KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

4K 389 108

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"
42.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍüɴ ʏᴀɴᴋıꜱı"
43.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪᴋɪ ʏüᴢü"
44.ʙöʟüᴍ:"ᴅüşᴍᴀɴıɴ ᴋᴏʏɴᴜɴᴅᴀ"
45.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ᴋᴀɴᴀᴛʟᴀʀ"
46.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀɴʟı ʜᴀɴçᴇʀ"
47.ʙöʟüᴍ:"ꜱᴀᴠᴀşᴛᴀɴ ɢᴇʀɪʏᴇ ᴋᴀʟᴀɴʟᴀʀ"
48.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʀᴀ ɪᴢɪ"

28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"

42 6 0
By Nemesisheart

Skylar Grey - I'm Coming Home

"Onlar hatalarımı affetiler."

Soğuk kaldırımdan kalkarken ufaktan sendeledim ama toparlanmayı da çok geçmeden başardım. Karşıda hala varlığımdan habersiz olan Kutan derin nefeslerle başını yere doğru eğmişti. Ben de ona doğru yürümeden önce bileğimde duran bilekliğe baktım. Sarı bilekliğin tonu hafif şeffaftı o yüzden ilk bakıldığında en çok ucundaki kan damlası dikkat çekiyordu.

"Alvina?"

Azra'nın sesiyle yerimden sıçradığımda arkamdan dolanıp yanıma gelen Azra çok hafif ıslanmıştı. Siyah saçları nemli bir şekilde önüne dökülüyordu. "Nereden çıktın sen?" diye sorduğumda suratında belli bir şaşkınlık meydana geldi. "Güneş abla birkaç eşya verdi, bahçe kapısının oradaydık ama seni göremedik," diye açıklamada bulununca ağırca başımı salladım.

"Siz ne yaptınız içeride?"

Sorusunu hazmetmeden önce gözleri benim gibi Kutan'a takıldığında ona cevap vermek yerine sadece bileğimi ortaya çıkarıp anlamasını bekledim. Siyah irisleri yavaşça bileğimde gezindiğinde bakışları dağıldı gitti. "İnanamıyorum...Nasıl babama güvenirsin?" Hafif azarlar tonda çıkan sesine burukça gülümsedim.

"Olsun, yine de kötü hissetmiyorum. Hem artık annemi iyileştirecek çözümü de bulduk. Ayrıca sayemde Sessiz'de babandan kurtulmuş oldu," dediğimde onunda gülümseye çalıştığını fark ettim ama bozmamaya çalışması baya belli oluyordu. "Kutan bunu görürse çileden çıkar," diyerek bir konuya da açıklık getirince bakışlarındaki anlamı hemen çözebiliyordum.

"Aranızdaki ilişki fark edilmeyecek gibi değil ve Kutan'da saklamayı beceren biri değildir. O yüzden için rahat olsun, Kutan ne olursa olsun incinmene izin vermez eğer çözümün buysa er yada geç kabul etmek zorunda kalacaktır," dediğinde bir kez daha gözlerimi Kutan'a çevirdim.

Söylediklerine hitaben sadece histerik bir biçimde güldüm çünkü içimden bir ses bunu onaylar nitelikteydi. O da cevap vermeyeceğimi anlayınca devam etti. "İlk öğrenen olmak hoşuma gitti ama sanki abin de anlamış gibi duruyor."

İkimizin de dudaklarında oynayan gülümseme yavaşça soldu. "İnan bana bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama abimin sormasını beklemek şuan için daha mantıklı gibi geliyor," dediğimde bir yandan Kutan'ı göz ucuyla işaret ettim.

"Bence bu olanlar çözülmeden kimse bunu sormaya cüret etmez, sadece sessizce kabullenmek zorunda kalacaklardır. Sen de o zamana kadar aranızdakileri bir şekilde toplarsın," dedi ve elinde tutuğu ufak çantadan ince bir hırka çıkardı.

"Peki, sen ne düşünüyorsun?"

Elindeki hırkayla bana bakınca soruma içtenlikle gülümsediğini görebildim. "Şu bileğindeki anlaşmayı mı diyorsun yoksa Kutan'la alevli ilişkinizi mi?" diye söylenirken haylazca sırıttı.

"Alevli mi? Şaka yapıyor ol lütfen," deyip göz baydım. Benim halime içten bir kahkaha atan Azra gayet neşeli gözüküyordu, bu benim de kısa bir zaman da olsa keyiflenmeme neden olmuştu. "Kutan sakin bir ilişki yaşamayı tercih etmez benden söylemesi," diyerek bana takılmayı sürdürünce koluna sert bir darbeyle vurdum.

Eylemime yine gülmüş ve keyfini çıkarmıştı. Ben de bu konuyu daha fazla uzatmayı tercih etmedim. Neyse ki çok sürmeden gülüşünü bastırmış ve omuz silkip bana her zaman ki şefkatiyle bakmaya başlamıştı. "Şu bileklik başımıza baya iş açacak gibi görünüyor, ama ne olursa olsun bununla baş edebiliriz çünkü babam eğer o bilekliği takmışsa sana karşı bir korkusu var demektir, bu da azıcık da olsa işimize yarar. Sen hiç endişelenme onun da bir yolunu buluruz," dediğinde içten içe burada yanımda olmasına çok sevindim.

"Ve diğer konuya gelecek olursak da Kutan'la aranızdakilere bir şey demek bana düşmez, ama bunu zamana bırakmanı tercih ederim çünkü senin şuan hayatını normale döndürmeye çalışmanı görebiliyor ve buna alışacaktır... Kutan her şeye alışır."

Ben de ufak bir tebessümle içimdekileri dile döktüm. "Bana da kendi isteğiyle zaman vermişti, hatta duygularımdan emin olana kadar bekleyeceğini söyledi," dediğimde bunu söylerken yine ona bakmak istememi alışkanlıktan daha fazlasına yordum. "O öyle söylemişse gerçekten bekler. Onun için zamanın bir önemi yok, Kutan sana değer veriyorsa duygularına da, sana da istediğini verecektir," deyince gözlerimi kapayıp açtım.

Bu konuşma içimi öylesine bir huzurla doldurmuştu ki bu duyguyu özlediğimi fark etmiştim.

"Ama bana çok kızgın ve kızmaya da devam edecek," dediğimde aslında şimdi ki durumu kafama taktığımı ona da belli ettim çünkü bu yaptığımı öylece kenara itemezdik. Kolayca bu durumdan kurtulamayacağımızı o da biliyordu, Yağız'ın eline büyük bir koz vermiştik ve şimdi beni neler de kullanacağını tahmin dahi edemiyordum. Bu bilinmezlik artık başımı ağrıtıyordu.

"Ne yaparsak yapalım bir türlü normale dönemiyoruz." Azra'da en sonunda elindeki hırkayı elime tutuşturdu. "Şimdilik bilekliği görmese iyi olur, hastaneye kadar sakla en azından araya girecek birileri olur," dediğinde bedenime bir ürperti yayıldı. Yine de elimdeki hırkayı hızlıca üstüme giydim.

"Teşekkür ederim," derken kollarımı kavuşturdum ve önümü kapattım. "Rica ederim."

"Alvina?"

Abim karşı ara sokaktan çıkıp arabanın yanında durduğunda nerede olduğuna kafa yormak yerine yanlarına doğru ilerlemekte karar kıldık. Kutan'a dönmeden direkt abimle muhatap oldum. "Neredeydin?" diye sorduğumda suratında belirgin bir sorgulama ifadesi oluştu.

"Onu bunu boşver, asıl içeride ne oldu onu anlat?" Sorusu benim sorumu bir kenara itince öksürerek önlerinde durduk. O sırada arabaya yaslanmış beden sırılsıklamdı.

Abim de aynı Azra gibi az ıslanıp durdu. "Hallettim merak etme ama ilk hastaneye gitmemiz gerek Sessiz burada değil," deyip olayın üstünü kapatmaya çalıştım ama başarılı olduğum pek söylenemezdi. "Alvina nasıl izin verdi?" diyerek soruyu üsteledi.

"Bana bir kağıt imzalattı, eğer Sessiz'i kötü niyetle kullanırsam ailemin her şeyini alacağına dair," dediğimde bakışları tahmin ettiğim gibi çok değişmedi çünkü asıl meseleyi gerçekten saklamayı tercih ettim. Bunu fark eden Azra ise rahatsızlıkla yanımda kıpırdanıp durdu oysa yalan söylemiyordum çünkü anlaşmayı bunun üzerine de yapmıştı.

"Sandığımızdan kötü değilmiş sonuçta her şeyimizi alsa ne olacak ki, en azından senin hayatına karışmıyor," deyip iyi tarafından baktığını görmek vicdanımı sızlattı. Abimin bakışları Kutan'a çevirilince ondan bir cevap istermiş gibiydi. "Göreceğiz," derken sertçe yerinden kalkan ve sürücü kapısını açan Kutan bana bakma gereksinimi görmedi, sanki duyacağını duymuş ve bu ona yetmişti.

Abimi tatmin ettiğimi düşünerek arabanın etrafından dolanıp ön kapıyı açıp oturdum. O sırada Azra'nın bakışlarını kaçırarak arabaya bindiğini ve abime bakmadığını görebilmiştim. Bu yükü onun omzuna koymak içimden gelmese de bilmesi gerektiğini düşündüğüm için ona söylemek istedim ama galiba bu onun için iyi olmamıştı. Hepimizin bindiğini gören Kutan'da arabayı son hız sürmeye başladığında son kez eve bakıp gerçeklerle bir başıma kaldım.

"Babamı dert etme, sen sadece o kızı nasıl bulacağını düşün," derken akıl vermeye çalışan abime tebessüm edip ön camdan bakmaya devam ettim ama tebessümümü fark ettiğini biliyordum. "Baban Sessiz'i evinde tutmadığını açıkça söyledi, demek ki dışarıda bir yerde. Onu da Alkan bulacaktır."

