lumière | bxbxb

By lishalish1

784K 45.3K 24.5K

"Karanlığın içinde bir ışık parlıyor,artık yalnız değilsin Akay." gay kurgu,threesome More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz

final

17.4K 879 784
By lishalish1

Üç yıl sonra, İzmir

Klinik merdivenlerini hızlı hızlı çıkarken içimdeki heyecana engel olamıyordum. Elimdeki kağıdı sıkıca tutarak son adımı attığımda kapıdan içeriye girmiştim. O tanıdık koku burnuma doluyordu yine. Bunun beni rahatsız ettiği falan yoktu. Alışmışlık da değildi... Her bir an gözlerimin önüne geliyor ve güç veriyordu bana. Hayatımın hiçbir döneminde unutamayacağım anılar yaşatmıştı klinik koridorları bana.

Pes edeceğimi düşündüğüm her an döktüğüm gözyaşları, güçlü bir şekilde Aytun ile Balkır'ın ellerini tutmam ve mutluluk. Her bir duygu vardı. Hayat gibi, hastaneler bazen hayatın tam da kendisi oluyordu. Yitip giden umutlar bir anda yeniden yeşeriyordu içinizde. Bazen...Bazen ise sadece çaresizliğin içinizde yaşattığı acıyla kalıyordunuz. Belki yalnız başınıza...Belki de dünyayı bulduğunuz insanlarla.

Kötü düşünceleri iteleyerek geniş koridoru adımladım. İlk gelişim değildi buraya, biliyordum bu yolları. Birkaç adım daha ilerleyecek ve sonra aradığım kapının önünde duracaktım. O kapının ardında gülümseyen iki yüz karşılayacaktı beni. Garip heyecan vardı içimde. Heyecan ve mutluluk.

Yılların getirdiği değişim, birbirimize kattıklarımız, aşk ve sevgi. Tüm duygularım kalbimin içinde büyüyordu. Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi belki de bugün. En mutlu günü diyemezdim, Aytun ve Balkırdan sonra mutluluktan delirdiğim çok fazla gün olmuştu. Sıralamaya koyamazdım bu günleri, mutlu hissediyordum sadece.

Geçen yıllarda acıdan kıvrandığım, gözyaşlarımı iki adamın omuzuna akıttığım çok gün olmuştu. Umutsuzluklar, istenmeyen vedalar...Hepsi bizimle birlikteydi. Yine de...Balkır'ın yıllar önce dediği gibi; o küçük ışığı takip etmeyi hiçbir zaman bırakmamıştım. Asla bırakmazdım. Hep benimle birlikteydi, kalbimin içinde. Hatta...Göğsümün tam da üstünde. Tenimin her bir karışında, ruhumda. Geçen yıllarda birçok şey değişmişti. Aytun ve Balkır'ın kalbimdeki varlığı her zaman korumuştu yerini. İlk günkü gibi canlı ve güzeldi, hayatımdaki en güzel şeydi.

Aradığım kapının önünde durduğumda ellerim kapının koluna uzandı. Kapıyı çalmaya gerek duymamıştım. Akşam saatlerinde olduğumuz için kimse yoktu koridorlarda. Kapıyı yavaşça aralayarak içeriye süzüldüğümde gördüğüm manzara beni şaşırtmamıştı. Yüzümdeki gülümsemeyi bastırmaya çalışarak kapıyı arkamdan kapattım. "Yakaladım sizi!" Canlı bir ses tonuyla konuştuğumda yerimde kıpırdandım. Aytun ve Balkır'ın bakışları anında bana dönerken bir kıkırtı döküldü Aytun'un dudaklarından. Yavaş adımlarla ikisine doğru ilerlerken Balkır'ın bakışları üzerimdeydi.

"Arasaydın ya güzelim...Gelecektik biz seni almaya." İlgili bakışları üzerimdeyken Aytun'un belinde duran ellerini sıkılaştırmıştı. "Bırak ya..." Diye mırıldandım yanlarına ilerlerken. "Boş bırakmaya gelmiyorsunuz hiç, klinikte rahat durun bari." Yüzümde muzip bir gülümseme varken masanın arkasına geçerek yanlarında durmuştum. Balkır sandalyede oturuyordu, Aytun ise kucağına yerleşmişti. Bu görüntü gülümsememe sebep olmuştu. Balkır'ın bir kolu anında belime sarılırken tam da yanlarına çekmişti bedenimi. İksine de çok yakındım.

Aytun bana doğru uzandığında hafifçe eğildim. Yanağıma sıcacık bir öpücük kondurduğunda anında bir gülümseme belirmişti yüzünde. "Senin aramanı bekliyorduk," Dudakları aşağıya doğru büküldü. "Arasaydın keşke...Yoruldun buraya kadar." Başımı onaylamazca iki yana sallarken Balkır'a yaslandım hafifçe.

Bir kolumu omuzuna koyduğumda sıkıca sarılmıştı belime. Aytun elini yukarıya doğru kaldırdığında yapmak istediği şeyi anlayarak elimi ona doğru uzattım ve ellerimizi birbirine dokundurdum. Parmaklarımız yavaş yavaş birbirine kenetlendiğinde gülümsedim. Bazen üçümüzün arasında çok farklı bir dil varmış gibi hissediyordum. Bir şey söylemesine gerek yoktu artık, birkaç saniye öncesinden yapmak istediklerini anlayabiliyordum.

"Uğraşmayalım boşuna diye...Buradan geçeriz direkt." Okulda işlerim bittikten sonra boşuna oyalanmak istememiştim. Bugün birlikte yemeğe çıkacaktık. İlk defa yaptığımız bir şey değildi ama bugün biraz daha farklıydı işte. Geçmişin hayallerini yaşıyorduk. Bundan daha özel bir şey olabilir miydi?

"Göstermen gereken bir şey var sanki?" Balkır'ın konuşmasıyla birlikte ona döndü bakışlarım. "Göstereyim de kıskan biraz..." Dedim hafifçe geriye çekilirken. Katlayarak arka cebime sıkıştırdığım kağıdı alırken derin bir nefes aldım. Balkır'ın parmakları elimdeki kağıda uzanmış ve yavaşça açmıştı. Aytun geriye çekilirken bakışları kağıdın üzerindeydi. Heyecanla kıpırdandım yerimde. Balkır'ın bakışları tekrardan bana döndüğünde gözlerinin parladığını görmüştüm. Geçen yıllar içinde hiç değişmemişti bakışları, diyordum ki; konuşmasına gerek bile yoktu. Bir bakışıyla anlatıyordu her şeyi.

"3.97 mi?" Aytun'un dudaklarından bir kıkırtı dökülürken elini yüzüne kapatmıştı. Daha sonra yavaşça Balkır'ın kucağından kalktı ve bir anda boynuma sarıldı. Ellerim anında beline dolanırken sıkıca sarılmıştım kollarımın arasındaki Aytun'a. Güzel kokusu burnuma doluyordu. Hiç değişmiyordu...Kaç yıl geçerse geçsin bu kollara sarılmak huzur verecekti bana. "Ağlayacağım şimdi..." Diye mırıldandı yavaşça geriye çekilirken. Elleri yanaklarıma çıktığında küçük bir öpücük kondurmuştu dudaklarıma. Yüzümdeki gülümseme genişlerken titrek bir nefes aldım.

Gözleri ışıl ışıldı. Kısa bir süre bakışlarım yüzünde takıldığında gözümün önünden birçok görüntü geçti. İçimi acıtan, beni mutluluktan delirten ve kaç yıl geçerse geçsin unutamayacağım anılar. Dayanamayarak tekrardan sıkıca sarıldım. Yüzümü omuzuna gömerken küçük küçük öpücükler kondurmuştum boynuna.

Çok fazla şey geçiyordu içimden, çok fazla. Dile getirmeme gerek yoktu, ikisi de anlardı. Bugün üniversitenin birinci sınıfını resmî olarak bitirmiştim. Bir başkası için çok basit bir şeydi belki de. Benim için öyle değildi işte...Yıllarımı almıştı. Dile kolay...Yıllar. Aytun ve Balkır her anımda yanımdaydı. Şimdi hissettiklerimi tarif edecek kelimeler lügatımda yoktu.

Yavaşça Aytun'dan ayrıldığımda her duyguyu içerisinde barındıran bir gülümseme belirdi yüzümde. Anlamış gibi belimdeki parmaklarını hareket ettirmişti. Bakışlarım Balkır'a kaydığında yüzündeki küçük gülümsemeyle bizi izlediğini görmüştüm. Yaslandığı masadan ayrılırken kollarını ileriye doğru uzattı. Anında kollarının arasına girdiğimde sıkıca tutunmuştum ona. Kollarını bedenime dolayarak daha çok yakınına çekti beni.

