KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

3.5K 376 107

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"

21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"

37 4 0
By Nemesisheart

Radiohead 💔 Creep

"Bende özel olmayı dilerdim."

Nefeslerimi dizginlediğimde telefonumu tekrar açmama gerek kalmamıştı çünkü sesler yavaşlamış gibiydi. Sanki biri sinirini bilerek dolaplardan çıkarıyordu. Belki benim için gelmiş biriydi veya okulun öğrencilerinden biri de olabilirdi. Her kimse şuan tahmin etmek de bir hayli zorlanıyordum. Duvar kenarından çok hafif bir şekilde başımı uzattığımda görüş alanım devrilen dolaplarla doluydu.

O kadar ağır dolapları kolayca devirebilmesi mantıklı gelmiyordu. Bu kişinin bir öğrenci olmadığı çok açık belliydi.

Sonrasında gördüğüm siyah takım elbiseli bir kadın aniden geriye çekildiğinde dolapların arkasından siyah gür saçlarını fark ettim ama böyle iri yapılı bir kadını tanıdığımı sanmıyordum. Kemerine bağlı olan silahları ve bıçakları gördüğüm anda refleksle geriye çekildim. Elimdeki telefonda tam o sıra titrediğinde son anda sesini kıstığım için neyse ki sorun olmadı.

Telefonun ekranını açtığım an Alkan'dan gelen mesajı gördüm.

Gönderen: Alkan
Alvina saklan ve biz gelmeden de sakın bir şey yapma.

18.30

Mesaja uzun bir süre bakmakla yetinip öylece durdum. Doğru söylemek gerekirse bana pek bir etki yaratmamıştı çünkü bu kadından artık saklanmama gerek yoktu. Boşuna mı o kadar ders alıp eğitim görmüştüm. Açıkçası ilk başta korumacı ruhlar sandığımdan dolayı saklanmıştım.

Onlara karşı bir önlem alamazdım ama bu kadın için geçerli değildi.

Ellerimi eteğime sürtüp bacaklarımı hareket ettirdiğimde sanki üzerimdeki bütün gerginlik kalkmış gibi hissediyordum. Çok geçmeden duvarın arkasından çıktığımda kadın adeta kokumu almış gibi bana döndü ve dudaklarındaki sinsi tebessüme düz bir ifadeyle bakmaktan başka bir tepki de bulunmadım.

"Kalp kırıcı...Sonunda teşrif ettin," deyip ellerini beline yasladığında sanki yüzündeki sinsi ifade kin duygusuna doğru çekiliyor gibiydi. "Kimsin sen?" diye sormakla yetindim.

"Bir yabancı."

Bende en sonunda onun gibi dudaklarımı kıvırdım ama bu gerçekçilikten baya uzaktı."Baran'ın yabancısı mı?" diye sorumu ona doğrulttuğumda belindeki elini silahına doğru yaklaştırdığına şahit oldum ama hiç umursamadım bile. Eğer o silahı bana doğrultmak isteseydi çoktan yapardı. "Zeki kız," derken aramızdaki devrilmiş dolaba doğru ilerledi. O sıra gözlerindeki gri rengi apaçık fark edebiliyordum çünkü bu loş ortamda daha çok gözüme batıyordu.

"Neden gönderdi seni buraya?"

"Biraz önlem almamızı istedi ama bence gereksiz endişe yapıyor. Karşımda bir şansın olmadığını söylememe rağmen sana bir ziyaret yapmam konusunda ısrarcıydı. Mesela ben şimdi silahımı çıkarıp bacağına sıksam ne yapabilirsin ki?" diye benimle aklınca alay ederken dudaklarımı sinirli bir şekilde ısırmakla meşguldüm. Bu laflarına kanmayacaktım, asla.

"Hiç sanmıyorum, o zayıf kalbin avucumun içindeyken pek bir şey yapamazsın," diyerek ona ilerlemeye başladığımda konuşmaya devam ediyordum. "Beni sakın kışkırtmayın."

Bakışları sinirli bir hâl alınca sabrının sınırlarında olduğunu anladım. Bende bundan zevk alarak asla beklemeyeceği bir harekette bulundum ve dolabın üstüne çıkıp kafasına sert bir tekme savurdum. Bu çıkışım onu diğer tarafta ki duvara doğru yuvarlanmasını sağladığı anda onun tarafına geçerek dolabın üzerinden indim.

Onun az önce durduğu yerde beklerken iç çekip konuşmaya kaldığım yerden devam ettim. "Bak işte, tam olarak bundan bahsediyordum, lütfen bu yaptıklarımı da liderine ilet olur mu?" derken kadının birden yerdeki bedenini kaldırıp yüzüme savurduğu yumrukla sözlerim yarıda kesildi. Yüzümde hissettiğim acıyı şuana kadar hiç hissetmediğime emindim.

Ağzımda hissettiğim kanın metalik tadı midemi fazlasıyla bulandırmıştı. Buna rağmen yere düşmediğim için epey şanslı sayılırdım diyecekken karnıma aldığım darbeyle kafamı sivri bir şeye çarptım.

Acıyla yüzümü buruşturduğumda bana yukarıdan bakması onu daha iyi görmemi sağladı. "Galiba bunu iletmeyi daha çok isterim," deyince kanayan dudaklarımdan bir kahkaha döküverdim. "Çok çabuk karar vermeseydin." Kıvrılan bacağımı bacak arasına isabet ettirdiğimde bağrışı odada yüksek bir yankı yaptı. Ben de hiç beklemeden geri ayağa kalktığımda eğik duran bedenini dolabın üzerine doğru sertçe itekledim.

Aldığı darbeyle gözlerinin yaşarmasına rağmen hiç beklemeden yüzünü dolaba bastırıp kolunu sırtına doğru ters çevirdim. "Sizinle uğraşmak artık ayrı bir zevk veriyor biliyor musun?" dediğim anda dudaklarından kuvvetli bir çığlık daha koptu. Kolundaki baskımı her geçen saniye artırmama rağmen artık onunda bir şeyler yapmasını istediğimi fark ediyordum. Damalarımdaki gezen adrenalin zevk vermeye başlamıştı.

"Bir daha düşünmeni tavsiye ederim." Diz kapağıma arkası dönükken sert bir tekme atınca acı içinde geri çekilmek zorunda kaldım. O sıra ağzımda biriken kanı da yere tükürmüştüm. Bir şey yapmamı beklemeden karnıma doğru tekrar bir darbe daha indirdiğinde sertçe yere düştüm.

Sinirin ve hırsın verdiği cesaretle bedenimi yukarı kaldırıp çenesine yumruk attığım anda bu onu kısa bir an sersemletti. Ben de bunu fırsata çevirip direkt ayağa kalktım. Hala bir elim karnımdayken diğer elimi de ona doğru doğrulttuğumda yapacağım şeyi anlamış gibi nefes nefese yüzüme baktı. Sanki artık pes ettiğinin o da farkındaydı, ama gücümü kullanmadan önce konuşmadan edemedim.

"Neden silahını kullanmadın? Oysaki hazırlıklı görünüyordun," dediğimde yüzünde çirkin bir sırıtış ortaya çıktı.

"Bunun için," dedi ve yüzüme sert bir cisim savurdu. Bende aceleyle kendimi dolabın diğer tarafına atarken reflekslerimin sayesinde son anda hızlı davranabildim. Beni kıl payı sıyırıp geçen bıçak neyse ki duvara çarpıp düştü. Yerde dizlerimin üzerinde dururken soluklarımı kontrolde tutmaya çalışıyordum.

Aniden ayağa kalkıp düzensiz kalp atışlarını zihnimde bir araya getirdiğimde gözleri büyümeye başladı. Ardından elleri acıyla boğazını tutarken ona gram acımıyordum çünkü bunu baştan beri hak etmişti. Yüzü mosmor olmaya başladığında artık tamamen nefes almasını engelliyordum.

Çok geçmeden dizlerinin üzerine düşünce göz kapakları ağırca kapanmaya başladı. Adımlarım tam önünde durduğunda dudaklarımı araladım.

"Diğer tarafta liderini bekleyebilirsin, çok geç kalmaz merak etme," deyip elimin hareketini kestiğimde bedeni anında yere düştü.

