ATEŞ (Arkadaşımın Babası)

بواسطة CelineWish

1.2M 16.1K 1.9K

Ateş'in eli Eda'nın omzundan aşağı bel oyuntusuna kaydı. Eda'nın içi titremişti. Adamın çekiciliği karşısında... المزيد

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 19.5
Bölüm 20 (FİNAL)

Bölüm 16

38.7K 759 92
بواسطة CelineWish

❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️

Eda şaşkınlık içerisinde "Anne..." diye seslendi. Burada, yanı başında onu bulmayı hiç beklemiyordu. Eda'nın seslenmesiyle annesi de uyandı. Yüzündeki ağlamaklı ifade ile kızına baktı. Hızlıca kalkıp "Eda..." diyerek kızını kollarının arasına aldı. Gözlerinden yaşlar akarken kızına sarılıyor, saçlarını koklayıp başını öpüyordu.

"Anne..." dedi tekrar Eda. "Ben... ben çok özür dilerim."

Annesi elleri ile göz yaşlarını sildi. "Nasıl yapabildin bunu kızım?" diye sordu. "O adam ile sen.. hiç mi düşünmedin bizi? Hiç mi aklına gelmedik?" dedi. Sesi sitem doluydu.

"Senden beklemezdim Eda. Herkese mükemmel bir kızım olduğundan bahsederken, bunu yapabileceğini hiç düşünmedim. Benim kızım derdim çok akıllı, bizi asla üzmez. Ama bu olanlar akıl alır gibi değil... kimseye açıklayamayız bu durumu."

Eda "Çok üzgünüm anne..." dedi. Ailesini utandırdığı için kendini mahçup hissediyordu. "Babam?" diye sordu. "O da biliyor mu?"

"Biliyor tabiki... Koridor'da doktor ile görüşüyor şu an. Seni almaya beraber geldik."

"Beni, almaya mı geldiniz?" dedi Eda.

Annesi soğukkanlı bir şekilde "Aynen öyle.. burada kalamazsın artık. Hemen dönmemiz gerekiyor. Karnındaki bebekten de bir an önce kurtulmalıyız." dedi.

"Ne diyorsun anne sen? Kurtulmak da ne demek??" diye bağırdı Eda. "Böyle bir şeye asla izin vermem."

Annesi "Eda lütfen, 20 yaşında anne falan olmayacaksın. Kucağında bile tutamazsın sen onu. Altını dahi almayı bilmezsin, sen daha kendin bebeksin." dedi.

"Ben bebek falan değilim." dedi bağırdı Eda.

Annesi "Doğru söylüyorsun aslında.Yaptıklarını bir bebek asla yapmazdı." dedi. Yüzünden kızmış olduğu anlaşılıyordu.

Eda annesine yalvarırcasına "Anne lütfen, bari sen yanımda ol. Bebeğimi almalarına izin verme." dedi.

"Bebeği düşünmenin sırası değil Eda şu an, bizim daha büyük sorunlarımız var. Bir an önce gitmeliyiz." dedi.

Eda annesinin ne demek istediğini anlayamamıştı. "Bir dakika, bir dakika... ne oluyor burada? Hem siz nasıl bu kadar çabuk gelebildiniz? Neden bebeği istemiyorsunuz anne, n'oluyor?" diyerek bağırdı. Aklı karışmıştı.

"Eda, kızım, sakin ol. Her şeyi açıklayacağım." dedi annesi.

"Neyi açıklayacaksın anne, ne oluyor? Ateş mi istedi beni burdan götürmenizi? Artık beni görmek istemiyor mu yoksa?"

"Hayır öyle değil." dedi annesi. Eda'nın sinirden elleri titremeye başlamıştı.

Eda "Nasıl öyle değil? Ateş nerde? Ateş'i görmek istiyorum ben." diyerek haykırdı. Dışarı çıkmak için kapıya yöneldi. Ateş'i bulması gerekiyordu. Onunla konuşmalıydı bir an önce.

"Ateş burada değil." dedi annesi. "Gitti.."

"Ne demek gitti? Nereye gider anne? Nasıl gitti???" Eda artık iyice çıldırmıştı. Hemen hastaneden kaçması gerekiyordu. Koşar adım kapıya gitti ama annesi arkasından tutup onu tekrar odaya çekip odanın kapısını kilitledi.

Annesi "Eda dur kızım sakin ol lütfen. Bak bizim bir an önce Türkiye'ye dönmemiz gerekiyor. Lütfen zorluk çıkarma,yardımcı ol bize yavrum, yalvarıyorum kızım sana. Lütfen...Hemen tedaviye başlamamız gerekiyor." diyerek Edayı zapt etmeye çalıştı.