Kendimi tutamayarak yüzümü boynuna gömdüğümde elini enseme götürerek saçlarımı okşamaya başladı. Titrek bir nefes alarak mümkünmüş gibi daha da sıkı sarıldım Balkır'a. Kelimelerimi bulacak gücüm yoktu. "Gurur duyuyorum seninle." Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçarken Balkır'ın parmakları sakince belimi okşuyordu. "Ağlama..." Diye fısıldadı sessizce. Bir iç çekerken başımı omuzuna yaslayarak sıkıca üzerindeki tişörtü kavradım. "Ağlama ne olursun..."

"Akay'ım," Yüzümü ellerinin arasına alarak saçlarıma bir öpücük kondurduğunda bakışlarımı önüme indirdim. "Hem...Şimdi kurulacak yeni hayallerimiz var." Dedi gülümseyerek. İnsana dünyaları veriyordu bu gülümseme. Gözyaşları yanaklarımdan usul usul süzülürken onaylarcasına salladım kafamı.

"Var...Değil mi?" Tüm yaşanmışlıkların birikimiydi bu gözyaşları. Mutluluğumun içinde ince bir burukluk vardı. "Var tabi oğlum ya...Bak göreceksin, her şey daha yeni başlıyor." Gözlerindeki hüzünü görebiliyordum. Yine de...İlk andan beri Balkır'ın sözcüklerine tutunmayı hiçbir zaman bırakmamıştım ben.

Bir iç çektiğimde yanaklarımdan süzülen yaşları sildi usulca. Bir omzumda Aytun'un ellerini hissettiğimde ona döndü bakışlarım. Hemen yanımızda durmuş, buğulanmış gözleriyle bana bakıyordu. "Eğer bizi görebiliyorsa bir yerlerden..." Diye fısıldadı sessizce. "O da çok mutludur." Başını omuzuma yasladığında küçük bir gülümseme belirdi yüzümde. Mutludur...Mutlu olmaz mıydı hiç? "Çok mutludur hem de..." Dedim mırıldanarak.

İki sene önce annemi kaybetmiştik. Korkunçtu...Gerçekten korkunçtu. Onun olmadığı bir dünyayı düşünmek, parlayan gözleriyle bize bakmadığı, bir çocuk gibi hevesli bir şekilde konuşmadığı bir dünya. Annemi kaybetmiş olmak...Ne kadar da acıydı. Üniversiteye gittiğimi bile görememişti. Görebilseydi eğer, o kadar çok mutlu olurdu ki...Biliyordum bunu. Annesini kaybeden sadece ben değildim, Aytun ve Balkır da benimle aynı acıyı paylaşmıştı. Sessiz bir yas gibiydi. O kadar zordu ki bu gerçeği sindirmek...

Yoktu işte, şimdi gitsem annemin gülen yüzünü göremeyecektim. Yaşanmamış bir hayat mı borçluydum ona? Bu gerçek beni aylarca mahvetmişti. Doğru düzgün yemek yiyemez olmuştum, terapilere gitmek istememiş, yatağımdan zor çıkmıştım. Bir an için dünyanın başıma yıkıldığını hissetmiştim. Öyle olmamıştı ama, ne kıyamet kopmuş ne de ben yıkılan bir dünyanın altında kalmıştım.

Kendimle birlikte Aytun ve Balkır'ı karanlığa sürüklemek isteyeceğim son şey bile olamazdı. Bir ben miydim canı yanan? Bunu göremezden gelemezdim. Aytun'un bana belli etmemek için gizli gizli ağlamalarını, Balkır'ın her daim omuzumda olan ellerini. Sırf bu gerçeklik için daha güçlü durmaya çalışmıştım.

Bir sürü şey geçmişti aklımdan...Yine bir bataklığa sürükleneceğimi düşünmüştüm. Bu beni korkutmamıştı. Korktuğum tek şey Aytun ve Balkır'ı üzecek olmaktı. Annemi daha fazla hayal kırıklığına uğratmak...Artık hayatta değildi belki ama bir yerlerden bizi izliyorsa mutlu olduğumuzu görmesini istiyordum artık. O da böyle isterdi. İsterdi değil mi?

Her şeyden çok istemiştim üniversiteyi kazandığım günü görmesini...Olmamıştı. Bazı şeyler olmuyordu işte. Bir burukluk vardı içimde, yine de onu gururlandırdığımı hissedebiliyordum. Mutluydum, bunca yıl sonra her şeye rağmen mutluydum işte. Balkır ve Aytun yanımdaydı, başka hiçbir şey istemiyordum.

Bir çocuk büyütmüştüm kendi içimde. Balkır ve Aytun'la yolu kesişmiş, bambaşka bir dünyaya adım atmıştı. Bir şekilde yaşardım ben bu hayatı, kendimi bir bataklığa sürükler yine yaşardım ama bu aşkın sıcaklığını hiçbir zaman anlayamazdım. Sabah uyanır uyanmaz gülümsemez, gece uyumadan önce huzuru hissedemezdim. Her şeye rağmen ellerimi bırakmayan iki adam için yeniden ayağa kalkmıştım. Kolay değildi, bunun için daha dik durmaya çalışmıştım. Bu hayatı üçümüz için güzelleştirebilmek için...

Annemin ölümünden sonra üniversite sınavına girmemiştim. Hatırlamak istediğim bir yıl değildi. Gözyaşları vardı her günümüzde, bunun acısını tarif bile edemezdim. Tüm hüzünlü günlerin acısını çıkarmak istercesine gülüşlerimiz daha sahiciydi şimdi. Yavaş yavaş kendime gelmeye başlamış, yanımdaki iki adam için daha çok mücadele etmiştim. Bir sonraki sene yılmadan, daha çok isteyerek üniversite sınavına hazırlanmıştım. Her şeyi yapmışlardı benim için...Sevginin nasıl da iyileştirici olduğunu bir kez daha anlamıştım böylece. Her zaman iyileştiriyorduk birbirimizi.

Zordu...Oldukça zordu ama olmuştu işte. Üniversiteyi kazanmış, bambaşka bir hayata başlamamız için bir adım atmıştım. İstanbul olmamıştı...Daha fazla çalışmam gerekiyordu belki ama elimden bu kadar gelmişti işte. Acıyla dolu bir yılın ardından yeniden toparlanmak zaman almıştı.

İlk anda ne yapacağımı bilememiştim. Aytun ve Balkır'ın olmadığı bir yerde yaşayacak olma düşüncesi korkunçtu. Benim düşünmeye bile çekindiğim bir şey gerçekleşmişti sonra. İkisi de benimle birlikte İzmir'e gelmek istediklerini söylemişlerdi. Kurulu bir düzeni bir anda bozacak olma düşüncesi ürkütmüştü beni. Korkunç ama aynı zamanda heyecan vericiydi. Balkır insanın ailesi için her şeyi yapacağını söylemişti. Gerçek bir aile olduğumuzu tamamiyle hissetmem böyle olmuştu.

Aytun'un okulu çoktan bitmişti. Bakımevinden izin alarak Aytun'un mezuniyetine annemi de götürmüştük. Birlikte son vakit geçirişimiz olduğundan hiçbirimizin haberi yoktu. O kadar mutlu olmuştu ki...Şimdi bile yüz ifadesi hafızamdaydı. Aytun'un da ondan farkı yoktu. Çocuksu heyecanını annemle birlikte paylaştığını görmek mucize gibiydi. Aytun'un gülümsemesi insana her zaman hayat verirdi zaten...Hayatımız boyunca unutamayacağımız bir gündü. Şimdi, üniversitede eğitim aldığı bir hocasının kliniğinde mesleğini öğreniyordu.

Balkır ise İstanbuldaki mekanı kapatmış, açmak istediği yeni mekanı burada açmıştı. Çok daha güzeldi, deniz kenarında hem açık alanda hem de kapalı alanda hizmet veriyorlardı. Kolay mıydı? Hiç değildi. Zaman almıştı her şey. Yavaş yavaş, tereddütlerle ve vazgeçmenin eşiğinde atmıştı her adımını Balkır. Bir an olsun umutsuzluğa kapılmasın, içindeki gücü hep görsün diye her adımında yanındaydık. Şimdi onunla sadece gurur duyuyordum. Yıllar önce bana söylediği gibi...Daha iyi anlıyordum artık. Üçümüz için yaşıyordum mutluluğumu.

Geçtiğimiz üç yılın özeti böyleydi. Düşe kalka...Acılarla ve gözyaşlarıyla yeni bir hayata başlamıştık. İçimde bir burukluk olsa da mutluydum. Gerçekten mutluydum, yaşadığımı hissediyor ve sevgimi hiç de korkmadan yaşıyordum. Bir an olsun vazgeçmeyi düşünmemiş, sevgim için mücadele etmiştim. İşte şimdi...Bunca yılın ardından yaşıyorduk sahici mutluluğu. Birçok şey değişmişti, saf duygular dışında. İlk günkü gibiydi, ilk göz göze geliş, ilk öpücük, ilk sevişme gibi.

