KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

3.6K 376 107

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"

23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"

43 5 0
By Nemesisheart

NF💔Let Me Go

Keyifli okumalar ❤️

" Herkesin karanlık bir tarafı vardır."

8 Ağustos 1989

Köşedeki yerime geçtiğimde en sonunda bileklerimdeki elektrikli kelepçeler çözülmüştü. İstemsizce bileklerimi ovalarken birinin diz kapağıma tekme atmasıyla yere kapaklandım. Çenemi vurduğum betonla ağzımdaki acıyla inledim.

"Kıpırdama demedim mi lan!?"diye gürleyen sese arkamı dönüp bakamadım bile. Beni buraya getiren korumalardan biri olduğunu anlamak zor değildi. Leş gibi ter kokuyordu.

Ağzımda biriken kanı yutup sendeleyerek ayağa kalktığımda dizlerim artık titriyordu. Parmaklarımla elbisemin kenarlarına asılırken kısa bir anlık gözlerimi yumup açtım. Ardından açtığım gözlerimle karşımda dizilmiş asistanlara bakarken tir tir titriyordum.

Hisar'ın yumruk olmuş elini gördüğümde avucunda sıkıştırdığı kağıt ellerinde eziyet çekiyordu. Onun için küçük bir tebessüm kondurdum. İyiydim, beni izleyenler arasında Hisar varsa hep iyiydim.

Asistan doktorlar on kişilik bir gruptu. Hepsi farklı yaşlardaydı ama zehir gibi akıllı olduklarını doktor Nizgin hanım söylerdi. Bizden ne kadar çekiniyorsan onlardan da o kadar geride dur derdi. Beni hep o uyarırdı zaten, elinden geldikçe kötülük bulaştırmazdı ama asıl kötülük damarlarımdan akan kandaydı.

Bunu bilmesine rağmen söylerdi.

"Ben sana ona dokunma demedim mi it!?"diye bağıran bir sesi işittiğimde yine dönmedim. Bu sesi tanımamak imkansızdı. İki yıl önce yapılan yarışmada rakiplerini ezip geçen ve artık sarayın özel koruması olan Caner'di. Burnundan soluduğuna emindim. Sesini duymanın verdiği huzur yetiyordu. Büyük cüssesinin altında çok kez saklamıştı beni.

"Caner bey ama-"

"Çık dışarı!" Bağırmasıyla yanımdaki bedenin sıçraması kaçınılmaz oldu. "Doğuş Bey ona dokunulmayacak dediyse, bitmiştir."

"Tabii efendim,"dediği anda çarpan demir kapının varlığı kendini anımsattı. Yanımdaki beş çocukla birlikte laboratuvarın arka bahçesindeydik. Bahçenin etrafı yine elektrik telleriyle çevrilmişti. Çok nadiren Doktor Deniz beyin isteği üzerine dışarı çıkardık. Birazdan gelecek doktorların hepsi bu haftanın güç kontrolünü yapacaktı. İlk defa tek başıma çıkarılmamıştım, o da biraz korkutuyordu beni.

Kısa bir süre sonra demir kapı tekrar açıldığında sert adım sesleri peşi sıra yanımıza geliyordu. İlk görüş alanımıza giren Deniz bey'den sonra doktorum Doğuş geldi. Arkasından gelenlere çok bakamamıştım.

Buradaki tek bakabildiğim gözler belliydi.

"Ah benim canım çocuklarım,"diye bir ses duyduğumuzda benim gibi Doktor Cihan bey'e bakan gözler yanımdaki ufaklıklardı. Artık sayımız gittikçe azalıyordu. "Şunları cesaretlendirme." Araya giren Doktor Osman bey'e bakmadan direkt Doğuş doktoruma yöneldim.

Yarım gülüşüne bakarken tedirgin olduğunu görmek beni korkutuyordu. O hiç korkmazdı ki neden şimdi böyle bakıyordu?

"Artık büyük ilerleme kaydettik, tabii ki cesaretlendiricem." Keyifli sesiyle kahkaha atan Cihan bey sırıtarak Deniz bey'e baktı çünkü bugün kontrol ondaydı.

"Asistanlar tam mı?"

"Tam efendim,"diyen ses yine Caner'e aitti. Bana gizli gizli yiyecek getiren, üşüdüğümde formasını çıkarıp bana veren, arada kimse bize bakmazken yaralarıma krem süren oydu.

"Bu güzel gösteriyi iyi izlesinler bakalım,"diyen Deniz bey ellerini birbirine sürttü. Bakışlar her birbirimizde yavaş yavaş gezinirken birden yanımdaki yüz on yere eğilip öğürmeye başladı. Tam geriye adım atacakken bir öksürme sesiyle kıpırdayamadım. Gözlerim kıza döndüğünde en fazla on beş yaşlarındaydı. Küçüktü, bizim gibi.

Burnundan akan kanlar öğürmesiyle ağzından damlamaya başlamıştı. "Belliydi böyle olacağı." Osman bey'in bir baş sallamasıyla arkadan dolanan bir koruma kızın ensesinden tutuğu gibi kafasını yere geçirdi.

Korkmadım, korkmamalıydım.

Kafasından gelen seslerle gözlerimi tekrar Hisar'a döndürdüğümde sertçe yutkundum. Bakmadım, bir cesede daha bakarsam yere kapaklanırdım. Burada genelde biri öldürülecekse benim önüme atarlardı.

Kalp kırıcının hediyeleri olurdu.

Öldürülmek üzere tutulan bir ton denek bekletilirdi.

"Kaldı dört." Deniz bey'in sesiyle korumanın sürükleyerek götürdüğü bedenin arkasından yoğun bir kan birikintisi kalmıştı. "Benim en değerlim," diye bir ses duymamla Osman bey'in bana yaklaşması bir oldu. Dişlerimi var kuvvetimle sıktım. Attığı her adımla titremem daha çok artıyordu.

Ta ki arkadan dolan bir el onun bana yönelmesini durdurana kadar. "Oynama onunla kırarım ellerini." Doktorumun sesiyle taş kesilen beden ağır bir edayla ona döndü. Karşı karşıya kalan bedenleri birbirinden oldukça farklıydı.

Osman beyin kilosundan dolayı doktorumun karşısında daha heybetli duruyordu. "Hayrola Doğuş, bana emir mi veriyorsun?"

"Benim o!"diye bağırmasıyla iki adım uzağımdaki erkek çocuğu kulaklarını kapattı. Bunu gören korumalar bir dakika dahi durmamıştı. Ellerindeki demir sopayla diz kapaklarına vurduklarında çocuk yere yığıldı. O sıra Osman bey'in söyledikleri ise kulağımda çınladı.

"Bizim demek istedin herhalde,"dediğinde kıs kıs gülüyordu.

"Bunu saraya ilet o halde." Doktorumun baskın sesi onun tekrar bana yönetmesine neden oldu. Bu sefer onu durduran yoktu. Koca cüsessi önümde durduğunda kaldırıp da başımı gözlerine bakmadım sadece Hisar'a bakıyordum. Kaçış noktam oydu.

"Ah, benim yüz ikim." Parmakları yanağım boyunca dolanırken morluklarıma baskı yapıyordu. "Geçen gün yaptıkların inanılmazdı."

Yine deneme odasında yirmi kişiyi aynı anda öldürmeme sadece o şahit olmuştu. Bunun keyfini her seferinde diğerlerine anlatarak çıkarıyordu. "Daha niceleri olacak değil mi?"diye sormasıyla parmakları kulağımın arkasındaki ize gitti.

Düğüme.

Yönetimin simgesine.

Sarayın hâkimiyetinde dolandı.
Kulağıma yaklaşan sık nefesleriyle içime çektiğim her nefes bıçak gibi battı. "Soru sordum!"

"Evet."

"Yarın kılıçların da konuşacak mı?"

Nizgin hanımın verdiği derslerden bahsediyordu. Sarayın altın kurallarından biri de muhakkak savaşırken kılıç da kullanmamızdı. Ellerimizde kılıç varsa asildik.

"Evet." Verdiğim cevapla bir iç çekme sesi daha duyulduğunda bu Cihan bey'di.

"Artık başlamıyor muyuz? Daha rapor verilecek yönetime,"dediğinde yanımdan uzaklaşan beden diğerlerinin yanında yerini aldı.

"Yüz ikiyi köşeye alın." Kolumdaki baskı kendini belli ettiğinde bu sefer dokunuş yumuşaktı. Sonra onun kokusu burnuma doldu o yüzden kendi isteğimle köşeye kadar gittim.

"Bugün hedef sen değilsin, korkma." Caner'in sesiyle gözlerim yerden kalkmak istedi ama onu dahi yapamadım. Bakarsam gözlerimden bile beni okurlardı. Bu da onu riske atmak demekti.

Köşede durduğumuzda yanımdaki yerini alıp ellerini önünde bağladı. Varlığı bu sefer ensemde değil yanı ucumdaydı.

"Evet, ilk yüz on beş ve yüz yirmi gelsinler." Deniz bey'in komutuyla öne ittirilip yürütülen iki kız çocuğu karşı karşıya geldiler. Bildiğim kadarıyla biri sesleri diğeri de ateşi kontrol ediyordu. Bunu da Hisar söylemişti, kendisinin benden sonraki en sevdiği güç ateşti.