Annesinin cümlesini bitirmesi ile Eda ona dönerek "Ne tedavisi anne, neden bahsediyorsun sen?" diye sordu.

Annesinin gözünden yaşlar boşanırcasına aktı. "Kızım..." dedi. Eda'nın başını okşuyordu. "Eda sen lösemi'sin."

Zaman durmuştu adeta. Saniyeler geçmiyordu. Tüm sesler kesilmişti. Hayat akmıyordu. Doğru olamazdı bu. "Lösemi..." sözcüğü döküldü Eda'nın dudaklarından. Ölecek miydi yani şimdi Eda? Peki ya bebeği? Bebeğine ne olacaktı? Anne olamayacak mıydı? Kalbine bir bıçak saplanmıştı sanki. Eda'nın ruhu duyduğu cümle karşısında ezildi.

"Ne diyorsun anne sen? Bu mümkün değil..." dedi usulca. Boğazı düğümlenmiş, sesi kısılmıştı. "Yoo, hayır olamaz. Ben hasta olamam." dedi. "Yalan dimi? Beni buradan götürmek için yapıyorsunuz, Ateş'ten ayırmak için? Yalan söylüyorsunuz... Anne,lütfen, yalan olduğunu söyle, lütfen..."diyerek hıçkırıklara boğuldu.

Annesi yalan söylemediğini ispatlarcasına "Annecim..." dedi. Eda'nın boynuna sarıldı. "En iyi hastanede en iyi doktorlar bakacak sana söz veriyorum, tedavini olacaksın. İyileşeceksin kızım.." diyerek teselli etti kızını.

Eda ne düşüneceğini bilemez bir haldeydi. "Peki Ateş?" diye sordu annesinin gözlerinin içine bakarak. "O biliyor mu?"

"Evet biliyor. Hastalığını, bebeği, ilişkinizi bize anlatan o'ydu zaten." dedi.

Eda hem şaşırmış hem de kalbi kırılmıştı.

"Yani benim hasta olduğumu biliyordu ve buna rağmen yine de gitmeyi tercih etti öyle mi?" diye sordu.

Annesi evet anlamında kafasını salladı. Ateş giderken bir açıklama yapmamıştı. Tek söylediği şey Eda'nın bebeği aldırması gerektiğiydi.

Eda resmen yıkılmıştı. Ateş'in bebeği istemediği aşikardı. Üstelik Eda'nın lösemi olduğundan da haberi vardı ve ona hiç bişey söylememişti. Hastanede tek başına bırakıp gitmişti onu. Terk edilmişti resmen Eda. Onun tanıdığı Ateş böyle biri olamazdı. Ateş seviyordu Eda'yı, en azından Eda sevdiğini düşünüyordu. Tüm o söylediği sözler yalan mıydı? Seni seviyorum derken rol mü yapıyordu? Eda onun için bir yaz kaçamağı mıydı sacece? Peki neredeydi şimdi? Kötü haber alınca ortadan mı kaybolmuştu? Şu an Eda'nın ihtiyacı olan tek şey Ateş'ti. Onun sevgisine ve onun desteğine ihtiyacı vardı. Ama o ise kayıplara karışmıştı.

Edayı böyle görmek annesinin yüreğini parçalamıştı. Kızını ne pahasına olursa bu hastalıktan kurtaracaktı. Önlerinde onları bekleyen zorlu bir süreç vardı ama biricik kızının ellerinin arasından kayıp gitmesine izin veremezdi.

İlk yürümeye başladığında nasıl da sendeliyordu. Pat diye poposunun üzerine oturup ağlamaya başlamıştı. İlk dişini çıkardığı gece ne de çok ateşlenmişti. Peki ya o ilk anne deyişi? Babası ne de çok kıskanmıştı. Okulun ilk gününü hatırlıyordu.Elinden tutup sınıfa kadar götürmüştü Edayı. Kızı ilk defa ondan bu kadar uzun süre ayrı kalacaktı. Onu okula bırakıp ağlamamasını tembihledikten sonra kendisi gizli gizli bir köşede ağlamamış mıydı? Ortaokulda gitar çalmayı öğrenmek için evde saatlerce çalışıyordu. Gece bile gitar çalıyordu. Annesinin sesten dolayı kafayı yemesine ramak kalmıştı artık ama sırf kızı için katlanmamış mıydı tüm o gürültüye? Peki ya üniversiteyi kazandığının açıklandığı gün? Gurur duymuşlardı kızları ile. Göğüslerini gere gere söylemişlerdi herkese. Şimdi ise tüm bu güzel ve özel anlar ellerinden kayıp gidiyordu.

