Kod Adı: Bela •chanbaek•

By meliicornie

66.4K 7.2K 29.3K

"Bir şey olur diye korktum, askerliğim yanar diye korktum komutanım." Ağzımdan bir hıçkırık çıktığında beni k... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11🐣
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29🐥
30
31 🐥
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45 🐤
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55 (FİNAL)
56 (İNCE SATIRLAR...)

12

1.4K 152 231
By meliicornie

Boynuma sıkıca sarılan Baekhyun'un, kısa süre içinde düzenli nefesler aldığını ve ağlamayı kestiğini fark edince ona döndüm hafiften. Gözlerini kapadığını görünce bir bu eksikti diyerek kucağımda onunla ayağa kalktım ve yatağıma yatırdım. Yorgun hissettiğini zaten tahmin edebilmiştim.

Islanan formalarımızı deri koltuklara açık bir şekilde koydum. Uyuyan Baekhyun için odanın ışığını kapayıp masama geçtim, masa lambamı açıp dosyalarla meşgul olmak istemiştim ama dolu kafam buna bir türlü izin vermiyordu.

Baekhyun koca askeriyede nasıl bu kadar azmıştı? Kız görmesi imkansızdı, yemekhanedeki teyzelere azmıyorsa tabi. Erkeklerden etkileniyorsa bile nasıl o hale gelmişti? Sanki biri sevişirken seksi yarım bırakıp kaçmıştı. Kendi kendime göz devirdim. Benim grubum yatakhanede birbirine sokacak değildi. Böyle bir halt yemek yürek isterdi.

Başka ne olabilir diye düşünüyordum ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. O tarz bir rüya gördüğünü varsaymıştım ama aslında, erkekler zaten rüyada uyurken boşalıyordu. Sorun, Baekhyun'un uzun süre boşalamaması ve o panikle, korkuyla, acıyla hareket etmesiydi.

Ne olduğunu gerçekten aklım almıyordu ama en azından hemen kızmak istememiştim. Her şeyden önce 18 yaşındaki bir gençti ve etrafı erkeklerle doluydu. Bu yüzden sıradan bir şeye çabucak azabilirdi. Sonuç olarak ergendi de, kendini kontrol etmesi zordu. 27 yaşında biri olsam da o günlerden ben de geçtiğim için onu anlıyordum, anlamaya çalışıyordum.

Zaten uyumadan önce utandığı ve korktuğu için o kadar ağlamıştı ki, Baekhyun suçlu olsa bile ona inanırdım sanki.

Elimdeki kalemi parmaklarım üzerinde çevirirken boş boş masaya bakıyordum. Ne zihnim, ne bedenim bu derin düşüncelerden ayrılmama izin veriyordu. Derin bir nefes alıp ellerimi saçlarından geçirdim ve dokuz yıllık askerlik hayatımda hiç yaşamadığım çaresizliği tadarak Baekhyun'a baktım.

"Şimdi tam olarak ne yapmam gerekiyor?" Kısık sesle kendi kendime söylendikten sonra yüzümü buruşturdum.

Tek sorun Baekhyun'un azması değildi, ikimizin banyoda yaptığı şeyi kendime yediremiyordum. Resmen bir binbaşı, askerine dayamıştı. Hatta onu parmaklamıştı. Ve onu rahatlatayım derken kendi yükselmişti.

Elimi alnıma koyup dayanamayacak gibi olduğumda cama ilerledim. Baekhyun'u bulduğumda saat gece birdi, şimdi ise üçe geliyordu. Hava iyice kararmıştı, güzel bir rüzgar vardı. Fakat şu durumda beni rüzgarlar bile iyi hissettirmiyordu.

Tanrı aşkına... Ben cidden ne yaptım..?

Gözlerim tekrar yatağımda yatan çocuğa kaydığında yanına gidip üstünü örttüm ve yatağın kenarına oturdum. Kendime inanamıyordum. Ona yaptığım iyi bir şey miydi, iğrenç bir şey miydi bilmiyordum. Bunu gerçekten istedi mi, yoksa o durumda olduğu için zorunda kalıp sesini mi çıkartamadı bilmiyordum.

Asıl soru, eskiden olsa bunu yapıp bir askere yardım eder miydim yoksa soğukkanlılığımı mı kaybetmiştim?

Aklımı kurcalayıp duran hiçbir şeye cevap bulamayacağımı bildiğim için, sandalyeme geçtim. Dosya işlerini yapacak kadar iyi de hissetmiyordum. Bu yüzden başımı geriye atıp gözlerimi kapadım ve uyumaya çalıştım. Ne yazık ki pek başarılı olamamış, dört buçuk gibi uyanmıştım.

