Naperva

By xelpiss

11.2K 1.7K 3.2K

Bize gereken ışık değil, ateş. Gözlerini kırpmadan önünden geçen küçük kızı izlerken her şeyin bittiğinin çok... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
FİNAL

11

273 68 3
By xelpiss

                       *This I Love*


Her sonun bir başlangıcı vardı.

Kimileri için bu başlangıç keskin çizgilerle kendini belli etse de geri kalanlar için o kadar belirgin olamayabiliyordu. Fakat Lina Roselyn Anderson sonunun başlangıcının tam olarak ne zaman ve nerede başladığını çok iyi biliyordu.

Henüz on üç yaşının sonlarındaydı son başladığında. Esra Kuzgun daha o zamanlarda bile eve geri geldiği günlerde kendisinin başına bolca bela getirirdi fakat bu defaki gelişi her şeyi başlatmıştı.

Yanında Martin ile birlikte, kendisinin büyükbabasıyla yaşadıkları evlerine geldiğinde Lina her şeyin bugüne, bu hale geleceğini anlamamıştı. Eğer bilseydi o gün arkasına bile bakmadan kaçardı. Bir daha da geri dönmezdi. Fakat kaçamamıştı.

Ne yazık ki.

O gün Esra Kuzgun kendi babasını, her şeye rağmen onu tüm kalbiyle seven babasını, gözünü bile kırpmadan öldürdüğünde Lina'nın sonu başlamıştı ve Lina o gün henüz büyükbabasının ölümünün acısıyla yüzleşemeden Martin Jones'a satılmıştı.

Ve daha sonra ise o son hiç bitmemişti. Lina hâlâ sonu yaşıyordu ve neden bu kadar uzun sürdüğü hakkında hiçbir fikri yoktu.

"Roselyn Anderson." dedi elini karşısındaki kadına uzatarak. Yüzünde, yüzünün soğukluğunu kıracak hafif bir tebessüm vardı. Üstündeki mavi takım elbisesi ve sıkıca at kuyruğu yaptığı kızıl saçlarıyla yüzündeki tebessüm tamamlanıyordu.

Kadının elini sıkıp oturduktan sonra Mert Ege de aynı şekilde kendini tanıtarak kadının elini sıktı.

"Donna Bella." diye kendini tanıttı kadın da onlar gibi. Yüzünde kendinden emin 'Benim kim olduğumu zaten biliyorsunuz.' ifadesi vardı.

Lina, sonunda Smeraldo'yla aynı masaya oturmanın mutluluğu içindeydi. Eğer Smeraldo kendisine yardım etmeyi kabul ederse Lina sonu yaşamayı bırakacaktı. Bu sonu çok çok çok uzun zamandır yaşıyordu ve umuyordu ki bir annenin başlattığı bu sonu başka bir anne bitirirdi.

"Bu masaya oturmak çok uzun sürdü." dedi Lina ve dürüstçe hatta hayatında ilk defa birine bu kadar açık olarak ekledi. "Bu masaya oturmayı ise bundan çok daha uzun süredir bekliyorum."

"Herkes elbette benimle bir masaya oturmanın hayalini kurar ama senin bu konuda neden çok istekli olduğunu anlamış değilim."

Kadının kendinden emin duruşu, keskin gözleri ve dudaklarındaki yarım gülümsemeyle Donna Bella gerçekten isminin anlamını bir aura gibi üzerinde taşıyordu. Gerçekten Lina'nin gözlerinin gördüğü en güzel kadındı.

"Bizim hikayelerimiz elbette bir yerde bağlanacaktı." diye konuşmaya başladı Lina. Kısa bir an garson ne istediklerini sormaya geldiğinde konuşması bölündü fakat üçü de kahve istediğini dile getirince garsonun gitmesiyle araya bir şey girmemiş gibi devam etti. "Fakat bu kadar geç kalınmış olmasını ben bile beklemiyordum."

Sesli bir nefes verdi Lina. Mert Ege yanında sessizce oturuyor ve tüm konuşmayı ezberlercesine bir dikkatle takip ediyordu.

"Neden burada olduğumuzu, konunun ne olduğunu biliyorsun." dedi Lina gülümseyerek.