Tedavimin sonuna geldiğimizde annem artık hayatımızda değildi. Her şey birbirine karışmış, önümü göremeyeceğimi düşünmüştüm bir an. Öyle olmamıştı ama...Şimdi çok daha iyiydim. Klinik koridorlarını terapi için değil Aytun'u ziyaret etmek amacıyla adımlıyordum. Bu bile büyük bir gelişmeydi hayatımızda. Tamamen bitmiş değildi, hiçbir zaman tamamen bitmezdi. Nadiren vücudumun bitkin düştüğünü hissediyordum. İlaç tedavisini bir yıl önce tamamen bırakmıştık, her ihtimale karşı ihtiyaç duyduğumda doktora danışmak amacıyla kliniğe gidiyordum. İçimde sadece saf duygular vardı artık, o bataklığın eşiğinde değildim.

Babamla arada telefonla konuşuyorduk. Annemin ölümünden sonra eskiye döneceğinden korksam da öyle olmamıştı. Tüm borçlarını kapatmasına yardımcı olmuştuk. Bunda pek bir payım yoktu, ne kadar dirensem de Balkır halletmeye çalışmıştı her şeyi. Şimdi o kendi düzeninde yaşamaya çalışıyordu, ben ise kendi düzenimde. En azından iyi olduğunu biliyordum. Bu yetiyordu. Şimdi tek odağım sürdürdüğümüz hayattı.

"Mutluluktan ağlıyorum ki ben..." Dedim burnumu çekerek. Bu söylediğimle birlikte Balkır yüzüme yerleştirdiği ellerini hareket ettirmişti. Yanağımın üstünü yavaşça okşayarak parmaklarını geriye çektiğinde derin bir nefes aldım. Başımı hafifçe arkaya yatırdığımda Aytun'a yaslanmıştım. "Yıllar önce...Bir deniz kenarında kurduğumuz hayalin içindeyiz. Tek derdimiz..." Dedim gülümseyerek. "İlk kimin saçlarına ak düşeceği olsun."

Dudaklarımın arasından çıkan sözcükler ile Aytun'un yanaklarından akan gözyaşlarına rağmen küçük bir kahkaha attığını görmüştüm. Balkır uzanarak ikimizi de kendisine çektiğinde sıkıca sarıldım Aytun'la Balkır'a. Yüzümüzdeki gülümseme büyürken içerisinde bulunduğumuz durum içimi ısıtıyordu. Hatıralar canımı yaksa da mutlu olmanın bir yolunu buluyordum. Annem hayatımızda yoktu belki ama yılların eskitmesine rağmen bizim için yaptığı bileklikler hala bileklerimizdeydi.

Yavaşça geriye çekildiğimde birbirimizden ayrıldık. Balkır'ın parmakları Aytun'un yanağındaki yaşları silerken hafifçe eğilerek tek tek öpücük kondurmuştu gözünün altına. Daha sonra gülümseyerek bana döndüğünde yüzümdeki gülümseme genişledi. "Hiç yaşına güvenme..." Dedi muzip bir gülümsemeyle. "Göreceğim ben seni ileride." Elleri saçlarıma çıkarken yavaşça geriye yatırdı önüme düşen saç tellerini. Derin bir nefes alarak alnıma bir öpücük kondurduğunda göz kapaklarım kapanmıştı.

Ellerimi omuzuna yerleştirerek hafifçe vurdum. "Korkma ya...Fazla dalga geçmeyeceğim." Dudaklarının arasından bir kahkaha dökülürken bakışlarım gülüşünde takılı kalmıştı. Hemen sonra Aytun'a döndüğümde onaylamazca salladım kafamı. "Hiç öyle sessiz kalarak kurtulacağını sanma sen de..." İki parmağımı gözlerime doğru tuttuğumda gülümsüyordum. "Gözüm üzerinizde."

Aytun'un elleri yanaklarımı sıkıştırdığında dudaklarım ördek gibi olmuştu. Dudaklarındaki gülümseme daha da büyüdüğünde ortaya komik bir görüntü çıktığını anlamıştım. Balkır parmaklarıyla büzüşen dudaklarımı sıktığında gülerek geriye çektim kendimi. "Geç kaldık diye sızlanacaksınız az sonra...Hadi." Balkır gülümsediğini belli eden bir ses tonuyla konuşarak sandalyeye astığı ceketini aldı ve üzerine geçirdi.

Masanın üzerindeki belgeyi eline alarak dikkatlice katladı ve kendi cebine koydu. Aytun'un da ceketini giymesiyle birlikte kapıya doğru ilerlemiştik. "En güzel yeri ayırdım bizim için." Kapıdan çıkmadan önce Aytun bu cümleyi gülerek kurmuştu. "İhanete uğramış gibi hissediyorum..." Balkır oyuncu bir tavırla konuştuğunda odadan çıkmıştık.

Aytun arkasından kapıyı kilitlemeye başladığında duraksadım. "Ya Balkır!" İşini bitirdikten sonra anında arkasına dönerek kaşlarını çatmıştı. "Tamam İzmirdeki en güzel mekan senin ama...Farklı bir yer olsun işte, yemek yiyeceğiz hem." Huysuzca konuştuğunda bir kıkırtı döküldü dudaklarımın arasından. "Tamam tamam, bir şey demedim."

Balkır teslim olurcasına ellerini yukarıya kaldırdığında birlikte koridorda ilerlemeye başlamıştık. Aytun bir kolunu omuzuma attığında anında sıcaklığını hissetmiştim. Bir kolumu Balkır'ın kolundan geçirerek ellerimi ellerine kaydırdığımda parmaklarımızı birbirine kenetlemişti. "İstanbuldaki kokoreççiyi özlüyorum sanırım..." Sessizce mırıldandığımda başımı Aytun'un omuzuna yatırmıştım.

"Gideriz yine..." Balkır'ın konuşmasıyla birlikte ona döndü bakışlarım. Giderdik elbette...Son bir sene üçümüz için de fazlasıyla yoğun geçmişti. Vakit bulduğumuz her an yine dip dibe oluyor, başka bir şeyi de düşünmüyorduk zaten. Şimdi birinci senemi bitirmişken önümdeki tatilde oldukça boş vaktim olacaktı. Bu süre boyunca Balkır'a yardım etmeyi düşünmüştüm ama eğer yapabilirsek İstanbul'a gitmek güzel olabilirdi. "Birkaç günlük tatilim olacak," Aytun'un hevesli ses tonunu duyduğumda gülümsedim. "Gideriz sahiden değil mi?"

"Gideceğiz," Balkır'ın iç ısıtan sesini duyduğumda klinikten çıkarak merdivenlerden inmeye başlamıştık. "Yâd edilmesi gereken güzel anılarımız var." Başlangıçlar ve bitişler, yeni umutların yeşermesi, sevginin birleştirici gücü. Nasıl oluyordu da koca bir şehir her duyguyu taşıyabiliyordu içinde? İstanbul benim çocukluğumdu, gençliğimdi; gerçek sevgiyi bulduğum, hiç kaybetmemek için mücadele ettiğim yerdi. Şimdi ise bambaşka bir yeri ev yapmıştık kendimize. Zor olmuştu, yeni bir şeylere alışmak her zaman zor olurdu ama Aytun ve Balkır'ın yanımda olması yeterliydi benim için. Çoktan bulmuştum evimi, değişen şehirlerin bir önemi yoktu.

Bahçe kapısına ilerlerken duyduğum neşeli ses ile birlikte duraksadım. Birbirimizden ayrıldığımızda bize doğru koşan küçük kız çocuğunu görmüştüm. "Aytun abi!" Nefes nefese bir şekilde tam da önümüzde durduğunda yüzümde bir gülümseme belirmişti. Sapsarı saçları iki yandan örgü yapılmıştı. Üzerindeki yeşil elbise hafif esen rüzgarla birlikte uçuşurken yüzündeki gülümsemeye takıldı gözlerim. Parlayan gözleriyle Aytun'a bakıyordu.

Yavaşça geriye çekilirken Balkır'ın kolunu omzumda hissetmemle birlikte ona doğru yaslandım. Bakışlarım Aytun ve yanına gelen küçük kızın üzerindeydi. "Bak! Oyun oynuyoruz biz!" Heyecanlı bir ses tonuyla konuştuğunda bakışlarım parmaklarıyla işaret ettiği yere kaydı. Kliniğin bahçesindeki oyun parkını fark ettiğimde derin bir nefes aldım. Aytun'un bakışları da oraya dönmüştü. Yüzünde kocaman bir gülümseme belirmiş ve karşısındaki küçük kızın ona uzattığı ellerini tutmuştu. "Anlaşabiliyor musunuz?"