Kapının yanındaki barfiks çubuğuna tutunup vücudumu yukarı çıkarmaya başladım. Dakikalarca devam ettikten sonra masama gidip biraz su içtim. Ter damlacıkları alnımdan akıyordu, kendime gelmek amacıyla lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım.

İçeri girerken saat 5 alarmım çalmıştı ve ben onu kapatırken Baekhyun biraz kıpırdanıp uyanmıştı. Yatakta oturur pozisyona geldiğinde sessizce "Günaydın komutanım." demişti.

Başımı sallayıp kuruyan üniformasını ona verdim. "Giyin."

Kendi kıyafetlerimi de alıp banyoya girmiş ve onları üzerime geçirip tekrar odaya ilerlemiştim. Baekhyun kamuflaj ceketinin düğmelerini ilikliyordu. Yanına ilerleyip sessizce konuştum. "Gece buraya girdiğimizi koridordaki herkes gördü. Bu yüzden ne olduğunu sorarlarsa sana ceza verdiğimi söyleyeceksin."

Başını olumlu anlamda salladı. "Gece çok sıkıştın, tuvalete girdin. Ben de seni orada görünce sana vereceğim ceza aklıma geldi ve seni odama götürdüm. Odamı sana temizlettim ve sabaha kadar dosya işlerinde bana yardım ettin. Tamam mı?"

"Tamam."

"Ne olmuş dün gece?" diye teyit etmek amacıyla ona sorduğumda dudaklarını birbirine bastırdı ve gözlerini kaçırıp konuşmaya başladı. "Tuvalete gitmiştim, beni görünce vereceğiniz cezayı hatırladınız. Beni odanıza getirip temizlik yaptırdınız ve sabaha kadar dosya işlerine yardım ettim."

"Aferin." dedikten sonra omzunu sıktım. Uyarıcı bir ses tonuyla gece söylediklerimi tekrarladım. "Bir kişiye bile başka bir şey söylersen hiç iyi şeyler olmaz."

Bir adım geriye gittiğinde omzundaki elim boşluğa düştü. Başını yere eğdiğinde gözlerimi ona diktim. "Bir kelime bile etmiyorsun Baekhyun."

"Emredersiniz." diye sessizce söyledi.

"Sakın." Son kez ciddi bakışlarımı ona yolladığımda gözlerinin dolduğunu fark ettim. Amacım onu üzmek değildi, hem onun için hem kendim için işi garantiye alıyordum sadece.

"Komutanım söylemem. Siz rütbenizle bir şekilde kurtulursunuz ama tüm olay benim başıma patlamaz mı zaten?!" Bağırarak ağlamaya başladığında gözlerimi büyültüp elimle ağzını kapadım.

"Oğlum sus. Kapının önü asker dolu."

Elimi ağzından çekip daha kısık sesle konuştu. "Bile bile kendi başımı yakacak değilim. Zaten yeterince utanıyorum ve korkuyorum. Lütfen üstüme gelmeyin!"

Ağlamaya devam ettiğinde başımı çevirip dertli bir nefes verdim. Ofladıktan sonra ellerinden tutup yatağa oturdum, ufak elleriyle oynayıp onu sakinleştirmeye çalıştım.

"Baekhyun, ben de değişik hissediyorum. Benim de kafam çok karışık ve ben de çaresiz hissediyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum." Sulu gözlerini silip kapıya baktım ve tekrar ona dönüp fısıldadım. "Sen bir öğrenci olarak korkuyorsun. Ben binbaşıyım. Ben ne yapacağım?"

Dudakları titrerken gözlerini kırpıştırdı. Elleriyle ellerimi tutup başını eğdi. "Komutanım çok özür dilerim. Gerçekten böyle bir olay yaşansın istemedim... Çok üzgünüm."

Ofladıktan sonra ona sarılıp elimi sırtında gezdirmeye başladım. "Tamam Baekhyun, ağlama artık. Sen kimseye bir şey söylemezsen ben sorun etmeyeceğim, tamam mı? Söz veriyorum."

Başını onaylar anlamda sallayınca ayağa kalkıp saçlarını okşadım. "Hadi git elini yüzünü yıka, sonra da bahçeye çıkalım."

Baekhyun dediğimi yaptıktan sonra beraber bahçeye inmiş ve bir kenarda oturmuştuk. Yorgun bedenimi çimenlerle birleştirip gökyüzünü izlemeye başladım.

