İlyada

By WattpadClassicsTR

3.4K 105 25

Homeros (y. MÖ IX. yüzyıl): Hayatı hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte MÖ IX. yüzyılda Sakız Adası'nd... More

Şan: 1
Şan: 2
Şan: 3
Şan: 4
Şan: 5
Şan: 6
Şan 7
Şan: 8
Şan: 9
Şan: 10
Şan: 11
Şan: 13
Şan: 14
Şan: 15
Şan: 16
Şan: 17
Şan: 18
Şan: 19
Şan: 20
Şan: 21
Şan: 22
Şan: 23
Şan: 24
Küçük Mitolojik Sözlük

Şan: 12

25 2 0
By WattpadClassicsTR

AHAY HİSARININ GELECEKTE YOK OLMASI

Danaosluların, gemilerini korumak için ne açtıkları hendek, ne de bunun ötesinde diktikleri geniş hisar düşmanı uzun boylu tutacak değildi: bunları yaparken tanrılara şanlı yüzlük kurbanlar sunmamışlardı. Onlar hem güzel yapılı gemilerini, hem de onların içinde sakladıkları çok bol ganimetleri korumak istiyorlardı. Fakat bu yapılar tanrıların dileğiyle olmadığı için uzun zaman var olmıyacaklardı. Hektor yaşadığı müddetçe ve Ahilleus'un öfkesi sürdükçe, Priam Hanın sitesi ayakta durdukça büyük Ahay hisarı da duracaktı. Fakat Troyalıların en cesur savaşçıları düşmüş, Argoslulardan da —bir kaçı yaşasa da— çoğu çoktan helak olmuş, Priam'ın şehri tutmuş olacakları gün, Poseidon ile Apollon onu yok etmeğe karar veriyorlardı; İda dağlarından denize akan bütün ırmakların: Rhesos'un, Eptapor'un, Karesos'un, Rhodios'un, Granikos'un, Esep'in tanrısal Skamandros'un, nihayet Simois'in sularını üstüne saldıracaklardır: bunun yakınlarında, sayısız kalkanlar ve tulgalarla beraber, bütün yarı tanrı ırkından ölümlüler tozlara yuvarlanmıştı. Foebos Apollon bütün bu ırmakların ağızlarını birleştirmiş, hepsini hisara çevirmiş, birleşik suların sellerini dokuz gün boyunca onun üstüne saldırtmıştır. Zeus da aynı zamanda devamlı yağmurlar yağdırıyordu, hisar daha çabuk silinip gitsin diye. Yeri sarsan tanrı da, üç dişli elinde, Ahaylıların bunca emeklerle yaratabildikleri bu ağaçtan ve taştan yapılar üzerine denizin dalgalarını sürüyordu. Böylece akıntısı çok kuvvetli Hellespontun (Çanakkale denizinin) kıyılarını dümdüz etmişti. Ondan sonra boylu boyunca sahilleri kumlar altında sakladı; hisar yok olmuştu. Ondan sonra ırmaklarını eski yerlerine çevirdi, her biri güzel sularını yeniden kendi yatağına akıtmağa başladı.

TROYALILAR HİSARI YIKMAYA HAZIRLANIYORLAR!