"Heyecanlandım,"diye yerinde kıpırdanan Cihan bey sırıtarak Nizgin hanıma bakıyordu. Nizgin hanımın attığı sert bakışları zerre umursamadı. "Çok dikkatli bakma, asistanların gözü sende,"diye bir fısıltı işitmemle bakışlarım yere indi.

"Haftaya bir grup daha getirecekler buradan çıkan sonuç önemli,"dediğinde gözümü iki kere kırpmamla ne sormak istediğimi anladığını düşünüyordum. "Seni neden getirdiler bilmiyorum ama dördünden sadece biri kalacak."

Caner'in susmasıyla beyaz elbisemin uçlarını çekiştirdim. Neden konuşmayı kestiği önümde duran şık ayakkabılarla belli ediyordu. Çeneme dokunan iki parmakla başım yukarı kalktığında Deniz bey'in katı ifadesi odağıma yerleşti. "En çok senin bakmanı istiyorum... Bir an bile bakışlarını çekmeyeceksin." Dudaklarından dökülenlerle donuk bakışlarımla sadece baktım. Çenemdeki parmakları sıkılaştırdıkça yüzü yüzüme daha çok yaklaştı. "Lafımın ikiletilmesinden hoşlanmam değil mi yüz iki?"

Ona ufak ufak başımı oynattığımda parmakları geri çekilmiş ve nefes darbelerinden kurtulmuştum. Arkasını döner dönmez ellerini birbirine vurduğunda kızlara baktım. İkisi de esmerdi ve ikisininde saçları kulak hizalarında bitiyordu.

"Yüz on beş, başla." Duyduğu sesle bir avucunu kapatıp geri açan bedenin ellerinde bir ateş belirdi. Diğer parmaklarıyla ateşi büyüten kızın gözlerini göremiyordum. İlk defa kendimden hariç birinin gücüne şahitlik ediyordum.

Devasa boyuta ulaşan ateş bir anda söndüğünde kız şaşkınlıkla ellerine bakakaldı.

İşte en korkutucu an buydu.
Gücü kontrol edememek.

"Hay, sıçayım!"Cihan bey'in bağrışıyla kız korkuyla karşısındaki yüz yirmiye baktı. Olacakları tahmin etmek zor olmamalıydı. "Yüz yirmi."Deniz bey diğer kıza baktığında yüzünde bir bıkkınlık vardı. O bıkkınlık ifadesi sadece ben de olmazdı. Onun zevki asıl bendim.

Yüz yirmiye dönen gözlerimle kızın başını esnettiğini fark ettim. Diğerinden daha hırslı gözüküyordu, demek ki seviyordu gücünü. Gözlerinin yemyeşil olmasıyla yüz on beşin çığlık çığlığa feryat etmesi gecikmedi. Kafasındaki sesi tahmin etmek dahi istemiyordum. Yere düşen beden avazı çıktığı kadar bağrıyordu, cenin pozisyonu almasıyla elleri yüzünü tırmaladı.

Gözlerimi kapatma isteğimle boğuştum. Durdurmak istiyordum, hemen şuan da kendimi onun önüne atmak istiyordum. Zayıf elleri derisini tırmalarken yüzündeki kanlara bakmaya devam ettiler ama ben yapamadım. Sadece iki adım attım. Bütün gözlerin bana dönmesini sağlayan iki adım atmam yetti.

Gücünü kullanan kızın gözleri eskiye döndüğü anda Caner'in koluma dolanan elini hissettim. Ne yapıyorsun dercesine beni geri çekmeye çalıştığında gözlerimi yüzüne çevirip baktım. Ona çok az zamanlar bakabilirdim, o da bilirdi.

"Vay anasını,"diye bir ses işitmemle sertçe elini itekleyip yürüdüm. Benim yürümemle kapının oradan bana doğru yönelen yirmi kişilik bir koruma grubunu gördüğüm anda tek bir hareket yapmam yetti. Başımı hafif oynatmamla yere düşen bedenlerden geriye kalan bir hiçti.

"Yüz iki!" Doğuş bey'in yükselen sesiyle bana ulaşmasına müsaade etmedim. Hedefim yerdeki kızdı. Öyle de yaptım, kızın yanına varmamla önünde diz çöküp onu bedenimle sakladım. Zayıflayan kalbinin atışlarını duyuyordum ve ona da izin vermedim. Hayatımda ilk defa birinin kalp atışlarını yükselttim.

Cılız bedenimin arkasında sakladığım bedenle karşımda duran doktorlara bakıyordum. Çekmedim gözlerimi, korkmadım onlardan.

Osman bey'in yerinden atak yapmasıyla titreyen bedenimi kontrol edemiyordum. "Bittin...Bu sefer gerçekten bittin." Koşar adım bana yaklaştığı anda elleri saçlarıma dolanmış ve sertçe çekmişti.

"Andım olsun ki seni paramparça ederim!"derken demir kapı açılarak içeri silahlarla giren korumalar bu sefer yirmiden de fazlaydı. "Et, öldürsen de buradan kalkmayacağım."

Sesimi duymasıyla şok olan sadece o değil etrafımdaki herkesti. Kalp kırıcı ilk kez karşı geliyordu, gözlerine baka baka ilk kez böyle konuşuyordu. "İnanılmaz,"diyerek ağzı açık bana bakan Cihan bey'e döndüğümde Osman bey'in saçımı tutan ellerine parmaklarımı doladım. "Onlar benim,"dedim kısa ama netti.

"Bir daha söyle bakayım,"derken sesinde belli olan bir hayret vardı. Durmadım sesim titrese dahi konuştum. Belki dilimi keseceklerdi ama yine de susmadım. "Onları benim kanımdan yaptınız, dokundurmam."

Yüksek bir alkış sesi kulağıma dolduğunda Osman bey'de benim gibi kapıya doğru baktı. Karşımda dikilen beden yönetim lideriydi. Nadiren gelirdi ama geldiğinde inim inim iletirdi burayı.

"Bir anne gibi değil mi?"diye sorarken sesinde hayran bir ton vardı. "Doğuş, haklıydın." Gözleri doktoruma döndüğünde o çoktan yanımıza gelmiş ve Osman bey'i benden uzaklaştırmıştı. "Deneklerin annesi derken bundan bahsediyordun,"demesiyle elleri ceplerini buldu ama doktorum onu umursamadan yüzümü kendine çevirdi. Kimseye bakmadı, sadece bana baktı.

Alnıma kondurduğu minicik bir öpücükle alnını alnıma yasladı. "Yapma, yalvarırım yapma." Gözlerimden akan bir damla yaş yanağım boyunca süzüldüğünde titremeye başladım. "Seni kurtaramam, seni onların ellerinden ben bile alamam. Kalk." Kollarıma kayan ellerine baskın gelip başımı iki yana deli gibi sallarken yüzü benden uzaklaşmıştı.

"Ölmelerini istemiyorum,"dediğimde gözyaşlarımın ardı arkası kesilmedi. Dizlerimin üzerinde olmamı gram umursamadan kendime ağlamadığım kadar çok ağladım. Hıçkıra hıçkıra ağlarken ellerim dizlerime düşmüştü.

Yorgundum.
Çok yorgundum.

Doktorumun ellerinde ne durumda olduğumu umursamadan ağlamaya devam ettim.

Dövülürken, yemek vermediklerinde hatta yanıklarıma rağmen ağlamamıştım ama şimdi varlığını bile yeni anımsadığım dört bedene ağlıyordum.

Beni tutan kollardan kurtulmamla hıçkırıklarım çoğaldı. Ne kadar geçti bilmiyorum ama ağlamam iç çekmelere dönünce omuzlarım düştüğünde kimseye bakmadan arkamdaki bedene döndüm. Burnumun aktığını hissetmemle kolumla sildim. Gözyaşlarımı da ellerimle silerken bütün odağım sadece kızdaydı. Parmak uçlarımla koluna dokunduğumda kanayan yüzündeki kahveleri ortaya çıktı. Gözleri dolmuştu. Göz pınarından düşen yaşına ıslanmış kirpiklerimle baktım.

"Bi-bizi kurtarır mısın?" Fısıltısını işittiğimde dudaklarım titreyerek büzüldü. Burnumu çekerek belli belirsiz başımı salladığımda gözyaşlarıma mani olamıyordum.

"Yeni bir anlaşma istiyorum,"diye bir ses duymamla gözlerim yönetim liderinin karşısındaki bedene kaydı. Doktorum dimdik durmuş ve keskin hareleriyle bakıyordu. "Kalp kırıcı için yeni bir anlaşma."

"Saray yeni bir anlaşmaya açık değil,"diyen ses duygudan yoksundu. "Kalp kırıcının doktoru istiyormuş dersin, anlaşma yoksa kurallar da yok."

"Doğuş Akay'a bakın siz," dediği anda bana dönen gözlerle tekrar önümdeki kıza baktım. Parmaklarıma dokunan ellerini hissetmemle adeta kanım dondu. Sanki onun dokunmasıyla sıcacık olmuştum. Ben öylece ellerimize bakarken yanımıza çöken üç beden daha varlığını gösterdi.

Hepsi yanımda diz çökmüştü. Konuşmadılar ama gözlerindeki yardım çığlıkları daha fazlasını anlattı. Artık bir değil, dört kişiye birden siper olmuştum.

"Nedir anlaşma?"

"Kalp kırıcı ve onun denekleriyle alakalı... Tabii daha fazlası da olacak."

"Saray neden böyle bir şeye imza atsın?" Sorgulayıcı sesi meraklıydı. "Bütün güçlerin kaynağı o, ben de doktoru olarak bu anlaşma olmadan devam etmiyorum."

