star lost, minsung ✓

Por kenyusiimii

198K 22.6K 13.4K

ben kayıp bir yıldızdım, yerimi bulmamı sen sağladın. Más

0.1
0.2
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7 M'
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0 F' ❣︎

0.3

9.2K 1K 819
Por kenyusiimii

Şimdi şimdi şimdi günaydınn

Birkaç bir şey diyeyim hemen, omegaverse evreninde omega ve alfalar böyle nasıl davranmalarını belirten dersleri alıyorlar aslında okul hayatında ama ben bunu kısa bir dönem yapıp aynı bu dünya gibi üniversiteyi bölüm bölüm koydum pek sevmiyorum o davranmış derslerini zaten

Heh bitti, kaçtım iyi okumalarrrr 💙

***

"Hyunjin, sanırım öldüm."

Hyunjin, duyduğu cümle ile direkt Jisung'un omzundaki kolunu çekerken "İyi misin lan?" diye atılmış Jisung da sonunda rahat olduğu için gülmüştü. Bu sırada masaya gelen Changbin de eğilerek Hyunjin'in elinde tuttuğu krakeri ısırıp kendine bir sandalye çekerek oturmuştu.

"Sen Jisung'u saldığında dünya çok farklı bir yer olacak."

"Yine haşmetli haşmetli konuşuyorsun bak Changbin, kalkıyor benimki. Kızdırayım mı kendimi, atayım mı seni yatağa?"

"Dene bakalım, zararlı çıkan kim oluyor?"

Changbin de alayla arkadaşına kafa tuttuğunda Hyunjin gülüp onun yanağını sıkmış sonra da geri Jisung'un omuzuna kolunu atmıştı. "Chan hyung nerede?" dedi Jisung merakla. "Hala dersi bitmedi mi?"

"Yarım saate biter," dedi Changbin artık ezberlediği ders programı ile. Dersleri hep diğerlerinden önce bittiği için zamanla vakitlerini ezberlemişti. Jisung anlayışla kafasını sallayıp masasının üstündeki kahveyi içmeye başladığı sırada kantine giren Felix'i gördüğü gibi elini kaldırdı. "Felix!"

"Hey, Ji!" dedi Felix gülerek ardından panikle Jeongin'e baktı. "Jeongin Changbin orada, Jeongin Changbin orada bana yardım et, yardım et bana hadi lütfen."

"Panik panik davranma ilk," Jeongin omuzundan tuttuğu arkadaşını onlara gülerek bakan Jisung'a doğru çevirdi. "Gelsene," diyen sesle beraber Felix'i o tarafa doğru belinden itmiş, ardından da dersi olduğu için koridorda ilerlemeye başlamıştı.

Bir yandan yeni aldığı gitarını sıkı sıkıya kavrıyor bir yandan yerini ezbere bildiği sınıfa doğru ilerliyordu ki adım atmak için çıkacağı basamağı görmeyip yere yapışmak üzere ellerini açtı ama yere milimler kala biri hızla onu bileklerinden tutup tüm ağırlığını almıştı.

"İyi misin?" dedi Chan, ondan daha zayıf çocuğu kaldırarak. Jeongin onun sırtındaki gitara kısa bir bakış atmış ardından da gülerek kafasını sallamıştı. "İyiyim, teşekkür ederim."

Sonra aklına gelen şeyle hızla saatine baktı ve, "Geç kaldım," diyerek koşmaya başladı. Chan arkasından birkaç saniye anlamazca bakmış sonra da omuz silkerek kafeteryaya doğru ilerlemişti. Arkadaşlarının yanına doğru ilerlediğinde masalarında oturan Felix'i görünce güldü.

Birkaç kere ödev konusunda birbirlerine yardımcı oldukları için tanıyordu Felix'i, onu da Jisung gibi görüyordu. "Naber Felix?" diyerek masaya oturunca Felix güldü. "İyiyim hyung, sen?"

Bir yandan da masanın altından titreyen ellerini sakinleştirmeye çalışıyordu çünkü Changbin tam karşısında oturuyordu. Feromonlarını bastıran ilacı kullandığı için kendini şanslı saydı yoksa masadaki herkese karşı rezil olabilirdi.

"İyi ben de," dedi Chan ve bu sefer Jisung'a baktı. "Sen anlat bakalım. Randevun nasıl geçti?"

Jisung bir anda aldığı bu soru ile gözlerini hızla büyüttü. Minho, Felix'in arkadaşıydı! Chan'a şokla uyarıcı bakışlarını gönderirken Chan anlamadan kaşlarını kaldırıp omzundaki gitarı yanına bırakmıştı ki Felix kendini tutamadan gülerek anladığı için "Utanmana gerek yok," diyerek arkadaşına baktı. "Minho hyungun senin gibi biri ile randevuya çıkması bizi çok mutlu etti."

