Kod Adı: Bela •chanbaek•

meliicornie द्वारा

66.5K 7.2K 29.3K

"Bir şey olur diye korktum, askerliğim yanar diye korktum komutanım." Ağzımdan bir hıçkırık çıktığında beni k... अधिक

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11🐣
12
13
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29🐥
30
31 🐥
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45 🐤
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55 (FİNAL)
56 (İNCE SATIRLAR...)

14

1.4K 153 500
meliicornie द्वारा

Gece kurduğum çalar saat, sinir bozucu sesler çıkarmaya başladığında gözlerimi araladım ve tepesine vurarak onu susturdum. Saat beşti, Baekhyun'u şimdi uyandırsam hazırlanıp anca giderdik.

Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra yatak odama doğru gidiyordum ki Baekhyun kapıyı açıp içeriden çıktı. Birbirimize sıradan bir "Günaydın." dedikten sonra o banyoya, bense odama ilerlemiştim.

Hava epey soğuk görünüyordu ve bu yüzden dolabımdan kalın siyah bir kazak alıp giyindim. Pantolon olarak buraya gelirken giyindiğimi giyecektim. Onu da hemen altıma geçirdikten sonra üzerimi düzelttim. Bu sırada yanıma gelen Baekhyun'a baktım, üzerinde sadece siyah bir kapüşonlu vardı. Dolabımda asılı olan siyah şişme montumu alıp ona uzattım. "Bunu giy, dışarısı soğuk."

"Şimdi mi çıkıyoruz?"

"Evet. Kahvaltı hazırlamaya üşendim, yolda bir şeyler yeriz."

"Tamam komutanım." dedikten sonra ona verdiğim montu üzerine geçirdi. İçinde yüzüyormuş gibi olsa da yapacak bir şey yoktu, en azından üşümezdi. Koca mont omuzlarından dökülürken belli belirsiz gülümsedim.

Şu an sevimli bir pandaya benziyordu.

Kapının yanındaki portmantodan ceketimi alıp hızla giyindim. Zaten saniyeler sonra evden çıkmış, motoruma binip yola koyulmuştuk.

Minik elleriyle sıkıca belime sarılan Baekhyun, gülümsememe sebep oluyordu. Normalde ince olan kolları, verdiğim mont yüzünden balon gibi görünüyordu.

Askeriye yolunda giderken bir yandan yemek yiyebileceğimiz bir yer arıyordum. Sanırım saat çok erken olduğu için çoğu kapalıydı ancak askeriyenin yakınlarında bir yerin açık olduğunu görünce motoru hemen durdurdum. Baek'in inmesini bekleyip kendim de indim. Motoru kenara kilitledim, daha sonra gelip garaja götürürdüm.

Baekhyun'la beraber küçük mekana girdik. Menülerinde genellikle kahvaltı odaklı şeyler vardı; bu yüzden hızlıca patates kızartması, kahvaltılık ve biraz kızarmış tavuk sipariş etmiştim. Zaten askerler dışarıda yemeye hasret kalıyordu, çünkü askeriyede sağlıklı olma açısından çoğunlukla haşlanmış patates, haşlanmış tavuk, pilav ve salata falan veriyorlardı.

Garson kısa sürede masayı doldurduğunda kol saatime baktım. "Hızlı ye Baekhyun, buradan sonra yürüyeceğiz."

Başıyla onayladıktan sonra yemek çubuklarını kibarca parmakları arasına aldı ve yemeye başladı. Ben de hızla bir şeyler yerken tavukların olduğu tabağı onun önüne doğru ittim. "Tavuk ye bir sürü. Yemekhanede böyle güzel bulamazsın."

"Haklısınız." Gülümseyerek küçük kızarmış tavuklardan alıp ağzına attı.

"Neden sessizleştin sen yine, bakayım?"

"Tam uyanamadım galiba..." dediğinde masadaki su şişesini elime aldım.

"Sakın!" dedim inanamaz gibi ona bakarken. "Bir askersin, böyle bir sorunun olamaz." Sessizce söyledikten sonra şişeyi gösterdim. "Yoksa komutanın seni ayıltmayı çok iyi bilir."