"Bu anlaşma kabul edilmezse fişini ben çekerim Doğuş,"dediğinde buz gibi bakıyordu ama doktorumu bu zamana kadar korkutan kimse olmamıştı. "Çekersin, bilirim."

Doktoruma bakarak korumalara bir eliyle işaret verdiğinde en öndeki koruma yanına yaklaşıp elini önünde bağladı. "Haber yolla, yeni bir anlaşma için geliyorlar dersin." Emiriyle beraber başını oynatan koruma dudaklarını hafifçe araladı. "Haber kimden derlerse?"

"Yönetim lideri Baran Saraç desinler," dediği anda gözleri bana döndüğünde bakışlarımı tek bir an çekmedim. "Ve bugün ki olaydan bahsetmeyin,"derken kravatını çekiştirdi.

"Kalp kırıcı hakkında görüşlerinizi bekliyorlardı,"diye karşılık veren korumanın sesi oldukça inceydi. "Doğru...Orasını ben hallederim." Koruma aldığı cevapla geriye çekildiğinde Baran Saraç iki büyük adımda doktoruma yaklaştı.

"Dosyasına bugünü not al...Deneklerin annesi yakında bütün bir orduyu yok edecek,"dedi.

Günümüz

Uzun süre beklememe gerek kalmamıştı çünkü Barlas açıkça cevabını dile getirdi."Gördüğün rüyaların benimle hiçbir ilgisi yok, eğer olsaydı da dürüstçe yaptım derdim ama yapmadım," derken ifadesizliği devam ediyordu ve bu şekilde açıklama yapması içimdeki şüphe tohumlarını dindirmiş gibiydi.

"Pekala," diyerek cevabına inandığımı belli ederken bakışlarında bir değişiklik olacağını hissettim ama beni yanılttı. Ardından istifimi bozmadan adımlarımı ilerleterek kapıya yöneldim. "Alvina?" diye seslenen kişiye dönmeden önce adımlarımı atmayı hızla kestim. Omuz hizamdan bakarken Ladin'in gülümseyen yüzünde büyük bir değişim olmuştu ve bu gülümsemesi büyük bir ihtimal Barlas'a inandığım içindi.

"Kolyeyi neden taktın?" diye sorduğunda tamamen yönümü onlara döndüm. "Sizi neden depoya kilitlediysem o yüzden taktım, çünkü ne sizi ne de onları etrafımda istemedim ama görüyorum ki yine istediğime ulaşamadım."

Başı yavaşça sağ omzuna doğru eğilirken bu sefer sadece tebessüm etmişti. "Onlarla bizi artık bir mi tutuyorsun?" diye sorunca dudak kıvırmakla konuşmam aynı anda gelişti. "Sen de bizi bu kadar olaya rağmen bir eve tıkacaksın, gerçekten kulağa ilginç gelmiyor mu?" diye sorduğum anda depoyu dolduran bir gülüş dikkatimizi dağıttı.

Beker'in gülüşünü saçma bulan sadece biz değilmişiz gibi Önsal'dan sert bir darbe yemişti. "Ufaklık kesinlikle haklı, cidden bizi aynı eve götürmeyi mi düşünüyorsunuz?" diye soran Beker göz ucuyla Önsal'a baktı ama ben bu bakışmayı tabii ki yarıda kestim. "Ufaklık mı? Benim bir ismim var," deyip olabildiğince kaşlarımı çattığımda serseri tebessümü bana resmen meydan okuyordu.

"İsmin sana kalsın, ben böyle iyiyim." Ladin'in konuşmasını beklemeden kapıyı açıp depodan çıktım.

Merdivenleri tek tek inip yürümeye devam ederken onları bekleme gereksinimi bile duymamıştım. Ayrıca hemen buradan gidip annemi görmem gerekiyordu çünkü başımda bu kadar önemli bir sorun varken onlarla aynı evde kalmayacaktım.

"Alvina nereye?" Sesini yükselten Ladin artık iyice sinirimi bozuyordu ama onu kırmamak için belli etmemeye çalıştım. Sadece arkamı dönüp aşağıya inen bedenlere baktım. "Gitmem gereken önemli bir yer var, Azra sana sonra anlatır," diyerek arabanın içinde olan çantamı ve telefonumu kavradım. Acilen bir taksi çağırırsam hemen eve gidebilirdim.

"Önemli bir şey mi oldu?" diye sorunca omuz silktim.

"İzin verirsen onu öğrenmeye gidiyorum," dediğim anda bu sefer Kutan'ın tok sesi araya girdi. "Kerem'in yanına mı gidiyorsun?" diye sorgular gibi ela gözlerini kıstığında Ladin'in de önüne geçmişti ama benim düşündüğüm tek şey konuşurken bana hep yakın durmaya çalışmasıydı. Adımları önümde durunca Ladin aradan çekildi, galiba onun beni ikna edebileceğini düşünüyordu.

"İşim var Kutan, ayrıca şuan hiçbirinizin öfkesiyle uğraşamam," dediğimde bakışlarını yumuşattı. Sonrasında gelen rahatlama isteği kesinlikle belliydi. "Sorun ailen mi?" diye sorunca hemen arkadan Ladin'den müdahale geldi. "Bir şey mi olmuş?"

Biliyordum ki eğer onlara gerekli bir açıklama yapmazsam peşimi bırakmayacaklardı bu yüzden dürüstçe konuşmayı düşündüm."Bilmiyorum, ama sesleri iyi gelmiyordu o yüzden iyi olduklarından emin olmak istiyorum," derken omzumu arabaya yasladım. Bir şey demelerini beklediğimde herkesin birden üzerimde gezdirdiği gözleri kaşlarımı çatmamı sağladı. "Bence bu hâlde oraya gitmemelisin," diyen Kutan'ın ardından ellerimi ceplerime soktum.

Onlar gibi kıyafetlerime tekrar bakınca hoşnutsuz bir şekilde başımı salladım. İstemesem de onları haklı buldum çünkü üstümdeki kıyafet hiç günlük bir şey değildi.

Kabullenerek sadece, "İyi geliyorum," dedim. O sırada bakışlarıma yakalanan Bars, en arkada öylece beni izliyordu ve kehribar gözlerindeki kızgınlık kendini apaçık belli ediyordu. Ayrıca kolundan kavradığı Aleda'yı ona baktığımı anlayınca kendine daha fazla yaklaştırdı. Bunu görmezden gelip Ladin'in hareketlenmesini bekledim.

"Barlas, ben Azra ve Alvina ile birlikte gideceğim siz de toplanıp gelirsiniz," dediğinde Barlas beklemeden başını salladı ama Azra sormadan edememiş gibi konuştu. "Siz kim kim gideceksiniz? Sığmazsınız, az kişi gitmeyelim," diyen Azra'ya Ladin tarafından sert bakışlar yollanmıştı bile.

Uyarıyı anlayan Azra ise mahcupça başını eğdi. "Gerek yok onlar rahatça gelirler," derken oldukça katı bir sesle konuşan Ladin'e karışmadan edemedim.

"Umarım bunu bizi sorguya çekmek için yapmıyorsundur." Ladin'in kalkan kaşları dudaklarındaki tebessümle bana döndü. "Hayır, sadece konuşacağız Alvina," deyip beni başından savdığında arka koltuğa yönelip kapıyı açtım ancak kapatamadan Kutan'ın kulağıma fısıldadığı sözlere dikkatimi son anda verdim.

"Canını sıkma, akşama doğru gerekirse seni o evden götürürüm," deyince gülümseyip dudaklarımı ıslattım ve bana dönen elalara yenik düşüp üzerimdeki bütün öfkeyi bir çırpıda bıraktım. Sanki o anda eski Alvina'yı kelepçelerinden kurtarmış gibi hissetmiştim.

"Bana öfkeli değil misin?" diye sorduğumda şefkatli gözleri hiç değişmedi.

"Sana değil, seni bu duruma getirenlere öfkeliyim ve o kişiler arasında maalesef ben de varım," dediğinde sadece omuz silkmekle kaldım o da bir şey söyleyemeyeceğimi anlamış gibi geri çekildi.

Ben de arabaya yerleşirken arkamdan kapatılan kapıyla bakışlarım yine Kutan'a değdi. Camın üzerindeki elini görünce ne yapacağını dikkatli gözlerle izliyordum ama sadece gözleriyle yanıma koyduğum telefonumu işaret etti.

Ona uyarak gözlerimi kapayıp açınca istediğini almışçasına arkadaşlarının yanına geri dönmüştü. Çok geçmeden ilk aralarından uzaklaşan Bikem oldu. Galiba içinde büyük bir kırgınlık vardı ve bunu şuan dışarı vurmak istemiyordu. Onu gayet iyi anlayabiliyordum. Ardından Bikem arabaya geçtiği an Alkan'da onu yalnız bırakmaktan kaçınırcasına peşinden gitti.

Onların gidişi ile beklemediğim hamleyi yapan Ladin, Aleda'nın ellerini tutup okşadı. Yüzündeki samimiyet ve şefkat her hâli ile belli oluyordu. Gözlerimi kaçırmak isterken bu sefer de başka gözlere yakalandım. Gökay'ın kızgın gözleri odağımı aldığında sanki gerçekten bu kadar şeyi yapabileceğime inanamamış gibi yüzünü buruşturuyordu. Hiç beklemeden en arkada park edilmiş arabaya doğru yürüyüp gitti.