"O zaman Yağız onu nasıl koruyor?" diye soran abime Azra cevap vermeye koyuldu ama ilk öncesinde boğazını temizleyip üstündeki gerginliği atmaya çalıştı. "Babam bir sürü tılsımla bu işleri hallediyor, eğer anlaşma yapılmışsa duvarı sadece bizim için kaldıracaktır," dediğinde Kutan histerik bir gülüşle araya girip konuşmaya başladı. "Bizim için değil Alvina için kaldırmıştır," deyip dikiz aynasından Azra'ya baktı.

İsmimi söyleyiş şekli nedense ağırıma gitmişti. Öyle farklı söylemişti ki sanki beni tanımak istemeyen o Kutan'a geri dönmüş gibiydi. Dudaklarımı birbirine bastırıp susmayı ve konuya karışmamayı daha mantıklı buldum yoksa yine onunla tersleşip duracaktık.

"Neyse şuan önemli olan kıza ulaşmış olmamız, oraya kiminle gitmeyi düşünüyorsun?"

"Büyük bir ihtimal Ladin'le giderim, bu konu da en bilgilimiz o, ayrıca kızı hemen ürkütmek istemem," deyip yeterli bir açıklamada bulunduğumu düşünüyordum.

"Haklısın, Sessiz zaten biraz ürkektir," diyerek beni onaylayan Azra'da iyi bir yaklaşımda bulundu ama ben yine de detayları öğrenmek istedim. Merakla yerimden atılıp arkaya doğru başımı çevirirken amacım tamamen merak gidermekti. "Sessiz ne zamandır bu gücü taşıyor?" Azra'da dizlerinin üzerine doğru eğilip bana yaklaşınca uzak kalmak istememiş gibiydi.

"Galiba on iki yaşında filan oldu çünkü babam Sessiz'i eve getirdiğinde Bikem'de ben de küçüktük o yüzden tam hatırlamıyorum," deyince bazı şeyleri algılayamadım. "Yani size geldiğinde gücü yok muydu?" diye sorduğum sırada Azra'da hiç beklemeden başını salladı.

"Yoktu, babam onu çok eskiden tanıyordu ama bu konuyla ilgili pek bir bilgim yok. Sadece şuan hepimizden daha küçük olduğunu biliyorum." Başımı anlık yola çevirip durdum. "O zaman size geldiğinde baya küçüktü ve bu da onun etrafındaki insanları daha iyi tanımasına yardımcı oldu. Peki Yağız neden Sessiz'e bu kadar ihtiyaç duyuyor? Güçler bir süre sonra belli oluyorsa şifacı olduğunu nereden bildi?" diye sorup kaşlarımı çattım.

"İhtiyaç değil bu, Sessiz onun için gerçekten kıymetli. Şifacı olmasaydı bile yine yanında tutardı." Azra'nın söylediklerini iyice düşündüğümde Yağız Atay'ın bu kadar büyük bir kalbe sahip olması tuhaf geliyordu. Sırf kıymet verdiği için yanında tuttuğunu düşünmüyordum. Belki de gücü başka bir şey olsaydı da yanında tutabilirdi.

"Neden sizin gibi küçükken gücü ortaya çıkmadı?" Konuşmaya katılan abim oldukça şüpheciydi. Ben de ona katılarak başımı salladım. "Sessiz'e aşıyı sonradan yapıp ona bu gücü verdilerse nasıl oldu da sana aşı yapılmadı? Oysa aşı olmadan güç ortaya çıkmaz?" Kutan tok sesiyle birlikte abimin sorusuna karşı yeni bir soru sorarken kafası karışmış gibiydi.

Bu hepimizin kafasını karıştıran bir soruydu. Kimse gücümün neyden kaynaklı olduğunu bilmiyordu. Bilen birisi varsa o da Yağız Atay olmalıydı.

Aşı olmadığım halde özel gücüm vardı. Hem de yirmi üç yaşında olmama rağmen aralarına dahil olmuştum. Benim meselem Sessiz'den de garipti.

"Belki de asıl unuttuğumuz nokta budur," diye devam ettiğinde şaşkın bir ifadeyle üçüne de baktım. "Aşı gizli yapılmış olabilir sonuçta küçükken illaki doktora gidiyorduk." Kutan'a cevap veren abim bir şeyleri açığa çıkarmaya çalışıyordu ama faydasızdı çünkü benim gücüm bir anda ortaya çıkmıştı.

"İmkansız, eğer küçükken aşı olmuşsa o zaman gücü ortaya çıkmalıydı. Ayrıca bizimkiler öyle normal bir hastaneye gidip de bir çocuğa aşı yapmaz."

Azra'nın isteksiz sesi bu durumdan huzursuzdu. Ben de ona katılarak dudaklarımı sertçe ısırıp konuşmaya çalıştım. "Konu bana gelince bütün sorularımız cevapsız kalıyor, demek istediğim en baştan beri buydu. Eğer bu anlaşma Yağız Atay'a yaklaşmamı sağlarsa sorularımızın cevapları da illaki açığa çıkar," dediğimde konuşmaları nihayet sonlandırdım. "Bu anlaşmayı kendi lehimize çevirebiliriz o yüzden lütfen sadece Sessiz'e odaklanalım bu hepimiz için en iyisi olacak," dedim ve düşündüklerimi hiç tereddüt etmeden dudaklarımdan döktüm.

"Ama yine de bu konuyu atlamayalım, hatta en iyisi Ladin ve Barlas'la bir gün buluşup şu konuyu konuşalım. Hem belki bu sayede hepimiz hakkında daha fazla bilgin olur," diyen Azra'nın inceliğine tebessüm ettim. Bana yardımcı olması işimi fazlasıyla kolaylaştırıyordu.

"Hakkınızda her şeyi söyleyecek misiniz?"

Kararsız sesim onlara ulaştığı anda Azra'nın bakışları Kutan'a kaydı. İkisinin de birden bakışmaları nedense beni endişelendirmişti. Ben de asıl söylemek istediğimi saklamadım."Yani bazılarınız hakkında sadece birkaç şey biliyorum ama aranızda bu durumdan rahatsız olanlar da var." Kutan'ın ela gözleri samimi bir parıltıyla yola döndüğünde neden bana bakmadığı sorusu durmadan aklımı çeliyordu. Bari bakışlarını benden esirgemeseydi.

"Rahatsız olmuyorum, sadece gücümü öğrenmeni şuan için doğru bulmuyorum çünkü bunun için doğru zaman değil. Zaten zamanı geldiğinde herkes her şeyi itiraf edecek."

"Sanırım bunun için bekleyebilirim. Öğrensem de bana bir faydası olmayacak sonuçta."

"Emin ol düzeni değiştirecek bir gücüm yok," derken istediğim gibi üzerimde bakışlarının ağırlığını hissediyordum ama duruşumu bozmadım. "Sen de mi diğerleri gibi aşı oldun?" diye sorduğumda dizlerimi kendime çekip küçücük kaldım.

Açık camdan esen sert rüzgar kâküllerimi dağıtıyordu ama dert etmedim. "Galiba ben de çok küçükken oldum, çünkü kendimi bildim bileli bu güç vardı. Büyük bir ihtimal annem ve babam sayesinde oldu," diyerek bir açıklama sunduğunda haklı olabileceğini düşündüm çünkü anne ve babasını çok küçükken görmüştü. O zamanlar da aşı için Baran'a gideceklerini nedense sanmıyordum. Belki de asıl soru tamamen burada başlıyordu.

Belki de her şey babası ve annesiyle ortaya çıkıyordu. Kutan'ın da cevapsız tonlarca soruları vardı ve ben de bunların acilen çözülmesini istiyordum çünkü onun hayatının bu kadardan ibaret olması garip bir şekilde beni ikna etmiyordu.

"Annenin ve babanın bilerek bunu sana yapacaklarını mı düşünüyorsun?" diye açıkça sorduğumda gözlerini yoldan ayıramadı. Direksiyonu saran parmak boğumları sıklaştığında bunu düşündüğünü anladım. "Bunlar sadece ihtimalden ibaret, ben de geçmişim hakkında bir şey bilmiyorum ve bilmediğim için de sadece onlara kafa yorabiliyorum."

Sert kemikli çehresinin sıkılıştığını fark edip onu izlemeye devam ettim. Çenesi dahi gergin duruyordu.

"Yine de bunlarla düşüncelerini kirletme, çünkü bunu yaparak ailenle olan anılarını da kirletiyorsun," deyip başımı dik tutum. Gözleri istediğim gibi sonunda gözlerimi bulduğunda dudaklarında oluşan tebessümüne aynı şekilde karşılık verdim.

Tebessümlerimiz birbirilerini tamamlarcasına ortaya çıkıyorlardı.

Hastaneye geri geldiğimizde kapının önünde bizimkileri gördük. Ellerindeki bardakları fark ederken bir sorunun olmadığını görmek içimi rahatlattı. Ağır adımlarla yanlarına vardığımızda bizi ilk fark eden Elya oldu.

"Sonunda be," diye fısıltılı sesini duyumsarken koşarak bana sarıldı. Onun bir anda tabularını yıkması muhtemelen annemden kaynaklanıyordu yoksa Elya'nın çabuk dinen bir kızgınlığı yoktu. "Ne yaptınız?" Benden ayrılınca kollarımı oynatmama gerek kalmamıştı çünkü refleksle sarılmış gibiydi.

"Alvina anlatsa daha iyi olur," diyen Azra soruyu direkt bana yönlendirdi. Üzerime dönen bütün gözlerin yükleri sanki bir anda sırtıma binmişti. Birkaç kişiye mecburu yalan söylemiştim ama bu kadarına yalan söylemek canımı yakıyordu. Hafif bir öksürükle kollarımı kavuşturup başımı eğdim. "Anlaşma yaptırdı, ama düşündüğümüz kadar kötü değil, sadece Sessiz'e zarar verecek bir şey yaparsam ailemin her şeyini almakla ilgili bir anlaşma yaptı." Kısa bir süre kimseden çıt çıkmadı, o sırada gerginliğimden dolayı bileğimi sıkıca göğsüme bastırdım.

