle adımlarımı olduğum yerde durdurdum. Kalbim birden hızlandı. Kim mesaj atmıştı ki, Alaz olabilir miydi? Cebimden farkında olmadığım bir telaşla çıkarttığım telefonumun, ekranında gördüğüm isim ve mesajlarla yüzüm düştü ve anında içime bir sıkıntı çöktü.

Anne : geçenlerde babanın kredi kartını kullanmışsın

Anne : hayırdır?

Naz : önemli bir şey yok anne

Anne : önemli değilse boş yere kullanma o zaman
✓✓

Başka bir şey yazmayacağını anladığımda, aldığım mesaja sinirle gözlerimi devirip telefonumu kapattım. Onlarla neredeyse bir aydır konuşmuyorken annemin bana yazdığı ilk şeyin bu olması beni bir parça kırmıştı, her ne kadar kırılmaya hakkım olmasa bile. Onlardan bir şey beklememem gerektiğini, artık kabullenmeliydim.

Her ne kadar onlara kırılsam bile, zamanla aramız düzelir sanmıştım. Oysaki ailemle aramdaki bu uçurum, bu kısacık zamanda bile daha derin bir hal almıştı. Bazen zaman, her şeyi düzeltmeye yetmiyordu işte. Ve bir şeyler düzeltilmek için çabalanmıyorsa vazgeçilmeliydi belki de. Hiçbir zaman aynı karşılığı alamayacağım birine, hâlâ umutla bir sevgi beslemem çok acınasıydı.

Bıkkınlıkla derin bir nefes verip sokakta yürümeye devam ettim. Böyle bir muhabbetimiz olmasındansa hiç olmamasını tercih ederdim sanırım. O zaman daha mutlu olurdum çünkü. Boş boş etrafa bakınırken bir mağazanın vitrininde uzun zamandır almak istediğim kitabın indirimde olduğunu gördüm ve adımlarımı düşünmeden oraya doğru yönlendirdim.

Sessizce içeriye girip etrafı süzdüm. İçerisi hafta içi olması dolayısıyla pek kalabalık değildi. Sadece kasanın başında duran bir çalışanı olan epeyce büyük bir mağazaydı. Kadın beni görünce kafasıyla selam verip gülümsedi. Aynı şekilde tebessüm edip gözlerimi kaçırdım. Çekingen adımlarımı istediğim kitabın bulunduğu rafa doğru yönlendirdim. Elime alıp kitabı incelerken tanıdık his tüm vücudumu bir zehir gibi dolaştı.

Naz. Belki de annenin sözünü dinlemelisindir. Gereksiz yere kartı kullanma dedi sana. Sen de kullanma o zaman. Ama ihtiyacın olan bu kitabı da al. İçimdeki istek ne kadar güçlü olsa da gözlerimi kapatıp sesi bastırmak için içimden başka şeyler düşündüm.

Düşüncelerimi toparlayamayınca gözlerimi geri açıp mağazanın içinde, özellikle de tavanın köşelerinde, gezdirdim. Şu an kendi dikkatimi mi dağıtmaya çalışıyordum, yoksa kamera mı arıyordum? Amacım neydi tam olarak emin değildim ama ne yaparsam yapayım ellerimi kitaba uzatma isteğime karşı koyamıyor, kafamdaki sesi bir türlü bastıramıyordum. Görünürde hiç kamera da yoktu.

Al artık şunu Naz. Almak istemiyorum. Almak istiyorsun, bu zamana kadar hep aldın. Alaz'a iyileşeceğim dedim. Yapamam. Nereden bilecek ki aldığını? Bir kereden bir şey olmaz. Yap hadi. Daha fazla ayakta tutamadığım irademi bir kenara bırakıp kafamı arkaya çevirdim ve kasadaki kadını kontrol ettim. Dış dünyadan kopmuş bir şekilde önündeki bir şeyle ilgilendiğini gördümde önüme dönüp elimi yavaşça kitaba doğru uzattım.

"Yapma." diye fısıldadı, kafamdaki düşünceleri tek bir fısıltısıyla bile susturabilecek olan o ses. Artık onun sesini de kafamda kuruyorum, diye düşündüm içimden. Özlemekten kafayı sıyırmıştım sanırım. Yoksa sesini duyuyor olmamın başka bir açıklaması olamazdı. Tanıdık bir el, havadaki elime uzanıp yavaşça tuttuğunda ise ani bir irkilmeyle yüzümü arkaya döndüm. Düşündüğümün aksine, onun sesini kafamda kurmamıştım, o şu an gerçekten buradaydı.