"Aa, tanışıyorlar mıydı?"

Chan'dan gelen şaşkın soru ile Changbin gülerek ağzına bir kraker daha attı. "Jeton dört köşeli mi senin?"

"Anlamadım ki! Ne bileyim."

Jisung iç çekti. "Çok yardımcı oldun sağ ol hyung." Sonra Felix'e baktı. "Ah sadece bilmiyorum, utandım."

Normalde hiç tanıdık olmazdı tanıştığı kişiler ama Minho çok fazla yakından tanıdıktı bu yüzden bir şey söylerken yanlış kelimeler konuşmak istemiyordu. "Söyledim zaten," deyip Chan'ın dizine vurdu. "Tekrar niye soruyorsun?"

"Yoo," Changbin krakeri ısırdı. "Söylemedin, kaçtın. Sonra da kapını kilitledin."

Bu sırada lavaboda dönen Hyunjin sırıtarak arkasından eğildi gibi Changbin'in parmakları ile beraber kalan krakeri ısırdığında Changbin inleyerek "Acıdı!" diye elini çekmiş, Hyunjin de kıkırdayarak yanına oturup onun kolunu tutarak kendi omuzuna atmıştı. "Kurt formunda ellerini ısırsam ne olur?"

"İnsan formunda da ısırıyorsun zaten."

Chan atışan arkadaşlarına gülüp boynunu esnetti, Felix duyduğu bu konuşmalar ile sinirlenmek yerine üzülürken iç çekerek Jisung'a baktı. "Peki, güzel miydi?"

"Güzeldi."

Jisung reddetmeden kabul etti. Çünkü Minho ile olan randevusu cidden çok güzeldi. Utançtan yanan yanaklarına elini yelpaze ederek serinletmeye çalışırken muhabbetleri yanlarına gelen bir alfa sayesinde durmuştu.

"Merhaba Jisung," diye konuştuğu anda Jisung kibarca gülümsedi. "Merhaba. Tanışıyor muyuz?"

"Ah hayır. Jungwoo ben."

Elini uzattığında Jisung tutup sıkmış, Hyunjin onlara tek kaşını kaldırmış bakarken alfanın yalnız konuşmak istemesi ile ikisi yanlarından uzaklaşmıştı. "Hiç sevmiyorum bu çocuğu," diye konuştu Hyunjin. "Buluşmayı teklif ederse kavga çıkarırım."

"Rahat dur oğlum." Changbin onun ağzına kraker tıktı. "Ye şunları, bir şey yok."

"Omo-"

Bir kraker daha. "Ye lan."

Hyunjin ona dik dik bakıp krakerleri yemeye başladığında Felix merakla giden Jisung'u izliyordu, kabul edecek miydi yoksa etmeyecek miydi merak etmişti. Bu sırada Changbin'in gözleri onu buldu ve elindeki krakeri ona uzattı.

"Yemek ister misin?"

Heyecanla ona döndü bir anda. "Ben mi?"

Changbin kıkırdadı. "Evet sen. Yemek ister misin?"

Başını eğip kraker baktı, baharatlıydı. Çok fazla yiyemezdi normalde ama yine de Changbin ile olan konuşmalarını devam ettirmek için "Teşekkür ederim," diyerek eline bir tane almıştı.

Changbin ona göz kırpıp arkasına yaslandığı zaman ona çok normal gelen bu hareketin Felix'in içinde fırtınalara yol açtığından haberi yoktu. Jisung kantinden bahçeye çıktığı Jungwoo'ya bakıp "Yeterli sanırım burası," deyip etrafa baktı. "Yalnızız zaten. Bir şey mi olmuştu?"

Aslında ne olacağını biliyordu, klasik şeylerdi artık onun için. Jungwoo kafasını salladı. "Sadece Hyunjin'in bakışlarını görünce yalnızken sormak istedim."

Jisung güldü. Hyunjin hep böyleydi. O gülerken Jungwoo devam etti. "Akşam müsaitsen, beraber yemeğe gidelim mi? Seninle birkaç bir şey konuşmak istiyorum. Orası daha iyi olur."

"Jungwoo," deyip hafifçe tebessüm etti. "Sanırım seni anladım ama üzgünüm, oraya gelmem sadece daha fazla umut vermek demek. Seni iki kez kırmak istemiyorum, sanırım gelmemek en iyisi."

"Yani," Jungwoo kaşlarını kaldırdı. "Biri mi var? O yüzden mi kabul etmiyorsun?"