"Evet, konuşuyor benimle artık." Ellerini birbirine çarparken bir kıkırtı dökülmüştü dudaklarının arasından. Aytun gömleğinin cebinden çıkarttığı iki küçük çikolatayı avucunun içerisinde tuttuğunda küçük kızın yüzündeki gülümseme büyümüştü. "Birini Ege'ye ver olur mu?" Aytun'un yumuşak bir ses tonuyla konuşmasıyla hızlıca onaylarcasına sallamıştı kafasını. Cıvıl cıvıldı, heyecanlı hali yüzümdeki gülümsemeyi genişletmişti.

Bakışlarım Balkır'a döndüğünde onun da gülümsediğini görmüştüm. "Çok tatlı...Değil mi?" Başını onaylarcasına sallarken hafifçe sıkmıştı omuzumu. "Aytun'a benziyor." Fısıldayışımla birlikte yüzümdeki gülümseme genişlemişti. "Benziyor," Dedi bir sır veriyormuşçasına. Bakışlarındaki gururu görebiliyordum. "Sana da benziyor, baksana...yerinde duramıyor hiç." Bakışlarımı tekrardan Aytun'a çevirdiğimde küçük kız sıkıca boynuna sarılarak geriye çekilmişti. Aytun'un hareketlerinin daha çekingen olduğunu görebiliyordum. "Görüşürüz!" Aytun'a el salladıktan sonra Balkır ile bana dönerek kocaman gülümsedi ve tekrardan el salladı. Hızlıca elimi yukarıya kaldırarak aynı şekilde karşılık vermiştim. Koşarak oyun parkına doğru ilerlediğinde Aytun gülümseyerek arkasından bakıyordu.

Bir an için Aytun'un bu klinikteki ilk anları aklıma geldiğinde onun ne kadar çok yol kat ettiğini fark etmiştim. O kadar çok mutluydum ki onun için...Daha fazlası olamazdı. Her zaman duygusaldı, duygularıyla hareket etmiş ve derinden hissetmişti duyguları. Şimdi burada çocukların psikolojilerini görüyor olmak ilk başta hiç de iyi gelmemişti ona. Onları anlayamayacak olmaktan ve duygularını yanlış yönetmekten korkmuştu. Şimdi hiç de korktuğu gibi olmadığını görebiliyordum. Hayallerinden çok daha fazlasıydı belki de...Küçük kalplere dokunuyordu.

Yavaşça ayağa kalktığında bakışları bize dönmüştü. Hafifçe omuz silkerken sıcacık bir gülümseme belirdi yüzünde. "Hadi...Gidelim." Sakince mırıldanarak bakışlarını tekrardan oyun parkına çevirdiğinde gülümsedim. Aylar öncesi geliyordu aklıma...Aytun hiçbir zaman duygularını gizleyebilen birisi olmamıştı. Berrak bir su gibiydi hep. Korkmuştu, çok iyi anlıyordum onu. Şimdi böyle...Güneş gibi parlıyordu. Yavaş yavaş daha da iyi olacağını biliyordum, daha çok güvenecekti kendisine. Yıllarca uğruna mücadele ettiği yerde olacaktı. Onun için en büyük mutluluğun bir çocuğa ışık olmak olduğunu biliyordum. İnanıyordum da ona...Yapacaktı.

Balkır diğer kolunu da Aytun'un omuzuna atarak ikimizi bahçe kapısına ilerlettiğinde derin bir nefes aldım. "Tanıştıramadım sizi...Mutluluğuna bakarken unuttum." Aklına yeni gelmiş gibi sessizce konuştuğunda ayağımın ucundaki taşı yuvarlamıştım. "Bir daha karşılaşırsak tanıştırırsın...Olmaz mı?" Diye mırıldandığımda başımı hafifçe geriye atarak Balkır'ın koluna yaslandım. "Hem belki bu sefer birlikte parkta vakit geçiririz?" Balkır sıcak bir ses tonuyla konuştuğunda çoktan arabanın yanına gelmiştik. "Olur...Olur tabi."

Balkır'ın bakışları bana döndüğünde yüzümdeki gülümseme yerini koruyordu. Balkır'ın gözleriyle arabayı işaret etmesiyle birlikte yavaş adımlarla ona doğru ilerledim. Sürücü tarafının kapısını açtığında bakışlarım emin olmak istercesine ona kaymıştı. Yüzündeki güven verici ifade beni mutlu ediyordu. "Ben erkenden yerimi alayım o zaman." Bakışlarım gülerek konuşan Aytun'a kaydığında titrek bir nefes aldım. Son bir kez bakışlarını ikimizin üzerinde dolaştırdıktan sonra ön koltuğa yerleşmişti. "Bugün de ölümden dönelim bakalım." Diye mırıldandı Balkır. Hafifçe omuzuna vurduğumda bir kıkırtı dökülmüştü dudaklarımın arasından. "Bana olan güvenin gözlerimi yaşartıyor."

Yüzünde bir gülümseme belirirken koltuğa oturarak kapıyı arkamdan kapattım. Bana güvendiğini biliyordum, her zaman güvenmiş ve inanmıştı. Balkır'ın arka koltuğa oturarak başını öne doğru uzatmasıyla birlikte derin bir nefes aldım. Hala gergin hissediyordum, tam olarak alışabilmiş değildim. Zamanla daha rahat olacağımı biliyordum. Sadece...Balkır ve Aytun yanımdayken bunu yapmak hem daha çok korkutuyor hem de tarifi imkansız bir güven veriyordu bana. "Hadi..." Aytun'un gülümseyerek konuşmasıyla birlikte arkama yaslanarak emniyet kemerimi bağlamıştım.

Balkır'ın uzattığı anahtarı yerine yerleştirerek arabayı çalıştırdığında tuttuğum nefesimi bıraktım. Tedirgin olacak bir şey yoktu, haftalardır bunu yapıyordum zaten. Trafiğe çıkacak olmaya da alışmış olmam gerekiyordu. Arabayı park halinden çıkartırken Aytun'un arkasına yaslanarak rahat bir pozisyon aldığını fark etmiştim. "İşlek caddeye çık." Balkır'ın sesini hemen yanımdan duyduğumda yutkundum. "Ara sokaklardan gitsek?" Sıkıca direksiyonu tutarken bakışlarımı dikiz aynasına çevirmiştim. "Akay...Biliyorum yapabileceğini. Sen de biliyorsun, panik yapma."

Bakışlarımı akıp giden yolun üzerinden çekmezken sakince gülümsedim. "Baksana Aytun'a...Keyfi yerinde." Balkır'ın gülerek konuşmasıyla birlikte oldukça yavaş gittiğimin farkındalığıyla hızımı arttırdım. Garip bir şekilde Aytun ilk öğrenmeye çalıştığım zamanlarda bile hep böyle rahattı. Bazen endişelendiğini fark ediyordum ama son zamanlarda hiç de tereddüt etmeden bana güvendiğini belli ediyordu. Bunu seviyordum, gerginliğimi unutturuyordu.

İlk öğrenmeye başladığımda Balkır'ı çok uğraştırsam da bir şekilde sakin kalmayı başarmıştı. Şimdi düşününce bu beni güldürüyordu. Bazı anlarda sinirden delireceğini düşünsem de paniğe kapılmamam için sadece bana sarılmıştı, bu şekilde nasıl öğrenmekte zorlanabilirdim ki zaten? Şimdi tamamen kendi bildiğim şekilde sürmem için ön koltuğa oturmuyordu. Bunu tecrübe etmiştik, yanımda olduğu zaman sürekli neyi nasıl yapmam gerektiğini söylüyordu. Bu bana daha güvende hissettirse de haklıydı, o söylemeden de yapabilmeliydim.

"Size bakmak istiyorum hep." Dedim dudaklarımı aşağıya bükerken. Bakışlarımı akıp giden yolun üzerinden çekemiyordum. Balkır'ın hemen yanımda küçük bir kahkaha attığını duysam da bakışlarımı yoldan çekmemiştim. "Ya...Anladın mı şimdi beni?" Dedi sakince. Başımı onaylarcasına sallarken yüzümdeki gülümseme genişlemişti. Gerçekten nasıl yapabilirdi ki? Henüz yolun başında olduğum için mi bana zor geliyordu? Balkır bir şekilde dikkatini hem yolda hem de bizde tutabiliyordu. Çok iyi yapıyordu bunu hem de. Zamanla ben de öyle olacak mıydım?

"Şimdi seni öpsem, dikkatin mi dağılır yani?" Sorarcasına konuşan Aytun'la birlikte yutkundum. Sokak arasından çıkarken işlek caddeye çıkacağımın bilinciyle birlikte bakışlarımı dikiz aynasına çevirdim. Konuşmak için dikkatimi toplamak bile zorken bir öpücüğün neye sebep olacağını düşünmek bile zordu. "Arabadan inmemizi beklesen daha iyi olur sevgilim." Yüzümde bir gülümseme varken arabanın hızını arttırmıştım.