"Teşekkür ederim."

Duyduğum ince sesle ona baktım. "Ne için?"

"Her şey için."

Umursamadan kol saatime diktim gözlerimi ve ayaklandım. "Diğerlerini çağır ve arka bahçede sıraya girin."

Cevabını beklemeden askeriyenin kafeteryasına doğru ilerledim. Günlerdir adam akıllı uyuyamamıştım ve yorgun hissediyordum. Bir bardak kahve alıp hızla içtikten sonra bahçeye ilerledim.

Arkaları bana dönük bir şekilde sıra olup beni bekleyen askerlere yaklaştım sessizce.

"Sabah bizi çağırmaya niye sen geldin lan?" Sehun, Baekhyun'a sordu. "Komutan neden gelmedi acaba."

Jisung "Adam boş gezenin kalfası değil. Baek'i görünce söylemiştir işte." deyince Taehyung aklına bir şey gelmiş gibi onlara döndü. "Sabah yatağında da yoktun sen."

"He lan," dedi Jinyoung. "Gece uyandım, yatağın boştu Baek. Neredeydin?"

Baekhyun, hepsinin konuşmasıyla köşeye sıkışmış gibi çok minik bir adımla geriledi. Elleriyle formasını sıktığını gördüm. "Gece tuvalete gitmiştim..." Biraz duraksadı. "Beni görünce ceza verdi işte. Sabaha kadar dosya işlerini falan hallettim."

"Adama ne yaptın da ceza verdi amına koyayım?" Dongyoung'un sesi duyulduğunda biraz daha yaklaşmıştım onlara.

"Ona küfür ettim." diye hızla söyledi birden.

"Ne?! Yürek mi yedin?!" Jisung bağırdı. "Sadece dosya işi verdiğine dua et. Adama küfür mü ettin gerçekten?"

Kenardaki Jongin'i duydum. "Bence komutana boş yere sinir oluyorsunuz. Çok iyi birisi..."

"İyi olmasına iyi ama herif ağzımıza sıçıyor be." Taehyung konuşunca Jinyoung onayladı. "Aynen."

Dongyoung güldü. "Yine insaflı adammış. Küfür etmene rağmen bedensel bir ceza vermemiş."

Baekhyun iyice gerilmişti sanırsam, başını eğdi ve ellerini kulaklarına götürüp bağırdı. "Konuşmak istemiyorum! Susun lütfen!"

Hepsi şaşkınca ona baktığında Baekhyun umursamadan arkasını döndü, buradan uzaklaşmak için birkaç adım attı ama beni gördüğünde çaresizce olduğu yerde kalmıştı.

Konuştuklarını duymamışım gibi davranmaya karar verdikten sonra Baekhyun'un kulağını tuttum. Çekmiyordum, hatta bastırmıyordum bile. Sadece diğerlerine karşı şov yapıyordum. "Benim antrenmanımdan mı kaçıyorsun sen Byun?"

Diğerlerinin yanına gelince elimi kulağından çektim ve hepsine kısaca göz gezdirdim. Çocukların arasındaki gergin ortamı dağıtmak için aklıma gelen ilk şeyi yapmıştım. "Silah kontrolü."

Herkes belindeki tabancayı çıkarırken ben de onlara bakıp kontrolümü yapıyordum. Sıranı sonuna geldiğimde Baekhyun dudaklarını birbirine bastırıp bana bakmıştı. Dünkü olaydan önce silahını yatakhanede bırakmış olmalıydı, benim odamda kaldığı için de alamamıştı tabii.

Diğerleri, telaşlı bakışlarını Baek'e çevirdiğinde benden bekledikleri davranışı sergiledim anında. "Silahını nasıl unutabiliyorsun, asker?!"

Bağırışım sadece diğerlerine bir şey çaktırmamak içindi. Değişen bir şey olduğunu düşünmesinler, aksine Baekhyun'un attığı yalana göre -bana küfür ettiği için- ona kızgın olduğumu düşünsünler diyeydi. Ama Baekhyun tüm bu sahte sözlerimin arkasındaki gerçek desteği göremeyecek kadar aptaldı ki üzgün bir şekilde gözlerime bakıp başını yere eğdi.

Daha fazla bu konu üzerinde durmak istemediğim için geri gidip hepsiyle göz teması kurdum. "On beş tur, koş!"

