KIZIL TAŞ: MÜHÜR

By mercays

1K 188 104

Suç ve ceza. Kızıl bir taş. Farklı evrenlerden birbirine mühürlenen iki kişi. Birinin gecesi, diğerinin günd... More

Bölüm 1| Mühür.
Bölüm 2| Kural bir: Kimseye güvenme.
Bölüm 3| Beyaz deli gömleği.
Bölüm 4| Labirent.
Bölüm 5| Küçük kız.
Bölüm 6| Aynalar ve yansımalar.
Bölüm 8| Gerçekler birikimi.
Bölüm 9| Bedenden çıkan ruh.

Bölüm 7| Sır kütüphanesi.

48 10 1
By mercays

Arayı çok açtık biliyorum. Ama artık geldim ve yazmaya devam edeceğim. Eğer buralarda hala birkaç kişi varsa bu bölümü onlara ithaf ediyorum. 🌸

"Sır kütüphanesi."

| | | \ |

Troes aynaları kırarken duyduğu seslerle duraksadı. Bir kadın sesiydi bu. Ve ona, Troes'e, sesleniyordu.

Ayağını kaldırdı. Biraz önce tuz buz olan aynanın kırıklarına basarak onun yanındaki diğer aynanın karşısına geçti. Yansıması değişmemişti. Hala o kadın vardı karşısında.

"Bana sen mi sesleniyorsun?" Çıt yoktu. "Bana bir şey mi demek istiyorsun?"

Çıt çıkmıyordu. Duyduğu şeylerin gerçekliğini ayırt edemezken biraz daha bekledi, etrafına bakındı. Fakat hala görünürde biri yoktu. Ardından ayağıyla sertçe karşısındaki aynaya vurdu. Ayna parçalara ayrılıp yere düşerken şiddetli bir çığlık duyuldu etrafta.

"Canımı yakıyorsun!"

| | | \ |

Saye kendine gelirken hala bir şeyler sayıklıyordu.

"Canımı yakıyorsun, canımı yakıyorsun."

Zar zor gözlerini açarak etrafın bakındığın da odasında, yatağında uyuya kaldığını fark etti. Üzerinde hastaneden geldiği kıyafetleri vardı. O kadar yorulmuştu ki gözleri eve geldiği vakit açık kalmaya daha fala dayanamamıştı. Fakat şimdi vücudundaki acılarla uyanmıştı. Gördüğü rüyanın etkisiyle elini kalbine götürdü. Rüyasındaki her şeyi hissettiğini düşünüyordu.

"İlk defa her anını yaşadığım, hissettiğim bir rüya..."

Kendi kendine söylenirken sertçe yutkundu. Hala rüyanın etkisinden çıkamamıştı. Boğazının kuruduğunu fark edince su içmek için komidinin üzerindeki bardağa uzandığında bardağa bulaşan kan ile olduğu yerde öylece donup kaldı. Gözleri ilk önce ellerini oradan da kolunu takip etti. Koluna, beyaz gömleğine kan bulaşmıştı. İçini büyük bir korku kaplarken yataktan kalkınmaya yeltendi. Fakat acıları buna pek müsaade etmemişti.

Artık vücudunu  titreme alırken yavaş ve dikkatli bir şekilde yataktan kalktı. Aynasının karşısına geçtiği vakit yine o adamı görmüştü karşısında. Bu yansımadan daha büyük bir problem ile karşılaştığının farkındaydı. O yüzden gömleğinin düğmelerini yavaşça çözerek yansımasına baktı. Mühür kanıyordu. Kolunda da birkaç cam batığı vardı.

"R-rüya." diye mırıldandı. Artık iyice korkmaya başlamıştı. Göz pınarlarında hazırda bekleyen yaşlar yüzüne firar ederken o diğer eliyle cam kırıklarını çıkardı.

"Korkuyorum." dedi yansımasına bakarken. "Artık senden de kendimden de korkuyorum."

Ağlaması şiddetini arttırmıştı. Saye bunu umursamadan cam parçalarını vücudundan çıkarıyordu. Sakinleşmek için bir çabası yoktu. Ağladıkça rahatlıyordu sanki.

"Kimsin sen? Kimsin?!"

Oda da bu sefer Troes'in haykırışları yankılandı. Saye öylece donup kaldı. Tuzla buz olan camların üzerine ellerinden akan kan damlaları damladı.

| | | \ |

"Kolay gelsin, bir şey sorabilir miyim?"

"Buyurun." dedi kadın. Gözlüklerini aşağıya indirerek Saye'yi ufaktan süzmüştü.

"Deniz Bey'i arıyordum. Burada çalıştığını söylediler."

