Suyu Bulandıran Kız

By ClassicsTR

1.8K 111 3

Honore de Balzac (1799-1850): Fransa'nın 19. yüzyıldaki sosyal yapısının tarihsel bir tablosunu çıkardığı esk... More

İthaf - Mösyö Charles Nodier'ye
1 - Descoings'ler ile Rouget'ler
2 - Bridau Ailesi
3 - Mutsuz Dul Kadınlar
5 - Ailenin Büyük Adamı
6 - Mariette
7 - Philippe Kasadan Para Tırtıklıyor
8 - Analık Duygusu Nasıl Körelir
9 - Philippe'in Son Düzenbazlıkları
10 - Issoudun
11 - Aylak Şövalyeler
12 - Cognette'in Meyhanesi
13 - Suyu Bulandıran Kız
14 - Korkunç ve Bayağı Öykü
15 - Saf Fario'nun Arabası
16 - Beş Hochon
17 - Maxence-Machiavel
18 - Bir Bıçak Darbesi
19 - Bir Cinayet Davası
20 - Philippe Issoudun'de
21 - Mirasçıların Üzerinde Düşünmeleri Gereken Bölüm
22 - Ölümüne Bir Düello
23 - Madam Rouget
24 - Bir Azizenin Pişmanlıkları
25 - Sonuç

4 - YETENEK

53 3 0
By ClassicsTR

IV

Yetenek

Bridau'ların iki çocuğundan büyük olanı Philippe, çok belirgin bir biçimde annesine benziyordu. Mavi gözlü, sarışın bir çocuktu ama kolayca canlılık, yüreklilik sanılan gürültücü bir hali vardı. Bridau ile birlikte aynı zamanda bakanlığa girmiş ve akşamları iki dulla oyun oynamaya gelen sadık dostlarından biri olan yaşlı Claparon, ayda iki üç kez Philippe'e yanağına hafifçe vurarak şöyle diyordu:

"İşte gözünü budaktan sakınmayacak küçük bir yaramaz!"

Uyarılan çocuk övüngenlikle bir tür karar aldı. Karakterine bu eğilim aşılanınca, o da bütün bedensel etkinliklerde beceri gösterdi. Lisede dövüşe dövüşe gözü pekliği ve askerliğe yatkınlık doğuran acıyı hor görme alışkanlığını edindi; ama doğal olarak, okumaya karşı en büyük nefreti de kazanmış oldu; çünkü kamu eğitimi bedenle zekânın aynı zamanda gelişmesi gibi güç bir sorunu hiç çözemeyecektir. Agathe, Philippe'le yalnızca fiziksel benzerliğine bakıp, tinsel bir uyumun söz konusu olduğu sonucunu çıkarıyor ve bir gün onda erkeklik gücüyle büyüyen bir duygu inceliğini bulacağına kesinlikle inanıyordu. Annesi Mazarine Sokağı'ndaki bu iç karartıcı daireye yerleştiğinde Philippe, on beş yaşındaydı ve bu yaştaki çocukların kibarlığıyla o zaman annesinin inançlarını doğruluyordu. Üç yaş daha küçük olan Joseph, babasına benziyordu, ama kötü taraflarıyla. Önce gür siyah saçları, ne yapılırsa yapılsın, hiçbir zaman iyi taranmıyordu; oysa kardeşi canlılığına karşın hep hoştu. Sonra hangi talihsizliğin yol açtığı bilinmiyordu, ama çok uzun süren talihsizlik alışkanlık yapar, Joseph hiçbir giysisini temiz tutamıyordu:

Giydiği yeni giysileri çok geçmeden eski giysilere dönüştürüyordu. Büyük oğlan ise özsaygısı nedeniyle eşyalarına özen gösteriyordu. Yavaş yavaş anne, Joseph'i paylamayı ve ona kardeşini örnek göstermeyi alışkanlık ediniyordu. Dolayısıyla Agathe, iki çocuğuna aynı şekilde davranmıyor ve onları almaya gittiğinde Joseph'le ilgili olarak şöyle söylüyordu:

"Eşyalarını acaba ne halde bulacağım?"