Tek sıra halinde askeriye bahçesinin etrafında koşmaya başladıklarında, ben hâlâ olduğum yerde durup onları izliyordum. Ancak dördüncü turlarında onlara katılmış ve yavaş bir şekilde arkalarından ilerlemiştim.

Koşudan sonra her zamanki gibi şınav, mekik ve birkaç egzersiz yaptırmış; sonrasında onları kahvaltıya yollamıştım. Ben de biraz daha kendime gelebilmek adına kahve içmek için tekrar kafeteryaya gittim.

Junmyeon, Kyungsoo ve Minseok'un aynı masada oturduğunu görünce ben de kahvemi alıp yanlarına gittim. Askeriyede birbirimize ne kadar saygı çerçevesinde sıradan bir meslektaş olarak davransak da dördümüz çok yakındık ve genelde beraber takılırdık.

Minseok zaten binbaşıydı, aynı yıllarda ve aynı yerlerde eğitim almıştık. Kyungsoo onun kuzeniydi, tesadüfen bizim askeriyeye alınınca onunla da tanışmış olmuştuk. Junmyeon ise benim kalbimde herkesten ayrı bir yere sahipti. Ailemi kaybetmemin ardından beni koruyup kollayan, bana sahip çıkan tek kişiydi. Junmyeon olmasaydı ben "birini gerçekten sevmek" kavramını tamamen unutacaktım.

"Dalgınsın neşe kaynağım." Junmyeon sorarcasına bana baktığında karton bardaktaki kahvemden biraz içtim.

"Ayılamadım." diye kestirip atsam da suratında bu yalana inanmadığını belirten bir bakış oluştu.

"Binbaşı Park Chanyeol'den böyle bir cümle de mi duyacaktık? Hani şu bizim bildiğimiz, mükemmel ve kusursuz Park Chanyeol'den?" Minseok beni taklit eder gibi söyledikten sonra güldüm.

"Sizinle de iki laf edilmiyor. Hemen vurun zaten zayıf noktamdan."

Kyungsoo elindeki çakmakla oynarken konuştu. "Senin zayıf noktan mı var be?" demesinin üzerine hepimiz küçük kahkahalar atmıştık ortaya.

"Aşıksınız siz bana, öve öve bitiremiyorsunuz." dedikten sonra bir elimi saçlarımdan geçirdim. "Eh, ben olsam ben de kendime aşık olurdum. Çok mükemmelim."

"Tanrım... Narsiste bağladı yine." Kyungsoo göz devirdiğinde onu umursamadan kahvemden biraz daha içtim.

"Narsist değil yahu. Her çocuk gibi şımarıyor işte bazen." diyen Junmyeon, kısaca saçlarımı okşamış ve gülerek yanağımdan bir makas almıştı. "Tatlı çocuğum benim." Gururlu bir baba ve şefkatli bir anne gibi davrandığı için ağlayarak ona sarılma isteği, vücudumu ele geçirmişti ama neyse ki kendimi tutabilmiştim.

Normalde kafeteryada da bu kadar rahat takılmazdık ama bu saatte pek kimse yoktu. Bu yüzden kendimiz gibi davranabiliyorduk. Yoksa diğer askerlerin yanında böyle yumuşak taraflarımızı göstermemiz imkansızdı.

Düşüncelerimden ayrılıp Junmyeon'a sıcak bir gülümseme sundum ve kahvemi bitirip hızla ayağa kalktım. "Sohbetinize doyum olmaz, ben kaçayım."

"Görüşürüz Binbaşı." Aramızda en düşük rütbeli olan Yüzbaşı Kyungsoo alayla söylediğinde gülerek el salladım ve suratıma her zamanki ciddi ifademi koyup bahçeye çıktım.

Askeriye binasına doğru ilerledim, çocuklar hazır kahvaltıdayken ben de yatağımda biraz dinlenmek istiyordum. Koridorun sonuna doğru ilerlerken, odamın kapısının önünde Baekhyun'u görmeyi beklemiyordum.

Kapımı çalmak ister gibi elini yumruk yapıp yükseltmiş ama cesaret edememiş olacak ki geri indirip omuzlarını düşürmüştü. Yanına gidene kadar birkaç kere daha kapımı çalmak için hareket etmiş ama hiçbirinde başaramamıştı.

Yanına ulaştığımda korkuyla bir adım geriledi, cebimdeki anahtarı çıkarıp kapımı açarken gözlerim onun üzerindeydi. "Ne oldu Byun?" diye sorarken kapıyı açmış ve içeri girmesini beklemiştim. Sessizliğini koruyup odama girdiğinde ben de girip kapıyı kapattım. "Evet?"

