KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

3.6K 376 107

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"

26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"

53 5 0
By Nemesisheart

Keyifli okumalar dilerim

NF💔 Thing Called Love

" Aşk seni yerle bir eder."


9 Ağustos 1989

Yanıklarımın yenilerini acıta acıta daha çok kaşırken gözlerimi bir an olsun önümdeki kaseden çekemiyordum. Birkaç saat önce Nizgin hanım gizli saklı olduğum hücreye bir kase çorba getirmişti. Kapının önüne diktiği Caner'in varlığı da içimi ferahlatıyordu.

Kaç saat geçmişti bilmiyordum ama doktorumun yönetim lideriyle birlikte binadan çıkışından sonra her yer sessizleşmişti. Hücrelerdeki çocuklar bile gıkını çıkarmıyordu. Demir parmaklıklara vuran eller bile artık yoktu.

Bense vicdan azabından önümdeki çorbayı dahi içemiyordum.

"O çorbayı içmeden buradan gitmeyeceğimi biliyorsun değil mi?" Caner'in sesiyle gözlerim bana dönük sırtında dolandığında dudaklarımda sahici bir gülümseme oluştu. Görmemesi tek dileğimdi. "Gitmezsen başın belaya girer."

"O çorbayı önünde görürlerse başım daha çok belaya girer,"dedi umursamazca. "Doğuş bey geldiğinde seni hala böyle görürse çok üzülür bak."

Sırtını iyice parmaklıklara yasladığında üzerindeki kalın ceketi gözüme daha çok battı. İkna çabası onda komik duruyordu.

"İyidir değil mi?" Cılız bir sesle mırıldanırken tek düşündüğüm doktorumdu. Onun beni bu kadar önemsemesine rağmen ben hep onu tehlikeye atıyordum.

"Koskoca Uzman doktor Doğuş Akay'dan bahsediyoruz, aksi mümkün mü?"

"Peki sen?"

"Ne ben?"

"Sen de iyisin değil mi?" Sorum dudaklarımdan döküldüğü anda omuz hizasından bana baktığını gördüm. Gözlerimi kaçırıp her zamanki gibi kabuğuma çekildiğimde yine onu savunmasız bıraktım.

"İyiyim...Ben hep iyiyim,"derken bakışlarının ağırlığı üzerimden sıyrılmıştı. Genelde hep böyle olurdu. Ya ben bakardım ona, ya da o. Bizim göz göze gelmemiz pek mümkün değildi.

Benim dikenli tellerim, onunda içi dolu bir silahı vardı.

Biz beraber bir kıyametin ortasındaydık.

"Bak sana ne getirdim." Mırıltısıyla gözlerim yine ona döndüğünde arkası dönük parmakların arasından bir krem attığını gördüm. Beyaz kapaklı krem biraz ötemde duruyordu. "Yanıklarının acısını azaltmıştı, hatırlıyor musun?"

"Evet, hatırladım,"dediğimde dizlerimle öne eğilip kremi kavrayarak elime aldım. "Göğsünde saklamışsın yine,"deyip ağzımın içinde konuşurken dalgın dalgın elimdeki kremle oynadım.

Yaptıkları çok riskliydi.

Ama yine de geri adım atmayı asla düşünmüyordu. Diğer korumalar gibi davranmalıydı. Bu kadar sert duruşununda altındaki yıkılmaz duvarlarında benim için bir çok kez hediyeler saklamıştı.

"Göğsümde saklamak istediğim çok şey var."

Kederli sesiyle elimdeki kremi çorbamın yanına bıraktığımda tepsideki kaşığı elime aldım ve çorbadan ufak bir yudum içtim. "Benimde,"deyip bir kez daha kaşığı ağzıma götürdüğümde hafif ılık çorba damağımda hoş bir tat bıraktı.

Yemeklerle alakalı tek bir fikrim dahi yoktu çünkü yiyebildiğimiz hep aynı yemekler olurdu. "Neyi saklamak isterdin mesela?"diye sorduğunda aşınmış ellerimi açıp kapadım.

Ben ona sormaktan çekinmiştim ama o benim gibi değildi. Ağzına geleni söyler ve cevabını illa ki alırdı. Baskın bir karakteri vardı. Ben nasıl herkesten korkuyorsam o da herkesi o kadar korkudan titretirdi.

Onu adım seslerinden bile tanırlardı.

"Sevdiklerimi."

"Sevdiklerin?" Sorusuyla kısa bir an durup çorbadan bir kaşık daha içtim. Galiba tadına alışıyordum. "İşte doktorum, Hisar, sonra Nizgin hanım...Bir de sen."

Aniden bana dönen başıyla dudaklarıma götürdüğüm kaşıkla öylece kalakaldım. Bu onluk bir hareket değildi. "Ben, sevdiklerin arasında mıyım?"

Çocuksu bir sesle yüzündeki heyecanı belli olunca elimdeki kaşığı geri bırakıp başımı eğdim. Bu bir kabullenişti o da biliyordu.

"Bana bir kere bakar mısın?" diyen sesini işittiğimde kulaklarım bu isteğe inanamadı. İlk defa bunu istiyordu benden. "Lütfen."

Önümdeki çorbaya bakarken heyecandan titreyen ellerimi birleştirdim. Ona bakmak benim için çıkmaz bir yoldu. Bakarsam o yoldan dönemezdim. Yine de kırmadım onu, kaldırdım başımı.

Gözlerim gözleriyle çarpıştığında dudağında beliren silik tebessümü seçebiliyordum. "Çok çirkinim, bakma bana öyle." Bir an dilimi tutamamın ızdırabıyla suratımı ekşittim çünkü gerçekten çok çirkindim. Buraya gelmeden önce Osman bey saçlarımı o kadar kuvvetle çekip beni buraya sürüklemişti ki hem saç diplerim sızlıyor, hem de darmadağın görünüyordum.

Dudağımın kenarındaki yara, yanağım ve alnıma doğru çıkan morluk beni bir hayli çirkin gösteriyordu. Hele ki kollarım ve bacaklarımdaki yanıklardan bahsetmiyordum bile. Leş gibiydim. Güzel olan hiçbir yanımı sağ bırakmamışlardı.

"Sen mi? Ben hayatımda senden daha güzel bir şey görmedim." Gözlerindeki kararlılıkla yüzümün her tarafını ezberler gibi inceledi. Duyduğum kelimeler bana çok yabancıydı. Ben güzel değildim ki, yoksa o da mı güzel olan her şeyden mağrum bırakılmıştı.

"Böyle daha kötü hissediyorum," dediğimde iyice bana doğru dönen bedeniyle bir elini parmaklıklara koydu. "Bir gün sana da göstereceğim...Bu dünyada senden daha güzel bir şey olmadığını."

Hareleri parıl parıl parlıyordu. Sözleri ise o harelere ışık saçıyordu. "Ya gösteremezsen?"

"Göstereceğim, o zaman bana inanacaksın işte."

"Ben sana göstermezsen bile inanırım ki, deme öyle." Kurumuş dudaklarımı ıslatıp bakışlarından kaçmaya çalışırken elime yine kaşığı aldım. Onu tehlikeye atmadan hemen bitirsem iyi olacaktı. Ben çorbamı içerken o da pür dikkat sadece beni izliyordu.

Hızlı hızlı içmeye çalıştığım çorba bir an genzime kaçınca öksürerek elimle ağzımı örttüm. Birkaç saniye kendime izin verdikten sonra yine içmeye devam ettiğimde son kalan bir kaşığı da ağzıma götürüp içtim. Elbisemin yırtılmış kollarına ağzımı sildiğimde elimle kaseyi ileriye itekledim.

"Bak, içtim. Hadi artık git,"dediğimde başını parmaklıklara yaslı bana bakarken yakaladım onu. Uykuluydu, kim bilir bu karmaşada kaç saatlik uykuyla duruyordu. Tam dudaklarını açıp bir şey diyordu ki telsizinden yükselen sesle korkuyla nefesimi tuttum.

"Yüz ikiyi Cihan bey'in odasına getirin, derhal."

Sesi duymasıyla gözlerini sıkıca kapatan Caner'e endişeyle bakmaktan kendimi alamıyordum. Yaşayacaklarım gözümün önüne sahne sahne geldiğinde ellerimi yere bastırıp zorlukla ayağa kalktım.

Bu bir emirdi. Caner'in geri adım atma ihtimali bile yoktu. Bu onun içinde bir yemindi.

"Be-ben hazırım."

"Ben değilim,"derken gözlerini güç bela açmış ve bana bakıyordu. Yüzündeki öfkeyi gördüğüm anda dudaklarıma bir tebessüm ekledim. Bu öfkeyle koruyordu beni.

"Yaptıklarımın bir karşılığı olacaktı, sen de biliyorsun. Hem ben alışığım."

"Ya onların yaptıklarının karşılığı?" Bir hışımla ayağa kalkıp sinirle soluduğunda omuzlarımı düşürdüm. Sessizlik şuan sığınabileceğim tek limandı. "İzin ver kurtarayım seni."

Hiddetle başımı iki yana salladığımda hızla kemdimi parmaklıkların önünde buldum. "Sakın...Beni kurtarmayacaksın,"derken sesim bile titrememişti. "Benim gibi burada esir olan kimseyi ardımda bırakmayacağım."