Yüzünde acı dolu bir ifadeyle bana baktığını gördüm. Onu bu halde görünce derinlerimde bir yerde keskin bir sızı hissettim. Diğer kolunu yavaşça karnımın üzerine sarıp sırtımı kendi bedenine yasladı. Burnunun hizasına gelen saçlarımı kokladı ve öptü. Bir yandan da havada tuttuğu elimi baş parmağıyla okşuyordu.

"Alaz?" dedim şaşkınlıkla karışık bir ses tonuyla. Bir cevap vermedi. Bir an için nerede olduğumuzu unuttum ve kendimi tamamen ona bırakıp göğsüne yasladım. Dışarıdan nasıl gözüktüğümüz umrumda bile değildi. Sadece bu anın her saniyesini daha güçlü hissetmek istiyordum.

Günlerdir süren baş ağrım ve içimdeki bitmeyen sıkıntı onu görmemle birden yok olmuş gibiydi. Bedenimin üzerine bir kara bulut gibi çöken yorgunluk, şimdi yerini dalgasız bir deniz sakinliğine bırakmıştı. "Naz." diye fısıldadı kulağıma. Birden kendime gelip hızla gözlerimi açtım.

"Nereden çıktın sen?" dedim avucunun içindeki elimi kendime doğru çekerken. Az önce yapacağım şey aklıma gelince istemsizce yine ona karşı duvarlarımı örmüştüm. Sanki az önce kendisini ona bırakan ben değilmişim gibi şimdi de kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. "Konuşmak için yanına geliyordum. Evden çıktığını gördüm ve seni buraya kadar takip ettim." dedi gayet sakin bir şekilde.

"Buna gerek var mıydı? Sana, ben iyiyim demiştim." dedim sinirli çıkan sesimle. Ondan uzak durmak zaten çok zorken benim için işleri daha da zorlaştırıp yanıma geliyordu. Bu dediğimle bana bir cevap vermedi. Elini raftaki kitaplara uzatıp incelemeye başladı. Kırılmıştı sanırım. Gereksiz sert çıkıştığımı fark edip sesimi yumuşatarak durumu toparlamaya çalıştım. "Yani gelmene gerek yoktu, ben kendim hallediyordum."

"Bir ilişkinin amacı; nasıl ki mutluluğunu paylaşıyorsan aynı şekilde pişmanlıkları, üzüntüyü, sorunları da beraber paylaşmaktır Naz, onları tek başına yaşamak değil." dedi yüzüme bakmadan önündeki kitapları karıştırırken. Ne diyeceğimi bilemedim, dediklerinde fazlasıyla haklıydı. Sessizce yanına yaklaşıp ben de incelediği kitaba baktım.

"Neden okula gelmiyorsun?" diye sordu kafasını bana çevirmeden. Gözümü onun kitabından, az önce çalmaya çalıştığım kitaba çevirdim. Aklım hâlâ o kitapta kaldığı için sorusunu geçiştirir gibi bir cevap verdim. "Bir sebebi yok. Canım istemedi sadece." Aslında gitmek istemememin tek sebebi, beklenmedik bir anda dürtü gelirse böyle bir olay yaşamamak içindi.

"Az önce dürtü geldi ve kontrol edemedin, değil mi?" dedi bu sefer fısıldayarak konuşurken. Önce kafamı salladım ama onun hâlâ bana bakmadığı için bu hareketimi göremediğini fark ettim.

"Evet." dedim sonra cılız sesimle. Gözüm ikide bir, az önce almak için uzandığım kitaba kayıyordu. Ona da bunu fark etmiş gibi elindeki kitabı rafa geri bıraktı ve boşta duran elime uzandı. Ben ne olduğunu anlayamadan çıkışa doğru yürümeye başladık. Kasadaki kadın Alaz'a şüpheyle baktığında gözümü sorun yok der gibi kapatıp açtım.

Beni mağazadan çıkarttı. O sert bir yüz ifadesiyle ilerlerken ben de onun bir adım gerisinde tedirgin bakışlarımla, ona bakıyordum. Kızgın gibi duruyordu. Kızgınlığının sebebi neydi bilmiyordum. Tek bir kelime konuşmadan el ele arabasının yanına kadar yürüdük. Elimi sanki her an kaçıp gidecekmişim gibi sıkı tutuyordu.