Derin bir nefes alıp gözlerini odanın duvarlarında gezdirdiğinde büyük bir adımla dibine girip sert bakışlarımı ona diktim. "Baekhyun garip garip davranma. Ne oldu diyorum sana?"

"Hiçbir şey olmadı." dedi sessizce. Küçük adımlarıyla biraz gerileyip bana baktı, gözleri dolmuştu. "Yemek yiyesim yok."

Anlamayarak ona baktım ve sessizce konuştum. "Yani, ne yapmamı bekliyorsun?"

Sol gözünden bir gözyaşı aktı ve hıçkırarak ağlamaya başlamasına rağmen sessizce konuştu. "Kendimi çok suçlu hissediyorum. Çok değişik hissediyorum." Odaya girdiğimizden beri ilk defa birkaç saniye gözlerime bakmış ve hemen ardından bakışlarını duvara çevirmişti. "Yüzünüze bakamıyorum! Kendimden utanıyorum!"

İçli içli ağlayışına eklenen çaresiz sözleriyle derin bir nefes verdim. Bu çocukla ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu cidden. Ve sanırım konunun içinde ben de olduğum için bu sefer profesyonel olup soğukkanlı davranamıyordum.

Onun için üzülüyor, onu düşünüyor ve ona her şeyi unutturmak istiyordum.

O, belki küçük olduğu için anlamıyordu ama ben onu çok iyi anlıyordum.

Ellerinden tutup yatağımın kenarına oturdum, o da karşıma oturmuştu. Bir süre sakinleşmesini bekledikten sonra kısık sesle, onu gelmeyecek şekilde konuştum. "Bak Baekhyun, bir şeyler sürekli oluyor ve bizim geriye dönüp bunları değiştirme şansımız yok. Bir şey olduysa oldu ve biz geçmişe dönemeyiz. Sana yemin ederim, endişeni ve korkunu çok iyi anlıyorum."

Ellerimle kollarını sıvazlarken tekrarladım. "Endişeni gerçekten çok iyi anlıyorum." Gözlerini ürkekçe bana çevirdi. "Ama her aklına geldiğinde yanıma koşup ağlayacak mısın? Her aklına geldiğinde böyle zayıf mı düşeceksin?" Kamuflajının üstündeki Güney Kore bayrağını gösterdim. "Sen bir askersin Byun Baekhyun. Başına her ne gelirse gelsin pes edemezsin, yıkılamazsın."

Anladığını gösterir gibi başını hafifçe aşağı yukarı salladı, gözyaşları dinmişti. Parmaklarımı çenesin altına koyup bana bakmasını sağladım. "Ben seni yıkmayacağım Baekhyun, sen de kendini yıkma."

Sessizliği devam ederken iki elimi yanaklarına koyup göz altlarını sildim. "Zaten benim tanıdığım Baekhyun; böyle bir olay sinirlerini bozduğu için ağlar, başka bir şeyden değil. Ama buna bile gerek yok. Çünkü arkanda Binbaşı Park Chanyeol var. Tamam mı?"

Başını anladığını gösterir gibi salladı ve kollarını uzatıp boynuma doladı. Ellerimi sırtına yerleştirip yavaşça patpatladım. Ona neden sarıldığımı, daha da önemlisi, neden onun bana sarılmasına izin verdiğimi uzun uzun düşünsem de mantıklı bir cevap bulamayacaktım sanırım.

🐈

Kendimi Baek aşkımın yerine koyunca kötü hissediyorum cidden, düşünsene patronunla böyle bir şey yaşıyorsun falan

Her neyse, siz önceki bölümde olanları unutmadan bunu atıp Chanyeol'ün düşüncelerini de okumanızı istedim. 5 gün geçmesini bekleyemedim *-*

Zaten bölümlerin çoğunun kurgusu hazır. Sadece gözden geçirip bir şeyler ekleyip çıkartıyor ve düzenleyip yayımlıyorum. Eğer düzenlemelerim çabuk biterse bölümleri günlük atmaya başlayacağım:*

Görüşürüz asklarim

Continue Reading

You'll Also Like

441K 36.1K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
14K 789 26
"20 dakika yeter mi bende kaybolmana?" dedi nefeslerinin arasında. "Dakikalar bunun için fazla uzun Chanyeol."
650K 40.7K 53
beni seviyor, bana tüm parasını veriyor. Bu gucci, prada rahat. O benim sugar daddy'im.
226K 9.4K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!