Birisi net olarak yoktu fakat olabilirdi ve Jisung daha dün Minho ile bir şeyleri konuşmuşken bunu ona yapmak istemiyordu. Kendisine yapılsa saygısızlık olarak görürdü çünkü dün ikisi bir kez buluşmak istediklerini açık açık söylemişlerdi ve kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi şu an Minho'ya yapamazdı.

"Evet," deyip kafasını salladı. "Birisi var. Bu yüzden üzgünüm, yanlış bir hareket yapmak istemiyorum."

"Peki. Bunu söylediğin için teşekkür ederim. Dürüst olman daha iyi oldu."

Jisung hafifçe gülümsemiş ardından da yanından ayrılmıştı. Geri kantine döndüğünde arkadaşlarını otururken buldu. "Heyo!" deyip yanlarına oturdu. "Ben geldim, neler kaçırdım? Ne konuşuyordunuz?"

Felix omuz silkti. "Öylesine. Chan hyung hangi şarkıyı çalsam diye soruyordu."

Tabii o da bu sırada Changbin'i kesiyordu. Hyunjin arkadaşının ayağına vurdu. "Ne diyor o tipsiz?"

"Klasik," deyip omuz silkti. "Yemeğe çıkmak istedi, sanırım ciddi bir niyeti olduğunu söyleyecekti."

"Sen ne dedin peki?"

Dudaklarını büzüp Chan'ın omuzuna yaslandı. "Reddettim, ne diyebilirim? Minho ile bir şeyler hakkında sözleşmişken Jungwoo ile buluşmam hem ona hem de kendime saygısızlık olur, görüştüğüm birisi var deyip reddettim."

"Felix," Hyunjin Felix'e baktı. "Minho'nun alfalara karşı bir ilgisi var mı? Benim fotoğrafımı göstersen ciddi düşünür mü?"

Felix hiç beklemediği bir şeyle bir anda gözlerini büyüttüğünde Jisung "Yah!" diye çığlık atarak arkadaşının ayağına sertçe bir tekme geçirmiş, canının yanmasını sağlamıştı.

Felix'in içi rahatladı, pekala, demek ki Changbin ile de bu yüzden uğraşıyordu. Güldü. "Bildiğim kadarı ile bugüne kadar kimseye ilgisi olmadı Hyunjin. Jisung şu ana kadar ilk."

Lafının sonuna doğru Jisung'a imalı bir şekilde baktığında Jisung kırmızı yanakları ile kendini Chan'ın omuzuna daha çok gömmüş, Changbin de gülerek Hyunjin'i itmişti.

"Şu alfa fantezini sal. Olmuyor anla."

"Olacak! Göreceksin, ya seni ya da Chan hyungu atacağım yatağıma."

"Ya bir yürü git."

Chan gülerken Felix merakla kaşlarını kaldırmıştı bu cümle ile. "Yatağa atma konusunda ciddi misin?"

Sadece merak etmişti. Yoksa acilen önlem almalıydı. Bu sorusu ile beraber Changbin ve Jisung'dan kocaman bir kahkaha çıktığında Hyunjin "Hayır!" deyip hızla atıldı. "Benim bu seksi bedenimi görmeye daha hiçbir alfa hazır değil! O yüzden şaka yapıyorum." Sırıttı. "Ama Changbin ve Chan gibi haşmetli alfalar varken, neden olmasın yani?"

"Sal bizi."

Chan tırnaklarını gitarın teline vurdu. Dakikalardır akortlarını yapmaya çalışmıştı, çıkan melodi ile sonunda mutlu olurken Felix derin bir oh çekerek arkasına yaslanmış ama kantinin girişinde gördüğü arkadaşı ile geri ayaklanma zorunda kalmıştı.

"Arkadaşımın dersi bitmiş," deyip masadakilere karşı gülümsedi. "Gitsem iyi olur. Size iyi eğlenceler."

"Görüşürüz!"

Jisung sevinçle el salladığında diğerlerinden gelen görüşürüz ile de Felix sırıtarak içindeki sevinçle ilerledi ve "Seungmin!" diyerek kollarını hızla onun boynuna sardı. "Çok güzel şeyler oldu! Çabuk dışarı çıkalım anlatacağım sana."

Seungmin onun haline güldü. "Changbinlerin masasında mıydın sen?"

"Tam da öyle. Hadi gel."

Seungmin'i çeke çeke bahçeye götürdüğünde Hyunjin çenesi ile onları işaret etti. "Şu çocuk kim?"

"Kim?" dedi Chan kafasını çevirerek. Felix'i ve elinden çekerek götürdüğü Seungmin'i gördü. "Seungmin mi?"

"Görmemiştim onu."

Jisung kaşlarını kaldırdı. "Hayırdır? Senin dikkatini betalar çeker miydi?"