Ayaklarımın dibindeki bedene baktığım sıra koridordan gür bir bağırışla ismim duyuldu. Ben de sesimi duyacakları kadar kuvvetle geri seslendim."Buradayım!"

Arkamı dönüp kapıya doğru göz gezdirdiğimde ilk bakış açıma giren Kutan oldu. Hemen sonra hepsi bir araya gelecek şekilde oldukları yerde kaldıklarında hem odanın bu halini, hem de arkamdaki cesedi görmüşlerdi.

Kollarımı iki yana açıp, "Geç kaldınız sizi bekleyemedim," diyerek saçlarımı tek elimle sol omzumda topladım. Kerem'de Meriç'in arkasında irileşmiş gözlerle bana bakakaldı. Ondan gözlerimi alıp bana doğru yürüyen Azra'ya döndüm.

"Ne yaptın sen böyle? İyi misin?" diye sorup dudağıma baş parmağıyla dokunduğunda acıyla yüzümü buruşturup geriye kaçtım. Yüzüm ve başım hala çok acıyordu.

"İyiyim." Titremeye başlayan ellerimi arkamda sakladığımda ona bunu göstermek istemiyordum. O yine de bana daha çok yaklaşıp elleriyle yüzümü kavradı. "Onu öldürmemen gerekiyordu," dediğinde kısa bir an arkamdaki cesede baktım ama dürüst olmak gerekirse bir şey hissettirdiği söylenemezdi.

O anda odada yükselen öğürme sesiyle Elya koşarak bizden uzaklaştı. Onun aksine ben bu kadar mide bulandırıcı olduğunu sanmıyordum. Yani en azından artık cesetlere alışıyordum.

"Bana göz dağı vermeye gelmiş, üstüne bir de beni açıkça tehdit etti."

"Sen de gidip onu öldürdün öyle mi?" Yüksek bir sesle konuşan kişiye döndüm. Meriç'in sert bakışları gittikçe gözle görülür hâle geliyordu. Açıkçası artık onun bana olan siniri sabrımı sınıyordu. Ne kadar daha dayanabilirdim bilmiyordum.

"Ben buyum, ister kabul et ister etme," dediğimde yeşil gözleri sanki bir ton daha karardı ama bu beni gram etkilemedi. İşine gelince ölse benden vazgeçmezdi ama şimdi oklar hemen bana dönmüştü.

"Hayır sen bu değilsin, sen insanları öldüremezsin. Seni çok iyi tanıyorum Alvina...Delirdin mi? Ellerindeki kanı sen hariç herkes görüyor."

Bakışlarım onu takip eder gibi ellerime inince onlardan sakladığım ellerim hem titriyor hem de bembeyazdılar. Yine de bana hala kirli görünmüyorlardı. En azından şimdilik daha kirlenmemişlerdi.

"Bunu söylemek için çok geç kaldın," dediğimde sanki biraz daha omuzları düştü. Diğerleri de hâlâ anlamsızca etrafa bakıyorlardı. "Yanımıza hiç gelmiyordun ki," dediği anda histerik bir gülüş takındım.

"Geldim, hep geldim ama her seferinde ya geçiştirildim, ya da kovuldum," deyip sözlerimi acımasızca yüzüne doğru savurdum.

"Çünkü hep başkalarıyla geldin," diyen Kerem sapsarı olmuş yüzüyle bir adım öne çıktı. Aslında tam o an anlamıştım, şuan ben ne haldeysem Kerem daha kötü bir haldeydi ve buna rağmen buruk tebessümüm silinmedi. Ben sadece kendimi korumuştum bundan pişman olmayacaktım. Bana vicdan yaptıramazlardı.

"İnsanlara bir kere daha şans vermek kötü bir şey değil," dedim ısrarla. O andan itibaren Kerem bir süre sadece gözlerime baktığında ben de onu konuşturmak yerine sadece gözlerinin içine baktım. Aniden bakışları boynumdaki lotus kolyesine kaydı.

"Sana verdiğim bu kolye hayattaki en saf çiçeği simgeliyordu, ayrıca etrafındaki kirliliğe rağmen temiz kaldığı için bunu sana vermek istedim. Ben de yaşadığın bunca kötülüğe rağmen temiz kaldığını sanıyordum," derken dudaklarında kırgın bir gülümseme yer aldı. Bakışları buğulanmıştı. O gözlerindeki hayal kırıklığı her bana baktığında daha çok artıyordu.

Adımları yavaşça bana yaklaştığında korkmadan edemedim. Az önce öldürülecek olmama rağmen bu kadar korkmamıştım. Aslında sadece yapacağı şeyin farkındaydım. Bana bakarken elini kolyeme dokundurduğunda ucunu parmaklarıyla kavradı.

"Ama yanılmışım, sen o kötülükten bile daha betersin," dediği anda kolyeyi boynumdan sökercesine çektiğinde boynumdaki ani acıyla Kerem'in elinde kalan kolyeye dolmuş gözlerimle bakakaldım.

Titremeye başlayan dudaklarımla ondan uzaklaşmaya çalıştım ama aniden kolumu kavrayıp kolyeyi gözümün önünde salladı. "Herkese bir şans verebilirsin, ama sen o şansı sadece istediğin kişilere tanıyorsun Alvina. Ben o şansı senden kaç senedir istememe rağmen yine de beni inatla görmezden geldin," dediğinde kolumu sertçe bıraktı. Onun bırakışıyla gözümden bir yaş kayıp gitmişti.

Kontrol edemediğim birkaç damla yaş da kirpiklerimin arasından süzüldü.

"Tamam bu kadar yeter! Hadi Alvina'yı eve götürüyoruz," deyip beni Kerem'in önünden çeken Ladin'in suratında ilk defa katıksız öfkeyi gördüm. Benim ise tek düşündüğüm Kerem'in söyledikleriydi. Hala anlamıyordum.

"Hislerinin değişmesinde ne etkili oldu?" diye sorup Ladin'in yanında kalmaya devam ettiğimde hâlâ yönüm Kerem'e dönüktü ve ona rağmen asla bana bakmıyordu. "Değişen hiçbir şey olmadı çünkü benim hislerim hâlâ ilk günkü gibi," der demez bir şey dememi beklemeden kapıdan çıkıp gitti.

Beni bırakıp gitmesine rağmen hâlâ arkasında bıraktığı onca söze ağlıyordum. Kalbim acıyordu, bu acı telafi edilemeyecek kadar fazlaydı.

Bu kadar lafa sırf Kerem'in hislerine karşılık vermediğim için mi katlanmıştım?

"Sakin ol," diyen Ladin ellerimi okşamaya başlayınca avucunda olan ellerimin soğukluğunu daha net hissedebiliyordum.

"Ladin, toplanın çıkın artık buradan," diyerek ikimizide kapıya yönlendiren Barlas az önce ki şaşkınlığından sıyrılmıştı. Yine de ona bakma gereksinimi duymadan beni kapının oraya getiren ellerinden sıyrılmak istedim çünkü tam kapının yanında duran Meriç hâlâ bana inanamıyormuş gibi bakıyordu.

"Alvina...Kerem sadece seni seviyordu, şimdi öylece çekip gidersen geri döndüğünde hiçbir şeyi bir arada bulamazsın. Lütfen yapma bunu," dediğinde uzun bir aradan sonra benimle sakince konuşmasına inanmıyordum.

"Sevginin zorunluluğu olmaz, olmamalı," deyip yanında geçip gittiğimde artık daha fazla konuşmak içimden gelmiyordu.

Hemen ardından ağır adımlarıma eşlik eden bir beden kolunu sırtıma doladı. Ladin'le birlikte omuz omuza yürürken arkadan gelen ayak seslerini işitebiliyordum. Göz ucuyla baktığımda Azra ve Bikem'le göz göze geldik.

İçimdeki bu acı artık uzaklaşsın istiyordum çünkü ben Kerem'e karşı en ufak bir hata yapmamıştım. Ona karşı birşey hissetmediğimi bile bile yanımda kalmıştı. Şimdi şu saçma sapan olaydan kendilerine pay çıkaramazlardı. O kadına gelecek olursak, yaptıklarım bana sandığımdan daha iyi hissettirdiğinin farkındaydım ve bunu itiraf etmek benim için oldukça zordu.