Bu önemsiz şeyler onu, anne olarak bir evladını ötekine yeğ tutmaya itiyordu. İki dulun çevresini oluşturan son derece sıradan kişiler arasında hiç kimse, ne Bruel'in babası, ne yaşlı Claparon, ne Desroches baba, hatta ne de Agathe'ın günah çıkarttığı Rahip Loraux, Joseph'in gözlem yapmaya olan eğilimini fark etti. Yeteneğinin egemenliği altındaki geleceğin bu renkçi ressamı, kendisine ilişkin hiçbir şeyle ilgilenmiyordu; zaten çocukluğunda bu eğilim uyuşukluğa o kadar benziyordu ki babası onun için kaygılanmıştı. Başının olağanüstü büyüklüğü, alnının genişliği, ilk önce onun hidrosefal olmasından korkmalarına yol açtı. O kadar biçimsiz olan ve bir yüz ifadesinin tinsel değerini bilmeyenlerce tuhaflığı çirkinlik sanılan suratı gençliğinde oldukça asıktı. Sonradan gelişen çizgileri gerilmiş gibi görünüyordu, çocuğun çevresindeki şeylere duyduğu derin ilgi, bu çizgilerin daha da gerilmesine yol açıyordu.

Dolayısıyla Philippe annesinin adamakıllı gururunu okşuyor, Joseph ise en ufak bir gönül okşamadan nasibini almıyordu. Philippe'in ağzından, anne babaları çocuklarının büyük adam olacağına inandıran parlak sözler, şıp diye verilen yanıtlar çıkıyordu, oysa Joseph hep suskun ve düşünceliydi. Anne, Philippe'in harikalar yaratacağını umuyor, Joseph'e hiç güvenmiyordu. Joseph'in sanata yeteneği şu çok sıradan olayla ortaya çıktı:

1812'de paskalya tatili sırasında erkek kardeşi ve Madam Descoings ile Tuileries Sarayı bahçesinde yaptığı gezintiden dönerken bir öğrencinin duvara bir öğretmenin karikatürünü yaptığını gördü; muziplikle dolup taşan, tebeşirle yapılmış bu çizimin önünde hayranlıkla mıhlanıp kaldı. Ertesi gün Joseph pencerenin önüne oturup öğrencilerin Mazarine Sokağı'ndaki kapıdan girişlerini seyretti, sonra gizlice aşağıya indi ve sessizce Enstitü'nün uzun avlusuna girdi; burada heykeller, büstler, yapılmaya başlanmış mermer heykeller, pişmiş topraktan, alçıdan heykeller gördü, bunları heyecanla seyretti, çünkü içgüdüsü ortaya çıkıyordu, yeteneği onu kışkırtıyordu. Kapısı aralık, basık bir salona girdi ve içeride heykel yapmakta olan on kadar genç gördü, hemen bu gençler için alay konusu oldu.

— Küçük, küçük!

Dedi onu ilk fark eden, eline biraz ekmek içi alıp ufalayarak ona fırlattı.

— Kimin çocuğu bu?

— Tanrım! Ne kadar da çirkin!

Kısacası, Joseph bir çeyrek saat süreyle büyük heykeltıraş Chaudet'nin[7] atölyesinin saldırılarına uğradı, ama öğrenciler onunla adamakıllı alay ettikten sonra, hâlâ ayak diremesi ve yüz ifadesi karşısında şaşırıp ne istediğini sordular. Joseph, resim yapmayı öğrenmeyi çok istediğini söyledi, bunun üzerine öğrencilerin hepsi onu yüreklendirdi. Çocuk, bu dostça havadan etkilenip Madam Bridau'nun oğlu olduğunu anlattı. Atölyenin her köşesinden sesler yükseldi:

— Ah! Madam Bridau'nun oğlusun ya, büyük adam olabilirsin sen! Yaşasın Madam Bridau'nun oğlu! Annen güzel mi senin? Koca kafana bakılacak olursa, biraz tipsiz olmalı!

— Sanatçı olmak istiyorsun ha, dedi öğrencilerden en büyük olanı, yerinden kalkıp Joseph'e bir şaka yapmak üzere yanına gelerek. Ama yürekli olmak ve büyük yoksunluklara katlanmak gerektiğini iyi biliyor musun? Evet, kolunu bacağını kırmana neden olabilecek denemelerden geçiliyor. Gördüğün bütün bu yumurcaklar içinde bu denemelerden geçmeyen kimse yok. Bak, şu yemek yemeden yedi gün bekledi! Bakalım sen sanatçı olabilir misin ha?

Joseph'in bir kolunu tutup dikine havaya kaldırdı, sonra öteki koluna yumruk atacak gibi bir duruş verdi.