"Öldürecekler seni de yüz iki!"diye çıkıştığı anda bir parmağımı dudaklarıma yaslayıp susması için uyardım. Kuralları bu sefer çok fena çiğniyordu. Bu cehennemde benimle birlikte yanamazdı. "Ben kalp kırıcıyım, beni öldüremezler."

"O zaman sen öldür onları," deyip büyümüş gözbebeklerine bakarken bir an duyduklarımı kaldıramadım. Bunu denemediğimi mi zannediyordu. Binlerce kere denemiştim ama her seferinde denemekten ileriye gidememiştim.

Olmuyordu, onların kalp atışlarını dahi duyamıyordum. Sadece doktorlar değil, Hisar'ın dahi kalp atışı yoktu. Saray onları dokunulmaz kılmıştı. Üzerlerindeki o kalkan her neyse benden bile güçlüydü. Bunu Hisar'la konuştuğumda bana tılsımlardan bahsetmişti. Onlar bu yeryüzündeki aykırı olan her şey demişti.

"Caner...Beni götürmen gerek." Tek bir an öylece bakakaldı bana. Gözlerindeki art arda geçen duygu geçişleri o kadar hızlıydı ki üzgün olduğunu anlamama bile izin vermedi. Başını bu sefer eğen oydu ve kemerinden çıkardığı anahtarla hücremi açtı. Hareketleri çok yavaştı.

Kapımı açtığında yere eğilip aldığım kremi yine yatağımın altına sakladım. Muhtemelen birazdan o kreme daha çok ihtiyacım olacaktı ama bunu ona söyleyip her şeyi daha berbat etmedim. Başımı dikleştirip kapıdan çıktım. Arkamdan kapıyı kapattığında ellerini hemen arkasında kenetlemişti.

Ben önde o bir adım arkamda koridorda ilerlediğimizde diğer hücredeki bir erkek çocuğuyla göz göze geldim. Beni gördüğü anda başını yere eğip ellerini önünde bağladı. Hücresinin önünden geçtiğimde derin bir nefes aldım. Artık kalp kırıcı bir saygı göstergesi olmuştu.

"Sana saygı duyuyorlar artık,"diye mırıldanan Caner'in sesi durgundu. "Hiçbir şey yapmadım aslında." Alt kattan yukarı çıkan merdivenlere vardığımızda adımlarım zayıfça merdivenleri çıktı. "Siper oldun yüz iki, hem de tonlarca güce rağmen önlerinde durdun."

Konuşurken hala hayret içinde olan sesi bir an gülümsememe neden olacaktı. Hatırladıkça ben bile kendime inanamıyordum ama damarlarımda kaynayan o sahiplenici his hala geçmiyordu. Biliyordum, yine olsa yine yapardım çünkü onlar benim buradaki tek parçamdı.

Hepsi kalp kırıcıyı simgeliyordu.

Ona geri cevap vereceğim sıra bir telefon melodisi kulağımda çınladığında dudaklarımı geri kapattım. O telefonu açacağını bildiğimden belki de susmuştum çünkü o telefon sadece saraydaki biri aradığında çalardı yoksa buradaki tek iletişim aracı telsizleriydi.

Korkuyla inip kalkan göğsümle beraber ellerimi yumruk yaptığımda Caner'in sesini duymayı bekledim.

"Dinliyorum,"deyişiyle dudaklarımı içe kıvırırken merdivenleri geride bırakmış ve diğer kattaki asansörün önünde durmuştuk. Caner düğmeye basıp çaprazımda kaldı. "Gelecek mi?"

"Tamam."

Birkaç saniye sonra kapanan telefonla gözleri kısa bir an bana döndüğünde başıyla açılan asansörü işaret etti. Ben de onu ikiletmeden hemen asansöre bindim o da ardımdan binmişti. Altıncı katın düğmesine bastığını gördüğüm anda yine başımı önüme eğdim.

"Doğuş bey geliyor,"demesiyle gülümseyerek çıplak ayaklarıma bakarken içimdeki heyecana engel olamadım. Doktorum, iyiydi.

"Anlaşma kabul edilmiş, artık resmi olarak deneklerin annesi oldun." Bir çırpıda döktüğü kelimelerle başım aniden ona döndü ama o bana değil sadece asansör kapısına bakıyordu. "Anlaşmaya eklenen her madde artık senin ve doktorunun hayatını belirleyecek,"dediğinde kaşlarım istemsizce çatılmıştı.

"Nasıl yani?"

"O maddelerden birini çiğnersen saray ikinizi birden yok edecek demek oluyor."

"Doktorum, kabul mu etmiş?"

Gözleri gözlerime döndürdüğü anda adem elmasının hareket ettiğini gördüm. "Doğuş bey, o maddeleri çiğnemeyeceğine çok emin yüz iki."

Bakışları anlık kulağımın arkasındaki ize gittiğinde göğsüm sıkıştı. "Ya çiğnersem istemeden?"

"İkinizi de asacaklar,"dedi tekdüze bir sesle.

Ölüme adım adım yaklaşan biri için kendi ölüm emrini imzalayan Doğuş Akay şuan bir uçurumun eşiğindeydi.

Ben ölürsem, o da ölürdü.

Ben kuralları çiğnersem boynuna bir halat geçireceklerdi.

Ve o halatın ipleri sadece benim ellerimdeydi.

Günümüz

Dudaklarımda soluklanan soğuk bedenini hissedebiliyordum çünkü onunla beraber buz kesmiştim. Hatta bedenim elleri altında tir tir titriyordu ama bu his bana farklı bir duyguyu da tattırdı.

Tutkuyu.

Alnım alnına yaslandığında uzunca soluklandım. Sertçe yutkunup kendimi geri çekmeye zorladığımda parmak uçlarımda durduğumu fark ettim. Ardından gözlerim bir süre onun kapalı göz kapaklarında gezindi. Yüzünün her kıvrımı sanki bakışlarımla şekilleniyordu.

Beni öpmüştü.

Kutan Kılıç dediğini yapıp beni bir an bile düşünmeden öpmüştü.

Belimdeki eli yavaşça çekilirken göz kapaklarını aralayıp benimle göz göze geldi. Yeşil ve kahverenginin birbirini tamamladığı gözleri duraksamama neden olmuştu. Saçlarının dağınıklığı bile güzelliğini bozmaya yetmiyordu, hatta benim ona olan hislerim bile onun güzelliğini bozmaya yetmiyordu.

Lütfen biri beni onun gözlerindeki yeşil ve kahverenginin tam ortasına gömseydi çünkü ölüm ile yaşam arasında kalmak bile bu kadar cezbedici değildi.

Ölüm ve yaşam onun güzelliği karşısında sanki anlamını yitiriyordu.

Dudaklarım birbirine yapışmış gibi onları aralamak için zorlayamadım. Kutan'ın bakışları altında bunu yapmak zaten fazlasıyla zordu o yüzden akışına bırakmayı seçtim.

Belimdeki elini çekip sıklaşmış elime temas ettiğinde gözlerimi uzun süre sonra ilk defa gözlerinden çekebildim ama çektiğim gibi de ellerimize baktım. Parmaklarını parmaklarımdan geçirip avucumu sıkıca kavradı.

O benim ölümle yaşam arasında kurduğum bir köprüydü.

"Beraber...Buradan gidelim mi?"

Dudaklarından çıkan soruyla ela gözlerine tekrar bakmak zorunda kalmıştım. Her türlü biliyordu onunla gelmek isteyeceğimi o yüzden içimden geldiği gibi davranarak sadece başımı salladım. Onunla buradan uzaklaşmak istiyordum, hatta bir süre sadece yaşadıklarımı sindirmeye çalışmalıydım. Elimdeki eli kuvvetli bir şekilde sıklaşmaya devam ettiğinde benimle beraber hareket edip arabaya doğru ilerlememizi sağladı.

Arabanın önündeyken elini bırakmak için kısa süreliğine duraksadığımda o da anlamış gibi ağırca elini geri çekti ama bunu o kadar yavaş yaptı ki o süre boyunca yüzümü incelemeye fırsat bulabilmişti. Onun aksine ben ne diyeceğimi bile kestiremiyordum. Sanki hayatımın akışını düzeltmekle ilgili büyük bir sorunum vardı ve şimdi de ne gibi bir şeye bulaştığımı bir türlü anlamıyordum.

Ama bana yaşattığı her neyse bu beni ona bağlamaktan daha fazlasını yapıyordu. Resmen ona kapılıyordum ve bu beni artık zerre kadar korkutmuyordu. Düşüncelerimden sıyrılmak için yanından geçtiğimde yolcu koltuğunun kapısını açıp yerime oturdum.

Kutan'da çok geçmeden yanımda yerini aldığında bu büyülü andan sıyrılmaya çalıştım. Hareket eden arabayla sırtımı geriye yaslayıp elimi radyoya götürdüğümde Kutan'ın eli elimi tutup yapacağım hamleyi başarısız kıldı.

"Müzik dinlemek istediğine emin misin?" diye sorunca kaşlarımı havalandırıp omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Neden olmasın?" diye ona geri sorarken dudaklarının kıvrılması gözlerimi aldı.