"Sessiz'e zarar vermeyeceğimize göre bence bir sorun yok." Alkan'ın sesi sonunda bir cevapta bulununca rahatladım. "Aynen, çok kafaya takılacak bir şey yok, sonuçta Sessiz'e bir şekilde ulaşabilmişsiniz," diye devam eden Ladin yüzüne sahici bir gülümseme kondurdu.

"Aslında Sessiz'i bizim bulmamız lazım, çünkü Yağız onu yanında tutmuyormuş. Anlaşma olduğundan üstündeki koruma tılsımını sadece Alvina için kaldırmış," diye açıklamayı yapan abime dönmeden onu onaylarcasına başımı salladım. "Güzel bu kolay iş. Alkan enerjisini hissedebilir, Alvina'da geri kalanını halleder," deyip konuşmaya dahil olan Barlas'ın sesi stabildi.

Başımı eğmekten dolayı hiçbirinin yüzüne bakamıyordum ama sadece seslerini duymak bile yetiyordu. Parmak ucumla yerde daireler çizdim. Başım ağrıyordu ve boğazımda acımsı bir tat vardı. Midemi bulandırdı. "Zaten biz de öyle düşündük, Alvina yanına Ladin'i ve Alkan'ı alacak çünkü az kişiyle gitmeleri kızın korkmasını da engeleyecektir." Konuşmayı Azra devraldığı sırada çenemi tutan parmakların soğukluğu beni fazlasıyla irkiltti.

"Kaldır başını." Kutan'ın cılız sesi kulağima bir ninni gibi dolduğunda yerimde kıpırdandım hatta daha fazla dayanamayarak başımı kaldırdım. Kokusundaki o ferahlatıcı his tekrar baş göstermişti. Odak noktası her daim bendim, bu midemdeki o iğrenç hissin geçmesine neden oluyordu. Sonrasında anlık bir deli cesaretiyle diğerlerine baktım. "Tamam bu kadar yeterli, plan hazır olduğuna göre artık bir sorunumuz yok. Siz Sessiz'in yerini bulun biz birazdan geleceğiz," dedim ve Kutan'ın kolunu tuttum ama o benim hamlemi geri çevirmeye çalıştı.

"Konuşacak bir şey yok, zaten her şey hazır hemen çıksanız iyi olur," derken kolunu çeken Kutan'a inanamayarak kaşlarımı havalandırdım. "Seninle konuşmadan hiçbir yere gitmiyorum, bana bir beş dakikanı ayırabilirsin herhalde." İmayla konuşurken suratında kibirli bir ifade oluştu.

Bu sefer onu beklemeden elini sıkıca tutup olduğumuz yerden uzaklaştırdığımda engel olmaya kalkışmadı. Arkamızda şaşkın ve meraklı bakışlar bırakmıştık. Aslında önemli olan şuan onlar değildi, sonuçta her şey artık anlaşılmıştı bile.

"Alvina sırası değil dedim." Konuşmayı inatla sürdüren Kutan'a katiyen cevap vermedim ama ona rağmen elini geri çekmedi, hatta onun da benim gibi sıkıca tutuğunu hissedebiliyordum. Karşıdaki ağacın önüne kadar yürümeye devam ettiğimizde amacım buradan hastaneyi iyi görmekti. Gözüm oradan uzaklaşmamalıydı.

Çok geçmeden adımlarımı ağacın yanındaki duvarın önünde durdurdum. O sırada Kutan'ı arkamıza bakarken görmüştüm, o yüzden dikkatini çekebilmek için ilk elimi geri çektim ve duvara yaslandım.

İstediğimi elde ederek çenemi dik tuttuğumda ela gözleri sonunda ben de toplandı hatta dik dik bakıyordu. "Orada yaşanılanlar için gerçekten üzgünüm...Ama kendini benim yerime koymuyorsun, bunun beni ne kadar kızdırdığının farkında mısın?" Konuyu tekrar açtığımda bakışlarında hiçbir değişiklik olmadı. "Tartışmanın bir faydası olmayacak Alvina. Ne kadar konuşursak konuşalım orada yaptıklarını unutturamazsın," deyişi ile suratımı buruşturdum.

"Söylediğim hiçbir şeyden pişman değilim, sadece her şey üst üste geldi ve bu durumda seninle çatışmaktan kaçtım. İstersen söylediklerimi hiç unutma ama sakın bir daha bana böyle bakma, bakışlarınla bile beni yargılıyorsun." Gözleri bir ton daha koyulaşmış gibiydi ama bu beni katiyen durdurmadı.

"Orada bana kendimi değersiz hissettiren sendin ve şimdi suçlu ben mi oluyorum? Senin için önemli olmadığımı başka ne şekilde belli edebilirsin ki," dediğinde benim gibi kaşlarını çattığını görmek zorunda kaldım. Sinirliydi, sandığımdan daha çok öfkesine kuşanmıştı.

Sert nefesleri yüzüme aynı anda çarpıyor ve benim verdiğim soluklarla birleşiyordu. Bu his midemi karıncalandırdı. "Bunu nereden çıkarıyorsun bilmiyorum ama benim için önemsiz veya değersiz değilsin," derken bir adımla burnun ucuna kadar yaklaştım. "Orada seni geçiştirmemin sebebi her şeyin bir an önce bitmesi içindi," dediğim anda Kutan'ın geri çekilmeye çalışması sinirlerimi alt üst etmeye yetti. Ellerimle nemli yakasını kavrayıp geri attığı adımı yok saydım. Onu daha çok yakınıma çektiğimin farkındaydım ancak bu durumdan hiç rahatsız değildim.

Aksine mümkün olsa yine göğsüne sokulur hiç ayrılmazdım.

"Benden kaçma." Fısıltım dudaklarımdan çıktığı anda ona çarptı. Kutan'ın o öfkeli bakışları ortadan kalktığında yenilgiyle gözlerini kapattı. Bu bir yenilgi miydi bilmiyordum ama bana böyle hissettirdi. Yüzünün her yeri sanki farklı bir sanat harikasına ev sahipliği yapıyordu. Onu izlerken düşüncelerim bile nereye kaçacağını bilemiyor gibiydi. Şansım olsa saatlerce o güzel yüzünü izlerdim.

"Senden kaçmıyorum, sadece istediğin gibi bu konuşmayı erteliyorum çünkü ne kadar konuşursak konuşalım hep aynı yerde dönüp duruyoruz ve ben aynı şeyleri konuşmaktan sıkıldım." Gözleri bununla birlikte açılmış ve boynuna dolanmış ellerimi yakalamıştı. Ağırca ellerimi bırakacağı sıra dolan gözlerimi açığa çıkardım. Bu hareketi genzimi sızlattı.

"Seni önemsiyorum," derken cılız nefesim sesimi yavaşça yok etti ama o çoktan duyacağını duymuştu bile.

İnip kalkan göğsüne alnımı yaslayıp öylece bekledim. Solukları her geçen saniye çoğalıp yavaşça yok oluyordu. Benim ona yaslanmama rağmen hiçbir eylemde bulunmadı, sırtımda parmak uçlarını dahi hissetmedim. Sadece ondan ayrılmamı bekliyormuş gibi duruyordu. Ellerimi serbest bıraktığı için ellerimi geri göğsüne koyup alnımı omuz hizasından ayırdım o sırada ellerim de geri çekildi. Güçlükle ayrılmıştım ondan.

"Eğer susmaya devam edersen gitmek zorunda kalırım." Kurumuş dudaklarımı ıslatıp devam ettiğimde kapanıp açılan gözlerine bakıyordum. Sözlerime karşı sadece düz bir ifadeyle bakmakla yetindi ve bunu fark ettiğimde derin bir nefesle hastaneye göz gezdirdim. Hastanenin önünde bekleyen Ladin ve Alkan'ın bakışları durmadan buraya kayıyordu.

"Abim burada, sizde istediğiniz zaman gidebilirsiniz," deyip yanından uzaklaşacakken arkamdan mırıldandığı kelimeleri son anda seçebildim. "Buradan gidecek kadar aklımı kaybetmedim."

Ellerimi kaldırıp sertçe dolan gözlerimi sildim. Bunu o kadar hızlı yaptım ki Ladinlerin bunu fark ettiğini bile sanmıyordum çünkü artık bakışları tamamen bendeydi.

Yanlarına vardığımda ilk konuşan Alkan oldu. "Çok uzakta değil, en fazla yirmi dakikalık bir mesafe var. Hemen gidip geliriz," dediğinde hiç duraksamadan başımı salladım. Artık halim kalmamıştı. Gerçekten berbat hissediyordum. "O zaman hemen çıkalım," deyip arabaya doğru yöneldiğim sırada duvara yaslanmış bedeni son anda gördüm.

Arabanın ön yolcu kapısını açtığımda sürücü koltuğuna da Alkan geçti. Beklemeden binip kapıyı örttüm. Arkaya yerleşmiş olan Ladin ise hemen öne doğru yaklaştı. "Pek sırası değil ama istediğin zaman konuşabiliriz biliyorsun değil mi?"

O esnada ıslak saçlarımda elini gezdirdi. Nezaketine karşılık zoraki bir tebessümle dudaklarımı araladım. "Bunları atlatalım da sonrasını düşünürüz."

Arabanın hızı gittikçe artınca geriye yaslanıp yolun bitmesini beklemeye başladım.

Araba işlek bir caddede durunca yerimden kıpırdanıp arabanın kapısını açıp indim. Yan kapıdan inen Ladin'de etrafı benim gibi inceliyordu. Etrafımızda bir sürü sokak arası vardı ve hepsi ıssızdı. Çok geçmeden caddeden ayrılmak için ilk önce kaldırıma toplandık.