"Umarım çeker de salar beni." dedi Changbin. Arkasına yaslandığı zaman Hyunjin "Yo," deyip yerinde daha dik oturdu. "Tanıdık gelmiyor, merak ettim."

Jisung, Seungmin'i pek tanımıyordu Jeongin'in aksine. "Bu sene geldi sanırım," deyip omuz silkmişti Hyunjin de küçük bir hımlama ile onları geçiştirmiş ama yine de kafasını bahçe tarafına çevirip betayı görmek amaçlı oraya bakmıştı.

Herkes derslerine girene kadar orada dururlarken Jisung çoktan dersleri bittiği için bahçedeki çimenlikte kendine oturuyor, telefonu ile ilgileniyordu ki bir anda gördüğü isim ile hızla telefonu kucağına bıraktı.

Mesaj Minho'dan mıydı, yoksa yanlış mı görmüştü?

İnanmak için tekrar telefonunu eline aldı fakat hayal kurmadığını anlayınca hevesle mesajı açtı hemen.

Dersin kaçta biter? Bir planın yoksa beraber yemek yiyelim mi?

Sırıttı. Minho'nun mesajına dersinin bittiğini yazarken gelen görüldü ile telefonu kapatıp arkasına yaslanmış ve bacaklarını kendine çekmişti. Kucağına çektiği çantasına açtığı defterlerini koyup en son tabletini içine yerleştirmişti ki bunları yaparken ona doğru yürüyen bedeni gördüğü gibi hayran bakışlarını üzerine dikti.

Bugüne kadar hep Hyunjin'i gösterirdi yakışıklı veya güzel deseler fakat Minho bu sefer sıraya en üstten girecek gibi duruyordu.

Minho cidden çok yakışıklıydı.

Çantasına eşyalarını hızla atıp doğrulacağı sırada Minho onun karşısına çökmüştü. "Proje mi çiziyordun?"

"Yok." Gülümseyerek kafasını salladı. "Birkaç bir eksik vardı, onlara bakıyordum. Nasılsın?"

"İyiyim. Sen?"

Kafasını salladı. "Ben de öyle. Havaların böyle güzel olması daha da iyi ediyor içimi. Gidelim mi?"

"Gidelim bakalım."

Minho ayağa kalkıp elini uzattığında Jisung onun elini tutarak ayağa kalkmış ardından da ellerini ayırıp yan yana yürümeye başlamışlardı. Minho'nun bu fakültelerde ne kadar çok konuşulduğunu biliyordu, şimdi bir alfa ve bir omegayı bu halde görenler direkt onları konu almaya başlamışlardı bile.

Okuldan çıktıklarında Jisung "Anneme haber edeyim," diyerek telefonunu çıkarıp annesini aradı. Bu sırada Minho da gülerek arabaya doğru ilerlemeye başlamış, kilidini açarak kendi tarafına geçmişti.

"Arabayla gidelim dedim," dedi elini ensesine atarak. "Gideceğimiz yer biraz uzak."

"Sorun değil."

Jisung arabaya binmiş ardından da izin alarak camı açmıştı. Güneşli ve hafiften esen havanın içeri girmesine izin verirken Minho bir şarkı açıp arabayı çalıştırmış ardından da arabayı yola sokmuştu.

"Felix'i gördün mü bugün hiç?" dedi merakla.

Jisung kafasını salladı. "Bizim yanımızdaydı. Sonra Jeongin ile ayrıldı, dersimiz bitmişti eve gitti sanırım."

"Sizinle?"

"Chan ve Changbin hyung, bir de Hyunjin."

Changbin'in ismini duyması ile Minho kendini tutamadan güldü, Felix'in yaşadığı iç duygu değişimlerini hayal edince gülesi gelmişti. "Chan ve Changbin ile konuşmuştuk birkaç kere," deyip açıklama gereği duydu.

Jisung kaşlarını kaldırdı. "Tanıdıklarını biliyordum da, tam olarak nasıl tanıştınız?"

Arabayı sağa döndürdü. "Yanlış hatırlamıyorsam Chan'ın gitarının telleri çok hassas mıymış, yerinden çıkmış. Bizim labarotuvarlarda da hassas aletler bulunuyor, o akşam sahne alacakmışsınız sanırım. Malzeme kaçırıp tamir etmeye çalışmıştık."

Lafının sonuna doğru gülmeye başladığında Jisung "Hatırlıyorum!" diyerek yükselmişti. Kahkaha attı. "Onlara yardım eden sen miydin? Chan hyung ve Changbin ikisi o gün çok tutuşmuştu, gitar profesörlerden birinin hediyesiydi çünkü."

"Evet. Demişlerdi sanırım, hatırlamıyorum pek. Tek hatırladığım çok gerilmiştik, başka labaratuvarlara hassas ve zararlı şeyler bulunduğu için her gelen geçen giremiyor. Neyseki hocalar güveniyordu da bana, kimse anlamamıştı."