"Nasıl hissediyorsun?" Yanımıza yaklaşan Bikem'e ifadesizce baktım. "Tuhaf olacak ama gerçekten iyiyim," dedim.

Arabanın oraya yaklaştığımız anda Ladin beni yanından çekmeden arabaya yaslanmamızı sağladı. Yan yana bir süre arabanın kaputuna yaslı dururken Azra'yla Bikem bize biraz daha uzak kalmak istemişlerdi. Belki de bizi yalnız bırakmak istiyorlardı.

"İtiraf etmeliyim ki beni artık gerçekten korkutuyorsun," dediğinde ilk konuyu açan o oldu.

"Engel olamıyorum Ladin...İçimdeki güç bir şekilde çıkmak ve kendini göstermek istiyor," dedim. Bunu demek bile hissettiklerimi anlatmaya yetmiyordu. Kafamın içi bir enkaz gibiydi, durmadan en başa dönüp duruyordum.

"Baş edebilirsin Alvina, bunu yapacak kadar güçlüsün," diyen Ladin'e sadece başımı olumsuzca salladım. O sıra dudağımın üzerinde hissettiğim kan birikintisi midemi bulandırıyordu. Diz kapağımda da çok yoğun bir ağrı vardı. Tekmeleri neyse de yumrukları fena acıtmıştı.

"Evime geldiğin gün o adamı getirdiğinde bile ne kadar korksam da bir yanım ona zarar vermek istedi," derken derin soluklar almaya çalışıyordum çünkü bunu ona itiraf etmek garip hissettiriyordu.

"Peki, ondan sonra birini öldürmek istedin mi?"

"Ben bile geç fark ettim diyorum ya, ayrıca tabii ki başka birini öldürmek istemedim. Sadece anlatmak istediğim bunu bir kere yapınca devam etmek istiyor olduğum, o an ki duygu yoğunluğum bana bile baskın geliyor," dedim. O da cevabını almış gibi başını gökyüzüne doğru kaldırdı.

"O zaman Aleda meselesini tamamen kapatıyorsun," diyen Ladin'e hışımla dönerken hayret içinde kalmıştım. Azra'yla Bikem'de ne olduğunu anlamaya çalışır gibi yanımıza geldiler.

"Ne demek kapatıyorsun? Bana engel mi olacaksın?" Yükselerek konuşmam onu daha çok çileden çıkarmış gibiydi. Artık dayanamadığını göstermek amacıyla beni kollarımdan tutup sertçe sarstı. "Senin intikamın birini öldürmek değil Alvina, bunu unutma! Eğer Aleda'ya zarar vermene izin verirsem onu kesin öldürürsün, sence ben bunu riske alır mıyım?" diyerek sonunda beni bıraktığında fena halde sarsılmıştım.

Azra bir adım daha öne çıktığında sesi kulağıma doldu."Ladin bence konuşmayı burada sonlandır çünkü Alvina şuan gerçekten iyi değil." Ladin'e nasıl baktıysa geri çekilmesine neden olduğunu görebiliyordum. Ardından beni tutup arabaya doğru yönlendirdi. Ben de ses çıkarmadan ona ayak uydurdum.
Birlikte Kutan'ın arabasına yaklaşmıştık.

"Ladin'in söylediklerini sakın dinleme, bu planı ertelemeyeceğiz tamam mı?" diye sorup ondan bir cevap bekledim, hatta ikimizi de durdurmaya çalıştım. Ancak zoraki bir şekilde beni arka koltuğa bindirip yanıma oturduğunda yavaşça kapattığı kapıyla bana döndü. Bu ani hareketlerine sorgularcasına bakmaktan başka bir şey yapamamıştım. Garip davranıyordu.

"Tabii ki ertelemeyeceğiz, sana bu yüzden planı sadece ikimiz yapalım dedim çünkü eğer onların herşeyden haberi olursa ilk Bikem babama ötecektir." Gözlerindeki karar kısa bir an beni teğet geçti.

"Bunu nasıl yapacağız?"

"Yarın başlarız, planı da o zaman anlatacağım," diyen Azra'ya anlamsızca kaşlarımı çattım. "Her şeyi ayarladığına emin misin?" Tereddüt dolu sesimle konuşurken başımı arkaya yaslayıp ön camdan Ladin'e baktım. "Merak etme, her şey kusursuz ilerleyecek." Sesinde fark ettiğim kendinden emin ifade kendini gizlememişti. Kendine fazlasıyla güveniyordu.

"Nasıl yani?" diye sorduğumda ağır bakışlarını üzerimde hissettim ama yine de ona dönüp bakmadım.

"Barsları ve Kutanları hep birlikte bir depoya kilitleyeceğiz. Hepsini öyle bir kapana kıstıracağız ki inan bana kullanacakları hiçbir hamleleri kalmayacak," dediğinde şaşkınlıkla gözlerimi ona çevirdim çünkü bu söyledikleri onu bile artık aşıyordu. Sonuçta söz konusu kardeşiyse kararını iyice gözden geçirmesini isterdim. "Azra, bence bu çok tehlikeli emin misin?" diye sormama rağmen değişen hiçbir şey olmadı.

O esnada arabanın önünden konuşma sesleri yükselince odağımı diğerlerine verdim çünkü Barlas, yanına Alkan ve Ladin'i almış cesedi halledeceklerini söylüyordu. Sonra da konuşmasını kısa kesip Kutan'a eve gitmemiz gerektiğini söyledi. Birkaç saniye sonra Kutan'ın adımları buraya yöneldiğinde yanına Bikem'i de almıştı. Beraber arabaya bindiklerinde ise cam kenarına kayıp Azra'nın yanından iyice uzaklaştım.

Kutan sakinlikle arabayı çalıştırıp okulun oradan uzaklaşmaya başladığında herkes kısa bir süre sessizliğe gömüldü. Oysaki konuşmaya ihtiyacım vardı. Yalnız olmadığımı hissetmek isterdim.

Ağırca parmağımı kaldırıp dudağımdaki yaraya bastırdığım anda yüzümü buruşturdum. Sızısı bir süre hiç geçmeyecek gibiydi. Elimi tekrar indirip bu sefer dizime yerleştirdiğimde bedenimdeki en yoğun ağrı bacağımdaydı.

Başımı eğdiğim gibi kaldırınca üzerimde yoğun bir bakış hissettim. O yüzden ilk gözlerimi yanımda oturan Azra'ya çevirdim ama bana bakmadığını fark edince aynı hızda bakışlarımı ön tarafa döndürdüm. Kutan'ın eliyle Bikem'e bir şeyler gösterdiği sıra onlara bakmak yerine cama doğru başımı yasladım. Hatta gözlerimi de kapatacağım sıra Bikem bu sefer bana uzanıp kolumdan kavramıştı.

"Gel bakalım." Ne olduğunu anlamadan dudağıma elindeki pamuğu bastırdı. Dişlerimi sıkarak ondan uzaklaşmaya çalıştığımda sert bakışlarıyla uyarısını net bir şekilde göstermişti. Yine de uysal davranmaya çalışarak sabit kalmaya özen gösterdim ama canımı epey yakıyordu. "Şimdiden pansuman yapalım da eve gidene kadar canın acımasın," derken yüzüme odaklanan Bikem oldukça konsantre oldu.

Bir süre sonra dudağım uyuşmaya başlayınca pamuğu geri çekti. O anda dikiz aynasından Kutan'la göz göze geldiğimizde bu sefer gözlerimi bilerek çekmedim. Bikem'de çantasından aldığı kremi dudağıma sürmeye başladığında arada arabanın sarsıntıdan dolayı duraksıyordu ancak yine de elini çekmedi.

Ela gözler ağırca önüne dönünce bir an şasırmadan edemedim çünkü o asla gözlerini ben çekmeden üzerimden ayırmazdı, bunu beklemiyordum. Galiba o da Ladin'le aynı şeyi düşünüyordu. İkisininde bana aynı şekilde davranması beni oldukça bunaltıyordu.

Bikem tebessüm edip geri çekildiğinde ben de mırıltılar şeklinde, "Teşekkür ederim," dedim.