"Şimdi bu kızı tam olarak nerede bulacağız?" diye soran Ladin'e ilk cevap veren Alkan oldu. "Yağız abi enerjisini açığa çıkarmışsa bizden başka birileri de bunu fark etmiştir, ama koruma kalkanı sadece Alvina'ya karşı kalktı. Yani bizden önce bulsalar bile yaklaşamazlar."

Bu bilgi beni baya memnun etmişti.

Hep benim çizdiğim sınırlar da kalacaklardı.

"Yani sadece enerjisinin burayı gösterdiğini biliyoruz...Bu bizi zorlamaz mı?"

Sorumla birlikte arkamızda kalan ara sokağa kısa bir bakış attım. "Pek sayılmaz çünkü enerjiye yaklaştığımızı hissedebiliyorum, sadece şu sokaktan geçmemiz lazım. Bizi diğer bir üst sokağa çıkaracak," diyen Alkan tok sesiyle konuştu.

Başımı salladığımda çoktan çaprazımızda kalan ara sokağa yönelmiştik ama ben yine de konuşmaya kısada olsa devam ettim. "Eğer o adamlardan biri karşımıza çıkarsa Alkan sen sakın karışmıyorsun, senden sadece Sessiz'i bulmanı istiyorum. Biz onları bir şekilde oyalarız," diye tembih ettiğimde tereddütlü bakışlarını görebiliyordum.

"Sikseler sizi yalnız bırakmam."

"Kalp kırıcı olduğumu unutuyorsun galiba." Baygın bir bakışla ona baktığımda gülümsemeye başladığını fark ettim. Hemen ardımdan Ladin'de sesini yükseltince serseri tebessümü iyice ortaya çıkmıştı. "Benimde neler yapabildiğimi unutma lütfen," derken ahenkli gülüşü sokakta yankılandı. İkimizde pek altta kalacak gibi değildik. Hele ki Ladin asla.

"İkna kabiliyetinize hayranım doğrusu."

Alkan'ın keyifli sesiyle hızımızı daha çok arttırdık. Rüzgarın etkisi yüzünden üşümeye başlamıştım ama görmezden gelmeye çalıştım. Ara sokaktan sola döndüğümüzde karşımıza birkaç eski depo çıktı. Neyse ki sokak lambaları sayesinde çok karanlık değildi gayet iyi önümüzü görebiliyorduk.

Yürürken arkamızı kontrol eden Ladin tedbirliydi. Adımlarımız ise birbirimize uyum sağlıyordu, birimiz dahi arkada kalmıyordu. O anda sokağın sonundaki deponun önünden geçeceğimiz sıra arkası dönük bir adamı fark ettik. Zaten fark edilmeyecek gibi değildi çünkü hiddetli bir edayla telefonla konuşuyordu. Sesi gür ve kalındı. Çelişkide kalsam da Alkan'la Ladin'i zorla yürüttüm, sonuçta başıboş bir adam da olabilirdi. Elinde içki şişesi görmemiştim ama ayık olduğunu sanmıyordum.

Biz sokağı terk ederken bu sefer tam çaprazındaki yola sapmak zorunda kaldık. Şaşkınlıkla Alkan'a döndüğümde onun da şaşırdığını yüzünden okuyabiliyordum. Normalde bu yolun sonu caddeye çıkmalıydı.

Ben de sorgularcasına bir karşıma bir de Alkan'a bakıyordum. "Hani bu yol caddeye çıkıyordu?" Soruma karşı cevapsız kalınca sertçe kolunu dürttüm ama Ladin benim aksime Alkan'ın kolunu nazikçe kavradı. "Alkan ne olduğunu söyler misin? Ne hissediyorsun?"

O ısrarla Alkan'dan bir cevap beklediğinde benim boğazımdaki tat zehir gibi olmuştu. Huzursuzdum ve bu huzursuzluk geçecek gibi de değildi.

Bir türlü şaşkınlığından sıyrılamayan Alkan sertçe alnını sıvazladı. "Tuzağa düştük, bizi yanlış sokağa yönlendirdiler," dediğinde yalpalayarak ona doğru yaklaştım. "Alkan sen kendinde misin?" Başını hiddetle sağa sola sallıyordu.

"Hemen çıkalım buradan, başka bir şeyin enerjisi bu," derken ikimizin de kollarını fark etmeden çok sıkı kavramıştı. Anlamsızca bakışlarımı üstünde tutarken konuşmaya devam ettim. "Sessiz'e yaklaştık o yüzdendir." Bir yandan kavradığı kolumu zorlamak zorunda kaldım.

"Hayır, bir anda bu kadar enerji yanlış anlıyor musun? Caddeye çıkmamız gerektiğine emindim benden daha iyi bilemezsiniz." Öfkeli sesine karşı Ladin'de kısık sesiyle araya girdi. "Daha yeni geldik hemen bizi bulmuş olamazlar," dediğinde adımlarımızı bilerek yavaşlattı.

"Hem eğer buradalarsa bizi engellemeye çalışacaklardır...Tam da istediğimiz gibi," diye devam edince Alkan ikna olmuş olacak ki yavaşça yürümeye devam etti. Biz de rahatlayarak yolumuza geri döndük. Girdiğimiz ara sokağı da terk etmek üzereyken karşımıza beklediğimiz gibi üst sokaktaki cadde çıkmıştı ancak sevinçle kaldırıma çıkmak üzereyken boğazıma dolanan bir kolla birden geriye sürüklendim.

Gözlerim kısa süreli bir kararmayla önümü sertçe kesti. Ne olduğunu anlamadan gözlerimi açmaya çalıştığım sırada sert bir tekmeyi karnıma çoktan yemiştim bile. Acıyla iki büklüm olduğumda başımı yere vurmak zorunda kaldım. Ağzımdan kaçan bir ufak çığlıkla alnımı yerden kurtarmaya çalışırken midem ağzıma geldi. İnleyerek geri kalkmaya çalıştığımda bir kere daha tekme yememle ağzımda biriken kanı daha fazla tutamadım. Dudaklarımdan kaçan çığlık ara sokakta yankılanmıştı. Her an olduğum yere kusabilirdim.

Gözlerimdeki bulanıklık geçtiği anda karşımda iri yarı adamı fark ettim. Esmer teni ve deri kıyafetleriyle öfkeli bir edayla beni süzüyordu. Neden bir anda durduğunu anlamazken arkasında gördüğüm manzara dudaklarımın aralanmasına ve bir inlemeyi de zorlukla bırakmama neden oldu. Alkan bir adamı yere yatırmış ve ona art arda vuruyordu, hatta öfkeyle sırtına attığı tekme adamın benim gibi ağzından kanların dökülmesine sebep oldu. Yüz hatlarına yerleşen saf kin oldukça ürperticiydi.

Nefes nefese bu sefer diğer tarafa dönerken iki kadın bedenini gördüm. Ladin, esmer bir kadınla baş başa kalmıştı. Kadının bir anda Ladin'e savurduğu yumruk tam elmacık kemiğine denk geldi. Daha fazla bekleyemeden adamın dikkatini dağıttığımı düşünüp bacak arasına sertçe bacağımı geçirdim. Geriye kaygılan adam tekmeme rağmen yere düşmedi. Refleksleri oldukça iyiydi. Şaşkınlıkla kendini toplayıp aniden ayağa kalktığımda o da gerinerek boynunu kütletti.

Arkamdaki duvar yüzünden adama yaklaşmak zorunda kaldığımda köşeye sıkışmanın laneti içindeydim. O yüzden birden ileriye doğru atılırken bilerek tepkilerini kaçırmamaya çalışıyordum ama adamın aniden hırlamasıyla üzerime doğru gelmesini bir an algılayamadım. Beni anında saçımdan kavramış ve başımı geriye yatırmıştı. Düzensiz nefeslerim böylelikle kesik kesik çıkmaya ve dudaklarımdan süzülmeye başladı.

Yüzüme yaklaştırdığı yüzüyle karşı koymadan dizlerimin üzerine hafifçe eğilmek zorunda kaldım. "Baran Saraç sizi çok özlediğini söylememi iletti," deyişiyle suratımı buruşturarak dudaklarımı sertçe ısırdım. Saç derilerimin yandığını hissedebiliyordum. Derilerim sızlıyor ve karnım acayip ağrıyordu. Daha fazla dayanamayacağımı düşünüp nefeslerimi kontrolde tuttum, o anda pis sırıtmasını yüzüne kondurmuştu bile.

"O zaman lütfen sen de diğer arkadaşına selamımı ilet." Yüzüne tükürdüğüm anda kendini geriye atan adam yüzünü eliyle silmeye çalıştı. İğreltiyle suratını buruşturduğunu gördüğümde kendimi toparlamaya çalıştım. Ardından arkasında gördüğüm beden eline aldığı demirle çoktan yardımıma yetişmişti bile ama ben daha Alkan'a fırsat vermeden ayağa kalkarak adamın eliyle örttüğü yüzüne sert bir yumruk savurdum.

Bedeni sonunda tökezlerken Alkan'da demiri adamın tam boynuna kuvvetlice vurdu. Beklemeden yere serilen bedenin üzerine eğilip sol tarafına elimi bastırdım. Acı içinde kıvranan adamın pis nefesini yüzümde hissetmek zorunda kalmam bile midemi bulandırıyordu. Hatta Alkan adamın çığlığı yüzünden kulaklarını kapatmak zorunda kaldı ama bu beni katiyen durdurmaya yetmedi.

Başımdaki sızı hala varlığını korurken gözlerimi kısmak zorunda kalıyordum.

"Bunu siz çoktan hak ettiniz," dediğimde adamın tek hamlede kalbini durdurup nefes nefese açık kalan gözlerine baktım. Adamın serbest kalan bedeni artık ellerimin altındaydı.