"En azından burada bir sulama hortumu yok." dediğinde gülüştük. Onu sırılsıklam ettiğim günden bahsediyordu.

"Fazla kaşınırsan o hortumu her an bulabilirim."

"Ona ne şüphe?"

+++

Askeriyenin kapısının önünde oluşan sıraya girdik. İzinden gelen askerlerin önce üstü aranıyor, sonra askeriyeye giriş yaptıklarına dair bir kağıt imzalaması isteniyordu. Tam giriş saatine denk gelmiş olacağız ki girişte kuyruk oluşmuştu.

Yanımdaki Baekhyun, montun kapüşonunu kapatmış ve ellerini de cebine sokmuştu. Böyle gerçekten insan gibi değil de, koca(!) bir balon gibi görünüyordu.

"Anlattığım gibi işte... Binbaşı Park fazla disiplinli ve iyi bir komutan." Öndeki askerlerden birinin sesini duyunca kulaklarımı açıp daha iyi dinlemeye başladım.

"İlk başta ben de sevmiştim ama bir asteğmenin önünde diz çöktüğünü gördüm. Bir komutan için fazla aşağılayıcı. Bir yandan şu da var: Demek ki diz çökecek kadar büyük bir hata yaptı. Artık favori komutanım o değil."

Sinirle önce onlara, sonra yanımdaki Baekhyun'a baktım. O da duymuş olacak ki dudaklarını birbirine bastırıp çekingen bir şekilde bana dikti gözlerini.

Büyük bir adımla hakkımda konuşan iki askerin tam arasına girmiş ve birinin sağ, diğerinin sol kulağını tutarak onları sıradan uzaklaştırmıştım. Bu sırada beni gören diğer askerler hazır ola geçip selam veriyordu. 

Ellerimi askerlerin kulağından çektikten sonra sinirle bağırdım. "Komutanlarınız hakkında konuşmamanız gerektiğini bilmiyor musunuz siz?!"

İkisi de başını eğdi ve sıradan bir özür kelimesi mırıldandı. "Her boku yiyin, ondan sonra özür dileyin. Var mı böyle dünya ya?" Gözlerimi, hakkımda kötü konuşana çevirdim ve çok acıtmayacak şekilde kafasına vurdum.

Kafasını yerden kaldırıp korkak bakışlar sundu. "Haklısınız komutanım. Özür dilerim."

 "Astımdan özür diledim diye arkamdan konuşan herife bak sen. Geri zekalı." Sesim yükseldiği için askerlerin çoğu bize dönmüştü. Hiçbirinden çıt çıkmıyorken hakkımda kötü bir şey demeyen çocuğu tekrar sıraya yolladım. Diğerine ise montunu ve kazağını çıkarmasını söylemiştim. Dediğimi yapıp sadece atletle kaldığında askeriye girişindeki görevli askerlere seslendim. Biri hemen koşarak yanıma geldi ve asker selamı verdi.

"Astsubay Adayı Park Seong Hwa! Emredin komutanım!"

Soğuk havada atletiyle şimdiden titremeye başlayan çocuğu gösterdim. "Bunu son dakikaya kadar içeri almıyorsunuz. 05.59'a kadar burada bu şekilde kalacak."

"Emredersiniz komutanım!" derken elini gözünün üstüne götürdü.

Baekhyun'un yanına geri gittiğimde sıradaki askerlerin hiçbirinden ses çıkmıyordu. Hep böyle uslu dursalar başlarına bir şey gelmeyecekti zaten...

Sıranın bize geldiğini fark edince sağdaki görevli askerin karşısına geçip kollarımı kaldırdım, Baek de aynı şekilde soldaki askerin önünde dikiliyordu. Askerin elleri vücudumda profesyonelce tur attı kısa bir süre.

"Temiz!"

"Temiz!"

İki asker birbirine bakıp bağırdıktan sonra bana selam verip geçmem için kenara çekildiler. Binaya doğru yürürken kol saatime baktım.  "Altıya çeyrek var. Tam altıda arka bahçede hazır olun."

"Emredersiniz." Baekhyun yere bakıp umursamazca söylediğinde kaşlarımı çatıp sesimi yükselttim uyarıcı bir tonda. "Asker!"