Evin oraya gelmemizle Kutan arabayı uygun bir yerde durdurdu ancak park etmemesi dikkatimi çekmişti. Arabadan inen Azra'yla birlikte ben de kapımı açtım ama hamlemi Kutan yüzünden yarıda kestim."Sen bir yere gitmiyorsun, seninle işimiz var."

Kafa karışıklığıyla Kutan'a dönerken bakışları ile Bikem'in indiği ön koltuğu gösteriyordu. Bikem'de arabadan indiği gibi merak ettiğim o soruyu hissetmiş gibi Kutan'a sordu. "Nereye gidiyorsunuz?" Gözleri ikimizde de hızlıca gezindi.

"Bizi beklemeyin büyük bir ihtimal geç geliriz, sen Ladin'e söylersin," diyen Kutan oldukça otoriter davranıyordu ama ben yine de araya girme ihtiyacı hissettim.

"Üzerimi değiştirmem gerekiyor, sonra gitsek olur mu?" Soruma hitaben anında başını bana çevirince olumsuz bakışlarını görmüş oldum. Ben de hiç beklemeden arabadan indiğim gibi ön koltuğa geçtim. Canıma minnetti, en azından Ladin'in çenesinden kurtulurdum.

Kapıyı kapatmadan önce hâlâ aynı şekilde bekleyen Bikem'e "Ladin'le ilgilenir misiniz?" diye rica da bulunmayı unutmamıştım. Bikem'de sadece başını sallayarak beni onayladığında usulca kapıyı örttüm ve Kutan'da bunu beklermiş gibi hızla arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.

Ellerimi tekrar çıplak dizlerime yerleştirdiğimde yolculuğun keyfini çıkarmaya çalıştım. Gerinerek bedenimi geriye yaslayıp rahatlamak istedim. O sıra göz ucuyla Kutan'ı izlerken duygudan yoksun görüntüsü ilgimi çekti. Suratında katı bir ifade vardı.

Acaba Kerem'le olanlara mı kızmıştı?

"Berbat görünüyorum değil mi?" diye sorarken başını anlık bir açıyla bana çevirdi. "Farkında olman ne güzel..."

Dudaklarındaki kıvrılmayı görünce üzerimden bir yük kalkmış gibi hissettim. "Teşekkür ederim, sayende kendimi daha iyi hissediyorum," derken hafiften neşelendiğini hissettim.

"Saklanmak yerine dayak yemeyi göze alman ne hoş."

"Onun halini görmedin galiba."

"Beni ilgilendiren sensin Alvina,"diye beklemediğim anda yükselince uzun uzun baktım. "Yaralarımı sararsın fena mı?" Yüzü gerildiğinde sertçe yutkunduğunu fark ettim. "Sararım... Hep sararım."

Dudağıma yerleşen sahici gülümsemeyle ona bakarken bana bakma taraftarı bile değildi. Kendimi böyle eksik hissediyordum. "Baksana bana."

"Bakamam."

"Neden?"

Soruma rağmen susmaya devam edince boşta kalan eline dokundum. Bana cephe alsın istemiyordum. "Bak bana,"diye fısıltıyla mırıldandığımda direksiyonu kavrayan elinin sıkılaştığını gördüm. Ben de son çare tuttuğum elinin üstündeki belirgin damarlarında tırnaklarımı gezdirdim.

"Yapma şunu."

"Bak bana o zaman."

"Dayanamıyorum, anlamıyor musun?"demesiyle bana bakması bir oldu. "Sırf kararlarına karşı çıkmamak için bir bok yapamamak zoruma gidiyor."

"Gitmesin, zamanı geldiğinde daha fazlasını biz yapacağız,"dediğimde burnundan derin bir soluk verdi. Bakışlarının odağı bazen yola kaymasına rağmen bana bakmayı kesmiyordu. Tam da istediğim gibi.

"Saraçlar yapmış değil mi?" Onu küçük bir baş hareketiyle onaylarken elimin altındaki elini çekip arabayı son sürat hızlandırdı. "Amına koyacağım onların."

"Kutan."

"O emri veren dillerini keseceğim."

"Kutan?"

"Öldürmekten beter etmezsem bana da Kutan demesinler."

"Kutan!"

"Ne var!?"

Alev alev yanan elalarına bakarken öfkeden deliye döndüğünün gayet farkındaydım. Hiddetle inip kalkan göğsüyle yakasını çekiştirdiğinde bile bana bakmaktan kaçmadı. Ben de sadece suyuna gitmeyi deneyip yerimden kaykıldım ve ona uzandım. Ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi bakarken ona müsaade etmeden sakalına dudaklarımı yaslayıp öptüm.

Geri çekilmeden kokusunu içime çektiğimde elimi yasladığım göğsü hareket etmeyi kesmişti. Umursamadan sakalından kokusunu içime çekip tekrar öpücük kondurdum.

Ardından hafifçe uzaklaştığımda gözlerini yumduğunu fark ettim.

"Bir daha öp,"dediğinde minik bir kıkırdamayla karşılık verdim. "Dudağım acıyor." Suratımı buruşturarak somurtuğumda anında gözlerini açtı ve en sevdiğim renk ortaya çıktı.

"Öpeyim mi? Belki geçer."

"Çocuk mu kandırıyorsun?"diye sormamla arsız bir gülümsemeyle göz kırpmıştı. Göz kenarındaki çizgiler her kendini gösterdiğinde içimde kelebekler uçuşuyordu. Eğer gülmenin ona bu kadar yakıştığını bilseydi bir an bile somurtmazdı.

O hep gülmeliydi.

Ama gamzesini sadece ben görmeliydim.

"Ladin gibi mi düşünüyorsun sen de?"diye sorduğumda gözleri artık yoldaydı. "Ladin sadece kontrolden çıkmanı istemiyor,"derken kendi camını açmıştı.

"Kontrolden çıkmadım ki."

"O gözlerindeki bakışı görmedin Alvina, arkadaşlarında o yüzden korktular,"dediğinde sesi ilk defa bu kadar naifti. Ama benim takıldığım ses tonu değil bahsettiği bakışlarımdı. "Nasıl bakıyordum ki?"

"Daha fazlasını öldürmek ister gibi." Ondan uzaklaşıp iyice koltuğa kendimi gömdüğümde ağzımı açıp inkar edemedim. O da beni beklemeden devam etti. "O an belki en çok sen haklıydın ama bu sendeki değişikliği daha çok gözümüze sokuyor."

"Kendimi korumak zorundaydım."

"Farkındaysan aksini iddia etmedim, Ladin'nin de anlatmak istediği şey buydu. Eğer intikam almak istiyorsan onlar gibi olmaman gerekiyor, rakibin gibi düşünüp hamleni yapabilirsin ama onu örnek alırsan başlamadan kaybedersin."

"Haklısın..."

"Asma o suratını,"dediğinde aldırmadan ona bakmayı kesip yolu izledim sadece. Kutan'ın aslında söylemek istediğini anlayacak kadar kafam yerindeydi. Bu yolda yürüyeceksem onlar gibi değil Alvina olarak yürümeliydim. Zeki ve kurnaz olmam gerekiyordu, intikam yüzünden bilinçsizce hareket etmek beni yanlış yollara sürüklerdi.

"Onlarla savaşırken en az hasarla kurtulmanı istiyorum...Kendini harcamana müsaade etmem biliyorsun değil mi?" Benden bir cevap beklediğinde bile sessiz kalmıştım.

"Şu aklında neler geçtiğini bana anlatır mısın artık?" diye rica ettiğinde sesi beklediğimde daha yumuşak çıkmıştı.

"Bir yanım çok sinirli Kutan, işin kötüsü haklı da o yüzden onu suçlayamam, siz de suçlayamazsınız." Sitem dolu çıkan sesim her yaptığımı savunacak gibiydi. Onun ilk tanıştığı Alvina nasılsa hala öyle kalmak istiyordum. Bunu Kutan'da anlamış gibi görünüyordu. "O sinirli yanın herkesi öldürmek mi istiyor?" diye sorduğu anda öylece kalakaldım çünkü beni öyle bir soruyla sıkıştırmıştı ki ne tepki vereceğimi ben bile kestiremiyordum.

"Oradan bakınca seri katile mi benziyorum?"

