Suyu Bulandıran Kız

By ClassicsTR

1.8K 111 3

Honore de Balzac (1799-1850): Fransa'nın 19. yüzyıldaki sosyal yapısının tarihsel bir tablosunu çıkardığı esk... More

İthaf - Mösyö Charles Nodier'ye
1 - Descoings'ler ile Rouget'ler
2 - Bridau Ailesi
3 - Mutsuz Dul Kadınlar
4 - YETENEK
5 - Ailenin Büyük Adamı
6 - Mariette
7 - Philippe Kasadan Para Tırtıklıyor
9 - Philippe'in Son Düzenbazlıkları
10 - Issoudun
11 - Aylak Şövalyeler
12 - Cognette'in Meyhanesi
13 - Suyu Bulandıran Kız
14 - Korkunç ve Bayağı Öykü
15 - Saf Fario'nun Arabası
16 - Beş Hochon
17 - Maxence-Machiavel
18 - Bir Bıçak Darbesi
19 - Bir Cinayet Davası
20 - Philippe Issoudun'de
21 - Mirasçıların Üzerinde Düşünmeleri Gereken Bölüm
22 - Ölümüne Bir Düello
23 - Madam Rouget
24 - Bir Azizenin Pişmanlıkları
25 - Sonuç

8 - Analık Duygusu Nasıl Körelir

27 3 0
By ClassicsTR

VIII

Analık Duygusu Nasıl Körelir

Madam Descoings dudaklarını ısırdı, tedbirsizce bir laf etmişti. Gerçekten, Philippe merdivende kendi kendine şöyle söylüyordu:

"Bu yaşlı cadı piyangoya yatıracağı parayı nereye koyabilir? Boşa gidecek para bu, ben onu ne güzel kullanırdım! Kumarda ortaya dört kez elli frank sürdün mü, iki yüz bin frank kazanabilirsin! Bu, piyangoda kazanmaktan biraz daha kesin!"

Madam Descoings'in parasını gizleyebileceği yerin neresi olabileceğini düşünüyordu. Dinsel bayramlardan bir gün önce Agathe kiliseye gidip orada uzun süre kalıyor, kuşkusuz günah çıkartıyor ve kudas ayinine hazırlanıyordu. Noel arifesiydi, Madam Descoings kesinlikle Noel'de yenecek gece yarısı yemeği için tatlılar, şekerler almaya çıkacaktı, ama belki aynı zamanda piyangoya para da yatıracaktı. Piyango Bordeaux'da, Lyon'da, Lille'de, Strasbourg'da ve Paris'te her beş günde bir çekiliyordu. Paris çekilişi her ayın yirmi beşinde yapılıyor, listeler de yirmi dördünde gece yarısı kapanıyordu. Bizim asker bütün bu durumları inceledi ve değerlendirmeye başladı. Öğleye doğru eve geldi, Madam Descoings dışarıya çıkmış, ama dairenin anahtarını yanına almıştı. Bu sorunu çözmek güç olmadı. Philippe içeride bir şey unutmuş gibi yaparak kapıcı kadını çilingir çağırmaya gönderdi, iki adım ötede, Guénégaud Sokağı'nda dükkânı olan çilingir gelip kapıyı açtı. Kaba askerin ilk düşüncesi karyolaya yönelmek oldu; yatağı bozdu, tahta bölümüne bakmadan önce şilteleri yokladı, eli son şiltede bir kâğıda sarılı altın paralara değdi. Hemen şilteyi deşip dört yüz frank değerinde yirmi Napoléon altınını aldı, şilteyi yeniden dikmek zahmetine katlanmadan, Madam Descoings'in hiçbir şeyin farkına varmaması için yatağı oldukça ustalıkla yeniden düzeltti.