İşlek caddeye dönüş yaparken derin bir nefes aldım. "Trafiğe çıkarken hızını düşür güzelim." Balkır sıcak bir ses tonuyla konuştuğunda anlık olarak bakışlarımı ona çevirdim. Hemen sonra yavaş ilerleyen trafikte arabaların üzerinde dolaştırdım bakışlarımı. "Tamam...Biraz daha yaklaşayım mı öndeki arabaya?"  Bakışlarım önce yanan kırmızı ışığa, sonra da Aytun ve Balkır'a kaymıştı. Yüzümde bir gülümseme varken Aytun'un cam tarafına yaslanarak yan dönmüş, beni izlediğini görmüştüm. "Kal böyle," Balkır'ın konuşmasıyla birlikte onaylarcasına salladım kafamı.

Tekrardan akan trafiğe karışırken üzerimdeki gerginliği çoktan atmıştım. Yol akıp gidiyordu. İlk denemelerimizden çok daha iyiydi. Sonunda sahil şeridine yaklaştığımızda derin bir nefes aldım. Biraz daha ilerledikten sonra arabayı park edebileceğim bir yere geldiğimizde hızlıca Balkır'a kaydı bakışlarım, daha sonra tekrardan önüme dönmüştüm. Bir elinin omuzuma yerleşerek hafifçe sıktığını hissetmemle acele etmeden arabayı önümdeki boşluğa sürdüm ve düzgünce park ettim. Arabayı durdurduğumda derin bir soluk almıştım. "Bir an hiç bitmeyecek sandım." Dedim sessizce.

Emniyet kemerini çıkartırken Aytun'un dudaklarından bir kıkırtı dökülmüştü. Uzanarak yanağıma sıcak bir kondurmasıyla gülümsedim. Geri çekilmesine izin vermeden dudağına yumuşak bir öpücük bıraktığımda daha iyi hissediyordum. "Oldu işte..." Dedi kendi emniyet kemerini çıkartırken.

"Çok iyiydin." Balkır'ın konuşmasıyla birlikte ona dönerek hafifçe ittirdim omuzundan. "Sevişme sonrası söylenen bir cümle gibi." Dudaklarının arasından bir kahkaha dökülürken onaylamazca iki yana sallamıştı kafasını. "Aşk olsun," Dedi kendine has gülümsemesi yüzündeyken. "Ben genelde başka şeyler söylemeyi tercih ediyorum."

Gülümseyerek arabadan indiğimizde havanın hala sıcak olduğunu fark etmiştim. Akşamın ılık esen rüzgarı yüzümüze vuruyordu. Denizden gelen dalgaları duyarken birlikte önümüzdeki restorana ilerlemeye başlamıştık. İzmir'in havası İstanbul'dan çok daha farklıydı. Özlüyordum ama evim burasıydı artık. Bu düzene alışalı çok olmuştu. Balkır ve Aytun'un yanımda olduğu her yer ev olurdu benim için. Tek başıma İzmir'e gelseydim de bir şekilde ilerletirdik ilişkimizi ama içimin özlemle dolu olacağını biliyordum. Ben onları bu yola sokmaya korkarken hiç düşünmeden benimle birlikte yeni bir hayata başlamışlardı. Geçip gidecek yıllar için hiç şüphe duymuyordum, yaşamayı sevdiğim bir dünyanın içerisindeydim.

Birlikte mekanın içerisine girerek denizin kenarına yerleştirilmiş bir masaya yerleştiğinizden derin bir soluk aldım. Fazlasıyla köşede kaldığımız için diğer masaların bizim masamızı görüş açısı kısıtlıydı. Hemen yan tarafımdan dalgaların küçük kayalıklara vurma sesini duyabiliyordum. Yaz mevsimini her bir zerresine kadar hissettiriyordu bulunduğumuz yer. Bakışlarımı dalgaların üzerinden alamazken sakince gülümsedim. Yıllar insanı eskitiyordu, anıları da öyle. Buna rağmen silinmiyordu hiçbir şey. Yaşamak hala çözülemeyen bir sır gibiydi.

Geçen yıllar üzerimize sorumlulukları da yüklemişti. Bu düzene alışmak zor olsa da alışmıştık. Gece sonunda günü birlikte bitiriyor ve her yeni gün bizimle birlikte doğuyordu. Bir anda gözlerimin önünden geçen parmaklar ile bakışlarımı Aytun'a çevirdim. "Ne diye dalıp gidiyorsun..." Dedi gülerek. "Manzaramı izleyemiyorum senin yüzünden."

Yüzümde bir gülümseme belirirken bakışlarımı gözlerinden çekmemiştim. "Biraz kenara çekileyim mi?" Diye sordum bakışlarımı sandalyeme indirirken. Aytun'un dudaklarının arasından bir kahkaha dökülürken dudaklarım aralanmıştı. Oturduğumuz masa daire şeklindeydi. İkisi de arkadaki kalabalığa sırtını dönmüştü. Ben ise denize yakın olan tarafta oturuyordum. Balkır'ın Elleri yavaşça saçlarımı karıştırırken dudakları aralandı. "Senden bahsediyor." Farkındalıkla dudaklarımın arasından küçük bir kahkaha döküldü.

Üçüzümüz dudaklarında da sarhoş olmuşçasına bir gülümseme varken siparişlerimizi vermiştik. "Yarın gelecek misin?" Balkır'ın konuşmasıyla birlikte neyden bahsettiğini anlayarak onaylarcasına salladım kafamı. "Bir dur nefes alayım ya...Hiçbir fırsatı kaçırmıyorsun." Dedim oyuncu bir tavırla. Balkır'ın yüzünde muzip bir ifade belirirken bir parmağını yüzüme çıkartarak hafifçe yanağımı okşamıştı. "Ee," diye mırıldandı gülümseyerek. "Patrondan torpil devri bitti artık...Hepsi gözünü boyamak içindi."

Dudaklarımın arasından bir kahkaha dökülürken sakince arkama yaslandım. Tekrardan Balkır'ın mekanında şarkı söyleyecektim. Yaklaşık üç senelik aranın ardından bu bana garip hissettirse de heyecan vericiydi. Okuldaki derslerin ağırlığından mekanda çok fazla vakit geçiremiyordum, istesem de bunu yapmamam için bir şekilde ikna ediyorlardı beni. Balkır'ın işleri düzene girene kadar ona yardımcı olmuş, sonrasında derslerle ağırlık vermeye başlamıştım. Balkır bunun onu daha çok mutlu ettiğini söylüyordu. Emeklerimizi boşa çıkarmamak için daha çok çalışıyordum bende. Şimdi yaz tatili gelmişken bolca vaktim vardı. Mutluluktan delirecektim.

"Özledim şarkı söylemeyi," Dedim derin bir nefes alırken. Balkır'ın yüzümde dolaşan parmaklarını tutarak bir öpücük kondurmuş ve sonra masanın üzerine indirmiştim. "Sahneden indikten sonra..." Balkır'ın gözleri önce gözlerimde oyalanmış, sonra da Aytun'a kaymıştı. "Arkadaşlık teklif etmeye çalışan birini görürsen, inanma sakın." Aytun'un gözleri parlarken gülerek hafifçe Balkır'ın omuzuna vurmuştu. "Dalga geçmesene ya...Ne olmuş yani?"

"Hiç...Ne olacak sevgilim." Yüzümü ellerimin arasına alırken hala gülüyordum. Aytun'un yanıma ne düşünerek geldiğini, benimle nasıl konuştuğunu konuşalı çok olmuştu. O günden sonra Balkır hep bununla ilgili ikimize de takılıyordu. "İyi ki...O gün mekana gelmişim." diye mırıldandım bakışlarımı önüme düşürken. Yaşadığımız kırılma anlarından sonra bunu çok fazla düşünmeye başlamıştım. "Gelmesen ne olacak oğlum ya..." Balkır yumuşak bir ses tonuyla konuşurken hafifçe eğilerek göz göze gelmemizi sağlamıştı. "Biz yine bulurduk ki seni..."

Parmaklarımı masaya bastırırken bakışlarım Aytun ve Balkır'ın üzerinde dolaşıyordu. "Bulur muydunuz sahiden?" O zamanlar nasıl da kaybolmuş hissettiğimi çok iyi hatırlıyordum. Önümü bile göremezken şimdi yaşamaya hevesli olduğum bir gelecek vardı önümde. "Bulurduk tabi...Hiçbir şey değiştiremezdi bunu." Gözlerim Aytun'da takılı kaldığında gözlerinin içinin parladığını fark etmiştim. Bu beni gülümsetirken onaylarcasına salladım kafamı. "O yüzden...Şimdi, iyi ki üçümüz de bu anın içerisindeyiz."