Aynı anda bakışları yola odaklandığında çoktan sağa sapmıştık. "Güzel bir seri katil olurdun," dediğinde gözlerimi üst üste kırpıştırdım.

Dalga mı geçiyordu benimle?

Dudaklarındaki serseri kıvrılma tekrar geri gelirken konuyu dağıtmış olması beni memnun etti."Öldürmek için seni kaçırsaydım acaba hâlâ aynı düşünür müydün merak ediyorum?" diye sorarken yüz ifadesinde ufakta olsa bir oynama oldu.

"Bana kurban olmak yakışmazdı bence, ama seve seve suç ortağın olabilirdim," dediğinde aynı anda birbirimize baktık. Bu nasıl bir anda gelişti anlamadım ama gözlerimizde sanki aynı ifade var gibiydi. Artık onu okumak eskisi kadar zor gelmiyordu.

"Seni suç ortağı olarak yanıma alacağımı pek sanmıyorum," deyip tepkisiyle oynamaya çalıştım. Tekrar önüme döndüğümde gün batımının güzelliğini tam net görebiliyordum.

"Beni ne arkadaş olarak, ne de ortak olarak görüyorsun. Sanki sen de beni hayatında bir yere koyamamış gibisin." Homurdanan sesiyle bluzumun kollarını ellerimle sıkıştırmıştım. Ağzımdan laf almaya çalışıyordu aklı sıra. Ona hiçbir zaman arkadaş gözüyle yaklaşmamıştım ki, bunu adı gibi biliyordu.

"Eğer hayatımda bir yerin olsun istiyorsan o zaman seni tanımama izin vermelisin, belki böylelikle ortağım olmana izin verebilirim," dediğimde söylediklerimin altından çıkaracağı anlam tamamen ona kalmıştı. Bence bir kerede benim onun aklını karıştırmam da bir sorun olmazdı diye düşünüyordum.

"Beni hayatında koyacağın yeri seçemezsen ne yapacaksın?"

"Ne demek bu?" Sorumla birlikte hafifçe omuz silkti. Yolda olan gözleri çok dikkatli bakıyordu, aslında araba sürmek konusunda iyi gibiydi.

"Mesela Kerem arkadaşın olmaktan memnun değil, bu konuda ne yapmayı düşünüyorsun? Onu hayatından çıkarmaya niyetli değilsin, ama o da arkadaşın olmayı kabul edeceğe benzemiyor," derken öyle bir ses tonu kullanmıştı ki onu anlamaya mı çalışıyor yoksa ona küfür mü edecek belli değildi. Aslında bu konuyu açmasını bekleyen yanım çoktan ayağa kalkmıştı bile.

Dudak büzüp sorudan kaçmayı düşündüm ancak bunu kendimle de konuşmam gerektiğini anlayınca vazgeçtim. Sonuçta er ya da geç bu soruyla boğuşacaktım, o yüzden ilk olarak camı sonuna kadar açtım. Yüzüme vuran sert rüzgar kendime gelmeme yardımcı olmuştu.

"Kerem hakkında sen ne düşünüyorsun?" Soruyu sorarken sızlayan ayaklarımın varlığı yine kendini hatırlattı. "Benim ne düşündüğüm değil senin ne düşündüğün önemli,"deyince ona dönen bakışlarım karşılığını alamadı.

"Benim için seninki de önemli."

"Ne zamandır sana karşı duyguları var?"

"Oldu biraz,"derken yanak içimi ısırdım. Soruları sorarken uzun uzun bekliyordu. "Vazgeçmemiş ha?"

Sinirle karışık bir gülüşle başını iki yana sallarken sessiz kalma taraftarıydım. "Gerçi adam her dakika yanındaymış,"dediğinde anlık gözlerimiz tekrar birleşti. "Ona hiç farklı bir gözle bakamadım."

"Bakmayı denedin mi?" Başımı iki yana sallarken derin bir nefes koyverdim. "Ondan hiçbir zaman etkilenmedim Kutan..Meriç'le aralarında benim için hiçbir fark yok,"derken aksini düşünmesini istemeyen yanım dört gözle bekliyordu.

Birşey demeden önüne döndüğünde tekrar konuşma isteğimi susturamadım."Onu hayatımdan çıkarmak istemiyorum, sadece arkadaşım olarak kalsın istiyorum. Elimden gelse ona aşık olmak isterdim, ama olmayan bir şeyi zorlayamam ki bu onu daha çok kıracaktır çünkü seviyormuş gibi yapmam ona haksızlık olur." Bütün üzüntüm söylediklerimle birlikte dışarı vurunca artık kendime engel olmak bir süre sonra zor geliyordu.

Konuşmama devam etmek amaçlı uzun bir soluk alıp devam ettim. "O kadar kız arasından kalbine en kötüsünü koymuş ve tuhaf olan nasıl biri olduğumu bildiği halde beni sevmeye çalışıyor." Sitemim o kadar serzenişli çıkmıştı ki bunu onun da hissettiğine adım kadar emindim.

Tek bir an bile araya girmeyip konuşmamın sonunu beklemesine tebessüm etmekle kaldım. Beni dinliyor olması bile yeterliydi. Ardından gözlerim ağırca yüzüne döndüğünde sıklaşmış yüz hatlarına dikkatimi verdim. Direksiyonu sımsıkı tutmuştu ve beni bekletmeden dudaklarını araladı.

"Sevginin zorunluluğu olmadığı gibi seçme şansı da hiç olmadı ki," dediğinde ima ettiği anlamı kavrayabiliyordum.

"Aşk beklenmediğin anda kapını çalar derler." Minik bir tebessümle ona bakarken ellerinin sıklığını azaltıp bana baktı. Dudakları aralanmadı ama gözlerindeki duygu geçişleri beni bile afallatmıştı. Tekrar yola baktığı andaki ifadesi bir anda dağıldığında ağzının içinde birşeyler geveliyor ama bir türlü çıkaramıyordum.

"Kapımı çalan sendin,"dediğini işittiğim anda yanaklarımdaki ısı gittikçe arttı. Bir an nasıl tanıştığımızı unutmuştum ama o unutmamış gibiydi. Aklına direkt o gün gelmesi beni bir bozguna uğrattı. Gerçekten kapılarını çalan bendim. Kendi hür irademle ayağına kadar gitmiş ve onunla tanışmıştım.

"Farkındayım,"deyip hafifçe eğilerek yüzünü iyice görmeye çalıştığımda yandan usulca bana baktı. Bakışları dalgındı ama bana bakmasıyla o ifadeyi yok etti. Belki de saklamaya çalışıyor da olabilirdi. "İyi bok yedin."

"Terbiyesiz." Geri çekilip koluna sertçe vurduğumda gram etkilenmemiş ve gülmeye başlamıştı. "İlk tanıştığımızda bile kollarımdaydın Alvina, şimdi de birşey değişmiş sayılmaz."

O gün kendini hatırlatmak ister gibi zihnimde belirdiğinde gülümsemem gittikçe derinleşti. Dengemi kaybedip gerçekten kolları arasında kalmıştım. Yaşadığım şok tahmin bile edilemezdi.

"Artık kendi isteğinle tutuyorsun farkındaysan,"dediğimde imayla daha çok güldüğümde bana bakmayı sürdürdü. Sert bir ifadesi yoktu, sanki gülüşümü izliyor gibiydi. Ben gülmeyi kesip dudaklarımı ıslattığımda gözleri direkt alt dudağıma düştü. Onu yakalamanın verdiğu heyecanla sertçe yutkundum.

"Artık herşey kendi isteğimle olacak emin olabilirsin,"derken elalarındaki karanlık ton arttıkça başını omuzuna doğru eğdirip dudaklarıma bakmaya devam etti. Hafif bir öksürükle dikkatini bozmaya çalışırken aceleyle yola baktım.

"Önüne bak, kaza yapacağız."

"Şuan manzaram daha ilgi çekici,"dediğinde hayretle nefesimi tuttum. Sesi kalınlaşmıştı. "Kutan?"

Gözleri dudaklarımdan geri çekildiği anda yola odaklandı. Ben de en sonunda rahat bir nefes alıp camdan gelen rüzgarın yüzüme vurmasına izin verdim. "Şu eteğini düzelt, yoksa şimdi durduracağım arabayı," demesiyle şaşkınca bakışlarımı bacaklarıma çevirdim. Kot eteğim kıpırdadıkça yukarı sıyrılmıştı ve rahatsız olacak kadar da baldırıma gelmişti.