Jisung onların haline gülerken Minho da komik geldiği için gülmüş ardından da çalan şarkının sesini yükseltmişti biraz daha. Yola sessizlikle devam ederlerken Jisung "Bir de," deyip konuşma gereği duydu.

Elini ensesine atıp Minho'ya döndü. "Sadece söylemek istiyorum, utanıyorum da garip geliyor çünkü ama yanlış anlama olur mu? Sadece bir ihtimal de olursa diye söylemek istiyorum."

Minho anlayışla kafasını salladığında "Biz," dedi Jisung gerginlikle. "Her ne kadar şu an kendimize göre hareket etsek de ailelerimizin isteği ile bir yola girdik ve ciddi bir yol."

Evliliğe kadar gidecekti.

Minho onu sabırla dinlerken devam etti. "Bugün yanıma biri geldi ve bir nevi duygularını itiraf etmek için akşam buluşmak istedi. Reddettim çünkü belli ya da belirsiz bir yola girdik. Sana ve kendime saygısızlık etmek istemiyorum, reddettim ve senden de bunu istiyorum. Eğer bu şeyi ilerletmek istiyorsak aramızda bir sadakat olmalı değil mi?"

Minho'nun günde kaç teklif aldığını düşünemiyordu bile, o bir omega iken böyleyse onun gibi bir alfanın alacağı teklifler cidden çoktu. Minho bir yandan sırf o var diye bugün ona gelen kişiyi reddetmesini tatlı bulurken kafasını salladı.

"Haklısın," deyip onay verdi. "Öyle olmalı, olacakta. Ayrıca bunu bana söylediğin için teşekkür ederim, sanırım bir yola girdiğimi düşündüğüm birinin bir başkası ile randevuya gitmesini öğrenmek... Fazlasıyla garip gelirdi."

"Kesinlikle. Bu yüzden söylemek istedim, görmek istemediğim bir şeyi sana yaşatmaya hakkım yok. Bu sebeple, sadece aynı şeyi senden de bekliyorum."

Minho "Öyle olacak," deyince Jisung rahatlamayla güldü ve kafasını cama çevirdi. Parmaklarını hafifçe camdan çıkarmış onlara çarpan rüzgarla oynatırken dakikalar sonra arabanın durması ile beraber inmişlerdi.

"Buranın yemekleri favorim," dedi Minho gülerek. "Seni de getirmek istedim. Bakalım beğenecek misin?"

Jisung sırıttı. "Göreceğiz."

İçeri girip boş olan bir yere oturduklarında Minho'nun favorisi olan yemeği yanına da içecekleri sipariş edip beklemeye başlamışlardı. Jisung tırnaklarını masaya vururken onları boş görmesi ile dudaklarını büzdü.

Yakın bir zamanda kesinlikle ojelerini sürmeliydi.

Minho telefonunu yanına bıraktı. "Annemi aradım da annenle konuşuyormuş, mesaj attı şimdi. Bizim dedikodumuzu yapma ihtimalleri yüzde kaç?"

Jisung kıkırdadı. "İhtimal bile değil, direkt öyle. Kulaklarım çınlamaya başladı. Bak, haklıyım."

Minho da ona eşlik etmiş, telefonunu sessize almıştı. Arkasına yaslanıp gözlerini camdan dışarıya dikti. Hava bu aralar cidden güzeldi, insanın içeri giresi gelmiyordu.

Yemek geldiği zaman Jisung merakla tatmış sonra da aldığı güzel tatla Minho'ya hak vermişti, kesinlikle favorisi olma yolundaydı. Yemekleri yerken bir yandan günlük hayattan konuşuyorlar, bir yandan da kendileri hakkında bilgi veriyorlardı.

Minho dakikalar sonra çalan telefonu ile "Efendim Felix?" diyerek kulağına götürdü. Felix, uzandığı balkondan doğruldu. "Hyung, kaç gibi gelirsin? Bize şu geçen aldığın çikotalardan alır mısın? Seungmin, gelirken almayı unutmuş, şimdi de gitmiyor."

"Gitsene be!" diyerek telefonu ile oyun oynayan Seungmin'in bacağına vurduğunda Seungmin ona yastığı fırlattı ve pozisyonunu bozmadan oyununa devam etti. Minho onların bu haline gülmüş ardından da "Tamam tamam," deyip kaosu engellemişti.

"Bizim evde var. Annem verir sana, git al. Kaçta gelirim bilmiyorum, söz vermeyeyim."

"Ya sen var ya, bir tanesin! Çok, çok çok seviyorum seni! Canım alfam benim!"