Şimdi, sağlam hisarın etrafında kavga devam ediyor, haydalar... naralar yükseliyordu. Hisarın ağaç kısımları okların çarpışından çınlıyordu. Zeus'un kamçısıyla ezilen Argoslular sıkışıp karınlı gemilerin yanında durdular. Bozguna uğratmada büyük usta olan Hektor'dan yılmışlardı. Her zamanki gibi Hektor, kavga meydanında bir fırtına gibi görünmüştü. Köpekler ve avcılar ortasında kalan bir yaban domuzu veya bir arslan, gücüne kuvvetine güvenerek, hiç telâş göstermez; fakat onlar kümelenip bir duvar gibi karşısına çıkarlar ve üstüne oklar, kargılar yağdırırlar; yine ulu gönlü ne korkuya tutulur, ne de kaçmak arzusu gösterir: onu büyük cesareti helak eder. Ne tarafa yüzünü çevirip yürüse (avcı) hatları bükülür. Bunun gibi Hektor yığına karışarak arkadaşlarına hendeği aşmak için yalvardı. Fakat tez koşan atları hendeğin önünde kararsız, pek çok kişniyerek dış kenarında durdular: genişliği onları ürkütüyor. Hendek, yakından bakılınca, içine atlamak da veya üstünden aşmak da hiç elverişli değildi, boylu boyunca her iki kenarı meyilli yapılmış, öte tarafında ise kısa, sivri kazıklar çakılmıştı. Araba çeken atlar en büyük güçlükle bile hendeği geçmeğegirişemezdi; yayalar bile aşabileceklerinden emin değillerdi; işte bu sırada Polydamas. yaklaşarak cesur, alp Hektor'a şöyle dedi:

— Hektor, ve siz hepiniz, Troyalıların ve müttefiklerin başları! Bizim yaptığımız gibi, tez koşan atlarımızı hendeğin içinden sürmek akıllı işi değildi. Aşması çok pek çok elverişsizdir: dimdik sivri kazıklar, karşı tarafta ise Ahaylıların hisarı var. Araba sürenler hiç bir suretle içine inemez veya, üstünden vuramazlar: öyle bir dar geçit ki, vücut hırpalanmadan içinden geçilemez, sanıyorum. Tepelerin yukarısından gürliyen Zeus, ötekilere fenalık yapmak, büsbütün mahvetmek istiyorsa, işler yolunda demektir. Ben de şu Ahaylıları burada, Argostan uzak, utanç ve şerefsizlik içinde mahvolmuş görmek isterim. Fakat sebat edip yüzlerini bize çevirirlerse, gemilerinden bir karşılıklı saldırış çıkarsa ve biz o zaman gelip bu hendeğe çarparsak, şehre gönderecek bir haberci bile bulunmıyacak. Haydin, hepimiz benim düşündüğüm gibi yapalım: seyisler arabaları hendeğin yanında tutsunlar, biz de, yalnız, yayan, baştan ayağa silâhlı, koyu bir yığın olarak Hektor'un arkasından yürüyelim. Ahaylılar rahat edemiyecekler: eğer ölümleri kararlaştırılmış ise.

Bazıları Hektor'la gittiler, kusursuz Polydamas da beraberdi. Bunlar en cesurları, hisarı yıkıp karınlı gemilerin yanında döğüşmek isteğiyle yananlar ve sayıları en çok olanlardı. Üçüncü olarak Kebrion geliyordu. Hektor, arabasının yanında, Kebrion'dan değerce aşağı başka bir seyis bırakmıştı, ikinci birliğin başında Aleksandros yürüyordu: Alkotoos ve Agneor da onunla beraberdi. Üçüncü birliğin başında, Priam'ın iki oğlu: Helenos ile Deifobos vardı, üçüncüleri ise kahraman Asios idi: Hyrtokoğlu Asios, donları ateş rengi atlarlar, Selleis suyu kenarında Arisbe şehrinden gelmişti. Dördüncünün başında Ankis'in şenli oğlu Eneeos yürüyordu; onunla beraber de Antenor'un iki oğlu: her türlü savaşta usta, Arkelohos ile Akames vardı. Nihayet Sarpedon ün salmış müttefiklerin başı idi. Savaşçılar arasından cesaretle kendisine en yakın görünen Glaukos ile Asteopeos Alpı yanına almıştı. Hepsi ile karşılaştırıldığı zaman o (Sarpedon) apayrı bir kahramandı. Birlikler, köseleden yapılmış kalkanları ile, Danaosluların üzerine yürüyorlar ve Ahaylıların tutunamayıp kara gemilerine çekileceklerini umuyorlardı.