Alkan hiç durmadan elini bana uzatınca ona izin vererek ayağa kalktım. O anda Ladin sokağın sonunda durmuş önündeki baygın kadına bakıyordu. Ona doğru ilerleyecekken arkamızdan işittiğimiz adım sesleriyle Alkan elimi daha sıkı kavrayarak beni peşinden sürükledi. Onun hızına yetişip koşmaya başladım. Ladin'in yanına koşar adım vardığımızda karşımıza çıkan beş kişi Ladin'in sinsi gülümsemesiyle tek başlarına kaldılar.

"Bizde nerede kaldığınızı merak ediyorduk."

Alay dolu sesi Ladin'in çoktan kendini hazırlandığını belli ediyordu. Konuşmasını kısa keserek bir elini havaya kaldırdığında etrafımızı saran şeffaf kalkanı seçebiliyordum ama Ladin sanki bunu az bulmuş gibi diğer elini de havaya kaldırdı.

Kalkanı kuvvetlendiriyordu.

"Gidin çabuk bulun kızı, ben gerisini halledip gelirim," deyince onu onaylayarak arkamızı döndük. Alkan'ı takip ederek caddeden karşıya geçtiğimizde bana daha yapımı bitmemiş bir binayı işaret etti. Onunla birlikte başımı kaldırdığımda demire yalanmış bir kızı gördüm ama tam seçemiyordum sadece kısa saçlarını fark etmiştim.

"Buradan." Beni yönlendiren Alkan'a uyup onun arkasından binaya girdim. Girdiğimiz anda binanın tozları sayesinde birkaç kere öksürmek zorunda kaldım. Boyasının daha yapılmadığını fark ettiğimde içeriyi iyice inceledim, sadece balkon ve birkaç yer hazır gibiydi. Merdivenleri çıkarken bacaklarımın ağrısına katlanamayıp durmadan yalpalayıp duruyordum. Karnıma yediğim tekmeler ise hala nefesimi kesiyordu ama elimi karnıma bastırıp dayanmaya çalıştım.

İkinci kata çıkıp doğru yere geldiğimizi teyit ederken tam karşıda gördüğüm küt saçlı kız hala aynı yerinde duruyordu. İnce vücudu oldukça cılızdı. Sandığımdan bile farklı bir kızla karşılaşmıştım, aklımda daha değişik biri vardı. Sonuçta Yağız'ın yanında büyümüş birinden zayıf ve çelimsiz birini beklemezdim. Şifacının bu kız olduğu gerçeği yavaş yavaş aklıma yerleşti.

"Senin yalnız gitmen gerekiyor ben yaklaşamam." Kulağıma eğilip fısıldayan Alkan merdivenin köşesinde durmuş ve benim gibi Sessiz'i izliyordu. Onu onaylamak yerine adımlarımı ileriye doğru yönlendirip Sessiz'e biraz daha yaklaştım. Beyaz bluzu üzerini sıkıca sarmıştı, altına da gri eşofman giymişti ama eşofman bedenine büyük gelmiş gibiydi.

"Arabaları izlemeyi çok seviyorum...Bütün günümü sanırım buna ayırabilirim." Cılız bir ses kulağıma dolduğu anda adımlarım sekteye uğradı. Konuşmasını beklemediğimden dolayı bir an ne yapacağımı şaşırdım. "Galiba aralarından en çok kırmızı arabaları seviyorum... Peki sen hangisini seversin?" diye sorarken yuvarlak yüzünü görebiliyordum. Çocuksu yüzü öyle tatlıydı ki dudaklarımda tebessüme neden olmuştu. Yüzünün zayıflığına rağmen tombul yanakları vardı.

Hala cevap beklercesine gözlerini üst üste kırpıştırdı. Cılız sesine karşılık ben de kısık sesle konuşmaya çalıştım. "Bilmem...Herhalde mavi olurdu," deyip adımlarımı tekrar harekete geçirdim. O sırada yüzünde sıcak bir ifade oluştu. Demire yaslanan kolları oldukça kötü görünüyordu, bileklerinde gördüğüm kadarıyla morluklar ve çizikler vardı.

"Biraz sakarım, durmadan düşüp duruyorum ama çok uzun sürmeden iyileşiyorlar," deyişi ona iyice yaklaşmama olanak sağladı. Ne düşündüğümü hemen fark etmesi beni hafiften tedirgin etmişti.

"Seninle birlikte izleyebilir miyim?"

Cevabını atlayıp onu rahatsız etmek istemeden tekrar araya girdim. "Ben mavi arabaları sayarken sen de kırmızıları sayarsın," dediğimde suratında şirin bir tebessüm meydana geldi. Küt saçları rüzgardan dolayı savrulurken bu onu memnun ediyor gibiydi çünkü başını sallamış ve önüne dönmüştü. Hemen ardından başını geriye atınca rüzgardan hoşlandığından emin oldum.

"Çoğunlukla bu yaptığımı sıkıcı bulurlar." Birkaç adımda hemen yanında yer almıştım bile. "Aslında sıkıcı olan insanların kendisi," dediğimde iri gözleriyle suratımı izledi. Uzun bakışları ağırlaştığında ise tebessümünü yok etti. "Haklısın...Yanıma sadece bunun için gelmedin değil mi?" Yine gözlerini üst üste kırpıştırıyordu. Sanki her an ürküp benden kaçacak gibi bir izlenimi vardı.

"Bu sana eşlik etmeme engel mi olacak?" diye sorduğumda suratındaki ifade değişmedi sadece omuz silkti. Ona neden sessiz dedikleri belliydi ama bu konuşmadığı için değildi, sadece aklını daha sessiz sedasız kullanıyordu.

Bir an aklında dolaşan düşünceleri merak ettim çünkü benim aksime bunları yüzüne yansıtmıyordu sadece düşünmek ona yetiyor gibiydi.

"Ben Alvina," deyip kendimi tanıttığımda bile sessizliğinden ödün vermedi sadece başını sallayıp dudaklarını araladı. "Biliyorum... Gücün sayesinde ismini herkesten duyuyorum," dediğinde laf olsun diye söylemiş gibi duruyordu.

"Sessiz sana asla zarar vermem, emin ol gücümün bir önemi yok sadece senden bir iyilik istemeye geldim." Küt saçları rüzgardan dolayı yanağına doğru geldi.

"Herkes durmadan benden bir iyilik istiyor. Peki, sen neden istiyorsun?" diye mırıldanınca kollarıma iyice dayamış ve aşağı doğru bakmıştım. "Ben kendim için istemiyorum, annem hasta ve hastalığının bir tedavisi yok onun için seni bulmak zorundaydım. Eğer bu iyiliği benim için yaparsan çok sevinirim," dedim ve stres içinde dudaklarımı ısırdım.

Kabul etmesi için elimde yeterince sebep yoktu, tek isteğim bana biraz da olsa acımasıydı.

"Eğer kabul edersem benimle gerçekten arabaları izler misin?" diye sorduğunda şaşkınlıkla dudaklarımı aralayıp bekledim. Ufak bir gülümseme yüzümü ele geçirince ona uyum sağlamıştım. Karşımdaki küçük kızın hiç beklemediğim kadar büyük bir kalbi olduğunu görebiliyordum. Yaşı küçük olabilirdi ama bence onun duyguları kendinden bile büyüktü.

"Tabii ki izlerim hatta belki birlikte daha birçok şey yapabiliriz," deyip tepkisini ölçtüm. Buna fırsat veren Sessiz ise tekrar önüne döndü. Boğazımı temizleyip dudaklarımı araladım. "Neden burada tek başınasın?" Göz ucuyla gözlerime bakıp ardından belime kadar inen saçlarımda duraksadı. "Senin gibi iyilik isteyen insanlardan korunmak için," dediğinde suçlu hissedip gözlerimi hemen ondan ayırdım.

Rüzgarın tenime işlediği soğukluk bilincimi açıyordu. O yüzden Sessiz'e dürüst olmak istedim. "Aslında amacım seni bulmak değildi, normalde tılsım kullanarak annemi iyileştirecektim ama Yağız Atay buna izin vermedi. Bu yüzden şuan senden ufak bir iyilik istiyorum. Yani seni zorladığım filan yok, istediğin zaman yanından gidebilirim," deyip burukça gülümsediğimde bile kararsızlığımı belli ettiğimin farkındaydım.

"Benden daha güçlüsün ve bu beni korkutuyor." Benim gibi dürüstçe konuşmaya çalıştığını görebiliyordum, yine de dudaklarımdaki gülümsemeyi bozmadım. "Senden hiçbir farkım yok, hatta bazen çok savunmasız olabiliyorum ama sen diğerleri gibi olma olur mu? Düşünmeden ve beni tanımadan benden nefret etme," deyip iri gözlerine baktım. O kadar ufak bir yüzü vardı ki gözleri çok zıt kaçıyordu.

Nasıl bir tepki vereceğini şaşırmış gibi yerinden kıpırdanıp küt saçlarının önünü kapatmasını sağladığında merakla tepkisini bekledim. "Herkes senden nefret mi ediyor?" Çekingenlikle dudaklarını aralayınca masumluğuna sadece omuz silktim. "Öyle de diyebiliriz," dedim ve kısa kestim ama o daha çok meraklanmış gibi tereddütlü bir biçimde yanıma yaklaşmaya çalıştı.

"Neden senden nefret ediyorlar?" Fısıltısı kulağıma dolunca ondan yayılan kokuyu soluyabiliyordum. Biraz tatlı ve ferah kokusu vardı. Gülümsememi silip boş bakışlarımla caddede parlayan sokak lambalarına göz diktim. "Bu gücün bende olması onları çok öfkelendiriyor, üstüne bir de varlığımı belli ettim bu da nefret etmelerine neden oldu," derken sertçe yutkundum.