"Benimle konuşmanı tercih ederim... Mesela şuan nereye gitmek istersin?" Sorusuna derin bir iç çekip siyah saç tutamlarından sonra tekrar gözlerine baktım. "Evime gidebiliriz aslında, belki annemin hastalığıyla ilgili bir şeyler öğrenmek için bir yol bulabilirim," dediğimde mahalleden artık uzaklaşmıştık.

Ela gözleri anlık bana dönerken uzun bir soluk alırcasına kendine zaman tanıdı. Ondan sonra da bana cevap vermeye koyuldu. "Onu bizim evde de yapabilirsin," dediğinde sesindeki dinginliğe anlamsızca dudak büzdüm.

"Neden size geliyorum?"

Benim aksime o hiç uzatmayıp tekrar dudaklarını araladı. "Kızlar seni görmek istiyordu, hem bugün biz de kalırsın yarın seni okula da bırakırım," derken bana tercih sundu.

"Kabul etmezsem?"

"Ben de seninle gelirim ve başına bela olurum," dediği anda küçük bir kıkırtıyla, "Bence diğer seçenek daha iyi," deyip samimi bir gülüşle önüme döndüm. Dudaklarımı yalarken hala sanki onun tadını alabiliyordum. Bu beni deli etti. Onun öpücüğüyle her şeyi unutmuştum ve tek düşünebildiğim dudaklarıydı.

Durulmuş halimi fark eden Kutan'ın burnundan sert bir soluk vermesi dikkatimi kendine çekmesine yol açtı."Sessiz kalma artık, sen de biliyorsun ailen bir şekilde bunu da atlatır. Sonuçta bu hastalığın bir tedavisi mutlaka vardır," dedi ve boşta kalan elinin işaret parmağını dizimin üstündeki elimde gezdirdi.

"Biliyorum, belki hastalığını teyzemden de öğrenebilirim ama ya tedavisi yoksa?" Dolan gözlerimi saklarcasına önüme dönmek zorunda kaldığımda gözlerimi üst üste kırpıştırdım. Ağlamak istemiyordum.

"Ne yani tedavisi yoksa bu bizi durdurabilecek mi? Alvina, ulaşabileceğimiz bir sürü bağlantımız var. Tılsımlar, ilaçlar, güçler aklına ne gelirse ona ulaşabiliriz," diyen Kutan gerçek hayata dönmemi sağladı. Küçük bir umut kırıntısıyla derin bir iç çektim.

Bunu duymak bütün moralimi yerine getirmiş gibiydi. Eğer gerçekten böyle bir şey varsa hastalığını tamamen ortadan kaldırabilirdik. Tedaviye bile gerek yoktu.

"Bunu gerçekten yapabilir miyiz?"

"Tabii ki yapabiliriz, istemen bile yeterli," dediğinde dudaklarıma şimdi gerçekten sahici bir tebessüm oturdu. O anda öksürerek devam edeceğini belli ettiğinde ona geri cevap vermedim."Annen tam olarak nasıl görünüyordu? Yani ilk başta onda bir gariplik sezmiştin. Anlatsana nasıl bir şeydi?" diye sorarken ortamdaki ciddiyet arttı.

"İlk Ladin'le evime geldiğimiz zaman sesi çok yorgun geliyordu ama bir şekilde geçişirip durdu. O yüzden konuyu uzatmadım, sonra Aleda'yı kaçırdığım gün annemi tekrar aradım ama aradan baya bir zaman geçmişti. Ona rağmen aradığımda sanki dün konuşmuşuz gibi cevaplar veriyordu, sanki hafızasını yitirmiş gibiydi." Sesim kısa süreliğine duraksadığında beni gayet sakin bir edayla dinliyordu.

Bu yüzden ben de devam ettim. "Bugün de onu gördüğümde şaşırıp kaldım çünkü çok fazla kilo almıştı ve göz altları mosmordu. Yani annem sanki kendi gibi değildi," dediğimde eteğimin uç kısımlarıyla uğraşarak ona bakmamaya çalıştım.

"Belki uyuyamadığı için oluyordur, çünkü bir ara o barda gördüğün arkadaşımın da uyku sorunları vardı ve o da anlattığın gibi görünüyordu," dediğinde güçlükle yutkundum.

Bir an önce bu hastalığı iyice öğrenmeliydim. "Bu her neyse annemi günden güne bitirdiğini görebiliyorum." Elimin üzerindeki parmakları yavaşça bileğime doğru çıkarken yavaşça okşuyordu. 

"Peki, baban anlattıklarına bir şey demedi mi?"

Sorusuyla sanki o anlar tekrar zihnimde canlanmış gibiydi. Babamın beni dinlemediğini düşünmeye engel olamıyordum çünkü söylediklerimden sonra tepkileri hiç değişmemişti. Tek odak noktası annemdi, farkındaydım. Annem babamın tek dayanağıydı.

"Annen birkaç gün sonra unutacak zaten dedi ama kendi adına bir şey demedi. Belki de demek istemedi, yani yine görmezden gelmesi için bir sebep doğdu." Sesimdeki dargınlık hiç istemesem de kendini belli ediyordu. İlk defa cesaret edip dürüst olmak istemiştim ve onda da her şeyi elime yüzüme bulaştırmıştım.

Onun cevap vermesini beklemeden yanımdaki pencereyi sonuna kadar açıp yüzüme sert rüzgarın vurmasını sağladığımda rüzgarın darbeleri beni kendime getiriyordu.

"Artık bunların bir önemimi var? Senin kimseye ihtiyacın yok, o Baran'ın gönderdiği kadını dahi öldürüp intikamını alırken bizden bile yardım almak istemedin. İsteyince neler başarabildiğini sakın unutma," dediğinde başımı camdan çekip yan bir biçimde ona doğru döndüm.

Başım ve sırtım rahatça geriye yaslanırken onu izlemek için huzurlu bir ortam oluşturmuştum. Hareket ederken pür dikkat beni izleyen gözleri ise sevimli bir edayla tebessüm etti. Geri yola döndüğünde kaldırdığı eliyle yanağıma dokunup okşamıştı.

"Maalesef Kutan Kılıç, benim sadece güce değil sana da ihtiyacım var."

Dudaklarımdan çıkan her kelimeyle yanağımda sabit duran eli sanki daha fazla kasılıyordu. Onu bu hale getirmek nedensizce dudaklarımı kıvırmama neden oldu. Bakışları aynı hızda bana dönerken dudaklarından dökeceği her bir kelimeyi aynı onun gibi dikkatle dinlemek istedim ama o konuşmayı es geçti.

Arabayı ortalama bir hızda kullanırken yanağımdaki elini hareket ettirdiğine şahitlik ettim. Eliyle boynumu kavradığında başımın koltuktan kalkmasına neden oldu. Ne yapacağını merakla izlerken bir anda beni kendine yaklaştırdığında ona karşı koymadım. Artık nefesini hissedecek kadar yakınında olduğumda bedenimdeki bütün cesaret kırıntıları beni çoktan terk etmişti bile.

Utançla ne yapmak istediğini anlamaya çalışırken bana dönen gözlerine daha fazla bakamadan aniden dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

İki dudağımın arasına yerleşen üst dudağını ağzımın içine aldığımda o da alt dudağımı çekiştirdi. Başımı yana eğip öpmeyi sürdürecektim ki bir anda alt dudağımı hafifçe ısırıp geri bıraktı.

Yüzünü yüzümden uzaklaştırmadan bu sefer şakaklarıma ıslak bir öpücük kondurdu. Alt dudağım sızlıyordu. Gözlerine baka baka alt dudağımı yaladığımda dudakları serseri bir tebessümle şekillendi.

"Varlığınla beni ödüllendiriyorsun Alvina Akdemir." Sözlerini sindirmeme müsaade eder gibi yanağımdaki elini belime indirdiğinde ben de gözlerimi kırpıştırarak kalp atışlarımı düzeltmeye çalıştım. Belimdeki elini çıplak tenimde hissetmek ürpermeme neden oluyordu.

Ben de ondan aldığım güçle boşta kalan bir elimi ensesine çıkartırken diğerini de sol göğsünün üzerine bıraktım.

O sırada bir anda duyulan korna sesiyle resmen yerimden sıçradım. Kutan hızla dikiz aynasından arkamıza bakarken kaşlarını çattı. Ben de aceleyle kaza yapmaktan korkarak ondan uzaklaşmıştım. Geri yerime sindiğimde az önce yaptığım şeyin farkına vardığımda tırnaklarımı eteğime sürttüm.

Kaşları çatık ve suratı sertleşmiş bir biçimde yola odaklanan Kutan, dudaklarını kıpırdatarak adlandıramadığım sözcükler dökerek homurdanıp durdu. Bu hali daha çok gülümsememe sebep olduğunda ellerimi birbirine değdirip ona çaktırmadan sinirlenmesinin keyfini çıkardım.

"Amına koyacağım böyle trafiğin."

"Işıklarda korna çalmaları çok normal Kutancığım."

"Senin ışıklarda aklımı çelmen normal mi?" İğneleyici bir üslupla huysuzca bakmaya devam edince keyifle kıkırdadım. "Sen başlattın, ben de devamını getirdim."

"Devamını asıl ben getireceğim Alvinacığım,"diye başını görürsün sen der gibi salladığında gülüşüm daha çok büyüdü. Hiçbir laftan da geri kalmazdı. "Göreceğiz."

Bu sefer o da sesli bir gülüş takınınca hay hay der gibi boynunu büktü.