Kalbimdeki hislerin yoğunluğu her zerremi sarsarken verdiğimiz siparişlerin gelmesiyle üçümüz de arkamıza yaslandık. Yüzümüzdeki gülümsemeler her göz göze gelişimizde genişliyordu. Tekrardan yalnız kaldığımızda derin bir nefes alarak önüme indirdim bakışlarımı. "Benim yaptığım yemeklerin çok daha güzel olduğuna eminim." Balkır'ın konuşmasıyla birlikte bakışlarımı ona çevirdim. Üzerindeki ceketi çıkartmış, beyaz gömleğiyle duruyordu. Açılan düğmelerden tenini görebiliyordum. Giydiği her şey fazlasıyla yakışıyordu zaten. Bakışlarım tekrardan yüzüne kaydığında gülümsedim. "Zaten öyle ama...Bu planı yapan sendin."

Bir suçlu gibi ellerini yukarıya kaldırdığında hafifçe omuz silkmişti. "Sadece söyledim...Şikayetim yok." Dedi sakince. "İyi ki gelmişiz." Bakışları Aytun ve benim üzerimde dolaşmış, sonra da kıyıya vuran dalgalara kaymıştı. Bizim için de farklılık olmuştu, önümdeki yemeklerin bir önemi yoktu zaten. Artık önem verdiğim tek şey yanımdaki iki insandı. Yavaş hamlelerle önümüzdeki yemekleri yemeye başladığımızda dikkatim Balkır'ın anlattıklarındaydı.
"Sizce mekandaki ışıklandırmayı değiştirsek mi?" Yüzü düşünceli bir ifadeye büründüğünde onu öpme isteğiyle dolup taşıyordum.

"Belki biraz daha aydınlık olabilir...Yaz geldi." Diye mırıldandım gülümserken. Bakışlarım tekrardan gözlerine çıktığında muzip bir ifadeyle bana baktığını görmüştüm. Aklımdan geçenleri anlamış gibiydi. "Yemeğini ye." Dedi gülerek. Omuz silkerek bakışlarımı tabağıma indirdiğimde çatalımı elime aldım.

Bakışlarım tekrardan kıyıya vuran dalgalara kayarken ferahlatan havayı çektim içime. Aklıma gelen düşünceyle bakışlarım anında Aytun'a kaymıştı. "Ya yarın geç kalırsan?" Dedim tereddütle. Daha sonra yavaşça düşürdüm omuzlarımı. "Beklerim ama seni..."

Genelde hep aynı saatte evde oluyordu. Sonra birlikte Balkır'ın yanına gidiyorduk ya da onu mekanda bekliyordum. Yine de bazen oradan kopamıyordu işte. Her şeyi severek yapıyor olması mutluluk veriyordu bana. "Ya ne geç kalması!" Ses tonu fazlasıyla hevesliydi. "En önden dinleyeceğim seni." Dedi gülümseyerek. "Dinleyeceğiz." Hemen sonrasında bakışlarını tekrardan masaya indirmişti. Ellerini masaya bastırırken derin bir nefes almasıyla göğüs kafesi yükseldi. Gözlerimi üzerinden çekemezken bu gece fazlasıyla sessiz olduğunu fark etmiştim.

Balkır'ın parmakları hafifçe çenesine dokunurken yüzünü yukarıya kaldırmıştı. Baş parmağıyla çenesini okşarken dudakları aralandı. "Neden gerginsin sen?" Aytun'un gözleri anında büyürken onaylamazca iki yana salladı kafasını. "Değilim." Dedi hızlıca. Anında nefes alış verişleri hızlanmıştı. Kaşlarım çatılırken dudaklarımı büzdüm.

"Aytun...Bir sorun mu var?" Aytun'un yüzünde her zamanki sıcak gülümsemelerinden biri varken tekrardan onaylamazca iki yana salladı kafasını. "Klinikte mi bir şey oldu yoksa?" Dedim tereddütle. Sadece klinikte yaşanan şeyleri anlatırken zorlanıyordu çünkü. "Hayır," Yüzünde gerçekçi bir ifade varken tekrardan onaylamazca iki yana salladı kafasını. "Yolunda her şey...Gerçekten."

Balkır'ın yüzündeki elini indirerek hafifçe sıktı. Balkır'ın dudakları tekrardan konuşmak için aralandığında Aytun uzanarak hızlıca bir öpücük kondurmuş ve geriye çekilmişti. "Gelmesenize üzerime," Dedi bakışlarını anlık olarak gözlerime değdirirken. "Bilmiyorsunuz sanki...Attığım adımı anlatıyorum ben size." Derin bir soluk alırken ellerini tekrardan masaya bastırdı. "Bekleyin biraz...Heyecanlıyım zaten."

"Korkutuyorsun insanı yavrum ya..." Balkır'ın yüzünde rahatladığını belli eden bir ifade belirirken Aytun da gülümsemişti. Aytun'un içten gülümsemelerinden ve yerinde duramayan hallerinden kötü bir şey olmadığını anlayabiliyordum ama neden bir şey anlatmadığını anlayamıyordum.

"Akay bakma öyle ya!" Dedi gözleri gözlerime değerken. "Ayrılık konuşması yapacağım belki...Hemen dikkatimi dağıtıyorsunuz." Oyuncu bir tavırla konuştuğumda bir kıkırtı döküldü dudaklarımın arasından. "Ya...Öyle mi?" Diye mırıldandım sessizce. Parmakları yüzüme çıktığında alnıma dökülen saçlarımı yavaşça geriye yatırmıştı.

Tekrardan gözlerini kaçırarak bakışlarını tabağına indirdiğinde bakışlarımı üzerinden çekmemiştim. Gözlerime Balkır'a çevirdiğimde Aytun'a bakan gözleri hissetmiş gibi gözlerime kilitlendi. Yüzünde güven verici bir gülümseme belirirken sakin bir nefes aldım. Aytun her ne kadar bir şey yokmuş gibi davransa da hareketleri sabırsızdı. Balkır'ın da farkında olduğunu biliyordum ama Aytun'a zaman tanımamız gerekiyordu belki de. Balkır'ın gülümsemesine eşlik ederken bakışlarımı önüme indirdim.

Bakışlarım denize kaydığında gözlerimi kırpıştırdım. "Bu sene ikinizden de iyi yüzeceğim." Dediğimde Balkır'ın kafasını onaylamazca iki yana salladığını görmüştüm. "Rüyanda görürsün." Çatalımı tabakta yemeğe batırarak ağzıma yolladıktan sonra yavaşça yuttum. "Ya...Konuşmalara bak." Dedi Aytun muzip bir ses tonuyla. "Kıyamayıp Akay'ı bekleyeceğini bilmesem inanacağım." Balkır'ın bakışları Aytun'a döndüğünde bir kahkaha döküldü dudaklarının arasından. "Sen her şeyi çok bilme." Dedi yanaklarını elleriyle sıkıştırırken.

Aytun'un üzerindeki gerginliği yavaş yavaş attığını fark ederken gülümsedim. Yemeklerimiz çoktan bitmişti. Aytun'un bakışları son bir kez ikimizin üzerinde dolaşırken derin bir nefes aldı. Daha sonra hafifçe arkasını dönerek ceketine uzandığında bakışlarımı üzerinden çekmedim. Seri bir hamleyle elindeki uzun kutuyu masanın tam ortasına bıraktı ve ellerini masanın üzerine bastırdı. Derin bir nefes aldığında bakışlarım masanın üzerine bıraktığı kutuya ve hemen sonrasında gözlerine kaymıştı. İkimizin de yüzüne bakmıyordu. Yavaş bir şekilde ince parmaklarını kutuya uzatırken hızlıca kapağını açtı ve hemen yanına bıraktı.

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken bakışlarımı kutunun içerisine özenle yerleştirilmiş yüzüklerin üzerinden çekemiyordum. Zorlukla yutkunurken anlık olarak Aytun'a kaymıştı bakışlarım. Gözleri parlıyordu, gerçekten gözleri ışıl ışıl parlıyordu sanki. Bir insanın gözlerinde nasıl oluyordu da yaşamın ateşi yanabiliyordu? Yıllardır değişmemişti hiç, Aytun her zaman içinde taşıyordu bu ateşi. "Ben..." Diye mırıldandı sessizce. "Ben istiyorum ki...Birbirimizin eşi olalım." Gözlerini yüzüklerin üzerinden çekemiyordu. "Sadece bir sembol, eğer siz de isterseniz..." Bir an için bakışlarını Balkır ile benim üzerimde dolaştırmıştı. "Ben...Ben çok isterim."

Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımı kapatırken kalbimin göğüs kafesimi zorladığını fark edebiliyordum. Kalbim sıkışıyormuş gibiydi sanki. Müthiş bir coşku vardı içimde. Garip bir heyecanı her bir zerremde hissederken bakışlarımı Aytun'un gözlerinden çekemiyordum. "Dünyanın hiçbir yerinde...Kağıt üzerinde de olsa bu ihtimal gerçekleşmeyecek mesela," Diye mırıldandı sessizce. "Birisi bu yüzüklerin anlamını sorduğunda sessiz kalmak zorunda kalacaksınız belki..." Derin bir nefes alırken yavaşça yüzüklerin üzerini okşamıştı. "Ben zaten sizinle birlikteyken ruhumun tamamlandığını hissediyorum ama...Delicesine bir düşünce işte."

Titreyen parmaklarını kendisine doğru çektiğinde ne kadar heyecanlı olduğunu daha iyi anlamıştım. Aklımın ucundan bile geçmemişti bu akşam için böyle bir şey düşündüğü. Dediği gibiydi, ben zaten ruhumun tamamlandığını hissediyordum. Daha önce aklımın ucundan bile geçmeyen bu fikir beni felaket bir şekilde heyecanlandırıyordu tam da şu an. Bizim yollarımız zaten birdi, bu yüzükler sadece bir anı olarak kalacaktı parmaklarımızda. Bunu düşünmek beni gülümsetmişti. Bunun olduğuna inanamıyorum.

"Keşke daha önceden söyleseydin," Diye mırıldandım sessizce. Aytun'un bakışları anında bana dönerken dudakları aşağıya bükülmüştü. Beni yanlış anladığını fark ederek hızlıca devam ettirdim konuşmamı. "Daha güzel giyinirdim...İnsan hayatında kaç daha evleniyor ki?" Bu kelimenin dudaklarımın arasından çıkıyor olması engel olamadığım bir gülümseme veriyordu bana.

Tarif edemediğim bir mutluluk vardı içimde. Garipti belki ama...Gerçek olamayacak kadar imkansız olan bu düşünce içimi delip geçiyordu. Gerçekti işte...kahkahalarla gülmek istiyordum. Benim cevabım çoktan belliydi. "Sen hep güzelsin ki..." Hevesli bir ses tonuyla konuşurken aynı gülümseme onun yüzünde de vardı.

İçimi ısıtan gülümsemesi yüzündeyken sessiz kalan Balkır'a çevirdi bakışlarını. Gözlerim yüzüklerin üzerinde takılı kalırken bakışlarımı Balkır'a çevirmiştim. Titrek bir nefes alarak yavaşça kutunun içerisindeki yüzüklere dokunmuştu. "Balkır eğer istemezsen..."Aytun çekingen bir ses tonuyla konuştuğunda gözlerimi kırpıştırdım. Balkır'a baktığım an böyle bir şeyin ihtimaller dahilinde bile olmadığını anlayabiliyordum. Aytun'un gerginliği ona sarılmak istememe sebep olmuştu.

"Bunu yaptığına inanamıyorum." Dedi sessizce Balkır. Gözlerinin buğulanmıştı. Yüzünde bir gülümseme belirirken göz göze gelmiştik. Bakışları Aytun ile benim üzerimde dolaşıyordu. "Hayatımı bu kadar güzelleştirebiliyor olmanıza da inanamıyorum," Yüzündeki gülümseme gittikçe büyüyordu. "Verilecek yeni sözlere ihtiyacımız var sanırım."

Yavaşça kutudaki yüzüklerden birini alarak bir parmağına geçirdi. Baştan beri olması gereken yerdeymişçesine parlıyordu sanki. Balkır'ın ellerine çok yakışmıştı. İşaret parmağıyla yüzüğe dokunurken gözlerini gözlerime çıkartmıştı. Yüzündeki gülümsemeyle Aytun'a döndüğünde derin bir nefes aldım. Aytun'un gözleri dolu doluydu. "Bu dünyanın tüm güzelliklerinde, gülüşmelerimizde, bir sabah kahvaltısında ya da akşam yemeğinde," Duraksadığında titrek bir nefes almıştı. "Gözyaşı dolu gecelerimizde, bir omuza ihtiyacınız olduğunda ya da ellerimi tutmak istediğinizde....Her zaman yanınızda olacağıma söz veriyorum. Üçümüz için...Son ana kadar sözümü tutacağım."

Kalbim ateşe veriliyormuş gibi hissetmem normal miydi? Yanıyor ve sonra yangını diniyordu. Nasıl hala ilk günkü gibi canlı kalabiliyordu tüm bu hisler? Derin bir nefes alarak yutkunduğumda tenimin karıncalanmaya başladığını hissedebiliyordum. Yavaşça uzanarak kutuya özenle yerleştirilmiş yüzüklerden birini aldım. Üç yüzük, üç kalp ve paylaşılan bir hayat. Buydu işte, ben nasıl anlatabilirdim ki duyduğum sevginin beni sarıp sarmaladığını?

Aytun ve Balkır'ın bakışlarını üzerimde hissederken yavaşça parmağıma geçirdim yüzüğü. Hep birlikteydik, birlikte olmaya da devam edecektik. Bu sadece bizim bu hayatı normalleştirişimizdi. Küçük bir sembol, içimi kıpır kıpır eden. "Tüm karanlık günlerde, birlikte aydınlığa çıktığımızda ve evimizin verdiği her sıcaklık hissinde..." Diye mırıldandım gülümseyerek. Bir yabancı olduğum günler dün gibi aklımdaydı...Zaman çok çabuk geçiyordu. "Yanınızda olacağıma söz veriyorum." Parmaklarım yüzüğün üzerinde dolaşırken gözlerimi kırpıştırdım. "Hiç silinmeyecek bir söz...Tıpkı yıllar öncesindeki gibi." Yaptırdığımız dövmeler hala bizimle birlikteydi, şimdi ise verdiğimiz sözler çok daha büyük bir şeyi kanıtlıyordu bize. "Sevginizi kalbimde saklayabiliyor olmak bu dünyanın bana verebileceği en değerli şey."

Aytun küçük bir kahkaha atarak elini yüzüne kapattığında gülümsedim. Elleri hala titriyordu. "Bu yüzükleri alırken bir sürü şey geçti aklımdan..." Diye mırıldandı sessizce. "Garip bir şekilde heyecanlandırdı beni," Göz göze geldiğimde başını yana yatırmıştı. Gözlerinden bir yaş süzülürken hafifçe omuz silkti. "Farklı düşünecek olmamızdan korktum ama...En başından beri bu yüzükleri parmağınızda göreceğimi biliyordum." Dedi sessizce.   "Kendi gerçekliğimizde yaşıyormuşuz gibi hissediyorum."

Yüzüğü alarak yavaşça parmağından geçirdiğinde bir gülümseme vardı yüzünde. "Geçmişin hatıraları bizi yaraladığında, güldürdüğünde, birlikte mutlu yarınlara uyandığımızda....Şu an ve daha sonrasında," Duraksadığında bakışlarını Balkır'a çevirmişti. Göz göze geldiğimizde devam etti cümlesine. "Yorgun düştüğümüzde ve daha güçlü olduğumuza inandığımız anlarda...Her anımızda, sizinle olacağıma söz veriyorum. Benim dünyamı siz güzelleştiriyorsunuz." Bakışlarım parmağındaki yüzüğe kaydığında orada ne kadar güzel durduğunu düşünmüştüm.

Aytun'un gülümsemesi bana da bulaşırken kendime engel olamıyordum. Sakince arkama yaslandığımda sessiz kalmıştık. Üçümüzün bakışları da parmaklarımızdaki yüzüklerde takılı kalmıştı. "Sizinle her günüm anlamlı zaten ama..." Balkır'ın sessizce konuşmasıyla birlikte ona döndü bakışlarım. "Bu gecenin anlamını hiçbir zaman unutmayacağım." Şu an evde olsaydık büyük ihtimalle çok daha farklı bir şekilde gösterebilirdim sevgimi. Sıkıca sarılarak, öperek ve defalarca kalbimin içindeki her bir sözcüğü onlara söyleyerek...

"Yaşlandığında bile mi?" Dedim sessizce mırıldanarak. Balkır yüzünü yüzüme yaklaştırarak sevecen bir şekilde gülümsemişti. "Yaşlandığımda bile...Tüm saçlarım bembeyaz olduğunda bile..." Öyle güzel bakıyordu ki, sözcüklere gerek kalmıyordu. Bakışları Aytun'a kaydığında uzanarak yüzüğüne dokundu.  "Hiç unutmayacağım." Gülümsemesi Aytun'a da bulaşmıştı şimdi. Duygularımız birbirine karışıyordu.