"Changbin de öyle diyordu," dedi Jeongin mutfaktan çıkarak. Kendini Seungmin'in bacaklarının üstüne atmış, yemeğini yemeye devam ederken Felix onlara dil çıkartıp odasına geçmişti.

"Sen neredesin peki?"

"Jisunglayım," dedi uzatmadan. Jisung bu sözle kafasını yemeğinden kaldırıp şiş yanakları ile ona baktığında Minho onun bu haline gülmüş sonra da kenardan aldığı peçeteyle sos bulaşan yanağını silip geri çekilmişti.

Felix sırıttı. "Ooo, ben bölmeyeyim o zaman. Hadi görüşürüzzzzz, Jisung'a selam söyle. Bayy!"

"Söylerim!"

Telefon kapandığında Jisung kaşlarını kaldırdı. "Felix mi?"

"Evet. Sırf markete gitmeye üşendiği için bana sipariş veriyor."

Jisung bu şeyle beraber kıkırdamış kendine çok tanıdık gelen hareketle daha çok gülmüştü. Kendisi de aynısını Changbin ve Chan'a, hatta Hyunjin'e yapar sonra Hyunjin'den dayak yerdi.

"Tanıdık geldi," deyip ima yapınca Minho ona gülmüş ardından da "Beğendin mi?" diyerek çenesiyle tabağı işaret etmişti.

Jisung kafasını salladı. "Hem de nasıl. Tabağı bitirdim, o derece."

Arkasına yaslanıp güldüğünde Minho keyifle onayladı ve suyunu içti. Yemekten sonra ikisi de şiştiği için ayağa kalkmışlar, Minho Jisung'u zorla hesap ödettirmeden dışarı göndermişti. Kendi halledip çıktığında Jisung kaşları çatık bir şekilde ona bakıyordu.

"İkidir yapıyorsun bunu Minho!" deyip onun elini tuttu. "Yürü, ben de bir şey alacağım."

"Jisung bence abartıyorsun."

Kafasını salladı. "Hayır, hoşuma gitmiyor. Hadi, yürü."

Minho'yu çekerek bir dükkana soktuğunda burası kozmetikle beraber bir takı dükkanıydı. Onun elini bıraktı. "Ben kendime bir şeyler alırken sende seç, geliyorum."

Minho onun bu sinirli ifadesine güldü, sadece şirin geliyordu. Jisung direkt kendini heyecanla gördüğü oje kısmına atarken eline bir siyah bir de beyaz aldı hiç düşünmeden, bir de bazen tırnaklarını süslemek için parlak minik taşlardan almış ardından da yalnız bıraktığı Minho'nun yanına gitmişti.

"Beğendin mi bir şey?"

"Karar veremedim," dedi Minho küpelere bakarak. "Sence hangisi yakışır?" deyip yanındaki omegaya baktığında Jisung merakla reyona döndü ve gözlerini küpelerde gezdirdi.

Güzel gelen bir tanesini Minho'nun kulağına doğru tuttuğunda "Kesinlikle bu," deyip gülmüş Minho da kafasını sallamıştı. "Bu olsun o zaman. Sen ne aldın?"

"Bir küpe," dedi ve ardından da sırıtarak avuçlarını açtı. "Ve oje!"

Minho bunu beklemiyordu ama "Vay canına!" diyerek hayranlıkla güldü. "Sen de nasıl duracak, çok merak ettim."

"Yargılamaman güzel. O zaman şunları alıp geliyorum ben."

"Neden yargılayayım?"

Jisung omuz silkti. "Yargılayanlar olmuştu, bilmem. Hoşuma gitti sevmen, geliyorum."

Gülerek Minho'nun yanından ayrıldığında Minho arkasından sırıtmış sonra da dışarı çıkmıştı. Tamam, beğenmesi ve aksine onda nasıl duracak diye merak etmesi Jisung'u fazlaca cezbetmişti.

Küpelerin ve ojelerin ücretini ödeyip çıktığında Minho'yu elinde iki kahve ile gelirken buldu. "Americano?" deyip uzattığında Jisung sırıttı. "Kesinlikle Americano."

Beraber arabaya binip kahveleri içmeye başlamışlar fakat Minho arabayı çalıştırmak için bir hamle yapmamıştı. Aklında dönüp duran görüntülerle Jisung'a baktı. "Ojelerin tırnaklarında olduğu bir fotoğrafın var mı, merak ettim."

"Var," deyip kafasını salladı Jisung ama sonra ellerini kaldırdı. "Göstermek yerine süreyim mi?"

İşte bu harika olurdu!

Minho anında kafasını sallayıp kabul ettiğinde Jisung'un ona gösterdiği iki renkten siyah olanı seçmiş, Jisung da "Dua et umarım arabanı batırmam," deyip kapağını açmaya çalışmıştı.