"Özür dilerim." Hemen kendimi toparlayıp eteğimi aşağı çeksem de etek kısaydı yapabileceğim birşey yoktu. Az öncekinde daha iyi göründüğüne karar verip hareketlerime dikkat etmeye çalıştım.

Tekrar Kutan'a baktığımda bendeki bakışları aceleyle geri çekildi. Burnundan verdiği sert solukla dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bikem mi verdi bunu?"

"Hıhı."

"Ah Bikem ah!" Ağzının içinde ne kadar konuşsa da duyulacak kadar kalın bir sesi vardı. Yine de ağzımı açıp birşey demedim. Çok giydiğim bir etek değildi hatta Bikem vermeden önce iki kere anca giymiştim. Meriç'de böyle şeylere takık olduğundan laf söylerdi.

"Kutan?"

"Söyle,"dediğinde göz devirip huysuzluğunu kafaya takmadım. Şuan umrum dışıydı çünkü fena halde ağrım vardı. "Ayakkabılarımı çıkarsam olur mu?"

"Niye bunun için izin alıyorsun?"

"Bilmem...Belki rahatsız olursun,"derken tırnaklarımla oynadım. Bars bu konuda takıktı ama Kutan ona benzemiyordu bence. "Ayakların mı ağrıyor?" Yeni bir soru daha sorunca söylediklerimi duymamış gibi yaptığının farkındaydım.

"Biraz."

"Çıkar, eve gidene kadar da giyme."

"Dışarı çıkmayacak mıyız?"

"Sorgulama, çıkar işte.

Ben de dediği gibi hiç takılmadan eğilip ayakkabılarımı çıkardım. Kenara itip çoraplarımı da sıyırarak çıkardığımda küçük parmağımın şiştiğini gördüm ve topuklarımdan başlayan morluklar bileğime kadar uzanıyordu. Hassas bir tene sahip değildim ama yere çok sert düşmüştüm.

Bluzumun arkasına dolanan bir elle geriye çekilirken Kutan'ın sertleşen yüzünü gördüm. Arabanın hızını yavaşlatıp bana doğru eğildi. Çıplak kalan ayaklarıma bakarken parmaklarımı içe kıvırma isteğimle baş etmek zor oldu.

"Eve gidince krem sürerim,"diye söyleme gereği gördüğümde kafasını kaldırıp bana baktığını görünce tebessüm ettim. "Ağrın var, geri dönelim mi?"

"Hayır, hayır."

"Emin misin?"

"Evet de biz nereye gidiyoruz?"

Geri çekilip sırtını yasladığında dudaklarında silik bir gülümseme yakaladım ama çok anlıktı. "Gidince görürsün." Cevabına takılmadan çoraplarımı ayakkabılarıma sıkıştırıp rahatça gerindim.

"Bu arada teşekkür ederim," dediğimde gözlerini tekrar yüzüme çevirdi. Kısa bir an sadece gözlerime baktığında ben de  konuşmasını beklemedim."Beni dinlediğin ve yanımda olup sözünü tutuğun için gerçekten çok teşekkür ederim," demekle kaldım. Bir şey demeden önüne döndüğünde arabanın hızını arttırmıştı ve gideceğimiz yere yaklaştığımızı anladığımda ben de sessizliğe gömüldüm.

Araba kısa bir süre sonra ormanlık bir alana giriş yaptığında şehirden biraz uzaklaşmıştık. Bunu göz ardı edip kapıyı açarak çıktım. Çıplak ayaklarım yere bastığı anda ayağımın altına batan küçük taşların hissiyle parmak ucumda yükseldim. Kutan'da arabanın etrafında dolanıp hızla yanıma geldi. Ne olduğunu anlayamadan beni köşeye çekip arabayı kapattığında araba anahtarını cebine atmıştı. Tam ağzımı açmış nerede olduğumuzu soracaktım ki, sırtımda ve dizlerimde hissettiğim buz gibi ellerle ağzım öylece açık kaldı.

Tek hamlede beni kucağına alırken refleksle boynuna tutundum. Kucağında olduğum için daha çok sıyrılan eteğimden görünen bacaklarıma katiyen bakmıyordu.

"Kutan, delirdin mi? İndirsene beni,"derken kıpırdanmaya çalıştım ama sırtımdan öyle bir sıkı kavramıştı ki çırpınışlarım boşunaydı. İlk defa gücünü bu kadar net hissedebiliyordum. Acaba spor yapıyor muydu?

"Delirdim, az önce son kalan aklımı da kaybettim."

"O ne demek?"

"Zaaflar Alvina...Lanet olası zaaflar,"dediğinde cevap vermemi beklemeden yürümeye başladı. "Neymiş senin zaafların?"diye sormamla gözleri gözlerime değip geri kaçtı. Sorumu cevapsız bırakmasını istemiyordum ama çemkirsem de sadece işi zorlaştıracaktım.

Ben yine de o şansı denemekten kaçmadım. Her zaman ki gibi. "Kutan,"diyerek harfleri uzatırken beni bu kadar kolay taşımasına aldanarak başımı boyun girintisine yasladım. İç çektiğine şahit olmamla daha çok gömüldüm göğsüne.

"Zaaflar diyordun?" İşaret parmağımla göğsüne dokunduğumda amacım sadece onu konuşturmaktı. "Ağrıların artarsa söyle,"dediğinde ifadesi her zaman ki gibiydi. Galiba gerçekten sorularımı duymamazlıktan geliyordu. Ona rağmen saklandığım göğsünden ayrılmadım.

Göz ucuyla yürüdüğü yola baktığımda bile parmağımla hala göğsünde daireler çiziyordu. Sanki ileride bir şeyler parlıyordu ama bu kadar uzaklıktan ne olduklarını seçemiyordum. Kutan'la beraber büyük bir ağacın etrafından dönüp toprak yoldan çıkarken Kutan ben kucağında yokmuşum gibi rahatça yürüyordu. Neden bu kadar durgun olduğu sorusu aklımı talan etti.

Uzun bir yürüyüşten sonra beyaz karanfillerin olduğu bir alana varmıştık ama Kutan durmama izin vermedi. O anda fark ettiğim detayla dudaklarımda bir tebessüm meydana geldi çünkü rüzgardan dolayı savrulan saçlarım Kutan'ın yüzüne değiyordu. Bir bebekmişim gibi hissediyordum. Bana böyle hissettiriyordu. Sadece o.

Birkaç dakika sonra başımı geri çekmeye çalışacakken Kutan'ın burnunu saçlarıma değdirdiğini fark ettim. Alıp verdiği her nefes sanki saçlarıma siniyordu. O an için bu yaptığıma inanamadım ama göz kapaklarımı istemsizce kapatıvermiştim.

Saçlarımı kokluyordu.

Parfüm sıkmamıştım ama umarım kötü kokmuyorumdur.

Kutan, "İyi mi böyle?" diye soruncaya kadar göz kapaklarımı açmadığımı fark ettim o yüzden hemen göz kapaklarımı araladım."Benim keyfim yerinde sana sormak lazım." Ne zamana kadar yürüyecektik bilmiyordum ama bunu sevmiştim.

Cevabıma hafifçe gülüp beni şaşırttı. "Bunu her zaman yapabiliriz istersen,"diyerek dizlerimden tutan elinin baş parmağının tenimi okşadığını hissettim. Varla yok arası bir temastı ama gıdıklanmıştım.

"Arsız."

"Niye fena mı? Keyfim yerinde demiştin."

İki kolumu boynuna dolayıp yüzüne dikkatle baktım. Yürürken beni hiç sarsmıyor ve oldukça dikkat ediyordu. "Başına iş alırsın benden söylemesi."

"Ben razıyım." Dudaklarımdaki içten gülümsemeyle parmaklarımı ensesinde dolaştırdığımda yüzünde bir rahatlama oluştu. Ben de tüy kadar yumuşak bir şekilde dokunmaya devam ettim.