— Biz buna telgraf denemesi diyoruz, dedi. Eğilmeden, kollarının duruşunu değiştirmeden bir çeyrek saat böyle kalabilirsen, eh, o zaman kendine güvenen yürekli biri olduğunu kanıtlayacaksın.

— Haydi küçük, cesaret, dedi ötekiler. Ah, öyle ya, sanatçı olmak için acı çekmek gerekiyor!

Joseph on üç yaşında bir çocuğun iyi niyetliliği içinde, yaklaşık beş dakika kımıldamadan öylece kaldı, bu sırada bütün öğrenciler ciddi ciddi ona bakıyorlardı.

— Oo! Eğiliyorsun, diyordu biri.

— Hey! Kal öyle dangalak! İmparator Napoléon orada gördüğün gibi bir ay pekâlâ öyle kaldı, diyordu bir başkası, Chaudet'nin yaptığı o güzel heykeli göstererek.

İmparator ayaktaydı, bir eliyle imparatorluk asasını tutuyordu. Bu heykel 1814'te, tepesinde pek güzel durduğu sütundan[8] indirildi. On dakika sonra Joseph'in alnında boncuk boncuk terler parlıyordu. Bu sırada dazlak kafalı, solgun benizli, cılız, ufak tefek bir adam içeriye girdi. Atölyeye adamakıllı saygı dolu bir sessizlik çöktü.

— Hey, çocuklar! Ne yapıyorsunuz? dedi atölyedeki kurbana bakarak.

— Poz veriyor bu küçük adam, diye yanıt verdi Joseph'i bu poza hazırlamış olan büyük öğrenci.

— Zavallı bir çocuğa böyle işkence etmekten utanmıyor musunuz? dedi Chaudet ve Joseph'in kollarını aşağı indirdi. Ne zamandır buradasın? diye sordu, yanağına dostça, hafif bir fiske vurarak.

— Bir çeyrek saat oldu.

— Peki, neden geldin buraya?

— Sanatçı olmak istiyorum.

— Nereden çıkıp geldin sen?

— Annemin evinden.

— Oo! Annesi! diye bağırıştı öğrenciler.

— Siz susun bakayım! diye bağırdı Chaudet. Annen ne iş yapar?

— Madam Bridau. Babam öldü, İmparator'un dostuydu. Dolayısıyla, bana resim yapmayı öğretirseniz, İmparator size ne isterseniz ödeyecektir.

Chaudet birden anımsayarak,

— Babası İçişleri Bakanlığı'nda bölüm şefiydi, dedi yüksek sesle. Sanatçı mı olmak istiyorsun?

— Evet mösyö.

— Buraya istediğin kadar gel, seni eğlendiririz! Ona bir resim dosyası, kâğıt, birkaç kalem verin, bırakın bir şeyler yapsın. Bilin ki, rezil herifler, dedi heykeltıraş, babasına minnettarım. Al şunu Kuyu İpi, git pasta, şekerleme, bonbon al, dedi Joseph'in saflığından yararlanmış olan çocuğa para vererek. Bunlara nasıl yumulduğuna bakarak sanatçı olup olmadığını pekâlâ anlayacağız, diye devam etti Chaudet, çocuğun çenesini okşayarak.

Sonra çocuğu yanına alıp öğrencilerin yaptıkları çalışmaları gözden geçirdi; çocuk bakıyor, dinliyor, anlamaya çalışıyordu. Pastalar, şekerler geldi. Bütün atölye, heykeltıraş ve çocuk yemeğe başladılar. Joseph o zaman işletilmiş olduğu kadar da okşanmış oldu. Şaka ve sanatçıların yüreğini ortaya koyan, Joseph'in de içgüdüsel olarak anladığı bu sahne, çocuk üzerinde olağanüstü bir etki yaptı. Erken bir ölümle dünyaya veda etmiş, İmparator'un koruması sayesinde de ünlenmiş heykeltıraş Chaudet ile ansızın karşılaşmak Joseph için hayal görmek gibi bir şey oldu. Joseph bu kaçıştan annesine hiç söz etmedi, ama her pazar ve her perşembe Chaudet'nin atölyesinde üç saat geçirdi. Bu iki sevimli çocuğun değişik heveslerini destekleyen Madam Descoings Joseph'e hemen kurşun kalemler, sangin, estomplar ve resim kâğıdı aldı. O, Lycée Impérial'de geleceğin sanatçısı öğretmenlerinin eskizlerini, arkadaşlarının resimlerini çiziyor, yatakhanelerin kömür kalemle resimlerini yapıyordu. Joseph'in yalnızca eğiliminden değil, kaydettiği ilerlemeden de etkilenen Lycée Impérial'in öğretmeni Lemire, Madam Bridau'ya gidip oğlunun yeteneğini haber verdi. Agathe, ev işlerinden ne kadar çok anlıyorsa, sanattan da o kadar az anlayan bir taşra kadını olarak dehşete kapıldı. Lemire gider gitmez ağlamaya başladı.

— Ah! dedi Madam Descoings geldiğinde, mahvoldum! Memur yapmak istediğim, babasının gölgesinde korunacağı İçişleri Bakanlığı'na girmek için yolu tümüyle açık olan, yirmi beş yaşında büro şefliğine yükselecek Joseph, şu işe bak ki, ressam olmak istiyor. Baldırı çıplak işi bu. Zaten bu çocuğun bana üzüntüden başka bir şey vermeyeceğini önceden pekâlâ kestiriyordum!

Madam Descoings birkaç aydır Joseph'in bu tutkusunu desteklediğini, onun pazar ve perşembe günleri Enstitü'ye kaçışlarını gizlediğini itiraf etti. Çocuğu Louvre Sarayı Sergi Salonu'na götürmüştü, bu küçük adamın tablolara gösterdiği büyük ilgi mucize gibi bir şeydi.

— On üç yaşında resimden anlıyorsa güzelim, dedi, Joseph'iniz üstün yetenekli bir adam olacak.

— Evet, bakın, üstün yetenek babasını nereye götürdü! Çalışa çalışa kendini harap edip kırk yaşında öldü.

Güz mevsiminin son günlerinde, Joseph'in on dördüne basacağı sıralarda, Agathe Madam Descoings'in yalvarıp yakarmalarına karşın, oğlunun sefahate sürüklenmesine karşı çıkmak için Chaudet'ye gitti. Chaudet'yi üstünde mavi iş gömleği, son heykeli üzerinde çalışırken buldu. Heykeltıraş vaktiyle oldukça kritik bir durumda kendisine yardım etmiş olan adamın dul eşini neredeyse kötü karşıladı; daha önce eleştirildiğinden, birkaç ayda yapılması güç olan bir şeyi çok kısa sürede yapmak için gereken coşkuyla çabalıyordu. Uzun süredir aradığı bir şeyle de karşılaşmıştı, çamur kalemini ve kilini kesik kesik hareketlerle kullanıyordu, bunlar bilgisiz Agathe'a bir delinin hareketleri gibi göründü. Herhangi bir başka durumda Chaudet gülmeye başlardı, ama bu annenin sanatları lanetlediğini, oğlunun zorla bu geleceğe yönlendirilmesinden yakındığını ve onu bir daha atölyeye almamalarını istediğini duyunca büyük bir öfkeye kapıldı.

— Ölen kocanıza minnet borcum var, bu borcu oğlunu destekleyerek, sizin küçük Joseph'inizin bütün mesleklerin en büyüğüne attığı ilk adımlara göz kulak olarak ödemek istiyorum, dedi heyecanla. Evet madam, bilmiyorsanız öğrenin; büyük bir sanatçı bir krala bedeldir, kraldan da ötedir: Önce daha mutludur, bağımsızdır, keyfince yaşar; sonra fantezi dünyasında egemendir. Hem oğlunuzu en güzel gelecek bekliyor. Onun gibi yetenekler az görülüyor; bunlar ancak Giotto'larda, Raffaello'larda, Tiziano'larda, Rubens'lerde, Murillo'larda o kadar erken ortaya çıktı; bana öyle geliyor ki, Joseph heykeltıraştan çok ressam olmalı. Ah Tanrım! Benim böyle bir oğlum olsaydı, İmparator Roma kralı olmaktan ne kadar mutluluk duyacaksa, ben de o kadar mutluluk duyardım! Kısacası, çocuğunuzun yazgısından siz sorumlusunuz. Haydi madam, onu bir budala, bir kaldırım mühendisi, zavallı bir küçük memur yapın: O zaman bir cinayet işlemiş olursunuz. Bütün çabalarınıza karşın, onun yalnızca sanatçı olacağını pekâlâ umuyorum! Yetenek: Bu sözcük Tanrı çağrısı anlamına gelir; yetenek, Tanrı'nın yaptığı bir seçimdir! Ama siz çocuğunuzu mutsuz kılacaksınız! Artık gereksinim duymadığı kili şiddetle bir gerdelin içine fırlattı ve modeline:

"Bugünlük bu kadar" dedi.