"Evimize gidelim..." Aytun'un gözleri gözlerimdeyken onaylarcasına salladım kafamı. Ceketlerimizi giyerek masadan kalkarken Balkır boş kutuyu alarak cebine yerleştirmişti. Yüzlerimizde gülümsemelerle birlikte hesabı ödeyerek mekandan çıkmıştık. Arabayı park ettiğimiz yere doğru ilerlerken adımlarımı yavaşlattım. Saat geç olmuştu, Balkır sürecekti. Bakışlarım Aytun ve Balkır'ın ellerine kaydığında gülümsedim. Hemen ardından kendi parmağımdaki yüzüğe indirmiştim bakışlarımı.

Aytun ve Balkır hemen bir adım önümde gülüşerek yürüyorlardı. Seviliyordum, öyle ki bu sevgi beni delirtiyordu. Bazen küçük bir çocuk gibi şımartıyor, aklımı başımdan alıyor ve sonra beni bu dünyanın en aklı başında insanı yapıyordu. Şüphelere yer yoktu. Kalbimin derinlerinden gelen bir sevgi besliyordum ve her saniyede, her zerremde hissediyordum sevildiğimi. Aytun ve Balkır'ın kalbinin güzelliğini...Geride kaldığımı fark etmişçesine bakışları bana döndüğünde ilerleyerek kolumu ikisinin omuzuna attım. Balkır'ın omuzuna kolumun yetmemesiyle birlikte dudaklarımın arasından bir kahkaha çıkmıştı.

"Ee," Diye mırıldandım gülerek. "Çift eşli olmak nasıl bir duygu?" Aytun da benimle birlikte gülerken başını omuzuma yaslamıştı. Tek kolumu Balkır'ın beline yerleştirirken sıkıca sarıldım ikisine. Aytun'un omuzuma bıraktığı öpücüğü hissedebiliyordum. "Sana sormalı?" Balkır'ın konuşmasıyla birlikte gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. "Başıma gelmiş ve gelebilecek en güzel şey." Diye mırıldandım sessizce. Balkır'ın derin bir nefes aldığını duymuştum. "Öyle," Dedi gülümseyerek. "Belki de çok daha fazlası." Aytun'un sessizce konuşmasıyla birlikte bedenlerimiz duraksadı. Gecenin bastıran soğuğunda birbirine sarılmış bedenlerimiz tenlerimizi ısıtıyordu. Tıpkı ruhlarımızın ısındığı gibi.


Merhaba,,,sanırım gerçekten sondayız artık. Ya da sadece bizim için bir sondur, Akay Aytun ve Balkır'ın bize anlatacakları bitti ama yaşayacakları çok güzel günler var. Bana evimdeymiş gibi hissettirdikleri, anlayışlı sevginin var olduğunu gösterdikleri için önce onlara teşekkür ederim. Her anımda yanımda/yanımızda olduğunuz için, gerçekten sevildiklerini ve değer gördüklerini bana gösterdiğiniz için size de çok çok teşekkür ederim 🧡 Bundan sonrasında lafı biraz uzatacağım;;; Burada yollarımızı ayırıyorsanız sizi sevdiğimi bilin lütfen 😽

Lumiere ilk kitabım değil fakat gerçekten yazdıklarımın birilerine ulaştığını burada anladım ben. Okuduğum her bir yorum gerçekten deli gibi mutlu ediyordu beni çünkü. İlk yazmaya başladığım zamanlarda bölümü attığım anda hissetmiştim yazan okuyucularım vardı, birilerinin bu kitabı düşündüğünü gördükçe deliriyordum 🥲🥲 birisi Akay'ın kazandığı okulu sormuştu daha ilk bölümlerden. O sırada ben; nasıl yani bunu gerçekten merak mı ediyor 😍😍😍 şsdkdkdkkd yazdığınız her bir satır beni mutlu etti, belki sessiz sessiz okuyup bitirdiniz, buraya kadar benimle gelmeniz de beni mutlu eder, hepsi için defalarca kez teşekkür ederim. Bitiremiyorum arkadaşlar yani sürekli bir şeyler yazasım geliyor buraya...GİTTT ARTIK DİYORUM AMA GİDEMİYORUM Neyse son son kitaptan da bahsedeyim gideceğim 🤧

Kitap boyunca çok üzüldüğüm ya da sinirlendiğim bir yorumla karşılaşmadım ama bazı yorumlar bazen çok düşündürdü beni. Hepimizin bakış açısı gerçekten farklıymış bunu anladım, mesela birileri Balkır'ın Akay hayatlarına girdikten sonra Aytun'a eskisi kadar değer vermediğini düşündü, bu bana çok huzursuz hissettirdi ama sonra bir başkasının Balkır'ın Aytun'a daha fazla değer verdiğini söylediği bir şey okudum. Nasıl yani ya 🌝🌝 O zaman dedim ki bu bakış açımızla alakalı? Olabilir çünkü hepimiz aynı düşünemeyiz belki siz de düşündünüz bir şeyler ama yazamadınız buraya. Kitap Akay'ın bakış açısından olduğu için Balkır ve Aytun'un ikili ilişkisi geride kalmış olabilir ama buraya yazmadığım, yaşanan çok fazla şey var. Zamanla Akay ve Balkır'ın ilişkisi ön plana çıkmış Akay'ı da geri de kalmış olarak görebilirsiniz 🥲 Her anlarını buraya yazamıyorum sonuçta. Üçü için de söz konusu olan bu. Birbirlerine davranış biçimleri farklıydı hep ama bu onların sevgiyi gösterme biçimleriyle alakalı. Yine de ben sevgilerini bir sıraya koyamıyorum asla, bunu söyleyebilirim sadece. Sizin bi tık daha fazla sevdiğiniz ikililer de olabilir, hiç sorun değil. Bunları bir şeyler kanıtlamak için yazmadım belki aklınızda bir pürüz olarak kalmıştır diye yazıyorum...Eğer bu yönde düşünceleriniz varsa sakın sitem ediyormuşum gibi algılamayın sadece finale gelmişken içimizde kalmasın istedim 🥲

Bir de üçlü ilişkilerde iki kişi konuşurken diğerinin sap gibi kaldığını düşünüyorsunuz...Bu sadece sizi yorar çünkü ne yapabilir yani ya gülümseyerek onları izler ya da kendi yaptığı işe devam eder. İki kişi diğerinden ayrı da sevişebilir, ya da diğeri izleyebilir, bir konu hakkında uzun uzun konuşabilirler. Bunlar normal geliyor bana artık. Hani bu üçlü arkadaş gruplarında bir kişinin geri planda kalması gibi bir şey olarak görmüyorum çünkü aradaki duygu farklı. Önceden olsa belki bana huzursuz hissettirirdi ama şu an değil. En başından beri üçü aynı yolda ilerlediği için çok farklı bir boyuttu benim için. Yazamadığım çok fazla şey yaşandı zihnimin içinde. Çok güzel şeyler öğrettiler bana, şimdi birlikte yolun sonundayız.

Ben bu çocukları gerçekten çok seviyorum ve nasıl ayrılacağımı bilmiyorum 😭😭 onlar birbirlerini bu şekilde güzel sevdiği için de gurur duyuyorum onlarla...Hiç unutmayacağım yaşadıkları şeyleri ve bana hissettirdiklerini. Zaman zaman hemen yanıbaşımdalarmış gibi hissetim, her anları çok özel benim için 🤧🤧 evimde yazmaya başladığım bu kitabı bambaşka bir yeri evim haline getirmeye çalışırken bitiriyorum. Umarım ben de onlar kadar başarılı olabilirim...

Bir gün gerçekten onları özlediğinizi hissederseniz ve tutunacak bir dala ihtiyacınız olursa yeni anılarını sizinle paylaşmaktan hiç çekinmeyeceklerini bilin. Umarım siz de çok güzel hayatlar yaşar ve mutlu olursunuz. Tek tek gözlerinizden öpüyor ve gidiyorum, hoşçakalın 🧡😽🧡🧡

Continue Reading

You'll Also Like

702K 51.5K 29
Brendon Wilson, her lisede olan popüler çocuklardan birisiydi. Umursamaz ve serseri duruşuyla etrafındaki tüm kızların kalbini gitar telini çalar gi...
84.2K 2.8K 53
"0 54*: Mesajlaştığınız kişi bir başkomiser." Aniden Lavin'in hayatına giren başkomiser Timur Akçalı ve Lavin'in hikayesi. Yanlış numaraya mesaj atan...
289K 5.7K 37
"Bu bir rolden ibaretti. Her şey yalandan kuruluydu. Sen benim için bir hiçtin." ... "İste öleyim, iste yok edeyim. Ama benden git deme." "Bu hikaye...
ANKA By ㅤ

Short Story

119K 9.2K 15
❝Fakat anladım ki ben aslında seninle değil, kendimle bir savaş içindeymişim. Çünkü sevgilim, ben sana zaten seni ilk gördüğüm gün yenilmişim.❞