Kadın başını zarif bir hareketle eğerek kızın sözlerini onayladı.

"Martin Jones için buradasın. Onun karşısında yanında olmam için."

"Evet."

"Peki beni buna ikna edeceğini sana düşündüren ne?"

Lina sanıyordu ki Smeraldo buraya kendilerine yardım etmeyeceğini söylemek için gelmişti, en azından işin içinde onun ilgileneceği bir şey olmadığı sürece. Ve neyse ki Lina'nın elinde onun en çok ilgileneceği şey vardı.

Yanındaki çantanın içinde bulunan kırmızı zarfın ağırlığı içine çöktü Lina'nın. Sadece bir kağıt parçasıydı fakat içindeki ağırlık sanki tonlarca demir taşıyormuş hissiyatı veriyordu.

Lina kırık bir gülümseme kondurdu dudaklarına ve hüzün yerleşmiş mavi gözleriyle kadının gözlerinin içine baktı. Her ne kadar verdiği karar kendisinden daha da nefret etmesine neden olsa da yapabileceği başka hiçbir şey yoktu.

"Rosa."

Bu tek kelime Donna Bella için bir anda zamanı durdurmuştu. O an yutkunamadı daha sonra ise art arda birkaç defa yutkundu.

Garson gelip de kahveleri masaya bırakıp gidene kadar kendini toparlayamadı Donna Bella. Bir başkasının yanında gardını bu kadar düşürmek asla yapmadığı ve asla yapmayacağı bir şeydi fakat oğlunun ismini duymak kafasındaki her şeyi silmişti.

"Ne biliyorsun onun hakkında." diye sordu buz gibi bir sesle.

"O benim arkadaşımdı." cümlesi kadında bir an şok etkisi yarattı ve ağzından nasıl kelimesi dökülmese de gözleri nasıl diye haykırıyordu. Histerik bir gülüşün ardından devam etti Lina.

"Hikayelerimizin birleştiği yer burası işte. Martin benim hayatımı mahvettiği gibi onun da hayatını mahvetti. İkimiz de Martin'in eline düştük ve orada tanıştık."

Kadının gözlerinde gördüğü heyecanlı parıltı Lina'nın içine oturdu, gözlerini yaşlarla ıslattı.

"Rosa kurtulamadı." dedi Lina neredeyse fısıldayarak. Kadının gözlerinde kırılmayı görebiliyordu. Sanki gözleri camdandı da o cam kırılmıştı gibi bir görüntüydü. "Çok üzgünüm."

Kadının toparlanması biraz uzun sürdü. Zaten yıkılmış değildi en azından dışarıdan öyle gözükmüyordu. Duruşu dimdik gözleri keskindi fakat içinin kırılmışlığını Ege de Lina da görebiliyordu. Bazı anneler için olmasa da bazı anneler için evladını kaybetmek çok acı olabiliyordu.

"Bunu senin uydurmadığını nasıl bileceğim?" diye sordu kadın en sonunda. Sesi yine kendinden emin çıkıyordu. Fakat dudakları hâlâ aşağı doğru büküktü. "Martin'den intikam için yalan söylemediğini?"

"Eğer yalan söyleyecek olsam Rosa'nın hâlâ Martin ile birlikte olduğunu ve yaşadığını söylerdim. Oğlunu geri almak intikam almaktan çok daha güçlü bir teşvik olurdu senin gibi yıllarca oğlunu aramış bir anne için. Fakat sana doğruyu söylüyorum. Orada neler olduğunu tahmin bile edemezsin ya da bizim gibi daha kaç çocuğun orada can verdiğini ve şanssız olanların orada hala yaşadığını. Martin sadece senin değil çok daha fazla annenin canını yaktı."

"Peki hâlâ sana yardım etmeyeceğimi söylersem? Nasıl olsa savaşacak bir şeyim kalmadı."

Lina işte bundan korkuyordu. O zarfı Smeraldo'ya koz olarak sunmadan vermek istiyordu. Oğluyla bir an önce kavuşsun istiyordu.

"Hiç yapmak istemesem de elimde bana yardım edeceğine emin olduğum bir şey var."