Arabanın yanına geldiğimizde önce benim kapımı açıp bindirdi. Sonra kapıyı kapatıp gözünü benden ayırmadan arabanın ön tarafından dolandı. Kapısını açıp şöför koltuğuna oturdu. "Uzaklaşmasaydık, yapmaya çalıştığın şeyden vazgeçmeyecektin." dedi arabayı çalıştırırken.

Bana bakmıyorken bile kafamın içinde neler döndüğünü gayet iyi biliyordu. Kafamı sallayıp onu onayladım ve emniyet kemerimi taktım. Başka bir şey söylemeden yola koyulduk. Gözlerimi arada bir arabının içinde dolaştırıp yine tedirginlikle ona çeviriyordum. Sanki tek bir kelime etsek fırtına kopacak gibiydi.

Sokağıma girmemizle arabayı boş bulduğu bir yere park edip durdu. Böylece kısa süreki yolculuğumuz oldukça sessiz ve gergin bir şekilde bitti. Emniyet kemerimi çıkartsam da arabadan inmedim. Bir şeyler konuşacağımızın farkındaydım. Bunun için geldiğini söylemişti. Bir süre arabanın içinde sadece oturduk. Sonra derin bir nefes verdi ve muhtemelen içini kaplayan o sıkıntıyı, sesli dile getirdi.

"Beni, neden kendinden uzaklaştırıyorsun Naz?" Sustum, sustum ve sustum. Bu soruya verebileceğim bir cevabım var mıydı, emin değildim. Amacım onu uzaklaştırmak değildi sadece benim yüzümden, yaşadığımı utancı o da yaşasın istemiyordum.

"Uzaklaştırmıyorum. Sadece bu durumdan nasıl, ne zaman kurtulurum bilmiyorum. Aklımda, belki de hiçbir zaman düşüncesi bile var. Durum böyleyken seni de bir bilinmezliğe sürüklemek istemiyorum." diyebildim.

"Peki bunu, isteyip istemediğimi bana sordun mu?"

"Çok mu kızgınsın bana?" diye sordum ona bakmadan. Yüzüm tam karşıya dönüktü ama sıkıntılı bir nefes verdiğini işittim. "Sana kızgın değilim." dedi sonra her zamanki gibi yumuşak bir sesle. Gözlerimi çevirip ona baktığımda, onun da gözlerini karşıya diktiğini gördüm. Sonra yavaşça kafasını bana çevirdi.

"Kendime kızgınım. Senin için birinin sevgisine güvenmenin ne kadar zor bir durum olduğunu biliyordum. Orada bunu düşünüp daha açık konuşmam gerekirdi. Kafanda böyle bir ihtimal oluşmasına izin vermeseydim şimdi de böyle bir durumda olmazdık." dediğinde bacağının üzerindeki eline tereddütle uzanıp tuttum.

Bu, tamamiyle onun suçu değildi. Bu durumda olmamızda ben de, en az onun kadar, suçluydum. Ve ben ona kızmıyorken, onun kendine kızmasını hiç istemiyordum. Yavaşça elini okşamaya başladım. Biraz durdu ve sonra devam etti. "Ben sana sadece, kırgınım."

Elinin üzerindeki elimin hareketi durdu. Boğazım ise ona bunun sebebini sormama izin vermeyecek kadar acı bir şekilde düğümlendi. Kızgınlık mı daha kötüydü yoksa kırgınlık mı? Sorumun cevabını bulmak için titreyen gözlerimi onun gözlerine kenetledim.

"Bana, sana güveniyorum demiştin Naz. Ben, sen bunu bana dediğinde farkında bile olmadan bir beklenti içine girmişim. Senin duyduklarını öyle yorumlaman çok normaldi ama ben bu düşüncene hazırlıksız yakalandım. Sonra da hastalığının tekrar ettiğini benimle paylaşmak yerine benden kaçtın. Ben senin şu durumda yanında olamayacaksam, ne zaman olacağım?"

"Özür dilerim." diye mırıldandım. Haklıydı ve benim diyebileceğim tek şey buydu. Duyduğum şeylerin ağırlıyla kafamı önüme eğip ellerimle oynamaya başladım. Dolan gözlerimi gizlemeye çalışsam da bir damla bacaklarımın üzerine düştü. Gözlerimi belli etmeden silmeye çalışırken dayanağım kırıldı ve birden sinirlerim boşalmış gibi ağlamaya başladım.