Kumarbaz üçer saat ara ile üç kez değişik şekilde, her kez de on dakika süre ile oynamayı düşünerek çevik adımlarla tüydü. 1786'dan bu yana –ki bu halka açık oyunların icat edildiği dönemdir– yönetimin korktuğu, kumarhanelerin deyimiyle de, "bankodaki parayı yemiş" olan büyük kumarbazlar hiçbir zaman başka türlü oynamamışlardır. Ama bu deneyimi kazanıncaya kadar, servetler yok olup gidiyordu. Kumarhane sahiplerinin felsefesi ve kazançları kasalarının rahatlığından, yarısı bankoya kalan eşit koşulla para sürmelerden, oyuncuların oyuna sürdükleri paraları ancak isteğe bağlı olarak tutmak ya da ödemekten ibaret olan, hükümetin izin verdiği göze çarpıcı bir kötü niyetten geliyordu. Kısacası, zengin ve soğukkanlı oyuncuyu kabul etmeyen kumar, bu düzenin çabukluğuyla sarhoş olmakta oldukça budalaca inat eden oyuncunun servetini yutuyordu. Otuz ve kırk oyuncuları neredeyse rulet oyuncuları kadar hızlıydılar. Philippe, bu olaylar fırtınasının ortasında, gözün açık ve zekânın parlak kalmasını sağlayan bir başkumandan soğukkanlılığını sonunda kazanmıştı. Bu arada şunu da belirtelim, Philippe Paris'te her akşam başı dönmeden bir uçurumu seyredecek kadar güçlü bin insanı yaşatan o kumar yüksek politikasına erişmişti. Dört yüz frankı ile o gün servet yapmaya karar verdi. İki yüz frankı yedek olarak çizmelerinin içine, iki yüz frankı da cebine koydu. Saat üçte, bugün Palais-Royal Tiyatrosu binasında bulunan, bankocuların en yüklü paraları tuttukları oyun salonuna geldi. Yarım saat sonra buradan yedi bin frank kazanarak çıkıp beş yüz frank borçlu olduğu Florentine'i görmeye gitti. Ona bu parayı ödedi ve temsilden sonra Rocher de Cancale adlı lokantada yemek yemeyi önerdi. Dönüşte Sentier Sokağı'ndaki gazete idarehanesine uğrayıp dostu Giroudeau'ya planlanan gala yemeğinden söz etti. Saat altıda Philippe yirmi beş bin frank kazandı, kendine verdiği sözü tutarak dışarıya çıktı. Akşam saat onda, yetmiş beş bin frank kazanmıştı. Çok iyi geçen yemekten sonra, Philippe sarhoş ve kendinden emin bir halde gece yarısına doğru yeniden kumara döndü. Kendisine koymuş olduğu kuralın tersine, bir saat oynayıp kazancını iki katına çıkardı. Oyun yöntemiyle kendilerinden yüz elli bin frank kopardığı bankocular ona merakla bakıyorlardı.

— Dışarıya çıkacak mı? Kalacak mı? diye birbirlerine soruyorlardı bakışlarıyla. Kalırsa, mahvolur.

Philippe şanslı bir gününde olduğuna inandı ve kaldı. Sabahın üçüne doğru yüz elli bin frank yeniden oyun kasasına girmişti. Oynarken çok miktarda grog[32] içmiş olan bizim asker sarhoş bir halde dışarıya çıktı, soğuğa yakalandığı için sarhoşluğu en yüksek dereceye varmıştı, ama salonun görevlilerinden biri onu izledi, kapısındaki fenerin altında "Burada gecelik müşteri kabul edilir" yazılı o korkunç evlerden birine götürüp bu iflas etmiş oyuncu hesabına ödeme yaptı. Philippe giysileriyle bir yatağa yatırıldı, Noel akşamına kadar orada kaldı. Kumarhane yönetimi sürekli müşterilerine, hele büyük oyunculara saygı gösterirdi. Philippe ağzı yapış yapış, yüzü şişmiş ve sinirli bir durumda ancak saat yedide uyandı. Güçlü bünyesi sayesinde annesinin evine yayan olarak varabildi; buraya istemeden yas, üzüntü, yıkım, ölüm getirmişti. Bir gün önce akşam yemeği hazır olduğunda Madam Descoings ile Agathe, Philippe'i yaklaşık iki saat beklediler. Sofraya ancak saat yedide oturuldu. Agathe neredeyse her zaman saat onda yatıyordu, ama gece yarısı ayinine katılmak istediği için yemekten hemen sonra yatmaya gitti. Madam Descoings ile Joseph, birçok amaçla kullanılan küçük salonda, ateşin karşısında yalnız kaldılar, yaşlı kadın da üçlü numarasına yatıracağı parayı, o büyük parayı hesaplamasını Joseph'ten rica etti.