Agathe gözlerini yukarıya kaldırdı ve atölyenin bir köşesinde bir taburenin üstüne oturmuş olan, daha önce fark etmediği çıplak bir kadın gördü; bunun üzerine dehşete kapılarak dışarıya çıktı.

— O küçük Bridau'yu bir daha buraya almayacaksınız, dedi Chaudet öğrencilerine. Annesi üzülüyor.

— Deh! diye bağırdı öğrenciler, Agathe kapıyı kapadığı sırada.

— Joseph'in gittiği yere bakın! dedi kendi kendine, görüp işittiklerinden ürkmüş olan zavallı anne.

Madam Bridau'nun oğlunun sanatçı olmasını istemediğini öğrenir öğrenmez heykeltıraşlık ve resim bölümü öğrencilerinin bütün mutluluğu Joseph'i kendilerine çekmek oldu. Annesine bir daha Enstitü'ye gitmeyeceğine dair verdiği söze karşın, çocuk sık sık Regnauld'nun[9] atölyesine gitti, burada tuvallerini çiziktirmesi için özendirildi. Dul kadın şikâyet etmek istedi, Chaudet'nin öğrencileri ona Mösyö Regnauld'nun Chaudet olmadığını, zaten oğlu beyefendiyi, onlara korumaları için vermediğini söylediler ve bir sürü başka şaka yaptılar. Bu korkunç resim öğrencileri Madam Bridau ile ilgili yüz otuz yedi kıtalık bir şarkı besteleyip okudular. Bu iç karartıcı günün akşamı Agathe oyun oynamayı reddetti ve berjer koltuğunda o kadar derin bir üzüntüye kapıldı ki, kimi zaman o güzel gözleri yaşardı.

— Neyiniz var Madam Bridau? diye ona sordu yaşlı Claparon.

— Resme yeteneği olduğu için oğlunun ekmek dileneceğini sanıyor, dedi Madam Descoings; ama ben resim yapmaya aşırı tutkusu olan torunum küçük Bixiou'nun geleceği için en ufak bir kaygı beslemiyorum. İnsanlar geleceği önceden görmek için yaratılmışlardır.

— Madam haklı, dedi yeteneğine karşın hiçbir zaman şef muavini bile olamamış o duygusuz, katı Desroches. Bereket versin benim tek bir oğlum var, çünkü bin sekiz yüz frank kazancım ve dükkânında damgalı kâğıt satan karımın ancak bin iki yüz frank kazancıyla ne olurdum ben? Oğlumu yardımcı olarak bir dava vekilinin yanına verdim, ayda yirmi beş frank alıyor, öğle yemekleri de bedava, ben de ona o kadar veriyorum; akşam yemeklerini evde yiyor, evde yatıyor, hepsi bu; elbette böyle gide gide işini yoluna koyacak! Veledin başına iş açtım, koleje gitseydi bu kadar sıkıntıya girmezdi, ama günün birinde dava vekili olacak; tiyatroya gitmesi için kendisine para verdiğimde, bir kral kadar mutlu oluyor, bana sarılıyor; ah, onu sıkıya alıyorum, o da harcadığı paranın hesabını veriyor. Siz çocuklarınıza fazla iyi davranıyorsunuz. Oğlunuz yokluk ve sıkıntı çekmek istiyorsa bırakın çeksin, bunlar onu adam eder.

— Benimki, dedi yeni emekli olmuş eski bölüm şefi yaşlı du Bruel, ancak on altısında, annesi ona bayılıyor; ama ben bu kadar erken ortaya çıkabilecek bir yeteneği kabul edemem. Bu o zaman sırf fantezidir, geçici bir zevktir! Bana göre erkek çocuklarının yönetilmeleri gerekir...

— Siz mösyö, zenginsiniz, erkeksiniz ve tek çocuğunuz var, dedi Agathe.