Ladinlere tekrar dönen gözlerim ilk kez istediğine ulaşamamıştı çünkü Aleda'ya sarılan beden Ladin'e aitti. İlk defa ona olan bütün samimiyetim kendini iğrenmeye bıraktı ve bunu belli edercesine suratımı astım. Ondan hemen ayrılan gözlerim Önsal'a tutunduğu sıra Aleda'ya baktığını fark ettim. Açıkçası onların Aleda'yı bu kadar sahiplenmesini tuhaf buluyordum. Sonuçta bunca zaman kendi ailem dahi olsun bu koruyuculuğu kimseden görmemiştim ve şimdi karşımda bu manzarayla ne yapacağımı kestiremiyordum.

Sadece çok fazla kızgındım.

Biraz ilerimde olan Kutan'ın gözlerini takip ederken gördüğüm manzara pek hoş değildi çünkü Bars'la bakışmaları fazlasıyla garip geldi. Bars'ın kehribarları Kutan'ı ezmek istermiş gibi hırçınca bakıyordu. Aslında bunu tahmin etmesi zor değildi çünkü Beker'e ve kendisine yapılan saldırıyı unutmaması normal geliyordu. Sadece içten içe bunun bir kavgaya dönüşmemesini diledim çünkü ne kadar buradaki herkese kızgınlık beslesem de Kutan'ın dahil olduğu hiçbir meselenin büyümesini istemiyordum.

Benim yüzümden onlara düşman kesilmesi hoş olmazdı. Saraçlar bir zehir gibi etrafına dolanırdı.

Herkesi içine attığım bu cehennem çukuru ona gelince nedense kapanıyordu. Belki de içten içe ben de biliyordum. Benim ona olan hislerim hep kendimden kaynaklanıyordu çünkü onu ulaşılmaz ve farklı kılan bendim.

Ardından gözlerimi hepsinin üzerinden çekip telefonumu elime aldım. Kutan'ın ne yapacağını merak ediyordum o yüzden sadece beklemek istedim çünkü Ladinlere bakarken kendimi daha fazla öfkelendiriyordum. Birkaç dakika sonra da Azra ön yolcu koltuğa binmiş ve kapısını kapatmıştı.

"Yapmadın değil mi?" diye sorunca dudaklarımda ufak bir kıvrılma oluştu. Bunu dikiz aynasından gören siyah gözler bilmiş bir ifadeyle beni süzüyordu. "Yapmadım," dedim sadece.

İkimizin de oradayken plana sadık kalması hâlâ benim için iyi bir sonuçtu çünkü o da az çok biliyordu. Kimsenin bizi gerçekten düşündüğü yoktu ve eğer böyle bir şey olsaydı Ladin gözümün önünde Aleda'ya sarılmazdı.

"Gücünü istediği zaman zorlayamayacak, hatta çoğu şeyi yapamayacak desem daha doğru olur," diyen Azra'ya göz ucuyla bakarken suratındaki ifade benim bu halimden hoşnutsuz değildi. Ne kadar değişmemi kötü bulsa da başka türlü ayakta kalamayacağımı o da artık biliyordu. Bunu görmek içimdeki karamsarlığı söküp aldı. O esnada arabaya binen Ladin'le ikimizde sessizliğe gömüldük çünkü artık ikimiz de herkese karşı mesafemizi biliyorduk.

Yavaşça deponun oradan ayrıldığımızda öndeki iki aracı takip ettik. Ladin hızlanarak gri arabanın yanına yaklaştığında onunla aynı hızda ilerlemeye başladık. Büyük bir ihtimal Kutan ileride duran benzinliğe gitmemiz gerektiğini benden önce söylemişti. Sessizliğe uyarak ben de dudaklarımı aralamadım ama pencereye başımı çevirdiğim an Kutan'la göz göze geldim. Şaşkınlıkla irkildiğimde onun da dudaklarında bir gülümseme oluştu.

O sırada sanki zamanı gelmiş gibi telefonum titredi. Hafifçe koltukta kaykılıp toparlandığımda telefonumu elime alıp mesaj kutumu açtım.

Gönderen: Kutan

Kendine sahip çık demekten yorulduğumu fark ediyorsundur umarım.

17.10

Mesaja sertçe yutkunarak karşılık verirken yüz ifademi net bir şekilde gören gözlere rağmen inatla ona dönmedim. Oysa yaptıklarıma öfkelenmediğini ima etmişti, demek ki bu da sadece beni yanıltmak için bir hareketti. 

Gönderilen: Kutan

Beni durdurma Kutan yoksa seni de karşıma alırım ve bu sefer sen bana yenilmiş olursun. Ayrıca şunu da unutma, kimsenin intikamı benimkinden daha acımasız olamaz.

17.11

Yazdıklarımı gözden geçirmeden direkt yolladığımda Ladin'de hızını attırmış ve iki arabanın da önüne geçmişti. Ben de bir daha mesaj gelmemesi için telefonumu komple kapattım çünkü daha fazla yaptıklarımın başkalarının ağzına dolanmasını istemiyordum. Ne kadar üstüme gelseler de inatla daha fazlasını yapmaya devam edecektim.

Ladin'in hepsinden önce benzinliğe girmesiyle yerimden kıpırdanmaya başladım. "Fazla vaktiniz yok çabuk halledin işinizi," dediğinde bir şey deme zahmetine girmedim sadece kapımı açıp kendimi dışarı attım. Nefes almaya ihtiyacım vardı ama buradan gitmeye daha çok ihtiyacım vardı sonuçta elime bir daha böyle bir fırsat geçmezdi.

Arabanın etrafından dolanıp arka tarafta ki kadınlar tuvaletine yöneldim. Burasının direkt ormana çıkması belki de kaçma girişimimi başarılı kılacaktı o yüzden adımlarımı hızlı atmaya özen gösteriyordum. Kimseyi beklememe sesini çıkarmamış Ladin sadece markete yönelmişti. Bundan memnun olarak derhal oradan uzaklaşıp tuvalet kabinlerini arkamda bıraktım ama o anda arkamdan duyduğum adım sesleri ile mecburen yönümü değiştirip tuvalete girmek zorunda kaldım.

Girdiğim anda gözlerimi boş kabinlerde gezdirdim. O adım seslerinin kimden geldiğini bilmediğim için buradan şuan için kaçamayacaktım. Hiç çaktırmadan karşımdaki aynadan kendime baktım. Sanki karşımdaki yansımam ben değilmişim gibi hissediyordum ama bir anda araya giren bedenle aynada artık tek ben yoktum çünkü Aleda tam arkamda bitkin bedeniyle öylece dikiliyordu.

"Öğrendiklerini Bars'a karşı mı kullanacaksın?" diye soran sesini benim yorduğum düşünülürse soruyu cevaplamakla yükümlüydüm. "Açıkçası çok fazla bir şey öğrenmedim, zaten ilk baştan beri bu ihtimallerden şüpheleniyordum. Sen sadece bunları doğrulamış oldun," diyerek sırtımı aynaya dönerek onunla göz göze geldim. Yüz hatları benimle karşı karşıya kalınca gerilmişti ama bunu göstermemek ister gibi arada sırada gözlerini kaçırıyordu.

"Bars sadece senden yardım bekliyordu, sen de ona istediğini vermedin ama ona rağmen hep geri çekilmemizi söylüyordu. O yüzden ona istemesen de borçlusun, hatta Azra'dan bile daha fazla borçlu olabilirsin," deyince kollarımı kavuşturup tek kaşımı kaldırdım.

"Yardım etseydim benimle işi bitince gücümü almaya kalkışmayacaktı yani?" diye sorarak onu teyit ettiğimde bana istediğimi verircesine sertçe yutkundu. Ben de dudaklarımı ıslatıp tekrar konuştum. "Aleda benimle neden konuşuyorsun? İstersen sana tekrar hatırlatayım, sen benden ölesiye nefret ediyorsun," demekle kalırken tatmin olmamış gibi başını eğip bir süre bekledi. O sıra turuncu saçları öne döküldüğünde beyaz teni oldukça aydınlık duruyordu ama ona daha fazla bakmayı reddedip derin bir nefes aldım.

"Haklısın senden nefret ediyorum ama arkadaşlarıma zarar vermene izin veremem, o yüzden Barslara karşı nazik ol çünkü bir daha eline böyle bir fırsat vermeyeceğim," deyince dudaklarımı büzüp arkama yaslandım. Sert bakışlarıyla birlikte yanımdan uzaklaştığında kapıyı çarpıp çıktı.

Gireceğim iğrenç ortamı kaldıramayacağım için ben de hızlı adımlarla kapıyı açıp çıktım. Arkamdan sessizce kapanan kapıyla birlikte bir süre ormanla aramda kalan tellere baktım. Eğer biraz zorlarsam bence oradan geçebilirdim. Ardından tele yaklaşarak ellerimle biraz yer açmaya çalıştığımda ellerimi acıtmaktan başka bir şey yapamamıştım. Tekrar yere eğildim ve altta kalan yuvarlak alandan geçebileceğimi düşündüm. Tamamen yere çökecekken aniden kolumda hissettiğim sert baskıyla bocalayıp ne yapacağımı şaşırdım. Kalın bir el beni ayağa kaldırıp kendine çektiğinde karşımdaki bedeni son anda gördüm.