"Ah..." Gözlerini korkuyla bana çevirdikten sonra elini alnına doğru götürüp gür bir sesle bağırdı. "Emredersiniz komutanım!"

Onu görmezden gelip binaya girdim ve odama doğru ilerledim. Jongdae'nin yorgun bir şekilde kapımın önünde durduğunu görünce hızla yanına ulaştım. "İzne çıkmadın mı sen?"

"Nedeni bilinmez, üç haftadır iznimi alıyorlar." Dertli bir şekilde söyleyip bana baktı.

"Nasıl bir adilik bu?"

Omuzlarını silkti, cevapsızdı. Diyeceği çok şey vardı ama susmaya alışkındı. "Gel odama."

Cebimden çıkardığım anahtarla kapıyı açıp girmesini bekledim, girdikten sonra kapadım ve kilitledim. "Oğlum sen desene; benim karım var, çocuğum var diye. Çocuk daha küçücük, olur mu hiç eve gitmeden?"

"Asker olmayı kendin seçtin, dediler hyung. İşimi masa başı yaptıkları için şükretmeliymişim, iyi ki savaş alanı askeri değilmişim. Böyle diyorlar."

Her zaman bana mutluluk veren Jongdae'nin gözleri, bu sefer hayal kırıklığıyla doluydu. Yaklaşık iki buçuk sene önce bebeği olduğu için askeriye görevlisi pozisyonuna geçmek istemişti. Askeriyede güvenilir görevli bulmak zor olduğu için elbette bu talep kabul edilmişti. Jongdae ana bina ikinci koridor sorumlusuydu ve bana bağlı grupların, işlerin yönetimine yardımcı oluyordu.

"Merak etme, ben hallederim o izin işini." dedikten sonra üzerimi çıkarıp asker üniformamı giyindim. "Burada biraz yat, kapıyı kilitlersin ve kimse gelmez. Birkaç saat de olsa uykunu al, soran olursa şerefsiz Park Chanyeol'ün sana temizlik görevi verdiğini söylersin."

"Teşekkür ederim hyung." derken yorgun bedenini yatağa bıraktı. Odanın anahtarını kucağına doğru attım. "Kapıyı kilitlemeyi unutma."

Tam odadan çıkacakken "Bu arada," dedi. "Sen şerefsiz falan değilsin."

Gülümsedim ve askeriyenin arka tarafına vardım hızlı bir şekilde. Grup çoktan sıraya geçmiş beni bekliyordu. Gülüşerek sohbet etmelerini kesen şey beni gören Taehyung'un "Dikkat!" diye bağırıp hepsini hazır ol pozisyonuna sokmasıydı.

"Rahat!" Yüksek sesle söyledikten sonra hızlı bir künye ve silah kontrolü yapmıştım. Çoğu asker -özellikle bunlar gibi yeniler- alışkın olmadıkları için izinden sonra silahlarını veya künyelerini unutabiliyorlardı. Neyse ki herkesin her şeyi tamdı da sabah sabah sinir krizi geçirmemiştim.

"Beni bir gündür görmüyorsunuz." dedim. "Bu bir günde çok hamlamış olmalısınız." Beni hala tanıyamadıkları, yüzlerindeki şaşkın ifadeden belliydi. "Şınav pozisyonunda kırk dakika!"

"Off..." Doyoung'dan sabah sabah çekilmez bu çile dercesine bir mırıltı duyunca parmaklarımı şıklattım. "Kırk beş oldu." 

Sehun kendini tutamayıp Doyoung'un ensesine bir tane yapıştırdığında neredeyse kahkaha atacaktım. Çok iyi ses çıkmıştı...

"Sana neden Eli Uzun lakabı takıldığı şimdi daha iyi anlaşılıyor," dedi Jisung şınav pozisyonunda dururken. "Sıranın sonundan nasıl yetişip de vurdun çocuğa?"

Hepsi avuç içleri yerle birleşmiş bir şekilde dakikalarca durduktan sonra bu sıkıcı anı sonlandırıp biraz eğlenmem gerektiğini düşündüm. Sol tarafa gidip Jinyoung'un koluna ayağımla vurur vurmaz, çocuk yere yapışmıştı. Bununla beraber ayıplar gibi sesler çıkardım. "Şınav pozisyonunda bile bekleyemiyor musun? Acınası..."