"Sorun değil, temizlenir," dedi Minho. Jisung yine sinir bozucu kapağı açamadığı için Minho'ya uzattı. Alfalar onlardan güç olarak daha çok üstündü, bu yüzden kendi kapaklarını hep arkadaşlarına açtırırdı.

"Açar mısın? Öyle sıkı kapatıyorlar ki açarken binbir savaş veriyorum."

Minho gülerek ojenin kapağını açmış, Jisung da camları açtıktan sonra ojeyi aralarına koyup elini torpidonun üst kısmına koymuştu. Ojeyi dikkatle sürerken Minho hayran gözlerle onu izliyor, bu kadar öz güvenli olması çok hoşuna gittiği için sırıtmadan duramıyordu.

Jisung ojeyi sürerken güldü. "Çok dikkatli bakıyorsun."

Omuz silkti. "Sadece daha önce pek denk gelmemiştim, merak ediyorum."

Cevap vermeden ojeyi sürmeye devam etti, ara ara dikkatle soğuk kahvesini içmiş en sonunda tamamen biten tırnaklarını sallayıp kaldırmıştı. "Nasıl oldu!?" diyerek sırıttığında Minho onun ellerine baktı.

"Kesinlikle çok güzel."

Hem ellerine hem kendisineydi bu iltifat, Jisung cidden çok güzeldi.

Aldığı iltifatla Jisung gülerken ellerine üfleyip hızlıca kurutmuş ardından da rahatça kahvesini içmişti. "Küpeleri takacak mısın?" dediğinde Minho kafasını salladı.

"Taksana."

"Acıtmayayım?"

"Acıtmazsın." deyip gülümsedi. "Tak."

"Peki." deyip küpeleri kutusundan çıkarmış ardından da Minho'ya doğru yaklaşarak eğilmişti. İlk önce sağ kulağına ardından da sol kulağına dikkatlice taktıktan sonra hafifçe geri çekilip yakından yüzüne baktı.

"Tahmin ettiğim gibi yakıştı."

Keza öyle ipten çöpten bir şey taksa bile yakışacağını düşünüyordu, orası ayrıydı. Aralarındaki yakınlık kendini usulca belli etmeye başladığı zaman Jisung gülerek geri çekilmiş kahvesinin son demlerini de içtikten sonra hafiften çöken havaya bakmıştı.

Akşam üstü olmuştu bile.

"Bir dahakine," dedi Minho'ya karşı bir sinyal yakarken. "Yine buraya gelelim."

Minho'dan, onun davranışlarından, kişiliğinden, konuşma şeklinden, görünüşünden etkilenmemek imkansızdı. Jisung düşünüyordu aslında, evet bugüne kadar ona her teklif yapan alfa elbet kötü değildi fakat içinde bir şey hep zamanı değil diyerek onları reddediyor ya da reddetmek için onlarda kusur buluyordu.

Fakat o iç sesi Minho'ya gelince susmuştu. Düşündüğü noktada buydu, diğer tüm herkesi engellenmesinin sebebi bir gün Minho gelecek diye miydi? Görünüşe bakılırsa öyleydi.

Duyduğu istek onu mutlu ederken Minho arabayı çalıştırmış, yolu kontrol ederek ana yola çıkmıştı. "Olur," diyerek başını salladı. "Bir dahakine yine buradayız."

Yolda giderlerken ikisi de sessizdi, yemek boyunca konuşacakları tüm şeyleri konuşmuşlardı zaten ve şimdi tam olarak ne deseler bilmiyorlardı. Çalan şarkının sesini hafifçe yükseltti ve elini yine camdan çıkardı Jisung.

Aslında bir şeyi daha merak ediyordu.

Bugün öğrenmişti.

"Bugün," diyerek hafifçe bedenini ona döndürdü. "Öyle konuşuyorduk da, Felix dedi ki bugüne kadar hiç ilgi duymamışsın birine. Hiç olmadı mı, sevgilin de?"

Minho bunu reddedemezdi, dikkatini yoldan ayırmadan hafifçe hızını düşürürken "Evet," deyip kafasını salladı. Ardından da dürüst oldu. "Sen ilksin."

Bu Jisung için mutlu edici bir şeydi, dudaklarında bir gülüş olurken "Sadece merak etmiştim," dedi neden sorduğunu açıklamak için. "Alfasın, zeki ve başarılısın, yakışıklısın, sanırım tüm herkesin istediğinin vücut bulmuş halisin. Sana ilgi duyan çoktur ve bir sürü güzel omega veya beta olmalı."

Minho omuz silkip arabayı Jisung'un evinin önüne çekti. Arabayı durdururken omuz silkip arkasına yaslanmış, normal gelen bu soruyu cevaplamıştı.