Beker siyah gözleriyle bakış açıma girince düzenli solukları ve alaylı gülümsemesi sinirimi bozmaya yetti. "Küçük kaçağımız da buradaymış demek," derken beni çekiştirmeye başlayan elden bilerek kurtulmayı denemedim. Beni çekiştirmesine müsaade ettim çünkü kolyeden dolayı zaten yaklaşamadığı için sadece kolumdan tutabiliyordu yani böyle bile aramızda baya mesafe vardı. Zaten elinden kolayca kurtulabileceğimi sanmıyordum.

Beni arabaların oraya hızlı adımlarla çekiştirdiğinde arabaya yaslanıp konuşan grup dikkatimi hemen çekti. Hepsi birlikte toplanıp ciddi bir şey konuşuyor gibiydiler ama çok geçmeden dikkatlerini biz bozduk. Beker'de aynı şekilde kolumu havaya kaldırıp sesini duyurmak istedi. "Bakın bakalım kimi kaçarken yakaladım," diye beni onlara doğru ittirdiğinde beni kolumdan yakalan sadece Alkan oldu.

Ona minnetle bakarken Ladin ve Barlas'ın radarına çoktan yakalanmıştım bile. Alkan'a bakmadan onlara dudak kıvırırken Ladin dayanamıyormuş gibi hemen konuştu. "Alvina gerçekten senin derdin ne? Anlamıyorum neden bizden kaçmaya çalışıyorsun?" diye bıkkınca sorusunu sorarken omuz silktim.

"Lütfen benimle ilgilenmek yerine arkadaşlarınla konuşmaya devam eder misin?" Onlardan uzaklaşmak için arkamı döndüğümde sert bir el beni tutup direkt ortalarına çekti.

"Şu kalp kırıcıya da bir bakın, gerçekten bizi mi kıskanmış?" diyerek açıkça benimle alay eden kişi kızgınlığından ufakta olsa sıyrılmış olan Bars'dı. Şaşkınlıkla açılan dudaklarımla, "Kıskanmak mı? Hadi ama Bars ciddi olalım, benim gibi biri sizin gibi aptalları mı kıskanacak?" deyiverdiğimde omzuma doladığı kolunu sıklaştırarak yüzünü yüzüme temas ettirdi. "Daha fazla sinirimi bozmak istemezsin diye düşünüyorum, o yüzden kimseye bulaşmadan bize ayak uydur," dediğinde sert bir soluk verip nefesinin yüzüme temas etmesini sağladı.

"Çek lan elini!" diye kükreyen ses Kutan'a aitti. Bikem'in yanından sıyrılıp yanıma gelecekken Barlas göğsüne sertçe elini bastırdı. Ters ters durup göğsündeki ele baktığında resmen burnundan soluyordu.

Bars'da beni aynı şekilde geriye savurduğunda kimse bir şey deme zahmetine girmedi ama boynumda hissettiğim boşlukla sinirle dişlerimi sıktım. "Kolyeni mi arıyordun?" diye sorup suratına hafif sırıtış ekleyen Bars gözlerimin önünde kolyemi salladı. Demek ki Kutan'ı zerre kadar takmıyordu. "Amacın ne?" diye üstüne giderken biçimli dudaklarını benim gibi büzdü.

"Amacım sadece şu intikamını durdurman," derken boşta kalan eliyle çenemi kavrayıp sıktı.

"Bana daha fazla üstünlük taslar gibi davranırsan fena halde öfkelenirim ve bunun sonucu sadece sizi etkiler," deyince bu sefer çenemdeki elini ağırca çekti ama dudaklarıma değdirdiği parmağını hiddetle karşıladım. Bir hışımla elini ittirirken, "Bana yaklaşmayı ve dokunmayı derhal kes yoksa canı yanan sadece sen olacaksın," deyiverdiğimde dudaklarını daha fazla kıvırıp tok sesiyle konuşmaya devam etti. "Nasıl olacakmış o?" diye tısladığında kehribar gözlerine bakarak yumruğumu aniden yanağına savurdum. Hiddetle diğer tarafa dönen başıyla yere düşmekten kıl payı kurtulunca yaptığım bu hareket gözlerini büyüttü.

Ardından bakışlarım bizi izleyen kişilere kaydığında Barlas'ın yanında öylece duran Kutan sadece keyifle bizi izliyordu. Aslında onun da tek istediği onlara karşılık vermemdi, o yüzden onu terslediğim için kendimi kötü hissettim. Sonuçta bunu istese benim yerime de yapardı ama Kutan kendi sorunumu bana hallettirmek istiyordu. En azından yanımda beni küçük görüp işime karışmıyordu buna seviniyordum.

Ondan geri çekilen bakışlarım Aleda'ya döndüğünde tam karşımda öfkeden kudurduğunu fark ettim. Çok geçmeden yerinden atılmak için hamle yaptığında ise onu Gökay ve Beker tuttular. Bence diğerlerinin sessiz kalması da Bars'a olan saygıları yüzündendi çünkü hiçbir zaman Bars'ın halledebileceği işlere karıştıklarını görmemiştim.

Bars ağırca başına bana çevirince omuz silkerek, "Haddini aştın, o yüzden bir daha bana karışma," diyerek elindeki kolyemi bir çırpıda aldım. Arkamdan gelen sık nefesleri duyumsayabiliyordum ama bilerek arkamı dönmeden arabanın kapısını açıp koltuğa oturdum ve geri kapıyı kapatırken derin bir nefes aldım.

Bir süre sonra da hepsi dağılarak arabalarına binince sesimi çıkarmamıştım. Yol boyunca sadece etrafı izleyerek vaktimi geçirdim.

Uyuşmuş bacaklarımla bedenimi kaldırdığımda arka koltukta iyice uykumu almıştım. Gerinerek arabadan indiğimde ise Azra'da benimle aynı anda inip hemen yanıma geldi. Bunu neden yaptığına bir süre kafa yorarken Ladin'in uyarıcı sesiyle bakışlarımı ondan geri çektim. "Ne duruyorsunuz hadisenize," dediğinde hepimiz arka arkaya olacak şekilde eve girdik.

Azra'yla kısa bir süre duraksayıp en son ayakkabılarımızı çıkardığımızda Ladin bizi bekleme gereği bile duymadı. Benimle aynı tepkiyi vererek Azra'nın da yüzünü buruşturduğunu görünce dudaklarımı kıvırdım. "Sinir oluyorum ya," diyen sese onaylar niteliğinde başımı salladım."Takıma hoş geldin o zaman," diyerek ekleme yaptığımda gülüşü kulağımda çınladı. Hemen ardından ikimizde içeri girdiğimizde bizi karşılayan kalabalıkla gözlerimi baymadan edemedim. 

Artık gerçekten kalabalıklardan hiç hoşlanmıyordum. Arkamdan bir elin beni desteklediğini hissettiğimde Azra bizi yavaşça cam kenarına çekti. Aslında bir yandan onun da diğerlerinin yanına oturmak istemeyişi içimi rahatlattı.

Diğerlerinden biraz uzakta pencereye doğru yaslanırken bilerek ayakta kalmayı seçtik. "Gelin şuraya," deyip ayağa kalkan Kutan'dan sonra Alkan'da kalktı ama yine de tebessüm ederek başımızı olumsuzca sallayıp onları reddettik. "Biz burada iyiyiz," diyen Azra oldukça içten sesiyle konuştu. İlk başta Kutan'ın sert bakışlarına yakalansak da Azra nasıl baktıysa mecburen tekrar oturmak zorunda kaldı.

Aleda, Bars ve Önsal üçlü koltuğa otururken diğer ikili koltukta Alkan, Bikem ve Kutan oturuyordu. Boşta kalan iki tane tekli koltuk vardı ama onları hepimiz Ladin ve Barlas'a bırakmıştık. Bizim gibi ayakta dikilen Beker ve Gökay ise hallerinden gayet memnunlardı ama son anda ikisiyle de göz göze gelmiştim. Hiç duraksamadan bakışlarımı onlardan çekince ruhsuz suratlarına geri döndüler.

Aysar ve İdil'in yokluğu aralarında baya belli oluyordu.

İçeriyi adımlarıyla dolduran Barlas ilk olarak ellerindeki buz torbalarını Bars'a, Gökay'a ve Beker'e verdi. Ben de onları alaylı bakışlarla izlemeden edemedim. Yanımdan gelen kıkırtıyla bakışları üstüne toplayan Azra hâlinden gayet memnundu çünkü o da benim gibi onlara dalaşmaktan hoşlanmaya başlıyordu. Dürüst olmak gerekirse onunla bu şekilde her şeye ortak olmak kendimi yalnız hissettirmiyordu.

"Şu halinize bakın, bir gün içinde hepiniz aynı kişiden sağlam bir dayak yediniz," diyen Ladin sesini bir anne ayarında tuttu. Gerçekten onlara sahip çıktığını görmek bana ne hissettiriyor bir türlü anlayamıyordum. "Bana vuran o değildi," diyerek söze giren Beker ise oldukça kızgın görünüyordu. O anda Kutan'la bakışmalarını neye yoracağımı bilemedim çünkü ikisi de kolay pes eden kişiler değillerdi.

"Bunu çoktan hak etmiştin, hiç kimse yanımdaki kıza bunu yapamaz. Bir dahakine tek bir yumrukla kurtulamazsın," deyip savunmaya geçen Kutan sesini bunca zaman sonra gerçekten sert ve sağlam tuttu. "Yanımdaki kız dediğin kişi kaç kişinin canını yaktı farkında mısın?" Savunmaya geçen Beker ise çoktan gardını almıştı.