Onunla aramızda her ne oluyorsa çok hızlı bir şekilde oluyordu ama bundan hiç şikayetçi değildim. Aramızdaki çekime isteyerek yenilecektim çünkü o da bana yeniliyordu.

Çok geçmeden eve vardığımızda mutlulukla yerimden atılıp kapıyı açtım. Sert rüzgarın etkisiyle bacaklarım üşürken duraksamadan kapıyı örtüp eve yöneldim. Kutan'da yanımdaki yerini aldığında daha çok hızlanmıştım. Kapıyı çalan Kutan'a göz ucuyla baktığımda hala kaşlarının çatık olduğunu görebiliyordum ama onu bilerek kendine haline bıraktım. O anda kapıyı açan Alkan'da uykulu gözleriyle kapıya yaslanıp içeriyi göstermesine tebessüm ettim.

Şapşallığına kıkırdayarak ayakkabılarımı çıkarıp saçlarını elimle dağıttırken tam olarak yeni uyanmış bebeklere benziyordu.

"Kaç saattir yatıyorsun da bu hale geldin lan?" Aksi bir tavırla Alkan'a bulaşan Kutan sonunda az da olsa gülümsüyordu. Onlara son kez bakıp salona girmek için ilerlediğimde en son Kutan'ın Alkan'ı kendine çektiğini gördüm. Salona girdiğimde beni karşılayan görüntüyle koşarak Azra'nın bana dönük sırtına atlayıverdim. Koltuktan dolayı çok yükümü hissettiğini sanmıyordum ama arkasından kollarımı boynuna dolayıp sımsıkı sarılmıştım.

"Ben geldim!" dediğimde şaşkınlıkla irkildiğini fark ettiğimde hızını ayarlamadan bana dönerek aynı şekilde o da bana sarıldı."Hoş geldin de, gelemeyeceğini söylüyordun ne oldu?" Sorusuyla bütün keyfim bir anda balon gibi sönüp kalınca öylece ortada kalakaldım.

Kutan ne kadar beni gerçeklerle yüzleştirse de içim gerçekten buruktu ve bunu üzerimden bir türlü atamıyordum ama yine de Azraların bana yardım edeceğinden gram şüphe duymuyordum. Buna bir çözüm bulucak biri varsa bu kesinlikle Azra'ydı.

"Bir şeyler olmuş." Azra kollarını çözüp yüzüme sorgulayıcı bir ifadeyle baktı. "Aslında birçok şey oldu," dediğimde sesimin burukluğu beni ondan ayırmıştı ama Azra beni hemen koltuğun etrafından döndürüp yanına oturmamı sağladı. Ben de kenara çantamla, telefonumu bıraktım.

"Yemin ederim az önce lafını ettim, hissetmişim resmen," derken suratını asan Azra yanıma daha çok yaklaştı."Ben de hissediyordum ama biliyorsun gitmekten başka çarem yoktu. Gitmeseydim hiçbir şey öğrenemezdim." İçeriye giren Kutan'la Alkan'a bakarken Bikem'in yokluğunu fark ettim ama şimdilik onu sormaktan kaçındım.

"Telefonda niye endişeni belli etmedin?" diye tekrar konuştuğumda sorgular bir biçimde kollarımı kavuşturdum. Karşımızdaki koltuğa geçen ikiliyi gözlerim aynı anda izliyordu."Boşu boşuna kafanı karıştırmak istemedik. Onlar senin ailen sonuçta." Alkan'ın durgun sesiyle derin bir iç çektim.

"Doğru, haklısınız. Ayrıca Bikem niye burada değil?"Onu merak ettiğimi onlara da yansıttığımda Azra'da ensesini sıvazlarken dudaklarını araladı. "Şimdi iner o da, az önce yüzünü yıkamak için çıkmıştı."

"Kaç kere Aysar'ın yanına gitmek için evden kaçmaya çalıştı, aklı sıra bizi kandıracak işte," diyerek konuşmaya devam eden Azra'yı hem dinliyor hem de ne hissettiğini gözlemliyordum. Aslında onunla da acilen konuşmam gerekiyordu yoksa bu haliyle arkadaşlarını da şüphelendirecekti çünkü onu şu zamana kadar tanıdıysam ailesinin yanındayken duygularından bilerek kaçıyordu.

"Merak etme birkaç güne kendine gelecektir eminim," dedim sadece.

"Umarım." Arkadan gelen adım sesleriyle hepimiz konuşmayı toplamak adına gelen Bikem'e döndüğümüzde sesimiz hemen kesilmişti.

"Alvina?" diyen Bikem'in şaşkınlık dolu nidası kulağımda çınlarken ben de ona ayak uydurup hemen ayağa kalktım. Ardından hızlıca gelip bana sarılmasına şefkatle karşılık vermeye çalışmıştım.

"Bak koşa koşa geldim senin için," deyip konuşmaya çalıştığımda ne diyeceğimi bir türlü kestiremiyordum. Aslında kollarının sıklığı onun için artık endişelenmemem için gerekli belirtiyi göstermişti ama hala eskiye dönecek gibi hissetmeye engel olamıyordum. Yine de bu haline sevinerek geri yerime oturup onu da hemen yanıma çektim.

"İyi ki geldin, ben de gelmeni bekliyordum," deyişi beni mutlu etti. Ben de kocaman gülümseyip sarı saç tutamlarını hafiften okşadım. Bana bakarken bir anda kaşlarını çatması dikkatimi çekince daha ne olduğunu anlamadan parmaklarını göz altlarıma bastırıp, "Sen ağladın mı?" diye sordu. İrkilerek öylece kaldığımda gözlerim bir ara Kutan'a değip geri çekildi. Araya girmek istemiyor gibiydi.

Sorusu zihnimde sektiğinde diğer kolumdan da Azra çekmişti. Koltukta toparlanıp ikisi de anlamsızca yüzüme baktılar."Ben de anlatmak için aslında seni bekliyordum...Yardımınıza ihtiyacım var," derken konuşmamı sonlandırdığımda kendime bir süre zaman tanıdım. O sırada gözlerim karşımda oturan Kutan'a tekrar kayınca koltukta eğilip kollarını dizlerine yasladığını fark ettim. Pür dikkat bana bakıyordu.

Ondan aldığım cesarete tutunmak istedim ama sanki o bu cesaretin bana yetmeyeceğini biliyormuş gibi destek dolu gülümsemesiyle başını salladı.

"Uzun zamandır annemle ilgili endişelerim vardı biliyorsunuz, birkaç gündür sesi hiç iyi gelmiyordu," deyip dudaklarımı ıslattım. "Annem hastaymış ama neyi olduğunu bir türlü öğrenemedim. Sadece belirtileri biliyorum. Ben de elimdeki bilgilerle hastalığı öğrenmeye çalışacaktım ama Kutan sizin bana yardımcı olabileceğini söyleyince buraya geldim. Eğer tedavisi gerçekten yoksa-" Cümlelerim dudaklarımdan çıkmayı kestiğinde daha fazlasını dile dökemedim çünkü bir tedavisi olmamasını düşünmek bile beni mahvediyordu.

Annemi kaybetmek istemiyordum. Onu bir hastane köşesindeki hayal etmek bile nefesimi kesiyordu. Annem pes etmezdi biliyordum ama nereye kadar böyle sürerdi işte orası muammaydı.

Kolumdaki eller yavaşça tenimde hareket etmeye başladığında Bikem'in başını omzuma yasladığını hissettim."Sıkma canını... Halledeceğimizi biliyorsun değil mi?" diye bana dönerken omuzumla temasını ayırdı. Ben de ona karşılık başımı ağırca salladığımda gerçekten bunu ümit ediyordum.

Dudaklarına sinen gülümsemeyle başım bu sefer Azra'ya döndüğünde onun bakışlarını kardeşinde yakaladım ve bu içimi parçaladı. Azra sandığımdan daha üzgündü. Öyle kederli bakıyordu ki, bunu görmemek imkansızdı. Onun ailesi sadece Bikem'di farkındaydım. 

"Eğer yakın zamanda tekrar hastaneye giderlerse ben takipte kalırım, o zaman da gider hastaneye doktorla birebir görüşürüz," diyen Alkan içimdeki yangına resmen su serpmişti. Alkan'ın gücü sayesinde bunu kolaylıkla öğreneceğimize gerçekten yürekten inanıyordum.

Tırnak etlerimle oynarken bir yandan Alkan'a hitaben konuştum."Peki, annemin şuan ne hissettiğini biliyor musun?" Gücünün sadece insanların nerede olduğunu bulmakla sınırlanmadığını biliyordum. Onların ne hissettiğini de bilmesi gerekiyordu. Ladin gücünü anlatırken öyle demişti.

Bakışları donuklaştığında sertçe yutkunduğunu fark ettim. "Canı acıyor," derken gözlerini üzerimden çekti. Boğazımdaki yumru büyüdüğünde sertçe dudaklarımı ısırdım, sanki bir faydası olabilecekmiş gibi. Keşke onun kadar benimde canım yansaydı. Elim kolum bağlı ne olduğunu çözmek çok zor geliyordu.

"Sana söz veriyorum gözüm hep onların üzerinde olacak." Alkan'ın sesi her konuşmasıyla daha çok yumuşamasına rağmen bu bana pek bir etki etmiyordu.