Annesi yemin etti kendi kendine. Asla ama asla kızının ölmesine izin vermeyecekti. Onu iyileştirmek için elinden ne geliyorsa yapacaktı.

"Selim eşyalarını toplamak için eve gitti. Bizimle havaalanında buluşacak öğlen 2'de uçağımız var. Yarın da jinekolog randevun var, kürtaj olacaksın." dedi sert bir dille.

"Anne, hayır dedim!" diyerek hiddetle bağırdı Eda . "O benim bebeğim. Asla ondan vazgeçmem. Anlıyor musun beni? Müsaade etmem buna." dedi.

"Eda, lütfen beni dinle yavrum. Bak hemen kemoterapiye başlamamız gerekiyor. Bunun için de bebeği alınması lazım."

"Nasıl yani?" dedi Eda. "Bebek alınmazsa tedavi olamayacak mıyım?"

Eda'nın annesi "Evet..." diyerek başını eğdi, gözlerini kaçırdı Eda'dan ve ağlamaya devam etti.

***

Selim, Eda'nın bütün eşyalarını toplamış havaalanına getirmişti. Annesi yanında olsa da, Babası Eda ile konuşmuyordu. Olanları hazmedememişti henüz. Kızının hastalığı yüzünden canı yanıyordu ama yaptığı diğer şeylerden dolayı ona çok kızgındı. Yüzüne bile bakmıyordu.

Uçak saatinin gelmesini beklerken Eda annesine; "Bir daha benimle konuşmayacak değil mi?" diye sordu. Babasını kastediyordu.

Annesi "Duyduğu şeylerden sonra ne yapmasını bekliyordun ki? Benimle buraya gelmesi bile bir mucize. Onu çok kırdın Eda. Yüzümüzü yere eğdi diyerek kendini yiyip bitirdi resmen. Ama o senin baban yavrum, zamanla affedecektir seni." diye cevap verdi.

Eda yüreği cız etti. Olduğu yerde oturup kaldı. Zaten ne yürümeye ne konuşmaya takati kalmamıştı. Değer verdiği herkesi kaybetmişti. Merve'yi kaybetmişti en yakın arkadaşını. Babasına küsmüştü konuşmuyordu belki bir daha affetmezdi onu. Ateş ise tek kelime etmeden ortadan kaybolmuştu.. özellikle Ateş'in yokluğu Edayı derinden sarsıyordu. Herkes bir yana Ateş bir yanaydı. İçinden sürekli bir yerden çıkıp gelmesi için dua ediyordu. Gözleri ile devamlı etrafa bakıyordu ama nafile. Ateş gelmemişti. Onu bu şekilde böyle yüzüstü nasıl bırakırdı Eda'nın aklı almıyordu.

Rötar sonrası biraz bekledikten sonra, uçak saati geldi ve yolcular tek tek uçağa alınmaya başladı. Eda'nın umutları tükenmişti artık. Son kez arkasına baktı belki görürüm diye ama Ateş yoktu. Annesi "Hadi Eda, ilerle kızım lütfen. O gelmeyecek." diyerek Eda'yı uçağa bindirmek üzere kapıdan içeri soktu.

***

Dün gece odadan ayrıldıktan sonra Ateş...

Doktor'un konuşmasından sonra Ateş adeta yıkılmıştı. Eda'yı delilercesine seviyordu. Onun kılına bile zarar gelmesine tahammül edemezken şimdi onun kanser olduğunu öğreniyordu. Donup kalmıştı hastalığı öğrenince. Tepki veremiyordu. Eda olmadan bir gün bile yaşayamazdı bunu çok biliyordu. Nasıl olurdu böyle bişey? Minik çiçeği nasıl hasta olurdu? Üstelik onun bebeğine hamileyken. Ateş'in hayatında yaşadığı en zor gecelerden biriydi bu gece.