Çeşitli kombinezonları oynamak, tüm şanslara sahip olmak istiyordu. Madam Descoings bu tarz oyundaki şiirselliğin tadına iyice vardıktan, o iki tür kombinezonu Joseph'e anlattıktan ve kesinlikle kazanacağını gösterip, yalnızca böyle bir mutluluğu sürdürmenin ve bu mutluluğu gece yarısından ertesi gün saat ona kadar beklemenin güç olacağı düşüncesiyle kaygılanarak düşlerinden söz ettikten sonra, onun oyuna yatıracağı dört yüz frankı ortada görmeyen Joseph'in aklına bunu söylemek geldi. Yaşlı kadın gülümseyip onu şimdi yatak odası olan eski salona götürdü.

— Göreceksin! dedi.

Madam Descoings oldukça çabuk davranıp yatağını bozdu ve şiltenin dikişlerini sökmek için makasını eline aldı, gözlüğünü taktı, bezi inceledi ve deşilmiş olduğunu görünce şilteyi bıraktı. Piyango düşkünü bu yaşlı kadının göğsünün derinliklerinden gelen ve sanki kalbine taşınan kanla boğulmuş iç çekişini duyan Joseph, içgüdüsel olarak kollarını uzattı ve onu baygın halde bir koltuğun üstüne bırakırken bağırarak annesini çağırdı. Agathe kalktı, sabahlığını giyip koştu, bayılmış olan yengesine mum ışığında halk arasında yaygın o basit tedaviyi uyguladı: Şakaklarını kolonya ile ovdu, alnına su serpti, burnunun dibinde bir kuştüyü yaktı ve sonunda onun kendine geldiğini gördü.

— Bu sabah oradaydılar; ama o, o canavar onları almış!

— Ne? dedi Joseph.

— Şiltemin içinde yirmi Napoléon altınım vardı, iki yıldır biriktirdiğim para; onları ancak Philippe almış olabilir...

— Ama ne zaman? dedi zavallı, bitkin anne, kahvaltıdan bu yana eve dönmedi ki!

— Yanılmış olmayı çok isterdim, dedi yaşlı kadın heyecanla. Ama bu sabah Joseph'in atölyesinde, piyangoya yatıracağım paradan söz ettiğimde içime doğdu; oyuna hemen yatırmak üzere paracıklarımı almak için aşağıya inmemekle hata ettim. İnmek istiyordum, ama bilmiyorum beni ne engelledi. Ah Tanrım! Ona puro almaya gitmiştim!

— Ama, dedi Joseph, dairenin kapısı kapalıydı. Zaten bu o kadar utanç verici bir şey ki, inanamıyorum. Philippe sizi gözetlemiş, şiltenizi deşmiş, her şeyi önceden planlamış olsun ha... Hayır!

— Bu sabah kahvaltıdan sonra yatağımı düzeltirken paralarıma dokunduğumu hissettim, dedi Madam Descoings.

Ürkmüş olan Agathe aşağıya inip gün içinde Philippe'in eve dönüp dönmediğini sordu, kapıcı kadın da Philippe'in marifetini anlattı. Yüreğinden vurulmuşa dönen anne, tümüyle farklı biri olarak geri geldi. Yüzü gömleğinin kumaşı gibi beyazlaşmıştı, insanüstü ama neredeyse mekanik bir gücün etkisiyle, hayaletlerin yürüdükleri düşünülen biçimde, sessizce, ağır ağır yürüyordu. Elinde onu tümüyle aydınlatan ve dehşetten sabitleşmiş gözlerini gösteren bir şamdan vardı. Saçları ellerini alnına götürmek için farkına varmadan yaptığı bir hareketle dağılmıştı. Bu durum onu dehşet içinde o kadar güzelleştiriyordu ki, Joseph bu pişmanlık acısının ortaya çıkışı, bu Dehşet ve Umutsuzluk heykelinin görüntüsü karşısında olduğu yere çivilenip kaldı.

— Yenge, dedi Agathe, benim çatal bıçak takımımı alın, altılık takımdır, sizin paranızı karşılar; o parayı Philippe için ben aldım, siz farkına varmadan önce yeniden yerine koyabileceğimi sandım. Ah! Çok acı çektim.

Oturdu. Kuru ve hareketsiz gözleri bunun üzerine biraz kıpırdamaya başladı.

— Bu işi Philippe yaptı, dedi Madam Descoings, çok alçak sesle Joseph'e.

— Hayır, hayır, dedi Agathe. Siz benim çatal bıçak takımımı alıp satın, onlar artık benim için gereksiz; sizinkileri kullanıyoruz.

Odasına gidip çatal bıçak takımı kutusunu aldı, ama kutu eline hafif geldi, açtı ve içinde rehin karşılığı para veren kurumun makbuzunu buldu. Zavallı anne korkunç bir çığlık attı. Joseph ile Madam Descoings koşup kutuya baktılar ve annenin o yüce yalanı boşa gitmiş oldu. Üçü bakışmaktan kaçınarak sessiz kaldı. Bu sırada Agathe neredeyse çılgınca bir hareketle, hiç kimsenin açığa vurmak istemediği gizi anımsatmak için bir parmağını dudaklarına götürdü. Üçü birlikte salondaki ateşin önüne geri döndüler.

— Bakın çocuklarım, dedi Madam Descoings, yüreğimden vuruldum: O üçlü numaram kazanacak, bundan eminim. Artık kendimi değil, ikinizi düşünüyorum! Philippe bir canavar, dedi yeğenine, onun için yaptığınız her şeye karşın sizi hiç sevmiyor; ona karşı önlem almazsanız, bu sefih sizi mahvedecek. Rantlarınızı satıp elde edeceğiniz parayı ömür boyu gelir hesabına yatıracağınıza bana söz verin. Joseph'in durumu onu geçindirecek kadar iyi. Bu kararı almakla, yavrum, hiçbir zaman Joseph'e yük olmayacaksınız. Mösyö Desroches oğluna iş kurmak istiyor, oğlan (o zaman yirmi altı yaşındaydı) bir noterlik görevi buldu; on iki bin frankınızı alıp gerekli işlemleri yaparak ömür boyu gelire çevirecektir.

Joseph annesinin elinden şamdanı alıp hemen atölyesine çıktı ve üç yüz frank alarak geri döndü:

"Buyurun Descoings ana." dedi ona dişinden tırnağından artırdığı parayı uzatarak. "Paranızı ne yaptığınızı araştıracak değiliz, eksik olanını size borçluyuz, işte, neredeyse tamamı burada!"

— Katlandığın yoksunlukların meyvesi olan paracıklarını senden almak bana ne kadar acı verir! Sen deli misin Joseph? diye bağırdı Fransa Kraliyet Piyango İdaresi'nin yaşlı oyuncusu, o üç numarasına katı inancı ile kendisine kutsal şeylere saygısızlık gibi görünen bu oyunculuk arasında açıkça bölünmüştü.

— Ah! Dilediğinizi yapın bu parayla, dedi Agathe; gerçek oğlunun jesti onu gözlerini yaşartacak derecede duygulandırmıştı.

Madam Descoings Joseph'in başını tutarak onu alnından öptü: "Yavrum, beni kışkırtma. Bak, yine kaybedeceğim. Piyango budalaca bir iş!"

Özel yaşamın bilinmeyen dramları hakkında hiçbir zaman bu kadar yiğitçe bir şey söylenmedi. Bu, gerçekten de, kökleşmiş bir kusuru ortadan kaldıran sevgi değil mi? Bu sırada gece yarısı ayini çanları çalmaya başladı.

— Zaten artık zamanı geçti, dedi Madam Descoings.

— Ah! dedi Joseph, işte kabala hesaplarınız.

Cömert ressam numaraların üstüne atıldı, merdivene koştu ve piyangoya para yatırmaya gitti. Joseph ayrıldıktan sonra, Agathe ile Madam Descoings hüngür hüngür ağlamaya başladılar.

— Gitti çocukcağız, diyordu heyecanla, kumarbaz kadın. Ama hepsi onun olacak, çünkü bu onun parası!

Ne yazık ki Joseph piyango bileti satış bürolarının durumundan tümüyle habersizdi, oysa o zamanlar gediklileri bunları Paris'te bugün tiryakilerin tütüncü dükkânlarını bildikleri kadar biliyorlardı. Ressam, sokak fenerlerine baka baka deli gibi gidiyordu. Gelip geçenlerden böyle bir büro hakkında bilgi istediğinde, bunların kapalı olduğunu, ama Palais-Royal'in basamaklı sekisindeki büronun kimi zaman biraz daha geç saate kadar açık kaldığını söylediler. Ressam hemen koşarak Palais-Royal'e gitti, ama oradaki büro da kapalıydı.

— İki dakika önce gelseydiniz bilet alabilirdiniz, dedi ona sekinin alt bölümünde durup, şu ilginç sözleri bağıra bağıra hazır bilet satan çığırtkanlarından biri: "Kırk meteliğe karşılık bin iki yüz frank!"

Joseph, sokak fenerinin ve Café de la Rotonde'un[33] ışıklarında, bu biletlerin üstünde Madam Descoings'in numaralarından birkaçının bulunup bulunmadığına baktı, ama benzer tek bir numara bile bulamadı ve yaşlı kadını hoşnut etmek için üstüne düşeni yapamamış olmanın acısıyla geri dönüp ona talihsizliğini anlattı. Agathe yengesi ile birlikte Saint-Germaindes-Prés'deki gece yarısı ayinine gitti. Joseph yattı. Gece yarısı yemeği yenmedi. Madam Descoings aklını kaçırmıştı, Agathe'ın yüreğinde sonsuz bir acı vardı. İki kadın geç kalktı. Madam Descoings kahvaltı hazırlamak için kıpırdanmaya çalıştığı sırada saat onu çaldı, kahvaltı ancak saat on bir buçukta hazır olabildi. Bu saate doğru piyango satış büroları kapılarına asılı boyu eninden fazla çerçeveler içinde kazanan numaralar yazılmış oluyordu. Madam Descoings biletini almış olsaydı, saat dokuz buçukta kazanıp kazanmadığını öğrenmek için Neuvedes-Petits-Champs Sokağı'na gitmiş olacaktı; çekiliş Maliye Bakanlığı binasına bitişik, ancak bugün yerinde Ventadour Tiyatrosu ile Ventadour Meydanı bulunan bir otelde yapılıyordu. Bütün çekiliş günlerinde, meraklılar bu otelin kapısında yaşlı kadınlardan, aşçı kadınlardan, yaşlı erkeklerden oluşan bir kalabalığı hayranlıkla seyredebiliyordu; bu kalabalık, o zamanlar Hazine binasında gelir ödemeleri yapıldığı günler rantiye kuyruğunun görünümü kadar ilginç bir görünüm oluşturuyordu.

— Ee, işte çok zengin oldunuz! diye bağırdı yaşlı Desroches, Madam Descoings kahvesinin son yudumunu tadını çıkara çıkara içtiği sırada içeriye girerek.

— Nasıl? diye bağırdı zavallı Agathe.

— Numaraları kazandı, dedi, numaraların küçük bir kâğıdın üstünde yazılı listesini göstererek; bu listelerden yüzlercesini tütün satıcıları tezgâhlarının üstünde bir çanağın içine koyuyorlardı.

Joseph listeyi okudu. Agathe listeyi okudu. Madam Descoings hiçbir şey okumadı, sanki yıldırımla vurulmuş gibi devrildi; yüzündeki değişikliği gören, attığı çığlığı duyan yaşlı Desroches ile Joseph onu yatağına taşıdılar. Agathe doktor çağırmaya gitti. Aniden gelen bu koma hali zavallı kadını sersemleştirmişti; ancak akşam saat dörde doğru kendine geldi. Doktoru yaşlı Haudry, iyileşse de, kendini kollaması, sağlığını düşünmesi gerektiğini söyledi, oysa kadının ağzından tek bir söz çıkmıştı: "Üç milyon..."

Joseph tarafından, söylenmemesi gereken şeyler atlanarak haberdar edilen Desroches baba, oyuna para koymayı yazgı gereği unutmuş olduğu gün şansını kaçırmış birçok kumarbaz örneği verdi; ama yirmi yıllık bir direnmeden sonra meydana geldiğinde, böyle bir talihsizliğin ne kadar korkunç olabileceğini anladı. Saat beşte, bu küçük dairede en derin sessizliğin egemen olduğu ve Joseph ile annesinin, biri yatağın ayakucunda, öteki başucunda oturmuş durumda yanında nöbet tuttukları hastanın yaşlı Desroches'un getirmeye gittiği torununu beklediği sırada, Philippe'in ayak sesleri ve bastonunun gürültüsü merdivende çınladı.

— İşte o! İşte o! diye bağırdı Madam Descoings, yatağında doğrularak; tutulmuş dilini oynatabilmişti.

Agathe ile Joseph, hasta kadını bu kadar şiddetli bir biçimde sarsan korkudan etkilendiler. Philippe'in mavimtrak ve bozuk yüzünü, sendeleyerek yürüyüşünü, etrafı adamakıllı mor halkalı, donuk ama yine de sert bakışlı gözlerini görünce, o üzücü bekleyişleri tümüyle doğrulanmış oldu. Philippe ateşten tir tir titriyor, dişleri takırdıyordu.

— Şu sefalete bakın! diye bağırdı. Ne ekmek var ne hamur, boğazım yanıyor. Ee, ne oluyor? Her zaman işlerimize şeytan karışıyor. Benim yaşlı Descoings'ım yatakta ve gözlerini fal taşı gibi açmış bana bakıyor...

— Susun mösyö, dedi ona Agathe ayağa kalkarak, hiç olmazsa neden olduğunuz yıkıma saygı gösterin.

— O! Mösyö ha?.. dedi annesine bakarak. Sevgili anneciğim, olmadı ama, oğlunuzu artık sevmiyorsunuz, öyle mi?

— Sevilmeye layık mısınız ki? Dün yapmış olduğunuzu anımsamıyor musunuz? Hem kendinize bir daire aramaya bakın, artık bizimle birlikte kalmayacaksınız. Ama yarından itibaren, çünkü içinde bulunduğunuz durumda, çok güç...

— Beni kovmak demek bu, öyle değil mi? dedi. Ah! Kovulmuş oğul melodramını oynuyorsunuz. Öf be, ne tuhaf insanlarsınız. Ne kötülük ettim ki ben? Yaşlı kadıncağızın şiltelerinde ufak bir temizlik yaptım. Hay Allah, para da yünün içine konmaz ki! Bunun suç neresinde? O sizden yirmi bin frank almadı mı? Biz onun alacaklıları değil miyiz? Ben de alacağım kadarını aldım. İşte bu kadar!

— Tanrım! Tanrım! diye bağırdı hasta kadın, ellerini kavuşturup dua ederken.

— Kes sesini! diye bağırdı Joseph, kardeşinin üstüne atlayıp bir eliyle onun ağzını kapatarak.

— Sol böğründen tutup adamı şöyle dörtte bir çevirdin mi, iş tamamdır, yumurcak ressam! dedi Philippe, güçlü elini Joseph'in omzuna koyarak, sonra onu çevirip bir koltuğun üstüne düşürdü. Kraliyet Muhafız Süvari Birliği komutanının bıyığına böyle dokunulmaz.

— Ama kadın bana olan bütün borcunu ödedi, diye bağırdı Agathe; ayağa kalkıp oğluna öfkeli bir yüz ifadesiyle baktı. Zaten bu iş yalnızca beni ilgilendirir, kadını öldürüyorsunuz. Çıkın dışarıya oğlum, dedi gücünü tüketen bir hareket yaparak, hem bir daha benim karşımda görünmeyin. Siz bir canavarsınız.

— Onu öldürüyor muyum?

— Ama numaraları kazandı, diye bağırdı Joseph, oysa sen bilete yatıracağı parayı çaldın.

— Oynanmamış numaraları yüzünden geberiyorsa, onu geberten ben değilim, diye yanıt verdi ayyaş Philippe.

— Haydi çıksanıza dışarı, dedi Agathe, beni tiksindiriyorsunuz. Bütün kötülükler sizde! Tanrım, bu benim oğlum mu? Madam Descoings'in boğazından çıkan boğuk bir hırıltı Agathe'ın öfkesini artırmıştı.

— Ben sizi hâlâ çok seviyorum, anne, siz ki bütün mutsuzluklarımın nedenisiniz, dedi Philippe. Bir Noel günü beni kapının önüne koyuyorsunuz, hem de onun doğum gününde, neydi adı?.. İsa! Dedem Rouget'ye, babanıza, onun sizi kovmasına ve mirastan yoksun bırakmasına neden olacak ne yapmıştınız? Onu gücendirmemiş olsaydınız, zengin olacaktık, ben de son derece sefil bir duruma düşmeyecektim. Siz ki iyi bir kadınsınız, peki babanıza ne yaptınız? Pekâla görüyorsunuz, iyi bir çocuk olabilsem de yine kapının önüne konuyorum, ben ki ailenin yüz akıyım.

— Yüz karasısın! diye bağırdı Madam Descoings.

— Çıkacaksın ya da beni öldüreceksin! diye bağırdı Joseph, öfkesinden aslan gibi kükreyerek kardeşinin üstüne atılırken.

— Tanrım! Tanrım! dedi Agathe ayağa kalkıp; iki kardeşi ayırmak istiyordu.
Bu sırada Bixiou ile Doktor Haudry içeriye girdiler. Joseph kardeşini devirip yere yatırmıştı.

— O gerçek bir yırtıcı hayvan, dedi. Konuşma, yoksa seni...

— Bunu unutmayacağım, diye bangır bangır bağırıyordu Philippe.

— Bir aile tartışması mı? diye sordu Bixiou.

— Kaldırın onu, dedi doktor; o da zavallı kadın kadar hasta, giysilerini çıkarıp yatırın, çizmelerini de çekin.

— Söylemesi kolay, diye bağırdı Bixiou. Kesmek gerek bu çizmeleri, bacakları çok şişmiş...

Agathe makas getirdi. O zamanların modası, vücuda yapışmış gibi duran pantolonların üstüne çekilen çizmeleri kestiğinde on adet altın para yere yuvarlandı.

— İşte parası, dedi Philippe mırıldanarak. Ne pis bir hayvanım ben, yedek paramı unuttum. Ben de şansımı kaçırdım!

Çok yüksek ateşin etkisiyle Philippe de sayıklamaya başladı, saçma sapan konuşuyordu. Joseph, bu arada gelmiş olan Desroches baba ve Bixiou'nun yardımıyla, bu zavallı adamı odasına taşıyabildi. Doktor Haudry, bir deli gömleği gönderilmesi için Charité Hastanesi'ne yazı yazmak zorunda kaldı, çünkü sayıklama Philippe'in kendisini öldürmesinden korkulacak derecede arttı, deliye dönmüştü. Saat dokuzda ev yeniden dinginliğe kavuştu. Rahip Loraux ile Desroches Agathe'ı avutmaya çalışıyorlardı; kadıncağız yengesinin başucunda durmadan ağlıyor, başını sallayarak dinliyor, ısrarlı bir şekilde hiç konuşmuyordu. Onun iç yarasının derinliğini ve büyüklüğünü yalnızca Joseph ve Madam Descoings biliyorlardı.

— Yola gelecektir, anne, dedi sonunda Joseph, Desroches baba ile Bixiou gittikten sonra.

— Ah! diye bağırdı dul kadın, Philippe haklı: Babam beni lanetledi. Benim hakkım yok ki... İşte paralar burada, dedi Joseph'in üç yüz frankı ile Philippe'in üstünden çıkan iki yüz frankı bir araya getirerek. Git bak bakalım, kardeşine içecek bir şey gerekmiyor mu, dedi Joseph'e.

— Ölüm döşeğindeki birine verilmiş bir sözü tutacak mısınız? dedi aklını yitirmek üzere olduğunu hisseden Madam Descoings.

— Elbette yenge.

— Öyleyse, paralarınızı ömür boyu gelir almak için oğul Desroches'a vereceğinize söz verin bana. Benim gelirimden yoksun kalacaksınız, hem söylediklerinizden anladığıma göre, sanki bu sefil tarafından son meteliğinize kadar sömürülmenize izin vereceksiniz.

— Söz veriyorum yenge.

Yaşlı bakkal kadın, 31 Aralık'ta yaşlı Desroches'un kötülük düşünmeden indirdiği o korkunç darbeden beş gün sonra öldü. Evde kalan son para, beş yüz frank, dul Descoings'in cenaze masraflarını ödemeye ancak yetti. Geriye yalnızca bir miktar gümüş çatal bıçak ve mobilya bırakmıştı; bunların satış geliri de Madam Bridau tarafından torununa verildi. Oğul Desroches'un, unvanını, tek başına, müşteri katılımı olmaksızın satın aldığı görevine kesin olarak başlayıp on iki bin frankı da alarak ona sağladığı sekiz yüz franklık ömür boyu gelire kalan Agathe, üçüncü katta kiracı olarak oturduğu daireden çıkarak gereksiz bütün mobilyaları sattı. Bir ay sonra, hasta oğlu nekahet dönemine girdiğinde, ona hastalık masraflarının eldeki bütün parayı götürdüğünü serinkanlılıkla açıkladı; kadın bundan böyle, geçinmek için çalışmak zorunda kalacaktı; bu yüzden oğlunu son derece sevgi dolu bir biçimde yeniden işe başlamaya ve kendi kendine yetmeye çağırdı.

— Bu nutku çekmemiş olabilirdiniz, dedi Philippe annesine tam bir aldırmazlıkla soğuk soğuk bakarak. Siz de, kardeşim de artık beni sevmiyorsunuz, bunu pekâlâ gördüm. Şimdi dünyada tek başınayım: Bu durumumu yeğliyorum!

— Kendinizi sevgiye layık kılın, dedi yüreğinin en derin yerinden yaralı anne, o zaman biz de size sevgimizi veririz.

— Budalaca sözler bunlar! diye bağırdı Philippe annesinin sözünü keserek.
Kenarlarında havı dökülmüş eski şapkasını, bastonunu aldı, şapkasını kulaklarının üstüne oturttu ve ıslık çalarak merdivenlerden indi.

— Philippe! Parasız nereye gidiyorsun? diye bağırdı ona annesi gözyaşlarını tutamayarak. Al...

Ona bir kâğıda sarılı yüz altın frank uzattı, Philippe indiği merdivenlerden yeniden yukarıya çıkıp parayı aldı.

— Ee, beni öpmüyor musun? dedi Agathe hüngür hüngür ağlayarak. Philippe annesini göğsüne bastırdı, ama tek başına bir öpücük değerinde bir sevgi gösterisi bile değildi bu.

— Peki ama nereye gidiyorsun? dedi ona Agathe.

— Giroudeau'nun metresi Florentine'in evine. İşte dost dediğin onlar! diye yanıt verdi sert bir biçimde. Aşağıya indi. Agathe bacakları titreyerek, gözleri bulanıklaşmış, yüreği daralmış halde geri döndü. Diz çöküp Tanrı'ya bu hayırsız evladı koruması için yalvardı ve o ağır analık duygusunu bıraktı.

---

DİPNOTLAR:

[32] Grog: Kaynatılmış şekerli su ve rom ya da likör karıştırılmış bir içki.

[33] Café de la Rotonde: Palais-Royal'in içinde devrim döneminde açılmış olan ünlü kahvehane.

Continue Reading

You'll Also Like

778 70 3
there's no time to figure out if this the right thing to do! just move, don't try to keep your hands clean. that's right, the world is cruel 𝗮𝗻𝗴𝘀...
2.8K 827 94
bana yalnizliktan daha mi iyi geleceksin
1.5K 89 4
Bu kitapta ünlü Ukraynalı yazar Gogol'ün kısalığı içinde en şaşırtıcı yapıtlarından biri olan 'Bir Delinin Hatıra Defteri' adlı öyküsünü, özgün haliy...
1.8K 78 24
Egeli büyük ozan Homeros'un destanlarından İlyada bir olayın, Odysseia ise bir kişinin destanıdır. Çağdaş okurlar, İlyadadan daha sonra yaratıldığı a...