ASİOS LAPİTHLERLE ÇARPIŞIYOR

Troyalılar ile ün salmış müttefikleri kusursuz Polydamas'ın öğüdüne uydular. Yalnız savaşçılar başı Hyrtakoğlu Asios arabasını ve arabacı seyisini orada bırakmak istemedi: onlarla beraber güzel yapılı gemiler üzerine yürüdü. Akılsız adam! Canlara kıyan tanrıçalardan kurtulamıyacak, pek güvendiği arabasıyla, gemilerden, rüzgârların dövdüğü İlion'a dönemiyecektir, çünkü, ondan önce, adı sevimsiz Moera (ölüm tanrıçası), şanlı Deukalionoğlu İdomene'nin mızrağı ile kendisini sardı. Gemilerin sol kanadına, Ahaylıların ovadan dönerken arabalarıyla ve atlarıyla taşınmış oldukları tarafa yürümüştü. Ahaylıların tutunamayıp siyah gemilerine çekileceklerini düşünüyorlardı. Akılsızlar! Kapıda savaşçı Lapithlerin yiğit oğullarından iki alp karşılarına çıktı: biri Pirithoosoğlu Güçlü Polypoetes, öbürü insanlar musibeti Ares'in bir eşi Leonteo idi. Her ikisi yüksek kapının önünde duruyordu. Dağlarda yetişen meşe ağaçlarını andırıyorlardı ki, başlarını, yukarıda tutarlar, her gün esen rüzgârlara, yağan yağmurlara uzun ve kuvvetli kökleriyle karşı korlar. Bunun gibi, her ikisi kollarına, güçlerine güvenerek büyük Asios'un saldırışına karşı koyup tutundular, kaçmadılar. Gelenler doğru muhkem hisar üzerine, kurumuş köseleden kalkanlarını başlarından üstün tutarak, ve korkunç bir nara atarak yürümüşlerdi. Lapithler önce içerde kalıp bütün güzel dolaklı Ahaylılara, gemilerini savunmak için dövüşmeğe arzu ve cesaret veriyorlardı. Fakat Troyalıların hisara atıldıklarını görünce, Danaoslulardan bozgun naraları yükselince, ikisi kapıya atılarak kavgaya giriştiler. Dağda köpeklerin ve adamların baskınına uğramış iki yaban domuzunu andırıyorlardı: baskın sesleri üzerine sıçrayıp atılırlar, etrafındaki ağaçları köklerinden sökerek kırarlar, dişlerini gıcırdatırlar canlarına kıyacak bir ok gelip değinceye kadar. Bunun gibi, hücuma uğrıyan savaşçılar, üzerlerine pırıltılı tunç silâhlar gelmeğe başlayınca kendilerinden üstün arkadaşlarına ve kendi kuvvetlerine güvenerek, bütün güçleriyle kavgaya başladılar. Hisarın üstünden de öbürleri taşlar atarlar, kendilerini, barakalarını ve tez yürüyüşlü gemilerini savunmak için dövüşüyorlardı. Taşlar yere, lapa lapa, yağan ve şiddetli bir rüzgârın, gölgeli bulutlar içinde, bereketli toprak üzerine dalga dalga saçtığı karlar gibi düşüyorlardı. Bunun gibi hepsinin, Ahaylıların ve Troyalıların ellerinden oklar, mızraklar saçılıyordu. Değirmen taşları büyüklüğünde taşlar tulgalarına ve kabarık kalkanlarına çarptıkça çınlayışlar işitiliyordu. O zaman, şaşkınlık içinde, Hyrtakoğlu; Asios haykırarak şöyle dedi:

— Zeus Baba, sen de ne kadar çok yalanı seviyormuşsun! Ben düşünebilir miydim ki, Ahaylı kahramanlar iç ateşimiz ve korkunç güçlü kollarımız karşısında tutunabilecekler? Fakat onlar esnek vücutlu eşek arılarına, veya sarp bir yol kenarında kovan düzen bal arılarına benziyorlar ki, onları kovmağa çalışanlara karşı kafa tutup yuvalarını terk etmezler, yavrularını korumak için kavgaya girişirler. Bunun gibi, ancak iki kişi oldukları halde sebat edip bu kapının önünden çekilmiyorlar: kaçmaktansa ölümü göze alıyorlar.