Jinyoung toparlanıp tekrar kollarının üstünde durmaya başladığında sıranın öbür ucundaki Sehun'un yanına gittim ve sırtına bastırdım. O da vücudu yere değmesin diye kol kaslarına daha çok yüklenip direnmeye çalışıyordu. Tabii bunu yaparken çıkardığı sesten haberi yoktu. "Ha gayret Eli Uzun, sıçacaksın, az kaldı."

Gruptan kısa süreli birkaç kahkaha yükseldiğinde Sehun da onlara katıldı, gülmekten gözleri kısılmıştı ve burnu kırışmıştı. "Ne güzelmiş burnun?"

"Yok komutanım ya, büyük biraz."

Ben cevap veremeden Sehun'un yanındaki Baekhyun atladı hemen lafa, bakışlarını bana çevirmişti. "Burnu büyük olanın başka neresi büyük olur, biliyor musunuz komutanım?" demesiyle Jongin birden pozisyonu bırakıp yerde tepişerek gülmeye başladı.

Hepimiz ona katılıp gülerken onun hepimizden farklı ve önce tepki vermesi de gözümden kaçmamıştı. Gülüş sesleri azaldığında Sehun'un omzuna yerleştirdim sağ elimi. "Sehun göster oğlum amcana."

"Ne?! Şimdi mi?!" Sehun hiçbir şey anlamadan ciddi ciddi konuştuğunda göz devirip bir kolunu yana doğru çektim ve yere yapışmasını sağladım. "Saçmalama oğlum ya, ne yapayım senin pipini?" dedikten sonra konu üstüne başka bir şey söylemelerine izin vermedim. Eğitim sırasında cıvıtmalarını pek istemezdim ve benim istemediğim bir şey gerçekleşemezdi.

Etraflarında dolaşıp can çekişmelerini izlerken Baekhyun'un şınav sırasında asla inmeyen götüne ayağımla bastırdım. Geldiği ilk haftadan beri şınav çekerken veya şınav pozisyonunda bekleme hareketi yaparken götü havalanıyordu. "Oğlum şu an şınav bile çekmiyorsunuz. İndir şu kıçını."

"Ya! Ama komu-" Savunma mekanizması hemen aktifleşmeye başladığında ayağımla kalçasına bastırdım.

"Ama? Bana mı ama?" Şaşkınca sordum. "Sen az önce binbaşına ama mı dedin?"

"Yok! Asla!" Panikle konuşurken kendini daha iyi ifade istemiş olacak ki vücudunu döndürmüş ama bununla birlikte ayağım boşluğa düşmüş ve Baekhyun'un üzerine çullanmıştım. Ellerim refleks olarak hemen başının iki yanında yerini bulmuştu. Açıkçası sanki onun üzerinde şınav çekiyor gibiydim...

Birbirimizin yüzünü sessizce incelerken bu anı bozarak üzerinden kalktım. Üstümü düzelttikten sonra devam etmelerini söyledim. Baekhyun da hemen pozisyona geri dönmüştü.

Kırk beş dakika sona erdiğinde hepsi kollarını tutarak suratları ekşimiş bir şekilde ayağa kalktı. Kollarının dinlenmesi adına bahçede beş tur koşmalarını söylemiştim, koşu tamamlandığında ise her gün yaptığımız egzersizleri yapmış ve silah kullanım dersine girmiştik. Birkaç silah hakkında bilgi verdikten sonra atış yapmaya geçmiştik. Genel olarak hepsi iyiydi, alışkın olmadıkları silahlarda bile çoğu güzel kullanıyordu. Zaten bildiğim kadarıyla sadece Sehun, Jongin ve Baekhyun keskin nişancı olmak istiyordu. Onlar da atışta fazlasıyla iyiydi.

Askerler yan yana dizilmiş metrelerce uzaklıktaki çelik gövdelere ateş ediyorlardı. Arkalarında durup tek tek izliyor ve bazı uyarılar yapıyordum.