Bunları hazmetmek sandığımdan daha çok zamanımı almıştı. Elimde olmayan bir sebep gözleri üzerime dikmişti.

"Ben senden nefret etmem söz veriyorum," diye mırıldanınca gözlerimi sokaktan alıp ona döndürdüm. Küçük tebessümüyle karşılık verdiği için içim mutlulukla dolmuştu. Küçük bir kızdan faydalanmak bana göre değildi, ama bana kendi isteğiyle yardımcı olmasını gerçekten çok isterdim ve Sessiz bunu çoktan kabul etmişe benziyordu.

"Teşekkür ederim beni dinlediğin ve ön yargıyla yaklaşmadığın için, çünkü tarafsız birine gerçekten ihtiyacım var," dediğim anda ufak ufak başını sallamış ve bedenini balkon demirinden uzaklaştırmıştı ben de aynısını yaparak onun gibi dik durdum. "Oraya gidince Bikem ve Azra ablayı görebilecek miyim?" diye soruşunu gülümseyerek onayladım. Onu ikna etmenin mutluluğuyla geriye bakıp Ladin ve Alkan'la göz göze geldim.

Sessiz'in benim gibi onlara baktığını görünce dudaklarımı birbirine bastırdım ama Sessiz'in birden parmağındaki yüzüğüyle oynamasına gözüm takılmıştı. Yüzük, açık yeşil tonlarındaydı ve yıldız şeklini barındırıyordu.

Bir anda üzerime parlayan yeşil ışık gözlerimi kısmama neden oldu. Birkaç saniye sonra sönünce tebessüm ederek dudaklarını oynattı. "Korumayı kaldırdım artık bana yaklaşabilirler," dediğinde endişeli bir biçimde hızlıca konuştum. "Ama sana zarar vermeye çalışırlarsa, korkmuyor musun?" Yüzünde çelişkiye dair hiçbir ifade yoktu. Sadece yine sessizleşmiş ve kapılarını kapatmıştı hatta bana cevap verme lüksüne bile girmemişti.

İlk adımı ben atıp Ladinlere doğru ilerledim, nedense arkamdan geleceğine emindim. Tozdan dolayı hapşırıp duran Ladin burnunu çekip duruyordu. Toza alerjisi olduğunu böylelikle öğrenmiş oldum. Yanlarına gelince Sessiz bir adım arkamda ellerini cebine koymuş bir şekilde bekliyordu. "Konuşmanız bitti mi?" diye sorma gereği gören Alkan dudağının kenarındaki kanı elinin tersiyle sildi. Ben de o sıra bir kere daha karnımı tutup ağrısını hissettim. Alnım dahi bu kadar çok acımıyordu.

"Bitti, gidebiliriz."

Cevabımla beni onaylayan Alkan arkasını dönüp merdivenleri indi. Alkan'ın Sessiz'e neden selam vermediğini anlamazken şakaklarımı ovalama gereği gördüm. Onun aksine Ladin, Sessiz'e gülümseyip elini uzattı. "Galiba biz hiç yüz yüze tanışmadık." Onun da benim gibi sesi sakin çıktığında onu ürkütmemeye çalıştığını fark ettim.

Omzumun üzerinden Sessiz'e bakıp tepkisini izledim. Ladin'in elmacık kemiğine bakarken dalgın görünüyordu. "Yanağın morarmış," deyip elini Ladin'in yüzüne uzattı ama ona değdirmeden öylece bekledi. Ladin'in yüzüne birkaç santim uzaklıkta parmağını tutuyordu. "Evet ama acımıyor," dediğinde Ladin'e inanmadığını yüz ifadeleriyle belli ediyordu. Garip bir kız olduğunu inkar edemezdim. Temasa karşılık bir hassasiyeti var gibiydi. Kaşlarını çatıp parmağını geri çektiğinde Ladin'le el sıkışmak istememiş gibi bir hali vardı.

"Neyse hadi gidelim," Ladin hiç umursamamış gibi tebessüm etmeye devam etti. İlk önden giden Ladin'in arkasından onu takip ettik. Yürürken arada sırada Sessiz'e bakmaya devam ediyordum çünkü hep gerimizden gelmeye çalışıyordu, sanki kendisini arkada daha güvende hissediyor gibiydi o yüzden ona karışmadım.

Geri arabaya doğru yürürken bir an önce hastaneye varmak istiyordum. Artık ayakta kalacak halim kalmamıştı. Acilen bir yere oturmam gerekiyordu yoksa her an yere kapaklanabilirdim.

Hastaneye geldiğimizde girişte kimseyi göremedim, sadece bir iki tane doktor kapının önünde çaylarını içiyorlardı. Önden giderken arkamdan gelen adım seslerini işitebiliyordum o yüzden bilerek daha fazla hızlanmaya çalıştım.

Asansöre binip kat tuşuna bastığımda yanıma sinen bedene burukça bakmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Alkan'ın ona neden selam vermediğini böylelikle anlayabiliyordum. Birbirlerini zaten tanıyorlardı, ama Alkan'ın Sessiz'e karşı bir tık daha hassasiyet gösterdiğinin farkına vardım. Kapı açılır açılmaz bizi yine aynı koridor karşıladığında bu sefer Keremleri başka bir kapının önünde gördüm.

Yoğun bakımın çaprazında beyaz bir kapının önünde bekliyorlardı. Adımlarım onlara doğru ilerlerken aralarında sadece abimi ve babamı görememiştim. Bizi fark eden gözler ise merakla açıldı.

"Ne oldu size? Ne bu haliniz?" deyip bizi soru yağmuruna tutan Barlas hızlı adımlarla Ladin'e ulaştı. Ben de bilerek arkada yürüyen Sessiz'i yanımıza çekip kapının yanında durdum. Sessiz, ani eylemim yüzünden usulca başını eğip aramıza mesafe katmıştı ama yine de yanımda durmaya devam etti.

"Adamlar önümüzü kesti ama önemli bir şey olmadı hallettik." Alkan'da Bikem'in ona yaklaşmasını ağır bakışlarla izliyordu. Kutan ve Barlas sert gözlerle bana bakarken bakışlarımı düz tuttum. Keremler bilerek yanıma yaklaşmazken hepsinin bakışları Sessiz'e kaymıştı, tabii birde onu sahiplenen koluma bakıyorlardı.

"Neden bizi aramadınız?" diye soran ve direten Barlas'a bıkkın bir bakış atıp dudaklarımı araladım. "Hallettik dedik ya ne uzatıyorsunuz? Ayrıca sevgilin kendini yeterince koruyabiliyor." Sinirimi açıkça hiç sakınmadan yansıttım. Gereksiz endişeleniyorlardı.

Kutan'ın yanımıza hiç yaklaşmaması iyice moralimi bozduğunda hiddet dolu bakışlarla baktım. "Abim ve Azra nerede?" deyip konuyu dağıttırken Barlas Ladin'i iyice kendine yaklaştırdı ve yüzünü inceleyip yaralarına göz gezdiriyordu.

"Azra tuvalete indi, baban ve abin de annenin yanındalar... Anneni normal odaya aldılar," diyerek açıklama yapan Elya arkamdaki beyaz kapıyı işaret ediyordu. Ona başımı sallayıp Sessiz'e döndüm. "Benimle gelmek ister misin?" İlk kibar davranıp ondan izin istediğimde o beklemediğim bir atakta bulunup Bikem'e baktı. "Bikem abla da bizimle gelse olmaz mı?" diye soran Sessiz Bikem'in dikkatini çekti ama Bikem nedense ona uzak davranıyordu.

"O zaman Bikem sana yardımcı olur ben içeriye giriyorum." Sessiz'i Bikem'e yönlendirdim. "Bikem, Azra'yı da yanına al olur mu?" Sesimi sabit tutup Bikem'e baktığımda onun her saniye kaçırdığı bakışları Alkan'a gidiyordu. Daha çok onun için endişelendiği belliydi.

"İlk pansuman yapmamız lazım Alvina, şu halinize bak annen seni böyle görmemeli," diyen Bikem Alkan'dan uzaklaşıp yanımıza geldi. "Hem ilk önce Sessiz'le konuşalım, gücünü nasıl kullandığını da bilmiyoruz," dediğinde arkasından yaklaşan Meriç durgun bir şekilde kolumu kavradı.

"Aşağıda hemşire görmüştüm oraya gidelim." Kararsız bir edayla başımı sallama gereği gördüm.

Beni yönlendiren el bir adım önden yürümemizi sağladı. Meriç'in sarı saçları göz odağıma yerleşirken neden böyle davrandığını düşünüyordum. "Ben yokken ne oldu?" diye sorduğumda bakışlarındaki durgunluk hala yerindeydi. "Hiçbir şey olmadı doktor geldi, sonra anneni normal odaya almaya karar verdiler o kadar," diyerek açıklamasını kısa tutan Meriç'i onaylayıp aşağı kata indik.

"Meriç artık eve gitmeniz lazım, hem biz de yarın taburcu oluruz o zaman yine gelirsiniz ama şuan burada olmanızı doğru bulmuyorum." Kısa süreli duran adımları merdiven başında beklememize neden oldu.

"Çağırmayı unutmayacaksın ama söz ver," dediğinde hızla başımı salladım çünkü sadece buradan uzaklaşmalarını istiyordum. Başları her an belaya girecek diye zaten çok korkuyordum.

Çok geçmeden asansörden inen bedenlere ve merdivenlerden bizi takip eden Kutan ve Alkan'a baktım. Bizim durduğumuzu gören gözler yanımızda beklemişlerdi, o sırada Meriç çoktan konuşmaya başlamıştı bile. "Kerem, sabah tekrar geleceğiz bizim şimdilik gitmemiz lazım," deyince Kerem gayet sakin karşıladı ama Elya ortamıza geçip nedenini sorgularcasına Meriç'e bakındı.