"Seni öyle bir sik-" deyip ayağa kalkmaya hazırlanan Kutan'ı Alkan hızla geri yerine çektiğinde Ladin'de elindeki iğne ve ilaçları gösterip katı bir sesle araya karıştı."Birbirinize bulaşmayı bırakın da artık rahat bir nefes alalım."

Herkes bu uyarıyla birlikte usulca yerinde durmaya devam etti. Bakışlarım karşımdaki duvara dönünce bu sefer sakin sesiyle tekrar konuştu."Aleda, Alvina ve Gökay gelin şu sandalyelere oturun bakalım. Size biraz ilaç vereceğim," dediğinde kaşlarımı çatıp sertçe bakmadan edemedim. "Benim bir şeyim yok." Başını sol omuzuna doğru eğip keskin bakışlarıyla bana bakmaya başladı.

"Ama midenin bu ilaçlara ihtiyacı var, hem biraz rahatlayıp sakinleşsen fena olmaz," dediğinde suratımı buruşturup gözlerimi kıstım. "Gidip sadece biricik kızınla ilgilenir misin lütfen?" dediğim anda bıkkın bir iç çekişi dudaklarından döktü. Sıkılmış bir ifadeyle elindeki ilaçları yanındaki yemek masasına bıraktı. "Ne yapmamı istiyorsun? Sırf sen kızgınsın diye kimseye kötü davranamam," derken söylediklerini sonradan algılamış gibi hemen konuşmayı kesti ama artık bir işe yaramamıştı çünkü ne söylemek istediğini tam net anlamıştım.

"Öyle demek istemedim," deyip bana ilerlemeye başlayan Ladin'i mesafeli bir şekilde karşılamadan duramadım. "Onlar için de bana ilk başta kötü davranmıştınız, neden yaptın o zaman bunu?" diye sorduğum anda adımları salonun tam ortasında durdu. "Onlar için yapmadım biliyorsun, zamanı değildi ve-" derken sert sesimle araya girdim.

"Bana gözlerinizin önünde işkence ettiler ama hala onlara kötü davranmamaktan mı bahsediyorsun?" diye sorarak koltukların arasından geçerken duraksayarak devam ettim. "Siz gerçekten hayatımda gördüğüm en kötü kalpli insanlarsınız. Beni tanımadığınız halde durmadan canımı yakmaya çalıştınız ve şimdi de saçma sapan şeylerle yaptıklarınızı telafi etmeye çalışıyorsunuz ama bir şeye yaradığı yok görmüyor musun?" deyip geri adım attığımda tekrar yerime döndüm.

Söylediklerimi sindirememiş gibi gözleri dolan Ladin'e umursamazca baktığımda tekrar konuşmayı gereklilik olarak gördüm. "Benim bir hayatım olabilirdi, şuan hala okula gidiyor olabilirdim. Siz sadece hayatımı değil geleceğimi de çaldınız o yüzden artık bu sahte merhametini istemiyorum," dediğimde mavi gözleri dolu dolu baktı.

Daha fazla dayanamayan Barlas ise onu kendine çekip salondan uzaklaştırmaya çalıştığında gram pişmanlık duymadım. Belki de söylediklerimi gerçekten hazmedememişlerdi ama bu benim suçum değildi. Sonuçta birinin bunları onlara hatırlatması gerekiyordu. Üzerimdeki bakışlara aldırmadan yerimden hareketlenip dış kapıya ulaşmak için ilerlediğimde adımlarım her saniye tökezlememek için daha sağlam duruyorlardı. Bunun için bile kendimle gurur duyabilirdim.

Dış kapıdan hızlıca çıktığımda arkamdan kapıyı aralık bırakarak bahçeye yöneldim. Artık buradan gerçekten gitmek istiyordum ama bu söylediklerimden sonra gidersem sözlerimin onlar için hiçbir anlamı olmayacaktı o yüzden sadece sakinleşmeye çalıştım. Evin etrafından dolaşıp bahçede ilerlerken biraz ileride bütün Feraz'ı gösteren bir manzaraya denk geldim. Ben de hiç oyalanmadan direkt oraya yöneldim.

Köşede kalacak şekilde manzarayı izlerken halimden oldukça memnundum ama burada çok kalmamam gerektiğini de farkındaydım. Tam o sırada arkamdan işittiğim adım sesleri ile buruk bir tebessümüm yüzüme sindi çünkü bu kişinin kim olduğunu tahmin etmekte artık zorlanmıyordum. Hayatımda ne olursa olsun peşimden gelecek tek bir kişi vardı. "Yine geldin," dediğim anda tok sesinde bir iç çekiş meydana geldi.

"Her zaman gelirim biliyorsun." Dudaklarımı birbirine bastırıp Kutan'a arkam dönük durmaya devam ettim.

"Bu hissettiklerini bana neden daha önce söylemedin?" diye sorduğunda içinde biriken bazı şeylerin karmaşık hissine kapıldım. Ona dönerek gözlerimi kırpıştırırken karşımda o kadar ciddi duruyordu ki söylediklerimin en çok onu etkilemiş olduğunu gördüm.

"Sanki bilmediğin şeyleri söyledim, zaten bunları baştan beri biliyordunuz," dediğimde kaşlarımı çatıp anlamsızca başımı sağa sola salladım. Üzerindeki beyaz gömlek diğer giydiklerinden daha farklıydı ama onun gömlek giymesini seviyordum. Kollarını sıvazlayarak, "O yüzden yaptıklarımı telafi etmek istiyorum," dediğinde bana yaklaşmasına izin verdim.

Adımları tam önümde bittiğinde ise başımı hafifçe yukarı kaldırmak zorunda kaldım. "Birkaç gündür zaten her şeyi fazlasıyla telafi ediyorsun, o yüzden senden daha fazlasını bekleyemem. Sonuçta arkadaşını kötü işlerimde kullanmama rağmen sesini hiç çıkarmadın. Ayrıca hala da öfkeli olmamla ilgilendiğinin de farkındayım," deyince elalarındaki dalgalanmayı net bir şekilde gördüm. Sözlerimden sonra ne hissettiğini kestiremedim ama yüzündeki buruk gülümseme gamzesiyle birlikte içimdeki bütün sıkıntıları alıp götürmüş gibiydi.

"Çünkü öfkeli olduğunda en çok kendi canını yakıyorsun," deyince ne diyeceğimi bilemedim. Sadece kaldırdığım elimi cesurca kalbinin üzerine yerleştirdiğimde kesilen nefesime rağmen gözlerimi yumup elimin omuzuna kadar çıkmasını sağladım.

Sert göğsü elimin varlığı yüzünden daha fazla kasılmıştı. Elim de yerini bulmuş gibi omuz hizasında kalırken dudaklarıma sahici bir gülümseme ekledim çünkü biliyordum ki yüzümden başka hiçbir yere bakmıyordu. Bana yaptığı haksızlıklara rağmen onu her zaman affedeceğimi görsün ve hissetsin istiyordum.

O bana her koşulda gelirdi ama ben de onu her zaman affederdim.

"Aleda bana bugün gücümün beni yok edeceğini söyledi." Dudaklarımdan dökülen her kelimeyle sanki daha çok rahatlıyordum.

"Buna inanmak istemiyorum o yüzden sen de inanma," dediğinde ise omuz hizasında duran elimi sıklaştırmıştım. Alnını aynı yavaşlıkta alnıma değdirdiğinde bir süre soluklanmakla ilgilendi. Ben de ona seve seve bu süreyi tanıdım. "Çünkü benim inanmaktan kaçtığım ne varsa bunun asıl sebebi sensin," diyen sesle bozguna uğradım. Gözlerimi sımsıkı kapattığımda aynı şeyi kulaklarım için yapamamıştım çünkü aynı esnada boşta kalan elimi kavrayan eli buz etkisi yarattı.

Ama bu uzun sürmemişti çünkü çok geçmeden elimi bırakıp iki elini de yanaklarıma yerleştirdi ve alnını alnımdan uzaklaştırıp alnıma kalıcı bir öpücük kondurdu. Kâküllüme sinen öpücüğüyle birlikte içime derin bir nefes çektim.

Acaba onda gerçekten ne değişmişti de bana koşulsuz bir merhametle geliyordu?

Aklımı zorlayan soruyla baş etmeye çalışırken o anda Alkan'ın gür sesi kulağıma dolduğunda gözlerimi açmak zorunda kaldım. Beni karşılayan görüntü uzaktan gelen sesten ibaretti ama ona rağmen elimi Kutan'ın omzundan çektim. O da benden uzaklaştığında yüzünü buruşturduğunu görmüştüm. Bu beni ufaktan gülümsetse de yanımıza kadar gelen Alkan, Kutan'ın çoktan ilgisini benden aldı.

"İçeriye gelmelisiniz yoksa Azra kendine hakim olamayacak," diye mırıldandığında Alkan nefes nefese kaldı.

"Hadi o zaman gidelim," diyerek sadece şu ortamdan çıkmak istedim çünkü Kutan elbet bu konuşmalarımızın devamını isteyecekti ama bunu şuan istemiyordum.

Önden ilerlemeye başladığımda Alkan ve Kutan'ın birbirlerine olan anlamsız bakışlarını anlık da olsa yakalayabildim. Bunu görmezden gelip hızlı adımlarla evin yolunu tuttum. Arkamdan gelen adımlar bir süre sonra bana yetiştiğinde eve beraber girdik. Büyük yemek masasındaki bedenler memnuniyetsizce yerlerinde otururken bir el kolumu kavrayıp benimle birlikte masaya yaklaştı.