"Tüfeğin senden destek almasını sağla." derken silahın arkasını Sehun'un köprücük kemiğinin biraz altına bastırdım. "Böylece ateş ettiğinde pek sarsılma yaşamazsın. Ama kendine çok da yaslama, yoksa omzun acıyabilir."

"Anlaşıldı!" dedikten sonra söylediklerime uyup bir el ateş etti. Tam hedeften olmasa da yakından vurmuştu. "Aferin."

Yerde yatıp keskin nişancı silahıyla ateş eden Jongin'in çeliğine baktım. Tam on ikiden birçok kez ateş etmişti. Hatta neredeyse ıskaladığı hiç yoktu. Yanına eğilip kafasına yavaşça vurdum. "Dürbününü yükselttin değil mi, eşek sıpası?!"

"Ah!" Elini vurduğum yere götürürken bağırdı. Sonra hemen kendine gelip bana baktı. "Çok büyütmedim komutanım ya... 6x sadece..." demesiyle kulağını çekerek yattığı yerden kaldırdım onu. 

"Millet enayi mi en fazla 2x ile ateş ediyor Jongin?" Hevesi kaçmış bir şekilde dudaklarını şişirip gözlerini benden çekti. "Adı üstünde bu bir eğitim. Şimdiden zor olanı yapmazsan savaş alanında ne yapacaksın?" Sessizliğini sürdürdüğünde tüfeğinden dürbününü çıkardım. "2x bile olmadan atış yapıyorsun Jongin. Kontrol edeceğim."

Oflaya puflaya tekrar yere uzanıp atış pozisyonu aldığında diğerlerinin yanına doğru ilerledim. Jisung normal el tabancasıyla kısa mesafeli atış yaptığı için zaten sıkıntı yoktu. Sıra Baekhyun'a geldiğinde bir dizinin üstüne çökmüş yere yakın atış çeliğine ateş ettiğini gördüm. Art arda vurmak istiyordu fakat sanırım silah seçimi biraz yanlıştı... Yanına çömelip ateş edişini yakından izledikten sonra "Hmm," diye bir ses çıkardım dikkatini çekmek için. "Sence de M416 çok seken bir silah değil mi? Bunu şu an rahat kullanabileceğini sanmıyorum."

"Güzel kullanamadım zaten..." Sessizce söylerken atış çeliğini gösterdi. Hedefi hiç tutturamamıştı.

"Çünkü art arda çabucak sıkma şansın yok bu silahta. Bir kere bastığında silah seker ve sen onu düzeltene kadar hedefin çoktan kaçar. Dolayısıyla hedefe tekrar odaklanman gerekir, bu da profesyonel olmayanlar için zaman kaybıdır."

Kaşlarını kaldırıp dikkatle beni dinledikten sonra küçük bir çocuğun heyecanını anımsatır şekilde sordu. "Nasıl profesyonel olabilirim?"

Sorusuna içtenlikle güldüm. "Ona daha çok var. En iyisi silahını değiştirelim." dediğimde beni onaylayıp silahla birlikte peşimden geldi. Eğitim silahlarının olduğu depoya girdiğimizde Baekhyun'un elindekini yerine koyduktan sonra bakınmaya başladım. Gözüm köşedeki UMP'ye çarptı, o silahı görmek gülümsememi sağlarken elime alıp Baek'e uzattım. "Çok güzel ve pratik kullanılan bir silah. Benim favorim hatta."

"Favorinizi benimle paylaşmanız gurur verici." Gülerek söyledikten sonra ben ağzım açık ona bakarken o çoktan depodan çıkıp atış yerine gitmişti bile. Sanırım bu çocuğun açık sözlülüğüne ve güler yüzlülüğüne alışsam iyi olacaktı.

Kafamı iki yana sallayıp peşinden gittim ve silahı nasıl tutması gerektiğini gösterdim. "Sol elini getir." Bembeyaz narin elini sıkıca kavrayıp silahın alt kısmına koydum, Baekhyun'un arkasından iyice yaklaşırken sağ elini de alıp tetiğe konumlandırdım. Kollarımı etrafından çekmeden silahı hedefe çevirdim. "Sık."