Böyle dedi; fakat sözleri Zeus'u kandırmadı: gönlü ile, şanı Hektor'a vermek istiyordu.

Lapithler bu sırada canlar yakan kavgaya giriştiler. Pirilhoosoğlu Güçlü Polypoetes mızrağı ile Damas'ın, yandurukları tunçtan tulgasını deşti; kemik kırılarak içindeki beyin parçalandı: hemen adamın işi bitti. Ondan sonra Pylon'u da Ormen'i de öldürdü. Ondan sonra Antimahoğlu Hippomahos'u Ares dölü Leontea, kargısıyla, vurarak iç kemerini deşti. Sonra sivri kılıcını kınından çekerek yığın içinden öne Antifates'i vurdu: adam yere yuvarlanarak ezildi, sonra ayrı ayrı Menon'u, İamen'i ve Orestes'i öldürüp yerlere serdi.

HEKTOR POLYDAMAS'I DİNLEMEK İSTEMİYOR

Bu ölülerden kıvılcım saçan silâhlarını soyarlarken, takım takım genç savaşçılar Polydamas'ın ve Hektor'un izinden gidiyorlardı. Bunlar hem sayıca en çoktu, hem de cesaretleri büyüktü: hisarı yıkıp gemileri alevlere salmak ateşiyle yanıyorlardı. Henüz kararsızlık içinde, hendeğin kenarlarında durdular. O ara onlara bir alâmet göründü: yüksekten uçan bir kartal orduyu solunda bırakmıştı. Pençeleriyle kızıl bir yılan tutuyordu: çok büyük, ürperen, daha yaşıyan ve savaştan vazgeçmiyen bir yılandı. Birden geriye bükülerek kendisini taşıyan kuşu soktu. Kartal o zaman onu kendisinden uzaklaştırarak yere attı; duyduğu acıdan, yığının ortasına düşürdü sonra bir haykırışla rüzgârın içine uçtu. Troyalılar ortalarında kıvranan yılanı, Zeus'un alâmetini görünce titrediler. O zaman Polydamas yaklaşarak Hektor Alp'a şöyle dedi:

— Hektor, dernekte, ne zaman iyi öğütler ileri sürersem, beni kınayacak bir şey bulursun. Öyle ki, dernekte ve kavgada senden başka türlü konuşmak yakışıksız oluyor, böylelikle şanın daima yükseliyor. Fakat bu sefer de açık açık en uygun gördüğüm gibi konuşacağım: Danaoslularla gemileri için savaşmıyalım, çünkü işin sonunu şöyle görüyorum: Hisarı aşmak arzusuyla yanmakta iken Troyalılara, şimdi görünen alâmet: yüksekten uçan ve ordumuzu solunda bırakan, pençeleriyle henüz ölmemiş iri bir kızıl yılan tutan kartal; birden, yuvasına ulaşmadan, yavrularına götürüp veremediği yılanı, koyverdi. Bunun gibi biz de, büyük çabalayışlarla Ahaylıları bastırıp kapıyı zorlasak ve hisarı yıkabilsek bile, gemilerden, gemilerini savunacak aynı yolu tutarak, iyi bir halde dönemiyeceğız, orada Ahaylıların tunç silâhlarıyla öldürülüp parçalanmış binlerle Troyalı bırakacağız. Tanrıları kaderlerini gönlü ile iyi bilen bir insan, danışılsa, böyle söylerdi, insanlar da onu dinlerdi.