"Babamı kaybettikten sonra anneme bakmak bana düştü, biliyorsundur." dediğinde Jisung pot kırdığını anlayarak dudağını ısırdı. Minho'nun babasını küçük yaşta kaybettiğini biliyordu fakat sorduğu sorunun tam olarak sebebin bundan kaynaklı olduğunu bilmiyordu.

"O saatten sonra şımarık bir çocuk olma hakkım yoktu, annem zaten üstüne kalan yükle bir de babamın acısı ile uğraşırken ben de yüklenemezdim. Bu yüzden kafamı sadece derslere verdim, o zamanlar on dört on beş yaşındaydım, babanın sayesinde babamın şirketinin nasıl yürüdüğünü öğrenmiştim."

Dudaklarını büzdü."Tüm meşguliyetim onlardı zaten, dersler ve şirketi öğrenmek. Felixler vardı bir yandan, üçüne de gidip gelip annemle ben bakıyorduk. O yüzden zaten hayatımı dolduracak bir sürü şey varken üstüne artı bir yük gelsin istemiyordum."

Jisung, Minho hakkında öğrendiği bu şeylerle yine ona hayran olurken sessizce kafasını sallamıştı. "Özür dilerim," deyip düşüncesizlik ettiğini belirtirken Minho güldü. "Dilemene gerek yok, on üç yaşındaki Minho değilim, o yüzden bana bile normal gelirken üzülme Jisung."

"Olsun," Omuz silkti. "Yine de bencillik ettim. Ne var yani adamın sevgilisinin olup olmamasından? Sana ne yani Jisung. Sana ne."

Minho her cümlede daha çok gülerken "Jisung," deyip ona engel oldu. Koltukta hafifçe yan dönerek sırtını kapıya yaslamış, onun kendine kızması bittikten sonra gülüşünü büyütmüştü.

"Bunları merak etmenden doğal bir şey yok," deyip ona teminat verdi. "Bugün de dediğin gibi şu anda kendimiz hareket edebiliyoruz fakat ailelerin isteği üzerine gerçekten evleneceğiz ve evleneceğin insanın geçmişini merak etmen çok doğal."

Evleneceğiz.

Jisung zaten bunu biliyordu ama tam olarak o kelimeyi Minho'dan duymak bir anlık midesine kramp girmesini sağlamıştı. İçindeki kurdunun hareketlenmeye başladığını anlar anlamaz güldü.

"Rezil olmadım yani değil mi?"

Karşısındaki alfanın onun eşi olacağı gerçeği, onu heyecanlandırmıştı.

Minho kafasını salladı. "Olmadın."

"O zaman öğrendiğime göre," Evine baktı. "Gideyim ben."

"Bugün güzeldi. Teşekkür ederim."

"Asıl ben teşekkür ederim," deyip kıkırdadı. "Yemeklere bayıldım."

"Favori mekanımız olabilir."

Kafasını salladı. "Kesinlikle olmalı."

Arka koltuğa bıraktığı çantasına uzanıp onu almış, ardından da omuzuna attıktan sonra kapıyı açmıştı. Son kez Minho'ya baktı. "Dikkatli git. Görüşürüz."

Minho sırıttı. "Görüşürüz.

Minik bir el sallamadan sonra Jisung evinin bahçesine girmiş, o kapıyı çalıp içeriye girerken de Minho sokaktan uzaklaşmıştı. Jisung elinde kraker paketi, kapıyı açan kişiye gözlerini devirdi.

"Ya arkadaşım senin evin karşı tarafta ya! Anne! Bu evsizi neden alıyorsun eve?"

"Geç lan," Hyunjin onun kafasına vurdu. "Dedikodu vakti."

***

Sevdiniz mi bu hikayeyiii

Bu ficte en düştüğüm karakter Changbin...

Bayılıyorum ya, yemin ederim buram buram haşmet adam

Changbin = haşmet adam

Seguir leyendo

También te gustarán

2.7K 144 17
İyiki de o gün o maça gitmişim. Ne kadar canım yansa da asla pişman olmadım. Her şeyden habersiz gittiği maçta başına gelen şey ile artık hayatı bamb...
498 58 4
Ülkenin gündemine oturan sarsıcı cinayetlerin ardında Jisung'un gençlik aşkı Minho vardır.
DİDE'M Por Vedia

Ficción General

876K 35.5K 36
TAMAMLANDI* BU BENIM İLK KİTABIM VE TABİİİ Kİ KUSURLARI OLACAK, KİTAP DÜZENLENMEDİ.LÜTFEN ONA GÖRE YORUM YAPIN.TABİİ Kİ ELEŞTİRİN LAKİN KALP KIRMAYIN...