Kod Adı: Bela •chanbaek•

By meliicornie

66.5K 7.2K 29.3K

"Bir şey olur diye korktum, askerliğim yanar diye korktum komutanım." Ağzımdan bir hıçkırık çıktığında beni k... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
11🐣
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29🐥
30
31 🐥
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45 🐤
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55 (FİNAL)
56 (İNCE SATIRLAR...)

10

1.2K 162 330
By meliicornie

Çocukları cephaneye götürüp pek bilinmeyen silah ve bombaları tanıtmış, bilgi vermiştim. Daha sonra hazır buraya gelmişken burayı onlara temizletmiştim. Ağır silah kutularını, mermileri teker teker dışarı çıkarmış ve odayı temizleyip geri yerleştirmişlerdi. Cephaneyle işimiz tamamen bittiğinde hepsinin yorulduğunu görmüştüm. Çünkü buradaki her şey çok ağırdı ve onlar bu ağırlıklarla odaya yüzlerce kez girip çıktılar.

Kolumdaki saate baktım, kahvaltı saatlerine de daha vardı. Durum böyle olunca bitik ifadeyle bana bakan askerlere döndüm. "Denize gidelim hadi, yorgunluğunuzu atarsınız."

Askeriye oldukça büyük bir yerdi. Sekiz tane binası vardı bir kere, binalardaki tüm asker gruplarının pratik yapacak bir yeri olduğunu hesaba katarsak bahçesi de epey geniş ve ferahtı. Çeşit çeşit parkurlar da bahçede yer almasına rağmen, bahçe genişliğinden bir şey kaybetmiyordu.

Koca bahçenin etrafı ağaçlarla çevriliydi, ağaçların ardında da beton duvarlar bulunuyordu. Sadece askeriyenin arka tarafında ağaçlar küçük bir ormanlık yere doğru uzanıyordu.

Deniz olayı ise başkaydı. Altıncı binanın arka çıkışında askeriyenin başka bir kapısı olduğu görülüyordu. Normal bir çıkış olarak görünse de orası ormanlık alanda birleşen bir kumsaldı. Çoğu askeriye denize yakın yerlere konumlandırılırdı, çünkü askerlerin rahatlama amacıyla suya atlamak istemesi oldukça normaldi. Bu yüzden bahsettiğim kapıdan çıkıp kumluk alanda biraz yürüdükten sonra deniz kıyısına ulaşabiliyorduk.

Önceki askerlerimi denize sıklıkla getirirdim ama bunları çok çalıştırdığımdan eğlencesine denize gitmek aklıma gelmemişti.

Sehun'un sevinçli sesini duyunca ona döndüm. "Gerçekten mi komutanım? Buranın denizini hiç görmemiştim."

"Hadi şortlarınızı giyinin ve altıncı binanın üçüncü çıkışında bekleyin beni."

"Emredersiniz komutanım!" Koşarak gittiklerinde arkalarından güldüm.

Ben de kendi odama gidip bize verilen lacivert şortumu altıma geçirdim. Üstüme bir şey almadan odamdan çıkınca koridordaki askerler "Oo!" diye ses çıkarmaya başlamıştı. Gülerek onları susturmaya çalışırken odamın kapısını kilitledim ve anahtarı Jongdae'ye uzattım. "Dikkat et aslanım, sana güveniyorum sadece."

"Emredersiniz." dediğinde omzunu patpatlayıp asansöre bindim ve ana binadan çıkıp altıncı binanın üçüncü çıkışına doğru ilerledim. Askerlerim orada heyecanla beni beklerken bir ıslık çalıp dikkatlerini çektim ve beni takip etmelerini söyledim.

Hepsinin altında lacivert şort vardı, üstlerinde herhangi bir şey yoktu. Önden gidip askeriyenin arka kapılarından birini açtım. Hepsini kumluk alana soktuktan sonra kapıyı kapattım ve denize doğru yürümeye başladım.