"Teşekkür ederim," dedim sadece. Hemen gözlerini çevirip baktığı Kutan ona karşılık vermemişti çünkü ela gözler yine üzerime kilitlenmişti.

Eğer onlar da gücümü aileme söylemeye çalıştığımı öğrenirlerse işler daha çok karışacaktı. Bunun şimdilik Kutan'la aramızda kalmasını daha uygun buldum. Aslında tam olarak söylemiş de sayılmazdım, sadece peşimde birilerinin olduğunu biliyorlardı. Ağzımdan dökülen yarım yamalak özel gücümü hatırlayacaklarını bile sanmıyordum.

"Ben de bugün internetten filan araştırmaya çalışırım, en azından kafamızda birkaç ihtimal oluşur," diyen Azra'da kendini tebessüm etmeye zorlamıştı. Ona karşılık ben de içten bir gülücükle minnettarlığımı belli ettim.

"Tamam artık toparlan, hem abin de elinden geleni eminim yapıyordur," diye konuşmaya devam eden Bikem ortamı saran gerginlikten kurtarmaya çalışıyordu. Ben de koltukta geriye yaslanıp dudak büzdüm.

"Abim bana hiç olmadığı kadar kızgın, ayrıca anneme de en iyi şekilde baktığını biliyorum. Eminim ki bir sürü doktor bulmuştur bile," dedim ve koltukta bağdaş kurup oturdum. Bakışlarım pencereye takıldığında havanın karardığını gördüm.

O anda pencereden aldığım gözlerim başka bir manzaraya denk geldiğinde ela gözlerin kısılması aslında bugünün o kadar da kötü geçmediğini hatırlatıyordu. Sanki yarama bir ilaç gibi gelmişti ve her şeyi aniden iyileştiriyor gibiydi.

Ona bakarken ilk defa utanarak gözlerimi çekmek zorunda kaldım. Galiba bir süre bunu yaşamaya devam edecektim. Şuan da kalkıp yanına gitmek isteyen tarafım çok ağır basıyordu ama ona zorla engel olmaya çalıştım. Şimdi hiç zamanı değildi.

"Ben kahve yapmaya gidiyorum." Azra birden yerinden ayaklanınca kimseden bir cevap beklemedi. Ben de fırsatını bularak arkasından gidecektim ki birden Bikem kolumu kavrayıp beni merdivenlere yönlendirdi.

"Hadi gel sana kıyafet vereceğim böyle rahat edemezsin," deyişiyle bir an beni çekiştirmesine kapıldım. Aslında Azra'nın yanına gitmek için zaman kolluyordum, şimdi de bu fırsatı kaçırmıştım. Onun tek kalmasına içim rahat etmiyordu ama Bikem'i de reddetmek istemedim. Koridordaki beyaz kapıyı açtığında arkasından girerek kapıyı ardımızdan kapattı.

Sarı tonlarında olan odayı incelerken içim açılmıştı. Oda da tıpkı Bikem'e benziyordu. Odayı ağır adımlarla gezmeye başladığımda bakış açıma takılı kalan rüya kapanlarına bakakaldım. Yatağın başında, duvarlarda ve masanın üzerinde hep rüya kapanları vardı.

"Rüya kapanlarına ilgin mi var?" diye sorma gereği duyduğumda cevabını gerçekten merak ediyordum."Annemden kalma bir alışkanlık, o da rüya kapanlarını çok severdi. Hatta evin her tarafını bunlarla süslüyordu," dediğinde rüya kapanlarına bir nevi inanç duyuyor gibiydiler.

Bakışlarım bu sefer tamamen Bikem'e dönerken kapının orada öylece dikildiğini gördüm ve aslında sadece kıyafet için gelmediğimizi anlamış oldum.

"Konuşmak ister misin?"

Sorumla birlikte yere eğdirdiği başını kaldırdı. Ben de ona yardımcı olarak yatağa doğru ilerledim. Teklifimi düşünmeden yanıma kadar gelirken, birlikte yatağına oturmuştuk. Aniden suratını çevreleyen hüzün doğru bir hareket yaptığımı düşündürmüştü. "Alvina bana nasıl baktığını görüyorsun değil mi?"

Konunun bu olduğunu tahmin etmeliydim. Ben asıl Azra'nın üzüntüsünü görmekten Bikem'i hiç fark etmemiştim veya bunu çok iyi gizlediği içinde görememiş olabilirdim. "O da çok üzgün Bikem, senin gibi ablan da atlatmaya çalışıyor," derken elimi avucuna koyarak sımsıkı tuttum ama benim hareketime karşılık başını şiddetle sağa sola salladı.

"Hayır benim gibi değil, benden daha çok üzgün ve atlatamıyor da." Sesindeki pürüzlük her an ağlamak üzere olduğunu hissettiriyordu. Gözleri dolu dolu baktı bana. "O senin ablan, orada söylediklerinin bir önemi yok ki. Azra senin içini görüyor emin ol ne hissettiğini çok iyi biliyordur," dediğimde sözlerim perdenin havalanmasıyla eş zamanlı kesildi. Bakışları oraya yönelirken bana bakmayı reddetmişti.

"Ama onu gerçeklerle yüzleştirmişim gibi davranıyor, haklı da ona uzun zamandır kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri söyledim." Sözlerine karşılık dudaklarımı birbirine bastırdım ama o konuşmaya devam etti. "Keşke ona her şeyi unutturabilsem, ama olmuyor söylediklerimi hiçbir zaman unutmayacak ve bunun yüzünden ona sarılamıyorum bile," deyince sesindeki buğu gittikçe çoğaldı.

"Bikem ben ne gördüğümü çok iyi biliyorum, sizin için babanızın veya annenizin siz de ne gibi yara bıraktıkları önemli değil ki. Siz birlikteyken daha güçlü oluyorsunuz. Bunu babanız da gayet iyi biliyor o yüzden lütfen ablanla konuşmaktan kaçma, ona gerçek hislerini söyle. Bir suçu olmadığını söylersen buna koşulsuz güvenecektir."

Konuşmam bir işe yaramış olacak ki gözleri hemen bana döndü. Dudaklarıma kondurduğum gülücük onun da tebessümünü ortaya çıkardı. Belki de benden bunları duymaya ihtiyacı vardı kim bilir.

"Teşekkür ederim, iyi ki yanımızdasın," derken avucundaki elimi bir kez daha o sıktı. Ona gülümserken her şeyin yoluna gireceği ümidine kapılıyordum. Aralarında bu soğukluğun çok sürmeyeceğine dair içimde büyük bir his vardı. Onlar bir yapbozun iki eksik parçasıydı ve birlikte olunca o yapboz tamamlanıyordu. Onun için daha fazla oyalanmadan konuyu dağıtırken amacım Bikem'in daha fazla üzülmesini engellemekti.

"Sil bakayım şu gözlerini, yeter bu kadar ağlamak,"deyip ellerimle akmak üzere olan yaşlarını sildiğimde derince burnunu çekti. "Sümüklü oldum iyice." Küçük bir kahkaha atarken burnuna bir fiske vurdum. "Dua et ben dalga geçmiyorum."

O da benim gibi güldüğünde beyaz tenindeki kızarıklar hafiften geçmişti. Ağlarken çok çabuk kızarıyordu. Bikem'in ağladığı benden bile daha çok belli oluyordu.

"Hadi aşağıya inelim," deyip hızlıca ayağa fırladığımda yüzündeki tebessüm büyümüş ve gülücüğe dönmüştü. Ufak suratına yapışmış bir kaç tel saçını yana çektim.

"Dur önce sana kıyafet vermem gerekiyor."

Bikem'in aynı anda ayağa kalkışını ve dolaba yönelmesini sakinlikle izledim. O sırada kararan havayla içerideki aydınlık azalmıştı. Ben de yatağın köşesindeki gece lambasını yakıp Bikem'in benim için çıkardığı kıyafetleri inceledim.Yeşil bir tişört ve krem renginde bir şort vermişti. Evin içinin sıcaklığından dolayı bunları giymek zaten en mantıklısıydı. O yüzden Bikem'e dönüp," Teşekkür ederim," demeyi unutmadım.

Omuzlarını kaldırıp indirdiğinde dudaklarını araladı."Ben de duş alacağım, Azra sorarsa söylersin." Bikem'in kapıya ilerlediğini gördüğümde hemen konuşmaya çalıştım."Bize katılmayacak mısın?"Soruma hitaben dudak büzüp kapının koluna asıldı.

"Hayır biraz yorgunum, hemen uyumak istiyorum. Yarın için enerji toplamalıyız yoğun bir gün olacak," dediğinde haklı olduğunu düşündüm. Bunu ben de uygulasam fena olmazdı. Başımı sallayıp sadece onaylamakla yetinirken o da hemen ardından odayı terk etti. Ben de beklemeden üzerimdeki kıyafetlerimi çıkardım. Şortla tişörtü üzerime giyerken hızlı olmaya çalışıyordum. Çıkardığım kıyafetleri de düzgünce bir kenara koyduğumda Bikem'in rahatsız olmamasını umuyordum.