Yolun sonundaki iki uzun ağacın yaprakları görüşümüzü kapatıyordu. Kutan'da omuzuyla itekleyip geçmemiz için yer ayırdı. Yapraklardan sıyrıldığımız anda gördüğüm görüntüyle şaşkınlıktan dudaklarım aralandı.

Büyük bir bahçede rengarenk çiçekler etrafı kuşatmışlardı ve aralarına yerleştirilen ufak led ışıklar çiçekleri daha güzel gösteriyordu. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle Kutan'ın kucağında kıpırdandığımda beni yere indirmesini istiyordum. Buradayken artık yere basabilirdim. O da istediğimi verip beni yere yavaşça bıraktı ve ayaklarım yumuşak çime değince yüzümdeki gülümseme daha çok büyüdü.

İleriye doğru bir adım atarak aralarından geçmeye çalıştığımda o anda gözüme takılan az ötedeki kulübe olmuştu. Yine de tekrar ilgimi çiçeklere verip oturmak için uygun bir yer aradım, çünkü şuan burasının tadını çıkarmak daha çok istiyordum.

Arkamdan gelen Kutan ise, "Beğendin mi?" diye sorduğunda ona hızlıca başımı sallayıp dudaklarımdaki gülümsemeyi ona da göstermiş oldum. Yalpalamamaya dikkat ederek ilerlemeye devam ettim. "Şu ağacın orada minderler var, oraya geçebiliriz," deyip arkamdan belime dokunarak ilerlememe yardımcı oldu. Bluzumdan dolayı elini tenimde net hissedemiyordum.

Büyük ve kalın gövdeli bir ağacın oraya geldiğimizde yerde sarı minderleri fark ettim. Heyecanla mindere yerleşip önümdeki manzaraya bakarken hayranlıkla iç çekmeye mani olamamıştım. Havanın hafiften kararması ışıkları daha güzel gösteriyordu.

Bu yerin verdiği hissiyatı sevmiştim.

Minderde bağdaş kurup otururken yanıma yerleşen Kutan'da oldukça huzurlu görünüyordu. Açıkçası burayı ne kadar sevdiği belliydi ve bunu benimle paylaşması da kendimi özel hissetmeme neden olmuştu."Seni buraya getirmem aslında konuşmak içindi," diyen Kutan konuşmayı başlatan ilk kişi oldu.

"Ne konuşacağız?" dememle başını bana doğru çevirmesi aynı anda gerçekleşti ve bununla da yetinmeyip başını ağaca doğru yasladı. Bu şekilde bana bakmasını göz ardı edip devam etmesini bekledim. "Her şeyi, ama ilk olarak senden ve benden konuşacağız," dediğinde içimde oluşan heyecan tomurcukları daha çok yeşeriyordu. Bu merakımı daha da körükledi.

"O zaman ilk sen sor, sonra da ben. En azından böylece birbirimize karşı dürüst oluruz," derken biraz şüpheciydim. Bunu o da fark etmiş gibi dudaklarını kıvırmıştı. Hatta bunla yetinmeyip, "Alvina, sana asla yalan söylemeyeceğime söz veriyorum," dedi. Omuz silkip dudaklarımı büzdüğümde  benim bu ifademe pek takılmadı. İlk olarak krem rengi kazağının kollarını sıvazlarken soruyu hazırlamış gibi biçimli ve kırmızı dudaklarını araladı.

"Bir gün birini öldürmen gerekseydi bunu hiç düşünmeden yapar mıydın?"

Sorusu kulaklarımdan sızdığı anda tereddüt etmemeye çalıştım çünkü ne sormaya çalıştığı çok açıktı. Bana bunu o kadına isteyerek yapıp yapmadığımın imasını veriyordu, ben de ona istediğini vererek dürüst davrandım.

"Masum bir insana bunu yapmazdım, çünkü şartlar eşit olmalı diye düşünüyorum. İstemsizce intikam isteğim gün geçtikçe daha çok büyüyor ve buna engel olmak zor oluyor. Biliyorum belki buna kızacaksın ama Bars'da bana aynısını söyledi, değişiyorsun demişti, intikam seni farklı birine dönüştürüyor dedi. Bunun ben de farkındayım," dediğim anda yanımdan kızgın bir ses yükseldi.

"Onun dediği hiçbir şeye inanma, bu tamamen senin elinde. Bir insanın iyiyi ya da kötüyü seçme şansı eşittir ve sen de bunun gayet farkındasın. Biliyorum bazen ben de sana düşünmeden yükseliyorum ama artık ne kadar çabaladığını ben de görüyorum," dediğinde gözlerimi kaçırmakla yetindim. Dudaklarımı acı çektirmek istercesine sertçe ısırıyordum.

"Bir gün bunu unutursam ve kendimi tamamen kaybedersem ne yapabilirim ki? Sonuçta bu güç benden çok daha baskın, ayrıca onunla savaşma ihtimalim de yok."

"Ben sana doğru yolu gösteririm, unutursan da hatırlatırım. Ben hep yanında olacağım Alvina."

"Söz mü?"

Kutan hiç tereddüt etmeden serçe parmağını kaldırdığında yapmak istediği şeyi anladığımda yüzüme en sahici gülümsememi takındım. Ardından serçe parmağımı kaldırıp onun parmağıyla doladım.

"Söz."

Yavaş yavaş aşağı inen bakışlarıyla aniden gerilirken ben de hemen konuşarak ilgisini dağıtmaya çalıştım."Şimdi sıra ben de," diyerek elimi geri çektim ama sanki daha kötü bir şey yapmışım gibi bu sefer de konuşmamdan dolayı gözleri dudaklarıma düşmüştü. O gözler durmadan sınırlarımı geçecek gibiydi.

"Bana aileni anlatır mısın?"

Sorum havada asılı kalırken istediğim sonuca ulaşmışım gibi bakışları gözlerimi buldu. Elalarındaki koyuluk bakışlarımı kaçırmama sebebiyet veriyordu. Ellerimi çimlere bastırıp önüme döndüğümde ona zaman vermeye çalıştım.

O sıra mideme giren kramplar artık açlığımın son demlerinde olduğunu hatırlatıyordu ama eve gidene kadar beklemekten başka çarem yoktu.

"Annem trafik kazasında öldü, o yüzden onun hakkında anlatacağım pek bir şey yok," deyip söze giriş yaptığında gözlerimi bilerek çiçeklerden almadım çünkü bu ona daha çok yardımcı oluyor gibiydi. Gözlerine bakmamak en iyi kaçış yöntemiydi.

"Babam, annem öldükten sonra bir anda ortadan kayboldu. Yıllar geçti ama yine de onu aramaktan vazgeçmedim hâlâ arıyorum çünkü bir yerlerde olduğuna adım kadar eminim..." dediğinde susup kalmıştım.

Demek ki bir ailesi yoktu.

Bu gerçekle bir an sarsıldım ama bunu ona belli etmek yerine konuyu daha çok açmaya engel olmadım. "Hiç mi bir şey bulamadın? Sonuçta o senin baban, sen bulamazsan bile o seni bir şekilde bulabilirdi," dediğimde ise sesinde bir boğukluk oluştu ancak yine de sözünü kesme gibi bir nezaketsizlik yapmadım.

"Kaçırılma ihtimali olduğunu düşünüyorum, Yağız abi de bunun olabileceğini söyleyince polise haber vermiştik," dedi. Bu sefer ona bakmadan edemedim çünkü ışığı sönmüş gözleri can çekişiyormuş gibi görünüyordu.

"İstersen sana bu konuda ben de yardımcı olabilirim." Sesimdeki dalgalanmayla sertçe yutkunarak çözmeye çalıştım. "İzin ver birbirimize yardım edelim, hem böylelikle sana güvenmem için bir sebebim de olur," derken oldukça içten davranmaya çalışıyordum.

"Yani ortak mı olacağız?" diye sorup muzipçe gülümseyen Kutan'a aynı şekilde karşılık verdim. "Neden olmasın, bence deneyebiliriz." Kıvrılmış dudaklarına kısa bir bakış atıp önüme döndüm.

"O zaman bunu kutlayalım," diyerek yerinden kalkmaya hazırlanan Kutan'ın hızla koluna dokundum.

"Ne yapacaksın?"

"Bekle beni," deyip yanımdan uzaklaştığında kulübeye doğru giden bedeni ile bekleme kararı aldım.