Kıyıya geldiğimizde sevinçle maviliği izlemeye başladılar. Ben de onları izlerken Jongin'in karnına hafifçe vurdum. "Nasıl benden çok kas yaparsın lan?"

Herkes gülerek bize baktığında ben de gülüp Jongin'in saçlarını karıştırdım.

Hepsinde dörder veya altışar baklava vardı. Sadece Jongin sekiz taneye sahipti. Bende de diğerleri gibi altı tane olduğu için biraz değişik hissetmiştim. Daha önce benden kaslı bir öğrencim olmamıştı.

Jisung'a döndüm, Jongin'i göstererek. "Alfa, hallet bu çocuğu. Bizden çok kası var, ayıp."

Hep birlikte güldükten sonra lafa girdim. "Hadi girin bakayım, nasıl giriyorsunuz?" dememle Dong-Young, bunu bekliyormuş gibi koşarak dizlerine kadar suya girdikten sonra kendini suyun içine atıp kulaçlamaya başladı.

Jinyoung ve Taehyung da suya girdiğinde diğerlerine döndüm. Sehun, Jongin'i bileğinden tutup suya doğru çekti ve Jongin sadece ayaklarını suya sokarken Sehun aniden onu kucaklayıp daha derin bir yere attı. Son duyduğum şey Jongin'in komik çığlığı ve diğerlerinin gülmesiydi. Jisung da suya girip yüzmeye başladığında ben de girmiştim.

Gözlerim bir an sadece kıyıda durup ayaklarını suya sokan Baekhyun'u bulunca afallamıştım. Neden gelip yüzmüyordu ki? Diğerlerine baktım ama kendi aralarında eğlendiklerini görünce onlara bir şey çaktırmadan denizden çıkıp Baek'in yanına doğru ilerledim.

"Pişt. Baş belası. Neden orada duruyorsun?"

Geldiğimi yeni fark edip gülümseyerek bana baktı. "Suyu sevmiyorum komutanım." dediğinde şaşırmıştım. Bir an yüzme bilmediğini düşünmüştüm ama yüzme bilmese onu askeri liseye bile almazlardı. Çünkü askerler her şartta her şeyi yapmaları gereken kişilerdi.

"Ne güzel hepimiz girmişiz işte, sen de gel. Kalma öyle uzakta." dedim, onu denize doğru çekmek için bir hamle yapmıştım ama geri kaçmıştı. "Yavrum gelsene şuraya."

Sinirleneceğimi fark etmiş gibi dudaklarını birbirine bastırıp kafasını salladı ve bana doğru birkaç minik adım attı. Kollarını sanki düşecekmiş gibi bana doğru uzatıp yürümesine karşılık sırıttım ve güvende hissetmesi için bileklerinden tutup yavaşça geri geri yürümeye başladım, o da bana doğru adım atıyordu.

Dizlerine kadar suya girdiğinde duraksadı. Tuttuğum bileklerini sıktım, benim burada olduğumu hatırlaması için. "Bana sakın denizden korktuğunu söyleme. Çok gülerim bak." dediğimde kafasını sağa sola salladı. "Hayır komutanım, korku değil de... Sevmiyorum işte."

"Bugünlük sev." deyip arkadaşlarını gösterdim. Hep birlikte suyun içinde eğleniyorlardı. "Hem ben yanındayım, bir şey olursa kurtarırım." dememin üstüne ikimiz de gülünce biraz daha derine gitmeye başladık.

Sevmediğine inanmamıştım, bir sebepten dolayı korktuğunu düşünüyordum. Çünkü gözlerinde hoşnutsuzluk yoktu, tedirginlik kırıntıları vardı.

Suyun boyu, belini biraz geçtiğinde durdu ve yapmacık bir gülümsemeyle bana baktı. "Bu kadar yeter mi komutanım?"

"Oğlum daha ıslanmadık bile."