"Naz?" dedi Alaz tedirginlikle. Sonra işaret parmağı ile kafamı kaldırıp bana baktı. "Ağlama. Tamam öyle demek istemedim ben." dedi yalvarır gibi sesle, beni omzumdan kendine doğru çekip sarılırken. Ağlayarak kendimi affettirmek istemiyordum. Bu çok acizce bir hareketti. Kırgınlığını kendi içinde halledip beni öyle affetmeliydi.

Ama onun bu tavrına dayanmak da çok zordu. Onun bana karşı olan en ufak uzaklığı bile içimi acıtıyordu. Kim bilir benim ona karşı olan tavrım onu ne kadar yaralamıştı? Bir süre birbirimizden ayrı kalalım derken bunun onu ne kadar kırabilecek olduğunun farkında bile değildim.

"Özür dilerim. Ne bileyim, düşünemedim. Ama kırmak istemedim ki ben seni." diyebildim ağlamaktan çatallaşan sesimle. Söylemek istediklerimi bir türlü kelimelere dökememenin sıkıntısını yaşıyordum.

"Farkındayım ben de. Ama hepsi üst üste geldi işte." dedi yorgun bir sesle. Bir yandan da ağlamamı yatıştırmaya çalışıyordu. Gözyaşlarımı dindirip gürültüyle burnumu çektim. Bu halime hafifçe güldü. Yaslandığım omzunda gözlerimi kapatıp bir umut kırıntısıyla sordum. "Seviyor musun hâlâ beni?"

"Senden bir haber alamayınca aklım çıkıyor benim. Sen gelmiş bana; beni hâlâ seviyor musun, diye soruyorsun Naz." dedi sitemle. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Yavaşça gülümsedi. Derin bir nefes alıp parmaklarını saçımda dolaştırdı. "Seviyorum, hem de çok seviyorum."

"Geçer mi o zaman kırgınlığın?" diye sordum bir elimi beline dolayıp daha sıkı sarılırken. Sesim yalvarır gibi çıkmıştı. O da beni sakinleştirmek için saçımı okşamaya devam etti ve yanağını kafama yasladı. "Geçer." diye mırıldandı.

"Tamam. Yanımda ol. Birlikte halledelim bu durumu." dedim rahat bir nefes alırken. Artık kabullenmiştim, ondan kaçmama gerek yoktu. En başından beri ondan kaçmak yerine ona sığınmalıydım zaten. Çünkü varlığı bana iyi gelen tek kişiydi. Onun da rahat bir nefes aldığını işittim. "Birlikte halledelim güzelim." dedi ve arabanın içine uzun süreli sessizlik yayıldı.

Bu sessizlik boyunca birbirimize sarılmaya devam ettik. Aramızdaki sessizliği bozup "Hadi sen eve git, dinlen biraz." dedi sırtımı sıvazlayarak. Aniden kafamı, yasladığım omzundan kaldırdım. "Sen?" dedim endişe ve hayal kırıklığı sesime yansımış bir şekilde.

"Benim şimdi yapmam gereken şeyler var. Daha sonra gelirim belki." dediğinde bu cevabı her ne kadar içime sinmese de usulca kafamı salladım. Sonra yüzüne yerleştirdiğim elimle onu kendime çekip yanağını öptüm. "Görüşürüz." diye fısıldadım.

"Görüşürüz." dedi o da buruk bir şekilde tebessüm ederek. Ardından arabadan indim ve ona isteksizce el sallayarak apartmana doğru yürüdüm.

🩺

sıçtırmayın bacağınıza, yok artık kaos falan
az daha toxic ilişkiye dönüyorduk resmen

hadi bu son üzücü bölümdü
sonraki bölüm güldürücem yüzünüzü, söz ;)

Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 198K 50
Başak, askerdeki abisine saçma sapan mesajlar atıp eğlendiğini zannederken, telefonun ucundaki kişi gerçekten abisi miydi? Rastgele#1 {28.03.2023} Ge...
46.9K 3.3K 23
Gazeteci bir kızın görevi gereği asistan olarak işe girmesi nelere sebep olacak? Başına neler geleceğini bilmeden yürüdüğü bu yolda Bu görevi başar...
17.3K 827 16
Lise hayatı boyunca Rüzgar'ı seven Alya, yanında artık başka kızları görmekten bıkıp bir anlık sinirle, ona yazmaya karar verir. 05**: ne zaman beni...
2.4M 105K 71
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...