Tulgası kıvılcım saçan Hektor ona yandan bakarak şöyle dedi:

— Polydamas, hoşuma gidecek bir dille konuşmuyorsun. Daha kusursuz şeyler de söyliyemez değilsin. Gerçekten iyi düşünerek mi bunları söylüyorsun? Öyle ise senin aklını tanrılar almış olacak. Demek, Gürler Zeus'un istediklerini, bize kesin olarak vâ'dettiklerini unutmamızı, kanat açıp uçan kuşlara inanmamızı istiyorsun? Benim, böyle şeylere aldırış ettiğim yok. Kuşlar sağa; tan yerine, güneşe doğru uçabildikleri gibi, sola; sisli, gölgeli yöne de uçabilirler. Biz yalnız bütün ölümlüler ve ölümsüzler üzerine hükmünü süren büyük Zeus'un isteğine iman etmeliyiz. En iyi alâmet bir tanedir, o da vatanın savunmasını bildiren alâmettir. Sen niçin kavgadan, boğuşmadan korkuyorsun? Biz hepimiz Argosluların gemileri yanında ölmüş olsak bile, senin için, tatlı canın için korkacak bir şey yoktur: Senin yüreğin böyle şeylere katlanmaz! Sen git, boğuşmadan uzaklaş, fakat başka birini dövüşmekten alıkoyacak sözler söylememeğe dikkat et yoksa benim kolumla vurularak kendi canından da olursun.

Böyle diyerek yolu gösterdi; ötekiler ise, yüksek ve tanrısal bir uğultu ortasında arkasından yürüdüler. O ara Gürler Zeus, İda'nın dağlarından tozları doğru gemiler üzerine süren bir borağan kaldırdı; aynı zamanda Ahaylıların zihinlerini efsunladı ve şanlı Troyalılara ve Hektor'a verdi.

Bu alâmetlere ve kendi kuvvetlerine güvenerek Ahaylıların hisarını yıkmağa giriştiler. Fakat Danaoslular da henüz onlara yolu açmak niyetinde değildiler. Kalkanlarıyla siperlerini kuvvetlendirdiler ve oradan hisarın altına yanaşan düşmanlar üzerine ok atmağa başladılar.

İKİ AYAS MÜDAFAAYI CANLANDIRDILAR

İki Ayas, hisarın üstünde gidip geliyorlar, emirler veriyorlar. Ahaylıların iç ateşini alevlendiriyorlardı. Savaşçılardan kimine tatlı sözler söylüyorlar, kavgada gevşeklik gösterenlere ise sert sözlerle çıkışıyorlardı.

— Dostlar, Argosluların en yararlısına, ortasına ve az değerlisine, çünkü kavgada herkes aynı değerde olmaz diyoruz ki şimdi, herkes için görecek iş vardır, siz de kendiniz görüyorsunuz, sanırım! Gözünüzü açan sese kulak vererek kimse arka çevirmesin, gemilerin yolunu tutmasın. İleri yürüyün, birbirimizi cesaretlendirin; bakalım, şimşek salan Olympos'lu Zeus bize de düşmanları geriletmeğe, şehire sürmeğe meydan verecek mi?

Bu gibi sözlerle ve yüksek seslerle Ahaylıların savaşçılarına cesaret veriyorlardı. Nasıl ki, kış günlerinden birinde bol bol, lapa lapa kar yağar; tedbirli Zeus kendi oklarını insanlara göstermek için böyle kar yağdırır: Rüzgârları önce uyutur, sonra kesiksiz kar saçar; dağların yüksek tepeleri, denize uzanan burunlar, otları bol ova, insanların bereketli tarlaları örtülünceye kadar kar yağar. Boz renkli denize, koylara, yalçın yarlara da kar yağar, yalnız dalgalı fırtına, karı yener, kalan her şey, Zeus'un karlı gününde, karlarla örtülür, bunun gibi, iki taraftan birbirine atılan sayısız taşlar saçılır, gerek hisarın üstünden Troyalılar üzerine, gerek Troyalıların saflarından Ahaylılar üzerine taş yağar ve hisarın üstündebir takırdıdır gider.