Kadının bakışlarındaki keskinlik gittikçe artmıştı. Tekrar baştan aşağıya süzdü Saye'yi.

"Burada öyle biri çalışmıyor, yanlış gelmişsiniz." Kadın Saye'yi yok sayarak önündeki kitapların notlarını rapor etmeye devam etti.

Saye artık sinirlenmeye başlamıştı. Kadına doğru birkaç adım atarak kulağına eğildi.

"Deniz Suat Yalçın nerede?" dudaklarından tıslarcasına çıkan kelimler kadına yansımıştı. İlk önce yavaşça kalemi elinden bıraktı. Kafasını kaldırdığında Saye'nin ateş saçan gözleri ile karşı karşıya gelmişti.

"Neden arıyorsun onu?"

Zihnin de birden bire o kelime canlandı Saye'nin.

"Mühür." Dedi. "Mühür için."

Kadının gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bu sefer ayağa kalkarak Saye'nin kolunu sıkıca tuttu.

"Ne mührü?"

Saye sessiz kaldı. Ya da kalması gerekiyormuş gibi hissettiği için oynatamadı dudaklarını.

Bu sessizliğe dayanamayan kadın Saye'nin kollarını bırakmadan onu karşılarındaki odaya soktu.
İçeri girdiklerinde Saye'den kurtulmak istercesine ileriye doğru ittirdi onu.

"Ne biliyorsun?" Dedi. Saye korku dolu gözlerle kadına bakarken biraz önceki cesur hareketlerinden eser kalmamıştı. Tekrar susmayı tercih etti. Zaten konuşmak istese bile doğru dürüst iki kelime edemezdi.

"Sana diyorum, kim gönderdi seni buraya?"

Saye artık iyice korkuyordu. Yanlış bir şey mi söylemişti? Yaşlı kadın neden onu biraz sonra öldürecek gibi bakıyordu?

"Konuş!" Diye bağırdı. Sonra bir anda kapıya doğru baktı. Sesinin duyulmasını istemiyordu.

Bu sefer aynı tehditkâr tavrı ile biraz sesini alçaltarak konuştu:

"Biraz önce kapanmayan ağzından hala ses çıkmazsa buraya ilk ve son gelişin olur."

Saye artık gerçekten korkmuştu. Ne söyleyeceğini bilemediği için cebinde sıkı sıkı tuttuğu mektubu gün yüzüne çıkardı. Bunu daha önceden vermek neden aklına gelmemişti!

"Ah Saye, bazen sana anlam veremiyorum." diyerek geçirdi içinden. Fakat zarfı hala kadına vermekle vermemek arasında gidip geliyordu. Çünkü bunu Deniz diye bir adam getirmişti. Şu an burada doğru bir şey mi yapıyordu? Bunları düşünürken yaşlı kadın bir anda zarfı elinden çekip almıştı. O zarfı açarken Saye yutkundu.

"Ahsen..." dedi, kırılgan sesi ile.

Kadın bu sefer zarftan aldığı gözlerini Saye'nin üzerinde gezdirdi. Bu isim dikkatini çekmişti.

"Ahsen yazmış."  Diye söylendi Saye. Onu hatırladıkça yaşlar birikiyordu göz pınarlarında.

Kadın Ahsen kim olduğunu sormadı. Sadece zarftan çıkardığı mektubu okumaya başladı.

"Ben yazdığı hiçbir şeyi anlamadım. Hangi ülkenin dili, alfabesi yazdıkları onu da bilmiyorum. O kadar araştırdım ama hiçbir şey bulamadım. Gördüğünüz gibi beni buraya o yönlendirdi."

Kadın Saye'yi dinledikten sonra aralarındaki mesafeyi paytak adımlarla kapadı.

"Göğsünü aç."

"Ne?" Dedi, Saye. "Pardon?"

"Sol göğsünü aç!"

Saye hala anlamsız gözlerle kadına bakıyordu. Artık sinirlenmeye başlayan kadın Saye'nin gömleğine uzandı.
Saye hemen geri çekilmişti. "Ne yapıyorsun sen!" Diye çıkıştı.
"Mührü göster." Dedi. Kadın o kadar netti ki hiçbir ayrıntı vermeden sadece emrediyordu.

"Sana hiçbir şey göstermeyeceğim. Ahsen'in beni buraya neden gönderdiğini de bilmiyorum. Ama artık bana bir şeyleri emretmektense sorularıma cevap ver!"

Bıkkınca nefes veren kadın arkasında duran sandalyeye oturdu. "Eğer bana göğsündeki mührü gösterirsen sana yardımcı olabilirim. İnan bana aklındaki tüm soru işaretlerine cevap verebilirim. Ama artık uzatmayı ve diklenmeyi bir kenara bırak ve bana mührü göster."