Kadın tek kaşını öyle mi dercesine kaldırdığında Lina gözlerini masaya çevirdi. Gelen kahvelere kimse dokunmamıştı ve artık bardağın üstünden duman tütmüyordu. Bu kendisini hüzünlü hissetmesine neden oldu. Biraz hayatına benziyordu bu çünkü.

Gözlerini tekrar kaldırdığında Mert Ege de merak içinde kıza bakıyordu. Lina bu konu hakkında çok ketum davranmıştı. Neredeyse hiçbir şey söylememişti. Babasına bile kadınla buluşup onu ikna edeceğine emin olduğunu söylemek dışında hiçbir şey söylememişti. Oysa yaptığı her planı babasına anlatmıştı şimdiye kadar ve Mert bu konuda neden böyle sessiz kaldığını anlayabilmiş değildi.

"Rosa'nın mezarı." dedi Lina ve sesinin kendinden emin çıkmasını ne kadar çok istese de bunu başaramadı. Sesi Mert Ege'yi şaşırtacak kadar kırık çıkıyordu.

Kadın nefesini tuttu bir anlığına.

"Mezarı?" diye sorarken sesi titremişti. Bunca sene oğlunun ölmüş olduğunu veya yaşadığını bile bilmiyordu ve yaşadığına dair inancı ne kadar tam olursa olsun bu ikilemde en azından yanına gidip onunla konuşabileceği bir mezarı olsun istemişti.

"Evet." diye onayladı Lina ve kadının tatmin olmamış bakışlarını görünce devam etti. "Yemin ederim. Kendi ellerimle gömdüm."

Lina gerçekten de kendi elleriyle gömmüştü. O odadan çıkmak imkansız olsa da bu Lina için geçerli değildi. Çünkü Lina oraya, o yere girmeden önce sürekli evin içinde ve serbestti bu yüzden evin planını gizli giriş çıkışlarını biliyordu ve içeride kendisine yardım eden, her zaman olmasa da çok zor durumda kaldığında yardım eden, en azından bir süre yardım etmiş olan biri vardı.

Rosa'nın cesediyle yalnız kaldıklarının ikinci günün sonunda cesedi almaya gelenlerle beraber Jonathan da gelmişti.

Jonathan, Martin'in oğluydu. Orada olduğu sürece Lina'ya onu koruyacağına dair çok defa yemin etmişti. Babasının pis işlerinden nefret ediyordu ama babasına karşı gelecek cesareti olmadığı için de hiçbir şey yapmıyordu. Boş sözler vermek dışında.

Yine de kendisini koruyacağına dair verdiği ama hiç başarılı olamadığı sözlerin dışında kendisi için bunu yapmıştı Jonathan.

Lina'ya Rosa'nın bedenini sadece ikisinin bildiği bir yere gömmek için babasından gizli cesedi başka bir yere taşıtmış ve Lina'yı evden çıkartmıştı. O gece ne yaptıklarını sadece yaşayan iki kişi biliyordu. Bu sır bugüne kadar ikisi arasında kalmıştı ve belki de ölene kadar sadece Lina ve Jonathan arasında kalacaktı.

"Eğer sana yardım etmeyi kabul edersem oğlumun mezarının yerini mi söyleyeceksin?" diye sordu kadın. Artık karşısındaki o güçlü ve korkulan Smeraldo değil yalnızca bir anne olan Donna'ydı.

"Evet." dedi Lina. Hiç ama hiç istemese de. "Martin'in başka çocukları öldürmesini engellemek için bana yardım et ben de senin oğluna kavuşmana yardım edeceğim."

"Ne yapacağım?" diye soruşunu duymak Lina için o kadar ama o kadar büyük rahatlamaydı ki! Tanrım! O an oturduğu yerde hüngür hüngür ağlayacağını düşündü. Yine de yaptığı şey sandalyesinde öne kaykılıp kafasını masanın üstünden kadına yaklaştırmak oldu.

"Martin'in bunca senelik düşmanı olarak onun yaptığı tüm işleri kaydettiğini biliyorsun. Birçoğunu belge olarak bir çoğunu da video olarak."

Kadın onayladı kafasıyla.