SARPEDON HİSAR HÜCUMUNDA

Ne Troyalılar, ne de ün salmış Hektor hisarın kapılarını ve uzun duvarını yıkamayacaklardı, eğer tedbirli Zeus, oğlu Sarpedon'u Argoslulara karşı saldırtmasaydı: Kıvrık boynuzlu öküzler üzerine atılan arslan gibi. Hemen yusyuvarlak, çekiçle işlenmiş güzel tunç kalkanını önüne kaldırır, iki mızrak sallıyarak yola çıkar: Dağda beslenmiş, çoktan etsiz kalmış, cesur gönlünün dürtüsü ile hayvan sürüleri aramağa, hattâ kapalı ağıllara girmeğe atılmış bir arslan gibi; öyle ki, karşısına, sürülerini bekliyen çobanlar köpekleri ve demirli sopalarıyla çıksalar bile, ağıla girmek sınamalarında bulunmadıkça kaçmağı düşünmüyor; ya üstüne atılıp avını kapacak, veya çevik bir elin fırlatacağı kargı ile vurulacak. Bunun gibi, tanrılar benzeri Sarpedon, yüreğinin cesaretiyle, hisarı ve siperlerini yıkmağa atılmıştı. Hemen, o ara, Hippolohosoğlu Glaukos'a seslenerek şöyle dedi:

— Glaukos, bizi, Lykia'da niçin el üstünde tutuyorlar, etlerle, tatlı şarapla ağırlıyorlar? Orada bize niçin tanrılar gibi saygı gösteriyorlar? Niçin Ksanthos suyu vadisinde, bağa da buğday ekinine de elverişli gayet geniş topraklardan faydalanıyoruz? Böyle olunca, bugün vazifemiz, kızgın kavganın gereklerince, Lykialıların ilk safında durmak değil midir? O zaman, zırhları sağlam Lykialılar şöyle diyecekler: Lykia'da kumanda eden Hanlar şanlı insanlardır, yalnız semiz koyunlar yemezler, seçkin şarap içmezler; cesaretleri. büyük değerleri de vardır, çünkü Lykialıların ilk safında dövüşüyorlar!.. Hey sevgili dostum, eğer bu harpten kaçınmakla ileride, sonsuz bir zaman içinde, bize ihtiyarlık ve ölüm dokunmadan yaşamamız mümkün olsaydı, ne ben ilk safta dövüşmeğe atılırdım, ne de seni insanın şan kazandığı kavgaya yollardım. Fakat herhalde ve her ne yapılsa sayısız ölüm tanrıları tuzak kurmakta ve hiçbir ölümü onlardan sıvışamamakta olduğundan haydi bakalım biz mi şanı başka birisine vereceğiz, başka biri mi bize verecek?

Böyle dedi, Glaukos itiraz etmedi ve davetten kaçırılmak istemedi. İkisi doğru ileri yürüyerek büyük Lykia ordusuna kılavuzluk ettiler. Onları görünce Peteosoğlu Menesthe, titredi: Hisarın kendi kısmına doğru, felâketi getirmek üzere, ilerliyorlardı! Bütün hisar üzerine kaygılı bir göz dolaştırarak gelen belâyı uzaklaştırabilecek bir kahraman aradı. Kavgaya doymaz iki Ayas'ı gördü, Teukros da o ara barakasından çıktı. Bunlar uzak değildiler ama, bağırarak sesini işittiremiyordu: Kavganın yükselen çığlıkları, atılan taşların, okların kalkanlara, sorguçlu tulgalara ve kapalı duran kapılara çarpmasından çıkan devamlı tıkırdılar buna engel oluyordu. Tezlikle Ayas'a Theotes çavuşu yolladı:

— Git, tanrısal Theotes, koş, Ayas'ı çağır; her iki Ayas'ı çağırsan çok daha iyi olur; yoksa burada, çok geçmeden ölüm uçurumu açılacak; Lykia Hanları öyle ağır basıyorlar ki... Canlara kıyan kavgada onlar daima yamandırlar. Eğer orada da kavga işleri zorlu ise yalnız Telmonoğlu Ayas gelsin, yanında yay atıcılığında usta Teukros'u da alsın.