Onu çekmeye çalıştığımda olduğu yerde kalmayı sürdürüyordu. Sol bileğini tutmayı bırakıp elimi beline koydum ve onu biraz kendime yaklaştırdım. Islak elim, sıcak sırtına değince biraz irkilse de ikimiz arasındaki ilişkiyi kesmeden bana doğru birkaç adım daha attı.

Yüzümde güven verici, samimi bir gülümseme yer edinirken daha derine gittim. Göğsüne kadar suya girdiğinde bileklerini bıraktım ama anında sıkıca ellerimden tutmuş, anlamazca ona baktığımda panikle gülüp konuşmuştu. "Biraz sakarım ya, ayağım kayar da denizin dibinde bir şey olur diye. Yaralı bir asker istemezsiniz sonuçta."

Dediği şeyin saçmalığıyla kendi bile değişik bir mimik yaptığında ben de bozuntuya vermeden kafamı salladım. "Aynen."

Ellerimiz hâlâ beraberken denizden gelen dalgayla aramızda açılabilecek son mesafe açılmıştı ama el ele olduğumuzdan çok uzaklaşamamıştık.

Omuzlarının üstüne kadar suya girdiğimizde bacaklarını kullanıp kıpırdandı. Biraz daha derine gittiğimizde ayağını aniden bacak aramda hissetmiş ama utanmaması için bozuntuya vermemiştim.

"Ayağıma bir şey değdi! Bir şey var!" diye bağırdıktan sonra aniden üstüme hoplayıp kollarını boynuma, bacaklarını belime dolamıştı. Birden kucağıma atlamasına mı yoksa küçük Chanyeol'ü "bir şey" sanmasına mı gülsem, bilemediğimden koca bir kahkaha atmış ve ellerimle kalçasından tutmuştum.

Baekhyun korkuyla bana yapışmaya devam ederken "Merak etme," dedim. "Yabancı değil."

"Ne?!" dedi yüksek sesle.

"Yok bir şey." derken gülmeye devam ediyordum.

Çıplak üstlerimiz birbirine değerken kolları hâlâ sıkıca boynuma sarılıydı. Dolayısıyla yüzlerimiz de oldukça yakındı ve doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Ben, uzun zaman sonra, ilk defa böylesine içten gülerken o da utanç ve mahcubiyet dolu bakışlarını üzerimde gezdiriyordu.

"Ohoo, komutanım. Hep Baekhyun'u kucağınıza alıyorsunuz ama. Kıskanıyorum." Sehun'dan gelen sesle onlara bakıp güldüm ve Baek'in kalçasındaki ellerimi beline yerleştirip onu yavaşça suyun içinde serbest bıraktım.

"Aşk olsun komutanım. Alfa'nız biraz üzüldü." Jisung da söylendiğinde hep beraber güldük.

Eğitimde ciddi kalıp, kendi başımıza olduğumuzda biraz daha samimi yanlarını ortaya çıkardıklarında sorun etmiyordum. Ama bu gevşekliği antrenmanlarda yapsalar, hepsini tokat manyağı yapardım.

Baekhyun olduğu yerde ayaklarını çırpıp yüzerken bir elimi tutmuştu tekrardan.

"Onların yanına gidelim hadi. Böyle gözlerine battık biraz."

Daha derine gitmek istemiyor gibi duraksadı ama başka çaresi olmadığını bildiği için kafasını onaylar anlamda sallayıp yanımda yüzmeye başladı. "Neden sevmiyorsun denizi?"

Kısa süre uzaklara daldıktan sonra burukça gülümsedi. "Benim annem denizde öldü komutanım. Feribot battı ve boğuldu."

Böyle bir şey beklemediğim için ağzım istemsizce açıldı. Keşke sormasaydım diye düşünüyordum ki bana dönüp dolu gözlerini umursamadan gülmeye çalıştı. "Ama yapacak bir şey yok. İlla denizle yüzleşmek zorunda kalacağım. Bir gün olacak, değil mi komutanım?"