"Martin, ortağı olan Fransız başkanın oğlunu öldürdü suçu da başka bir ortağa attı ve onların düşman olmasına neden oldu. Bunun video kaydı var ve bunun gibi ortaklarının ona yardım etmeyi keseceği daha birçok görüntü. Senin o görüntülere ulaşabileceğini biliyorum. Eğer o görüntüler açığa çıkarsa Martin'i çöktürebiliriz. Hiçbir şeyi kalmaz ve daha biz onu öldürmek için plan bile yapmadan o çok güvendiği dostları onu öldürür. Eğer o görüntüleri bana ulaştırırsan mezarın koordinatlarını sana veririm."

Bu Lina için çok ağırdı. Sanki Rosa'ya ihanet ediyormuş hissi içini sarmalıyordu.

"Benimle işiniz bittiğinde beni de çöktürmeyeceğinizi en azından bunun için uğraşmayacağınızı nasıl bileceğim. Sonuçta annen kadar babanın da kim olduğu belli."

Lina bunun da geleceğini biliyordu bu yüzden duruşunu biraz daha dikleştirdi ve kendinden emin bir ifadeyle yanındaki çocuğu işaret etti.

"Mert bu yüzden burada." dedi Uraz'la ve diğerleriyle daha önce anlaştığı gibi. "Mert Ege benim kardeşim. - bu cümle ağzında kötü bir tat bırakmıştı.- ve kendisi Harzemşahları temsilen burada. Eğer bize yardım etmeyi kabul edersen Harzemşahlar ve Birimin geri kalanı senin hakkındaki araştırmalarını bu konudan bağımsız olarak devam ettireceklerine dair güvence veriyorlar. Yardım etmeyi kabul edersen görüşeceğin tek kişi ben olacağım ve senin hakkında bildiklerimi tüm bunlardan ayrı tutacağım. Seninle sadece normal bir iş yapacakmışız gibi düşün. Özel hayatlar yok sadece sen ve ben. Ne dersin?"

Kadının bu vaade tamamen güvenmeyeceğinin farkındaydı ama yine de güvenmek zorunda kalacaktı çünkü işin içinde oğlu vardı.

"Tamam." dedi en sonunda ve Lina'ya elini uzattı. "Anlaştık."

Lina da çok büyük bir rahatlamayla kadının uzattığı elini sıktı. Mert Ege ile de tekrar el sıkışırlarken Lina gözlerini kendilerinden birkaç masa ötede izleyen Chris'e çevirmişti. Gözlerindeki parıltılarla genç adama bu işin olduğu haberini veriyordu. Chris kendisine gülümsedi.

Ege ve Lina tam ayağa kalkmışken Donna Bella gözlerini Lina'ya çevirdi. Ege de yürümeye başlamışken kadının sorusuyla durmuştu.

"Ne kadar sürecek?" diye sorduğunda Lina anlamayarak kaşlarını çattı.

"Ne?"

"Oğluma kavuşmam," dedi sabırla. "Ne kadar sürecek?"

Bu Lina için duyup duyacağı en ağır soruydu. Yutkunamadı ve kadına cevap veremedi. Eğer Lina bir bencil gibi davranmasaydı çoktan oğluna kavuşmuş olabilirdi. Çantasındaki zarf bir kez daha ne kadar ağır olduğunu belli edercesine içine çöktü.

"Bilmiyorum." dedi dudakları titrerken. Kendinden nefret ediyordu. Tanrım resmen Rosa'ya ihanet ediyordu.

Arkasını döndüğünde Mert de yürümeye başlamıştı. Chris de ayaklanmış ilerliyordu. Neredeyse kapıya varlıklarında Lina durdu. Daha fazla adım atamiyordu.

"Sikeyim." diye mırıldanınca Ege kendisine döndü kaşlarını çatarak. Çocuğun ne oldu demesine fırsat vermeden gerisin geri döndü ve tekrar kadına ilerledi. Bir eli çantasını açıyordu.

Kadın ne olduğunu bilmezcesine kıza baktı.

"Bunu yapamayacağım." dedi Lina ve çantasındaki kırmızı zarfı çıkardı. Arkasında 'Rose ne yapıyorsun?' diyen Chris'in sinirli sesini duysa da durmadı. "Rosa annesine kavuşacağından çok emindi. Senin gelip onu alacağını hep biliyordu. Ve o bana söz verdirmişken bunu ona yapamam."

Kırmızı zarfı masaya bırakıp işaret parmağıyla kadına ittirdi. Kadın hâlâ anlamamışçasına zarfa bakıyordu.

"Umarım bize yardım edersin çünkü orada senin gibi bir güzel kadının gelip kendilerini kurtaracağına inanan Rosa gibi çok çocuk var. Sonlarının Rosa gibi, benim gibi olmasına izin verme."

Parmağını zarftan çekti ve yerinde doğruldu. Kadın kendisine şaşkınca bakıyordu.

"Rosa haklıymış sen gerçekten de dünyadaki en güzel kadınsın." dedi burukça ve gözlerindeki yaşların akmasına izin vermeden gözleri dolmuş kadına son bir bakış atıp arkasını döndü ve sinir küpüne dönmüş bir şekilde hayretle kendisine bakan Chris ve Mert Ege'ye ilerledi.

Olay hiçbir zaman Smeraldo'yu oğluna kavuşturmak olmamıştı olay hep Rosa'yı annesine kavuşturmaktan ibaretti ve işte yapmıştı. En azından şimdi kaybettikleri onca insan arasından biri huzura erebilirdi.

Kafeden çıkana kadar sessizliğini koruyan Chris kafeden çıktıkları an kızın kolunu sertçe tutup kıza bağırmaya başladı.

"Bunu nasıl yaparsın Rose?! Elimizdeki tek şeyi nasıl hiç düşünmeden gidip öylece verirsin sen?!"

Sesi yolu çınlatırken yoldan geçenler kendilerine dönmüştü. Kızın tuttuğu kolunu koparırcasına sıkıyordu Chris. Alnında ve boynunda birer damar sinirle atıyor gözleri de resmen ateş fışkırıyordu.

"Ne yaptığımı biliyorum ben!" diye bağırdı Lina da. "Kolumu acıtıyorsun bırak ben sana bıraktırmadan önce."

Fakat Chris bırakmadı.

"Aptalsın APTAL! Nasıl yaparsın böyle bir şey?!"

"Chris bırak kolumu!"

Chris fırlatırcasına bıraktı kızın kolunu.

"Bu yaptığın yaşadığımız her şeye ihanet. Smeraldo bize yardım etmeyi reddettiğinde ölen herkesin suçu senin üzerinde kalacak. Hepsi senin yüzünden ölmüşken bir de boşa ölmüş olacaklar."

Lina duyduklarının doğru olduğunun farkındalığıyla birkaç adım geriledi. Chris bu sözleri sarf etmiş olamazdı.

Lina'nın gözlerindeki kırılmayı gördüğünde ise Chris sözlerini geri almak için biraz geç kalmış ve ne dediğini o zaman kendi kulakları duymuştu. Sesli bir nefes verdi ve sinirle  ellerini saçlarının arasından geçirdi.

"Rose öyle demek-"

Lina sol elini kaldırıp genç adamı susturdu.

"Smeraldo bize yardım edecek." dedi buz gibi bir sesle. "Ve emin ol hiç kimse boşa ölmüş olmayacak." Ardından Chris'e de onların kavgasını tenis maçı izler gibi izleyen Mert'e de arkasını döndü ve hızlı adımlarla ilerleyerek gözden kayboldu.

Chris de sertçe küfür edip kızı yakalayamayacağının bilincinde olarak kızın arkasından gitti.

"Deli bunların hepsi." diyen Mert de kafasını iki yana sallamış ve arabasına ilerlemişti. "Allahım niye bu delilerleyim ben?"

***
Uraz Harzemşah kızını yine bir bar köşesinde içerken bulduğunda Lina hâlâ öfkeliydi. Fakat her şeye rağmen doğru olanı yaptığına dair olan inancı tamdı. Smeraldo kendilerine yardım etmeyecek olsa bile yaptığının doğru olduğunu sonuna kadar savunacaktı.

"Güzelim geçen gün boşuna mı çemkirdik birbirimize o kadar?" diyen alaycı sesi duyduğunda Lina gözlerini devirmişti. Neredeyse iki gündür Uraz'ı görmüyordu. Serin kendisini klozetin önünde sızmış bulduğu gün Lina'yı hemen Uraz'a şikayet ettiğinden sevgili Uraz evin alt katındaki mahzeni kilitlemiş ve büyük salondaki içki dolabının da kapağına kilit vurmuştu. Üstelik kendi odasındaki içki şişeleri de yok olmuştu. Tabii ki bunu birkaç saat bile sürmeden fark eden Lina adama sert çıkışmıştı. Uraz da ondan aşağı kalmayarak kıza bağırınca ikili sert bir tartışmaya girmişti.

"Ben çocuk değilim bir yetişkinim!" diye bağırmıştı Lina adama en sonunda. Dakikalardır kendisinin neyi ne kadar tükettiğine karışamayacağını anlatmaya çalışıyordu. Yanlarında da Mert Ege vardı ve ciddi bir kavgaya dönüşen bu tartışmayı uzaktan izlemeye karar vermişti. "Bu şekilde bana karışamazsın!"

"Bir çocuksun tabii ki! Benim çocuğumsun! Ve kendine bu şekilde zarar verdiğin zamanlar elbette karışırım!"

Aslında buraya kadar olan şeyler kavga bile sayılmazdı ufak bir tartışmaydı fakat daha sonrası, işte o gerçek bir kavgaydı.

Lina bir anda "Hayır ben senin vicdan yükünüm!" diye acı bir şekilde bağırdığında Mert bile o an bir duraksamıştı. "Öldüğüne emin bile olmadan bırakıp gittiğin çocuğunun ardından duyduğun vicdan yükünüm. Daha sonra sorunlu bir hayatla karşına çıkan kızına karşı duyduğun zorunlu bir sorumluluğum."

"Neden böyle diyorsun?" demişti Uraz Harzemşah kırılmış bir sesle. Sesi neredeyse hiç çıkmamıştı ve gözleri gerçekten kırılmış bakıyordu. Yine de bu Lina'yı bir anlığına duraksatsa da tamamen durdurmadi.

Gözlerini kendinden emin bir şekilde adamın gözlerine dikip omuzlarını da iyice dikleştirdikten sonra "Çünkü gerçek bu." dediğinde Uraz ne diyeceğini bilememişti. Kızının böyle hissettiğini bilmiyordu, ona böyle hissettirmiş olduğunu bilmiyordu. Oysa zaman geçtikçe kızın kendisine, ailesine alıştığını sanıyordu ama kendisini bir yük olarak görmesi... bu gerçekten Uraz'ın canını acıtmıştı. Tüm bunların gerçek olmadığını söylemek için ağzını açmaya yeltendiğinde Lina kendisinin sözünü kesip çoktan konuşmaya başlamıştı.

"Şimdi izninle," demişti bariz bir alayla, elbette gerçekten izin istemiyordu. "Yeterince boktan olan hayatımı unutmak için içmeye gidiyorum."

Sonra bir başka bakış dahi atmadan önce salonu sonra da evi terk etmişti. O günden beri de eve gelmiyordu. Ve işi de biraz inada bindirdiğinden barlarda sabahlıyordu. Eh, Uraz'ın elbette bundan haberi oluyordu ama en başta ne yapacağını bilemediğinden kıza bir şey diyememişti daha sonra ise kızı defalarca aramış ve bugün de işte yanına gelmişti.

"Ne işin var senin burada?" diye sordu Lina.

"Chris haber verdi burada olduğunu. Bayağı öfkeli duruyordu."

Mert Ege kendisine olanları anlatmıştı. Uraz, Lina'nın yaptığı şeye şaşırsa da kızının aptal biri olmadığının farkındaydı ve kızının ne yaptığını bildiğine emindi bu yüzden bu konu hakkında bir yorumda bulunmamaya karar vermişti.

Öte yandan Lina ise Chris'in öfkesini anlayabiliyordu. Lina çok büyük bir riske girmişti ve bu riskin sonucu sadece kendisini etkilemiyordu. Martin'in yanında casus olarak girmiş Chris'in abisini de etkiliyordu. Scott'ın canı Martin'in yanında kaldığı süre arttıkça daha çok tehlikeye giriyordu.

İleri görüşlü bir adam olan Ömer Kuzgun kızının ve Martin'in büyük sorunlara yol açacağını çok önceden ön görmüş ve çoktan Martin'in yanına en güvendiği adamlarından birini yerleştirmişti. Chris ve abisi Scott, babaları öldükten sonra bile Ömer Kuzgun'un himayesi altında yaşamışlardı. Çocukların babası, Ömer Kuzgun'un sağ koluydu ve yaşlı adamın hayatında önemli bir yeri vardı. Aynı şekilde çocuklarının da. Bu yüzden Lina Chris'i çok çok önceden daha eli kana bile bulanmamışken tanımıştı. Kendisi Martin'e satıldığında yolları ayrılmış olsa da hayat onları büyüdüklerinde yine bir araya getirmişti

"Chris'e gitmesini söylemiştim." diye homurdandi Lina çocuğun gitmemiş olduğunu bilmesine rağmen.

Tartışıp ayrıldıktan bir süre sonra Lina, Chris'in peşinden geldiğini fark etmişti. Biraz arkasından kendisini takip ediyordu her zamanki gibi. Lina nereye giderse gitsin Chris her daim ardında onu güvende tutmak için duruyordu. Lina için bu gerçekten çok içe dokunan bir şeydi. Ve gerçekten Chris'in biraz arkasında olduğunu bildiği zamanlar kendini çok daha güvende hissediyordu.

"Anlaşılan sözünü dinlememiş." diyen Uraz barın arkasındaki çalışana siparişini verdi ve kendisine bir içki ısmarladı. Bir süre baba kız sessizce yan yana oturdular. Gündüz vakti olduğundan bar gürültülü ve kalabalık değildi.

Uraz'ın içkisi gelip de birkaç yudum aldığında kızının kendisine alttan bakış atıyor olduğunu fark etti.

"Ben..." diye başladı cümlesine Lina. Birkaç saniye susup sesli bir iç geçirdi. Bu gerçekten çok zordu! "Geçen gece söylediklerim için özür dilerim." demeyi başardı en sonunda. "Sana haksızlık ettim, gerçekten onları demek istememiştim."

"Lina..." dedi Uraz sessizce. Biraz şaşkındı çünkü aslında buraya kendisi özür dilemeye gelmişti. "Sana öyle hissettirdiğimiz için asıl ben özür dilerim."

Kızın konuşmaya başlayacağını fark edip elini kaldırdı adam.

"Bırak bitireyim. Senin bize alıştığını düşünmüştüm fakat o geceden sonra fark ettim ki bize alışman için beraber çok zaman geçirmedik. Evet birbirimizi tanıyalı aylar oluyor belki ama tüm bu iş koşuşturması arasında birbirimizi gerçek mânâda tanımamız için bir ortam oluşturmadik."

"Sen benim vicdan yüküm ya da zorunlu bir sorumluluğum değilsin." dedi sessiz ama kendinden emin bir sesle. "Sen benim kızımsın ve ben öyle olduğun için çok mutluyum. Gerçekten öyleyim."

Lina'nın dudakları aşağı bükülmüştü. Sanırım Uraz kendisini ağlatmayı başaracaktı. Adama dolu bir bakış attı.

"Seni bırakmış olmam konusunda haklısın. Başına gelen bunca şeyin hepsinin de sorumlusu benim. Evet bunun için vicdan azabı çekiyorum ama seni düşünmemin ya da senin yanımda olmanı istememin nedeni bu değil. Bunun nedeni seni seviyor olmam. Sen çok güzel, çok güçlü bir kadın olmuşsun ve bunu tek başına başarmışsın ve bu seninle gurur duymama neden oluyor. Buna hakkım var mı bilmiyorum ama böylesine kendinden emin birine dönüşmüş olman beni çok gururlandırıyor."