Nedense benimle paylaştıkları üzerime yük gibi binmişti ve galiba ilk kez bencil olduğum gerçeği yüzüme en sert şekilde vuruldu. Eğer Kutan'ın böyle bir hayatı varsa diğerlerinin ne kadar zorluklar çektiğini düşünmek bile istemiyordum.

Neden her şey bu kadar zor olmak zorundaydı ki?

Kördüğüm ve düğümün her şeylerini öğrensem bile intikamımdan vazgeçer miydim sorusu aklımı karıştırıyordu. Yine de buna izin vermeyerek Kutan'ın yanıma gelen ayak seslerine kulak verdim. Zaten kısa bir süre sonra elinde maytapların olduğu bir kutu ile gelmişti.

"Tam olarak ne yapmayı planlıyorsun?" diye sorarken mindere tekrardan oturdu. Saç tutamları hafifçe alnına dökülürken dudaklarıma en içten gülümsememi yerleştirdim.

Cebinden çıkardığı mavi çakmakla birlikte iki tane maytabı elinde tuttuğunda benimle tekrar göz teması kurdu. "Birlikte yürüyeceğimiz bu yola biz de bir ışık yakalım," diyen Kutan'ın bu güzel fikrini başımı sallayarak onayladım. Yollarımız ne kadar karanlıksa biz de o kadar ışık saçmalıydık.

Kutan elime bir maytap verdiğinde hevesle parmak uçlarımla tutuğum maytabı yakmak için sabırsızlanıyordum. Çakmağı yakıp ateşi maytabın ucuna doğru doğrulttuğunda yanmasını beklerken bir anda yüksek bir cızırdama ile ışık saçmaya başladı.

Kutan, maytabı hiç beklemeden elime verince bu sefer diğer maytabı yakmaya çalıştı. O da çok geçmeden yandığında hemen ayağa fırladım.

Galina en son doğum günümde Elya'yla birlikte almıştık.

Kutan'ın kolundan tutup ayağa kaldırdığımda maytaplarımızı yan yana getirdik. "Çok güzel değil mi?" Kutan'ın koluna elimi doladığımda başımı omzuna yasladım. İlk başta ne kadar kasılsa da bir süre sonra rahatlamış gibiydi.

Çünkü bana alışmıştı.

Bende ona.

"Evet, buraya her geldiğimde mutlaka bir tane yakarım," diyen Kutan'ı başımla onayladım. "Artık ben de sana eşlik edeceğim, burayı başkasıyla paylaşmana izin veremem o yüzden bana katlansan iyi edersin," dediğimde vücudu güldüğünden dolayı sarsılmıştı.

"Sonuçta artık ortağız...Benim güzel suç ortağım," derken sesi haylaz çıktı. Mırıltılarla onu onaylayıp maytabın sönmesini kısık gözlerle izlerken bir tane daha yakmak istedim ama bedenim artık fazlasıyla yorulmuştu. Her bir yanım sızım sızım sızlıyordu. Bir an önce eve gidip hem karnımı doyurmak hem de dinlenmek istiyordum.

"Artık gidelim mi?" diye sorduğumda sönmüş maytabı ağacın yanına koydum. Bunları orada biriktirmeyi düşünüyordum. O sırada Kutan, "Hadi gidelim," deyip elindeki maytabı minderinin yanına koydu. Ben de kolundan çıkmak için hamle yaptığımda başarısız oldum çünkü Kutan çekilmek üzere olan kolumu yakalayıp elimi tutmuştu. Sıkıca kavradığı parmaklarıma bakıp beni de peşinden yürütmeye zorladı.

Evin kapısı çaldığımız anda açılınca ne olduğunu anlamadan Bikem bizi içeriye çekiştirdi. Hatta ayakkabılarımızı çıkarmamıza bile izin vermemişti. Arkadan kapanan kapıyla hiç duraksamadan salona girdiğimizde bizi karşılayan görüntü kafamı alak bulak etti.

Salonda ayakta duran Barlas telefonda biriyle konuşuyordu ve geldiğimizi gördükleri anda hemen hepsi ayağa kalkmıştı. Barlas'da beni görür görmez telefonu hoparlöre aldı.

Onlara yaklaşırken kulağıma aniden gür bir ses doldu. "Söyle o küçük ucubeye ailemden uzak dursun, çünkü birine daha zarar verdiğini görürsem onu gebertmekten daha kötüsünü yaparım. Neye bulaştığını anlaması için ona çok kez uyarı gönderdim ama o anlamamakta ısrarcı gibi... Barlas, ya sen onu toparlarsın ya da ben gerekeni yapacağım anladın mı beni? Kararını versen iyi olur, çünkü benim artık bir sabrım kalmadı," diyen ses içerideki huzuru acımasızca koparıp attı.

Ailesini zerre düşünmeyen adam şuan beni apaçık tehdit ediyordu ama artık kararımı vermiştim. Bundan sonra hiçbirinin hayatı umurumda değildi. Hatta daha beterini hak ettiklerini düşünüyordum. Barlas bir şey diyemeden telefon yüzüne kapatılınca olduğu yerde kalmıştı. O esnada sanki ona bakacağımı anlayan Azra, sabırsızca dudaklarını kıvırdı ve yüzündeki bilmiş ifade benden daha fazlasını istediğini belli ediyordu.

Kimse sesini çıkarmadığı için daha çok sinirlendim ama Barlas yine de konuşmaktan kaçamadı."Alvina artık bunlara bir son versen iyi edersin," dediğinde ona bakmayı düşünmeden arkamı dönüp odama doğru yürüdüm. Sonuçta yarın benim için büyük bir gündü.

Arkamdan gelen gürültülü konuşmaları umursamadan odama girdiğimde ilk olarak çekmecemdeki kolyeyi elime aldım. Ufak aynamdaki yansımamla onu boynuma taktığımda demirin boynumdaki hissi uzun zaman sonra tuhaf hissettirmişti.

Aynaya bakarak yatağımın ucuna otururken bir anda bakışlarımın değişikliğinden korkmadan edemedim çünkü kahverengi gözlerim artık daha koyuydu ve bu beni nedense garip hissettiriyordu. Birkaç dakika sonra Azra içeri girince gözlerim onun kapıyı sessizce kapatmasını izledi.

"Hani sormuştun ya emin misin diye, artık her şeyden o kadar eminim ki," deyip konuşmaya başlayan Azra'yı göz ucuyla süzdüm.

"Gözlerin değişik görünüyor," dediğinde ise hırçın bir yüz ifadesiyle aynaya baktım. "Aslında olması gerektiği gibi görünüyorlar," dediğimde içime sert bir nefes çektim. Ellerimi yatağa bastırıp başımı tavana doğru kaldırdığımda düşüncelerimi kısa bir süre özgürlüğe kavuşturdum.

Adım sesleri yanıma kadar gelirken dudaklarından çıkan her kelimeyi önemseyerek dinliyordum. "Dün sana kahraman olamayız demiştim ya unut gitsin, biz istersek herşey olabiliriz," dediğinde yanıma oturan bedene bakma zahmetine girmedim çünkü söylediği şey ilk defa bu kadar hoşuma gitmişti.

Bu intikamı ne olursa olsun alacaktım.

Uğruna canımı feda edecek olsam bile.

Bölüm Sonu

Bölümü beğendiyseniz oy ve yorum atmayı unutmayın ❤️

SEVGİLER

Continue Reading

You'll Also Like

4.3K 182 33
BİR SIRTTAN VURULMA (İHANET) HİKAYESİ Her başlangıcın bir sonu,Her sonun bir başlangıcı vardır. Hepimizin hayata başlangıcı farklıdır,Bazıları pembe...
3.8M 310K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
135K 1.3K 35
Liseden yeni mezun köle ruhlu bir fetişist olan Emir, sonuçlarını asla tahmin edemeyeceği bir yola girer. Uğradığı şantaj sonucu hayatı Zehra adında...
4.9K 555 17
Instagram:azimet340 SİYAH VE KARA. KURTOĞLU SERİSİ -2 Yılbaşı Elmas-ı isimli hikayemi okuyan herkesin kulağına tanıdık gelecek olan PUSAT KURTOĞLU'n...