Böyle dedi. dinliyen kahraman itiraz etmeden, hemen yola çıktı, tunç cebeli Ahaylıların hisarı boyunca yürüyerek iki Ayas'ın yanına geldi, canlı canlı konuşarak onlara şöyle dedi:

— Hey, tunç cebeli Ahaylıların başları, iki Ayas! Zeus dölü Petesoğlu size, kısa bir zaman için olsun, oraya gidip önüne çıkan kavgada yardım etmenizi rica ediyor; ikiniz beraber olsanız çok daha iyi olurdu; yoksa, çok geçmeden, orada ölüm uçurumu açılacaktı; Lykia Hanları öyle ağır basıyorlar ki... Canlara kıyan kavgada onlar daima yamandırlar. Eğer burada da kavga işleri çok zorlu ise hiç olmazsa, yalnız şanlı Telamonoğlu Ayas gelsin, yanına da yay atıcılığında usta Teukros'u alsın.

Böyle dedi, ve Telamanoğlu büyük Ayas itiraz etmedi; hemen Oileas'ın oğluna şu kanatlı sözleri söyledi:

—Ayas, ikiniz, sen ve şanlı Lykomedes oğlu burada kalın; Danaosluları açık kavgaya alıştıradurun, kendim oraya gidip kavgaya gelenleri karşılıyayım; gereken yardımda bulunduktan sonra hemen dönerim.

Böyle Diyerek, Telamanoğlu Ayas gitti; anababa bir kardeşi Teukros da beraber yürüdü. Pandion da beraber giderek Teukros'un bükeyli yayını taşıdı. Hisarın iç cephesinden yürüyerek ulu gönüllü Menesthe'nin kulesine gelince, düşmanın çok sıkıştırdığı insanların yanına gelmiş olduklarını gördüler. Orada, Lykialıların yiğit başları ve kılavuzlarının siperlere siyah bir boragan gibi tırmandıklarını gördüler. Hemen hepsi bir cephe savaşına giriştiler; korkunç naralar yükseldi.

İlk olarak Ayas, Telamanoğlu bir adam, Sarpedon'un dostu Epikles'i öldürdü. Bir siperin üstünden orada bulunan pürtüklü bir büyük taşla vurdu. Bugünkü insanların en güçlülerinden biri, o taşı iki eliyle zor kaldırabilirdi. Kaldırıp yukarıdan attığı bu taş tulgayı çiğniyerek başın bütün kemiklerini ezdi. Epikles yüksek duvarın üstünden bir dalgıç gibi yuvarlandı. Kemiklerinden hayat ayrılmıştı. Teukros da, bir okla, güçlü Hippolohos'un oğlu Glaukos'u, duvara tırmanırken vurdu; kolunun örtüsüz kalan bir yerinden vurmuş, adamı savaş dışı bırakmıştı. Glaukos duvarın üstünden, kimse görmemek üzere arkaya sıçramıştı: Bir Ahaylının onu yaralı görmesini ve sonra gidip övünmesini istemiyordu. Glaukos'un ortadan çekildiğini gören Sarpedon, çok kaygılandı; fakat kavga işlerinde hiç bir ihmal göstermedi, mızrağı ile Theostoroğlu Alkmon'u deşti, sonra silâhı kendi tarafına alırken Alkmon, alnı önde olarak, düştü ve kıvılcım saçan tunç silâhları böğürleri üstünde çınladı. Sarpedon çok güçlü elleriyle siperin bir parçasını yakaladı ve kendine çekerek kopardı; bunun üzerine duvarın üstü müdafaasız kaldı, Sarpedon böylelikle savaşçılarna bir yol açmış oldu.