Bileğimdeki tokayla saçlarımı alttan ufak bir topuz yaptığımda artık içerisinin sıcaklığından dolayı terlemiştim. Kâküllüm de aynı şekilde alnımda fazlasıyla nemlendiğinde hafifçe onları dağıtıp tekrar eski haline dönmesini sağladım. Ardından bacaklarımı hareket ettirip dışarı çıktığımda artık kendimi daha iyi hissediyordum. Koridorun loş ışığı beni etrafı gözlemlemeye itmişti. Hala ilk kez buraya geldiğimde yattığım odayı hatırlıyordum.

O günlerin üzerinden baya zaman geçmişti ve bu benim artık gözüme çok uzak geliyordu. Şimdiden onlara ve bu eve aşırı alışmıştım. Yabancılık hissetmiyordum.

Gözüm dalgınca koridorun sonundaki kapıya bakarken arkamdan yaklaşan bedenin kokusunu az öteden bile alabiliyordum. Yoğun ve odunsu kokusu burnuma dolduğu anda yönümü ona dönüp irkilmesini sağladım.

"Beni şaşırtmayı da alışkanlık haline getirmiş gibisin." Muzip ses tonunu duyumsayınca hafifçe gülüşümü serbest bıraktım.

"Alışkanlıklarımı seviyorum," dedim ve bir kez daha onu şaşırtmak istedim. Havaya kaldırdığı kaşlarıyla beni baştan aşağı göz ucuyla süzüyordu.

"Bak bu da hoşuma gitti," dediğinde ise sadece omuz silktim.

"Bikem uyumak istediğini söyledi," deyip konuyu tamamen dağıttığımda nedense artık gülüp eğlenmekten sonra gelen hüzün duygusunu taşımakta zorlanıyordum o yüzden bunu kısa kestim.

"Sen de uyumak ister misin?" Beklemediğim bir soruyu dudaklarından bıraktığı anda hafiften bocaladım ama yine de Kutan'ı onaylamaktan geri kalmadım. "Aslında erken uyusam daha iyi olacak, yarın sınavım var."

Bakışları aynı sakinliği ele almaya devam ettiğinde tebessümle arkasında kalan kapıyı işaret etti.

"Azra Bikem'le kalır sen Azra'nın odasında uyuyabilirsin," dediğinde çelişkide kalarak saçlarımı sol omzuma doğru topladım. "Azra'yı yerinden etmek istemem." Sesimdeki mahcupluk ona etki etmemiş gibi rahatça omuzlarını silkti.

"Azra'nın bunu dert edeceğini mi sanıyorsun?" Sorusuna içten bir gülücük bahşedip tekrar eski halimi aldım.

"Tamam o zaman Azra'ya teşekkür ettiğimi söylersin," dediğimde onay manasında başını salladı.

Duraksamadan adımlarımı ilerletip yanından geçtiğimde bakış açım gösterdiği odadaydı. Koridorun başında kalan odanın kapısını açıp içeriye girerken beni karşılayan oda gayet sıradan görünüyordu. Azra'nın odası olduğu çok açık belliydi.

Yatağa doğru yöneldiğimde kapının aralanmasıyla durmak zorunda kaldım. Hatta kaşlarım istemsizce çatılırken Kutan'ın içeriye girmesini izliyordum."Telefonunu almayı unutmuş olabilir misin?" Sorusunu duyduğum anda dudaklarımı ısırıp,"Teşekkür ederim," dedim. Aklıma dahi gelmemişti. Artık telefonun varlığını bile unutuyordum.

Yanına ilerleyip avucundaki telefonu aldım. O sıra zihnime sızan bir düşünceyle dudaklarımı kıvırdım çünkü şuan düşündüğüm şeyi belki bir ihtimal o da isteyebilirdi. Aklımdaki isteği bastırmadan arkamı dönüp yatağın ucuna oturdum. Tekrar onunla uyumak istemem normal miydi bilmiyorum ama nedense onunla uyuma fikri bile beni aşırı mutlu ediyordu.

Kapıya yönelen bedenini fark ettiğimde bir şey demeden gideceğini anladım. Sessizlikle onu izlerken aslında kapıyı kapattığını görmüş oldum. Ben de elimdeki telefonu dalgınca komodinin üzerine bırakıp bana dönmesini izliyordum. Tam önümde durdurduğu adımlarını gördüğümde yerimden hafifçe kıpırdadım ama o beklemediğim bir anda aşağıya sarkan bacaklarımdan tutup uzanmamı sağladı.

Şaşkınlıkla tekrar doğrulacakken uzanmam gerektiğini bakışlarındaki ısrarla belli edince yerimde kalmıştım. Bunu neden yaptığını anlamama rağmen yanımdaki boşluğa geçip başını kucağıma koydu. Rahat bir pozisyon alıp bakışlarını tekrar yüzüme çıkardı.

"Galiba burası yatağımdan daha rahat," deyince homurdanarak dudaklarını kıvırdı, ben de ona aynı şekilde eşlik ettim. Karnıma koyduğu başında ellerimi gezdirirken bir elimi de koluna koydum. Tenini de hafifçe okşuyordum.

"Yani benimle uyumak için bahane mi üretiyorsun?" İğneleyici sorumu duyumsadığında ahenkli bir kahkahayla bana yeterli bir cevap vermiş oldu.

"Asla."

Muzip suratı hala aynı yerinde dururken elimi yavaşça saçlarında gezdiriyordum. Yavaş yavaş okşarken bu anın keyfini çıkarmak istiyordum ama hafiften bastıran uykum gözlerimin yarı açık bir vaziyette kalmasına neden oldu.

"Şimdi ne olacak?" Sorum ikimizinde öylece kalmasına ve ortamdaki huzurun bir balon gibi sönmesine sebep olduğunda bakışları durgun bir hal aldı.

"Her şey yoluna girecek, başka hiçbir şey olmasına gerek yok," dedi.

Sözlerini onaylamadan kısa bir süre sessizliğe karıştım."Ama bizden bahsediyorsan onun hakkında bir şey demek zor," diye devam ettiğinde sorgulayıcı bir tepkiyle bakışlarımı duvara sabitleyip konuşmayı tercih ettim."Yani belirsiz mi kalmayı tercih ediyorsun?" Sesimdeki kırgınlığı belli etmeden onu zihnime hapsettim. Bu kadar açık olmaya gerek yoktu.

"Eğer sen bundan rahatsızsan sanırım sevgilim olmana izin verebilirim," dediğinde bir anda alaylı ses tonuna kaşlarımı çattım. Ardından derin bir iç çekip ela gözlerine tekrar baktım.

"Yani bir tek ben mi istiyormuşum? Şaka mısın sen, beni öpen sendin?"

Hiddetle onu ittirdiğimde kızgınlıkla homurdandım. Tekrar doğrulurken kahkahasına şahit olunca bu beni kısa süreli bir şoka maruz bırakmıştı.

"Doğru ben seni öptüm, hatta böyle giderse tekrar öpeceğim." Pişkinliğine homurdanıp omzuna sertçe vurdum. "Sevgili filan olmak istemiyorum, öyle bir şey demedim ama bu neye engel oluyor biliyor musun? Beni öpmene," derken hırçın bir edayla ona arkamı dönüp uyumak için gözlerimi yumdum çünkü daha fazla bunu konuşmak istemiyordum çok rahatsızlık vericiydi.

"Hislerimi sadece bir kelimeye sığdırmak istemiyorum Alvina." Kutan'a hitaben hızla gözlerimi açtığımda arkamı dönememiştim çünkü buna sebep olan ansızın gelen itirafıydı. Yatakta hareket ettiğini hissedince ne yaptığını sorgulayamadan belime dolanan bir kolla beni kendine çekip göğsüne sığınmamı sağladı. Kalçamı ona bastırırken anlık kasıklarım sızlamıştı.

"Ama bunun içinde çok erken Alvina, hislerini toparlayamıyorsun ve zamana ihtiyacın olduğunun farkındaydım. O yüzden bana değil kendine zaman tanı, sonuçta benim bir yere gittiğim yok. Ben her zaman buradayım senin hislerin ve düşüncelerin benim için daha önemli," dediği anda tekrar gözlerimi yumup kolunun üzerine elimi koydum.

Farkındaydı ve bunu nasıl görebiliyordu bilmiyordum ama galiba uzun zaman sonra içim gerçekten rahatlamıştı.

O benim için gerçekten doğru kişiydi.

İkimiz içinde zamanın çok geçmemesi için kendimle bir kez daha çelişip, tartışacaktım. Onun için yine duygularımı karşıma alırdım çünkü Kutan için değerdi.

"O zaman bittiğinde lütfen göreceğim tek kişi sen ol."

Göz kapaklarımı aralamama neden olan seslerle homurtular eşliğinde başımı yastıktan kaldırıp etrafı gözetledim. Ellerimle gözümü ovaladığımda bulanık gören gözlerimi düzeltmeye çalışıyordum.

Ayaklarımı yataktan sarkıtıp yanımdaki boşluğa merakla bakındım. Kutan'ın yokluğu sanki beni bir alarm gibi uyandırmıştı. Boynuma götürdüğüm elimle önce kendime gelmeye çalıştım hemen sonrasında da üzerimden kayan tişörtümü düzelttim.

Daha fazla beklemeden ayağa kalktığımda dışarıdan gelen sesleri işitmekte baya zorlanıyordum o yüzden hemen ilerleyip kapıyı açtım. Koridor görüş açıma girdiğinde sanki hala üzerimde bir boşluk hissi vardı. Muhtemelen aşağıda olmalıydılar ama seslerin yakınımdan geldiğini hissediyordum. Duraksamadan harekete geçip merdivenlere kadar yürüdüğümde merdivenleri inecekken bir ses kulağımı çok kötü acıttı.

"Alvina."

Arkamdan geldiğini düşündüğüm sese aniden döndüğümde aynı boşlukla karşılaştım. Kimsenin arkamda olmadığını gördüğümde bu beni oldukça korkuttu. Ben de hemen aşağı inmeye çalıştım, ancak başımın dönmesi ve yine aynı sesi duymam merdivenin yanındaki duvara tutunmama neden oldu.

"Alvina, duy beni."

Ses canımı acıtırken merdivenlerde diz çökmek zorunda kalmıştım. Suratım acıyla buruştuğunda yine aynı sesi duydum. Bu sesi bir yerden tanıyormuşum hissi zihnimi bir türlü terk etmiyordu.

"Kim var orada?" Sesimi çıkarmaya çalışırken bile beni duyabileceklerini sanmıyordum ama şu hissin acilen geçmesini istiyordum.

"Duy sesimi!" Atılan çığlıkla birlikte dolan gözlerim gün yüzüne çıktığında nefes nefese etrafıma bakmaya çalışmama rağmen etrafımda hala hiç kimseyi göremiyordum.

"Kes şunu!" Dudaklarımdan çıkıp evi saran bağırışım salonda başka seslere neden olduğunda ben daha ne olduğunu anlayamadan mutfaktan çıkan bedenler korkuyla yanıma koştular. Kutan'ın yanıma gelen bedenini nefes nefese izlerken şaşkınlığını uzaktan bile hissedebiliyordum.

Elleri aynı anda yüzümü bulurken büyüyen göz bebeklerini fark ettim.

"Alvina ne oldu?" sorusuna hitaben hızla başımı iki yana salladım. "Lütfen bir şey deme, sadece-" dememe kalmadan dudaklarımın birbirine dolandığını hissettim ama bu benim zihnimin bir oyunu da olabilirdi.

"Neler oluyor?" Bana yukarından bakan gözlere dönemeden yanıma diz çöken Kutan'a bakıp başımı yine sağa sola salladım, sanki bir faydası olacakmış gibi.

"Sesi duymadınız mı?" diye sorarken bir el boğazımı sıkıyormuş gibi ellerimle boynumu ovalıyordum. Sorumu garip bulan bakışlara hitaben aslında bu sesi sadece benim duyduğumu anladım. O kimin sesiyse hala buradaydı emindim.

"Ne sesinden bahsediyorsun?" diye soran bu sefer Bikem'di.

Ellerimi tutan Kutan'a tekrar bakamadan avuçlarından ellerimi geri çektim. Ellerim aynı anda omuzlarını bulunca desteğe ihtiyacım olduğunu anlamış gibi belimi tutup ayağa kalkmama yardımcı oldu.

Ürkmüş gözlerini geri çevirmek için zorlukla birbirine bastırdığım dudaklarımı araladım."İyiyim, sadece bir ses duyduğumu zannettim, belki kabus gördüğümden dolayıdır," deyip onları başımdan savdığımda sadece bir sanrı olduğunu düşünmek istiyordum, sonuçta kolye yanımda değildi. Araf'ın sesleri olamazdı, büyük bir ihtimal dünki olayları çok kafama takmıştım.

"Eminsin değil mi? İçeride biraz daha dinlen istersen." Kutan'ın sözlerine karşı kibar davranıp tebessümde bulundum."Gerçekten iyiyim şimdi yüzümü yıkarsam daha iyi olurum," dediğimde hala bana tereddütle bakıyordu. Bunu iyiye yorup daha fazla zihnimi de, bedenimi de yormadım. Şu sıralar çok fazla cevapsız sorularla baş başa kalıyordum.

Hepsinin başlarını salladığını gördüğümde Kutan'ın ellerinden uzaklaşıp arkamı döndüm. Adımlarımı banyoya yönlendirip hemen içeriye girdiğimde kapıyı arkamdan kapattığım anda musluğu açıp yüzüme sertçe su çarptım. Ona rağmen bir türlü kendime gelememiştim.

Önemsemeyerek suyu kapatıp havluyla yüzümü kuruladım. O sırada kapının tıklatılmasıyla kapıyı açtım. Siyah gözlerin endişesi bütün dikkatimi alınca yerimde dikelip daha iyi hissettiğimi kanıtlamak istedim.

"Kıyafet getirdim, okula gitmen gerektiğini söyledi Kutan." Azra'yı mırıltılarla onaylayıp elime verdiği kıyafetleri kucakladım.

"Dün konuşamadık," demeyi unutmadan ona mahcup olduğumu göstermek istediğimde o beni ciddiye almadan başını salladı."Önemli değil, hem bugün daha iyiyim. Zamanı geldiğinde her şeyi sana detaylıca anlatırım," dediğinde dudaklarımı kıvırıp kibar davrandım.

"O günü sabırsızlıkla bekliyorum."

O da gülümseyip geri arkasını döndüğünde kapıyı kapattım. Elimdeki kıyafetleri incelerken kahverengi bir crop ve kot pantolon getirdiğini gördüm. Beklemeden üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp yenilerini giydim ve aynadan yüzüme baktığımda gözlerim saçlarımda duraksadı.

Tokayı bir çırpıda çıkarıp saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Yüzümü incelerken ne kadar solgun göründüğümü fark edebiliyordum, oysa kendimi iyi hissettiğimi düşünüyordum demek ki gerçekten iyi değildim.

Yine görmezden gelmeyi seçip olanları unutmayı tercih ettim. Ardından çıkardığım kıyafetleri düzgünce katlayıp onlarla banyoyu terk ettim. O esnada karşıma çıkan Bikem gülümseyip bana doğru yürümeye başladığında ben de ona doğru yürümek yerine yerimde kalmayı tercih ettim.

"Daha iyi görünüyorsun." Sözüne minnetle tebessüm ettim. Kucağımdaki kıyafetleri alıp başıyla aşağı işaret etmişti. "Hadi in sen, ben de hemen geliyorum. Ablam kahvaltıyı hazırladı bile," deyince ablam kelimesinin ona ne kadar yakıştığını fark ettim.

"Tamam." Merdivenlere yönelip aşağı indiğimde direkt yönümü mutfağa verdim. Mutfağa girdiğim anda üç çift gözün odağına girmiştim bile. Azra'da o sıra sandalyeye oturduğu için geri ayağa kalktı.

"Bizi çok korkuttun," derken yanıma gelip koluma dokundu, ben de temasını reddetmeden gülümsedim. "Üzgünüm, galiba dünün etkisinde kaldım." Olayı geçiştirmeye çalıştığımda bu sefer de Alkan araya girip konuştu.

"Merak etme o işi ben bugün halledeceğim, sen okula gittiğinde ben de hastaneyi bulmuş olurum," diyen Alkan gerçekten içimi rahatlatmıştı.

"Teşekkür ederim," dediğimde başını önemli değil der gibi salladı. Masaya geçerken Kutan'ın karşısındaki sandalyeye oturdum çünkü merdivenlerde yaşananlardan sonra gözü hep üzerimdeydi. Gözleri hem endişeli hem de farklı bir şekilde derinden bakıyordu ama tam çözebildiğim söylenemezdi. Aklı karışmıştı muhtemelen.

Şuan yanıma gelmek istediğini hissedebiliyordum ama sırf bana olan saygısı yüzünden bunu engelliyor gibiydi. Belki de gerçekten hazır olmadığımı düşünüyordu ama haklıydı çünkü herkesin bir anda öğrenmesi hoş olmazdı.

Sonuçta bu zamana kadar Kutan'la aramız hep mesafeliydi. Şu sıralar olanları bile ben tam hazmedememişken diğerlerinin bunu tuhaf karşılayacağını biliyordum. O yüzden usulca ona ayak uydurdum. Masaya çok geçmeden Bikem'de katıldığında nedense derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim.

"Bugün hemen sınavdan sonra bulaşacak mıyız?" Ağzıma götürdüğüm salatalığı yerken onları da kısa süreliğine konuşturdum."Ben seni bıraktıktan sonra geri eve geleceğim, o zamana kadar Alkan işini halleder. Ondan sonra haberleşiriz zaten," derken bana bakmayı sürdüren ve sonunda konuşan Kutan'ı ince ayrıntısına kadar izledim. Sesini duymak bütün var olan ihtiyacımı gideriyordu ve bunu aşırı seviyordum.

"Tamam," deyip susmayı tercih ettim.

O süre boyunca hiçbirimizden tek bir ses çıkmadı. Uzun zaman sonra doyasıya karnımı doyurmuş ve onlarla vakit geçirmiştim. Onlarla o kadar kaosun içinde kalmıştık ki normal bir gün geçirmek hayal gibi geliyordu.

Masanın toplanmasına yardımcı olduğum için geri salona girip çantamı koltuktan aldım. O sırada ayakkabılarını giyen Kutan'dan da değişik bir sabırsızlık seziyordum. Bu beni ufaktan gülümsetirken belli etmemeyi seçtim. Diğerlerine tek tek sarıldığımda bugünün diğer günden daha sakin olmasını diledim. Bir kaosu daha kaldıracak bünyem yoktu.

Onlardan ayrıldıktan sonra oyalanmadan ayakkabılarımı giymiş ve Kutan'la evden ayrılmıştık. Arabanın olduğu yere yürürken sesi dikkatimi çekti.

"Beni çok korkuttun... Orada tam olarak ne oldu?" diye soran Kutan'ın sorgulayıcı tavrına bir şey diyemeden arabaya bindim. Geri kapıyı kapatırken Kutan'ın cevap ister hali hala varlığını koruyordu ve bu üstelemeleri beni daha çok sıkıntı içine sokuyordu ama kabalık etmek istemediğim için anlayışla tekrarladım.

"Söyledim ya sadece dünün etkisinde kalmıştım."

"Alvina beni kandırma! Beni o aptal bahanelerinle kandıramazsın, emin ol yalanını anlayıp sesimi çıkarmıyorsam sana olan güvenimden dolayıdır," dediği anda bozguna uğrayıp geri adım atmamaya çalıştım.

Suratımda oluşan ifade nasıldı bilmiyordum ama Kutan'ı haklı çıkarmışa benziyordu. Burnundan aldığı sert nefeslerle arabayı çalıştırmış ve mahalleden uzaklaşmamızı sağlamıştı. "Amacım yalan söylemek değildi, sadece olaydan uzaklaşmak istemiyorum. Şuan tek düşündüğüm annem ve onun için diğer her şeyden uzak durmam gerek," dediğimde sesim sitem dolu çıktığı için o da kaşlarını çattı.

"Bana bildiğim şeyleri anlatıyorsun Alvina, benim tek derdim senin bu başındaki belaların bitmesini sağlamak ve bunu bir türlü başaramıyoruz. İster inan ister inanma ama benim de tek derdim sensin." Serzeniş dolu sesi benim sitemimi ezip geçti.

Ondaki sitem aslında bana değildi, onun yaşadıklarıma karşı bir sitemi vardı.

Sessiz kalmayı seçip dudaklarımı mühürledim çünkü ikimizin de sakinleşmeye ihtiyacı vardı ve sessiz kalmak şuan için en iyi yöntemdi yoksa birbirimizi üzmekten başka bir şey yapmayacaktık. Yolun ilk defa uzun sürmemesi işime geldiğinde çantamı hızlıca koluma takıp hazırlandım. O sırada arabayı durduran Kutan'la unuttuğum en önemli şey bir anda aklıma geldi.

Hayıflanarak alnıma sertçe vurdum.

"Telefonumu evde unuttum eğer annemler ararsa ne yapacağım?" Sorum Kutan'ın bana bakmasını geciktirmedi. "Önemli değil işimizi hızlıca halledip seni almaya geliriz, hem biri ararsa kızlara açtırırım," derken önerisiyle üstümden sanki büyük bir yük kalktı.

Rahatlayarak arabanın kapısını açtım ama böyle sessiz sedasız inmek içimden gelmedi. O yüzden Kutan'a uzanıp dudak kenarına ufak bir öpücük kondurdum. Nefesi benim hareketimle ağırca dışarı süzüldüğünde ben de beklemeden hızla geri çekildim ve bir daha bir şey demesine müsaade etmeden arabadan çıkıp kapıyı kapattım.

Fakülteye yürürken adımlarımı hızlandırmaya çalışıyordum. Geniş koridor beni yine kalabalıkla yüzleştirdiğinde bu sefer duraksama gereği görmeden oradan da hızlı adımlarla uzaklaştım. Diğer kata çıktığımda sınıfa gitmek için sola doğru döndüm. Yürürken omzumdaki çantayı ne kadar sıkı tuttuğumun farkına varmıştım çünkü elimde izi çıkmıştı.

Suratımı buruşturup içeriye girdiğimde karşımda gördüğüm kızın Dolunay olduğunu fark ettim. "Selam?" Sesimi duymasına rağmen yanımdan bir anda geçip gitti. Bu hareketi beni şaşkına çevirdiğinde ne olduğunu bile anlamadım.

Afallamamı kısa tutup uygun bir yere geçip oturduğumda gözlerim hala kapıda mekik dokuyordu. Elya'nın bedenini istemeden de olsa görmüştüm. O da beni fark ederek gözlerini bana çevirdiğinde hızla önüme döndüm.

Başımı sıraya doğru eğip çantamdan kalemimi çıkarırken bir süre zihnimdeki patavatsız düşünceleri susturmakla uğraştım. Bir daha Elya'ya bakmadan sınav zamanının geldiğini bir kez daha saatimden kontrol ettim.

Baş ağrımın şiddetiyle dudaklarımı ısırıp şakaklarımı ovaladım. Birkaç saat önce sınavdan çıkmıştım ve beklemediğim bir şekilde hiç iyi geçmemişti ama yine de dersten geçebileceğimi düşünüyordum. Şu sıralar okulla ilgili bütün bağlantımı kaybediyordum ve bu beni açıkçası üzüyordu çünkü illa ki bu da ailemin kulağına gidecekti.

Bu sefer başka bir derse girmiştim ve deftere aldığım notlara bakarken başımın daha fazla ağrıdığını hissediyordum. Başım hocanın olduğu yöne dönerken gözlerimi kısarak onu dinlemeye devam ettim. Neyse ki bu dersi aksatmama rağmen hala konuları az çok hatırlıyordum. Kollarımı kavuşturup sıraya yaslandığım sırada açılan kapıyla bütün herkesin dikkati gelen kişiye çevrildi.

Kapıda görünen bir çocuk gözleriyle içeriyi aradığında en sonunda gözleri ben de durdu. O sıra hocanın öksürdüğünü duyumsadım.

"Hocam, Alvina Akdemir'i Yıldız hoca çağırıyor," diyen çocuğa dik dik bakmayı sürdürdüm. Yıldız hoca benim bu saatte derste olduğumu tahmin edecek biriydi. Konu önemliyse bile çağırmazdı ki, ama yine de ses çıkarmak istemediğim için çantamı alıp koluma geçirdim.

Hocanın sesini çıkarmaması da işime geldiğinde çocukla birlikte sınıftan çıktık. Boş koridorda ayak seslerimizi duyduğum için garip bir şekilde ürpermiştim. Sesimi çıkarmadan çocuğu takip etmem beni şaşırtıyordu ama yine de ona güvenerek beni yönlendirmesine izin verdim. O sırada büyük camın oradan duyulan gök gürültüsü beni yerimden sıçrattı. Derin bir nefes alıp önümdeki bedenle beraber aşağıya indik. Kapının orada dikilen bedenlerle merdivenler de ufak bir duraksadım.

Refleksle kolumu kavrayan çocuk endişelenmiş gibi beni izliyordu ama kolunu geri itip Kerem'e doğru ilerledim. Yanında dikilen Elya ve Meriç'te tuhaf bir şeyler vardı ama bunu görmezden gelip hemen önlerinde durdum.

"Beni dersten çıkarmanız gereken mesele nedir acaba?" İma dolu sesimi kesmeden kızgınlıkla kaşlarımı çattığımda yerlerinde kıpırdanıp duran üçlüye karşı yüzümü ifadesizliğe geri döndürdüm. Buz gibi baktığıma emindim. Onlar bunu hak ediyordu.

"Alvina telefonun nerede?" Meriç'in sorusuyla Elya arkasını dönmüş ve yüzünü elleriyle kapatmıştı. "Evde unuttum... Neden soruyorsunuz?" Kesik sesim dudaklarımdan dökülünce damarlarıma sinen paniği engellemeye çalıştım.

"Abin aradı, sana ulaşamamışlar," derken bana yaklaşan Meriç'e karşı dudaklarımı birbirine bastırdım.

Yanlış bir şeyler vardı hissediyordum, bunu durdurmalıydım.

Sık nefeslerle ellerimi yumruk yaptığımda asla konuşmaya çalışmadım çünkü söyleyeceklerini duymaya şuan hazır değildim. Bunu benim gibi düşünmeyen Meriç ise kendini sakinleştirmeye çalışıyormuş gibi endişeyle kolumu tuttu.

"Anneni hastaneye kaldırmışlar," dediğinde Elya'dan küçük bir hıçkırık koptu. Sonrasında bir şimşek daha çaktığında ondan bir adım geri çekildim.

"Fenalaşmış...Anneni uyandıramıyorlarmış Alvina," diye devam ettiğinde dışarıdan gelen kuvvetli bir frenle gerçekler bir bir zihnime hücum etti.

Tam o anda zihnimdeki çocuk aniden ortadan kayboldu.

Katil ise kalbinde bir hançerle yerde kıvranıyordu.

Yanağıma düşen bir damla yaş sanki kana bürünmüştü. Titreyen ellerimle kulağımı kapatıp arkamı döndüğümde aslında yapmak istediğim sadece burayı terk etmekti.

Bölüm Sonu

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen❤️

Continue Reading

You'll Also Like

155K 9.3K 48
Şimdi yapmazsam bir daha asla yapamayacağımı biliyordum. İçime titrek bir nefes çektim ve belki de ömrüm boyunca boynuma zehirli bir sarmaşık gibi do...
11.5M 184K 17
17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜM VE ÖZEL BÖLÜMLER YAYIMDADIR. Gecenin k...
331K 4.4K 24
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
196K 8.1K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...