— Gerçekten, çocuklar bizim zorbalarımız (karo), dedi Claparon. Benimki beni çılgına çeviriyor. Mahvetti beni. Sonunda artık onunla hiç ilgilenmez oldum (bağımsızlık)[10] Eh! O da bundan daha çok memnun, ben de öyle. Rezil herif, zavallı annesinin ölümünden de kısmen sorumlu. Seyyar satıcı oldu. Layığını da buldu; eve girer girmez çıkmak istiyordu, hiç yerinde duramıyordu; hiçbir şey öğrenmek istemedi; Tanrı'dan bütün dileğim, onun adımı lekelediğini görmeden ölmektir. Çocuğu olmayanların birçok zevkten haberi yoktur, ama onlar birçok acıdan da kaçmış olurlar.

— İşte babalar! dedi içinden Agathe, yeniden ağlamaya başlayarak.

— Bunları size, sevgili Madam Bridau, çocuğunuzun ressam olmasına izin vermeniz gerektiğini anlatmak için söylüyorum; izin vermezseniz, zaman kaybetmiş olursunuz...

— Eğer onu paylayabilirseniz, dedi o sert Desroches, onun zevklerine karşı çıkmanızı salık vereceğim, ama gördüğüm kadarıyla siz çocuklarınıza karşı zayıf davrandığınız için bırakın onu çizsin, çiziktirsin.

— Kaybettik! dedi Claparon.

— Nasıl kaybettik yani? diye haykırdı zavallı anne.

— Ama öyle! Karo'daki bağımsızlığım'dan ötürü, bu Desroches da bana her zaman kaybettiriyor.

— Üzülmeyin Agathe, dedi Madam Descoings, Joseph büyük adam olacak.

Her tartışmada olduğu gibi, bu tartışmadan sonra dul kadının dostları aynı düşüncede birleştiler, ama bu düşünce onun üzüntülerine son vermiyordu. Ona Joseph'i yeteneğini kullanması için özgür bırakması salık verildi.

— Joseph üstün yetenekli değilse, dedi Agathe'a kur yapan du Bruel, onu her zaman bir resmi dairede işe koyabilirsiniz. Merdiven başında Madam Descoings üç yaşlı memuru geçirirken, onları Eski Yunan bilgeleri diye nitelendirdi.

— Kendini fazla üzüyor, dedi du Bruel.

— Oğlu bir şey yapmak istediği için son derece mutlu, dedi Claparon.

— Tanrı bize İmparator'un kalmasını nasip ederse, dedi Desroches, Joseph zaten kayırılmış olacak! Öyleyse annesi neden kaygılanıyor?

— Çocukları söz konusu olunca her şeyden korkuyor, diye yanıt verdi Madam Descoings. Geri döndüğünde, haydi yavrum, dedi, görüyorsunuz ki hepsi aynı düşüncede, neden hâlâ ağlıyorsunuz?

— Ah! Philippe söz konusu olsa hiç korkmayacağım. O atölyelerde neler olup bittiğini bilmiyorsunuz! Sanatçılar çıplak kadınlarla birlikteler.

— Ama umarım orada ateş yakıyorlardır, dedi Madam Descoings.

---

DİPNOTLAR:

[7] Antoine-Denis Chaudet: Ünlü Fransız heykeltıraş ve ressam (1763-1810).

[8] Sütun: Paris'te Vendôme Meydanı'ndaki sütun.

[9] Jean-Baptiste Regnauld: Fransız ressam (1754-1829).

[10] Bağımsızlık/Karo: Konuşanlar "boston" adlı kağıt oyununu oynamaktadır. Karo ve bağımsızlık ise bu oyunda kullanılan deyimlerdir.

Continue Reading

You'll Also Like

6.6K 289 39
Nikolay Vasilyeviç Gogol (1809-1852): Ukrayna'da, orta halli toprak sahibi bir ailede dünyaya geldi. Çocukluğunu etkileyen köy yaşamı ve Kazak gelene...
5K 165 30
O soylu babasının gayri meşru kızıydı Soylu üvey annesinin istemediği Soylu üvey kız kardeşinin ablası olarak görmediği Soylu üvey abisinin kardeşi...
338 77 5
Şehrin en ücra köşelerinden gelen oyunculardan oluşan bir tiyatro ekibi kendi çapında oyunlar sergiler. Birbirine sıkıca bağlı olan ekip arkadaşları...
25.2K 5.7K 20
"Sadece sen değil, rüyanda hikayelerini gördüğün herkes sırayla ölecek. Belki bir intihar, belki de bir trafik kazası... Ama bir şekilde hepsi ölecek...