Ayas ile Teukros işbirliği ettiler. Teukros'un attığı ok, Sarpedon'un bütün vücudunu örten kalkanının parlak kayışına değdi. Fakat Zeus, oğlundan ölüm tanrıçalarını uzaklaştırdı; Gemilerin pupaları önünde can vermesini istemiyordu. Ayas sıçrayıp kalkanı sançtı; mızrak deşip geçirmediyse de, en aşağı yiğit savaşçıyı hareketsiz bıraktı. Sarpedon biraz siperden ayrıldı, fakat apaçık geri çekilmiş görünmek istemedi: Yüreği daima zafer şanını kazanmak ümidindeydi. Dönerek Lykialılara şöyle hitap etti:

— Lykialılar, iç ateşinizin güçlülüğü gevşemesin. Gücüme kuvvetime güveniyorum da, kendi başıma hatları bozmak ve size gemilerin ortasına giden bir yol açmak benim için kolay değildir. Benimle beraber çalışınız; ne kadar çok olursak işi o kadar daha iyi yaparız.

TROYALILAR HİSARI ALIYORLAR

Böyle dedi onlar da birleşmeğe çağıran sesinden korkuya düşerek, dernekte rey sahibi büyük Hanın etrafına daha çok yaklaştılar. Ellerinde sivri temrenli mızraklarını tutarak duvarın dışarıya uzanmış destek taşlarına tırmanıyorlardı. Bu ara Hektor bir taş yakalayıp kaldırdı. Kapının önünde duran bu taşın alt tarafı geniş, üstü sivriydi. En kuvvetlilerinden iki kişi, bugünün en güçlü kuvvetli iki adamı bu taşı kaldırıp bir arabanın üzerine büyük güçlükle koyabilirlerdi. O ise, kendi başına, o taşı kolaylıkla kaldırıp salladı: Hileler düşünen Kronosoğlu hafifletmişti. Bir çoban bir koçun yapağısını zahmetsizce nasıl bir eliyle taşıyabilirse, Hektor da onun gibi, kaldırdığı taşı taşıyıp kapalı kapının çok sağlam iki kanadı önüne götürdü içerden kapı kanatlarını karşılıklı iki kol demiri tutuyor, bunlara bir de kilit takılmış bulunuyordu. Kapıya yakın durup taşı bütün kuvvetiyle iki kanadın ortasına fırlattı. Kol demirinin çökmesiyle, iki kanadının parçalanması üzerine, müthiş bir takırdı ile kapı darmadağın oldu, taş da iç tarafa düştü. Ün salmış Hektor öte tarafa atıldı. Tez giden gecenin heybetini almıştı. Vücudunu örten tuncun parıltısıyla parlıyor ve eline iki mızrak almış bulunuyordu. Kapıyı aştığı anda onu gemilerden ancak bir tanrı uzaklaştırabilirdi. Gözleri alev alev olmuştu. O zaman yığına dönerek Troyalılara duvara çıkmak emrini haykırdı. Davete itaat ettiler. Vakit geciktirmeden kimileri duvardan sıçrayarak, kimileri kapıları aşarak ilerlediler. Danaoslular koca karınlı gemilere doğru kaçıştılar, arkası gelmiyen bir kargaşalık yükseliyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

85.3K 7.4K 33
eğer hayatım bir şarkı olsaydı, kesinlikle hüzünlü bir aşk şarkısı olurdu. © dububaoziㅣmark lee [00line] for: @ohmylele , @haeshine and @212fahrenhei...
5K 1K 29
"Her şey bitmek için başlar." Bizim hikayemiz de böyle başladı... Sonunda biteceğini biliyorduk, yine de başlamıştık. ☼ "Artık daha çok gökyüzüne bak...
221K 31.5K 50
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zor...
11.8K 395 66
"Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimd...