22 | chanbaek

By delisehun

1.3K 147 58

yaktığım ellerimsin @chanbaekfest için yazılmıştır More

yirmi bir
çıt çıt. yirmi iki
deli mayın
tazecik ve incecik

yola çıkıyorsan kendini yak

253 27 24
By delisehun

"Sana inanamıyorum." dedi Chanyeol hayretle. "Bunları ne zaman koydun buraya?"

"Yani ben koymadım ama koyulmasını ben istedim." Baekhyun sırıttı, hava neredeyse kararmak üzereyken, Chanyeol ile yavaş yavaş boşalan sokaklarda sırtlarındaki çantalarda taşıdıkları şişelenmiş benzin ve birkaç kundakla yürüyorlardı. "Sicilimize kundakçı yazılacak." dedi Chanyeol ayağının altına gelen taşlardan birine vurup seke seke gitmesini izlerken. Baekhyun kendini tutamadan kahkaha attı. "Chanyeol, biz şu an teröristiz. Babanı öldürsek bile bunun üzerine çıkamayız şu an."

"Doğru." dedi o da gülerken. "Büyümek rezalet bir şeymiş."

"Hıhı, öyleymiş. "

Baekhyun üç dört gün önce, toplanma merkezlerinden birindeyken biraz benzin bulunsa fena olmaz diyordu kendi kendine. Şansına o an yanındaki kız niyetini anlamış gibi, koluna vurup ben sana daha iyisini bulurum demiş, iki saat sonra kucağında kundak yapma malzemeleriyle geri gelmişti. Chanyeol olsa onu öldürürdü ama çok şükür başka işleri vardı ve Baekhyun o gün akşama kadar oturup çam tahtasının içine kav adı verilen süngerimsi maddeyi yerleştirmiş, üstüne de kükürt boca etmişti. Kız nereden bulup geldiyse benzin de getirmişti. "Ben bunları yarın gizlice her toplanma alanına pay ederim." diye fısıldamıştı.

Baekhyun da gözünü kararttı, sokağa çıkma yasağının başlamasına bir saat kala, kendini Chanyeol'la birlikte belediye binasının önünde buldu. Bina, komutanlığın aksine tam merkezde, meydanın karşısındaydı ve sabah kalabalık olmasına rağmen şimdi etrafta pek polis yoktu. Yasak saatinde dışarıda olanları ara sokaklarda kıstırmak için bu saatlerde genelde caddeler boş oluyordu, bir de artık görevlerini askerlere teslim edecekleri için bir kısmı toparlanıp gitmişti, değişim muhtemelen birkaç saate yapılacaktı ve Baekhyun ordu az sonraki eğlenceyi kaçıracağı için çok üzüldü.

Chanyeol'la ikisi yine de sakince yürüyor, yasaktan önce eve yetişmeye çalışan iki kişi gibi yürüyordu. Yanlarından birkaç kez polis arabası geçti ama tam da bu yüzden onlara dikkat eden olmadı. Ayrıca genelde yalnız gezen omegaları durduruyorlardı, Baekhyun şu an sokak ortasında donunu indirse bile hiçbir polisin gelmeyeceğinden emindi yanında bir alfayla yürüdüğü için.

"Hayatımızın sonuna kadar limonlu kek yiyebilme biletimiz." Baekhyun binanın etrafında dolanıp açık bir pencere ararlarken konuştu. Sanki arka sokağa sapacakmış gibi yürümüş, kaldırımdaki ağaçların arasından görünmeden dizlerine anca gelen çitleri atlayarak belediye bahçesine çıkmışlardı.

"Kyungsoo onun için belediye kundakladığımızı öğrenince delirecek."

Beş dakikalık bir arayış sonunda, birinci kattaki havalandırmalardan birinin açık olduğunu gördüler ve Baekhyun binanın meydana bakmayan tarafında çimlere çöküp çantasını açtı. "Çok heyecanlandım ben, normal mi?"

"Sen burada bekle." Chanyeol çantadan dört yarım litrelik şişeyi aldı. "Ben bunları diğer tarafa dökeceğim, sen de bu tarafa. Kimseye görünmem diyorsan giriş kapısı tahtadan, onun üzerine de dök." Baekhyun başını salladı. Şu an bulundukları alan ağaçların arasında kalıyordu, Chanyeol gittikten sonra benzini ilk önce buradaki duvar diplerine ve pencerelere boca etmişti. Kapı meydana bakan tarafta kalıyordu, arkadan dolanıp dikkatlice şişeleri boşaltırken bir yandan da sokağa bakıyordu. Polis arabalarının ışıklarını uzaktan görebiliyordu ama etrafta devriye gezen yoktu.

Havanın kararmasına da güvenip hızla giriş kapısına koştuğunda iki elinde de pet şişe vardı ve aceleyle nereye denk geldiğine pek de bakmadan kollarını salladı. Bir araba sesi duyduğunda hemen yere uzandı ve ışıklar diğer sokakta kaybolana kadar bekledi. Neredeyse on dakika sonra çantasında sadece kundaklar kalmıştı ve Chanyeol pişt, diye bir ağacın arkasından ona seslendiğinde gözleri parlayarak koşarak yanına gitti.

"Chanyeol keşke baban meydandan geçse de gözlerine baka baka çat diye yaksak koca binayı ya." dedi nefes nefese. Chanyeol kendini onun heyecanlı ve ışıltılı gözlerinde kaybetmemek için aceleyle dudaklarına bir öpücük kondurdu. "Hadi, yapalım şu işi."

Az önce aralık buldukları havalandırmaya geldiklerinde Baekhyun bu sefer kundağı çıkarıp havada salladı. "El emeği bu, ben yaptım."

"Ne kadar yararlı şeyler yapıyorsun öyle sen." dedi ve elinden aldı. "Çakmak." Diğer elini de ona uzattı. Baekhyun cebinden çakmağını çıkarırken içi kıpır kıpırdı, tüm dünyayı yaksa şu an yine de durulmazdı. "Buyur sevgilim." dedi çakmağı ona uzatırken.

Chanyeol kundağın içindeki kavı yaktı, hemen zıpladı ve tam açık kısımdan girecek şekilde kundağı bıraktı. Baekhyun çam tahtasını daha hızlı yanması için yağa daldırmamıştı bu yüzden alevler belli olana kadar biraz daha vakitleri olduğunu biliyordu. Chanyeol bir tanesini daha aynı şekilde içeri yollarken sabırsızca bekledi. Diğer tarafı da içten yakabilseler harika olurdu ama görebildikleri tek boşluk üçüncü kattaydı ve tırmanacak bir yer bulana kadar zaman kaybetmeyi göze alamadılar.

"Bu sefer ben." diyerek çakmağı ondan aldı ve bir adım geri gitmeden önce Chanyeol'un elini tuttu.

"Söz verdiğim gibi." dedi. "Elini tutuyorum." Kendinden emin gülümserken ve içi içine sığmazken çakmağı ateşleyip, çoktan bir kısmı buharlaşıp havaya karışmış benzin izlerinin üzerine atıverdi. Alev yerle temas eder etmez kıvrak bir yılan gibi izlerin üzerinden süzüle süzüle gitti ve giriş kapısına ulaşmadan önce Chanyeol sırt çantasını ve Baekhyun'un elini sıkıca tutarak arka sokaklardan birine doğru koşmaya başladı. Onlar gözden kaybolur kaybolmaz da birinci kattaki perdeler tutuştu ve hala koşarlarken, sessiz meydanda çınlayan yangın alarmı durup birbirlerine bakmaya, göz göze gelince de nefesler içinde kahkaha atmaya başlamalarına neden oldu.

"Bu bizim ilk yangınımız." diye bağırdı Baekhyun hala gülerken ve duyulma kaygısı taşımadan çünkü yangın alarmı tiz bir sesle söylediklerini bastırıyordu.

"Baekhyun, ateşten korkuyordun?"

Omega kıkırdadı. "Korkmuyordum da, alışkanlık olur diye hiç yakmamıştım. Chanyeol, bayıldım buna."

"Büyüleyici." Baekhyun karanlığı yaran turuncuya hayran hayran baktı, avuçları kaşınıyordu, tam şu an gidip cumhurbaşkanının evini bile yakabilirdi, kıpır kıpırları azalmak yerine çoğalmıştı. Şimdi gerçekten suçlu olmuşlardı, bunun bu kadar coşkulu ve iyi hissettirmesi garipti.

Bir süre daha orada öylece durup itfaiye araçlarının ve polislerin toplanmasını izlediler, dumanlar havaya karışıyordu, bahçedeki ve sokaktaki ağaçların da tutuşmasıyla yangın biraz daha büyüdü. "Gidelim." dedi Chanyeol tekrar onun elini kavradığında. Yasağa sadece on dakika kalmıştı ve az sonra meydana yakın sokaklarda onları aramaya başlarlardı. "Tüm polisler buraya geliyor, askerler şehrin kalanına yayılabilir."

Baekhyun kalıp izlemek istedi, tüm şehrin yanıp küle dönmesini görmek istedi ama Chanyeol haklıydı, ilk askeri araç yanlarından geçerken alfanın onu karanlığa sürüklemesine izin verdi.

Jongin ve Jongdae'yle karşılaşmaları bundan beş dakika sonra oldu. Dikkat çekmemeye çalışarak koşmadan hızlı hızlı yürüyorlardı ve Chanyeol'un evine biraz daha vardı. Onları ilk gören Jongdae oldu ve etrafa bakınan Jongin'in tişörtünü çekiştirdi.

"Aman tanrım, iyi misiniz?" diye boyunlarına atladı Jongin. "Kyungsoo tutuklanmış, çok korktuk. Sehun, Chanyeol'un babasıyla görüşmeye gidip dönmediğinizi söyleyince size de bir şey yaptılar sandık. Yarım saattir sizi arıyoruz, Baekhyun belediye binasını yakmışlar."

Chanyeol onu kendilerinden uzaklaştırıp. "Önce bir nefes al Jongin." dedi. "Sizin burada ne işiniz var?"

Yasak başlamak üzereydi ve dışarıda onlardan başka kimse yoktu neredeyse, Baekhyun göz ucuyla araçlardan inen üniformalı, elleri silahları askerlerin sokak başlarına yerleşmelerini izliyordu. "Önce buradan gidelim." dedi. "Chanyeol, kimin evi var yakınlarda?"

Chanyeol etrafında dönüp nerede olduklarını kestirmeye çalıştı. Minseok'un evi bir sokak aşağıdaydı. "Gelin." Sokak lambalarının altında hızlı ve birbirlerine yakın yürürlerken, "Sehun kasabaya dönmeyince, Jongin çok merak etti, tutamadım, biz de geldik hemen."

"İyi ki gelmişiz ama, şehre giriş çıkışları kapatıyorlar, beş dakika geç kalsak giremezdik."

Minseok'un apartmanına girerlerken Baekhyun onlara Chanyeol'un babasının söylediklerini anlatıyordu. "Bu adamı uykusunda boğmak farz oldu." dedi Jongin, Chanyeol arkadaşının kapısını çalarken.

"Sehun nerede?"

"Yixing hyungun yanında, sabah buluşuruz diye konuştuk." Chanyeol kapıyı bir kez daha çaldı. "Hyung, biziz." diye seslendikten sonra anca açıldı kapı. Minseok da penceresinden askerleri görmüştü ve sabaha kadar kapı çalınırsa açmamaya yemin etmişti kendine, o yüzden gelenin Chanyeol olduğunu öğrenene kadar koridorda bekledi.

Hepsini içeri alıp arkalarından merdivenleri kontrol ettikten sonra kapıyı kapattı. Dördü salondaki koltuklara yığılmış dinleniyordu. Baekhyun telaştan az önce dikkat etmemişti ama Jongdae'nin belindeki mutfak önlüğünü görünce gülmekten boğulacaktı. "Aceleyle çıktık çocuğum." ded Jongdae ona yaslandığı yastığı fırlatırken. "Evde işim gücüm vardı sonra Jongin gelip kendini yerlere atıp ağlamaya başladı, ne yapayım?"

Baekhyun gülmeyi bırakıp olduğu yerde doğruldu. "Siz biliyor musunuz Kyungsoo neden şehre gelmiş?" diye sordu. "Hayır, haberimiz bile yoktu geldiğinden." Sıkıntıyla Chanyeol'a baktı. Alfa ise Minseok'la konuşuyor, evden çıkmadan önce Sehun'a söylediği gibi herkesle konuşup konuşmadığını soruyordu. Minseok bir senedir radyoda yayın yapıyordu, oldukça tehlikeliydi fakat bunun için yatak odasını kullanıyordu. Sokağa çıkma yasakları başlayınca ekipmanlarını evine taşımak zorunda kalmış, bir gören olursa şikayet eder diye de ne apartmanın bodrumuna ne de çatısına koyabilmişti.

"Yangını biz çıkardık bu arada." deyiverdi Baekhyun.

"Maharetlerin arasında kundakçılık olduğunu bilmiyordum, Baekhyun. Değerin gözümde artıyor."

"Anlatın çabuk." dedi Jongin ciddi konuşma duruşunu alırken. "İnanamıyorum bunu kaçırdığıma, keşke Sehun'la ben de gelseydim." Jongdae omzuna vurdu. "Aynen, seni de içeri tıksalardı sonra, Kyungsoom aç mıdır açıkta mıdır, yavrum benim."

"Kyungsoo bu gece çıkacak." dedi Baekhyun. Chanyeol pencerenin dibinde ayakta, perdeyi aralayıp dışarıyı kontrol ediyordu. "Daha fazla asker geliyor, sabahı bekleyemeyiz. Baekhyun haklı."

"Yangınla dikkatlerini çekmeyi başardık, şimdi sıra halkta." dedi Baekhyun kalkıp Chanyeol'un yanına giderken. Ve cebinden bir çakmak daha çıkardı. "Neyse ki hazırlıklıyım ve yanacak daha çok yer var." Alfanın kolunu okşayıp Minseok'a döndü. "Hyung." diye seslendi. "Kaçak yayın değil de, tüm ülkenin dinleyebileceği bir şeyler yapabilir miyiz?"

Minseok çenesini kaşıyıp, "O kadar geniş bir alana yayılabilir mi bilmiyorum ama en azından birkaç şehirde dinlenebilir."

"Düşündüğüm şeyi mi yapacaksın?" Chanyeol, Baekhyun'un belinden tutup kendine yaklaştırdı, omeganın omzuna başına yasladı ve cevap vermesini bekledi. "Hıhım." dedi Baekhyun yanağını onunkine sürterken.

"Ben de çakmağını attın diye üzülmüştüm." Baekhyun gülümseyip çakmağını avcunda döndürdü. "Hazırlıklıyım her zaman. Şimdi Minseok hyung müsaade ederse eğer, bir süreliğine odasını kullanacağım."

Minseok onları uzun bir koridorun sonundaki odaya götürdüğünde Jongin ve Jongdae de merakla pıtı pıtı arkalarından geldi, Minseok fm vericiyi ayarlayıp birkaç kabloyu birbirine taktı ve mikrofonu masanın üzerine bıraktı. "Eh, dağınıklık için kusura bakmayın." Yatağının üzerinde kıyafet yığınları, masasında da karton yemek kapları vardı. "Ülke bu haldeyken temizlik yapmaya pek vaktim olmuyor."

Baekhyun sandalyeye oturup kulaklığı ve mikrofonu aldığında Minseok ona hangi tuşa basarsa yayının açılıp kapanacağını anlattı kirli bardakları elinin tersiyle masanın ucuna iteledi. Baekhyun daha önce birkaç kez Minseok'u yayın yaparken izlemişti fakat heyecanlanmıştı işte, kuruyan dudaklarını yalayıp sırtını duvara yaslamış sevgilisine ve odayı inceleyen arkadaşlarına baktı. "Çıkmamızı ister misin?" diye sordu Chanyeol yavaşça. Baekhyun gülümserken, konuşmadan bile onu anladığı için minnettardı.

"Salondayız." Minseok masadaki boşlardan taşıyabileceği kadarını kucağını alıp çıktı, Jongdae ve Jongin aynı anda yanaklarını öptüğünde kıkırdadı. Chanyeol onlar da gittikten sonra eğilip dudağının kenarına minik bir öpücük kondurdu ve, "Minseok hyungun mutfağında hep taze çiçekler olur." dedi. "Seni dinlerken taç yapacağım onlardan güzel saçların için."

"Yüzük de yap." Chanyeol saçlarını da öptükten sonra, "Mutfakta görüşürüz." deyip kapıyı arkasından çekip çıktı. Baekhyun yalnız kalmanın gerginliğini atabilmek için derin bir nefes aldı ve kulaklıkla mikrofonu taktı. Minseok'un gösterdiği tuşa basıp biraz bekledikten sonra, içeride arkadaşlarının dinlediğini bilmenin güveniyle konuşmaya başladı.

"İyi geceler. Ben omega Byun Baekhyun. Kendime omega demek garip geliyor, cinsiyetsizdim de ben. Ölümden döndüm yani, başka zamanın hikayesi bu, anlatmak isterim size bir ara.

Her neyse. Ben omega Byun Baekhyun, tanıyanlarınız var mıdır beni, sanmam. Terörist, vatan haini ya da bölücü diye yaftalandıysanız en azından bir kere duymuş olanlar vardır aranızda ismimi. Böbürlenmiyorum da, biraz tanınan biriyim. Tanınan ve aranan, eh bu da hava yapıyor insanda biraz.

Belediye binasını ben yaktım. Pat. Böyle girmek istedim konuşmaya da, Chanyeol dedi olmaz. Zaten Chanyeol her şeye olmaz, der.

Adım Byun Baekhyun, yaşım yirmi iki, tazecik ve incecik bir omegayım, belediye binasını da ben yaktım. Oh be. Kanalı sonradan açanlar vardır diye dakika başı altyazı geçmek zorundayım bunları. Kendimi anlatmak da çok hoşuma gitti, ilk defa yapıyorum da, beni dinleyen birilerinin olduğunu bilerek kendimi anlatmayı yani, hoşmuş.

İnsana sorarlar neden yaktın diye. Sordunuz varsaydım. Bizim bir arkadaş var, Jongin adı. Bin dokuz yüz seksen üç senesinde siz onun sağ ayağını kırdınız. Bizzat siz, evet. Ben evimde oturup ince belli bardağımdan çayımı yudumluyordum demeyin, yemezler. Bir omega olduğu için, bir omega eve dönüş yolunda dans ettiği için, siz onu ara sokağa çekip darp ettiniz. Eve dönüş yolu da insanın içini ısıtır değil mi? Biz eve dönmenin değil, evden kaçmanın yollarını arayan oğlanlarız oysa.

Geçelim. Kyungsoo. Kyungsoo usta bir şef olmak istiyor, ne güzel . Size üzüldüğüm tek bir şey varsa, o da bizimkinin yemeklerinin tadına hiç bakmamış olmanızdır. Zaten Kyungsoo size ölseniz bir damla su vermez, neyse. Ama Kyungsoo yemek yapmaya hep bizim eve gelir, neden? Çalışanımız değil, hayır. Kyungsoo bir alfa, evet doğru duydunuz. Kendi evinde elinde kepçe, belinde önlük, çorba karıştıradururken mutfakta basılsa, alfa babası onu öldürür. Ana fikri anladınız mı bilmiyorum ama bizim için evin kendisi de dönüş yolu kadar tehlikelidir.

Bu yüzden hep kaçıp bana gelir, gerçi benim evimde de güvende değiliz ama yeni evim o kadar da tehlikeli değil. Yeni diyorum, eskisinden atıldım çünkü. Beni siz kapı dışarı ettiniz. Ölecektim ya, cinsiyetsizdim, nerede kaldığımın ne önemi vardı, kokum bile yoktu. Bunun tedavisi var mıdır, kurdu olmayanlar yaşamaya devam edebilir mi, hiç merak etmediniz, bizi terk ettiniz.

Kyungsoo bu öğleden sonra tutuklandı, şehirde ne halt yediğinden haberim yok. Ben de belediye binasını yaktım. Not alın, ismim Byun Baekhyun. Bu çıkardığım ilk yangın, on küsur senedir cebimde taşıdığım bir çakmak var, bu gece ilk defa ateşledim. Yanımda Chanyeol vardı ama elinde çakmak olan bendim.

Biz birkaç saate meydanda olacağız. Kyungsoo'yu ve diğer arkadaşlarımızı serbest bırakın. Ya da gelin bizi yakalayın, hızlı koşarız ama. Ne de olsa tehlikeli uğraşlar peşinde olan çokça oğlandan biriyiz. İkisinden birini yapmazsanız eğer, ben bu ormanı yakarım. Bir yerleri ateşe vermek pek hoşuma gitti, ya bizimle yakarsınız ya da bu ormanda yanarsınız. Telaşlanmayın, yaşımız yirmi iki, bu ateş bizi sevmez, biz çoktan büyüdük."

*

Baekhyun başında çiçekten tacı, Minseok'un salonundaki tekli koltuklardan birinde zar zor sığarak Chanyeol'la oturuyor, alfanın bir çiçek sapıyla parmağının ölçüsünü almasını izliyordu. Baekhyun'un yayınından sonra bir saat geçmiş, bu bir saatte yemek yiyip biraz da olsa dinlenmeye çalışmışlardı. Sehun'un dinlediğinden neredeyse emindiler bu yüzden ondan gelecek bir işaret bekliyor, kendilerini hemen sokağa atmıyorlardı.

Jongdae ve Baekhyun ikili koltuğun birer köşesine kafalarını koymuş uyuyorlardı, bir şeyler yedikten sonra sızıp kaldılar, Chanyeol da üstlerine Minseok'un odasından bulduğu bir battaniyeyi örttü.

"Bitti, takalım bakalım." Chanyeol pembe çiçeklerden yaptığı yüzüğü kucağındaki oğlanın parmağına geçirirken çok dikkatliydi, yaprakları buruşsun bile istemiyordu çiçeklerin. "Çok yakıştı."

"Sana da yapalım."

"Çiçek kalmadı ki, sonra yaparız." dedi Chanyeol. Baekhyun parmağına bakıp burukça gülümsedi. "Yarın yaparız sana, çok güzel oldu."

Yarım saat kadar daha sessizce beklediler, kapılarını çalan yoktu, dışarıdan sesler de gelmiyordu. Baekhyun neredeyse yalnız bırakıldıklarını düşünüp başka bir çözüm yolu aramaya başlayacaktı ki, "Bir şeyler oluyor." diye seslendi Minseok perdeyi aralayıp dışarı bakarken. "Yanlış görmüyorsam eğer bir yer yanıyor. Şimdi de sokağın başındaki askerler koşmaya başladı."

"Ne?" diye Chanyeol'un kucağından fırladı Baekhyun. Gerçekten de bir yerler yanıyordu, biraz uzaktaydı ama alevler buradan bile oluyordu.

"Burası da yanıyor." Jongin seslerine uyanıp mutfak penceresine bakmak için ayaklanmıştı ve gördüğü ilk şey artık askersiz boş bir sokak ve iki sokak ileriden yükselen alevlerdi. Baekhyun kendi gözleriyle görmek için koşarak yanına gitti. "Kim yakıyor?" diye fısıldadı avuçları kaşınmaya başlarken. Birileri tüm şehri ateşe verirken oturup izleyecek hali yoktu, sesini duyurmayı başarmıştı. Keyifle sırıtırken, "Jongdae'yi uyandırın. Gidiyoruz." dedi.

On dakika içinde aşağı indiklerinde, az önce boş olan sokakta yürüyen birkaç kişiyi gördüler, asıl kalabalık ana caddeye çıktıktan sonra başlıyordu. Neredeyse bir insan seli arka arkaya meydana doğru gidiyordu. Neden hiçbir askerin yerinde olmadığını şimdi anladılar, muhtemelen hepsi kalabalığı bastırmak için çoktan meydanda toplanmıştı.

Sehun onları bulduğunda henüz bu karmaşanın içine girmemişlerdi. "Hala evde olduğunuzu umup yanınıza geliyordum." diye bağırdı uzaktan. Jongin anında dolan gözleriyle ona koştu, sarılıp yarı yolda karşıladı. "Sehun, seni bir daha göremeyeceğim diye çok korktum." İki sevgili mevcut durum yüzünden kısa bir sarılmadan sonra ayrıldı.

"Baekhyun, herkes seni dinledi. Toplanma merkezlerinde kalanlar çıkıp gizlice ordudan rütbeli birkaç kişinin evini yakarken yakalanmış. Chanyeol, baban meydanda, yakalananları da oraya götürmüşler. Vurulma emri verilmiş. Duyanlar da oraya gidiyor şimdi, baban eğer geri çekilmezlerse onları da vuracaklarını söylüyor."

"Of, yemiş kafayı." dedi Baekhyun alnını Chanyeol'un göğsüne yaslarken. Alfanın elleri hemen belini buldu. "Ne yapacağız şimdi?" diye sordu Jongdae. "Kyungsoo'ya ne olduğunu öğrenebildin mi, başına bir şey gelmiş midir?"

"Sanmam, belediyenin yandığını öğrenir öğrenmez oraya gitmiş amcam. Kyungsoo'nun sorgusunu da başkasına bırakmaz, en azından sabaha kadar güvendedir, buradan da birileri toplanacak belli. Canını sıkan çok kişi olursa unutur onu, tanıyorum amcamı. Yixing hyungla konuştum, içeri alınan çok kişi varmış, ordudaki çoğu kişi de buradaymış şu an, oradakilere bulaşan olmaz, dedi."

"Birbirimizi kaybetmemeye çalışalım." Chanyeol, Baekhyun'un belini okşayıp isteksizce onu kendinden uzaklaştırdı. "Ne gerekiyorsa onu yapacağız, babam bu durumdan pek hoşlanmayacak ama." dedi ve ekledi. "Unutmayın, ölmüyoruz. Yirmi iki yaşındayız."

Baekhyun çiçek tacını başında unutmuştu, Chanyeol parmaklarıyla uzanıp kayan tacı düzeltti. "Elimi tutmuyorken yapmaman gereken şeyleri biliyorsun, değil mi?" diye sordu. Baekhyun başını salladı, yüzüğü de hala parmağındaydı. Keşke bir tanecik daha çiçek olsaydı, diye düşündü. Chanyeol'un parmağında da kendi yüzüğünden görmek istedi.

Kalabalıkta zar zor ve yavaş yavaş ilerlerken Baekhyun, Sehun ona söylemese de baş alfanın vurulma emrinin kendi için de geçerli olduğunu biliyordu. Sonuçta belediye binasını yakmış, üstüne de itiraf etmişti. Ondan korkan onun gibi olsun, diye yüreklendirdi onu omegası. Zaten çakmağı yere fırlatıp alevleri izlerken de pek bir keyifliydi.

Eli Chanyeol'un avcunun içinde, hala yanan bir iki evi, yolu kapatan itfaiye ekiplerini, meydana yaklaştıkça kaldırımda dizilip şimdilik hareketsiz kalan askerleri, yürürken hepsini izledi. Çok fazla ses vardı ve önlerindeki insanlar sağlı sollu yollara sapıp azalmıştı. Chanyeol'dan ve arkadaşlarından güç alıyordu, Sehun ve Jongin de onlar gibi el ele, tam arkalarından yürüyordu. Sonunda meydana geldiklerinde on beş, yirmi dakika kadar yürümüşlerdi ve saatler önce yaktığı belediye binasına bakınca çoktan sönmüş olduğunu görüp üzüldü. Giriş tamamen yanmış, binanın sağ kısmı yok olmuştu. Yine de üst katlarda hala sağlam yerler olduğunu görmek Baekyun'un hoşuna gitmedi.