"Burada durmamız bir işe yaramayacak, en azından sabah Asya teyzeyi görebiliriz. Hem çok kalabalık yapmayalım," derken Elya'nın konuşmasına izin vermedi hatta bir elini kızıl saçlarına atıp omuzunun arkasına attı. Elya'da saçlarındaki eline saniyelik bakmıştı. Elya, genel olarak temaslardan hoşlanan biriydi. Konuşurken bile illa ki dokunma isteği duyardı.

"Sabah haber vereceksin değil mi?" diye soran Elya hemen bana döndü. Başımı aşağı yukarı sallarken çoktan bana yaklaşıp kollarını boynuma dolamıştı bile. Kızıl saçlarına bir elimi koyup diğer elimi beline doladım. "Tabii ki haber veririm." İçi rahatlamış olacak ki derin bir iç çekti.

"Peki."

Benden ayrıldığı sıra hızlıca kenara çekildi. Onun yerini dolduran beden Meriç'in kendisiydi. Suratındaki gülümsemeyle beni kendine çekince kollarımı boynuna doladım. Sıkıca belimi kavrayan kollara karşılık ben de aynısını yapmaya çalıştım, ancak kollarım bile yorgunluğa dayanamıyordu. Benden ayrılırken saçlarımı karıştıran bedene burukça gülümsedim. "Saat kaç olursa olsun mutlaka ara," diye bir kez daha tembih ettiğinde başımı hemen salladım.

Sonrasında yaklaşmasını beklediğim bedene hiç bakmadım bile çünkü nedense içimdeki kırgınlık buna izin vermedi. Olanları bir kerede atmak sanıldığı kadar kolay değildi. Onun her gözlerine baktığımda boynumun acısını hissediyordum. "Kendine iyi bak." Kısık bir mırıltıyla sesini işittiğimde elini omzumda hissettim ona da sadece başımı salladım. İçimde sessiz bir mırıltı vardı.

Sen de.

"Anneni bizim için öp." Elya'nın isteğine gülümseyerek karşılık verdim. Üçüde aynı anda yanımızdan uzaklaşırken geri dönüp arkalarından bakmamıştım. Derin bir iç çekip direkt odağımı Sessiz'e verdim. Bikem'in yanında hafif başı eğik duruyordu. "Hadi hemen pansumanı halledelim de bitsin," diyen Ladin'e bakıp arkamızda kalan kapıya yöneldim.

Gri kapıyı açtığımda kapıyı tıklatmayı unutmamıştım. Kapı aralanırken içeride bulunan iki hemşireyle göz göze geldiğimde kapıyı tamamen açıp hafif öne geçtim. "Merhaba, buyrun?" diye sorarken bize doğru ilerleyen hemşireye karşı Bikem söze girdi.

"Arkadaşlarımızın pansumana ihtiyacı var da yardımcı olur musunuz?" diye soran Bikem'e sarışın hemşire gülümseyerek başını salladı. "Tabii ki, böyle gelin." Bizi içeriye davet eden hemşireye karşı diğerlerinin de içeriye girmesine müsaade ettim. Ladin ve Alkan'ı gören gözler şaşkınlıklarına engel olamamışlardı. "Şuraya oturabilirsiniz," diyerek onları iki sedyeye oturtan hemşirenin gözüne giremedim çünkü yüzümde pek bir hasar yoktu. Sadece karnımda hafif morluklar vardı.

"Ne bekliyorsun?" Arkamdan kolumu tutan Kutan yüzünden hafifçe irkildim. "Benim bir şeyim yok," dediğimde dudaklarında serseri bir kıvrılma meydana geldi. "Tabii, kesin yoktur." Beni kolumdan çekiştirip bir koltuğa oturturduğunda karşı koyamadım.

"Bir hemşire daha çağırabilir misiniz?" İlk defa nazik bir sesle konuşan Kutan'a sertçe bakıp homurdanmaya engel olamadım. "Keşke bana da böyle nazik olsan."

O sırada Ladin'in yanında bekleyen Barlas sırtını duvara yasladı. Diğerlerine bakarken Bikem ve Sessiz'in Alkan'ın yanında durduğunu gördüm. Hepsi sakinleşmiş ve yüzlerindeki endişeli halleri uçup gitmişti.

Kutan'ın ricasıyla kapıyı açıp birini çağıran esmer kadın hemen ardından Alkan'la ilgilenmeye devam etti. "Baran mı göndermiş?" Yanımdan yükselen sese dönüp ifadesizce gözlerine baktım. Ağırca koltuğun köşesine yaslandığında gözlerini üzerimden ayırmıyordu. "Baran'ın selamını ilettiler," deyip kinaye dolu bir bakışla bakıyordum.

Demek istediğimi hemen anlayan Kutan başını sağa sola sallayıp sustu. Çok geçmeden kapıdan giren hemşire kıvırcık saçlı ve yuvarlak yüzlüydü. O malzemeleri alırken ben bir kez daha Kutan'la konuşmaya çalıştım. "Sessiz kaç yaşında biliyor musun?" Dudaklarımdan firar eden sorum hemşirenin gelmesiyle son buldu ama o konuşma zahmetine bile girmemişti.

Suratına yerleştirdiği tebessümle yere diz çöküp boyuma yetişti. Oturduğum için ona biraz zorluk çıkarıyordum ama dert etmemiş gibiydi. "Sadece suratınız mı?" diye sorunumu öğrenmeye çalışan hemşireye karşı başımı olumsuzca salladım. "Suratımda bir sorun yok karnım sadece biraz ağrıyor," deyip ona yardımcı oldum.

Anlayışla beni onaylayan hemşirenin yaka kartından adını gördüm. İsminin Bilge olması nedensizce dikkatimi çekmişti. "O zaman izin verir misin?" diye benden onay bekleyen hemşireye rahat alan sunmak için geriye yaslandım, o da çok geçmeden tişörtümün uçlarını kavramış ve belirli bir alana kadar sıyırmıştı. Dokunuşundan irkilirken başımda bekleyen bedenden de tuhaf bir huzursuzluk hissediyordum çünkü karnımın halini tahmin edemediğim için tepkisini seçemedim.

Karnımı gören hemşire fark edilir bir şekilde kaşlarını çattı. "Biri mi dövdü seni?" diye soru soran hemşireye karşı hemen atağa geçtim. "Hayır sadece ufak bir kaza," deyip ikna edici bir sesle konuşmaya çalıştım. Hemşire biraz kararsız baksa da karnımla ilgilenmeye devam etti.

"Çok fazla morluk var, dikkat etsen iyi olur birkaç gün dinlenmeye çalış." Benimle konuşmasını sürdüren hemşireyi mırıltılarla onayladım. Karnıma sürdüğü kremin soğukluğu irkilmeme neden olduğunda dudaklarımdan minik bir iç çekme sesi döküldü.

Bakışlarım diğerlerine kaydığında onlarında bitmek üzere olan pansumanlarına baktım ama birden Kutan'ın kıpırdayan bedeni odağımı bozdu. Yavaş adımlarla hemşirenin biraz kapattığı karnımın önüne geçip görünen kısmını da bedeniyle kapattı.

Hiçbir şey olmamış gibi gözlerime bakarken konuşmasını dört gözle bekliyordum çünkü sorumun cevabını bile vermemişti. O yüzden tekrar sorarak sabrını sınadım hatta bilerek gülümsüyordum.

"Sessiz, kaç yaşında?"

Ela gözleri kısıldığında yapmaya çalıştığım şeyi anlamış gibi o da dudaklarını kıvırdı. "On dokuz," deyişi ile beni merakımdan kurtardı. Ardından hemşirenin nazikçe ovaladığı karnıma baktım çünkü kremi yedirdikçe sanki sızısı artıyordu.

"Annen toparlandığı an bunu halledeceğiz." Konuşmayı sandığım gibi tekrar açan Kutan'ın gözlerinden okunan kin oldukça belirgindi. Karnıma bir kez bile bakmazken sanki ne yaptıklarını tahmin ediyormuş gibiydi. Neden bakmaktan kaçındığı sorusunu da zihnimdeki ses fazlasıyla sorguluyordu.

"Sence durur muyum? Tabii ki sessiz kalmayacağım."

"Seninle ne yapacağım inan bilmiyorum," derken başını sallayan Kutan kendine engel olamıyormuş gibi gülümsemesini silemedi.

Hafif bir kıkırdamayla hemşirenin geri çekilmesini izlediğimde kalkarken yanımdan aldığı pansuman malzemelerini toplayıp genişçe gülümsedi. "Geçmiş olsun," demeyi unutmayan hemşireye içtenlikle gülümsedim. "Teşekkür ederim." Birkaç saniye sonra karnımı yavaşça örttüm. Kutan'ın da hemşireye teşekkür etmesini sadece mırıltılar sayesinde duyabildim.

Geri ayağa kalkarken kendimi daha iyi hissediyordum artık kalan ağrılarla baş edebilirdim. Kutan'ın bana dönen başıyla kendimi anında toparladım. "Azra'ya mesaj attım o da buraya gelecek," diyen Bikem'in sesi ikimizinde dikkatini çekti. Daha fazla konuyu dağıtmadan hepimiz ayağa kalkmış ve dışarıya yönelmiştik. Odadan çıktığımız anda karşımıza çıkan Azra merdivenleri yeni inmiş gibi nefes nefeseydi.

"Sonunda, ben de sizi arıyordum iyisiniz değil mi?" diye soran Azra'yı başımla onaylayıp onu uyardım. "Abimin bundan haberi olmayacak tamam mı?" O da beni beklemeden başını art arda salladı. "Merak etme, öğrenmeyecek."

Diğerlerine bakarken onlarında onaylaması ile derin bir nefesle Sessiz'e döndüm. "Bize nasıl yapıldığını anlatır mısın?" İnce ses tonumla tekrar konuya döndüğümde içimde ufak bir heyecan göstergesi vardı.

Sessiz, hafif kaldırdığı başıyla kolunu uzattı. "Kolumdan bir sıvı akıyor, annen o suyu içtiğinde iyileşecek," derken usulca gözlerime bakmaya çalışmasına tebessüm ettim. "Peki bu canını yakıyor mu?" Sormaya çekindiğim sorumu zorlukla dudaklarımdan bıraktığımda ilgiyle cevabını bekledim. Nedense bu benim için gerçekten önem taşıyordu.

"Hayır, zaten bir damlası bile yetiyor ki." Cevabına karşılık gözlerim istemsizce büyürken gücüne merakım daha fazla arttı ve hayran olmadan da edemedim. Bu gerçekten büyüleyiciydi. "Vay be inanılmaz ," deyip hissettiklerimi dile getiren Ladin'e ufaktan gülümsedim çünkü gerçekten haklıydı.

"O zaman doktorlara belli etmeden annene su yerine içirebiliriz." Barlas'ın sesi hepimizin onu onaylamasına neden oldu.

"Ben şimdi annemin yanına gideceğim, siz de odaya su getirmişsiniz gibi kapıyı çalın olur mu?" diye onlara planı anlattığımda ilk söze giren Bikem oldu. "Evet en mantıklısı o, hadi sen git aklın burada kalmasın," derken üstündeki gerginliğini atan Bikem anında eski haline döndü. Ben de hızlıca merdivenlere yönelip seri adımlarla katları tek tek çıktım.

Geri odanın önüne geldiğimde beklemeden kapıyı açtım. Kapıyı çalma gibi bir eylemde bulunmaya gerek duymamıştım, sadece bir an önce annemi görmek istiyordum.

İlaç kokusunun çoğaldığı oda burnumu sızlattığında görüş alanıma giren bedenlere karşı heyecan ve mutlulukla iç geçirdim.

"Annem?"

Hastane yatağında yarı baygın şekilde yatan anneme özlemle baktım. Morarmış göz altlarını görür görmez yerimden atılıp yanına ilerledim. Özlem ve hasretle dolan gözlerim birkaç damlayı serbest bırakacakken annemin yarı açık gözlerle bana baktığını fark ettim. Kurumuş dudakları beni görür görmez hafif açık kaldığında karnın üstünde duran elini kavrayıp öptüm. Dudaklarımın baskısı elinden ayrıldığında abimin yanıma bıraktığı sandalyeye hızlıca oturdum.

"Gelmişsin." Kesik kesik çıkan sesine karşı söylediklerini net bir biçimde algılayabiliyordum. "Geldim anneciğim," deyip bir kez daha eline ufak bir öpücük kondurdum.

Dudaklarından sızan nefesleri havaya karışırken zorlanıyor gibiydi. "Doktor yavaştan kendine geldiğini söyledi, biraz konuşmakta ufak sorunlar yaşıyor ama bunun normal olduğunu söyledi," diye açıklama yapan babama bakıp başımı salladım.

Abim o sırada sandalyemin yanına bir tane daha sandalye çekip oturunca sorgulayıcı bakışlarını görebiliyordum. "Kızı buldunuz mu?" diye sorarken fısıltıyla konuşmasına karşılık avucumda duran annemin elini okşadım. "Evet."

"Alvina..." Annemin cılız sesi araya girince hemen ona dönüp elimi saçlarına götürüp dudaklarımı araladım. "İyi olacaksın anne kendini zorlama lütfen," dediğimde yarı baygın gözlerini bu sefer babamda tuttu. Sabırsızlıkla kapının çalmasını beklerken annemi iyice incelemeye fırsatı bulmuştum.

Hastalığı ilk önce kilo almasına sebep olurken bu sefer de kilo kaybına neden olmuştu. Göz altları her zamanki mor ve gözleri ise kıpkırmızıydı. Onun haricinde suratı fazlasıyla çökmüş görünüyordu. Hüzünle eline başımı yasladığımda derin nefeslerle hasret gidermeye çalıştım çünkü şuan ki tek isteğim buydu.

O anda kapının çalması yaşadığımız anı bozduğunda annemin yarı açık gözlerini zorlukla açık tutmasına neden oldu. Hızlı bir hamleyle kapıya ilerlediğimde yavaşça annemin elini geri karnının üstüne koydum. Kapı açıldığında görünen beden Azra'ya aitti. Elinde tutuğu pet bardağı gülümseyerek elime bıraktı.

"Kızım gelsene içeri sen de," diye mırıldanan babama Azra içten bir gülücük sundu. Ben de babamı onaylayarak onu içeriye çektim. Azra hareketimle şaşırırken kendini bozmamaya çalıştı. Onun yanından ayrıldığımda abimle çok kısa göz göze gelmiştik. Ardından beklemeye gerek duymadan eski yerime geçtim ve babama hiçbir şeyi belli etmedim.

"Daha yeni su içmişti," diyen babamı duymamış gibi yapıp annemin başını hafifçe kaldırıp elimdeki bardağı dudaklarına götürdüm. Annem tam istediğim gibi dudaklarına yasladığım bardaktan sıvıyı içerken hepsini bitirmişti bile. Babam bu duruma şaşkınlıkla bakınca ben genişçe gülümseyip mutluluğumu yüzüme yansıttım. Artık huzurla nefes alabilirdim.

Annemi geri yatağa bırakıp elimdeki pet bardağı küçük çöp kovasına fırlatıp attım. Annem tekrar gözlerini kapatınca kapının orada dikilen Azra'ya bakıp babama hitaben konuştum. "Baba ben iki dakika dışarıya çıkıp geliyorum, arkadaşlarımla konuşmam lazım." Onaylayan mırıltılarını işittiğimde gözlerim yine ona dönmedi. Adımlarım bu sefer kapıyı bulduğunda Azra'nın güven veren bakışlarına minnetle bakıyordum.

Kapı açıp çıktığımda geri kapıyı arkamdan beklemeden kapattım. O sırada karşıma çıkan bedenler sandalyelere oturmuş sohbet ediyorlardı. Köşede usulca bekleyen Sessiz onlardan biraz uzaktaydı, bu beni memnun etti çünkü onunla yalnız konuşmak istiyordum. Diğerlerinin bakış açısındayken ona doğru ilerleyip Sessiz'in beklediği duvara yöneldim.

Yanına geldiğim an yüzüme kondurduğum gülümsemeyle aniden ona sıkıca sarıldım. Sarılmam onu irkiltiği anda benden uzaklaşmaya çalışınca ben de daha fazla duramadan saniyelik sarılmamızın tadını çıkardım. Ondan ayrıldığımda tekrar duvara sinmiş ve bana bakıyordu. "Kusura bakma, sadece teşekkür etmek istemiştim."

"İyi olmasına sevindim," dediğinde dudaklarımı aralayıp, "Senin sayende," dedim ve bir kez daha ona şefkatle baktım.

"Sessiz, biliyorum tanışma sebebimiz çok iyi olmadı ama ben artık yalnız kalmanı istemiyorum," derken dürüstçe içimden gelenleri söyleyip konuşmayı sürdürdüm. "Evet, annemin durumu seninle tanışmamıza sebep oldu. Bundan gerçekten mutluyum ve istersen sen de diğerleri gibi yanımda kalabilirsin. Yani yalnız kalmak zorunda olmadığını bilmeni istiyorum."

Konuşmam boyunca yüzümü dikkatle izleyen Sessiz'le aynı duyguları hissetmeye çalıştım ama ne hissettiğine dair hiçbir şey belli etmiyordu. "Ama sizinle beraberken herkes peşime düşüyor...Yağız abi bunun kötü bir şey olduğunu söyledi," diyen Sessiz saf bir edayla benden cevap beklercesine gözlerini kırpıştırdı.

"Biz de seni koruyabiliriz. Hem Bikem'le Azra ablan yanında, onların haricinde güvenebileceğin ve seni gerçekten koruyabilecek Alkan'la Kutan var," dediğimde yüzünde belirgin bir şaşkınlık oluştu. Başını sağa sola sallayarak daha çok kafamı karıştıran Sessiz'den bir cevap bekledim.

"Alkan ve Kutan'ın güçleri beni korumaya yetmez ki. Sonuçta biri sadece hissedebiliyor, diğeri de ölüler kapısını açıyor. Bunun bana bir faydası olmaz bence," dediği anda kulaklarıma basınç yapan şey bir anda diğer söylediklerini duymamı engelledi.

Sadece o dakika içinde yıkılan duvarlarım bilinmezliklerin kapısını bir kez daha aralamıştı.

Bakışlarım donuklaşırken öğrendiklerimi engelleyen zihnim beni öfkeyle geriye ittirdi. Kutan'ın başından beri sakladığı sırrını böyle öğrenmemeliydim. Daha hayatına dair hiçbir şey bilmediğim bir kız aniden oklarını fark etmeden ikimize yönlendirmişti. O oklar ikimizi de delip geçecekti.

Tekrar edip kendime işkence etmekten kaçarken zihnim daha kötüsünü yaptı.

Ölüler kapısını açıyor!

O yüzden bir ölü kadar soğuktu.

Bölüm Sonu

Continue Reading

You'll Also Like

38.8K 4.3K 62
Taylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufa...
9M 567K 54
Gözlerinizi açtığınızda yıkılmış bir evde uyanacaksınız. Tek çıkış yolunuz yerin altı olacak. Kendinizi bulduğunuz çıkış noktası her bir yanı kameral...
98.6K 262 192
Bir çoğumuz tamamlanmış kitaplar bulmakta zorlanıyoruz. Bende bu soruna kendimce böyle bir kitap yazarak birazcık da olsa son vermeye karar verdim. ...
2.3M 63.5K 28
Hikaye de yetişkin içerik bulunmaktadır! Bunu bilerek okumanızı tavsiye ederim. "Seni meşgul ediyorum bu saatte ama dün telefonum sende kalmış onu al...