Başımı sallayıp tüm hassaslığına rağmen askerlik için çabalamasını takdir ettim. Elini daha sıkı tutarken diğerlerinin yanına doğru yüzmeye devam ediyordum. "Korkma, ben sana bir şey olmasına izin vermem."

"Korkmuyorum zaten!" dedi mızıkçı bir çocuk gibi. "Yanımda koskoca Binbaşı Park Chanyeol var. Minik askerine bir şey olmasına izin vermez herhalde." Gülerek söylediğinde ben de gülmüştüm.

Çocukça tavrına karşılık başımı iki yana sallayıp onunla beraber yüzmeye devam ettim. "Vermem, baş belası."

Diğer askerlerin yanına ulaştığımızda beraber biraz sohbet edip birbirimizin yüzüne su attıktan sonra açılacağımı söylemiştim.

"Biz de gelelim komutanım." Jinyoung söylediğinde ona baktım boş boş. "Hayır oğlum, bir şey olur falan. Siz burada kalın."

Dakikalarca ısrar etmelerine rağmen hâlâ endişeliydim. Çünkü ne kadar askeriyeye gelmiş olsalar da daha 18 yaşındalardı, küçüklerdi. Veya ben otuzuma yaklaştığım için onları iyice küçük görüyordum. Fakat bir yandan da hepsinin kusursuz bir şekilde yüzüp sağ salim dönebileceklerinden emindim.

"E iyi, beraber gidelim o zaman."

Baekhyun'un yüzünde gelmek istemediğine dair bir ifade oluşsa da, hepimiz yüzerken tek başına burada kalamayacağı için diğerlerine uymuştu. Dalgalı denizde derinliklere doğru yüzerken Baekhyun'un yanına gitmiştim diğerlerinin gözüne çok batmayacak şekilde.

Konuşmuyorduk, birbirimize bakmıyorduk. Sadece değişik bir şekilde, tedirgin hissetmesini istemiyordum.

Yeterince derine gittiğimizde, biraz durduktan sonra kıyıya geri dönmemizi söylemiştim. Onlar da itiraz etmeden bana uymuşlar ve ters yöne yüzmeye başlamışlardı. Kıyıya ulaşınca denizden çıktım ve saçlarımdaki fazla suyun akması için kafamı hızlı hızlı sağa sola salladım.

Çocuklar da denizden çıkınca askeriye binalarının olduğu alana girdim. "Kısa bir duş alıp yemeğe yetişin. Antrenmanlar için size haber yollarım."

"Emredersiniz komutanım!"

Islak vücutlarıyla kendi binalarına gitmelerini izledim. Ben diğer binada komutanlara özel olan banyoya gidip duş alacaktım. O yüzden ikinci binaya ilerleyip içeri girdim.

Yapılı ve ıslak vücudumu gören askerler sırıtarak bana bakıyor, egomu okşuyordu. Ben de yüzümde çapkın bir ifadeyle yoluma devam ediyordum. Duş alınan kısma girip suyu açtım ve hızlı bir duş alıp havluya sarındım. Yaptığım aptallık aklıma gelince ise kendime sövmüştüm.

Formamı almadan buraya gelmiştim ve havluyla diğer binaya gidecek halim yoktu. Kafamı banyo kapısından dışarı uzatıp seslendim, kimin geleceğini bilmiyordum. "Asker!"

"Emredin komutanım!" Kenardan bir çocuk karşıma gelmiş ve asker selamı vermişti. Belindeki telsizi görünce onu gösterdim. "Birinci binadan Üsteğmen Jongdae'yle iletişim kur."

Asker telsizdeki birkaç tuşa bastıktan sonra konuştu. "Üsteğmen Jongdae, duyuyor musun? Tamam."

"Duyuyorum. Tamam."

"Binbaşı Park Chanyeol konuşacak." dedikten sonra telsizi bana doğru uzattı. "Jongdae, odamdan üniformamı al ve ikinci binadaki banyoya getir be aslanım."

"Emredersiniz komutanım!"