Asansörü kullanmadan merdivenlerden hızlıca aşağı indi. Ağlamamak için kendini zor tutuyor, dişlerini sıkıyordu. Arabaya binip şehir dışına doğru gitmeye başladı. O kadar öfkeliydi ki hayata nereye gittiğin bile farkında bile değildi. Sadece sürüyordu. Üzüntüden perişan olmuş bir şekilde hastalığa lanet okuyordu . Gaza bastıkça basıyor, km devamlı yukarı çıkıyordu. Kaç km hızla gittiğinin bir önemi yoktu. İbreye bakmıyordu bile. Kaderin ona böyle bir oyun oynaması Ateş için kabul edilemezdi. Düşündükçe gaza daha çok basıyor, araba daha da çok hızlanıyordu. Arabanın limitlerini zorlamaya başlamıştı ve motordan gürültülü bir sesler geliyordu. Daha fazla dayanamayarak göz yaşlarını serbest bıraktı. Göz yaşları yanaklarını ıslatırken Ateş "Allah kahretsin" diyerek bağırıyor, direksiyona vuruyordu. Kaderin cilvesine isyan ediyordu. En son ağlamamak için kendine söz verdiğinde sadece 9 yaşındaydı. O günden sonra bir tek damla göz yaşı dökmemişti ta ki bu geceye kadar. Eda'yı kaybetmek istemiyordu. Biricik aşkının solup gitmesine göz yumamazdı. Eda onun hayatının aşkıydı. Her şeyiydi. Hayat onunla bir anlam kazanmıştı. Kalbinin tümüyle seviyordu onu ama bebeği doğurursa kendisi ölebilirdi ve Ateş'in buna izin vermeye hiç niyeti yoktu.

Orman yoluna sapıp bir süre daha orada gitmeye devam etti. Kimsenin onu bu halde görmesini istemiyordu çünkü. Mahvolmuş durumdaydı. Ruhu karanlığa düşmüş, binbir parçaya bölünmüştü. Niye Eda olmak zorundaydı ki? Keşke kendisi hasta olsaydı ama Eda olmasaydı. Onu kendinden bile çok seviyordu Ateş. Düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyor, canından can gidiyordu adeta. Arabayı durdurup aşağı indi. Hızlıca kapısını kapattı. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. "Ağhhhhhhkk" diye bağırırken gırtlağı parçalanacak gibiydi ama onun umrunda değildi. Şu an tek düşünebildiği Eda'ydı. Kör talih bir kez daha Ateş'i bulmuştu ve yine onu en zayıf olduğu yerden sınıyordu.

Ateş, bu yüzden Eda'ya o kadar sert davranmıştı. Bebek Eda'nın ölmesine sebep olabilirdi çünkü, Ateş'i de Edasız bırakabilirdi. Onu biraz tanıdıysa asla bebeğinden vazgeçmeyeceğini biliyordu. Onu vazgeçirip tedavi olmasını sağlayacak en doğru kişi annesi olacaktı.

Ateş o an karar verdi. Tüm olanları Eda'nın ailesine söyleyip, Eda'yı kurtarmak için elinden ne geliyorsa yapacaktı, buna kendi bebeğini kaybetmek dahi olsa.

Hemen Eda'nın ailesini arayıp ilişkileri olduğunu söyledi. İnanmak istemeseler de Ateş'in ses tonu her şeyin doğru olduğunu ortaya koyar nitelikteydi. İlişki itirafından sonra bebekten bahsetti. En zor kısmı ise bir türlü söyleyemiyordu. Annesi ve babası duydukları zaman yıkılacaklardı. Ama cesaretini toplayıp hastalığını anlattı. İkisi de duydukları şeyler karşısında hüsrana uğramış, üzüntüden kahrolmuşlardı.

"Şu an önemli olan tek şey Eda'nın sağlığı, Serpil hanım." dedi Ateş, Eda'nın annesi ile görüşüyordu.
"Geri kalan şeylerin önemi yok... Eda'yı iyileştirmeliyiz."

"Tamam." dedi Serpil hanım. Kızının hayatı söz konusuydu. Kızgınlık bir tarafa bırakılmalıydı.

Ateş "1 saat içinde havaalanında olun. Gerekli ayarlamaların hepsini ben yapacağım. Sizin hemen buraya gelmeniz gerekiyor Serpil hanım.. lütfen Eda'yı kararından vazgeçirin." diyerek telefonu kapattı. Ateş elleri ile yüzündeki göz yaşlarını silerek diğer işleri halletmek üzere yola koyuldu.

***

Rötar ile birlikte yaklaşık üç buçuk saat sonra uçak havaalanına inmişti. Yol boyunca Eda'nın sesi çıkmamış bir cümle dahi kurmamıştı. Yaşama sevincini kaybetmişti adeta. Hastalık ile savaşmak zor gelmiyordu ona. Zor gelen şey yalnız bırakılmasıydı. Hiç ummadığı kişiden büyük bir darbe yemişti. Yine de içten içe kendini toparlaması gerektiğini biliyordu, kendi için değil tabiki bebeği için. Moralini yüksek tutmalıydı. Bundan sonra ne olacağını kestiremiyordu ama tüm dünyayı karşısına alacak da olsa bebeğinden asla vazgeçmeyecekti.

Uçak aprona girdi ve yolcular sırasıyla inmeye başladı. Merdivenlerden önce babası indi, arkasından Eda, onu annesi takip ediyordu.