Ne yapması gerektiğini bilmiyordu Saye. O mektupta garip harfler vardı belli ki Ahsen oraya yazdıklarını Saye'nin bilmesini istemiyordu. Sadece adamın adını ve buranın adresini vermişti. Buraya gelmesi gerektiğini yazmıştı ona. Ah, birde mührü söylemişti tabii. O yüzden Ahsen'e güvenmeyi seçti. Onun bir şeyler bildiğini düşünüyordu Saye.

Yavaştan gömleğinin düğmelerini açtı. Sabahtan kalma kurumuş kan lekeleri mührün üzerin de hüküm sürüyordu. Kadının gözleri birkaç kere kırpılıp açıldı. Büyülenmiş gibiydi.

Biraz önce Saye'nin açtığı mesafeyi sandalyeden kalkarak o kapattı. Ellerini kaldırarak mührün üzerinde gezdirdi.
Saye acıyla inledi. Kadın yanlış bir şey yaptığını fark ederek bunun mahcupluğu ile çekti parmaklarını. Saye'nin canı hala sabahki gibi yanıyordu. Eli de sargılıydı.

"Daha yenisin." dedi, kadın. Biraz hüzünlü gibiydi biraz sevinçli. Tuhaftı.

"Neyde yeniyim?"

Kadın Saye'nin kolundan tutarak "Gidelim." Dedi. Bu sefer nazikti. Sanki Saye ona emanet edilmişti ve o bunu en iyi şekliyle yerine getiriyordu.

Saye sorusunun es geçilmesine kızmış olsa da bu hesaplarını içinde halletti.

Odadan çıktılar. Saye yürürken etrafı inceleme fırsatı bulmuştu. Burası gayet güzel ama fazlaca büyük bir kütüphaneydi. Etrafta insanlar vardı. Ama kalabalık değildi. Kimileri kitap okurken kimileri bir şeyler yazıyordu.

Üst kata çıkmak için merdivenleri adımlarken Saye ne ile karşılaşacağını bilmiyordu. Bunun kendisine estirdiği ürkütücü bir hava hakimdi üzerinde.

Gelmeleri gereken kata geldiklerinde kadın sağına soluna bakındı. Etrafta ikisinden başka kimse yoktu. Elini uzattığı kapı kulunu indirdikten sonra hızlıca içeriye girdi. Saye'yi de içeriye almıştı.

"Artık bir şeyleri anlatacak mısın? Yoksa gerçekten artık buradan hiçbir şeyi öğrenmemeyi göze alarak çekip gideceğim."

Kadın Saye'yi umursamadan karşısındaki kitaplığa yöneldi. Sağ elini kaldırarak kitapların üzerine elini koydu. Ve önlerindeki kitaplık bir anda başka bir odaya açıldı.

Saye şaşkınlık içerisinde ne olduğuna anlam veremezken artık korku karabasan gibi tüm vücuduna çökmüştü.

"Hayır...hayır." diyerek birkaç adım geriledi. Kadının bakışları da Saye'ye dönmüştü. O sırada Saye hala korkudan bir şeyler sayıklıyordu. Saye'nin ne yapacağını anlamıştı. Saye arkasını dönerek kapı kulpuna uzandığı anda kadın elinin altındaki düğmeyle kapıyı kilitledi.

Açmaya çalıştı kapıyı Saye ama kapı açılmıyordu. "Açılsana!" diye bağırdı. Artık sargılı olan elini de umursamadan kapıya vuruyordu. Tüm hırsıyla yumrukluyordu kapıyı. Kanamaya başlayan sargıyla daha fazla gücü kalmadığını fark etti. Ama buradan çıkmalıydı. Daha fazla burada kalmamalıydı.

"Saye!" diye bağırdı kadın. Fakat Saye bu sefer kapıya ayakları ile tekmeliyordu. Kadının seslenmesini bile duymamıştı. Artık ağlaması krize dönerken kadın koşarak yanına gitti. Saye çoktan yere serilmişti.

"Saye sakin ol." diyerek kafasını bacaklarının üzerine aldı kadın. "M..mühür." Titreyen ellini göğsüne sarmak istiyordu. Ama buna dermanı yoktu.

"Tamam Saye sakin ol. Sakın kapatma gözlerini. Sakın!"

"Deniz!" diye bağırmaya başladı. "Deniz! Buraya gel hemen."

Saye artık nefes almakta güçlük çekiyordu. Gözleri yavaş yavaş kapanırken hayal meyal karşısında Troes'i gördü. Onun kana bulaşmış vücudunu, yara bere içindeki yüzünü... Ona yaklaşıyordu Troes. Gittikçe daha da yakınına geliyordu.