Askere iletişimi kesmesi anlamında bir bakış attığımda telsizin tuşuna basıp beline geri yerleştirdi. "Sağ ol sen de oğlum." dedikten sonra banyoya geri girmiş ve Jongdae'yi beklemeye başlamıştım. Neyse ki çabucak gelmişti.

Kapıdan uzattığı formaları üstüme geçirdim, iç çamaşırı getirmeyi de akıl ettiği için ona bir ödül vermeyi aklımın köşesine not etmiştim. Çocuk favorimdi yahu, her şeyiyle mükemmeldi.

Banyodan çıkıp kurulandığım havluyu, kenardaki kirlililerin bulunduğu büyük sepete attım. Karşı duvarda beni bekleyen Jongdae'nin yanına gidip kolumu omzundan geçirdim ve onunla beraber yürümeye başladım.

Diğer binaya gidip odama girdiğimizde çekmecemden bir rozet çıkardım. Yüzbaşılık terfisinden önce yapılan değerlendirmede birinci olduğumda, albay bunu bana kendi elleriyle takmıştı. Ben de onu şimdi en güvendiğim insana takmak üzere uzattım.

"Üstünde Park Chanyeol yazıyor, bu yüzden belki beğenmezsin ama anlamı benim için çok özel." dedikten sonra kamuflajının yakasına yakın bir yere rozeti taktım. "Ve ben de bunu, benim için özel birine vermek istedim."

Ellerimi üzerinden çekince sevinçle bana baktı. Elini kaşına götürüp asker selamı verdikten sonra güzel sesiyle konuştu. "Çok teşekkür ederim, çok onur duydum komutanım!"

"Eminim, sen de yüzbaşılık terfisinden önceki değerlendirmede birinci olursun Jongdae. Sonuç olarak seni de ben yetiştirdim." Gülerek saçlarını okşadıktan sonra biraz daha sohbet etmiştik ve o çıkmıştı.

Masamda sabah olmayan dosyalar görünce gidip sandalyeme oturdum. Ne hakkında olduklarına bakacakken kapım çalmıştı.

"Gir."

Baekhyun, gülümseyen suratını aradan sokup bana baktı. "Birkaç saniyenizi alabilir miyim komutanım?"

"Gel oğlum." dediğimde içeri girdi.

Birkaç saniye sessizce durduktan sonra ufak, beyaz ellerini masamın üzerine koydu. Geri çekildiğinde yine küçük bir paket bıraktığını görmüştüm.

Ona döndüğümde utangaç bir şekilde birkaç adım geriledi. "Bu sabah için teşekkür ederim ve aniden şey yaptığım için... Şey işte. Yani. O yüzden üzgünüm komutanım." dedikten sonra yüzünü kapatıp koşarak odadan çıktı. Arkasından kahkaha atarak masama koyduğu paketi açtım ve küçük çikolatayı ağzıma attım.

Gülerek ne kadar tatlı ve aptal olduğunu düşünüyordum. Bir anda kaşlarımı çatıp yayıldığım sandalyede dikleştim. "Ne tatlısı lan? Hoşt!" Sesli bir şekilde söylendikten sonra kendime yavaş bir tokat attım. "Aptal. Sadece aptal."

🐈

Baekhyun🤝Chanyeol'ün kucağı

Nasılsınız aşklarım

Continue Reading

You'll Also Like

652K 40.7K 53
beni seviyor, bana tüm parasını veriyor. Bu gucci, prada rahat. O benim sugar daddy'im.
94K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
8.8K 1.1K 25
Kaybolan bir bebek, kaç kişinin hayatını tepetaklak edebilirdi ki? tüm gerçekler ortaya serildiğinde, bu hikayede masum bir kişi bile yoktu. Herkes s...
353K 32.2K 82
Louis, okulun basket takımında, tüylü ayı kostümüyle görev alan bir maskot. Harry ise ona çoktan abayı yakmış bir basketbol oyuncusu. Text/Düz Yazı