Baş köşelerde Bars ve Barlas vardı. Onların hemen sağında ise Azra ve Bikem oturuyordu. Yanlarındaki üç boş sandalye de büyük bir ihtimal bizim için olmalıydı. Diğer tarafa baktığımda hemen suratımı astım çünkü Gökay, Önsal ve Aleda yan yana oturmuşlardı ama yanlarında bir sandalye öylece duruyordu. Açıkçası Beker'in yokluğu baya belliydi.

"Ne oluyor burada?" diye soran Kutan oldukça katı bir üsluba sahipti. Sanki bir şekilde o da sinirini çıkarmaya çalışıyordu. "Ne olmadı ki, resmen bizi çileden çıkarıyorlar. Beker kalkmış ablamı suçluyor," deyip kaşlarını çattan Bikem oldukça kızgın görünüyordu. Aralarında nasıl bir tartışma çıktıysa suratı kıpkırmızı kesilmişti.

"Boş ver şunları," diyen Azra en sonunda benimle göz teması kurdu. İkisine de anlayışla baktığımda ne hissettiklerini gayet iyi anlayabiliyordum o yüzden rahatlamalarını sağlamak ve destek olmak için ikisinin yanındaki sandalyeye oturdum.

Alkan ve Kutan'da beklemeden yanımızdaki diğer iki sandalyeye oturduklarında salonun kapısında Beker göründü. Elindeki suyu yavaşça yudumlayarak masaya yaklaşıyordu. Derin bir iç çeken Ladin arkasından içeri girmişti ve yüzündeki bitkinlik gözle görülüyordu.

"Ablam baştan beri hiçbirinize bulaşmadı, şimdi kalkıp arkadaşına yardım ediyor diye ona hain diyemezsiniz," derken bir anda sandalyeden atılan Bikem daha fazla susamıyor gibiydi.

Azra'da tam o anda elini Bikem'in bileğine sardığında Beker çoktan konuşmaya başlamıştı bile. "Aleda, ablanın düşmanı değildi. Siz sırf arkadaşınız diye onu destekleyip duruyorsunuz ama asıl yapmanız gereken tam olarak onu durdurmaktı," dediğinde soğuk ifadesiyle sesli soluklarını da ardından bıraktı. "Suçu sadece onlar da aramayın sonuçta siz de farklı bir şey yapmadınız." Barlas olaya el atmak istedi ama olayı durdurmak yerine kızıştırıyor gibiydi.

"Haklısın suçu direkt Ladin'le sen de aramalıyız, çünkü ikiniz de bütün herkesi koruyup sahipleniyorsunuz ama neden böyle bir plan da Alvina'yı durdurmadınız?" diye sorarken Barlas'ın yanı başında durdu. "Beker, yeter lütfen," diyerek araya giren Aleda'nın sesi aşırı cılız çıktı ama ayağa kalkmasını engelleyen Bars hala diğerlerine sahip çıkmaya çalışıyordu.

Kutan'da bunun farkındalığıyla benim gibi sessizce olayı izliyordu çünkü gereken yerde ortaya atılacaklarını bildiğim için arada sırada Alkan ve Kutan'a bakmadan duramıyordum. O sırada yüzümüze vuran rüzgâr açık bahçe kapısından geliyordu ve salondaki kapı sonuna kadar açıktı.

"Konuyu daha fazla deşip olay çıkarmayı bırak artık," diye bağırarak konuşan Barlas artık hiddetle ayağa kalktı.

"O zaman sadece susup bizi yatıştırmayı kesin, sizin şuan yapmanız gereken onlara gereken cezayı vermek olmalıydı!" Bizi işaret eden Beker siyah gözlerini büyütüp sinirli soluklar almaya başladı. "Onlara sakın sesini yükseltme!" diye bağıran Bikem'le birlikte Kutan'la Alkan'da ayağa fırladı ama bir faydası olmamıştı çünkü Beker hepimizi hayrete düşürerek elindeki suyu tam Bikem'in yüzüne fırlattı.

Bikem'in kapanan gözleriyle birlikte her yeri sırılsıklam oldu. O anda Önsal hızlı davranarak Beker'i tutup masadan uzaklaştırdı. İki yanımdan gelen sinirli soluklar ise Azra'nın artık duramayacağını anlamamı sağlıyordu o yüzden hızlı davranarak ona engel olmaya çalıştım. Ancak o anda Bikem sertçe Barlas'ı ittirmiş ve Beker'e doğru yürümüştü ama tam ona yaklaşırken Alkan ani bir refleksle Bikem'i kucakladı. Hemen ardından Bikem'i direkt açık pencerenin olduğu yöne götürünce ben de rahatlayarak Azra'nın kolunu bıraktım.

"Kutan topla arkadaşlarını yoksa hiçbirini sakinleştiremeyeceğiz," diyerek Kutan'ın kolunu tutan Bars'ı gördüğümde ikisi de o kadar kızgın görünüyorlardı ki birbirlerini onaylamaktan başka bir şey yapamamışlardı. İlk Bars, Gökay ve Aleda'yı bir şey yapmamaları konusunda uyardığında Kutan'da yanımdaki Azra'yı alıp Ladin'in yanına götürdü. Ladin'de çok kötü olmuştu çünkü titreyen elleriyle oldukça çaresiz ve bitkin görünüyordu.

Herkes olduğu yerde bir süre beklediğinde artık hepsi ne yapacağını şaşırmış gibiydi. "Resmen çocuk gibisiniz, kimse bir türlü suçunu kabullenip özür dileyemiyor," derken elini sertçe masaya vuran Barlas'la birlikte hafifçe yerimden sıçradım ama bu sefer kimse sesini çıkartıp Barlas'a karşılık vermedi. Hatta Beker bile elini alnına koymuş acı çekiyor gibi görünüyordu.

Sessizlik kısa bir süre yine ortamı ele geçirdiğinde kimsenin konuşmayacağını sandım ancak araya giren topuk sesleriyle birlikte birden acı dolu bir bağrış koptu. Biz daha ne olduğunu anlamadan Aysar'ın bedeni içeriye girmiş ve elleriyle Bikem'in saçını sertçe kavramıştı. Hatta Alkan bile ellerinden kayan Bikem'e sahip çıkamadı. Aysar'ın alaylı bakışları tam olarak herkes de gezindiği sıra ilk Barlas'da durdu.

"Barlas artık gerçekten sana inanamıyorum, nasıl düşünebiliyorsun bizim gibilerin onlardan özür dileyebileceğini?" diye dudaklarını kıvıran Aysar oldukça cesur görünüyordu.

İşte tam o anda bende de ipler koptu çünkü Bikem'in canını yakması beni bile çıldırtı. "Aysar bırak kardeşimi yoksa yemin ediyorum seni kendi ellerimle gebertirim," diyen ses Azra'ya aitti. Kutan'da Bikem'i gördükten sonra Azra'yı tutmayı bıraktı. Üçümüz aynı anda onlara ilerlerken Alkan bizden önce onlara ulaştı ama Bars hepimizi gür bir bağırışla anında durdurdu. "Yeter artık!" diye bağırınca Alkan en sonunda adımlarını durdurup acı çeker gibi suratını buruşturdu.

"Aysar bırak kızı." Hepimiz kardeşine yaklaşan Bars'a güvenmeyi seçtik. Aslında Kutan elini önümüze siper ederek bizi durdurmuş oldu ama aceleyle elimi kavrayan Azra daha fazla dayanamıyormuş gibi kardeşine sırtını dönüp yüzünü omzuma yasladı.

Gücünü kullanırsa neler olacağını çok iyi biliyordu.

"Artık bana karışmayı bırak, zaten yeterince canımızı sıktılar," dediğinde arkadan başka bir beden araya girdi. Azra ne olduğunu anlamış gibi başını çevirip bizimle birlikte Bikem'e bakmaya başladı. "Aysar haklı Bars, yeterince işleri berbat ettiniz," derken Aysar'ın yanında duran İdil hiddetle Bikem'in ayağına basmaya başladı. Aysar'da İdil'den aldığı kuvvetle daha kuvvetli bir şekilde elindeki sarı saç tutamlarını sıktı.

"Sizi bu yüzden buraya çağırmadım artık saçmalamayı kesin," deyip Beker'de aynı şekilde Bars'ın arkasını kolladığında Aleda ve Gökay'ın neden hâlâ sessiz olduklarını düşünmeden edemiyordum. Hatta Önsal bile uzun süredir suskundu.

"Aysar hadi, biraz da biz eğlenelim," dediğinde Alkan bizden önce harekete geçti ama İdil hemen araya girip yapacağı hamleyi geri çevirmeye çalıştı. Tam o sıra Alkan'ın sinirle İdil'in kıvırcık saçlarından tutup duvara çarpması beklenmedik bir hareketti. Yine de bizimkilere doğru dönüp onlara güvence vermeye çalıştım çünkü Aysar'ı sadece benim durdurabileceğimi gayet iyi biliyorlardı. Kutan'da yapacağım şeyden eminmiş gibi Azra'yı Barlas'ın yanına çekti. Ben de rahatlayarak Bars'a baktığımda bir yandan ondan da onay almak istiyordum çünkü aralarındaki meseleye karışmak bana düşmezdi.

Bars'ın bana dönen kehribar gözleri hafiften kararsızdı ama artık ipleri tamamen bırakmak istediğini bilerek gözlerimi üzerinden çektim. Ardından Aysar'a yaklaşmak için attığım adımlar onun gözlerinin pembe olmasıyla tökezledi. Aysar'ın ne yapacağını anlayan Azra ise gözleri dolu dolu yerinden fırlamaya çalıştığında onu tutan kollar yüzünden çoktan ağlamaya başlamıştı.

Ben de müdahale edemeden Gökay hepimizi kenara itip Aleda'yı Azra'ya doğru çekiştirdi. "Aleda gel buraya," deyip yanına Ladin'le Azra'yı da almaya çalıştığında aslında tek yapmak istediği üçünüde buradan uzaklaştırmaktı ama daha Azra'yı merdivenlerden bile çıkaramadan Bikem'in kahkahasıyla hepsi yerinde kalakaldı.

Aysar'da gördüğüm keyifli ifade işleri çıkmaza sokacağının habercisiydi. Gözleri de eski yeşillerine dönerken gücünü kullandığı gerçeği tam göğsüme oturmuştu. Artık salon tamamıyla Azra'nın hıçkırıkları ile dolmasına rağmen yine de onun neden ağladığını düşünmek istemiyordum. Hemen sonra Bikem alaylı bakışlarla hepimize tek tek bakması resmen kışkırtıcıydı.

"Benim taş kalpli ablam, neden ağlayıp duruyorsun?" diye sorarak adımlarını bize yaklaştırdığında kimse yerinden hareketlenmeye cesaret edemedi.

Taş kalpli derken?

Gözlerindeki kin onda rastladığım çok uzak bir duyguydu ve açıkçası ona yakıştığı da söylenemezdi çünkü Aysar ne yapmışsa Azra'yı kızdırmak için yapmıştı. "Bikem bana bak, seni etkilemesine izin verme," diyen Kutan hızlı adımlarla Bikem'e ulaşıp yüzünü kavradı. Baş parmaklarıyla yavaşça yanağını okşuyordu. "Sakın pişman olacağın bir şey yapma," deyip Bikem'i sarstığında aslında kendisi de her şeyin çok geç olduğunun farkındaydı.

Ben de Kutan'ın vereceği işareti beklemeyi tercih ettim çünkü artık yanlış bir şey yapmak istemiyordum. Zaten Aysar'dan başka herkes bir şekilde olayı durdurmaya çalışıyordu. Sanki düşüncelerimi duyan Bars'da pişmanlık dolu bir ifadeyle gözlerime baktığında içten içe kardeşini ezip geçemeyeceğini bilmemi istiyor gibiydi.

Bikem'de birden güç uygulayıp Kutan'ın sıklaşmış elini ittirince ona şokla bakmadan edemedim."Sizden nefret ediyorum en çok da senden, bugün bunları yaşamamızın nedeni hep sensin," deyişi ile parmağıyla Azra'yı göstermeye başladığında Aleda ve Gökay korumacı bir şekilde Azra'nın önünü kapatmaya çalıştılar ama artık faydasızdı çünkü Azra zaten duyacağını duyuyordu. "Ailemizin bu hâle gelmesinin nedeni hep senin o şımarıklığın yüzündendi. Hatta annemin ölmesinin de tek suçlusu sensin," deyip dudaklarını daha fazla kıvırdı.

Ben de tam o sırada Bars'ın ısrarla kardeşini durdurmaya çalışmasını gördüğümde daha fazla aptallık edip Kutanları beklemenin faydasız olduğunu anladım. O yüzden hemen kendi sesimle Bikem'in sesini bastırmaya çalıştım.

"Aysar!"

Dudaklarındaki sinsi ifadeyle bana dönünce ben de ona aynı şekilde karşılık verdim. "Sen artık gerçekten çok kaşındın," deyip elimi havaya kaldırırken onun beni engelleme hareketini hiç beklemeden kalbinin atışlarını bir araya toplayıp ritimlerini düşürdüm. O da en sonunda nefessiz bir şekilde yere çökerken Bars'ın hırçın kehribarlarına denk geldim ama o konuşmadan ben dudaklarımı aralamıştım bile.

"İzin ver Bars, sadece daha fazla ortalığı karıştırmasını engelleyeceğim." Gözlerindeki çelişkiyi seçebiliyordum ama ona rağmen kenara çekilerek üzgün gözlerle sadece kardeşine baktı.

Önüme iki büklüm çökmüş Aysar boğazını elleri ile sardığında bir yandan alnından süzülen terler kalbini gerçekten zorladığımı belli ediyordu. Bundan zevk almamaya çalışıyordum çünkü Bars'ın ve Gökay'ın yardımını göz ardı etmek hoş olmazdı. O yüzden hemen Aysar'ın yüzüne eğilip mırıldandım. "Görüyorsun ki artık küçümsenecek bir gücüm yok ve hayatını elinden almam saniyelerimi bile almaz. O yüzden hemen arkadaşımı rahat bıraksan iyi edersin yoksa sabrım gerçekten taşacak," dediğimde yüksek bağrışı dudaklarından kopup gitti.

Bars alnını sıvazlayarak Beker ve Önsal'a dönünce suratımı buz gibi bir ifadeye bıraktım ama birden gözleri dolan Aysar elini kalbine bastırdı. Ben de ne yapmak istediğini anlayınca avucumu serbest bıraktım. İçine çektiği sesli nefeslerle birlikte elini parkeye bastırıp yerden güç almaya çalıştığında bunu yine ben bozdum. "Seni buradan eski hâlinle ayağa kaldırmamı istiyorsan Bikem'i çabuk düzelt," derken siyah saçlarını elime doladım.

Kızgın bakışları Bikem'de gezinince çaresizce gözlerini kapatıp açtı ve yeşil gözleri bu sefer pembeye dönünce onu ikna etmenin sevinciyle Azra'ya döndüm. Gözlerinde rastladığım minnet benim için her şeye değerdi. Birkaç saniye sonra kendini bırakan Bikem'i de Kutan tuttuğunda bayılmasını beklemediğim için ufak bir şaşkınlığa yakalandım. "Uyandığında kendine gelecek," diyen Aysar'a başımı sallarken bize dönen Bars'da rahat bir soluk çekti.

Zihnimden sildiğim kalp atışlarını artırıp serbest bıraktığımda kısa sürede eski haliyle ayağa kalkan Aysar abisinin ağır bakışlarına maruz kaldı. Alkan ve Kutan'da hızlı bir şekilde Azra'yla Bikem'i alıp evin üst katına çıktıklarında rahat bir nefes aldım. Alkan'ın sertçe bıraktığı İdil bir süre kendini toparlamakla uğraşırken Aysar dayanamamış abisini geçip İdil'in yanına geçmişti. Aleda ve Gökay ise anlayışlı bir şekilde Ladin'le Barlas'ı salondan çıkardıklarında resmen gözlerime inanamadım.

Bugün içinde onlara yaşatmadığım şey kalmamıştı ama nedense hala bundan pişman değildim. Yerinde öylece duran Bars'ı da en sonunda Önsal konuşturdu. "Bars, artık her şey kontrolden çıktı ben kızları alıp gideceğim hatta istersen hep birlikte gidelim," deyip kızlara yaklaşan Önsal'ı kolundan tutan Bars baya kızgındı. Bunu hafifletmek amaçlı yanına yaklaştığımda bunun faydası olur muydu emin değildim.

"Bars, bence de artık arkadaşlarını buradan uzaklaştırman gerek," dediğimde dişlerini sıkarak Önsal'a doğru konuştu ama cevabı bana veriyordu. "Neden? Buraya gelirken sanki bana mı sordular?"

Hemen sonra sinirle bana döndüğünde yakınlığımızdan dolayı bir süre duraksadım. "Söylesene Alvina, başka mahvedeceğin bir şey kaldı mı ki?" Sesi katılaşırken bütün sorularını hırçınca bana soruyordu. Sanki ben sorularına çözüm bulabilecekmişim gibi kehribar gözlerini gözlerimde gezdiriyordu.

"Bence cevapları kendinde ara, çünkü bu benim meselem değil. Eğer size karışmamı istemiyorsan hayatımdan uzak durun yeter," derken onun gibi söyleyeceklerimi öfkeyle dile getirdim.

Adımlarım onun yanından uzaklaşırken dudaklarımdan döktüğüm fısıltıları sadece ben duyuyordum.

Ben bir haindim.

Ben kalplerini kıran kişiydim.

Ben onların her daim yanlarında olan günahlarıydım.

Ben Arafın ta kendisiyim ve beni görmeleri sadece bir ihtimalden ibaretti.

Bölüm Sonu

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

846K 41.4K 46
"Kimsin sen?" titreyen sadece sesim değildi artık bedenimde aynı şekilde titriyordu. Karşımda ki adam gözlerimin içine bakarken ben korkuyla ona adım...
96.9K 258 192
Bir çoğumuz tamamlanmış kitaplar bulmakta zorlanıyoruz. Bende bu soruna kendimce böyle bir kitap yazarak birazcık da olsa son vermeye karar verdim. ...
5K 560 17
Instagram:azimet340 SİYAH VE KARA. KURTOĞLU SERİSİ -2 Yılbaşı Elmas-ı isimli hikayemi okuyan herkesin kulağına tanıdık gelecek olan PUSAT KURTOĞLU'n...
224K 19.8K 58
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...