Baekhyun, gözünü bile kırpmadan üst üste birkaç kez atış yaptıktan sonra silahı indirip çelikten yapılmış hedef yerine baktım. Benim yönlendirmemle hedefe yaklaşmış ama yine de on ikiden vuramamıştı. Silah hala ikimizin elleri arasındayken başını yere eğdi. "Neden vuramıyorum?"

Çaktırmadan diğerlerinin atışlarına göz gezdirdim. Herkes bir kere de olsa tam on ikiden vurmuştu. Ellerimi, Baek'in ellerinden çekip yanına geçtim. "İlk başta silah seçimin yanlıştı, yeni başlamış gibi düşün. Ayrıca daha önce bu silahlarla atış yapmadınız, kendine biraz süre tanıyabilirsin."

Silahını kaldırıp tekrar ateş etti birkaç kere, yine de vuramayınca morali epey bozulmuş olacak ki silahı tutan sol eli yanına düştü çaresizce. "Ohoo, şimdiden böyle yapıyorsan işimiz zor. "

"On ikiden hiç vuramadım ama komutanım..."

"Vururuz." dedikten sonra karnımı sırtına yaslayıp silahını tekrar kaldırdım. Kafamı omzundan öne doğru uzattım, silahın namlusunu daha iyi görmek amacıyla. Kısa süreliğine birbirine değen yanaklarımız Baekhyun'dan ufak bir mırıltı çıkmasına ve ardından dudaklarını birbirine sıkıca bastırmasına sebep olmuştu. Ellerinin üstünden sıkıca tutarken hedefin tam ortasını nişan aldım ve hafiften Baekhyun'a döndüm. Kulağının altına ulaşan sıcak nefesimin ona iyi bir ders vermesini ve bundan sonra bensiz de başarabilmesini umuyordum. "Odaklan güzelce."

"Emredersiniz." Kaşlarını çatıp ciddi bir şekilde hedefe bakıyordu Baekhyun. Ben de bir kez daha bakıp hedefi tam ortaladığımdan emin olduktan sonra silahı hiç kıpırdatmadan tekrar Baekhyun'a döndüm ve pürüzsüz beyaz boynuna bakakalmışken tetiğe bastım. Kulaklarımızı dolduran atış sesinden sonra kendimden emin bir şekilde hedefe çevirdim gözlerimi. Oraya bakmadan ateş etmeme rağmen tam on ikiden vurmuştum. Suratımda yandan bir gülüş oluşurken Baekhyun'la bir olan vücutlarımızı ayırdım.

"Gördün mü Baekhyun? Hedefe bakmadan bile onu vurabilirsin. Eminim sen de geleceksin buralara."

"Neden hedefe değil de bana baktınız Binbaşı'm?"

"Hedeflere senin gibiler bakar, senin gibi hedeflere de benim gibiler."

🐈

Son cümle derin anlam içeriyor ama Baekhyun kesin hiçbir şey anlamamıştır lol QŞPOĞŞĞLĞMĞÇŞZÖMF

Üniversite sınavıma az kaldığı için bu sıralar çok aktif değilim, bu yüzden üzgünüm asklarım

Şu ana kadarki favori sahneniz hangisi?

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

KAFES/HunHan ozmoz द्वारा

फैनफिक्शन

46.3K 3.7K 38
Ve Sehun, kendi cehenneminin içinde, cenneti yarattı.
Fault/Chanbaek Apricty_ द्वारा

फैनफिक्शन

8.8K 1.1K 25
Kaybolan bir bebek, kaç kişinin hayatını tepetaklak edebilirdi ki? tüm gerçekler ortaya serildiğinde, bu hikayede masum bir kişi bile yoktu. Herkes s...
268K 30.8K 25
⭐ANGST⭐ ❝Ve o gün yeni kraliçe, dansı ile herkesi büyüledi.❞ ••• Bu fici @cyintiajin ile birlikte yazdık. -Bütün hakları mizu_yuu_ka'nın fanartında s...
1.2K 710 14
Küçük eline aldığı silahı babasına doğrultdu. Büyük,ısrarla onun yanına sırıtarak ilerlemeye başladı. "G-gelme.." Büyük,ısrarla geliyordu küçük titr...