Son üç aydır yaşadığı şeylere inanamıyordu hala. Neler olmuştu böyle? Ama onun aklı hala Ateş'deydi. İçi alev alev yanıyordu. Ondan bir dakika ayrı kaldığında bile nefesi kesilecek gibi olurken şimdi  onun yokluğuna alışmak zorundaydı.

Valizleri bagajdan aldıktan sonra arabaya ulaşmak için çıkış kapısına doğru gittiler.

Kapı açılıp karşısında onu görünce Eda, mutluluktan bayılacak gibi oldu. Gelmişti işte, Ateş orada duruyordu. Eda'nın kalbi küt küt atmaya başladı. Doğru gördüğüne emin olmak için bir kez daha baktı. Gözleri onun gözlerine değince içi eridi. Ateş'in onu bırakmayacağına dair inancını hep canlı tutmuştu ve işte şimdi tam şu anda karşısındaydı. Yaşadığı duygu yoğunluğu ile Eda'nın gözlerine yaşlar hücum etti.

Ateş ise Eda'yı görünce kollarını iki yana açtı. Koşup ona sarılması için karşısında öylece duruyordu. Kızarmış göz bebekleri ve morarmış göz altlarından saatlerdir uykusuz olduğu anlaşılıyordu. Çaresizce Eda'ya kavuşmak için dakikaları kovalaşmıştı.

Eda elindeki çantayı yere atıp Ateş'in yanına koştu. Ona sarılıp sıcaklığını hissetti. Ateş'in göğsüne yaslanıp içli içli ağlamaya başladı. Duygu patlaması yaşıyordu. O ağlarken Ateş de onun saçlarını okşuyor, başından öpüyordu. Ateş'in varlığı Eda'ya güç vermişti. Onu kuvvetli kollarıyla sarıp sarmalamıştı ve Eda kendini yeniden hayata dönmüş gibi hissediyordu. Ateş'in kokusunu içine çekince kalbi huzur ile doldu.

Ateş sıkı sıkı sarıldı Eda'ya. Onu kaybetmeye niyeti yoktu. Eda'nın ipeksi saçlarını okşadı önce. Sonra mis kokusunu doya doya içine çekti. Daha önce hiç görmemiş gibi eliyle çenesinden tutup başını kaldırdı. Güzel yüzüne baktı özenle. Gözlerinin o mükemmel renginde kayboldu. Edanın gözlerinin içine her bakışında ruhundan bir parça kopuyordu sanki. Kirpiklerinin ıslaklığını görünce Ateş'in içi cız etti. Islak kirpiklerinden öptü onu. Eda'nın ağlamasına dayanamıyordu. Onu üzgün görmek istemiyordu ama en çok da kendisi üzüyordu.

Ateş etraflarındaki kişilere aldırış etmeden Eda'nın yanaklarından tuttu. Onu kendine çekerek sanki daha önce hiç öpmemiş gibi öpmeye başladı. Dudaklarına hasret kalmıştı. Eda da sevdiği adama aynı istekle karşılık verdi. İkisi de birbirinin aşkından yanıp tutuşuyordu, gözleri hiç bişey görmüyordu.


Ateş "Yalnız değilsin aşkım, söz veriyorum. Birlikte durarak her şeyin üstesinden gelebiliriz." dedi.

Eda'nın duymayı istediği sözler bunlardı işte. Ateş'in sevgisine ve desteğine ihtiyacı vardı. O yokken Eda da bir hiçti.

"Elimi tut ve sakın bırakma beni." dedi Eda ağlamaklı sesiyle.

Ateş, Eda'nın ellerini avuçlarının arasına alarak ikisine de birer öpücük kondurdu. Eda'nın gözlerinin içine bakarak "Ben hep burada olacağım minik çiçeğim ve işler yolunda gitmediğinde dahi seni koruyacağım, söz veriyorum." dedi.

••••• BÖLÜM SONU •••••

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

3.4K 407 11
Galatasaray'ın ünlü futbolcusu olan Barış'ın hikayesini yazan gizli bir hesap vardı...
42.3K 1.6K 33
🔞🔞🔞 Her halde aşk evliliği yapmıyoruz...mecburiyet bizimkisi... Hıh...hemde ikinci defa... Ona aşıkmısın peki? Senin için ne fark eder ki? Peki ya...
628 84 26
Karaca her nefes aldığında ömrümden azalıyordu. Karaca sonumu hazırlıyordu. Onun yanındayken sinsilik damarlarımızdan gözlerimize ulaşıyordu. Sırt...
1.2M 74.1K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.