"Sus artık." diye mırıldanarak başka tarafa döndü Lina. Utanmış ve duygulanmıştı. Hayatında ilk defa biri kendisine ondan gurur duyduğunu söylemişti. Bu his kalbine ağırlık olarak çökmüştü ama bu rahatsız eden bir ağırlıktan çok huzur veren bir ağırlıktı.

Uraz kızın utanmış oluşuna gülümseyerek baktı.

"Bir daha kendini bir yükmüşsün gibi hissetmemen için çok fazla çabalayacağım. Sen ailemizin bir parçasının, sen de kendini bir an önce böyle görmeye başlarsan çok iyi olur."

Lina başıyla onayladı adamı. Hâlâ yüzüne bakamıyordu.

Uraz sol kolunun dirseğini hafifçe kızının koluna değdirdi.

"Barıştık mı?" diye sordu haylaz bir sesle. O an Lina kendisine dönüp ona gerçek bir gülümseme verdiğinde barıştıklarını anladı.

Bu, kızının kendisine ilk gerçek gülüşüydü ve kızının ilk adımları dahil olmak üzere birçok ilkini kaçırmış olan Uraz Harzemşah bu ilk gülüşü hafızasına iyice kazıdı. Bu kendisi için büyük bir adımdı ve bir an önce evine gidip bunu Serin'e anlatmak için can atıyordu.

"Barıştığımiza göre artık sana bunu verebilirim." diyen Uraz cebinden bir şey çıkarmıştı.

Çıkardığı şeyin ne olduğunu kaşlarını çatarak anlamaya çalışan genç kız adamın elindekinin bir araba anahtarı olduğunu fark etti.

Kafasını kaldırıp adama baktığında adamın kendisine sımsıcak gülümsediğini fark etti.

"Sana bir araba sözüm vardı." dedi anahtarı kıza uzatarak. "Kasamın şifresini çözmeye başardığın için."

"Ah,ben... tamamen aklımdan çıkmış."

Anahtarı eline alıp birkaç saniye öylece baktı.

"Teşekkür ederim."

"Hadi kalk da bu yaşlı adamı evine götür. Karımı özledim ben." dedi Uraz. Kalkmadan önce bardağını kafasına dikmiş ardından kızın elindeki bardağı da hızla kızın elinden kaparak onu da diklemişti.

"Hey!" dedi Lina kaşlarını çatarak. "O benim içkimdi."

"Geçen gece tartıştığımız konu hâlâ kapanmış değil. Üstelik artık cezalısın da."

Adamın sevimli çıkan sesine rağmen söylediği şeylere sinirlenen kız ceza almış olmanın şokunu yaşıyordu.

"Ne demek cezalısın?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Bir süre bu tarz yerlere - bu tarz derken elini bulundukları mekânın içini göstermişti - gelmen yasak ve bir hafta boyunca antrenmanlarını Mert ile yapıyorsun."

"Ne?! Bu saçmalık asla böyle bir şey olmayacak."

"Eğer ısrar etmeye kalkarsan cezan iki haftaya çıkacak."

Uraz ayağa kalktı ve kızı da kaldırarak çıkışa yürümeye başladı. Lina ilk defa gördüğü bu otorite karşısında ne yapacağını ya da ne diyeceğini şaşırdığından adama karşılık vermemişti ve bu da otomatik olarak cezayı kabul etmiş olmasına neden olmuştu.

Yeni arabasına binip de eve dönerken bile kendini şokta hissediyordu.

Bu Lina ve Uraz'ın ilk kez baba kız bağlarının oluştuğu zamandı ve o an arabanın içinde sessizce otururken ikisi de içlerinde çok derin bir huzur hissediyorlardı.

***
Selam herkeseee bu hafta da buradayız 🎉

Olaylar gittikçe ısınıyor bu konu hakkında düşünceleriniz neler? Gidişat sizce nasıl? Yorumlarınızı bekliyorummm haftaya görüşmek üzere 💞

Continue Reading

You'll Also Like

25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
863K 38.4K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
302 20 7
İşte o an anlamıştım... Ne o geri dönecekti... Ne ben oraya dönecektim... Ama Tengri'nin işi bu ya tamgasını basmıştı kaderlerine... Hikayedeki baz...
1.3M 91.1K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...