"Neden durduk?" diye sordu Jongdae arkasından, zıplayarak ön taraflarda neler olduğunu görmeye çalıştı. "Babam duruyor ileride." dedi Chanyeol. Baş alfa meydanın ortasında durmuş, iki metre kadar ilerisinde diz çöktürülmüş üç kişiye bakıyordu. Etraflarında kocaman bir boşluk, baş alfanın arkasında da beş altı tane asker vardı. Fakat onların da arkasında daha fazlası gelecek herhangi bir emir için hazır olda bekliyordu. Baekhyun boyu yettiğince arkasına ve meydana bağlanan ara sokaklara baktı, her nasılsa yol boyu peşinden sürüklendiği bu kalabalık gözüne bir avuç insanmış gibi geldi çünkü her yerde bekleyen askerleri ve ara sokakları kapatmak için yan şekilde park edilmiş askeri araçları görebiliyordu.

Park Deok Su, bir saattir konuşmadan orada dikiliyordu fakat sanki o kadar kişinin arasından oğlunun kokusunu alış gibi, başını saniyelik bir çevirmeyle tam da onların olduğu noktaya gitti. "Açılın." dedi birkaç asker kimseye dokunmadan ve önlerinden birkaç kişi eksilince Baekhyun kendini neredeyse çıplak hissetti.

"Chanyeol." dedi tok bir sesle baş alfa. "Buraya gel." Chanyeol başını iki yana sallarken Baekhyun baş parmağıyla onun elini okşuyordu sakinleşmesi için çünkü boynu şimdiden sinirlendiği için kızarmaya başlamıştı.

"Seninle bugün anlaştığımızı sanmıştım, yanındakinin beynini yıkamasına daha fazla izin verme ve tekrar buraya gel."

Açıkçası baş alfa, Baekhyun'u küçüklüğünden beri hiç sevmedi, bir gün bile. Hoş, o kendini bile sevmezdi ama oğlunun yanında bu çelimsiz, sıska çocuğu gördüğü ilk gün eşine Chanyeol'u ondan uzak tutmasını söyledi. Çocuğun gözlerinde onu rahatsız eden bir şeyler vardı, apaçık bir düşmanlıktı gördüğü. Baekhyun'un omega olacağı en başından belliydi, Chanyeol için çok daha başka planları vardı ve bir omeganın değerli alfa oğlunun aklına girmesine müsaade edemezdi. Fakat tüm çabalara rağmen ikisi birbirinden ayrılmadı ve alfa sonunda, Baekhyun'un kurdu olmadığını öğrendiğinde ona acıdı ve içindeki hoşnutsuzluk iğrenmeye dönüştü. Çocuk ne de olsa ölecekti, görmezden gelmeye karar verdi. Başına bu denli büyük belalar açacağını bilseydi ilk günden öldürürdü onu, arkasından ağlayanı da olmazdı, başı ağrımazdı hiç.

"Ben hiç senin yanında olmadım ki." diye karşılık verdi ona Chanyeol. Gözlerini babasının gözlerinden kaçırma gereği duymuyor, saf bir nefretle ona bakıyordu. Baş alfa böyle olacağını biliyordu, sırıttı. Gözleri hala oğlundayken bir adım atıp, diz çökenlere yaklaştı. Üçü de omegaydı. "Vurun." dedi keyifli bir sesle. Aynı anda üç el ateş edilmeden önce Chanyeol dişlerini sıkıp Baekhyun'un başından kavradı ve görmemesi için göğsüne bastırdı. Duydukları Baekhyun'a yetti. Baş alfa acımasız bir ifadeyle yere serilen üç bedene baktıktan sonra, "Evlerinize gitmezseniz, başınıza gelecek olan bu." dedi.

İşler bu noktada koptu, kalabalığın içinden biri, "Korkmuyoruz." diye bağırıp öne atıldı ve onu diğerleri takip etti. Herkes bağırıyordu ve Chanyeol sadece Baekhyun'la arkadaşlarını daha güvenli bir yere çekmeye çalıştı. Fakat kalabalığın içine askerler de karışınca, birkaç el ateş sesi daha duyuldu ve Chanyeol önce arkadaşlarını, sonra da sağ tarafından itilmesi yüzünden Baekhyun'u kaybetti.

Omeganın onu çağıran sesini yalnızca bir kere duyabildi, sonra kendi de kayboldu. Etrafta dönerek, görebildiği her noktaya telaşla baktı ama tanıdığı kimseden iz yoktu. Kulakları uğulduyordu ve muhtemelen birileri gaz bombası atmıştı çünkü ne görüşü tamdı ne de genzi yanmadan nefes alabiliyordu.

Ona saatler geçmiş gibi geldi, oysa sadece yirmi dakika olmuştu ve biri arkasından koluna uzandığında Baekhyun sanarak döndü. "Babanız sizi yanına götürmemizi emretti." dedi bir asker ona gaz maskesi uzatırken. "Yoksa arkadaşlarınızın can güvenliğinden endişe etmeniz gerekebilirmiş."