Troes ellerini bir anda Saye'nin boynuna geçirince Saye nefes alamadı. Mührün olduğu göğsünün ağrısı çok şiddetlenmişti. Ama boğazını sıkan eller baskısını daha da arttırmıştı. Ölecekti Saye. Hissetmişti. Şu an öleceğini hissetmişti. Bilinci de artık tamamen kapanıyordu.

"Saye uyuma sakın! Saye!"

Gelen sesler artık Saye için bir uğultudan farksızdı. Artık göz kapaklarını sonsuzluğa kapatacakken dudaklarından içeriye giren sıvıyla birlikte yutkundu. O sırada boğazındaki ellerin kendisinden çekildiğini hissetti. Artık yavaş yavaş nefes alırken ağzının içine dolan sıvıyla bir anda kusuverdi.

"Saye, iyi misin?"

Göğsündeki ağrıda diniyordu yavaştan. Etrafındaki kişileri netlemeye çalışırken dudaklarını silmek için kolunu kaldırdığında her yerin kan olduğunu görmüştü. Fakat buna şaşıracak gücü bile bulamıyordu kendisinde.

"Dudaklarını arala su vereceğim sana." Bir komut bekler gibi araladı dudaklarını. Kustuğu için kötü bir tad vardı ağzında. Suyun boğazından akıp gidişi Saye'yi kendine getiriyordu. Yudumladıkça daha fazla içmek istiyordu.

Kafasını kaldırıp etrafına baktığında iki çift göz ile karşılaştı.

"Saye, daha iyi misin?"

Saye sadece kafa salladı. "Ne oldu bana?"

"Kriz." dedi kadının yanında duran adam. O adamı ilk defa görmüştü.

"Bu çok başkaydı ölecekmişim gibi hissettim." Kendi kendine söylenirken etrafına bakındı. Üstü kıpkırmızıydı. Yere bakındığında her yerde kan vardı.

"Bu kanlar ne?" dedi merak içinde.

"Kustun." dedi adam.

"Be-ben az önce kan mı kustum?"

Adamla kadın birbirine baktıktan sonra bakışlarını Saye'ye çevirdiler ve aynı anda kafa salladılar.

Saye buradan kurtulmak için gözlerini kapattı. Kendini evinde hayal etti. Yatağından her sabah işe gitmek için homurdanarak kalktığını düşündü. Sıcacık kahvaltı sofrasında gazetelere gelişigüzel göz gezdirdiğini. İş yerindeki arkadaşlarını düşündü.

Ama göğsündeki ağrıyı, mührü, biraz önce ağız dolusu kan kustuğunu, buradaki adamla kadını düşünmek istemedi. Eski sıcak ve mutlu olduğu günleri düşündü. Ve sonra gözlerinden akan yaşlar dudaklarından içeri girince o tuzun tadına vardığında açtı gözlerini. Engel olamıyordu birer birer akıyordu gözlerinden yaşlar.

"Biri bana artık bir şeyler anlatsın." O kadar yorgun ve çaresizdi ki...

"İçeri geçelim biraz dinlen Saye. Sonra her şeyi konuşacağız."

Kafasını iki yana salladı Saye.

"Şu an bir şeyler öğrenmezsem deliririm." diye söylendi. "Sen kimsin?"

"Aradığın kişi." dedi adam. "Deniz Suat Yalçın, benim."

Saye aradığı kişiyi bulduğunun öğrenince çarpıkça gülümsedi. Fakat aklına tekrardan doluşan sorularla bir anda ciddileşti.

"Ahsen'e ne oldu?" dedi, gerçek sebebini öğrenmek istercesine.

Adam bıkkınca parmaklarını sakallarının arasından geçirdi. "Ahsen'e ne oldu dedim size!"

Adam oturduğu yerden kalkarak Saye'nin tam karşısına geçerek eğildi.

"O şu an bitkisel hayatta."

"Onu ben de biliyorum. Gerçek sebebini soruyorum!" diye bağırdı Saye. Ya da sadece bağırdığını sandı. Çünkü sesi tahmin ettiği kadar yüksek çıkmamıştı.

"Birazdan öğreneceklerinden sonra hayatın tamamen alt üst olacak, Saye. Artık her şey çok farklı olacak senin için." Duraksadı adam gözlerini Saye'den kaçırırken.

"Ahsen... Ahsen hayatına mâl olacak bir seçim yaptı. Ve şu an da yaptığı seçimin sonucuna katlanıyor."

| | | \ |

~DEVAM EDECEK~

Continue Reading

You'll Also Like

305K 4.8K 30
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
31.1K 1K 74
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
120K 14.7K 33
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
3.7M 308K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...