"Ne?" Chanyeol onları meydana, babasının durduğu yere bakınca gördü. "Baekhyun." dedi bir adım atmaya çalışırken fakat kollarından tutuldu. Arkasında bir yerlerde birileri hala mücadele ediyordu ama o vurulan üç omeganın hemen yanında, ayakta duran Baekhyun'a bakıyordu. Sehun ve Jongin de bileklerinden tutulup kalabalığın içinden o tarafa götürülürken sadece izleyebildi.

"Bize zorluk çıkarmayın." dedi yanındaki asker. Chanyeol iki koluna girilmiş, meydandaki boşluğa yürütülürken ayakları kendine ait değilmiş gibi hissetti. "Ben iyiyim." diye bağırdı Baekhyun ileriden. Yüzüğü çoktan ezilmiş fakat saçlarındaki taç Chanyeol'un bıraktığı gibi öylece duruyordu. "İyiyim ben Chanyeol."

Chanyeol, babasının yanına getirildiğinde, askerler onu bıraktı fakat iki adım gerisinde beklemeye devam ettiler. "Ne dersen de, işe yaramayacak." dedi baş alfa ona bakmadan. "Boşuna nefesini tüketme. Hayatta kalacak olmanın tek nedeni, senden başka alfa oğlum olmamasıdır."

"Ne diyorsun?" dedi Chanyeol, yumruk atmak için eli havalandı fakat babasıyla arasına bir asker daha girdi.

"Yıllardır, bu insanlarla arkadaşlık ettin. Sinsi bir yılan gibi aramızda dolaşmalarına izin verdin ve bak," Belediye binasını gösterdi. "Bak ne hale geldi her şey."

"Ben yaktım." diye bağırdı Chanyeol. "Baekhyun'un yanında ben de vardım, ben yaktım, ilk ben yaktım hatta, ilk ateşi ben düşürdüm. Yakalım diyen de bendim. Bırak beni, Baekhyun neyse ben de oyum."

"Yazık." Alfa oğlunun etrafında yürüdü. "Omegalardan bu yüzden nefret ederim, yeteri kadar zeki değilsen seni tam bu hale sokarlar işte, acınasısın." Baekhyun'un olduğu tarafa bakıp yüzünü buruşturdu. Omega cesetlere bakmamaya çalışıyor, gözlerini Chanyeol'un üzerinden ayırmıyordu. Sehun ve Jongin de onun yanında el ele tutuşmuştu. "Bari sen aklını kullansaydın."

Sehun sinirle güldü. "Burda acınası olan biri varsa, sensin." Baş alfanın tek bir hareketiyle de yere serildi, askerler Jongin'i ondan ayırıp uzağa götürürken karnını tutmuş yerde uzanıyordu. Baekhyun ona doğru eğilmek istedi fakat bir asker silahını ona doğrultup geri çekilmesini emretti. "Sehun? İyi misin?" Jongin endişeyle sordu.

"İyiyim, korkma." diye cevapladı Sehun öksürürken. "Sen o silahına güven, elimde kalırdın yoksa."

"Boşuna ben yaktım, deme." Babası tekrar Chanyeol'a döndü. "İtiraf etti her şeyi, söyledi ya tüm ülkeye, Chanyeol sadece yanımdaydı, ben yaktım. Demedi mi?"

Chanyeol başını korku içinde iki yana salladı, Baekhyun'un gözlerini görmüştü çünkü. Biliyordu ne yapacağını.

"Onu da getirin." diye seslendi baş alfa. Jongdae dudağı patlamış, yaka paça Jongin'in dibine, yere atıldı. Jongin onu kollarından tutup kaldırmak istedi fakat arkasından geri çekildi. "Uzaklaşsınlar birbirlerinden. En az bir metre."

Hepsi birbirinden uzağa götürülürken, Chanyeol, "Baekhyun, hayır." dedi. Omega boş meydanın ortasında, kalabalıkla arasında metreler ve onlarca asker varken dolu dolu gözleriyle Chanyeol'a baktı. Gülümsedi. Alfa kendini daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. İlk defa korkmadan, "Byun Baekhyun'un gözleri hiç sönmez mi?" derken buldu kendini.

Askerler geri çekildi, şimdi dördü, meydanda yan yana dizilmiş, gözleri yaşlı fakat başları dik duruyordu. Baekhyun arkadaşlarına bakamıyordu, ne halde olduklarını görmek istemedi çünkü dizleri üzerine çöküp af dilemekten korktu onlar için.

Chanyeol tekrar Baekhyun'a seslendi. "Ellerimi tutmuyorsun."

"Sus artık." Chanyeol babasına cevap vermedi, yalvaran gözlerle omegaya bakmaya devam etti. Ondan başka kimse Baekhyun'un yumruk yaptığı avcunda saklanan çakmağı görmedi. Düzgünce veda edememişlerdi bile, birbirlerini düzgünce sevememişlerdi, her şeyleri eksikti, kırpık kırpık, her şeyleri hayatları gibi eksikti ve Chanyeol gözünden akan yaşlarla bunun ne kadar boktan olduğunu düşündü.

Baş alfa askerlerine emir vermek için arkasına döndüğünde, Baekhyun baş parmağıyla çakmağı ateşledi. Yüzüğü ezilmişti ama çiçekleri hala canlı, saçları arasında öylece duruyordu. Tişörtünün ucu, vurun, emriyle aynı anda tutuştu ve göğsünü delen mermi yüzünden gülümsemesi dağıldı. Ağzı acıdan açıldı, arka arkaya üç el daha ateş edildiğini duydu ve alevler boynuna ulaşıp da yere düşmeden önce gözleriyle sevdiğini yokladı.

Oradaydı, her zamanki gibi.

"Buradasın." dedi Baekhyun gözleri Chanyeol'a kenetlenmiş, göğsünde bir delik, alevler içinde yerde yatarken. "Sonunda buldun beni." Gülümsedi. Chanyeol'a değil. "Hep bekledim seni." Fısıldadı. Chanyeol'a değil.

Kıpırdayamıyordu ama eğer yapabilseydi yanmış elleriyle kırmızı kırmızı, yüreğindeki boşluğa uzanmak isterdi.

"Demek tenim engel oldu sesini duyurmana, bilseydim, ben bilseydim hançerlerdim iki göğsüm arasını. Kim bilir ne şarkılar fısıldadın bana, ne dertler döktün, ağladın mı çok bensiz? Yüreğim, ah yüreğim. Bilsem seni çıkarıp oradan öpmez miydim, kucağımda taşıyıp ninniler söylemez miydim?

Chanyeol'a söyle. O bilmez. Daha yirmi ikinde, tazecik ve incecik, Byun Baekhyun'un yaktığı elleri, senmişsin, de. O bilmez. Böyle dersen anlar ama. Yüreğim, ah yüreğim. Bu ateş bizi sevmez. Sevmezse acıtmaz. Acıtmazsa yakmaz.

Biz anamızın karnında yanmışız, külmüşüz öyle çıkarmışlar. Ölü doğmuşuz biz, yazmışız, yangınmışız. Yanarız tabii. Yüreğim, ah yüreğim, Chanyeol'un bildiği tek ateş bizmişiz. Yanarız tabii ama sen söyle şarkını. O zaman acıtmaz."

Byun Baekhyun çiçeklerden tacına kadar yanarken, artık nefes almasa da, artık nabzı atmasa da, gülümsedi, kulağında yüreği, ona ilk şarkısını söyledi.

*

Chanyeol izledi. Bomboş. Dizleri üstünde öylece, ağlamadan bile. Zaten öncesinde ağlamıştı da yaş akmadı sonradan hiç gözünden. Bitmişti belki de, gözyaşı biten bir şey miydi ki? Alfası içinde acısından haykırıp kavrulurken, gözleri bile kıpkırmızı, o sadece izledi hissetmeden. Alfa kontrolü ondan aldığında, ilk defa ses etmedi.

"Byun Baekhyun'u siz öldürmediniz." diye bağırdı. "Byun Baekhyun kendini yaktı."

Içinde alfası, ayağa kalk, dedi. Yas tutma zamanı değil şimdi. Byun Baekhyun kendini yaktı, dedi.

Park Chanyeol, yirmi ikisinde, Byun Baekhyun'un yakıp kül etmek istediği dünyanın Byun Baekhyun'u yakıp kül etmesini izledi.

Ve alfası, baş alfaya karşı gelip dönüştüğünde, onlarca mermi kurdunu delik deşik etmeden önce babasına en azından bir pençe atabildi. Sonra, yenilgiyi kabullenmiş, arka bacakları kan izleri içinde sürüklenirken sevdiğinin küllerine dokunmadan yanına uzandı. Başını havaya kaldırıp, gökte Baekhyun'un gözleriyle bakıştığında yüreğinin acısından uluyuverdi. Şimdi beşi yan yanaydı.

"Ah güzellerim, ah çiçeklerim, canlarım." dedi. "İnsan bazen yirmi ikisinde de ölürmüş."

Alfa başını eğip yanmayı reddeden bir pembe çiçek yaprağına sevgiyle bakarken, arkasında yüz kadar kurt yasına eşlik etti.

*

1985. Hükümet karşıtı bir grup genç memleketi orta yerinden çıtlatıyor, öyle böyle değil. Kanlı ağustos. Sene 1985, yaz. Tarihe geçişi aynen bu şekil, kanlı ağustos. Ağzı süt kokan oğlanlar evvelsi gece ateşe verdikleri kent meydanında bir bir kurşuna diziliyor. Ağzı süt kokuyor oğlanların, parmakları kükürt. Görseniz, hepsi de gülüyor. Sene 1985, yaz. Birinin çiçek tacı var saçları ardı, aşığı örmüş, onun da parmakları kükürt kokuyor acı acı. 1985 yazı, haklarını arayan omegalar için kanlı bir kurtuluş oluyor, her sene meydanda binbir renk çiçek yakılıyor.

gece- 22

pim stones- chaos in the jungle

merhaba! bu altı oğlanın hikayesi, ölecekmiş gibi hissettiğim günlerin birinde bana, ölmüyorsun sadece yirmi bir yaşındasın, denmesiyle başladı. kötü hissettiğim için kendimi suçlayamazdım, büyümek sancılıydı ve kaybolabilen canlılardık, yalnız değildim, kaybolmak normaldi.

yetiştirmem gereken bir fest olduğu için sonları ne kadar hoşuma gitmese de umarım hislerimi size güzelce aktarabilmişimdir. okuduğunuz için teşekkür ederimm <3

Continue Reading

You'll Also Like

484K 40.8K 28
parkminie: bana bu dünyadan olduğunu kanıtlayacak bir şeyler anlatır mısın jeonjungkook: arka odaya geçelim kanıtlayayım jikook, texting @chaezrose.
1.3K 148 12
Choi Soo-Bin ve Choi Yeon-Jun, Choong Ang High School'un en başarılı üçüncü -son- sınıf öğrencileriydi. Sınıf öğretmenleri adeta onları yarıştırıyord...
66.1K 5.2K 34
Deli misin? Ne düşünüyorsun? Sanırım seni öpeceğim. Bir oturmaya hop diye bitirebileceğiniz bir fic.
250K 23.7K 25
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...